14 Ağustos 2013 Çarşamba

Nasıl Piç Oldum Anlatıyorum Part 16

http://fizy.com/tr#s/1aiv72 

pazar günü öğlenden itibaren az çok muhabbetimin olduğu adamlar yurda akmaya başlamıştı, ilk haftayı asmayacağımı bilen tolga da benle aynı kararı almış ve "abi gerekirse ilk hafta gene gitmez, burada kendimiz takılırız" demişti. olabilir tabi, hazır kafalar rahatken şehri daha da iyi keşfetmeye vaktimiz olabilirdi.

tolga geldi, sıcak bir selamlaşma, sonra da içimden zaten "der" diye geçirdiğim sözleri söyledi,

"hacı senin boyun mu uzadı? yoksa saçlardan mı? * "

"attık galiba bir kaç santim, o kadar farkediliyor mu lan? * "

"kanka valla, bilmiyorum belki de saçlardan dolayı öyle gözüküyor gibi olabilir ama senin tipin baya değişmiş lan, yanmışın filan * "

"olm ne değişmesi aq, adamı hasta etmesene... kötü mü olmuş lan yoksa?"

"yok lan ne kötü olcak, adam olmuşun işte * "

allah allah..o kadar değiştim mi lan?
bir düşünelim, geçen sene başı, saçlarım tenten modeli, genelde sakalsız geziyorum, beyaz tenliyim, vücudum biraz daha küçük hacimli, yüzüm daha çocuksu,

şimdi ise, yaz boyu oradan oraya gezip durmam ve öğlen güneşi dahil günün her vaktinde uv ışınlarıyla muhatap olmaktan ötürü neredeyse kahverengileşmiş bir ten, (özellikle yüzüm çok yanmış, zaten yüzüm çabuk yanar benim genelde, ilk günden kızılderili olurum tatil yerlerinde filan) saçlar desen almış yürümüş, enseler filan, eskisiyle alakası yok, e makul miktarda kirli sakal var, vücutta belli bir gelişme var,

özet geçmek gerekirse, charmender---> charmeleon

yani, aslında evet, değişmişim aq.

dedim, "sen de büyümüşsün aga, göbek mi yaptın bakiyim?" 

"yürü git lan * "

o gece güzel muhabbet oldu, biz önce tolgayla ikimiz vardık, sonra az çok tanıdığımız iki çocuk daha geldi, aşağı çağırdılar, kumarhaneye indik,
oranın yeni sahipleriyle tanıştık, raconu anlattık 

"beyler bakın, bu oda yurtta bu amaçla kullanılır yani baştan bilginiz olsun, rahatsız olacak olan varsa şimdiden başka oda aramaya başlasın ;)"

güldük ettik, yeni çocuklar, biz nispeten kıdemliler ve arada sırada kafalarını kapıdan uzatıp "nabıyonuz lan sikikler?" diye selam atan, gelip oyunlara muhabbete katılan eski kaşarlar, güzel bir birliktelik oluşturacak gibiydik.

küçük ve samimi yurdumuz bu sene geçen senekinden daha eğlenceli bile olabilirdi ki o eğlence de artık ne olurdu bilmem, geçen sene bi karı getirmediğimiz kalmıştı * 

kahkahalı hırlı gürlü gecenin ardından,
bir kez daha odamızın karanlığına, sessizliğine çekilince, tolgayla bir kez daha baş başa kalma şansı elde ettik, bunu da şu "güzel oluyor" dediğim karanlıkta muhabbet, birbirimize yazlarımızı anlatma ve bizi bu sene nelerin beklediğine dair tahminlerde bulunarak kullandık, öyle konuşa dururken yavaş yavaş pillerimiz bitmiş ve uyuyuvermişiz..

üniversitedeki 2. yılımın ilk gününe sadece saatler var..
http://fizy.com/tr#s/1agynw 

yurt servisine kafalar hala tam ayılmamış ve şikayet halinde, 20 erkek doluşup yola çıktık, herkesin üzerinde bir mahmurluk var, sonra tabi bir de sıcak var aq..iyice mayışıyoruz. yine de o tanıdık muhabbet vızıldaması içeriye hakim.

okula vardık, 
dostlar birbirine iyi dersler diledi, günün son şakalarını yaptı ve nihayetinde yön gösteren oklar, her birimizi kendi binalarına doğru ayırdı.

bizim binanın önüne geldiğimde dışarda, içimi en az güneş kadar ısıtan ve neredeyse elle tutulur yoğunlukta bir heyecana sahip olan, yeni-eski karışık insan toplulukları, çardakların etrafında toplaşmışlar 10-15 dakika sonra başlayacak olan dönemin ilk dersi öncesi güle konuşa birbirlerine, birbirlerinden bahsediyorlar.

ben öyle huzur dolu duygularla bakınırken, çardağın birinde bizim necatiyi,nilayı ve onun tayfasını (bir zamanlar muhabbetimin olduğu kızları) gördüm. geçen sene olsa bu benim için bir şey ifade etmezdi zira aramızda görünmez duvarlar vardı.
ama bu yıl hayatla ve insanlarla barışmaya kararlıydım. o tarafa biraz fazla bakınca necati baktığımı gördü,

"vay abi naber ya?" deyip bir iki adım attı. şimdi durum böyle olunca, bana da gün doğmuş gibi oldu, aferin neco, gider onunla sarılır tokalaşır, kızlara da selam verir, iyi bir başlangıç yapardım.

ha,onların selamına, ya da arkadaşlığına ihtiyacım olduğundan değil ama ne dedik "barışıyoruz-uzlaşıyoruz". artık hiç kimse, ama hiç kimse benim aklımı negatif şekilde meşgul etmemeli, düşmanım olmamalı, bu şeylerle uğraşmamalı, kafayı bunlara yormamalıyım zira ne güzel bir yol tutturmuşum işte, su artık bulanmamalıydı.

gitti necatiyle selamlaştık, sonra kızlara doğru döndüm naber iyidir filan gibisinden selamlıyorum, "çok hoş olmuş saç-sakal" ,"epey yanmışız?" gibi klasik ve beklediğim iltifatlar geldi, aynı şekilde kibarca karşılık verdim ortaya karışık, hepimiz arkadaşız yani, demi? o ara nilay karşımda dikiliyor, ona döndüm, bir iki adım atıp bana yaklaştı ve tek bir kelime etmeden aniden sarıldı. 

?!

epey şaşırmış olmakla beraber ben de sarılmasına karşılık verip "naber?" dedim garipseyen-gülümser bir ses tonuyla. cevap vermedi, bırakmadı da, kafamı masadaki kızlara doğru çevirip baktım, "noluyo la?" gibisinden, bunlar da anlayışlı bir şekilde gülümsüyorlar,

heralde 10-15 saniye öyle sarılı kaldık, yalnız harbiden inanılmaz içten, beni son derece şaşırtan bir karşılamaydı bu, belli, bir durumlar vardı, bakalım ağızlardan ne baklalar çıkacaktı.

nihayet nilay beni bırakma lütfunu gösterince onu da görme fırsatı bulabildim, zira az önce pek dikkat etmiştim.

nilay bugün baya güzel beyler,
aslında kızların çoğu bugün +2 puan filan durumundalar, hepsi full makyaj, üstlerinde belli ki yazın aldıkları ve "bunu da ilk gün giyerim" deyip hiç dokunmadıkları cicileri,

hey allahım ya..bak ben de bu olayım hiç bir zaman anlamamışımdır, tamam hani böyle davete, kokteyle, toplantıya giderken filan yaparsın belki de,
şu okulun ilk günü süslenmenin mantığı nedir arkadaş? lisede de böyleydi bu durum, ilk gün özellikle kızlar, saçlar filan bir ayrı modda, okul sınırlarını zorlayan bir makyaj ve sene içinde görmeye alışkın olmadığınız bir bakımlılıkla gelirlerdi.

ne bileyim, herhalde ilk defa görecekleri insanlara iyi bir "ilk intiba" filan mı bırakmak istiyorlar nedir..

ama bence saçma bir hareket aq, ya da ben zaten her daim giyimime dikkat ettiğimden ötürü bana saçma geliyor da olabilir. arkadaşım bunun ilk günü, son günü olmaz yani, ya hep özen gösterirsin, ya da hiç gösterme. hep menfaat hem hesapçılık işte aq..

neyse, nilay diyorduk evet,

bugün epey güzel, hatta o güne asla cinsel anlamda bir gözle bakmadığım, kanka-bro ayağına takıldığım kız, bildiğin hoşuma gitti yani (sarılmanın da biraz etkisi olabilir).
ama yanlış anlaşılmasın, sadece o anlık "alıcı gözüyle" baktım o kadar. yoksa herhangi bir yeni oluşum olmadı içimde, o kadar da değil amk.

"iyi" dedi..gülümsedi, utangaç ve pişman bir şekilde. "senle konuşmamız lazım, ne zaman istersen" dedi.

iyice garipleşen durum karşısında sakinliğimi korumaya ve bozuntuya vermemeye çalışarak, yarı ciddi-yarı gır gır modunda,

"hımm, ne konuşucaz acaba? merak ettim valla" gibisinden "hanimiş hanimiş" der gibi konuştum. "bu gün konuşuruz ya, hocalardan bazıları gelmez muhtemelen"

"ama öyle ayak üstü, okulda konuşulacak bir şey değil"

"eii ne yapalım o zaman?"

"çıkışta bir yerlere gidemez miyiz?" iyice sıkılganlaşmıştı.

"tamam ya, bakarız ;)" dedim yine bozmadan. allah allah..ne diyecek lan bu kız bana harbiden merak etmiştim ha..

"ebruyu göreyim ben" deyip yanlarından ayrılma bahanesi yaratmış, kantine doğru ilerlerken içimden "lan heralde o tarz bir şey değil söyleyeceği, benim ebruyla çıktığımı biliyor yani" diye düşündüm, ama yine de içime bir kurt düştü..sizce de tuhaf değil mi beyler?
ebruyla mesajlaşıyoruz, "nerdesin, geldin mi?" diye. kantindeymiş,
kantine girdim, biraz bakındıktan sonra fark ettim, masanın birinde tek başına oturuyor.

gülümseyerek yanına gittim, yaklaştıkça gülümsemem elimde olmadan daha da artmış olabilir çünkü ebru da bu "ilk gün özeni" klişesinden epey nasibini almış, içimden diyorum "oha lan ben birazdan bu hatuna mı sarılıp öpücem? fiyuu.." 

o da görünce gülümseyerek kalktı, sıcak bir sarılma, fakat biraz resmi bir öpüşme (yanaklardan-bizim için yanaktan öpüşmek, başka iki insanın sadece gözleriyle selamlaşması derecesinde sayılırdı) ama yani, dolu kantinin ortasında sevişecek halimiz yok, doğru.

oturdum yanına, elimi omzuna attım, kendime yaklaştırdım, ama öyle hoyrat değil, her zamanki, bana özgü yumuşaklığımla (biraz tehlikeli bir kelime oldu farkındayım, ama siz beni anladınız ;) ).

gülerek yüzüne baktım, içimden geçeni gayet net söyledim "ee naber? çok güzelleşmişsin yazın" lan sanki 3 aydır birbirini görmeyen biz değiliz,
konuşma tavrım, sanki en son dün görüşmüşüz gibi, yani kaldığı yerden devam. hani araya yaz hiç girmemiş sanki. e o da bana uydu bu sefer, zaten dünden razı,

"teşekkür ederim bitanem * sen de çok hoş olmuşsun"

"harbi mi?"

"hı hı, tanıyamadım valla ilk görünce * "

"hımm, ya artık beni beğenmezsen?"

yanağımı önce mıncıklayıp sonra da bir sesli öpücük daha kondurarak cevapladı bu yalandan sorulmuş sorumu.

sonraki bir kaç dakikamız da hasret gidermekle geçti, yüzeysel olarak geçen yazdan biraz bahsettik. ardından, her ne kadar hocanın gelmeme ihtimali yüksek olsa da ders için sınıfa çıktık. el ele kol kola, benim klasik sıraya oturduk.

beyler bu kızı gerçekten seviyorum, bakın aşık değilim..ama yanımda olması, beni katıksızca sevdiğini biliyor olmam, fiziksel özelliklerinin yanı sıra, onu tanıdıkça görmeye başladığım manevi yönü, konuşabildiğimiz muhabbet çeşidinin, ortak noktaların çokluğu filan.. şimdi böyle yazınca aklıma şu sözü getirdi, paylaşayım;

"boş versene biz aşık olmayalım birbirimize. 
konserlere gidelim. maça gidip küfür edelim. uçurtma uçuralım, kumsalda uzanıp deli gibi içelim. gecede yıldızlara bakabiliriz. bisikletle gezerken yağmur yağsın, sırıl sıklam olalım. benimle kek yap. balık tutalım, sonra tekrar denize atalım. boşver aşık olmayalım biz. aşk korkutucu. beraber eğlenelim en iyisi, ama hep benimle uyu... "

sanırım ebruya karşı hissettiğim hisler de bu paralelde, hayatımın kadını olmadığını, ve eğer öyle bir şey varsa, bir gün ona rastlarsam, ikinci kez düşünmeden onu bırakabileceğimi başından beri bildiğim halde,
ve en başında, aslında bana olan ilgisinden neredeyse rahatsız olup hazetmediğim halde,

ne olmuştu olmuştu da, sonunda beni kucağına düşürmeyi başarmıştı. şikayetçi miyim? değilim 
ama bunda klasik erkek mantığının bir tesiri yok, ebruyu cinsel bir obje olarak görmüyordum ya da "kız işte aq, sikicen atıcan" tarzı yüzeysel bir düşünceden ötürü takılmıyordum onunla. 

arkadaşlar çok tuhaf yani gerçekten.. anlam veremediğim, adını koyamadığım bir duygu işte. muhtemelen benim gibi deli az olduğundan, bu tarz duyguları da yaşayan pek olmamış ve insanlar da buna bir isim koymaya ya da tanımlamaya gerek duymamışlar.. * 

hocayı beklerken, omzuma yasladığı başını okşayıp saçlarıyla oyalanırken bu sabah ki durumdan bahsetme isteği geldi,

"canım, nilayla da görüştük bugün, biliyorsun son zamanlarda aramız iyi değildi onunla, neyse, benle önemli bir şey konuşacakmış, dışarıya davet etti"

"hıı..ee sen ne dedin?"

"net bir şey demedim ya..ama merak ettim ne diyebilir ki? hani şu ilk etapta insanın aklına gelen şeylerden olamaz diye düşünüyorum da, yine de tuhaf bir durum var"

"konuşun aşkım o zaman, ben de merak ettim şimdi sen böyle söyleyince"

bir anlık şaşkınlık yaşadım çünkü konuşmasında, bana karşı ilk defa kullandığı bir kelime mevcuttu, gülerek sordum,

"ne dedin demin sen?"

"ne dedim? konuşun dedim işte?"

"hayır ondan önce"

"ben de merak ettim dedim? noldu ya * "

"yok yok en başta, bişey dedin sen bana * "

"haa.. aşkım..aşkımm, aşkım dedim? demiyim mi?"

"de..sık sık de hatta bundan sonra * " kaşla göz arasında dudaklarına kısa bir öpücük yerleştirdim.

"aşkım * , o zaman ben bugün çıkışta onla konuşayım, gece de beraber çıkarız?"

"bana uyar aşkım * yazın ne maceralar yaşadın bakalım "rahat" hayatında, merak ediyorum ;)"

ufaktan laf çarptırmıştı tabi, evet o konuda bir özür borçluyum..o kadar da rahat bırakmasın artık beni, 

hatta biraz sıksın *
@2406 panpa şimdi ona ben nasıl karar vereyim ki? * ondan güzel mi, bundan güzel mi? ona okuyan karar verir, ne diyim yani? ne diyim yani simay? ne yapiyim yani? hea? *
bu arada gecenin son partını giriyorum panpalar, yarın iş var, zaten anca ayıldık, fazla kastırmayayım kendimi, sikecüler zaten..
http://fizy.com/tr#s/1dl8ed 

ebrudan da onayı alınca, gidip nilaya çıkışta konuşabileceğimi söyledim, gözleri parladı,

"iyi olur ya, yazın zor sabrettim zaten * "

haydaa..ne diyon kızın sen?

bozuntuya vermedim, hatta içten içe, malum mevzular olmadığına da emin, bilhassa öyle düşüneyim, aklım bulansın diye böyle imalar yapıyor, maksat gıcıklık olsun.

öğleyi biraz geçe, yeni hocamız yeterince geyik yaptığını ve bizlerle tanıştığını düşünmüş olmalı ki bizleri bu seferlik azat etti.

ha bir de biraz sınıftan bahsedeyim ayak üstü,

ozan-ayşen çıkmaya devam ediyorlar, ama artık onlara duyduğum tek duygu acıma ve tiksinti çok da umrumda değil gibiler,

yavşak serhat ve kankaları hala sınıfı ele geçirmenin peşindeler anlaşılan, amk necatisi de onlarla beraber,(toplam dört kişiler) ah be birader, bence sen kendine yazık ediyorsun orda..

yüzünü bile doğru düzgün görmediğim, dışarda görsem bizim sınıftan olduğunu neredeyse anlamayacak olduğum kızlarla filan selamlaştım,

güler yüzlüyüm, mavi boncuk dağıtıyorum herkese, daha düne (geçen senenin sonuna) kadar beni hoyrat, soğuk, tuhaf bulanlar artık normal bir insan olduğumu görebilecekler diye umuyorum..normal bir insanın kaldıramayacağı şeyleri yaşayan ve neredeyse altında ezilmek üzere olan normal bir insan..

pokemonlar biraz daha oturaklılar bu sene, elbette yine de bana katacakları bir renk yok hiçbirinin, onlar da zaten kendi dünyalarında mutlular..

ceren kaltağıyla da selamlaştık..

abi demek ki her şey ruh haliyle filan alakalı yani, ne diyim, ben geçen sene neredeyse yalnızlıktan geberir, kendimi kapkara bir koyuluğa hapsederken, psikolojim sıçıkken, herkes sanki bana düşmanmış gibi geliyordu,

oysa şimdi, sanki herkes bana gülümsüyor gibi,
çünkü ben gülümsüyorum..değil mi?

olay yine benden bitiyor..kendimi, bütün arabaların neden üzerine geldiğini sorgulayıp üzen biriyken, aslında ters yola girenin kendim olduğunu fark etmiş bir şöför gibi hissediyordum..şu aralar otobanda hız yapmakla meşgul bir şöför.

.
.

ebruyu minibüsüne bindirmeye götürdüm, o ara nilay da yanımda tabi,bunlar adettendir diye öylesine bir selamlaştılar, ama araları soğuk, farkındayım.

bense bu savaşın tamamen dışında, sadece, o yolu boylu boyunca iki güzel kızla yürüyor olmanın keyfini çıkardım,dışardan bakanlar, bilhassa yeni gelen toy bebeler filan varsa kim bilir neler düşündüler * 

vay aq lan sapık mıyım neyim, dikkat ettiğim şeylere bak * 

ebruyu, nilayın yanında bilerek vedalaşmayı abartarak, yolcu ettim (abartmadan kastımı anladınız).

sonra da gözlerime gayet pişkin ve ukala bir bakış yerleştirip (yani en azından öyle yapmaya çalıştım diyelim) tepkisini ölçme amaçlı nilaya dönüp dik dik baktım,

"eee nilay hanım, bayram değil, seyran değil ama bakalım dilinizin altında ne baklalar var? * "

sıkılgan hali artmış ama benim az önceki ateşli şovumdan pek etkilenmemiş görünerek,

"anlatıcam ya..anlatmalıyım..bilmen lazım bunları" dedi.

amk meraktan gebericem, ama cool uz ya, çaktırmıyorum hesapta..

benim her zaman takıldığım kafeye (bizim mekan ;) ) gitmeyi önerdim, onun için de tanıdık bir yerdi, "farketmez" dedi.

yola koyulduk, bakalım bu akşam duyacaklarım, yepyeni bir sayfa açmayı başardığım hayatımı nasıl etkileyecekti?
takip eden panpalara iyi geceler, yarın gece görüşmek üzere *
iyi geceler panpalar, en geç 1 saate başlarız, vaktim var gibi bu gece.

@2424 iyi benzetme panpa hatta daha şeytanın tırnağını gördünüz diyebilirim, yüzleşene kadar bekleyin.

ama tabi bunlar hep geride kaldı lan, iyi adamım ben artık, seviyorum kendimi :p

@2434 seninle her şeye varım ben panpa ;)
iyi geceler tekrar, başlayalım panpalar
http://fizy.com/tr#s/1dln5b 

bizim mekana doğru ilerlerken aklıma geldi, biliyorsunuz artık basket dışında da sporlar yapıyordum ve şehirdeki kick boks salonlarını biraz araştırmıştım, hazır çarşının bu tarafındayken gidip aklıma yatanlardan bir tanesiyle konuşabilirdim,

"nilay, bu arada benim bir işim var, önce onu halletsek olur mu?"

"olur ya farketmez, ne işi?"

"spora yazılıcam boş otura otura göbek yapmıştım geçen sene, yazın zorla forma girdim, bir daha aynı hatayı yapmak istemiyorum"

"hıı, ne sporu bu fitness, body filan mı?"

"yok, gidince görürsün * "

bu allah allah der gibi kafa salladı, bizim mekanın biraz daha aşağısında kalan lisenin karşında olduğunu bildiğim salona doğru yöneldim, neyse girdik içeri, salonda sadece kick boks değil, tekvando ve body hizmeti de var, bayan erkek karışık bir yer, güzel naif bir mekan yani, tek sıkıntısı kick boks antrenmanlarının akşam vakti ve saatli olması..en nefret ettiğim şeydir böyle kendimi plana programa bağlamak ama işte body gibi değil, gidip istediğin zaman çalışamıyorsun zira sana orada öğreten ve gözeten birinin olması lazım söz konusu bu tarz sporlar olduğunda.

bankonun arkasındaki adamla selamlaştık, tokalaştık, oturduk filan, nilay o ara mekanı gözlemliyor, çalışma yerleri iç tarafta, burası sadece giriş kısmı ama nispeten içersi de görülebiiyor, bizimkinin gözü oralarda, kaslı erkek mi kesmeye çalışıyor ne * neyse bunu sonra kullanırım ben ;)

adama dedim böyle böyle, yazılmayı düşünüyorum, konuştuk şartları filan, kafama yattı* *, aslında bakmak istediğim bir iki yer daha vardı ama öyle iyi elektrik alınca gerek yok dedim aq fuzuli dolanmaya..

tabi konuşmalar neticesinde nilay kick-boks a yazıldığımı öğrendi, nasıl bakıyor, böyle "inanamıyorum?" tarzı şaşkın bakışlarla, hatta bir iki şaşırma ünlemi de koyverdi.

form filan doldurdum, o ara kibar ve kurt muhattabım, nilaya yöneldi,

"siz de düşünmez misiniz, fitness vesaire? (bizim ki şaşkın şaşkın bakınca) yanlış anlamayın yani fazlanız var anlamında demiyorum ama spor sadece kilolarından kurtulmaya çalışanlar için değildir, tam tersi hatta, sağlıklı yaşamak isteyen herkes için"

bizim ki gülerek "yok ya böyle iyiyim ben" dedi, o ara yine işte komiklikler şakalar, ben de formu doldurup bitirdim, ilk önce test antrenmanına filan gelecek mişim, o ara vesikalık filan da getiricem, paranın da yarısını peşin veriyoruz, o zaman gelince verirsin dedi, perşembe gününe ayarladık test antrenmanını.
salondan çıktık, nilay koluma yapıştı, sarsıyor, yarı şaka yarı ciddi, epey şaşırmış bir halde, gülecek gibi,

"oğluumm ne kick boksu la?? ohaa senden hiç beklemezdim?"

niye lan?

"neden be, nesi var spor işte"

"ya biliyoruz öyle vurmalı kırmalı, adamların ağzı burnu kanıyordu, horoz gibi tepeleşiyorlar??"

"ya kızım biz birbirimize girmicez her halde, antrenman yapıcaz sadece, arada da belki ufak ufak korumalıklarla ısınma maçları filan yani.. abarma"

"valla bilmiyorum ben, çok şaşırdım sadece, sen-kick boks?"

"nilay!..biraz daha konuşursan şehirdeki ilk antrenmanımı senin üzerinde yaparım ona göre * "

"şehirdeki derken? yani yazın da gittin ha? vay vay adam kick bokscu yaa * "

"tamam kes kes * , hadi gidiyoruz, iyice meraklandım zaten * "

mekana vardık, oturduk içeceklerimizi söyledik, benim elemanla bi tokalaştık, yarı kucaklaştık, hal hatır sorma-ufak ayak üstü bir sohbet..

nihayetinde masaya yerleşip içecekler de geldikten sonra "ee?" der gibi nilaya baktım,
bunun biraz önceki neşeli havası kaybolmuştu.

"nilay, şekerim, bir şey konuşucaz demiştik?"

"hımm evet..ama nerden başlasam bilemiyorum ki..zaten anlatıp anlatmamakta da tam emin değilim ya.."

"nilayy!"

"tamam tamam, anlatıcam * ama işte, nasıl girsem bilemiyorum"

"sen bir yerden dene gerisi gelir, ya da ben sora sora açayım konuyu, kim hakkında öncelikle onu bir söyle bakalım?"

"ee..senin hakkında tabi.. doğal olarak * ..sonra.. mine, serhat..ben... bir iki yabancı.. böyle yani.."

allah allah.. mine, serhat, ben filan deyince iyice kıllandım,

bu üç ismin, hele ki baş rolünde benim olduğum bir hikayede aynı anda ne işi vardı? * *
http://fizy.com/tr#s/20jrpm 

"ee peki, bizi aynı olayın içine bağlayan şey ne?"

"ya aslında..epey eskiye dayanıyor..bir de uzun bir süreç..şu sizin, basketbol maçlarıyla başlıyor..hatta sanırım daha öncesi de var, serhatla senin aran kötü sanırım o aralar? değil mi?"

"evet de, ben pek sikl..sallamıyorum, maçtan dolayı da kırgınlığı bir kenarıya bırakmıştık zaten"

"hımm işte anlaşılan o bırakmamış.."

"ne demek istiyorsun, nasıl yani?"

"bak tsigalko, şimdi ben sana olayları anlatıcam ama çok fazla bölme zaten zor çıkarıyorum kelimeleri boğazımdan, bir de lütfen sakin kal tamam mı?"

bu, özellikle son dediği,yüzlerce odalı koca bir malikanede aslında hiç dikkatinizi çekmeyecek bir odanın kapısına "asla girmeyin" yazmak gibi bir şeydi..ve o odaya da genelde girilirdi.."sakin kal" deniyorsa, muhakkak kızılırdı... haydi sonumuz hayrolsun inşalah..

"tamam, devam et sen dinliyorum"

"şimdi siz, serhatla kavgalısınız ya..işte, sanırım son maçtan sonra sen gene bunları bırakıp gitmişsin..ee..iki tane yabancı kızla işte..serhat sizi takip etmiş.."

kaşlarım havada..

"sonra... sonra işte sen, bir ara kızlardan birinin omzuna elini atmışsın.."

"sen nerden biliy.."

"dur, bölme işte..işte sen..neyse, kızlardan birine sarılmış gibisin böyle..ben biliyorum çünkü, serhat telefonuyla sizin öğle resminizi çekmiş.."

yüzümün şeklini çok merak ediyorum beyler..

"sonra..işte bu, mineye gidemez tabi de, ona götü yemezdi yani..bana geldi..gösterdi filan resmi..dedi "bak işte senin kanka dediğin, arkadaşını ayarladığın adam böyle, her gün başka biriyle" bilmem ne diye konuştu..yani inanmazdım ama..fotoğraf filan..ben yine de o kadar sallamadım o ara, bir ara aramız soğumuştu hani,siz mineyle ayrılmadan da önce, o zamana denk geliyor bu.."

"mineye sen söyledin o zaman öyle mi?" dedim donmuş halde..hala duyduklarımı sindirmeye çalışıyorum..oğlum serhat..dur sen..

"... şey..evet..ama, yani ne yapabilirdim ki? sonuçta o da benim yakın arkadaşım ve, bilmesi gerekiyor diye düşündüm..sonra da senle konuşurdu, belki de yanlış bir anlaşılma olduğunu görürdük, ben de öyle dedim zaten, tsigalkoyla sakin sakin konuşun yani, çocuk seni seviyor, bir yanlışlık vardır dedim"

"hee, çok sakin konuştu aq..saol"

"ya neyse işte..o ara siz olayı aranızda halledince, ben de serhatın gazına gelmedim yani, sonuçta seni daha iyi tanıyorum zaten..geçti gitti diye düşündüm..ama, sen ondan öyle sebepsiz yere ayrılınca... film koptu bu sefer..ben sana çok kızdım başta..sonra tabi, serhat yine devreye girdi, gene beni pohpohladı..

buna rağmen ben yine de seninle muhabbeti kesmeyecektim, en azından ayrılığınızın üzerine gidecekti yani..ama ben ne zaman senin yanına gelmeye yeltensem, bana attığı o bakış var ki..ya tsigalko..bilemezsin..inanılmaz bir psikolojik baskı... hani, ne bileyim ben de kendimi kötü hissettim o öyle imalar yapınca.."

evet, anlayabiliyordum..kıza resmen "aha gene pezevengin yanına mı gideceksin? git git de seni de siksin" bakışı ve imaları atıyordu serhat efendi..

"neyse işte..bende mecbur onlarla takıldım o ara..gelmek istedim aslında tsigalko, inan istedim ama, eli çok güçlüydü..bir de sen çok hata yaptın... daha doğrusu hata yapmış gibi göründün bana.."

sıcak basmıştı..

çizgi filmlerdeki gibi, böyle kademe kademe kırmızılık alnıma doğru yükseliyordu, acaba kulaklarımdan duman da çıkaracak mıydım?
dişlerimin arasından tısladım,

"peki sonra ne oldu da, bana yeniden dönüp tüm bunları anlatma gereği duydun?"

"işte oraya geliyorum... tsigalko..serhat..yani, çok yoz bir kişilik, yemin ediyorum sana okulumun son bir kaç haftasından nefret ettim desem yeridir..ama işte, bu olayı bizim kızlara filan da yayınca, onların hepsiyle, bizim kızlar ve ben bir araya gelmiş gibi olduk..şimdi ben yine kendimi tutamayıp gelsem..bu sefer kızlar neder?... çok zordu gerçekten..psikolojim bozuldu resmen..bir yandan tsigalko yapmaz diyorum..bir yandan da olanlar..

ta ki bu yaz elifle konuşup tesadüfen bu konulara girene kadar..bu arada sen elifin evinde de kalmışsın?"

kaldık aq kaldık..birazdan da cerenle sürtüştüğümüzü de bildiğini söylede kendimi atıvereyim camlardan aşağıya..

sessizce onayladım..

"işte kız anlattı, seni biraz denemiş o... aslında bakma o da az orospu değil ama (nilay ikidir küfrediyor, ilginç) seni savundu epey, dedi "kızım biz onla kafalar bulanıkken aynı koltukta kol kola kaldık, eğer öyle bir çocuk olsa.." anladın işte..sonra ben bunları duyunca, bir de biraz o senin sarılıp ettiğin kızı araştırdım, onla da bir yakınlığın olmamış (sen öyle san amk)..anlayacağın, seni aslında boşa suçluyor gibi olduğumu hissettim..mineyle ayrılmanın bu olaylarla bağlantısı yokmuş anladım..halbuki ben öyle düşünmemiştim başta..

işte o suçluluk duygusuyla da sana mesaj attım zaten biliyon..bence serhat sana o kadar nefretle dolmuş ki, seni yalnız bırakmak için yaptı bunları, sanırım başardı da, bir süreliğine.."

yüzüm gerçekten korkunç hallere bürünmüş olmalı..

"bak tsigalko..bunları sana kavga et, olay çıksın diye söylemiyorum..yalvarırım..sadece, bil istiyorum ve beni de o zamanki saçmalamalarım için affet istiyorum..lütfen bak..benim de başımı belaya sokma..hı?"

vay anasını serhat ya neler dönmüş..

bu laf tam da gediğine oturuyor olsa gerek..

sen, orospu çocuğu serhat efendi..

bana kin güt,

beni gizlice takip et, sinsice, yılan gibi komplo kur,

en yakın arkadaşıma şantaj ve duygusal baskı yap..

beni yalnız bırakmak için sınıfı ve kızlar tayfasını kendi yanına çek..

arkamdan kuyular kaz... 

kıs kıs gül..

hem den ben kendimi duvarlardan duvarlara vururken..

ve tüm bunlara karşılık tsigalko sakin olsun he?

ananı siktim çocuk...
sonra gün boyunca anlattıklarının tek kelimesini duymadım.. hatırlamıyorum da..hatırladığım tek şey, saç telimin ucundan, ayak tırnağıma varıncaya değin, tüm vücudumu, daha önce hissetmediğim ve tarif edilemez tarzda bir nefret kapladığıydı..

sinsilik.. nefret ederim..

orospu çocuğunun teki olabilirsiniz, ayyaş olabilirsiniz, tinerci olabilirsiniz, pezevenk olabilirsiniz, piç kurusunun teki olabilirsiniz, gamsız, korkak, güvenilmez olabilirsiniz..

bunların hepsi, bir şekilde ve bir noktaya kadar tolere edilebilir..

ama sinsilik.. bana göre insanlığın en aşağılık karakter özelliğidir.

yüzük eşeğin götü gibi, ama tavırlarım sakin bir şekilde günün nilayla olan faslını bitirdik.. barıştık gibi bir şey oldu, işte bu sarılıyor ediyor, devamlı telkin "aman tsigalko, lütfen bak, burası lise değil" bilmem ne..

akşama ebruyla buluşacağız güya ama bok gibi hissediyorum.. eğer bu şekilde kızla buluşursam o da rahatsız olur, hatta keyifsizliğimi kendi üzerine alınabilir..

arayıp iptal etsem, yine aynı kapıya çıkar.. gene tatsızlık olur "ne o nilayla gittin, bize artık gerek kalmadı galiba gene?" tarzı durumların içine girebilir..

öff..

hissetmekten olduğum tek duygu nefret ve intikamken, olaylardan tamamen habersiz ve bağımsız bir haldeki, zavallı, masum sevgilinizle nasıl buluşabilirdiniz ki? o buluşmada ona ne katabilirdiniz?
http://fizy.com/tr#s/1d78ik 

yurda gitmedim çünkü kaza bela o orospu çocuğunu yolda filan görürsem oracıkta öldürürüm..soğumam lazım..
nilayı kafe çıkışına kadar yolcu ettim, dedim ben buradan çıkmiyim, ebruyu direkt buraya çağırıcam..

gittim defalarca yüzümü yıkadım lavaboda..ayran söyledim ayran içtim aq sırf mayışırım belki biraz diye..

ebruya onu kafede beklediğimi, karşılayamayacağımı söylediğimde bile "ne oldu bir sorun mu var?" dedi..lan bir de ben buluşmamayı düşünüyordum, he, sonra al başına belayı.

konuyu ona da anlatıp, gerginliğimin nedenini bilmesini sağlasam mı? diye düşündüm..ama yok..onu bu mevzulara bulaştırmaya gerek yok, şimdi mineler, ayşen two lar filan..eski defterleri yeterince kurcaladık zaten..

geldi bu,görmedi önce, bakınıyor, yüzü gergin onunda..el ettim,

geldi öptü, yanıma oturdu, ama biraz da keyifsizce sordu,

"naber? bir sıkıntı yok ya?" dedi kafasını sallayarak,

"yook..işte..yoruldum biraz sanırım.."

"ne dedi nilay?"

direkt damardan girdi gördüğünüz gibi,

"özür diledi işte..barıştık"

"onun için mi çağırmış dışarılara? hıh..okulda diyememiş mi?" deyip küçümsercesine güldü,

"benim vereceğim tepkiden çekinmiş olabilir"

"ne tepki verdin?"

"ebru..canım? beyaz florasan da yakalım mı başımın üzerinde? müfettiş gecıt ı geçtin hea.." aslında bunu, sinirlenmiş olmama rağmen espirili söylemeye çalışmıştım ama ses tonumu, gerginliğimden ötürü ayarlayamadım ve ayarı alan ebru oluverdi..

ben öyle deyince "iyi, bak sen?" der gibi mimikler yaparak sustu, geçti karşıma oturdu..

"ben de iyiyim işte..sana başka bir şey sormayıyım, neme lazım dayak filan yeriz.."

dayak yiyecek biri var evet ama o sen değilsin bitanem rahat ol..

"ebru saçmalama allah aşkına, şaka yapmaya çalıştım ben..biraz muhabbet gerildi diye..gel yanıma.."

ellerimi uzattım, yüzüm nispeten nötr ifadeye gelmiş olmalı..başımı yana büktüm, kaslarımı yırtmak pahasına zorlayarak gülümsedim hafifçe, "gel" dedim..göz kırptım..

bana karşı koyamazdı beyler..ne olursa olsun, ne yaparsam yapayım, gel dediğimde gelecekti..ve şu arada yaptığı kadınlara has triplerini de bir kenara bırakırsak, kovsam da gitmezdi.

işin tuhafı, ben de onu çağırıyordum, yani o da kendini bana alıştırmıştı bir anlamda..düşündüm de, yarın bir gün, olmaz ya, ebru harbi harbi siktiri çekip gitse, ne yapardım?

herhalde baştaki gibi rahat olamazdım, bu durum karşısında, çünkü ister kabul edeyim ister etmeyeyim, bu kız kendini de bana sevdirmeyi başarıyordu..alkolün bünyenizi ağır ağır sarhoş edip kendinden geçirişi gibi..o da, milim milim, an be an, yaptığı her hareket, attığı her bakış, yüzündeki her gülümseyişle beni sarhoş ediyordu..

kalktı yanıma geldi..sıcak bedenine sarıldım, başını göğsüme yatırdım..saçlarını, yüzünü okşarken bir yandan da, muhabbet açmaya çalıştım,

"ee sahi sen ne yaptın bugün?"
http://fizy.com/tr#s/21vtrh 

konuşmamız nihayet normal seyrine yaklaşır, bizim ruh hallerimiz de yumuşarken, bir kez daha ebrunun sevgisinin beni ne kadar yumuşatabildiğini farkettim..

çok, ama çok değişik bir duygu beyler..ve aynı zamanda korkutucu * * ..yani, nasıl tarif edeyim, ne ile, hangi kelimelerle betimleyeyim bilemiyorum ki..bu kızın bana duyduğu sevginin büyüklüğünden hem şeref duyuyor, hem de korkuyorum,

kaldıramamaktan korkuyorum, 

öpüşleri, dokunuşları öyle yoğun öyle içten ki, dudakları dudaklarıma her deyişinde, sanki ilk öpüşmesini yaşayan liseli aşıklar gibi heyecanlanıyorum..ama her seferinde..kendimi bu denli sevdirecek kadar ne yaptım bilmiyorum, ama sonuçta olan oldu ve ben, çoğu insanın hayatı boyunca rastlayamacağı türden bir duygu selini, 19 yaşındaki toy bir kızın bulutlarının yağmuru altında yaşıyorum..ah be ebru..keşke bu kadar sevmeseydi beni..keşke sevdirmeseydin kendini..o zaman, olur ya, bir gün ayrılırsak, birimiz "yürümüyor" "sen daha iyilerine layıksın" ya da "sen beni hak etmiyorsun" dediğinde, en azından benim açımdan kolay olurdu..

ama şimdi kolay olmayacak..biliyorum..ben de acı çekeceğim..kahretsin ki ben de bir şekilde ortağım artık o hisseye..hem..baksana sen! bence sen beni değil, kendini seviyorsun aslında..kendini sevdiğin için bu kadar çok seviyorsun beni,

beni sevseydin, beni bu kadar çok sevmezdin çünkü..

ve ben,

ben de seni seviyorum..

yine de git gide daha dik duruyorum öpüşlerinin karşısında, onları daha fazla hak ediyorum, ezilmiyorum artık dokuşlarının içtenliği karşısında, zira ben de öyle dokunabiliyorum artık sana..

bir de benim bir huyum vardır, ellerimi çok kullanırım beyler..yani ellerimi kullanırım dediyse, kızların sağını solunu parmaklamıyorum aq..genelde yanakara odaklanırım ve saçlara, boyna..kadını kadın yapan, ve dokunuşlarınızda karşınızdaki sevdiğiniz biriyse, onunla cinsellik boyutundan farklı, fazlasıyla romantik bir boyut daha yaşamanızı sağlayan bölgeler..

ebrunun yumuşak, dalgalı saçları, bebek pürüssüzlüğündeki bembeyaz yanakları ve ne çok kalın ne çok ince, biçimli, hatlı güzel boyununu, küçük tsigalkonun harekete geçmesine dahi mahal vermeyecek bir özel frekansta okşuyor, onun da çok hoşuna giden bu dokunuşlarım sayesinde, biraz da olsa onun aşkına karşılık durumu eşitliyorum..

beyler bu arada kız arkadaşı olanlara tavsiye babında bir iki kelam etmek istiyorum,
tamam öpüşüyor, sevişiyor hatta sikişiyor olabilirsiniz, ama arada bir, böyle içinizden geldikçe ama, kendinizi ne gaza getirerek ne de frenleyerek, kızın saçını, yüzünü gözünü okşayın, ama öyle hayvan gibi değil, kibar, sakin dokunuşlar..sikiş sokuş düşüncelerinden uzak bir biçimde, sanki tv deki heyecanlı bir yarışmaya dalmış gibi, dalıp gidin ona..kendinizi unutun..zaten bir süre sonra o da kendini unutacak..

tıpkı çiçekler gibi, kadınlar da narin dokuşları severler, bakmayın siz keladamsdeki kel adamın öyle hoyrat davranışları karşısında zevkle inlemelerine, rol icabı onlar biliyorsunuz.

dediğimi yaparsanız, (ama uygun bir anda yapın tabi, yoksa bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü muhabbetine dönmesin) bir takım farklı şeyler yaşayabilirsiniz ilişkinizde, hem o an için, hem de ilerleyen zamanlarınızda. çünkü her kavga ettiğinizde dahi, eğer sizi gerçekten seviyorsa, gözünü yumduğu an o sevgi dolu dokunuşlarınız gelecektir aklına, üzerinde nasıl tepindiğiniz, dudaklarını nasıl sömürdüğünüz değil..

onu herkes yapar zaten, ama öbürünü herkes yapamaz-yapmaz..sizin bir farkınız olsun..

yapan olursa tepkileri paylaşsın bizlerle ;)
@2451, entry-nick güldüm amk * 

beyler son bir part daha yazıp kaçacağım, takip ettiğiniz için bir kez daha teşekkürler
http://fizy.com/tr#s/1ahg5c 

vee, nihayetinde ertesi gün..

ha bu arada şunu da belirteyim, bu yarak serhat eve çıktı 2. sene, o ve iki arkadaşı, neco iyi bari ev meselesinde de onlara katılmadın aq..

daha gördüğüm anda, yine kan beynime sıçramasına rağmen, insan üstü bir çabayla kendimi frenlemeyi başardım, zira ben temiz bir iş istiyordum..öyle sınıf içi arbedeler, hır gürler hiç de faydalı olmazdı içimdeki yangına..

nilayın kendini acındıran ve yalvaran bakışları da devamlı beni takip halindeydi..

ama beyler, kalbi temiz adammışım demek ki..ya da aslında kalbimle hiç alakası yok, tamamen kaderin kaosu, kanı ve göz yaşını sevmesiyle alakalı bir durum..

çünkü bizler her zaman hayatımızla ve hayatımızdakilerle bir tür arbede halindeyizdir ve kader, yaptığı yemeğin lezzeti karşısında keyfinden parmaklarını yalayarak gülücükler dağıtan bir aşçı gibi, size yarattığı bu kaosların içinde debelenişinizi görmekten hoşlanır..

ama onun bu özelliği bu kez benim için bir avantaj olacaktı..

sinirden uyuyamadığım, yatakta dönüp, havayı yumruklayarak denemeler yaptığım ve kavga sonu için artistik-racona uygun kelimeler düşündüğüm gecelerden sonra, nihayet bir perşembe günü, bir şekilde serhatla tuvalette yalnız kalmayı başardııık... 

dediğim gibi, temiz iş istiyorum..bu orospu çocuğu, her ne kadar yılanın önde gideni olsa da, gururuna da düşkündür, yani eğer ben bunu tek yakalayıp sikersem gidip de "tsigalko beni dövdüüüeee" diye ağlayamaz..

peki diyeceksiniz ki, e arkadaşım ya sen dayak yersen ne olacak? hep dövücem, dalıcam diyorsun da, sen hayatın da kaç kişiyi dövdün?

valla beyler ben gönül adamıyım, şiddetin her türlüsüne karşıyım..hayatım boyunca, çocukluğumdaki pokemonluk zamanlarımı saymazsak böyle tekme tokat ettiğim kavga sayısı, bugün bile hala sadece bir adet. evet bir..25 senede sadece bir kere çok ağır kavga ettim, 2 sene kadar önce. detaylarına girmeyeceğim, ailevi bir mesele.

onun haricinde de kavga diyemeyeceğimiz, ama benim ya da karşımdakinin minimum hasarlarla atlattığı yumruklaşma, itiş kakışlar filan var, misal 4. sınıfta bir çocuğun dudağını kanatmıştım, bütün kavga sadece bir yumruk sürdü, ben ilk vurunca o ağladı ve olay bitti * ilk vuran o olsa muhtemelen tam tersi durumla karşı karşıya kalacaktık.

neyse,

bu serhat olayını biraz ayrı tutalım istiyorum çünkü pek kavga sayılmaz;

yüzümü yıkadığım sırada, gözlerimi araladığım anda, "o anın bu an" olduğunu anlamıştım..aynadan, hemen arka tarafımda, pisuvara işemekte olan serhatın profilini gördüm..

aceleyle yüzümü koluma kuruladım..

soğuk kanlı bir şekilde gidip tuvaletin ayrık kapısını kapadım, içeriye doğru döndüm,

o ara bu da işemiş, lavabolara doğru ilerliyor..

bir boktan haberi yok tabi,

ben de ona doğru ilerledim,

pisuvarlarla lavabolara giden yolun ortasında aramızdaki mesafe son derece uygun hale gelince, içgüdüsel olarak,

"hiş, baksana" dedim,

ve dediğim saniye,

lafımla arasında belki de saniyenin 10 da biri bir kadar es vererek, omzumun gerisinde, bütün vücudumu ve gücümü kullandığıma inanarak, böyle hafif yukarıdan aşağıya doğru açılı bir biçimde yumruğumu savurdum, tam gözünün altına, elmacık kemiğinin biraz üzerine "trrotk" diye oturttum..

tamamen hazırlıksız ve dengesiz yakalanan serhat bildiğin pisuvlara uçtu, ben de savurduğum kolumun etkisiyle öne doğru bir iki adım sendeledim..ama var ya, böyle bildiğin kendimi olimpiyat rekorunu kıran ciriti atmış gibi filan hissediyorum..

aynı zamanda elimde de korkunç bir acı var..

serhat göt üstü oturakaldığı yerden pisuvarların yan taraflarına tutunarak adiden doğrulmaya çalıştı, karşı atağa geçecek güya..ama sen öldün babacım..sen öldün haberin yok..

öyle aniden de fırlamaya kalkınca, bir daha dengesini kaybetti, bir daha göt üstü oturdu, sonra da boylu boyunca uzattı kendini yere..

başın mı dönüyor?

ben karşımda, yerde balık gibi yatmakta olan serhata bakakalmış bir vaziyette, gardım inik duruyorum..ağzımı açtım..bir şey söylemem lazım sanki, böyle kurtlar vadisi repliklerini aratmayacak cinsten..ama bir şey diyemeden geri kapattım... aq aklıma bir şey gelmedi çünkü ben de ne bok yediğimin farkında değilim..sonra elim, felaket acıyor lan..serhat çakmasın durumu?..gerçi çaksa ne olur adam ağlamak üzere lan?

önce, serhatın yerde sesli sesli soluk almaya çalışırken ekşiyen yüzüne baktım,
sonra, az önce atmış olduğum mega punch u düşündüm..

zaten başka ne söze ne de harekete gerek vardı..

dönüp hızlıca tuvalette dışarıya fırladım,

işte o anda, dünyanın bir tuvalet ve orada atılan bir yumruktan ibaret olmadığını sanki bilmiyormuşum gibi yeniden keşfettim..
acıyan elimi diğerinin içine almış, sınıfa doğru ilerlerken beynime hücum eden düşüncelerle mücadele etmeye çalıştım, bir tanesi hepsinin arasında çok daha belirgin, adeta fosforlu bir tonla parıldamaktaydı:

"ne yaptım lan ben? ne yaptım??"
takip eden panpalara iyi geceler, görüşmek üzere *
takip eden panpalara iyi geceler, çok yorgunum bu akşam, eğer gelebilirsem 01.00 gibi gelmeye çalışacağım ama zor görünüyor, uzanıcam şimdi biraz bakalım.
iyi geceler panpalar, 15-20 dakikaya gelip 3-4 part atıcam, bu akşamlık az artık idare edicez *
tesadüfleri seven sadece aşk değildir beyler, bazen öyle tesadüflerle karşı karlıya kalırsınız ki "oha lan dizi senaryosu olsa bu kadar olmaz" dersiniz,
ki ben bu konudan epey muzdaripim bildiğiniz gibi, alın, buyrun size bunu destekleyen bir örnek daha işte:

tuvaletten fırlamış, sınıfa doğru gidiyorum, kafam az önce yaptığım hareketin sonuçlarının neler olabileceğini çözmeye çalışırken fanı yetersiz pc kasaları gibi uğulduyor, kasmış durumda.. elim..kırmadım inşallah..ta elmacık kemiğine nasıl denk getirebildim hay aq ya..insan çeneye yanağa filan vurur, resmen duvara yumruk atmış gibiyim, tam sınıfa giricem bir ses beni durdurdu,

"delikanlı! kaptan!" kafamı çevirdim, anaa, bizim çatlak bedenci el etmiş bana doğru geliyor yarı gülümseyerek, durdum kapının önünde,

"hah, seni gördüğüm iyi oldu, dekan beyin yanından geliyorum, bu sene okul çapında basket takımı seçmeleri olacak biliyorsun değil mi? haftaya perşembe, katılıyorsunuz muhakkak çocuklar! ben zaten haber yollayıp yine toplayacağım sizleri bir öğle arası dsfdsgadfsg agfdsgfsjgfgjlafg jgafglfkadgflgafdkgbmfadlgfşdsgfdşl"

ne diyon sen hoca allahını seversen? ne seçmesi, takımı, benim kafam 1 milyon şu anda.. dediklerinin devamını anlamadım, başımdan savmak istiyordum, tek istediğim sırama gidip bi nefeslenmekti..kim bilir önümüzdeki 1 saat nasıl geçecekti..lan askeri inzibatlar gibi sınıftan almasınlar beni? götüm atıyor zaten.. sesim titreyerek konuştum:

"hocam..bu sene katılmayı düşünmüyorum ben açıkcası.."

"nee?! olur mu öyle şey yahu? o geçen seneki takımın hepsini istiyorum bak, dersi verdik nasılsa diye sakın sallayayım demeyin * " yarı kızgın yarı babacan tavrıyla beni payladı.

"hocam valla.. takım için sorunlar filan oldu biliyorsunuz, ben artık daha fazla takım vb. işlerine girmek istemiyorum, gene basketimi oynuyorum ben zaten kendi halimde.."

lan, tsigalko salağı..sen ne dediğinin farkında mısın? takım için sorun morun? lan amına koduğumun salağı, o takım için sorunun kaynağı şu anda hala tuvalette yerde yatıyor amın oğlu?

zaten devirdiğim çamı daha laflar ağzımdan çıkarken farkettim, cümlenin sonuna doğru sesim resmen miyavlamaya dönüştü..
hay aq, nerden karıştırdım şimdi o meseleyi.. kendimi salak raskolnikov gibi hissediyorum anasını satayım.. iyice ateş bastı..

hoca,

"sorun morun olmaz, sporcusunuz hepiniz, çözeriz beraberce.. haftaya perşembe bak, bekliyorum ona göre, seni özellikle takip edicem ;)"

eh aq..eh..aldık başımıza belayı..

sonra birden derinden gelen bir sızlamayla düşüncelerden sıyrıldım.. elim... tabi ya! benim elim sakat olm.. seçmeye filan katılamam ben... lan az önce dezavantajım olan durum şimdi işime yaramaya başlamıştı..

sevindiğim, hesapladığım şeylere bak.. iyice kafam karıştı belli..
http://fizy.com/tr#s/156b7w (bunu açmadan okumayın lan bence ahahaha)

gittim ebrunun yanına oturdum..ama dizlerim zangırdıyor... of..sikicem ne yaptım lan ben..gerizekalı herif lise mi burası? ama bunu zaten yeterince tartışmadım mı kendimle? zaten uzlaşmadım mı?..yok..ben yapmak zorunda olduğumu yaptım aksi takdirde o içimdeki sinir beni mahvederdi..boşaltmam şarttı..şimdiyse içimdeki tek duygu, korkunç bir tedirginlik... ve bu duygu da fena halde tanıdık bana,

aslında hepimize tanıdık, öyle değil mi? ilkokulda kantin camını kırdığımızda da(şut ve gol) 4. sınıfta yan sınıf öğrencisinin dudağını kanattığımda da, ya da azar işittirme katsayısı yüksek olan bilimum yaramazlık sonrasında duyduğum, hepimizin duyduğu bu his..bu duygu..etrafta herkes bir şeyler uğraşır, herkesin hayatı normal gibidir, bir şeylerden konuşurlar, ama siz, yüzünüze basan ateşin, avuçlarınızdaki soğumanın ve dizlerinizin uyuşmasının-zangırdamasının etkisi altındasınızdır..konuşulanları duymaz, baktığınız yeri görmezsiniz..aklınız aynı soru vardır "ne olucak lan şimdi?"

biz bu duruma halk arasında kısaca "yusuf yusuf" sendromu diyoruz ve eminim ki hepiniz özellikle de ilkokulda, yaptığınız yaramazlıklar sonrasında bu sendromu yaşamışsınızdır,

hem de verilebilecek en büyük ceza, müdür tarafından yanağınıza vurulacak bir tokat olduğu halde..

ya şimdi?

burası ne ilkokul ne de lise..burada müdür, ya da tokat yok..muhtemelen sınıftan da almazlar beni, zira nöbetçi öğrenci de yok..

ne olacak lan o zaman? ne yapacaklar bana?
dakikalar saat gibi geldi.. dıştan değil belki ama içten terliyorum aq, böyle oluk oluk, soğuk soğuk akıyor..bir orospu çocuğu yüzünden hayatımı mı karartım lan yoksa?

bendeki gerginliği, sıra arkadaşım, sevgili sevdiceğim de farketti tabi, elini sırtıma koydu,

"tsigalko, bir sorun mu var canım?"

"yoo, yok" bir şey yok gibisinden kafamı sallamaya çalıştım ama ayarını kaçırdım sanırım, tik gibi bir hareket oldu böyle, ani. bunun kaşlar havaya kalktı "allah allah?" der gibi..

önümü döndüm, ellerim dizlerimin üzerinde, titremelerini bastırmaya çalışıyor, böyle hem üşüme geliyor, hem sıcak basıyor, abuk subuk durumdayım..

neyse,

öyle böyle derken, vakit epey geçti, hoca geldi, derse girdi..ben biraz rahatlamakla beraber, dışarıda bir yerlerde, benim kesinlikle kontrol edememekte olduğum ve lanet olsun ki tamamiyle beni ilgilendiren bir şeyler olmakta... 

bir bok anlamaksızın ders geçti, öğlen arasına giricez, ama ben sıramdan kalkmak istemiyorum, sanki sınıfın kapısından adım attığım anda jandarmalar gelip götüreceklermiş gibi geliyor aq.. ayrıca elim de bildiğin mundar olmuş durumda.. tedirginliğim acısını biraz gölgelesede, kesin bir boklar oldu yani.. kırılmamıştır kırılsa öyle duramam her halde * * . ama bir sıkıntı var.. artık çatlak mı patlak mı her ne boksa.. orta ve yüzük parmağım şişmiş sanki biraz.. acıyor bükmeye çalışınca..

ebru, "canım, öğlen arası oldu farkında mısın? * hadi kalk artık, sonra da ne oldu anlat.."

"ne..ha..bir şey yok be kızım..ben gelmek istemiyorum.. yemicem bir şey.. canım istemiyor.."

"tsigalkooo! hadi ama ya bebek misin, kalk şurdan..ne var elinde?"

"ne..ne var, bir şey yok be.."

ellerim dersin başından beri sıranın altında birbirine kenetli ve sabit.. bunu da gözünden kaçırmamış.. gerçi benim de bir şey saklayacak bir takatim de yoktu ya.

ellerimi açıp gösterdim, bir şey yok gibisinden.. parmaklarıma yine bir sancı saplandı.. normalde "ahh" deyip buruşması gereken yüzüm "bak!" dedi abartılı bir neşe ve yüksek perdeden bir sesle, "bir şey yok" gülümsedim..ama joker gülümsemesi yani.. maske..

"iyi tamam o zaman, hadi gel, dışarı çıkıyoruz.. hadisene be?"

lan..lan ebru.. yeterince şüphe yaratmıştım.. ağır ağır kalktım yerimden.."iyi hadi.. bizim kantine gitmeyelim ama.."

"neden ne var bizim kantinde? belli belli senin bir sıkıntın var gene.. anlatıcaksın"

"ya kızım bir şey yok bee delirtme adamı, farklı bir yere gidelim diye dedim.. hemen nerelere çekiyorsun.."

"tamam nereye istiyorsan oraya gideriz..ama bir şey var yani, ne ile ilgili bilmiyorum ama anlarım ben."

amına koyim senin..

sol elimi uzattım, tutuştuk, attığım her adımda diğer elim acıyor.. yanıma sabitlesem, istiklal marşı okur gibi olucam.. hazır ol pozisyonunda..

lan bu elimi nereye soksam ben.. sallandıkça acıyor..
http://fizy.com/tr#s/1aht1k 

o gün, ebrunun "ya bak her şeyi konuşucaktın hani?" "bir şeyin var senin?" "ne zaman anlatıcaksın?" ısrarları,

benim elimin yavaş yavaş sızıya dönüşen ağrısı,

üzerimdeki belli bir seviyenin altına inmeyi reddeden tedirginlik ve endişe ile geçti..

ne dersi ne de etrafımı dinleyebildim, doğru dürüst bir şey de yemedim..lan yumruğu atan mı benim, yiyen mi benim anlamadım aq..

hem, serhata ne oldu lan acaba? derse de gelmedi..bir daha da görmedim? ne oldu lan..ne olacak lan..lan! lan amına koyucam haaa!

ebruya da en sonunda buna benzer bir sertlikle (tabi amına koyma tehdidi olmaksızın) kızdım, "kızım yeter ama artık bak! yok dediysek yoktur, kalbini kırdıracaksın zorla."

bu postadan sonra bir daha sormadı..ama bariz şekilde bozuk attı çıkışa kadar..susturmayı başarmıştım ama bedeli de büyük olmuştu.

en sonunda, bunu minibüsüne bindirmeden önce, sarılıp boynuna öpücükler kondurarak, yorgun bir fısıltıyla,

"canım..çok kötü hissediyorum şu an..toparlar toparlamaz anlatacağım" dedim. yüzüne yapay bir acıyla baktım, buruk bir gülümseme yerleştirdim dudaklarıma "bak değişik bir sorun var, anlayış göster" der gibi. 
konuşma gereği duymadan, gözlerini kırptı, tamam dercesine, gülümseyip bu kez ona sarıldı, "tamam, ne zaman anlatırsan dinlerim, yanındayım" demekti bu da.

aramızdaki soğukluğu kaldırdığıma inanmış bir vaziyette onu yolcu ettim..

peki acaba ben şimdi bu kafayla yurdun yolunu bulabilecek miydim?
haftanın son günü geldi. dün gece zor uyudum aq..elimin acısı bir yandan, kafamın karışıklığı bir yandan..bu olay böyle kapanmazdı biliyorum.. eğer disiplin tarzı bir soruşturma olmayacaksa bile, serhat kendi yöntemiyle intikam almayı deneyebilirdi.. neyse ki benim o tarz korkularım yok, sakin, barışçıl bir adamım ama eğer tepemin tası atarsa mermiye kafa atarım, kimseden de korkum olmaz..

tabi bunda laz oğlu olmamın ve sülalenin %90 ının silahlı ve belalı ( :p) olmasının da etkisi olsa gerek.

bende de büyük amcamın (dedemin kardeşi) üniversiteden mezuniyetime hediye olarak verdiği 9mm lik smith&wesson marka bir ruhsatlı tabanca mevcuttur, aldığım ilk gün haricinde bir kere daha kutusunda çıkarmışlığım yoktur aq..ne işim olur benim silahla.. adettendir diye kabul ettik işte.. görende polis akademisinden mezun oldu sanacak * 

her neyse.. öncesindeyse o gün akşam okuldan dönünce elimin acısı artınca farklı bir bahane uydurup (basketbol.avi) yurt yöneticisine haber verdim, buz muz ilaç bandaj, ne bok varsa bir el atalım aq, parmaklar kelem dolması gibi oldu..
özel yurdun faydaları işte, adam beni alıp acile götürdü lan, elime baktılar bilmem ne..röntgen için daha erken gelmek gerekiyor tabi, ertesi gün tekrar gidicez, şimdilik göte bir iğne yedim ağrı kesici babında, başka da pek bir şey yapmadılar.

cuma günü ise, üzerimdeki tedirginlik biraz azalmış vaziyette okula vardım. bugün alttan dersim var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder