14 Ağustos 2013 Çarşamba

Nasıl Piç Oldum Anlatıyorum Part 9

iyi geceler arkadaşlar,

bu gece hasta gibiyim ama yazabildiğim kadar yazıcam gene, 5 dakikaya başlıyorum
http://fizy.com/tr#s/3wh2vi 

evet, nilay ın telefonundaki mesajlarda kalmıştık..

pek çoğunuz doğru tahmin etmişsiniz, zaten pek seçenek yoktu ama olsun * mesajlar, tolga ins. olarak kayıtlı olan bizim kerataya gönderilmekte (inşallahın değil, inşaatın kısaltması, anlamışsınızdır * ). ancak durum şu ki, içerikler ne sizin ne de benim ilk anda tahmin ettiğim şekilde değil,

8-10 mesajı okudum sayılır, kimini tam kimini yarım yamalak ancak büyük kısmında benden bahsediliyor olması, adımın geçiyor olması son derece düşündürücüydü..bu hafta sonu atılanlardan bir iki tanesini örnekleyeyim,

"tolgacım, tsigalko yurtta demi? sizinle?"

"sen gitmesen daha iyi yani"

"tamam biz öbür çarşıda takılırız"

ben bir yandan şaşkınlığımı korumaya, durumu çaktırmamaya çalışıyor bir yandan da mine nin mesajını bekliyorum..neyse geldi benimkinin cevabı, ben de son bir mesaj daha atıp geri verdim nilay a telefonu,

"ne oldu? ne diyor?"

"yok bir şey, şarjım yok, merak etme dedim, tamam diyor."

"ha iyi, mesajlarıma bakmadın demi bakiyim?? * "

"yok be napayım senin mesajlarını, kesin hepsi kızlarladır zaten"

"piss!" deyip şakacıktan dürtükledi..ben durumu çaktırmadığım için mutluyum zira dediğim gibi benim sıfat genelde aklımdan geçenleri bildiğin resimli şekilli olarak dışarıya yansıtır..

kafam karışmıştı beyler..

benden, benim nerede olup olmadığımdan bahsediliyordu, bir nevi kontrol etme, göz altında tutuma durumu..?

sonra tolgayla da buluştukları anlaşılıyordu, araları tahmin ettiğimden iyi olabilirdi, farklı olabilirdi... 

valla dediğim gibi, kafam bildiğiniz çorba olmuştu,

akşam yurda gidince tolgayla konuşmaya karar verdim..umarım bana yalan söylemecekti..
http://fizy.com/tr#s/1lbyv5 

kafamda sorularla akşam yurda vardım,

tolga daha gelmemiş, ben biraz oyalandım sağda solda..

döndüğümde odaya gelip yatağına kurulmuş bile, fal açıyor..

"kanka naber? hayırdır, neye niyet ettin * ?"

"iyidir aga, takılıyorum öyle ya, can sıkınıtısı..gel kumarhaneye geçelim, bizim çocuklar gene nevale sokmuşlar içeri ;)"

"geçelim baba da..ben bir şey konuşmak istiyorum senle.."

"konuşalım abi, hayırdır inşallah?"

ben de kendi yatağıma oturdum, bu sefer konuyu gümbürtüye getirmemesi için oldukça ciddi bir duruş sergilemem lazımdı,

"abi, bak, ciddi ciddi soruyorum tamam mı kaynatmayalım?"

"allah allah, tamam la söyle çatlatma adamı?"

"tolga, sizin nilay la aranız nasıl?" diye dimdiretk daldım konuya, zira artık benim de dolambaç yapacak sabrım kalmamıştı..

"gene mi aynı şey..taktın sende ha"

"kardeşim..bak, sen de yakın arkadaşımsın, o da yakın arkadaşım, yani iyi bir varsa duymak isterim.."

"ne olsun ki..tanıştık, öyle işte.."

"hala konuşuyor musunuz?"

biraz şaşırdı..duraksadı, benim bir şeyler bildiğimi hissetmişti..

"yani..arada..ne... niye soruyorsun bunları hacı?"

"peki o geceden sonra bir daha buluştunuz mu?... "

ben aşırı stabil ve ciddiyim, o yüzden gır gıra da vuramıyor ama epey rahatsız oldu..içimden, "lütfen yalan söylemesin" diye dua ediyorum zira bu adam, özellikle okan ın gidişinden sonra benim en yakınım ve en büyük destekçim oldu..yani araya yalan girerse, benim için ve dostluğumuzun sağlamlığı açısından hoş olmaz..

epey duraksadı yine..gözlerimin içine baktı tip tip..

"aga belli ki sen bir şeyler öğrenmişsin zaten... nilay söylemez..nasıl oldu anlayamadım.."

"buluştunuz mu buluşmadınız mı?"

"oha aq kanka bir de beyaz florasan yak tepemde, iyice sorgu moduna geçelim?"

"tolgacım..güzel kardeşim, tamam cevap vermek zorunda değilsin de, yani neden bu şekilde beni olayların dışında tuttunuz anlamadım yani..kötü mü ettik sizi tanıştırmakla? insan biraz vefakar olur, iyi bir şey de olsa, olmasa da, sonuçta birer insan tanıdınız.."

ben tribimi atıp, son kozumu oynamıştım..artık duygu sömürüme dayanamayıp konuşmasını beklemekten başka bir şey yapamazdım... 

bir kaç saniye sonra,

"tamam buluştuk, bir kaç kere... devamlı da mesajlaşıyoruz..konuşuyoruz yani..irtibat sağlam..rahatladın mı aq?"

evet..epey rahatlamıştım..her şeye rağmen inkar edebilirdi... aferin tolga, koçumsun ;)

şimdi konuyu son katmanına indirip, vurucu soruyu sorma zamanıydı,

"beni, sana kontrol mü ettiriyor?" dedim, acımasızca...
bu iyice fitil olmuştu.. kızardı hafiften.. yutkundu..

umarım bir çeşit ispiyon oyununa alet olmamışsındır kardeşim, öyle görünüyor ama en yakın dostlarımın arkamdan beni gözetlemesi ve denetlemesi çok koyardı yani.. umarım bir şekilde kıvırırsın burdan..

"bak abi.. tamam belli ki sen bir şey görmüşsün, ya da duymuşsun.. eyvallah..yalan söyleyecek değilim sana (aferin).." biraz daha duraksadı.. belli ki duygusal bir takım ortaklıklar da kurmuş olduğu nilay ı satmak istemiyordu, ama benim zaten pek çok şeyi bildiğimi hissettiği için konuştu tekrar,

"ya, sen benim kankamsın sonuçta.. senden de bahsediliyor konuşmalarda.. nilay soruyor yani, napıyorsunuz bilmem ne diye.. öyle yani..ne kontrol edicez olm seni.. eşek kadar adamsın"

"kanka..net konuş gözünü seveyim, tamam ben biliyorum bazı şeyleri, ama senden duymam daha uygun olur, hadi bak rakıyı bekletiyoruz" deyip gülümsedim.. ortamı yumuşatmaya çalışıyordum ama, çok kızmıştım beyler..

"... amına koyim..ya bak öyle kontrol gibi değil cidden.. nilay, benden rica etti yani, şimdi sen de zor günler yaşıyorsun, hani biraz göz kulak olma babında, o yüzden... ya... bir de şey olmuş... ya aga işte, bak cidden öyle senin sandığın gibi bir durum yok, öyle bir şey yaparmıyız sana aq ajan gibi?"

"ney olmuş aga?

"ya tama bak işte duydun duyacağını"

"ne olmuş???"

"... öuffff..bu senin ayşen mevzusunu duymuş tamam mı amına koyayım? hah.. işte o yüzden, biraz şey yapıyor işte.. yani mine üzülmesin diye sonradan.. anladın mı? hay aq senin tsigalko emi... "

bir şey demedim... son parçalar da yerine oturmuştu..

elimle tanıştırdığım, daha arkadaşlıkları "dünkü bok" seviyesinde olan, """en yakın arkadaşlarım""" beni çapkın, pezevenk, güvenilmez, orospu çocuğu ilan etmiş, dahası, gözetlemeye başlayıp, acaba mine ye terso bir durumlar içinde miyim? diye birbirlerine raporlamaya başlamıştı... 

bravo... 

hatta öyle ki, nilay, o hafta sonu benim mineyle buluşmama sebebimde bile bir çapanoğlu aramıştı.. yurtta mıyım değil miyim diye rapor almıştı "tolgacığından"... 

tebrikler aq... 

bu olanlardan mine nin haberi var mı?? hatta bilhassa o mu bunu istedii?? yoksa bu salaklar kendi çaplarında bir halta mı kalkıştılar, bilmiyordum.. işin açıkcası, daha fazla da öğrenmek istemedim.. yeterince rahatsız etmişti beni çünkü bu kadarı bile... 

o an farkında olmamışım beyler..ama bu, sırtıma gizlice basılmış "güvenilmez" damgası, içimde, derinlerde bir yere oturmuştu.. sonradan acısı çıkarılmak üzere, zulalanmıştı... 

ne başka soru sordum, ne de kızdım tolgaya.. aksine, "hadi gel içek gari" deyip konuyu dağıttım..

ama bunu unutmayacaktım..ve ilk fırsatta davranacağım bir silah olarak belime takacaktım..
http://fizy.com/tr#s/1ahd7h 

sevgililer günü * 

hayatım boyunca, sevgilim varken, sadece 3 sevgililer gününe denk gelebildim..biri lisede, ikisi üniversitede..

onca fındık ceviz kıran biri için acınılası bir rakam değil mi?... gerçi, belki de zaten bu sebepten öyle..

lisedeki çocukça deneyimimi saymazsak, bu benim ilk gerçek sevgilimle, ilk gerçek sevgililer günüm olacak,

ne yalan söyleyeyim, heyecanlıyım beyler..içim kıpır kıpır..arkamdan döndürülen dolabı bile aklımın dışına itmişim..

harika bir kolye almıştım, koca şehrin tüm gümüşçülerini gezdim diyebilirim..

harika bir kolye, çok ama çok güzel bir güneş motifi..hayatımın güneşine, bir nevi minyatürünü hediye ediyorum..tanrıçalar adına yapılan kilden heykeller misali... deniz dalgasına benzeyen kıvrımlarla kombine..ne çok büyük, ne çok küçük..onun güzel boynuna tam yakışacak cinsten..

ve tek bir kırmızı gül..tüm gün elinde tutacağı, göğsünü gere gere, bir alay sancağı gibi taşıyacağı, aşkımızın organik, yaşayan simgesi..tek bir güzel kırmızı gül..

harika bir program yapmıştım... önce iki ayrı kafe..aşıklar yolu yürüyüşü... sinema da hoş bir film..akşama canlı müzik..sonra gene aşıklar yolu..bizim ağacımızın altındaki, bizim bankımızda, bizim şarkılarımızı dinleme... 

beyler..bir insan daha fazla mutlu, heyecanlı olamaz sanardım..ama gün daha başlamamıştı bile..hayatımın en güzel öğleden sonralarından birinin beni beklediğinin o kadar da farkında değildim doğrusu...
http://fizy.com/tr#s/1aiyl4 

yurdun önünden almaya gittim gene sevgilimi,

ellerim arkada birleşmiş, sözde ona vereceğim gülü saklıyorum, o vaziyette sarılıp öpüştük filan,

"hımm ne var bakiyim orda, daha hediye vermek için erken değil mi?? * " deyip güldü.

gülü sırtımın ardından çıkarıp, mazlum aşıklar gibi hafiften kafamı da bükerek masalsı şekilde sunmaya çabaladım * 

epey güldü o hallerime, gözleri de aldığım gül e güldü..yanakları pespembe olmuş halde, gülü ellerine alıp tekrardan sarıldı bana..bu sefer daha uzun..meşur lafını söyledi gene.."çok tatlısın sen..tsigalko..bitanem"

ben, daha günün başında bu atmosferi yakalamaktan son derece memnun halde, ona kolumu takdim edip, ilk durağımız olan, daha önce bahsettiğim şu "vıcık vıcık çiftler kafesi" ne doğru yola çıkardım. oradaki kıza kesin gene gıcıklık yapacaktı, gülle kafasına bile vurabilirdi * böylece akşama ve daha sonraya, gülüp gır gır geçilecek anılar çıkacaktı ortaya..

mekana gittik, birer kahve içtik..beklediğimin aksine, kızı siklemedi bile benimki, herhalde o gün biraz beni denemek, ya da ilgi çekmek için öyle kıskançlık hallerine girmişti..gerek yoktu ki bunlara..zaten tüm benliğim onun değil miydi?

bir saatten biraz fazla oturduk diye hatırlıyorum,

çıktık, bu sefer ikinci durağımız olan, "bizim mekan" a gidiyorduk..bu gene masa rezerve espirisini yapıp beni bir kez daha utandırdı sağolsun * 

orada da benzer şekilde, az ama aşk dolu zamanlar geçirmiştik..yalnız durum şu ki, günün anlam ve önemine binaen, etrafımızdaki insanların %90 ı filan çift, onun %90 ı filan da mütemadiyen bir sevişme ve öpüşme halindeler..anlayacağınız bir biz seviyeli çift modunda kasmaktayız..

bu öpüşenlere bakıyor, kaş göz kaldırıyor filan..bizim mekanda rast geldiğimiz çiftler birinde, benim hemen sağ-arka çaprazımda çocuk, kızı resmen sömürüyor beyler, inanın böyle çıps çıps diye ses geliyor amına koyayım.. mine bir ara bir kaç saniye bunları izledi, "çizgi film izleyen çocuk" gibi gözlerini iri iri açıp, "ayıp bir şey duymuş küçük kız çocukları gibi ağzını yarı güler, yarı yuvarlak hale getirerek..bana döndü,

"uoohaa yaa sindirdi resmen" dedi gülerek, ben koptum bu sefer tabi, o koptu..millet yiyişiyor, biz gülüşüyoruz..ben durumdan şikayetçi sayılmam çünkü çok eğleniyoruz..

neyse, buna benzer epey şeyle dalga geçtikten sonra nihayetinde oradan da çıkıp, benim biletlerini çoktaaan ayarladığım filmin, uygun seansına doğru yola koyulmuştuk..
http://fizy.com/tr#s/13hyeh 

sinemada da güzel vakit geçirdik diyebilirim*. film fena değildi, filmin büyük bölümünde başının huzur verici ağırlığını omzumda hissettim, ara sıra eğilip öptüm..o beni öptü..nereme denk gelirse..boyundan, kulaktan biraz kaptırdık beyler karanlığın da etkisiyle..içim epey hoş olmuştu aq..hatırlayınca hala muzip bir gülümseme belirir yüzümde..

sinema çıkışı, artık tamamen bulutlar üzerinde yürüme levelindeyiz, saat akşam 8 filan olmuş, canlı müziğe gidicez, o mekanı da beraber konuşmuştuk zaten..ben artık hediyemi filan orada takıcam, beraber şarkılara eşlik edicez, mum ışıklı masamızda, o loşluğun da verdiği gizemlilikle, birbirimizi süzücez yandan yandan..belki öpüşücez..gerçi onları hesap ederek ilerlemiyordum ben bu ilişkide, şimdi dışardan baktığım için böyle rahat tespitte bulunabiliyorum..ama olayın içindeyken, eğer seviyorsanız..bunların hiç birinin farkında bile olmuyorsunuz zaten..

mekan gittik, müzik 10-15 dakikaya başlayacak..harika bir ortam var, epey kalabalık..bizim masamızın yeri de oldukça güzel asma balkon katında, az görülen, çok gören bir yerde, tam pusudayız yani ;)

loş ortamı, mum ışıkları destekliyor, masanın üzerinde kuru gül yaprakları, her yerde o güne özel süslemeler, 

iyi de bir solist var, hatta o hatun ve tayfası sonradan kasette yaptı, burada olan herkes de tanıyordur onu..adını söylemeyeceğim huyum olduğum üzere,

gece başladı, biz müziklerle kendimizden geçiyoruz, göz gözeyiz, diz dizeyiz, vücutlarımızın birer yanı, siyam ikizleri gibi birbirine yapışık..benim gülümsemekten ağzım yırtılacak aq..

neyse bunlar ara verdi, hah dedim, tam şimdi şarkılarla da kendimizi bulmuşken, tam hediye zamanı,

çıkardım kolyeyi, kutusunu uzattım, bu baktı, gülmeye başladı,

"ne o evlenme mi teklif ediceksin bana" gülüştük filan..ben biraz kızarmış olabilirim..*

kutuyu açtı, kolyeyi görünce yine erik tanesi gibi oldu gözleri.."amaa çook güzel buuu" deyip burnumun üzerine bir öpücük kondurdu, sarıldı, başını göğsüme dayadı..

"takmamı ister misin?" dedim *

"tabii" dedi, saçlarını yukarıda topladı, ben arkasına geçtim, zinciri ayarlayıp narin boynuna doladım, çıt çıtını birleştirdim..sonra dayanamayıp o tatlı ensesine bir de öpücük ekledim: 

"hayatımın güneşine.."..
bu arada bu gece ikinci sırada paylaştığım yunanca şarkı bağımlılık yapabilir beyler uyarayım, 20. repeatım filan sanırım..her açışımda böyle oluyor *
panpa sakin olaydın ya *
http://fizy.com/tr#s/1ahgas 

evet..beyler, o an kendimi zirvede diye düşünüyorum..yani, muhtemelen daha fazla mutlu olunamaz..bu, kolye ucuna filan bakıyor paso, bakıp bakıp gülümsüyor, defalarca teşekkür etti..ben tabi, acayip şişmiş durumdayım lan helyum balonu gibi oldum, bir salsa beni kesin uçucam * artık dudaklarımın kenarı resmen acıyor, ama duramıyorum lan sırıtmadan, ağzımın iki yakasını birleştiremiyorum, inek şabandan halliceyim..

neyse,
grup tekrar başladı,

biz gene hülyalar içindeyiz..ellerimiz havada, kafa kafaya dayanmışız, leylalarr gibi eşlik ediyoruz her şarkıya..çok da allahsız bir repertuar yapmışlar ulan, iyice kaybettik kendimizi..

gece öyle sürerken, bunlar son bir ara daha verdiler, 1 saat daha söyleyip bitirecekler, saat 12 ye geliyor..

sonra bizim kız, "ben bi lavoboya gidip gelicem" diye gitti..ben de o ara telefona bir bakayım dedim ki, obaa..cevapsız çağrılar, 3-5 tane, bir de mesaj,

baktım kim? annem, babam * 

mesaj da babamdan, "bu gece senin ne meşguliyetin olabilir ki lan eşek sıpası" yazıp sonuna göz kırpmış... seviyorum bu adamı ya * 

ben öyle salak salak güle durayım, benim kız geldi, ama yalnız değil,

yanında üç tane zenc... * * 

yanında bir kafe çalışanı bir kadınla çocuk da var, birinin elinde küçük boy bir pasta, öbürünün elinde bir hediye kutusu, şu noel babanın bıraktığı cinsten * 

obaa... 

beyler ben şoklardayım lan..

"sevgililer günün kutlu olsun bitanem" deyip yanağıma bir öpücük kondurdu,

pasta masaya konulunca seçebildim, pasta sarı lacivert beyler * üzerinde ismimiz var, kremayla kalp malp çizilmiş,

hediye paketini de bıraktılar masaya, sonra da, ben öyle ablak halet-i ruhiye de iken, bu da yanağıma dudaklarını kondurup, beni öperken bir kaç poz resmimizi çektirdi elemanlara,

yalnız varya, bilerek alıyor o kareleri, kesin ilerde bakıp gülmek için, zira ben acayip ambale haldeyim, böyle sürpriz doğum günü partisine kurban gitmiş şaşkın ergenler gibiyim..

neyse..oturdu bu yanıma..elemanlar gitti, müzik yeniden başlıyor..

ben şoktan çıkabilmiş değilim..

"paketi açmıcan mı tatlım?" dedi..

robot robot aldım elime paketi, başladım açmaya..
arkadaşlar teknik bir sorun oldu belli ki * 

son 2 part olsun bu gece,

biri hazır zaten
http://fizy.com/tr#s/1ahs4k 

paketi açtım,

içinden kırmızı renk boyanmış, ahşap bir kutu çıktı, menteşeli kapağını kaldırdım,

içindekileri tek tek yazıyorum,

jean christophe granger in kızıl nehirler kitabı,

ac/dc back in black albümü cd si

benim parfümümden* yeni bir 50 lik

bunun büyük boy, yazın, üzerinde beyaz bir elbiseyle tahta salıcakta çekilmiş şahane bir resmi..

beraber gittiğimiz hemen hemen her mekandan bir hatıra (şekeri-tuzu-bilmem nesi..sinema biletleri)

sporcu bilekliği (şu ter silme bilekliklerinden)

küçük altın kutularının içine konmuş küçük bir tutam, altın sarısı saçlar (onun saçları..)

en altta da benim ilk buluştuğumuz gün çok beğendiğim renkli-enine çizgili kazağının aynısından bir tane daha..

beyler..nefesim kesildi lan..yemin ederim ölüyorum..sunni tenefüs mü ne hal edecekseniz edin aq..

ciddi anlamda, mutlu olmaktan ziyade, kendimi kötü hissetmeye başlamıştım,

hani şu, 360 derecelik açının, aynı zamanda da 0 derece olması gibi..

ne biçim bir hediyeydi bu beyler..biz ne olmuştuk böyle? ben ne yapmıştım bu kıza?..ne yapmıştım da bu derece kaynaşmıştı ruhlarımız?

ne yapmıştım da birlikte ritim tutmaya başlamıştı kalp atışlarımız?

ne yapmıştım ben?

aşık olmuştum..

aşık da mı etmiştim?

bu derece??

... 18 yaşındaki bir çocuk için fazlaca büyük bir sorumluluk... içkiyi fazla kaçıran sarhoş olurdu... aşkı fazla kaçıran, ondan da sarhoş..

sarhoştum be beyler... çok ama çok sarhoştum...
http://fizy.com/tr#s/1ajf3i 

gece sona ermişti, hediyelerimi aldıktan sonra girdiğim o şok halinin etkisinden hala kurtulamamıştım..

mekandan çıktık, mine kolumda, omuz omuza yürüyoruz..

aşıklar yoluna girdik, benim bir elimde hediye kutusunun olduğu poşet, bir elim onun kolunda..leyla gibi, resmen onun götürdüğü yere gidiyor ayaklarım, benim beynim devre dışı..

epey yürüdük..

yoldan saptık..gecenin içinde kaybolmaya başlamıştık..

daha önce girmediğim sokaklara girmiş..daha önce görmediğim yolları görmüştüm..zaman, mekan mevhumları kaybolmuştu benim için. 

boş sokağın birinde epey ilerledikten sonra, nihayet konuştu,

"teşekkür ederim her şey için..harika bir geceydi.."yanağıma bir öpücük kondurdu..iyice sokuldu boynuma..

ben de teşekkür etmek isterdim ama aklıma minnetimi tanımlayacak değil cümle, kelime,..hece bile gelmedi.

ona doğru döndüm, kolundaki kolumu beline dolayıp kendime doğru iyice yaklaştırdım..şimdi burun burunaydık..

gözlerinin mavisi, görüp görebildiğim tüm açılarımı kaplarken, en ufak bir itiraz duymadım dudaklarından..iyice yaklaştım..dudağının kenarından küçük bir öpücük aldım..sonra bir daha... bir daha... ve her defasında yasaklı bölgelere birer milim daha yaklaşarak..

sonra hafifçe uzaklaştım yüzünden..elimdeki poşeti usulca yere saldım..ahşap, asfalta değince tok bir ses çıkardı..boşalan kolumla yanağına uzandım... güzel yüzünü inceledim öyle..bir-iki saniye..gözlerinde gördüğüm ifade beni memnun etti, artık bazı şeyleri aşmanın vakti gelmiş miydi?

o karanlık ve boş sokağın orta yerinde,ellerimiz birbirinin belinde, yüzünde, omuzunda olduğu bir halde..dudaklarım, dudaklarına yaklaşırken fısıldadım.."seni seviyorum"...
takip eden panpalarıma iyi geceler * 

yarın görüşmemiz biraz zor ama fırsatım olduğu takdirde muhakkak 2-3 part atarım diye umuyorum.
iyi geceler arkadaşlar,

10 dakikaya başlıyorum, ancak dediğim gibi bu akşam en fazla 2-3 part atabileceğim, haftasonu geliyor, acısını çıkarırız her türlü *
http://fizy.com/tr#s/1ajgi7 

..o kadar yakındım ki şimdi ona, sadece bedenen değil, ruhen de en yakın olduğumuz andı bu ilişkimizde..soluk alış verişlerinin hızlandığını farkettim, sıcak nefesini, dudaklarımın üzerinde hissettim..hani sıcak bir yaz günü, klimalı bir bakkal dükkanına, kapının açılmasıyla dolan o ani yel gibi..sıcak..huzur verici bir sıcak..

biz, vücudumuz tamamen birbirine bitişik, dudaklarımızın arasında sadece milimler olduğu bir vaziyette, o boş sokakta, belki de o an dünyanın tüm çiftlerinden daha masum, daha savunmasız, daha menfaatsiz, daha hesapsız,..sunmak üzereydik birbirimize bir başka boyutta daha sevgimizi..

dudaklarımı onunkilerin üzerine kapadım..itiraz etmedi, tereddüt dahi etmemişti zaten ama, iştirak da etmedi önce,

sakindim, çünkü bu kızı cinsel ve içgüdüsel hislerin gölgesinden çok ama çok uzakta öpüyordum..insan, birini çok sevince artık böyle, nasıl diyeyim, yemek ister ya resmen, misal küçük kardeşlerinizi, pamuk babaannelerinizi, o kadar çok seversiniz ki, o elmacık yanaklarından ısırmak gelir içinizden, ancak öyle ifade edebilirsiniz sanarsınız içinizdeki yoğun duygu selini..

işte ben de öyle öptüm onu, dudaklarım dudaklarının üzerinde, öylece durdum bir kaç saniye, sonra biraz daha ileri gittim, o baldan, şekerden tatlı alt dudağı, şimdi benim iki dudağımın arasındaydı..reaksiyon gösterdi, beni saran elleri daha da sıkıldı belimde, omzumda, dudakları kıpırdadı, şimdi benden bir kaşık balı da o çalmıştı ağzına..o kadar yavaş, o kadar ürkek ve o kadar temkinli davranıyordum ki, sanki onlarca katlı iskambilden bir kulenin çatısını tamamlıyor gibi..hassas..narin..nefesimi tutmuş bir halde..

öyle kaldık biraz,

sonra ben, usulca çektim dudaklarımı, çok yavaş, o kadar yavaş ayrıldı ki birbirinde, bir türlü vedalaşamayan sevgililerin ellerinin ayrılışı gibi, bebeğin ağzından alınan emzik gibi..dudaklarımı, dudaklarından kurtardım..ama tatlı bir inatla..sanki hem bırakıyor, hem de bırakmak istemiyormuş gibi..tutkalından ayrılan bir kağıt parçası gibi... gibi..gibi işte... 

yüzüne baktım, gözleri eğikti..yüzünde pek çok duyguların karışımından bir ifade..az önce ballandığım dudaklarında küçük bir gülümseme..

sonra o da kaldırdı gözlerini, tekrar göz göze geldik..sessiz gecemizin fonu deliler gibi çırpınan yüreğinin ritimleri olmuştu artık..kendi göğsüme bitişik göğsünün altındaki kıpırtıyı, sanki benimmişçesine sahiplendim, ortak oldum heyecanına..

gözlerimiz kararlılılaştı, anlaştı..bir kez daha birbirimize doğru eğilirken başlarımız, ellerimiz de omuzlardan, boyunlara kayıvermişti sihirli bir şekilde..şahsen ben, hiç hareket ettirdiğimi bile hatırlamıyorum, kendiliğinden olmuştu sanki..

bu kez çok daha ihtiyatsız bir araya gelmişti, birbirine bir kaç saniye evvelinden aşina dudaklar..

ben, bu sefer tutkuyla öptüm onu..yanlış olmasın, gene öyle naif, öyle kırılgan, hassas bir şekilde..ama artık korkmayarak,

ve o,

karşılık verdi bu kez,

her türlü içgüdüden ve kolpalıktan uzak, birbirimize, birbirimizin en değerli özünden armağan ederken, başka hiç bir şey düşünmeye gerek duymadı beynim..bomboş..ve sadece o ana odaklı..o anın duygularını, mümkün olduğunda katkısız ve saf bir biçimde kaydetmeye hazır. size bu satırları yazdığım şekilde..

o şekilde ne kadar öpüştük bilmiyorum, ama ben artık omurgamda, belimden başlayıp boynuma değin uzanan o tatlı karıncalanma hissini iyiden iyiye hissetmeye başlamıştım, daha önceki öpüşmelerimden epey farklıydı, zira,

sadece karşısındaki sömürmeye odaklanmış dudakların yerini, karşısındakiyle uyumlu, adeta onunla dans eden dudaklar almıştı,

normalde göğüsleri, kalçaları ya da bacak arasını avuçlaması gereken ellerin yerine, bir güvercin tutuyormuşçasına narin, ama güvenceli bir şekilde boyna dolamış eller vardı,

ereksiyon olmadım..

karşımdaki dişi inlemedi, kendini kaybetmiş numarası yapmadı..

diyorum ya, farklıydı beyler..çok ama çok farklıydı..

siz hiç sevdiğiniz, ama öyle çikolatalı gofret sever gibi değil, adam gibi sevdiğiniz biriyle öpüştünüz mü? hah..işte o zaman beni anlıyorsunuz demektir..anlayamayanların da en kısa zamanda anlayabilmesini dilerim, çünkü her insan evladı bu duyguları yaşamalı, yaşatmalı bence,

insan olduğu için yapmalı bunu, sokaktaki köpekten, çiftlikteki attan, inekten farkı olduğu için yapmalı..yaşamalı..çünkü biz, sadece zevk ve üreme için seks yapan bir organizmadan çok ama çok daha fazlasıyız..biz bunu hak ediyoruz..

dudaklarımız bir kez daha ayrıldı, olayı başlatan olarak, bitiren de yine ben olmayı seçmiştim, çünkü her ne kadar artık duygularım köpürüp taşmakta olsalarda, karşımdaki, bazı sınırları olan insana da saygı duymalıydım..çünkü seviyordum, sevginin büyük bölümü de bu karşılıklı anlayış ve saygıdan temellenmekteydi zira..

yüzünden yüzümü uzaklaştırıp, onu tekrar incelemeye başladım,

ilk öpüşmemizin etkisini merak etmiştim ne yalan söyleyeyim..
http://fizy.com/tr#s/1ai0hb 

..ben de o duygusal anaforun içinde çıktığım anda, ilk farkettiğim şey inanılmaz biçimde gümbürdeyen kalbi oldu..kendi kaburgasının üzerini geçtim, artık neredeyse benimkinin üzerinde hissediliyordu..bense tam tersi ulan..hiç atmıyor neredeyse,

heyecandan, birimizin ki coşmuş, birimizin ki de durmuştu herhalde * 

yüzünü inceledim, çok heyecanlıydı beyler..edebiyat kasmayacağım, bildiğiniz heyecan işte..o günlük hayatta defalarca cümlelerimiz içinde kullandığımız kelimenin, yüze vurmuş hali, resmolunmuş hali..

soluk soluğa "şuraya oturalım.." dedi, yolu yanındaki sitenin bahçe duvarını gösterip, geçtik, oturduk... bu hala kendini toparlamaya çalışıyor, açıkçası ben de biraz tırstım, çünkü tamam, iyi tanıyoruz birbirimizi, epey şeyden bahsettik de, genelde iyi şeylerden konuştuğumuz için birbirimizin kronik hastalığı vb. var mı yok mu bilmiyoruz..içimden dedim "oha lan kızın kalbi filan mı var yoksa?"

herhalde bir çiftin başına gelebilecek en tuhaf ve talihsiz şeylerden biri olurdu olası bir fenalaşma vb.

yarı şaka yarı ciddi sordum,

"canım? iyisin demi?"

güldü..gene aklımdan geçenleri okumuştu anlaşılan..biraz da saflığıma güldü yani, "iyiyim.. iyiyim, kalbim filan yok..yani şu ana kadar yoktu" gülüşmeye başladık..elimi aldı, göğsünün üzerine götürdü, bu kez de avcumla hissettim bu yaramaz ve zıpır şeyi * 

sonra o da avcunu benim kalbimin üzerine koydu.."solda demi senin ki de? yanlış olmasın?" gene salak salak gülmeye başladık, hani böyle ayıp, ya da hafif rezil olabilitesi olan şeyler yaptıktan sonra insan sinirleri bozulup salak salak kıkırdar ya, aynı o hesap..benim çocukluğumda "değerli" diye bir köpek vardı, çizgi film..aha işte ben aynı öyle gülüyorum o ara (hııı hıı hııı * ).

neyse bu benimkiyle ilgili durgunluğu espiri konusu yapınca bende,

"senin ki ikimiz için de atıyor zaten bu gece" deyip zaten utanmış olan sevdiceğimi iyice utandırdım..önüne döndü, manalı manalı gülüyor,

sonra,

ikimizin birden bu kez sonu 3. bir öpüşmeyle bitecek olan o geceki son kopuşumuza neden olan şeyi ona gösterdim,

"mine... yavrum ya ilk öpüşmemizi türbe önünde yapmışız güzelim? amma mübarek adamım haa"

harbiden de bizim oturduğumuz duvarın karşında, mini bir türbe ve minaresiz bir cami var, dışarda bir kaç mezar taşı..lan iyi çarpılmamışız * 

bu baktı, "aa sahiden.." sonra da yine gülmeye başladık dediğim gibi, ve bir kez daha, bu kez biraz daha uzun öpüştük oturduğumuz yerde,

sevmiştik dudaklarımızın tadını..birbirlerine olan tandansını..dansını..

sonra ayağa kalktık nihayet,

ben sağa sola bakındım biraz..lan sanki bir şey farkedecek, gören olduysa, göreceğini görmüştür zaten..daha ne bakınıyon..

sonra el ele tutuştuk, kırmızı başlıklı kızın sepetini sallaması misali, biz de birleşik ellerimizi sallaya sallaya, bir kez daha gecenin içinde kaybolduk..
http://fizy.com/tr#s/124wmq 

kader, ne zaman saldıracağı belli olmayan,asla uyumayan bir düşman gibidir..ve çoğu kez siper dışında yakalar sizi..

biraz ileri sarıp, perşembe gününü anlatmak istiyorum, zira bu duygusal yakınlaşmadan sonra geçen ilk 2-3 günü anlatmaya kalkarsam burada mini boyutta ve son derece cıvık bir aşk romanı çıkabilir..öyle ki, böyle sivilceli, 7 numara gözlüklü ergen kızlar bile okurken zorlanırlar o duygusal yapışkanlıktan ötürü..

neyse, ne diyordum, 

perşembe günü,

mine nin dersi o akşam erken bittiği için buluşmaya karar vermiştik yine,

zaten hemen her gün buluşuyoruz,

o gün de bunun dersinin bitmesini bekledim okulda, 1 saat filan anca sürmüştür zaten, geldi, çıktık, bizim mekana gidiyoruz.

neyse mekana vardık, bir baktım, benim uğurlu masam dolu... (şu ilk oturduğumuz filan hani) 

pff..şimdi sevgilinle geldin mi, o masaya oturacaksın yani arkadaş, hele ki bir de bu derece yakınlaşmışken..

bu küçük aksiliği sineyi çekip karşılıklı oturmuş agalı magalı konuşan iki sap gerizekalı liseliyi (sözüm meclisten dışarı) orada bırakıp, daha iç taraftaki bölüme geçtik,

oturduk, karşılıklı oturduk çünkü arka bölümde 2-3 masa daha dolu..çoğu da arkadaş grubu, biz de öyle milletin gözü önünde görmemişler gibi sevişelim istemedik yani *

gene klasik, pek çok şeyden konuşabildiğimiz ve konuştuğumuz her şeyden de zevk aldığımız, konuları çılgınca dallandırıp budaklandırdığımız bir akşam, bu karşımda gülüyorr, konuşuyorr, ama böyle cıvıl cıvıl, neredeyse cik cik leyecek, e ben çok mutluyum tabi..düşünüyorum da, yahu ne bozabilir ki benim mutluluğumu? insan daha ne kadar mutlu olabilir? bizi ne ayırabilir lan? bizden daha uyumlu kim olabilir?

düşünüyor..ve hayatla inceden inceden dalga geçiyorum.."hahaha..mutluyum olum ben..mutluyuz biz, var mı lan?! var mı aq?!"

ama büyük konuşmamak gerekir..diyorum ya..kader asla uyumaz..ve siz tam dalmışken saldırır..

arka bölüme açılan koridorun ağzına, yani kafenin dışına doğru bakan sandalye de ben oturuyorum, koridoru bizim bölüme bağlayan kemervari dizayn edilmiş geçiti görebilen benim..mine odanın içine bakacak şekilde oturuyor,

neyse biz böyle cıvıl cıvıl ötüşürken kafenin elemanı gelip birilerine masa ayarlamaya başladı, "sizi böyle alayım isterseniz? burada boş var?"

"tamam" dedi birileri..sesleri tanıdık geldi..ve işte o an, benim için zamanın ve canlı cansız her şeyin sabitlendiği o saniyede, bölme girişinde o yüzler göründü..oldukça tanıdık..

tanıdığıma lanet ettiğim yüzler...
gecenin son partını yazıyorum arkadaşlar, bu seferlik böyle olsun,

biraz uzun tutacağım bakalım
http://fizy.com/tr#s/1a5gkn 

ozan ve ayşen, girişte durmuş, içeride elemanın onlar için hazırladığı masayı tartıyorlardı..

benim mekanımda..benim kafemde..benim saatlerimde..ne işi vardı bu şerefsizlerin?

size söylemiştim beyler..yüzüm..lanet yüzüm ve onun, ruh halimi ortaya yansıtmaktaki karanlık hüneri..kim bilir gene ne şekle girmişti..

mine, hafifçe arkasına dönüp, benim bir-iki saniyeliğine de olsa bakakaldığım ve ağzımı yüzümü kaydıran sahneye bakma gereği hissetti doğal olarak..ben toparlamaya çalışmıştım ama nafile tabi..

sonra o da döndü önüne..tam ayşen-ozan yanımızdan geçer ve benim hafif arka sağ çaprazımdaki masaya otururken..

beyler..

çok..çok tuhaftı yahu..yani..nasıl oluyor da hala..ve hala..sadece onu görmek bile beni bu kadar dağıtabiliyordu? nasıl becerebiliyordu beni her şekilde mutsuz etmeyi? nasıl başarıyordu iç dünyamı altüst hale getirmeyi?

mine, gözlerindeki -az önce fener gibi parlayan- ışık sönmüş, yüzü düşmüş bir halde dönmüştü bana..sözde hala gülümsüyordu ama, buz gibi, soğuk..bir infazcının gözlerindekine benzer duygusuz bir gülümseme..

bana sormasını bekledim..-hatta içimden yalvardım- "kim bunlar tsigalko?" diye..sormadı..sorsaydı ya? sallasaydım ben de..geçiştiriverseydim..espiri konusu yapsaydım..

ama sormadı..

eh..belli ki zaten biliyordu... yüzündeki ifade de aksini iddia eder gibi değildi zaten..

az önce ne hakkında konuşuyorduk bilmiyorum..ama her neyse bir an da sönüvermişti..ben, konuşmaya çalıştım ama, beceremedim..o hala soğuk soğuk gülümsüyor bana..dudakları incelmiş..gözleri boş ve donuk bakıyor..

bitmek bilmeyen bir an..geçmek bilmeyen saniyeler... yine beynimi okuyordu... eminim..

sonra aniden, durumu kurtarma adına kullanılabilecek bir mucize oldu..aramın iyi olduğu eleman gelip, "dostum, senin yer boşaldı, istersen oraya alabilirim sizi?" dedi..

oh..

oh..

"tabi tabi geçelim" dedim, resmen balıklama uçarak..mineye onaylatmayı bile unutuvermiştim..genelde ben en ufak şeylerde bile nezaketen onun okeyini de alırdım, zaten hiç itiraz ettiği olmamıştı ama diyorum ya, yine de sorardım..tsigalko sorardı..

apar topar kalkıp, masamıza doğru ilerlerken, beynimin tüm blokesine ve itirazına rağmen, adeta refleks olarak dönüp arkama baktım, yine sadece 1 saniyeliğine..

ozan leoparlar misali ayşeni boynundan yakalamış, kız da gözlerini hafifçe kısmış, tam bir vahşi doğa belgeseli..
ve tabi bu bakışım da mine tarafından farkedilmişti..

ben allak bullak, ne düşüneceğimi, ne düşünmem gerektiğini şaşırmış bir halde yeni masamıza oturmuş, onun yerleşmesini bekliyordum.

nihayetinde yine göz göze kalabildik, ve bu kez, o malum masanın da atfosferinden mütevelli, baş başa gibiydik,

o, bir gram bile değiştirmediği o soğuk-gülümser yüz ifadesiyle beni süzmeye devam ederken, ben baktım olacak gibi değil, salağa yatmaya karar verdim;

"hayatım? bir sorun mu var?"

bakmayı sürdürdü..

"minecim?..bir..so.."

"ben de aynısını sana soracaktım canım" dedi buz gibi..

"yı..yo... neden?"

"bilmem? sorun yaşıyor gibi görünen sendin" gülümsedi..bir psikopat gülümsemesi..bir cellat gülümsemesi..az sonra ruhumu parçalarına ayıracak, baltasını bileyen bir cellat..

daha fazla salağa yatamazdım, çünkü durumu toparlamak şöyle dursun kötüleştirmişti..harbi adamı oynamaya karar verdim;

"evet..şey, görmekten pek hoşnut olmadığım yüzler gördüm doğrudur" dedim, sıkkın sıkkın..

"hımm.."

"ondan yani, biraz etkilenmiş olabilir, yoksa bir sorun yok bende yani... sen de yok değil m... "

"ama etkilenmemen gerekirdi"

sesi normalden bir perde yüksek çıkmıştı..

"ne..nas"

"etkilenmemen gerekirdi!"

göt gibi kalmıştım..sırtım terden yapış yapış olmuştu..tam bir şeyler gevelemek umuduyla ağzımı açıyordum ki yine konuştu,

"onca şeyden sonra..yaşadığımız onca şeyden sonra..senin için yaptıklarımdan sonra... etkilenmemen lazdımdı tsigalko???

bu sefer bariz şekilde yüksek sesle konuşuyordu..yerimde sinip göz ucuyla etrafa bakındım..yakın masalarda, insanlar kesin duymuştu

acaba ayşen duymuş muydu?

ayşen?

hala ayşen diyorum?

hala ayşen diyorsun tsigalko? farkın mısın? kendin de misin? kendimde miyim?

ben üzerime hücum etmiş karanlık düşüncelerle boğuşurken, mine tekrar saldırdı,

"hala bu kadar etkileyebiliyor seni öyle mi? her şeye rağmen?"

bu sefer biraz silkindim,

"mine..bak, etkilemesi önemli değil, benim ne düşündüğüm önemli..ben, kötü duygular taşıyorum artık onlara karşı anladın mı? duygusal ve duygularının etkisi uzun süreçli biriyim biliyorsun... bunun senin işine gelmesi gerekir.."

"öyle mi? bu işin iyisi kötüsü olmaz, hiç bir şey düşünmüyor olmalısın, hiç bir şey düşünmüyor olmalıydı!" deyip masada iyice dikleşti, bana doğru yaklaşmıştı karşıdan..

"öyle..çünkü..çünkü,ben seni seviyorum ve, yani bu ..bu güçlü duygusallığım da onun teminatı gibi... "

saçmalamaya başlamıştım farkındaysanız..

iyice masaya abanıp yüzüme yaklaştı, bu kez bağırarak,

"lütfediyorsun canım benim..unutamıyorum demiyorsun da , lütfediyorsun..sağol ya..çok sağol" dedi..son "sağol"u bütün kafenin duyduğuna eminim..

ayşenler de kesin duymuştu... *

ben bu son çıkışının ardından, zaten kopkoyu olan ruhumun da etkisiyle, yine o yüzümü nasıl bir şekle sokup "mine, kendine gel" diye serinkanlı ve tehditkar şekilde tısladıysam artık, kız aniden olduğu yere sinip yüzüne "iyi..iyi..öyle mi? öyle olsun" tarzı bir bakış yerleştirdi,

ben dişlerimin arasından,

"ne yapayım yani?" dedim yine düşük sayılabilecek bir ses tonuyla.."ne yapayım?..seni seviyorum diyorum? senden başkasını düşünmüyorum diyorum, ama belli ki bu nefret de bir şekilde, bir süre içimde kalmaya devam edecek..ne yapayım daha? ben ne yapayım?" 

diye saydırdım,

"senin bir şey yapmana gerek yok" dedi..masadan kalktı.."zahmet etme,ben yaparım"

ok gibi fırladı, tam yanımdan geçerken son anda kolunu yakaladım,

"kızım, ne yaptığının farkında mısın sen?

zorladı,

"mine, otur şuraya, herkes bize bakıyor"

"bırak kolumu..bırak yoksa bağırıcam daha beter rezil olucaz..bırak!"

bırakmak zorunda kaldım..bu geniş adımlarla uçarcasına kafenin girişine doğru seyirtirken, ben tamamen donakalmış bir vaziyette arkadasından onu seyrediyordum..çıkışa gelip kapıyı açmak için yanlamasına döndüğünde ekşimiş, ağlamak üzere olan yüzünü hayal meyal gördüm..

önüme döndüm..

beyler o an,

yer yer yarılsaydı da,

ben içine girseydim işte..

batsaydım kalsaydım oraya... 

bir daha çıkmayacasına..

yüzüm, gözüm boynum..alev alev..kafamdan aşağıya kızgın yağlar, kaynar sular akıyor..midem bulanıyor... boynum başımı taşımıyor..masaya yığıldım yığılacağım..

öyle bir kaç dakika kaldım..

neden sonra kafedeki aramın iyi olduğu çocuk geldi,

"dostum, iyisin değil mi? yapabileceğim bir şey var mı şu an için?" dedi, elini omzuma koyup,

oha aq..onlar bile olayın farkındaydı..bir daha yüzün tutarsa gel bu mekana işte..

"yok..yok abi sağol.." dedim zorlukla.."hesabı... alayım ben.."

"tamam bu gün gerek yok" dedi,

"yok abi, olmaz öyle.." lan sanki yeterince utanmadık, bir de sen utandırıyorsun,

"yok yok, bana yazdırıcam ben, tamam halloldu o iş..sen çık git şimdi peşinden hemen..daha ilk çıktığı an gitmen lazımdı be abisi.."

öyle mi yapmam gerekirdi?

beyler?

süklüm püklüm yerimden kalktım, elemana teşekkürümsü bir şeyler söyledim..sırtımı sıvazladı..vay aq..içtiğim çaylara ödediğim kazık hesaplar helal olsun lan..delikanlı, delikanlıyı bu günde bulur işte..hesap mesap değil mesele beyler biliyorsunuz, mesele, orada günlüğü bilmem kaç liraya çalışan bir elemanın bana yapmış olduğu manevi bir hareket..yoksa ben az önce öyle bir bedel ödemişim ki,
o hesap gibi milyon tane olsa gene dengelemez..
kafeden çıktım,

soğuk yüzümü yakarak bana "naber lan yarrağım" dedi.. yaraktan halliceydim zaten.. haksız sayılmazdı..

merdivenlerden inerken, kafam çorba olmuş bir vaziyette, sersem salak bir şekilde iki kere düşme tehlikesi atlattım..

ne olmuştu böyle yahu..

ne oluyordu?

ben..ben hala ayşen mayşen diye sayıklıyor,

mine, o beni çok seven, biriciğim mine daha anında ağzıma sıçıp gidiyor..

tek bir saniye ile, bütün hayallerim, kendi çapımda kurmaya çabaladığım geleceğim yerle bir oluyor..

ne oluyor beyler?

hayat neden beni hep böyle, en amansızca ve en mutlu olduğum anlarda sınıyor?

bu beyin ambalesi ve karmaşık haller içerisinde bir vaziyette, ellerim çeplerimde, kısa ve seri adımlarla, ilerliyordum şehrin soğuk sokaklarında... 

sonra birden bire durdum..

istop eden bir araba gibi,

zank diye..

dışardan bakan, sorunlu sanmıştır o hareketimden sonra beni.. insanların akıp geçtiği o kaldırımda, öylece durdum.. sinyal vermeksizin... 

kaldım.. belki saniyelerce, belki dakika... 

yanımdan annesinin elini tutan küçük bir kız çocuğu geçti, kafasında kırmızı beresi.. dönüp baktı.. meraklı meraklı "bu abi ne yapıyor böyle" dercesine... elinde deri çantası, pardösülere bürünmüş orta yaşlı, alaca bıyıklı, ciddi suratlı bir adam geçti.. umursamadı bile..

anılar geçti... 

hayatım geçti... 

bir film şeridi gibi,

rüzgar gibi geçti... 

şu son 5.5-6 ayda yaşadıklarım..

ayşenin gururumu paramparça edişi geçti yanımdan..

okan ın zorunlu gidişi geçti... 

nilay ve tolga nın döndürdüğü dolaplar geçti..

serhatın yavşaklıkları geçti... 

ebrunun umutsuz aşkı geçti... 

minenin kırdığı umudum geçti... 

.
.
.
tsigalko adında bir adam geçti yanımdan.. adam da demeyelim.. daha çocuk sayılır.. sakalı filan epeyce ama.. aklı o kadar değil..

yürüdü, öyle saf, öyle masum.. yüzünde aptalca bir gülümsemeyle.. belli ki daha bütün bunların hiç birini yaşamamıştı henüz.. hala gülebiliyordu katısız ve pürüzsüz..

tsigalko adında bir adam geçti yanımdan... geçti... ve gitti... 

o soğuk kış akşamı.. orada,kaldırımda, bir sokak lambasıymışcasına sabit, yalnız ama etrafına ışık vermeden bekleyen kişi,

artık bambaşka biriydi...
iyi geceler arkadaşlar..
iyi geceler arkadaşlar,

bu gece yazamayacağım malesef, tel den giriyordum..

bu gece erken yatmam lazım zira yarın önemli bir gün gene.

cuma akşamı acısını çıkarırız, görüşmek üzere ;)
selamlar arkadaşlar,

öncelikle yorumlarınız için teşekkür ediyorum, hoş bir atmosfer oluştu başlık altında. hikayeyi analiz etmeniz ve tartışmanız çok güzel zira ben de hala bu olaylar üzerinde dışardan bakan gözlerin değerlendirmelerine ihtiyaç duyuyorum . o açıdan yazdıklarınız benim için oldukça değerli, sağolun.

hasbinallah kardeşimin analizi son derece güzel olmuş, aslında benim de vermeye çalıştığım şey bu, ama fıkra anlatıp sonra da espriyi açıklayan hıyarlar gibi görünmek istemediğim için, yorum kısmını size bırakıyorum, bu arkadaşımız da benimle aynı frekansta düşünerek yüzde yüze yakın doğru tespitlerde bulunmuş.

diğer arkadaşlarımızın da tahmin ve teorileri gayet güzel, bakalım tutacaklar mı? hep beraber göreceğiz ;)

bu akşam fener maçından sonra, bir sakatlık çıkmazsa 11-11.30 gibi başlayıp sabaha kadar yazmayı düşünüyorum.

nevaleleri-mezeleri hazırlamayı unutmayın * 

gece görüşürüz.
bir de şey,

mine ile öpüşmemizi anlattığım partı biri eksilemiş,

... kız? burda mısın yoksa... ? *

2 yorum:

  1. Abi müzikler açılmıyor müzikleri meral etmekten okuyamaz hale geldim bir çaresine bakılsa ne güzel olur^^

    YanıtlaSil
  2. Cok guzel bir hikaye.emegi gecen herkese tesekkurler ama su muzikleri de halletseniz tadindan okunmaz;)

    YanıtlaSil