o gün, hem bir gönül işini bağlama açısından faydalı bir davranışta bulunduğum için, hem de ebru havasında olduğu için çok güzel vakit geçirdim, bu kızla gerçekten çok mutluydu..ya da ona benzer bir şey..
peki ya diğerleriyle ne işim vardı o zaman?
ceydanın neden o kadar yaklaşmasına izin vermiştim?
ayşegül e niye yaklaşmaya çalışıyordum?
pff..
dengesiz herifin tekiyim..
umarım gene bir şeyleri devirmem.
bu tarz akıl karışıklıkları yaşadığım dönemlerde, bir numaralı kaçış noktan olan spor, yine imdadıma yetişiyordu.. elim iyileştikten sonra kick boks antrenmanlarıma başlamıştım,
elimde bandajlar, kum torbasına tekme tokat girişirken, havayı ve partnerimin elindeki korumalıkları yumruklarken kendimden geçiyor, hem stres atıyor hem de vücudumun dinamikliğini koruyordum..
basketbolu taparcasına severim, ama bu da en az onun kadar keyifli bir uğraş.. hiyaaaa çattt çuttt *
alper ve tayfasından kaçış yoktu.. gerçi ben de pek kaçmak istediğimi söyleyemem ya, çocuk ekmeğin üzerine yayılan küf popülasyonu gibi, her geçen gün daha fazla yayılıyordu etrafa, ve her yayılışıyla beraber, beni de daha çok istiyordu yanında.. artık haftanın 2-3 akşamı gerek ikimiz gerekse her seferinde yeni insan kalabalıklarıyla, farklı farklı mekanlarda eğlenmeye gider olmuştuk, bu eğlencelerin bir kısmında tolga da bana iştirak ediyor ve ebru, bu yan dal misali gelişen sosyal ağım hakkında hala tam olarak bir şeyler bilmiyordu..
ceyda ile samimiyetimiz, son gittiğimiz barda 10-15 dakika kadar dizlerime oturmasına kadar varmış, sanki tamamen benzine bulanmış bir ortamda, sadece çakmağın yakılması kalmıştı,
o çakmağı ise benim yakmam gerekiyordu, gürültülü müziğe rağmen bana sesini duyurmaya çalışırken, dudaklarına kulağım yerine kazayla (!) dudaklarımı götürmem, hoplaya zıplaya dans ederken omzuna değil de beline, kalçasına sarılıvermem ya da onun sürekli kovaladığı, göz göze gelme anlarımızı bir kaç saniyeliğine daha uzatmam, bu çakmağı yakmanın pek çok yolundan sadece bir kaçıydı..
önceleri haytalık ettiğimi düşünüp, biraz da ego tatmini meselesiyle bu yakınlaşmadan keyif almıyor değildim, ama iş gittikçe ciddileşmeye ve kontrolümden çıkmaya başlamıştı,
şunu net olarak söyleyeyim, ebruya karşı olan ve benim hala şüpheli kategorisine sokabildiğim hislerimin, 100 de 1 ini bile beslemiyordum ceydaya karşı.. öyleyse bu samimiyet niye?
peki ya diğerleriyle ne işim vardı o zaman?
ceydanın neden o kadar yaklaşmasına izin vermiştim?
ayşegül e niye yaklaşmaya çalışıyordum?
pff..
dengesiz herifin tekiyim..
umarım gene bir şeyleri devirmem.
bu tarz akıl karışıklıkları yaşadığım dönemlerde, bir numaralı kaçış noktan olan spor, yine imdadıma yetişiyordu.. elim iyileştikten sonra kick boks antrenmanlarıma başlamıştım,
elimde bandajlar, kum torbasına tekme tokat girişirken, havayı ve partnerimin elindeki korumalıkları yumruklarken kendimden geçiyor, hem stres atıyor hem de vücudumun dinamikliğini koruyordum..
basketbolu taparcasına severim, ama bu da en az onun kadar keyifli bir uğraş.. hiyaaaa çattt çuttt *
alper ve tayfasından kaçış yoktu.. gerçi ben de pek kaçmak istediğimi söyleyemem ya, çocuk ekmeğin üzerine yayılan küf popülasyonu gibi, her geçen gün daha fazla yayılıyordu etrafa, ve her yayılışıyla beraber, beni de daha çok istiyordu yanında.. artık haftanın 2-3 akşamı gerek ikimiz gerekse her seferinde yeni insan kalabalıklarıyla, farklı farklı mekanlarda eğlenmeye gider olmuştuk, bu eğlencelerin bir kısmında tolga da bana iştirak ediyor ve ebru, bu yan dal misali gelişen sosyal ağım hakkında hala tam olarak bir şeyler bilmiyordu..
ceyda ile samimiyetimiz, son gittiğimiz barda 10-15 dakika kadar dizlerime oturmasına kadar varmış, sanki tamamen benzine bulanmış bir ortamda, sadece çakmağın yakılması kalmıştı,
o çakmağı ise benim yakmam gerekiyordu, gürültülü müziğe rağmen bana sesini duyurmaya çalışırken, dudaklarına kulağım yerine kazayla (!) dudaklarımı götürmem, hoplaya zıplaya dans ederken omzuna değil de beline, kalçasına sarılıvermem ya da onun sürekli kovaladığı, göz göze gelme anlarımızı bir kaç saniyeliğine daha uzatmam, bu çakmağı yakmanın pek çok yolundan sadece bir kaçıydı..
önceleri haytalık ettiğimi düşünüp, biraz da ego tatmini meselesiyle bu yakınlaşmadan keyif almıyor değildim, ama iş gittikçe ciddileşmeye ve kontrolümden çıkmaya başlamıştı,
şunu net olarak söyleyeyim, ebruya karşı olan ve benim hala şüpheli kategorisine sokabildiğim hislerimin, 100 de 1 ini bile beslemiyordum ceydaya karşı.. öyleyse bu samimiyet niye?
geçen yılın sonlarına doğru, tuğçe ve seda adlı iki kızla tanıştığımdan bahsetmiştim, hatırlıyorsanız. bizim sınıfın iyi kızlarından, muhabbeti kasmayan, bildiğiniz normal insan evlatları işte..
bir gün ebruyla beraber amfi de bunların arkasına oturduk, güzel muhabbet oldu, sohbet iyi olunca ebru bunlara çıkışta bir yerlere gitmeyi teklif etti, hayret, biz yalnız takılacaktık aslında, o söylemese, ben sonradan bana surat yapabileceğini hesaplayacağımdan dolayı asla böyle bir şey teklif etmezdim yani,
kızlar da arkadaş canlısı tipler zaten, bizim ki gelin ya, oturur ederiz deyince kabul ettiler.
ebrunun bildiği mekanlardan birine gittik, sıradan bir kafe, içkisiz, tuğçe zaten öyle bar-pub vb. mekanlarda takılmaz muhtemelen, başına açık mavi-kahverengi desenli tiki türbanını takmış, kafası alien ler gibi arkaya doğru uzamış bir şekilde yanımızdaydı. inanın o kadar hoş sohbet ve iyi bir kız olmasa asla aynı masaya oturmayacağım bir insan..
insaları dış görünüşle ve bu tarz şeylerle yargılamayı pek sevmediğimi söylemiştim, zira benim anneannem de köylü kadındır, namazında orucunda, başörtülü, klasik ninelerdendir. ama açıkçası bu diğer mesele bana pek samimi gelmiyor..sen bir ton makyaj yapacaksın, sevgilin filan bile olacak..ee? onu takmakla bütün mesele çözülüyor mu yani?
neyse.. dine vb. pek girmek istemiyorum, uçarız muçarız, gerek yok..ama dediğim gibi, ben samimi bulmuyorum bu tarz hareketleri.. namaz yok, niyaz yok, sevgili var, makyaj var..ee ama baktın mı, kapalı, haa o zaman cennetlik aq tamam.
biz böyle 4 kişi güle konuşa oturuyoruz, gayet kozmopolit bir masa, dışardan bakan bir göz asla orada bir çiftin olduğunu farketmez çünkü diğer kızların yanında ebruyla insan gibi davranıyoruz ayıp olmasın diye (yalnızken insanlıktan çıktığımız oluyor evet * )
biz sanki böyle 4 arkadaş gibi otururken, benim az önceki düşüncelerime paralel, bir çift göz, masada çift olmadığını süzmüş olmalı ki, adımı söyleyen tanıdık bir sesle irkiliverdim,
"aa tsigalko? naber * ?"
kafamı çevirdiğimde, yanındaki bir kızla daha, mekana henüz gelmiş olan,ve muhtemelen masa arayışı sırasında da beni fark eden ayşegülle göz göze geldim..
bir gün ebruyla beraber amfi de bunların arkasına oturduk, güzel muhabbet oldu, sohbet iyi olunca ebru bunlara çıkışta bir yerlere gitmeyi teklif etti, hayret, biz yalnız takılacaktık aslında, o söylemese, ben sonradan bana surat yapabileceğini hesaplayacağımdan dolayı asla böyle bir şey teklif etmezdim yani,
kızlar da arkadaş canlısı tipler zaten, bizim ki gelin ya, oturur ederiz deyince kabul ettiler.
ebrunun bildiği mekanlardan birine gittik, sıradan bir kafe, içkisiz, tuğçe zaten öyle bar-pub vb. mekanlarda takılmaz muhtemelen, başına açık mavi-kahverengi desenli tiki türbanını takmış, kafası alien ler gibi arkaya doğru uzamış bir şekilde yanımızdaydı. inanın o kadar hoş sohbet ve iyi bir kız olmasa asla aynı masaya oturmayacağım bir insan..
insaları dış görünüşle ve bu tarz şeylerle yargılamayı pek sevmediğimi söylemiştim, zira benim anneannem de köylü kadındır, namazında orucunda, başörtülü, klasik ninelerdendir. ama açıkçası bu diğer mesele bana pek samimi gelmiyor..sen bir ton makyaj yapacaksın, sevgilin filan bile olacak..ee? onu takmakla bütün mesele çözülüyor mu yani?
neyse.. dine vb. pek girmek istemiyorum, uçarız muçarız, gerek yok..ama dediğim gibi, ben samimi bulmuyorum bu tarz hareketleri.. namaz yok, niyaz yok, sevgili var, makyaj var..ee ama baktın mı, kapalı, haa o zaman cennetlik aq tamam.
biz böyle 4 kişi güle konuşa oturuyoruz, gayet kozmopolit bir masa, dışardan bakan bir göz asla orada bir çiftin olduğunu farketmez çünkü diğer kızların yanında ebruyla insan gibi davranıyoruz ayıp olmasın diye (yalnızken insanlıktan çıktığımız oluyor evet * )
biz sanki böyle 4 arkadaş gibi otururken, benim az önceki düşüncelerime paralel, bir çift göz, masada çift olmadığını süzmüş olmalı ki, adımı söyleyen tanıdık bir sesle irkiliverdim,
"aa tsigalko? naber * ?"
kafamı çevirdiğimde, yanındaki bir kızla daha, mekana henüz gelmiş olan,ve muhtemelen masa arayışı sırasında da beni fark eden ayşegülle göz göze geldim..
arkadaşlar bu gecelik bu son partımız olsun, ben farkında olmadan saat 2 küsür olmuş bile, yarın iş var malum,
yarın gece görüşmek üzere, artık böyle kısa partlar şeklinde atıcam, daha güzel oluyor sanırım * iyi geceler
yarın gece görüşmek üzere, artık böyle kısa partlar şeklinde atıcam, daha güzel oluyor sanırım * iyi geceler
:) bölümümü bir kaç kişi biliyor ancak okul konusunda net bir şey söylemek istemiyorum, nasıl hayal ediyorsanız öyle olsun,
tekrar iyi geceler, ilginize teşekkürler. yarın da mutlaka yazmaya çalışacağım *
tekrar iyi geceler, ilginize teşekkürler. yarın da mutlaka yazmaya çalışacağım *
iyi geceler panpalar, 10 dakikaya başlarız *
güzel düşünceleriniz için de ayrıca teşekkürler
..kafamı çevirip ayşegülü tepemde bana gülümserken görünce küçük çaplı bir şok geçirdim,
dünya küçük.. şehir daha da küçük..
"aa naber ya?" dedim bende gülümsemeye çalışarak,
kız öpmek için bana doğru hamle yapınca ben de hafifçe doğrulup karşılık vermek zorunda kaldım.
sonra bu kızlara dönerek onlara da selam verdi gülümseyerek, bizim kızlar da karşılık verdiler filan..
"ee, takılıyorsun?" dedim yine gülümsemeye çalışarak ama götüm üç buçuk atıyor, aslında öyle olması için bir sebep yok ama, işte suçluluk duygusu..
"aynen ya, arkadaşımla geldik * "
yanındaki kıza da selam verdim filan.. şimdi benim normalde bizim kızlarla onu tanıştırmam filan gerekir, ama ben "ebru, kız arkadaşım" şeklinde tanıttığım an ortalık karışır biliyorum, fiziksel olarak olmasa bile duygusal olarak.. ayşegül aşırı bozulur bir kere onu biliyorum..
öküzlük etmeyi seçerek, zaten ayak üstü olan muhabbeti kısa kestim,
"tamam, görüşürüz gene * " deyip "hadi artık git sen masa bul" demeye getirdim..o da pek üstelemedi, masaya genel bir selam daha verip gitti.
püfff.. ulan teğet geçtim resmen..
daha onlar gider gitmez, tuğçe bilmiş bilmiş laf attı "e be şekerim insan tanıştırır yani arkadaşlarını şöyle * " deyip yarı şaka yarı ciddi kıkırdadı,
ebru, "onun arada öyle baltalığı tutar ablası (tuğçe bizden yaşça büyük, 84 lüydü sanırım) * ben alıştım artık :p" deyip gırgıra vurdu işi, oradan seda lafa karışıp, "yok yok utandı bu utandı öyle yanında kızlar varken başka kızlara yakalanınca :p" dedi..
iyi iyi, işi gırgıra vurdular.. güzel..ben de saf saf sırıtıp utanmış taklidi yapmakla yetindim..
ayşegül cephesindeyse durumun "arkadaşlarıylayken beni görünce heyecanlandı galiba" şeklinde yorumlandığını düşünüyorum çünkü gece boyunca oturduğu masadan bir kaç kez göz göze gelip gülümsedik birbirimize, en son kalkışta da hepimize tekrardan genel bir selam verdi gülümseyerek..
yani iki taraf için de bir sorun yok, biri heyecanıma, öbürü baltalığıma, gırgıra vurdu işi.. olabilecek en iyi senaryo..
gerçi ebru "nereden tanışıyorsunuz" filan gibisinden 2-3 soru sordu ama, onları cevaplamak kolaydı, sıkıntı olmadı..
gece noktalanıp yurda döndüğümde, sakin kafayla düşünüp, ne kadar gereksiz bir şekilde, ne biçim tehlikeli sularda yüzdüğümü düşündüm..
resmen rahat batıyordu götüme..
dünya küçük.. şehir daha da küçük..
"aa naber ya?" dedim bende gülümsemeye çalışarak,
kız öpmek için bana doğru hamle yapınca ben de hafifçe doğrulup karşılık vermek zorunda kaldım.
sonra bu kızlara dönerek onlara da selam verdi gülümseyerek, bizim kızlar da karşılık verdiler filan..
"ee, takılıyorsun?" dedim yine gülümsemeye çalışarak ama götüm üç buçuk atıyor, aslında öyle olması için bir sebep yok ama, işte suçluluk duygusu..
"aynen ya, arkadaşımla geldik * "
yanındaki kıza da selam verdim filan.. şimdi benim normalde bizim kızlarla onu tanıştırmam filan gerekir, ama ben "ebru, kız arkadaşım" şeklinde tanıttığım an ortalık karışır biliyorum, fiziksel olarak olmasa bile duygusal olarak.. ayşegül aşırı bozulur bir kere onu biliyorum..
öküzlük etmeyi seçerek, zaten ayak üstü olan muhabbeti kısa kestim,
"tamam, görüşürüz gene * " deyip "hadi artık git sen masa bul" demeye getirdim..o da pek üstelemedi, masaya genel bir selam daha verip gitti.
püfff.. ulan teğet geçtim resmen..
daha onlar gider gitmez, tuğçe bilmiş bilmiş laf attı "e be şekerim insan tanıştırır yani arkadaşlarını şöyle * " deyip yarı şaka yarı ciddi kıkırdadı,
ebru, "onun arada öyle baltalığı tutar ablası (tuğçe bizden yaşça büyük, 84 lüydü sanırım) * ben alıştım artık :p" deyip gırgıra vurdu işi, oradan seda lafa karışıp, "yok yok utandı bu utandı öyle yanında kızlar varken başka kızlara yakalanınca :p" dedi..
iyi iyi, işi gırgıra vurdular.. güzel..ben de saf saf sırıtıp utanmış taklidi yapmakla yetindim..
ayşegül cephesindeyse durumun "arkadaşlarıylayken beni görünce heyecanlandı galiba" şeklinde yorumlandığını düşünüyorum çünkü gece boyunca oturduğu masadan bir kaç kez göz göze gelip gülümsedik birbirimize, en son kalkışta da hepimize tekrardan genel bir selam verdi gülümseyerek..
yani iki taraf için de bir sorun yok, biri heyecanıma, öbürü baltalığıma, gırgıra vurdu işi.. olabilecek en iyi senaryo..
gerçi ebru "nereden tanışıyorsunuz" filan gibisinden 2-3 soru sordu ama, onları cevaplamak kolaydı, sıkıntı olmadı..
gece noktalanıp yurda döndüğümde, sakin kafayla düşünüp, ne kadar gereksiz bir şekilde, ne biçim tehlikeli sularda yüzdüğümü düşündüm..
resmen rahat batıyordu götüme..
gece ayşegülden mesaj aldım,
"güzel tesadüftü * "
ya, sorma aq..
"aynen, şey ben sizi tanıştırmadım galiba, kusura bakma ya bazen odunluğum tutuyor böyle * "
"ne olcak canım ya * sınıf arkadaşlarındır diye tahmin ettim zaten"
"aynen * "
"bu cuma gelecek misin gene derse?"
"tabi, gelmeyi düşünüyorum, bu sefer işi baştan sıkı tutucam valla, aynı riski tekrar alamam * "
":) öyle yapmak lazım evet, ben de elimden geldiğince günü gününe takip etmeye çalışıyorum dersleri, ama ne olur bilmem artık vizelerde"
"yaparız ya bir şekilde, önünde ben varım bak ibretlik olarak * "
":) ah keşke ben de öyle olsam, bi tanecik dersin kalmış ne güzel"
"senin o da kalmaz umarım ;)"
"inş. yaa, cuma gelince görüşürüz?"
"görüşürüz tabi, iyi geceler * "
"tatlı rüyalar sana da * "
rüya görenin kendisi olduğundan henüz haberi yok, hem de gözleri açık şekilde..
bunu neden yapıyorum bilmiyorum..
"güzel tesadüftü * "
ya, sorma aq..
"aynen, şey ben sizi tanıştırmadım galiba, kusura bakma ya bazen odunluğum tutuyor böyle * "
"ne olcak canım ya * sınıf arkadaşlarındır diye tahmin ettim zaten"
"aynen * "
"bu cuma gelecek misin gene derse?"
"tabi, gelmeyi düşünüyorum, bu sefer işi baştan sıkı tutucam valla, aynı riski tekrar alamam * "
":) öyle yapmak lazım evet, ben de elimden geldiğince günü gününe takip etmeye çalışıyorum dersleri, ama ne olur bilmem artık vizelerde"
"yaparız ya bir şekilde, önünde ben varım bak ibretlik olarak * "
":) ah keşke ben de öyle olsam, bi tanecik dersin kalmış ne güzel"
"senin o da kalmaz umarım ;)"
"inş. yaa, cuma gelince görüşürüz?"
"görüşürüz tabi, iyi geceler * "
"tatlı rüyalar sana da * "
rüya görenin kendisi olduğundan henüz haberi yok, hem de gözleri açık şekilde..
bunu neden yapıyorum bilmiyorum..
ilerleyen günler boyunca yeri geldi gecede üç kıza mesaj yetiştirmek zorunda kaldığım oldu, ceydayı her ne kadar pek ciddiye almasam da, diğer ikisinden biri, resmi sevgilim ve bir takım hisler yönünden boş sayılmayacağım ebru, diğeri de resmen üzerinde güç denemesi yaptığım, "acaba kendime aşık edebilecek miyim?" sorularını sorduğum ayşegül..
hayat, derslerin yoğunluğuydu, spordu, takılmaydı derken, geçen seneye oranla çok daha hızlı geçiyor gibiydi.. göz açık kapayınca kadar okulda ilk ayımı devirdim..
o cuma yine alttan dersime gitmiş ve ayşegülle takılma olanağı elde etmiştim..
bu arada alper ve ilayda da tıpkı tahmin ettiğim gibi çıkmaya başlamışlar, kız nihayet istediğini almanın verdiği rahatlamayla normal, kasmayan moda dönmüş biraz.. alper her zamanki gibi rahat zaten,
akşam çıkmayı teklif ettiler, plan alper-ilayda,ben-ceyda şeklindeydi.. sadece dördümüz takılacaktık güya bu sefer, ama tehlikeyi sezmiştim,
bu bir nevi ceydayı da bana yamama operasyonuydu.. bunların aralarında anlaştığına eminim, eğer bir önlem almazsam bu gece biz ceydayla bir şekilde bir şeyler olacağız..ki ben o şeylere zaten hali hazırda sahibim ama bunu kimse bilmiyor o grupta, hiçte sormadılar lan aq..sorsalar mecburen söylemek zorunda kalacaktım ama demek ki o kadar iyi rol kesmişim ki, dışardan sap bir adam gibi görünmeyi başarmışım.. sorma gereği bile duymadılar..
önlem düşünürken, aklıma harika bir fikir geldi, ayşegülü de çağıracaktım geceye, onu da bir şekilde planımıza dahil edecektim.. hatta tolgayı da!
böylece 3 e 3 takılmış olurduk gene, tolga ceydayı benim için idare ederdi, ben de ayşegülle ilgilenirdim.. tabi bu bağlantıda savaş çıkma ihtimali de vardı.. ayşegülün bir boktan haberi yok zavallım, ama ceyda kesin gözleriyle paralayacaktı kızı.. güzel bir gözlem olacaktı benim için, ceydanın halleri, ayşegülün vereceği garipseme tepkisi filan,
neyşınıl cografik..
tolga demişken,
nilay evveli gece, tıpkı ona dediğim gibi tolga mesaj attı.. bizim tolgayla muhabbetimiz üzerine gelen bu mesaj tolga da "aha, abi nilay mesaj atmış laa * " şeklinde sevindirik tepkilere neden oldu, ben de "oo harbi mi? olum bak ben demiştim sana, bu sefer muhabbeti kesme artık" şeklinde salağa yatarak sevincine ortak oldum.
o günden beri diyalog halindeler ama kazmalar hala buluşmadılar..hey allahım ya..mecbur o işi de ben ayarlayacağım artık, ebruyla hallederiz bir şekilde..
hayat, derslerin yoğunluğuydu, spordu, takılmaydı derken, geçen seneye oranla çok daha hızlı geçiyor gibiydi.. göz açık kapayınca kadar okulda ilk ayımı devirdim..
o cuma yine alttan dersime gitmiş ve ayşegülle takılma olanağı elde etmiştim..
bu arada alper ve ilayda da tıpkı tahmin ettiğim gibi çıkmaya başlamışlar, kız nihayet istediğini almanın verdiği rahatlamayla normal, kasmayan moda dönmüş biraz.. alper her zamanki gibi rahat zaten,
akşam çıkmayı teklif ettiler, plan alper-ilayda,ben-ceyda şeklindeydi.. sadece dördümüz takılacaktık güya bu sefer, ama tehlikeyi sezmiştim,
bu bir nevi ceydayı da bana yamama operasyonuydu.. bunların aralarında anlaştığına eminim, eğer bir önlem almazsam bu gece biz ceydayla bir şekilde bir şeyler olacağız..ki ben o şeylere zaten hali hazırda sahibim ama bunu kimse bilmiyor o grupta, hiçte sormadılar lan aq..sorsalar mecburen söylemek zorunda kalacaktım ama demek ki o kadar iyi rol kesmişim ki, dışardan sap bir adam gibi görünmeyi başarmışım.. sorma gereği bile duymadılar..
önlem düşünürken, aklıma harika bir fikir geldi, ayşegülü de çağıracaktım geceye, onu da bir şekilde planımıza dahil edecektim.. hatta tolgayı da!
böylece 3 e 3 takılmış olurduk gene, tolga ceydayı benim için idare ederdi, ben de ayşegülle ilgilenirdim.. tabi bu bağlantıda savaş çıkma ihtimali de vardı.. ayşegülün bir boktan haberi yok zavallım, ama ceyda kesin gözleriyle paralayacaktı kızı.. güzel bir gözlem olacaktı benim için, ceydanın halleri, ayşegülün vereceği garipseme tepkisi filan,
neyşınıl cografik..
tolga demişken,
nilay evveli gece, tıpkı ona dediğim gibi tolga mesaj attı.. bizim tolgayla muhabbetimiz üzerine gelen bu mesaj tolga da "aha, abi nilay mesaj atmış laa * " şeklinde sevindirik tepkilere neden oldu, ben de "oo harbi mi? olum bak ben demiştim sana, bu sefer muhabbeti kesme artık" şeklinde salağa yatarak sevincine ortak oldum.
o günden beri diyalog halindeler ama kazmalar hala buluşmadılar..hey allahım ya..mecbur o işi de ben ayarlayacağım artık, ebruyla hallederiz bir şekilde..
tobias senden korkuyorum zaten panpa artık *
şarkı verelim
http://fizy.com/#s/1ai0g6
alper e "kardeşim, akşam ki yere ben birini daha çağırmak istiyorum ne dersin?" dedim.
"olur tabi abi, sorduğun şeye bak * "
tolgayı çağıracağımı sanıyor..
"eyvallah kardeşim ;), ayşegül e de söyleyeyim ben o zaman bakalım, gelirse tabi.."
ben öyle deyince bir anlığına yüzü değişik bir ifade aldı ama hemen toparladı keranacı * (yalnız benden kaçmaz işte)
"hıı..tamamdır abi"
"tolgayı da gelir, öyle 3 e 3 takılırız"
"aynen * kafa adammış senin kankada, zaten senin arkadaşın olupta kafa olmasa şaşırırdım * "
hadi len yağcı *
"heheh eyvallah alperim, akşam gene parkın önünde buluşalım o zaman, geçen ki yere mi gidicez?"
"hee öyle yaparız, güzel değil miydi orası?"
"güzel güzel ;)"
"tamamdır o zaman * "
tolgayı zorla ikna ettim,
"olm bak ben öyle mi yaptım sana ya, nilay konusunda cesaretlendirdim o kadar :p gel işte, adamı hasta etme * "
"ya kanka gelicem de, sen bok karıştırıyorsun paso, beni de alet ediyorsun şimdi, ona kızıyorum.."
"öff ne olcak olum..iki eğlencez işte be, merak etme ben mesafemi koyuyorum diğer kızlara, yanaşamazlar, istediğim gibi flört yaşıyorum işte onlarla da * "
"tabi tabi, ne o sarışın bitch le epey mesafeliydiniz o akşam, kızın bi üzerine atlamadığı kaldı..çok yavşaksın varsa tsigalko.."
"hehehe, lan amma duygusala bağladın ha sen de, geçen sene bu zamanlar ağlanırken, bana diyordunuz karı gibi duygusalsın diye, ne oldu şimdi de yaranamadık * "
"ayarsızsın aga sen..bir gün ayarı vericek biri sağlam ama neyse.."
"ben alacağım ayarı almışım kardeşim ;)..daha kötü ne olabilir ki?..tamam, geliyorsun değil mi? ceyda sana emanet * "
"tamam aq tamam..sokayım sana emi.."
"sok kanka sok * "
ebruya erken uyuyacağıma dair bir mesaj attıktan sonra saat 9-10 gibi, yanımda tolgayla önce ayşegülü yurttan alıp buluşma yerine gittim. ceyda, ilayda ve alper bizden 1-2 dakika önce gelmişler,
oradan da ver elini mekana..
bu gece yaşanacakları kesinlikle hafızamın bir köşesine kaydetmem lazım, eşsiz bir gözlem olabilir..
http://fizy.com/#s/1ai0g6
alper e "kardeşim, akşam ki yere ben birini daha çağırmak istiyorum ne dersin?" dedim.
"olur tabi abi, sorduğun şeye bak * "
tolgayı çağıracağımı sanıyor..
"eyvallah kardeşim ;), ayşegül e de söyleyeyim ben o zaman bakalım, gelirse tabi.."
ben öyle deyince bir anlığına yüzü değişik bir ifade aldı ama hemen toparladı keranacı * (yalnız benden kaçmaz işte)
"hıı..tamamdır abi"
"tolgayı da gelir, öyle 3 e 3 takılırız"
"aynen * kafa adammış senin kankada, zaten senin arkadaşın olupta kafa olmasa şaşırırdım * "
hadi len yağcı *
"heheh eyvallah alperim, akşam gene parkın önünde buluşalım o zaman, geçen ki yere mi gidicez?"
"hee öyle yaparız, güzel değil miydi orası?"
"güzel güzel ;)"
"tamamdır o zaman * "
tolgayı zorla ikna ettim,
"olm bak ben öyle mi yaptım sana ya, nilay konusunda cesaretlendirdim o kadar :p gel işte, adamı hasta etme * "
"ya kanka gelicem de, sen bok karıştırıyorsun paso, beni de alet ediyorsun şimdi, ona kızıyorum.."
"öff ne olcak olum..iki eğlencez işte be, merak etme ben mesafemi koyuyorum diğer kızlara, yanaşamazlar, istediğim gibi flört yaşıyorum işte onlarla da * "
"tabi tabi, ne o sarışın bitch le epey mesafeliydiniz o akşam, kızın bi üzerine atlamadığı kaldı..çok yavşaksın varsa tsigalko.."
"hehehe, lan amma duygusala bağladın ha sen de, geçen sene bu zamanlar ağlanırken, bana diyordunuz karı gibi duygusalsın diye, ne oldu şimdi de yaranamadık * "
"ayarsızsın aga sen..bir gün ayarı vericek biri sağlam ama neyse.."
"ben alacağım ayarı almışım kardeşim ;)..daha kötü ne olabilir ki?..tamam, geliyorsun değil mi? ceyda sana emanet * "
"tamam aq tamam..sokayım sana emi.."
"sok kanka sok * "
ebruya erken uyuyacağıma dair bir mesaj attıktan sonra saat 9-10 gibi, yanımda tolgayla önce ayşegülü yurttan alıp buluşma yerine gittim. ceyda, ilayda ve alper bizden 1-2 dakika önce gelmişler,
oradan da ver elini mekana..
bu gece yaşanacakları kesinlikle hafızamın bir köşesine kaydetmem lazım, eşsiz bir gözlem olabilir..
beklediğim gibi, tırnakların çıkarılıp, tüylerin dikleştirildiği bir durum olmadı..
görüyorsunuz değil mi, artık şiddetten ve acılardan besleniyorum..
orada iki kız, özellikle de ceyda, psikolojik bir savaşın içine girecek, ben de keyif alacağım..
çok acı bir durum..ve buz dağının henüz sadece görünen yüzü..
iyileştim demiştim, artık acı çekmiyorum demiştim, ama ben iyileşmemişim beyler..
ölmüşüm..
doğru, acı çekmiyorum..ama zaten hissetmiyorum..
ben gecenin daha başında itibaren ayşegülle yan yana gelip ona yakın davranınca, ceydanın o her zamanki zıp zıplığından eser kalmadı.. gece boyu hasta gibiydi, tolganın ekstra bir çaba harcamasına gerek kalmadan, yelkenleri indirip, bozuk atarak, keyifsizce takıldı.. arada ona da laf attım, tuttum zorla dansa filan kaldırdım ama keyfi kaçmıştı belli..
savaştan da kaçmıştı.. halbuki ben onun gibi bir kızdan (böyle çılgın-enerjik modda bir hatun ya hani) ne bileyim, pis pis bakışlar, araya girmeye çalışmalar, ayşegül ü ezme çabası filan beklerdim,
tam tersine, kabuğuna çekildi..
benim adıma önemli bir tecrübe, çünkü bazen en çok beklediğiniz kadınlar (aslında insan demek lazım genel olarak), aşkı, sevgisi ya da sahip oldukları için mücadele edemez hale gelirken, hiç ummadıklarınız da inadına yoğun çaba sarfedebilirdi..
misal ebru..o naif duruş ve sakin kişilikten böylesine yoğun bir sevgi ve kararlılığı asla beklemezdim.. kimse beklemezdi..
ee boşuna demiyorlar "sessiz atın çiftesi pek olur" diye.. ceyda da öyle yırtık bir hatun gibi görünüyordu ama pusup kalıverdi o gece..
gecenin yarısından çoğunda ayşegülle konuştuk, epey yakınlaştık ama kız ev kızı şeklinde tabir edilen cinsten olduğu için hayvanlık etmedim, en fazla elimi arada omzuna filan koydum, o da hani "bak beraberiz, ne güzel" babında. avı ürkütmemek lazım.. oyunu kuralına göre oynayacağız..
nabza göre şerbet..
bir ara kızları kendi muhabbetlerine bırakıp biz erkekler konuştuk ettik.. buradan güzel bir 3 lü çıkabilir gibi geliyor bana, tolganın zaten geçinemeyeceği adam yok, herif benim gibi deliyi idare ediyor kaç zamandır, alper de şeker gibi çocuk aq..çok sıcak, bir da tabi bana (ve dolayısıyla tolgaya) saygı duyma durumu var, yanımızda rahat fakat hep mütevazi..
halbuki adam bir ayda ortalığın amına koydu, mühendisliğin yarısını tanıyordur herahalde aq..bütün partilerin, eğlencelerin demirbaşı..
o gece bize, kendi organizasyonun planından bahsetti biraz,
üniversitede, yeterince insan tanıyorsanız, parti vb. vermek çok da zor değildir beyler.. gider mekanın biriyle anlaşırsınız, hem o, o geceliğine fazladan para kazanır, hem de siz biraz kâr yapıp, karizmanıza karizma katarsınız.. tanıtımınız afişle bilmem neyle her türlü yaparsınız..
misal şimdi facebook var, düşünüyorum da o zamanlar yaygın olsaydı bu facebook denen zıbırtı, herhalde katıldığımın iki misli organizasyona katılır, tanıdığımın iki misli insan tanırdım en az..
adamlar artık pikniğe gidişe filan bile etkinlik açıyorlar *
o zaman hep bu partileri bilmem neleri sanal ortamdan duyurabilirdik rahatça..
facebook un nispeten yaygınlaşması benim son yılıma denk geliyor, okul sıralarında pek faydalanamadım anlayacağınız, e sonrasında iş hayatında da bahsettiğimiz anlamda bir fayda sağlaması zaten zor *
neyse ne diyordum, alperin parti organize etme planı var, aklında 2-3 mekan var, hangisi olsun gibisinden bize danışıyor, bir de biraz daha beklemeyi düşünüyor, en azından ilk dönem bitsin, insanlarla iyice tanışayım istiyor.. haklı tabi, daha şimdiden bile çevresi geniş olmasına rağmen ilişkileri genelde yüzeysel, biraz daha sağlam bağlantılar için, zamanla bu ilişkilerinin olgunlaşmasını beklemesi lazım..
tabi bu akılları hep ben veriyorum ona sanki çok bir bok biliyormuşum gibi, çocuk da "haklısın abi" diyor *
görüyorsunuz değil mi, artık şiddetten ve acılardan besleniyorum..
orada iki kız, özellikle de ceyda, psikolojik bir savaşın içine girecek, ben de keyif alacağım..
çok acı bir durum..ve buz dağının henüz sadece görünen yüzü..
iyileştim demiştim, artık acı çekmiyorum demiştim, ama ben iyileşmemişim beyler..
ölmüşüm..
doğru, acı çekmiyorum..ama zaten hissetmiyorum..
ben gecenin daha başında itibaren ayşegülle yan yana gelip ona yakın davranınca, ceydanın o her zamanki zıp zıplığından eser kalmadı.. gece boyu hasta gibiydi, tolganın ekstra bir çaba harcamasına gerek kalmadan, yelkenleri indirip, bozuk atarak, keyifsizce takıldı.. arada ona da laf attım, tuttum zorla dansa filan kaldırdım ama keyfi kaçmıştı belli..
savaştan da kaçmıştı.. halbuki ben onun gibi bir kızdan (böyle çılgın-enerjik modda bir hatun ya hani) ne bileyim, pis pis bakışlar, araya girmeye çalışmalar, ayşegül ü ezme çabası filan beklerdim,
tam tersine, kabuğuna çekildi..
benim adıma önemli bir tecrübe, çünkü bazen en çok beklediğiniz kadınlar (aslında insan demek lazım genel olarak), aşkı, sevgisi ya da sahip oldukları için mücadele edemez hale gelirken, hiç ummadıklarınız da inadına yoğun çaba sarfedebilirdi..
misal ebru..o naif duruş ve sakin kişilikten böylesine yoğun bir sevgi ve kararlılığı asla beklemezdim.. kimse beklemezdi..
ee boşuna demiyorlar "sessiz atın çiftesi pek olur" diye.. ceyda da öyle yırtık bir hatun gibi görünüyordu ama pusup kalıverdi o gece..
gecenin yarısından çoğunda ayşegülle konuştuk, epey yakınlaştık ama kız ev kızı şeklinde tabir edilen cinsten olduğu için hayvanlık etmedim, en fazla elimi arada omzuna filan koydum, o da hani "bak beraberiz, ne güzel" babında. avı ürkütmemek lazım.. oyunu kuralına göre oynayacağız..
nabza göre şerbet..
bir ara kızları kendi muhabbetlerine bırakıp biz erkekler konuştuk ettik.. buradan güzel bir 3 lü çıkabilir gibi geliyor bana, tolganın zaten geçinemeyeceği adam yok, herif benim gibi deliyi idare ediyor kaç zamandır, alper de şeker gibi çocuk aq..çok sıcak, bir da tabi bana (ve dolayısıyla tolgaya) saygı duyma durumu var, yanımızda rahat fakat hep mütevazi..
halbuki adam bir ayda ortalığın amına koydu, mühendisliğin yarısını tanıyordur herahalde aq..bütün partilerin, eğlencelerin demirbaşı..
o gece bize, kendi organizasyonun planından bahsetti biraz,
üniversitede, yeterince insan tanıyorsanız, parti vb. vermek çok da zor değildir beyler.. gider mekanın biriyle anlaşırsınız, hem o, o geceliğine fazladan para kazanır, hem de siz biraz kâr yapıp, karizmanıza karizma katarsınız.. tanıtımınız afişle bilmem neyle her türlü yaparsınız..
misal şimdi facebook var, düşünüyorum da o zamanlar yaygın olsaydı bu facebook denen zıbırtı, herhalde katıldığımın iki misli organizasyona katılır, tanıdığımın iki misli insan tanırdım en az..
adamlar artık pikniğe gidişe filan bile etkinlik açıyorlar *
o zaman hep bu partileri bilmem neleri sanal ortamdan duyurabilirdik rahatça..
facebook un nispeten yaygınlaşması benim son yılıma denk geliyor, okul sıralarında pek faydalanamadım anlayacağınız, e sonrasında iş hayatında da bahsettiğimiz anlamda bir fayda sağlaması zaten zor *
neyse ne diyordum, alperin parti organize etme planı var, aklında 2-3 mekan var, hangisi olsun gibisinden bize danışıyor, bir de biraz daha beklemeyi düşünüyor, en azından ilk dönem bitsin, insanlarla iyice tanışayım istiyor.. haklı tabi, daha şimdiden bile çevresi geniş olmasına rağmen ilişkileri genelde yüzeysel, biraz daha sağlam bağlantılar için, zamanla bu ilişkilerinin olgunlaşmasını beklemesi lazım..
tabi bu akılları hep ben veriyorum ona sanki çok bir bok biliyormuşum gibi, çocuk da "haklısın abi" diyor *
http://fizy.com/#s/123ujf
gece sonunda, tolga da ben de alper e biraz daha ısınmış, tolga tahmin ettiğinde daha fazla keyif almış, ben ise birikimime katmak üzere yeni bir şeyler öğrenmenin yanında, hem ceydayı biraz dizginlemiş hem de ayşegülle biraz daha yakınlaşmıştım.
terazi dengede..
yurt yoluna girip, yine kankamla başbaşa kaldığımızda, bir süre genel şeylerden konuştuktan sonra konu benim abukluklarıma geldi..
"kardeşim bu işlerin sonu iyi bitmeyecek biliyorsun değil mi? şimdi böyle etraf kalabalık, güzel, hoş ama kaybedince de tamamını yitirme riskin var.." dedi tolga, benim için gerçekten endişelenen nadir insanlardan biri..
"ne bileyim be tolga..öyle olmaz gibi geliyor bana..biz ebruyla her türlü uzun vadeli devam ederiz..bu yaptıklarımla da..nasıl diyeyim, yaşayamadıklarımı filan yaşıyorum işte, kaybolan yıllarımdan intikam gibi düşünelim.."
ukala olmaya, keyif aldığımı filan ispatlama çalışıyordum sanki, hem kendime hem de etrafıma..ama içten içe yine hüzün doluydum beyler..
gece olup ışıklar söndüğünde..bütün ışıltılı mekanların, son ses müziğin ve birbirine yakınlaşan bedenlerin büyüsü ortadan kalkınca, yine sadece ben ve ben kalıyordum geriye..kafam yastığa gömülü..çarşafım üzerimde..sadece ben ve ben..
yazık ulan..ben de gerçekten bulduğunu sandığı anda, henüz hala temiz ve saf olduğu anda bulsaydım ya aşkı? ne olurdu sanki tüm bunları yaşamasaydım? benim ona taptığım gibi, o da bana değer verseydi ne olurdu? yazık..neyim eksik benim, sokaklarda, caddelerde, hiç bir riya ve tereddüt olmaksızın, mutlak aşkın şarabından içerek gezen şanslı çiftlerden? neyim eksikti ki olamadım onlar gibi hesapsız ve tasasız? neyim eksik ki gerçekten sevdiklerim bir türlü sevemedi beni?
yazık..paramparça oldu hayatım... ve bir tarafı hep yalan-dolan..
gece sonunda, tolga da ben de alper e biraz daha ısınmış, tolga tahmin ettiğinde daha fazla keyif almış, ben ise birikimime katmak üzere yeni bir şeyler öğrenmenin yanında, hem ceydayı biraz dizginlemiş hem de ayşegülle biraz daha yakınlaşmıştım.
terazi dengede..
yurt yoluna girip, yine kankamla başbaşa kaldığımızda, bir süre genel şeylerden konuştuktan sonra konu benim abukluklarıma geldi..
"kardeşim bu işlerin sonu iyi bitmeyecek biliyorsun değil mi? şimdi böyle etraf kalabalık, güzel, hoş ama kaybedince de tamamını yitirme riskin var.." dedi tolga, benim için gerçekten endişelenen nadir insanlardan biri..
"ne bileyim be tolga..öyle olmaz gibi geliyor bana..biz ebruyla her türlü uzun vadeli devam ederiz..bu yaptıklarımla da..nasıl diyeyim, yaşayamadıklarımı filan yaşıyorum işte, kaybolan yıllarımdan intikam gibi düşünelim.."
ukala olmaya, keyif aldığımı filan ispatlama çalışıyordum sanki, hem kendime hem de etrafıma..ama içten içe yine hüzün doluydum beyler..
gece olup ışıklar söndüğünde..bütün ışıltılı mekanların, son ses müziğin ve birbirine yakınlaşan bedenlerin büyüsü ortadan kalkınca, yine sadece ben ve ben kalıyordum geriye..kafam yastığa gömülü..çarşafım üzerimde..sadece ben ve ben..
yazık ulan..ben de gerçekten bulduğunu sandığı anda, henüz hala temiz ve saf olduğu anda bulsaydım ya aşkı? ne olurdu sanki tüm bunları yaşamasaydım? benim ona taptığım gibi, o da bana değer verseydi ne olurdu? yazık..neyim eksik benim, sokaklarda, caddelerde, hiç bir riya ve tereddüt olmaksızın, mutlak aşkın şarabından içerek gezen şanslı çiftlerden? neyim eksikti ki olamadım onlar gibi hesapsız ve tasasız? neyim eksik ki gerçekten sevdiklerim bir türlü sevemedi beni?
yazık..paramparça oldu hayatım... ve bir tarafı hep yalan-dolan..
http://fizy.com/#s/1qukrm
vizeler yaklaşıyor..
okulda 2 ayı devirdik sayılır,
o döneme şöyle dönüp bir baktığımda, hikayemizin ilerleyen bölümlerini etkileyecek 2-3 olay görüyorum sadece, benim bütün entrika yaratma ve kendi kendime tehlike oluşturma çabalarıma rağmen, henüz kontrol dışı bir durum oluşmuş değil..ama sınıra yaklaşmaya başladığımı hissediyorum..belki de bu vize arası herkesin soluklanması için iyi bir fırsat olur..
alper tarafından eski şehire davet edildim, vizeler sonrası arkadaşlarına gidecekmiş..illa gelmemi istiyor, bilim bakalım kadroda kim de var? *
ancak bu davetin ardından aramızda geçen bir muhabbet neticesinde bazı şeyler gün ışığına çıktı ve davetin geçerliliği şimdilik benim açımdan sorgulanır duruma geldi,
oraya birazdan gelicem,
önemli sayılabilecek bir olay daha, necatinin serhat ve arkadaşlarından büyük ölçüde koparak bana yanaşması..yurtta zaten bizim grubumuzla beraber takılıyor, hani her batak masasında, her uzun eşşek sırasında, her rakı sofrasında beraberiz, ama okulda kankileri o zamana kadar serhatlardı malum..
önceleri bu durumu biraz yadırgayıp "acaba bilerek bana yaklaşması için onlar mı yolluyorlar?" diye düşündüm ama sonra necatiyi yeterince tanıdığımı düşünerek böyle bir şeye asla alet olmayacağını anladım ve baştaki düşüncelerimden utandım..ya, şimdi bu çocuk da yalnız anlatabiliyor muyum? sınıfta böyle kafa dengi, oturup lak lak edebileceğin adam pek yok..o yüzden o da ne yapsın işte, bir grupla takılıyorum, bozmayayım bari, mi dedi ne yaptı, bir süre onlarla gezdi tozdu biliyorsunuz.
ama nihayetinde serhat ın yavşaklıklarına dayanamadığını düşünüyorum..ulan o adama kim katlanabilir ki zaten? sinsi yılan..
dediğim gibi, başlarda biraz çekinceli yaklaşsam da sonradan necatiye kucak açtım.. artık okuldaki kanka-muhabbet edilecek adam kontenjanımı da o dolduracak..hem ebru da biraz rahat eder, kızı resmen erkek ettim,bir ara benim yüzümden iddia filan oynamaya başlayacaktı, fener maçlarının birini bile kaçırmıyordu, ki sırf konuşulacak bir konu daha olsun * hani derler ya, "hem analık hem babalık ettim" filan diye..hah işte, ebru da bana hem kankalık hem de sevgililik ediyordu bu zaman kadar..şimdi üzerindeki yük biraz azalabilir, artık futbol konuşmak zorunda değil *
necatinin gelişi kısa vadede iyiydi ama ilerleyen zamanlarda beni oldukça müşkül durumda ve kararsız bırakacak bir takım zorluklar da yaratacaktı..beklenmedik duygusal dalgalanmalar yaşayan bir tek ben değildim anlayacağınız... gönül işleri karışacak..
alper çok iyi çocuk hep dediğim gibi, ama onun da kötü bir huyu var, keşfettim..
sanırım tamamen sahip olduğuna inandığı insanlara karşı biraz hoyrat ve hor davranıyor, ilaydayı benim yanımda bile bir iki kez örseledi..kızı eziyor..valla ben utandım..
çıkıyorlar ama pek sevdiğini sanmıyorum, duygusal durumları ebruyla benden çok daha zayıf olmalı..gene halime şükretmeliyim..
sonra sınıf var birde..lanet sınıfım..
artık evimin erkeği (ebrunun erkeği) olmamdan da mütevellit, bana karşı genel bir sıcaklık var, ne bileyim, herkes gülümsüyor filan..ee artık sapımız var ya, herhalde "eh bu da güvenilir bir erkek, düzgün bir çocuk demek ki, öyle olmasa bu kızın onla işi ne?" filan gibisinden düşünüyorlar ki kızlar filan gayet paylaşımcı bana karşı..e ben de zaten dönem başı aldığım kararla beraber herkese pozitif davranıyorum..
ama unutmadım..unutmam..
tolga ve nilay ı buluşturacağız..ebruyla anlaştık..ebru artık nilaya karşı öyle pençelerini çıkarmış bir halde değil..hatta tam tersi, arada kendi kendilerine konuşup gülüşüyorlar bile..
ceren kaltağının rahatsız edici bakışlarına maruz kalıyorum bazen..umursamamaya çalışıyorum ama gözleri "ebrunun da üzerinde tepindin mi?" der gibi bakıyor sanki..sana ne lan..yarağım..
ayşen-ozan devam... sürpriz gelişmeler de bizi bekliyor... insan beşer, elbet şaşar... beter olun...
bacaklarım iyice açıldı, zaten sporcu geçmişimden ötürü bir potansiyeli vardı, şimdi daha da iyi durumdalar, 1.90 yüksekliğe tekme savurabiliyorum..uyarayım dedim *
ayşegül tarafından kafeye davet edildim..gittim, bir şeyler içtik..konuştuk gene..gözlerimin içine bakıyor, gözlerime bakarken gözlerinin içi gülüyor..acaba fazla mı ileri gittim?..
ceyda bana karşı, pek de sikimde olmayan belli belirsiz bir tavır takınmakta..iyice artist oldu böyle, sınıfta filan, göz süze süze, salına salına yürümeler, acayip bir havalarda,
bu da bir çeşit savunma psikolojisi sanırım,
beyler, eğer fazla güzel olmamasına rağmen fazla havalı bir kız varsa etrafınızda, emin olun ki bir yerlerden kuyruk acısı vardır,hani bunu ceyda ile benim durumum için söylemiyorum, daha orada kuyruk acılık bir şey olmadı da, genel anlamda konuşuyorum..
bu kızlar, böyle havalı davranarak kendilerine bir çeşit savunma sistemi kuruyorlar, kendi kendilerini "o kaybetti aslında hıhh" düşüncesine inandırmaya çalışıyorlar..(diye düşünüyorum)
ebruyla oynaşırken, minenin arkadaşı elifi gördüm bir gün bahçede, öylesine, soğuk bir selam verip, yanımda kız olmasına rağmen inadına gereksiz samimiyette hal hatır sordu..
ebru da "bu kim tsigalko?" diye sordu tabi haliyle sonradan o gidince,
"bir arkadaş işte ya" dedim,
"senin de tanımadığın yok ha" deyip inceden kafama taşı attı..aldırmadım, gülümsedim..
işte zaman böylesine akıp gider, ve ben, sınırlarını kestiremediğim bir mayın tarlasında oradan oraya sarsak adımlarla ve bir sarhoşun keyfi, umursamazlığıyla savrulup giderken,
alperle bizi tamamen yakınlaştıracak olayların başlangıcı olan o ilk konuşmayı yaptık bir gün kantinde..
vizeler yaklaşıyor..
okulda 2 ayı devirdik sayılır,
o döneme şöyle dönüp bir baktığımda, hikayemizin ilerleyen bölümlerini etkileyecek 2-3 olay görüyorum sadece, benim bütün entrika yaratma ve kendi kendime tehlike oluşturma çabalarıma rağmen, henüz kontrol dışı bir durum oluşmuş değil..ama sınıra yaklaşmaya başladığımı hissediyorum..belki de bu vize arası herkesin soluklanması için iyi bir fırsat olur..
alper tarafından eski şehire davet edildim, vizeler sonrası arkadaşlarına gidecekmiş..illa gelmemi istiyor, bilim bakalım kadroda kim de var? *
ancak bu davetin ardından aramızda geçen bir muhabbet neticesinde bazı şeyler gün ışığına çıktı ve davetin geçerliliği şimdilik benim açımdan sorgulanır duruma geldi,
oraya birazdan gelicem,
önemli sayılabilecek bir olay daha, necatinin serhat ve arkadaşlarından büyük ölçüde koparak bana yanaşması..yurtta zaten bizim grubumuzla beraber takılıyor, hani her batak masasında, her uzun eşşek sırasında, her rakı sofrasında beraberiz, ama okulda kankileri o zamana kadar serhatlardı malum..
önceleri bu durumu biraz yadırgayıp "acaba bilerek bana yaklaşması için onlar mı yolluyorlar?" diye düşündüm ama sonra necatiyi yeterince tanıdığımı düşünerek böyle bir şeye asla alet olmayacağını anladım ve baştaki düşüncelerimden utandım..ya, şimdi bu çocuk da yalnız anlatabiliyor muyum? sınıfta böyle kafa dengi, oturup lak lak edebileceğin adam pek yok..o yüzden o da ne yapsın işte, bir grupla takılıyorum, bozmayayım bari, mi dedi ne yaptı, bir süre onlarla gezdi tozdu biliyorsunuz.
ama nihayetinde serhat ın yavşaklıklarına dayanamadığını düşünüyorum..ulan o adama kim katlanabilir ki zaten? sinsi yılan..
dediğim gibi, başlarda biraz çekinceli yaklaşsam da sonradan necatiye kucak açtım.. artık okuldaki kanka-muhabbet edilecek adam kontenjanımı da o dolduracak..hem ebru da biraz rahat eder, kızı resmen erkek ettim,bir ara benim yüzümden iddia filan oynamaya başlayacaktı, fener maçlarının birini bile kaçırmıyordu, ki sırf konuşulacak bir konu daha olsun * hani derler ya, "hem analık hem babalık ettim" filan diye..hah işte, ebru da bana hem kankalık hem de sevgililik ediyordu bu zaman kadar..şimdi üzerindeki yük biraz azalabilir, artık futbol konuşmak zorunda değil *
necatinin gelişi kısa vadede iyiydi ama ilerleyen zamanlarda beni oldukça müşkül durumda ve kararsız bırakacak bir takım zorluklar da yaratacaktı..beklenmedik duygusal dalgalanmalar yaşayan bir tek ben değildim anlayacağınız... gönül işleri karışacak..
alper çok iyi çocuk hep dediğim gibi, ama onun da kötü bir huyu var, keşfettim..
sanırım tamamen sahip olduğuna inandığı insanlara karşı biraz hoyrat ve hor davranıyor, ilaydayı benim yanımda bile bir iki kez örseledi..kızı eziyor..valla ben utandım..
çıkıyorlar ama pek sevdiğini sanmıyorum, duygusal durumları ebruyla benden çok daha zayıf olmalı..gene halime şükretmeliyim..
sonra sınıf var birde..lanet sınıfım..
artık evimin erkeği (ebrunun erkeği) olmamdan da mütevellit, bana karşı genel bir sıcaklık var, ne bileyim, herkes gülümsüyor filan..ee artık sapımız var ya, herhalde "eh bu da güvenilir bir erkek, düzgün bir çocuk demek ki, öyle olmasa bu kızın onla işi ne?" filan gibisinden düşünüyorlar ki kızlar filan gayet paylaşımcı bana karşı..e ben de zaten dönem başı aldığım kararla beraber herkese pozitif davranıyorum..
ama unutmadım..unutmam..
tolga ve nilay ı buluşturacağız..ebruyla anlaştık..ebru artık nilaya karşı öyle pençelerini çıkarmış bir halde değil..hatta tam tersi, arada kendi kendilerine konuşup gülüşüyorlar bile..
ceren kaltağının rahatsız edici bakışlarına maruz kalıyorum bazen..umursamamaya çalışıyorum ama gözleri "ebrunun da üzerinde tepindin mi?" der gibi bakıyor sanki..sana ne lan..yarağım..
ayşen-ozan devam... sürpriz gelişmeler de bizi bekliyor... insan beşer, elbet şaşar... beter olun...
bacaklarım iyice açıldı, zaten sporcu geçmişimden ötürü bir potansiyeli vardı, şimdi daha da iyi durumdalar, 1.90 yüksekliğe tekme savurabiliyorum..uyarayım dedim *
ayşegül tarafından kafeye davet edildim..gittim, bir şeyler içtik..konuştuk gene..gözlerimin içine bakıyor, gözlerime bakarken gözlerinin içi gülüyor..acaba fazla mı ileri gittim?..
ceyda bana karşı, pek de sikimde olmayan belli belirsiz bir tavır takınmakta..iyice artist oldu böyle, sınıfta filan, göz süze süze, salına salına yürümeler, acayip bir havalarda,
bu da bir çeşit savunma psikolojisi sanırım,
beyler, eğer fazla güzel olmamasına rağmen fazla havalı bir kız varsa etrafınızda, emin olun ki bir yerlerden kuyruk acısı vardır,hani bunu ceyda ile benim durumum için söylemiyorum, daha orada kuyruk acılık bir şey olmadı da, genel anlamda konuşuyorum..
bu kızlar, böyle havalı davranarak kendilerine bir çeşit savunma sistemi kuruyorlar, kendi kendilerini "o kaybetti aslında hıhh" düşüncesine inandırmaya çalışıyorlar..(diye düşünüyorum)
ebruyla oynaşırken, minenin arkadaşı elifi gördüm bir gün bahçede, öylesine, soğuk bir selam verip, yanımda kız olmasına rağmen inadına gereksiz samimiyette hal hatır sordu..
ebru da "bu kim tsigalko?" diye sordu tabi haliyle sonradan o gidince,
"bir arkadaş işte ya" dedim,
"senin de tanımadığın yok ha" deyip inceden kafama taşı attı..aldırmadım, gülümsedim..
işte zaman böylesine akıp gider, ve ben, sınırlarını kestiremediğim bir mayın tarlasında oradan oraya sarsak adımlarla ve bir sarhoşun keyfi, umursamazlığıyla savrulup giderken,
alperle bizi tamamen yakınlaştıracak olayların başlangıcı olan o ilk konuşmayı yaptık bir gün kantinde..
panpalar, bu gecenin son partını da birazdan gireceğim, epey yazdım gene, bu gecelik yetsin.
klasik cuma günlerinden biri, alt sınıfla dersim, ve ayşegül-ceyda ikilisiyle imtihanım var..
musti bey ilk bloğu bitirince alperle ikimiz kantine indik, oturduk lak lak ediyoruz, bu gene parti marti işlerinden bahsediyor, öyle genelde filan konuşuyoruz,
neyse sonra bir ara bunun gözler benim arkamda, giriş kapısının olduğu yöne doğru bir şeye kitlendi gibi oldu, gözleriyle epey izledikten sonra, benim de ona soran gözlerle baktığımı görünce güldü,
boynumu çevirip şöyle bir bakınca, uzun sarı saçları dalgalana dalgala salınmakta olan uzun boylu, düzgün fizikli bir kızın ilerdeki bir masaya doğru ilerlemekte olduğunu gördüm..
olay şu ki masadakileri tanıyorum..
kızı da öyle..
mine, pastırma sıcaklarından faydalanırcasına, hala bende olan resmindekine benzer, beyaz ağırlıklı, yer yer renkli, desenli, ama vücuduna daha iyi oturan yazlık bir elbise ile bir zamanlar benim de aynı masayı paylaştığım arkadaşlarına doğru gidip yanlarına oturdu..
vay anasını be..hepten güzelleşmişti..bu saatte ne işleri vardı ki bunları okulda?..masaya oturdu, saçlarını rahat bir tavırla ensesinden uzaklaştırdı, arkadaşlarına gülümseyerek onlarla lak laka başladı.. masaya oturana kadar, karşımdaki alperinkiler de dahil olmak üzere en az 10 çift gözün onu izlediğini umursuyor gibi görünmüyordu, yakıp geçmişti kantinin orta yerini..
yeniden alpere döndüm, gülerek konuştu,
"bomba hatunmuş be abi * "
"öyledir.." dedim buruk bir gülümsemeyle.. kafamda milyonlarca düşünce çarpışırken, onlarını ayna gibi yansıtmakta üzerine rakip tanımayan yüzüm, kimbilir nasıl bir ifadeye büründü ki, çocuk yeniden konuşmak zorunda hissetti kendini,
"tanıyor musun abi? sen yazılıyorsan bilelim yani :p" deyip yarı şaka yarı ciddi ağzımı aradı..
ben, hala dalgın dalgın gülümseyerek, "tanıyorum..:)" dedim..
"hıı * tamam, sen önce gördüysen bize çekilmek düşer babaa"
tuhaf bir his içimi kavururken, alpere bakıp yeniden buruk bir gülümsemeyle içimden geçenlerin bir kısmını dillendirdim,
"aslına bakarsan.. eski kız arkadaşım.."
gözleri irileşti, mineye tekrar kaçamak bir bakış attı, sonra,
"oo..vay be abi... olsun ya, ayrılık olur yani.. sana kız mı yok :p"
diyerek yarı hayret yarı teselli içeren bir şeyler geveledi..
muhtemelen terk edildiğimi düşünmüştü.. varsın öyle düşünsün... terk edenin, hem de elle tutulur hiç bir sebep olmaksızın, ben olduğumu bilse, tepkisi ne olurdu acaba..ama bu tarz şeylerle övünecek biri değilim..
"eyvallah kardeşim.." dedim aynı dalgın tonla..
sonra bu durdu biraz, ve aslında uzun süredir beklediğim, ama artık sorulabileceğini unuttuğum o soruyu sordu,
"ee abi, senin şu an kız arkadaşın filan var mı peki? pek konuşmadık derin mevzuları * " dedi..
nihayet derin mevzular konuşacak kadar rahat hissediyordu demek ki kendini yanımda..iyi, arkadaşlarım yanımda rahat hissetmeliler..
ama peki ben şimdi ne cevap verecektim bu soruya?
"yok" desem, ebruya ayıbın ve şerefsizliğin allahı olmaz mı?
"var" desem, bu çocuk bana "e baba o zaman sen elli tane kızla böyle, ne ayaksın?" diye sormaz mı?
ne demeliydim lan?
yutkundum.. şöyle bir yüzüne baktım alperin, ne kadar tanıyordum onu?.."var" cevabını kaldırabilir miydi?..
musti bey ilk bloğu bitirince alperle ikimiz kantine indik, oturduk lak lak ediyoruz, bu gene parti marti işlerinden bahsediyor, öyle genelde filan konuşuyoruz,
neyse sonra bir ara bunun gözler benim arkamda, giriş kapısının olduğu yöne doğru bir şeye kitlendi gibi oldu, gözleriyle epey izledikten sonra, benim de ona soran gözlerle baktığımı görünce güldü,
boynumu çevirip şöyle bir bakınca, uzun sarı saçları dalgalana dalgala salınmakta olan uzun boylu, düzgün fizikli bir kızın ilerdeki bir masaya doğru ilerlemekte olduğunu gördüm..
olay şu ki masadakileri tanıyorum..
kızı da öyle..
mine, pastırma sıcaklarından faydalanırcasına, hala bende olan resmindekine benzer, beyaz ağırlıklı, yer yer renkli, desenli, ama vücuduna daha iyi oturan yazlık bir elbise ile bir zamanlar benim de aynı masayı paylaştığım arkadaşlarına doğru gidip yanlarına oturdu..
vay anasını be..hepten güzelleşmişti..bu saatte ne işleri vardı ki bunları okulda?..masaya oturdu, saçlarını rahat bir tavırla ensesinden uzaklaştırdı, arkadaşlarına gülümseyerek onlarla lak laka başladı.. masaya oturana kadar, karşımdaki alperinkiler de dahil olmak üzere en az 10 çift gözün onu izlediğini umursuyor gibi görünmüyordu, yakıp geçmişti kantinin orta yerini..
yeniden alpere döndüm, gülerek konuştu,
"bomba hatunmuş be abi * "
"öyledir.." dedim buruk bir gülümsemeyle.. kafamda milyonlarca düşünce çarpışırken, onlarını ayna gibi yansıtmakta üzerine rakip tanımayan yüzüm, kimbilir nasıl bir ifadeye büründü ki, çocuk yeniden konuşmak zorunda hissetti kendini,
"tanıyor musun abi? sen yazılıyorsan bilelim yani :p" deyip yarı şaka yarı ciddi ağzımı aradı..
ben, hala dalgın dalgın gülümseyerek, "tanıyorum..:)" dedim..
"hıı * tamam, sen önce gördüysen bize çekilmek düşer babaa"
tuhaf bir his içimi kavururken, alpere bakıp yeniden buruk bir gülümsemeyle içimden geçenlerin bir kısmını dillendirdim,
"aslına bakarsan.. eski kız arkadaşım.."
gözleri irileşti, mineye tekrar kaçamak bir bakış attı, sonra,
"oo..vay be abi... olsun ya, ayrılık olur yani.. sana kız mı yok :p"
diyerek yarı hayret yarı teselli içeren bir şeyler geveledi..
muhtemelen terk edildiğimi düşünmüştü.. varsın öyle düşünsün... terk edenin, hem de elle tutulur hiç bir sebep olmaksızın, ben olduğumu bilse, tepkisi ne olurdu acaba..ama bu tarz şeylerle övünecek biri değilim..
"eyvallah kardeşim.." dedim aynı dalgın tonla..
sonra bu durdu biraz, ve aslında uzun süredir beklediğim, ama artık sorulabileceğini unuttuğum o soruyu sordu,
"ee abi, senin şu an kız arkadaşın filan var mı peki? pek konuşmadık derin mevzuları * " dedi..
nihayet derin mevzular konuşacak kadar rahat hissediyordu demek ki kendini yanımda..iyi, arkadaşlarım yanımda rahat hissetmeliler..
ama peki ben şimdi ne cevap verecektim bu soruya?
"yok" desem, ebruya ayıbın ve şerefsizliğin allahı olmaz mı?
"var" desem, bu çocuk bana "e baba o zaman sen elli tane kızla böyle, ne ayaksın?" diye sormaz mı?
ne demeliydim lan?
yutkundum.. şöyle bir yüzüne baktım alperin, ne kadar tanıyordum onu?.."var" cevabını kaldırabilir miydi?..
takip eden panpalara iyi geceler, tahmin ve yorumlarınızı eksik etmeyin, görüşmek üzere *
iyi geceler panpalar, bu gece gelmem biraz zor görünüyor, yarın gece ise büyük ihtimalle sorun olmaz.
görüşmek üzere *
görüşmek üzere *
selamlar panpalar, gene yoğun bir haftayı bitirmeye az kaldı, 1-2 haftaya tamamen rahatlarız diye düşünüyorum.. imanım gevredi aq..
bu gece sabaha karşı 4-5 gibi bir kaç part atarım, artık yarın kalkınca okursunuz * görüşmek üzere.
bu gece sabaha karşı 4-5 gibi bir kaç part atarım, artık yarın kalkınca okursunuz * görüşmek üzere.
takip eden panpalara selamlar,
sözlerimi yerine getirmek açığımızı kapamak adına, pek huyum olmamasına rağmen bu kez gündüz vakti buradayım *
yazabildiğim kadar yazacağım bakalım
sözlerimi yerine getirmek açığımızı kapamak adına, pek huyum olmamasına rağmen bu kez gündüz vakti buradayım *
yazabildiğim kadar yazacağım bakalım
ilişkiler,
sürekli bir gelişim, ve değişim halindedir..
bir süre önce can ciğer olduğunuz, yediğinizin içtiğinizin ayrı gitmediği dostlarınızdan, bir anda, bir sebepten ötürü, ya da zamanla, pek çok sebepten ötürü soğuyabilirsiniz,
çevrenizde olmasına rağmen aylarca, yıllarca dikkatini çekmediğiniz birisinin dikkatini çekebilir, umursamadığınız birini de umursamaya başlayabilirsiniz..
insanlar arası ilişkilerinize bazen yenileri eklenir,
bazen, bazıları eksilir..
bazısı, şekil değiştirir,
bazısı kuvvettlenir, gelişir..
tıpkı yaşam gibi.. ölüm, doğum gibi.. büyüme gibi.. güzelleşme gibi.. çökme gibi..
ilişkiler, sanal, manevi olgular gibi görünmelerine ve onları elle tutamıyor, gözle göremiyor oluşumuza rağmen,
aslında etrafta gördüğümüz pek çok nesneden çok daha gerçek, yaşayan pek çok organizmadan çok daha canlı, herhangi bir diferansiyel denklemin 3. derecesinden çok daha kompleks ve karmaşık "varlık"lardır.
zaten epey gecikmiş olan o soruyu bana sorduğunda, yaklaşık iki aydır günümüzü gün ettiğimiz, şimdilik sadece "iyi gün dostum" diyebildiğim alper ile aramızdaki ilişkinin * çok kritik bir sınırı geçmek, ya da o sınırda ölmek üzere olduğunu düşündüm.
sürekli bir gelişim, ve değişim halindedir..
bir süre önce can ciğer olduğunuz, yediğinizin içtiğinizin ayrı gitmediği dostlarınızdan, bir anda, bir sebepten ötürü, ya da zamanla, pek çok sebepten ötürü soğuyabilirsiniz,
çevrenizde olmasına rağmen aylarca, yıllarca dikkatini çekmediğiniz birisinin dikkatini çekebilir, umursamadığınız birini de umursamaya başlayabilirsiniz..
insanlar arası ilişkilerinize bazen yenileri eklenir,
bazen, bazıları eksilir..
bazısı, şekil değiştirir,
bazısı kuvvettlenir, gelişir..
tıpkı yaşam gibi.. ölüm, doğum gibi.. büyüme gibi.. güzelleşme gibi.. çökme gibi..
ilişkiler, sanal, manevi olgular gibi görünmelerine ve onları elle tutamıyor, gözle göremiyor oluşumuza rağmen,
aslında etrafta gördüğümüz pek çok nesneden çok daha gerçek, yaşayan pek çok organizmadan çok daha canlı, herhangi bir diferansiyel denklemin 3. derecesinden çok daha kompleks ve karmaşık "varlık"lardır.
zaten epey gecikmiş olan o soruyu bana sorduğunda, yaklaşık iki aydır günümüzü gün ettiğimiz, şimdilik sadece "iyi gün dostum" diyebildiğim alper ile aramızdaki ilişkinin * çok kritik bir sınırı geçmek, ya da o sınırda ölmek üzere olduğunu düşündüm.
yalan mı söylemeliydim acaba? yeterince yalan söylememiş miydim peki etrafıma?
aslına bakarsanız bir süredir nefes aldığım her saniye yalan.. bütün gülümsemelerim, bütün düşüncelerim, bütün davranışlarım, hatta bütün hüzünlerim, yapay, yapmacık..
kendim hariç herkesi inandırmayı başardığım yalanlar..
alper az önce sorduğu, ama saniyelerdir cevabını alamadığı basit sorunun yanıtını bekliyordu..
bu tarz sorular karşısında fazla beklemek iyi değildir, insanlar uydurduğunuzu düşünebilir.. sevgiliniz varsa, vardır. yoksa, yoktur.. ortası sazan.avi den başka bir şey değildir, onu da duyan, anlamak istediği gibi anlar.
duyacaklarından sonra benden nefret edebileceği olasılığını da hesaplayarak, yalan söylemenin son derece büyük bir onursuzluk olacağı bu durum karşısında gerçekleri döktüm dudaklarımdan,
"var.. gibi.."
alper sessizliğimin ardından gelen bu garip yanıtımın ardından şaşırmış gibiydi, şimdi bana "nasıl yani?" diye soracaktı,
"nasıl yani? gibi derken? * "
güzel.. muhabbeti istediğim konuma getirebilmem için doğru sorulara ve uygun soru cümlelerine ihtiyacım vardı.
"var..ama nasıl desem.. seviyor muyum, sevmiyor muyum, seviyorsam nasıl sevmiyorum, sevmiyorsam neden sevmiyorum.. karışık bir durum biraz.."
şimdi ya ceydayı kastettiğimi düşünecekti ya da "kavgalı mısınız?" filan diyecekti muhtemelen..
"hımm.. aranız filan mı kötü?" dedi, yüzü ciddileşmeye başlamıştı.. beklediğim cümleleri sıralamaya devam ediyordu..
"yoo..ya ben sana bir şey söyleyeyim mi, ben esasen öyle aşk-sevgili vb. olaylara da pek inanmıyorum yani.. evet, sevgilim var, hatta seviyorum da belli bir açıdan bakınca..ama yok kardeşim.. yani, o duygu, o duygu değil.."
kafası biraz karışmış olmalıydı..bir şey diyemeyecek ve ben tekrar konuşacaktım..
...
tıpkı beklediğim gibi sessiz geçen bir kaç saniyenin ardından tekrar lafa girdim,
muhtemelen artık benden nefret ediyor, "ulan amk madem takıldığın kız var, ne diye ceydaya ayşegüle bilmem neye yavşıyorsun birde, umut veriyorsun o.ç!" diyordu içinden.. eğer tekrar lafa girmezsem, bir kısmını dışına da vurabilir diye düşündüm ve muhabbette yeniden mağdur taraf olmamı sağlayacak olan manipülatif cümlelerimi sıralamaya başladım..
aslına bakarsanız bir süredir nefes aldığım her saniye yalan.. bütün gülümsemelerim, bütün düşüncelerim, bütün davranışlarım, hatta bütün hüzünlerim, yapay, yapmacık..
kendim hariç herkesi inandırmayı başardığım yalanlar..
alper az önce sorduğu, ama saniyelerdir cevabını alamadığı basit sorunun yanıtını bekliyordu..
bu tarz sorular karşısında fazla beklemek iyi değildir, insanlar uydurduğunuzu düşünebilir.. sevgiliniz varsa, vardır. yoksa, yoktur.. ortası sazan.avi den başka bir şey değildir, onu da duyan, anlamak istediği gibi anlar.
duyacaklarından sonra benden nefret edebileceği olasılığını da hesaplayarak, yalan söylemenin son derece büyük bir onursuzluk olacağı bu durum karşısında gerçekleri döktüm dudaklarımdan,
"var.. gibi.."
alper sessizliğimin ardından gelen bu garip yanıtımın ardından şaşırmış gibiydi, şimdi bana "nasıl yani?" diye soracaktı,
"nasıl yani? gibi derken? * "
güzel.. muhabbeti istediğim konuma getirebilmem için doğru sorulara ve uygun soru cümlelerine ihtiyacım vardı.
"var..ama nasıl desem.. seviyor muyum, sevmiyor muyum, seviyorsam nasıl sevmiyorum, sevmiyorsam neden sevmiyorum.. karışık bir durum biraz.."
şimdi ya ceydayı kastettiğimi düşünecekti ya da "kavgalı mısınız?" filan diyecekti muhtemelen..
"hımm.. aranız filan mı kötü?" dedi, yüzü ciddileşmeye başlamıştı.. beklediğim cümleleri sıralamaya devam ediyordu..
"yoo..ya ben sana bir şey söyleyeyim mi, ben esasen öyle aşk-sevgili vb. olaylara da pek inanmıyorum yani.. evet, sevgilim var, hatta seviyorum da belli bir açıdan bakınca..ama yok kardeşim.. yani, o duygu, o duygu değil.."
kafası biraz karışmış olmalıydı..bir şey diyemeyecek ve ben tekrar konuşacaktım..
...
tıpkı beklediğim gibi sessiz geçen bir kaç saniyenin ardından tekrar lafa girdim,
muhtemelen artık benden nefret ediyor, "ulan amk madem takıldığın kız var, ne diye ceydaya ayşegüle bilmem neye yavşıyorsun birde, umut veriyorsun o.ç!" diyordu içinden.. eğer tekrar lafa girmezsem, bir kısmını dışına da vurabilir diye düşündüm ve muhabbette yeniden mağdur taraf olmamı sağlayacak olan manipülatif cümlelerimi sıralamaya başladım..
şarkı verek, bugün neşeliyim hareketli olsun,
http://fizy.com/#s/3ou7on
"..kardeşim, ben de sevdim zamanında..ama götüme kazığın girdiğiyle kaldım afedersin..ben neler kurdum, neler düşündüm, neler yaşadım kendi hayal dünyamda, ama bu karşı tarafın sikinde bile olmamış..oynadı benimle..bana umut verip son anda direksiyon kırdı, başkasına gitti..resmen yarıştırdı beni elalemle..sonra da mağlup ilan etti..şimdi ben nasıl aşka, sevgililiğe filan inanayım?.."
sessizlik sürdü..ve ben, kendimi tamamen "parrdon abijiimm" moduna sokacak olan son etkileme cümlelerimi de masaya boşalttım,
"sen, muhtemelen yok sanmışsındır, haklısın, malum, pek sevgilisi olan bir adam gibi değil davranışlarım..kızlarla filan..ama ne yapayım alper? heralde ben de böyle tatmin oluyorum artık.."
bir nevi şey demek istemiştim, hani "tamam küfret, haklısın ama elimde değil"...
küfretse haklıydı..sen adamın tayfasına gir, oradan kızı ayart, yetmesin bir de kenarda köşede duran başka bir kızı ayart,
o ikisini kapıştır, o da yetmesin, adamın seni soktuğu, ya da beraber gittiğin her ortamda tanıştırdığı kızlara karşı samimi ve ekstra arkadaş canlısı davran..ve tüm bunları manitan varken yap..adamın götünden kan alırlar kamill kaaann...
ben, "acaba ne tarz bir posta koyacak?" diye bekliyordum artık,
benim kendimi haklı çıkarmaya ve acındırma çalışan cümlelerimin dökülüşü sırasında, gözlerini masaya çevirmiş..soğukkanlılığını yitirmeksizin dinlemişti..sessizli biraz daha sürdü..sonra gözlerini masadan kaldırdı, yüzü, o güne kadar görmediğim ve öyle bir tipten görmeyi beklemeyeceğiniz kadar ciddi ve asık bir hal almıştı.."aha geliyor kalay"..
ve sonra beni çok şaşırtan o sözleri söyledi..
"anlıyorum abi..desene, sen de benim gibisin... "
buyur?
bunu beklediğimi söyleyemeyeceğim beyler... "sen de benim gibisin?" ne demekti ki?
"öyle mi?" dedim, şaşkın bir şekilde..
"aynen" dedi.."biz senle hiç konuşamadık demi abi?..ne zamandır takılıyoruz ama..oralara gelmedi mevzular.." buruk bir şekilde gülümsedi..
http://fizy.com/#s/3ou7on
"..kardeşim, ben de sevdim zamanında..ama götüme kazığın girdiğiyle kaldım afedersin..ben neler kurdum, neler düşündüm, neler yaşadım kendi hayal dünyamda, ama bu karşı tarafın sikinde bile olmamış..oynadı benimle..bana umut verip son anda direksiyon kırdı, başkasına gitti..resmen yarıştırdı beni elalemle..sonra da mağlup ilan etti..şimdi ben nasıl aşka, sevgililiğe filan inanayım?.."
sessizlik sürdü..ve ben, kendimi tamamen "parrdon abijiimm" moduna sokacak olan son etkileme cümlelerimi de masaya boşalttım,
"sen, muhtemelen yok sanmışsındır, haklısın, malum, pek sevgilisi olan bir adam gibi değil davranışlarım..kızlarla filan..ama ne yapayım alper? heralde ben de böyle tatmin oluyorum artık.."
bir nevi şey demek istemiştim, hani "tamam küfret, haklısın ama elimde değil"...
küfretse haklıydı..sen adamın tayfasına gir, oradan kızı ayart, yetmesin bir de kenarda köşede duran başka bir kızı ayart,
o ikisini kapıştır, o da yetmesin, adamın seni soktuğu, ya da beraber gittiğin her ortamda tanıştırdığı kızlara karşı samimi ve ekstra arkadaş canlısı davran..ve tüm bunları manitan varken yap..adamın götünden kan alırlar kamill kaaann...
ben, "acaba ne tarz bir posta koyacak?" diye bekliyordum artık,
benim kendimi haklı çıkarmaya ve acındırma çalışan cümlelerimin dökülüşü sırasında, gözlerini masaya çevirmiş..soğukkanlılığını yitirmeksizin dinlemişti..sessizli biraz daha sürdü..sonra gözlerini masadan kaldırdı, yüzü, o güne kadar görmediğim ve öyle bir tipten görmeyi beklemeyeceğiniz kadar ciddi ve asık bir hal almıştı.."aha geliyor kalay"..
ve sonra beni çok şaşırtan o sözleri söyledi..
"anlıyorum abi..desene, sen de benim gibisin... "
buyur?
bunu beklediğimi söyleyemeyeceğim beyler... "sen de benim gibisin?" ne demekti ki?
"öyle mi?" dedim, şaşkın bir şekilde..
"aynen" dedi.."biz senle hiç konuşamadık demi abi?..ne zamandır takılıyoruz ama..oralara gelmedi mevzular.." buruk bir şekilde gülümsedi..
http://fizy.com/#s/1d78ik
"konuşuruz kardeşim, bu zaman kadar konuşmadığımız hata"..gülümsedim, tehlike geçmişti..hatta tehlike geçmek şöyle dursun, rüzgar sanki benden yana dönecek gibiydi, ama neden bahsettiğini hala tam anlayamamıştım o sözleriyle..sustum ve onu sözlerini sürdürmek zorunda bıraktım,
"ne bileyim ya, pek anlatmak istediğim tarzda şeyler değil, yanlış anlama abi sana güvenmediğimden değil, daha çok şey diye düşünüyorum, hani, "insanlar bunu niye dinlemek istesinler?" sonuçta benim kötü anılarıma katlanmak zorunda değil herkes.."
"ben dinlerim kardeşim" dedim, sesimdeki heyecan ve hevesi zorlukla bastırarak..lan, resmen mutlu olmuştum..hem de öyle böyle değil, beklemediği anda hediye alınmış bir çocuk gibi..
başkasının acısından mutlu olmuştum..
bir başkasının, bana benzer bir acı çekmiş olmasından mutlu olmuştum.."sen de benim gibisin" demişti değil mi? evet..demek ki onun da yaşadıkları da benimkiler gibiydi..
kendimi, tesadüfen kayıp kardeşine kavuşan bir gezgin gibi hissediyordum..
sevgili var-yok, ceydaymış, bilmem kimmiş, alper kızar mıymış, arkadaşlığımız bunu kaldırır mıymış felan filan, bütün sorular yalan olmuştu..
arkadaşlığımızın bunu kaldırmaması ya da zarar görmesi şöyle dursun, onu daha da kuvvetli hale getirebilecek bir durum söz konusuydu..
bu paralelde konuştum bende,
"ben dinlerim... hem yok öyle yağma!, sadece iyi günlerde yanında ol, efendim işte gezerken dolaşırken eğlenirken arkadaş olduğunu hatırla filan..kardeşim, asıl böyle şeyleri de konuşmak lazım ki o arkadaşlığın kıymeti olsun aq..yoksa iyi gün dostu olmaya ne var? demi aq?"
"eyvallah baba büyüksün * ..seni de dinlemek isterim.."
"konuşuruz kardeşim, hepsini konuşuruz... güzel bir mekan var bildiğim, bu hafta sonu disko yerine, bar yerine oraya gidelim, hem kafaları çekelim hem dertleri, eski acıları itelim, ittirelim aq.."
"olur, var mı öyle sakin mekan?"
"var var, kralı var hemde ;)" elimi omzuna attım..
bu güne kadar arkadaşlar, dostlar, hatta kankalar edinmiştim (bazılarını da kaybetmiş)
ama ilk defa bir kader ortağı edinmek üzereydim..
benim ve arkadaşlarımın kederlerine de, sevinçlerine de artık iyice alışkın olan klasik pub umuzun bu hafta yeni bir konuğu daha olacaktı,
ve o masada bu kez, ilk kez, birbirini gerçekten anlayabilen, çünkü aynı acıyı yaşamış iki adam konuşacaktı..
"konuşuruz kardeşim, bu zaman kadar konuşmadığımız hata"..gülümsedim, tehlike geçmişti..hatta tehlike geçmek şöyle dursun, rüzgar sanki benden yana dönecek gibiydi, ama neden bahsettiğini hala tam anlayamamıştım o sözleriyle..sustum ve onu sözlerini sürdürmek zorunda bıraktım,
"ne bileyim ya, pek anlatmak istediğim tarzda şeyler değil, yanlış anlama abi sana güvenmediğimden değil, daha çok şey diye düşünüyorum, hani, "insanlar bunu niye dinlemek istesinler?" sonuçta benim kötü anılarıma katlanmak zorunda değil herkes.."
"ben dinlerim kardeşim" dedim, sesimdeki heyecan ve hevesi zorlukla bastırarak..lan, resmen mutlu olmuştum..hem de öyle böyle değil, beklemediği anda hediye alınmış bir çocuk gibi..
başkasının acısından mutlu olmuştum..
bir başkasının, bana benzer bir acı çekmiş olmasından mutlu olmuştum.."sen de benim gibisin" demişti değil mi? evet..demek ki onun da yaşadıkları da benimkiler gibiydi..
kendimi, tesadüfen kayıp kardeşine kavuşan bir gezgin gibi hissediyordum..
sevgili var-yok, ceydaymış, bilmem kimmiş, alper kızar mıymış, arkadaşlığımız bunu kaldırır mıymış felan filan, bütün sorular yalan olmuştu..
arkadaşlığımızın bunu kaldırmaması ya da zarar görmesi şöyle dursun, onu daha da kuvvetli hale getirebilecek bir durum söz konusuydu..
bu paralelde konuştum bende,
"ben dinlerim... hem yok öyle yağma!, sadece iyi günlerde yanında ol, efendim işte gezerken dolaşırken eğlenirken arkadaş olduğunu hatırla filan..kardeşim, asıl böyle şeyleri de konuşmak lazım ki o arkadaşlığın kıymeti olsun aq..yoksa iyi gün dostu olmaya ne var? demi aq?"
"eyvallah baba büyüksün * ..seni de dinlemek isterim.."
"konuşuruz kardeşim, hepsini konuşuruz... güzel bir mekan var bildiğim, bu hafta sonu disko yerine, bar yerine oraya gidelim, hem kafaları çekelim hem dertleri, eski acıları itelim, ittirelim aq.."
"olur, var mı öyle sakin mekan?"
"var var, kralı var hemde ;)" elimi omzuna attım..
bu güne kadar arkadaşlar, dostlar, hatta kankalar edinmiştim (bazılarını da kaybetmiş)
ama ilk defa bir kader ortağı edinmek üzereydim..
benim ve arkadaşlarımın kederlerine de, sevinçlerine de artık iyice alışkın olan klasik pub umuzun bu hafta yeni bir konuğu daha olacaktı,
ve o masada bu kez, ilk kez, birbirini gerçekten anlayabilen, çünkü aynı acıyı yaşamış iki adam konuşacaktı..
http://fizy.com/#s/1aj5ck
o gece..yani, cumartesi gecesinden bahsediyorum, sorumlukların bir kısmı halledilip, bir kısmı da kenarıya atılmış şekilde, hayatımda ilk kez o derece sabırsızlanarak biriyle buluşmuş * ve benim için artık okulum kadar (hatta ondan daha fazla) tanıdık ve sıcak olan pub a demiri atmıştım..
ben muhabbeti ağırdan almayı severim, mevzuları bir viraj gibi düşünürsek, virajı hep en dıştan, geniş almayı seven bir adamımdır * * ..o yüzden çoğunlukla rakı masalarını tercih ederim ve o masadan 6-7 saatten aşağı ve bir 35 lik ayarında içmeden de kalkmam..
ama o zamanlar daha rakı masası kuracak kadar taşağım olmadığı için pub da bira hamallığı yapıyorum..ha, şikayetçi miyim? hiç değilim..
gene ağırdan aldım, aldık, muhabbeti..dersti, okuldu carttu curttu derken, 3. biranın ortalarında, kafalarımız fondötenini sürüp rimelini çekmeye başlarken, biz de malum mevzuları masaya çarpmaya başlamıştık..
biraz ben anlattım önce, ona yolu açmak babında,
yaşadıklarımı paylaştığım (tolga gibi) ya da ona birebir şahit olan (okan gibi) herkes şaşkına dönmüş ve teselli çabasına girişmişti..
ama alper öyle yapmadı.."anlıyorum abi" dedi.."anlıyorum.."
anlıyordu..
damdan düşenin halini, damdan düşen anlıyordu..boş tesellilerde, edebiyat oyunlarında değildi..çünkü hiç bir merhemin, bir zamanlar açılan o yaraların izini tamamen kaldıramayacağını biliyordu.."geçer be abi" diyordu.."geçer"... bir şekilde geçer..kasmaya, kafa yormaya gerek yok, biz paylaşalım yeter..
ben hikayemin bir kısmını (ve 3. bardağımı) bitirip arkama yaslanmışken, o başladı benim buyuruma gerek bırakmaksızın..
"2 sene abi.." dedi.."tam iki sene..birinin gerçekten senin olduğunu ve gelecekte yaşayacaklarınızın hayalini, planını kurarak geçirdiğin kocaa iki sene.."
2 sene mi?
oha..lan 2 ay bile benim ömrümün 1 yılını sikmeye yetmişti..vay aq..çok dolu bir sandığa çarpmıştım anlaşılan..
sözlerini desteleyen mimiklerimle baktım yüzüne, "anlat paşam, durma" dercesine..
anlattı..
o gece..yani, cumartesi gecesinden bahsediyorum, sorumlukların bir kısmı halledilip, bir kısmı da kenarıya atılmış şekilde, hayatımda ilk kez o derece sabırsızlanarak biriyle buluşmuş * ve benim için artık okulum kadar (hatta ondan daha fazla) tanıdık ve sıcak olan pub a demiri atmıştım..
ben muhabbeti ağırdan almayı severim, mevzuları bir viraj gibi düşünürsek, virajı hep en dıştan, geniş almayı seven bir adamımdır * * ..o yüzden çoğunlukla rakı masalarını tercih ederim ve o masadan 6-7 saatten aşağı ve bir 35 lik ayarında içmeden de kalkmam..
ama o zamanlar daha rakı masası kuracak kadar taşağım olmadığı için pub da bira hamallığı yapıyorum..ha, şikayetçi miyim? hiç değilim..
gene ağırdan aldım, aldık, muhabbeti..dersti, okuldu carttu curttu derken, 3. biranın ortalarında, kafalarımız fondötenini sürüp rimelini çekmeye başlarken, biz de malum mevzuları masaya çarpmaya başlamıştık..
biraz ben anlattım önce, ona yolu açmak babında,
yaşadıklarımı paylaştığım (tolga gibi) ya da ona birebir şahit olan (okan gibi) herkes şaşkına dönmüş ve teselli çabasına girişmişti..
ama alper öyle yapmadı.."anlıyorum abi" dedi.."anlıyorum.."
anlıyordu..
damdan düşenin halini, damdan düşen anlıyordu..boş tesellilerde, edebiyat oyunlarında değildi..çünkü hiç bir merhemin, bir zamanlar açılan o yaraların izini tamamen kaldıramayacağını biliyordu.."geçer be abi" diyordu.."geçer"... bir şekilde geçer..kasmaya, kafa yormaya gerek yok, biz paylaşalım yeter..
ben hikayemin bir kısmını (ve 3. bardağımı) bitirip arkama yaslanmışken, o başladı benim buyuruma gerek bırakmaksızın..
"2 sene abi.." dedi.."tam iki sene..birinin gerçekten senin olduğunu ve gelecekte yaşayacaklarınızın hayalini, planını kurarak geçirdiğin kocaa iki sene.."
2 sene mi?
oha..lan 2 ay bile benim ömrümün 1 yılını sikmeye yetmişti..vay aq..çok dolu bir sandığa çarpmıştım anlaşılan..
sözlerini desteleyen mimiklerimle baktım yüzüne, "anlat paşam, durma" dercesine..
anlattı..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder