14 Ağustos 2013 Çarşamba

Nasıl Piç Oldum Anlatıyorum Part 4

-"nasıl gidiyor?"

kısa bir kahkaha attı,

-"iyi diyelim iyi olsun?"

şaşkın şaşkın yüzüme bakmaya devam etti, sanki "ya şimdi bırak geyik muhabbeti yapmak için mi oturduk böyle yani?" der gibiydi.

gene iç çektim ben, lan bir yandan uykusuzlukla mücadele ediyorum, bir yandan ne sıçsam diye düşünüyorum, harbi işlemci kastı yani, neredeyse mavi ekran vericem..

"aramız iyi mi?" dedim..

-"valla bilmem ki, dün akşam söven sendin?" deyip güldü gene,

"dün akşam sen de bir şeyler söyledin?" dedim. gene biraz öküzce bir girişti evet kabul ediyorum. zaten bunun gülmesi anında kesildi, yanaklar iyice pembeleşti.

"evet, bir şeyler konuşmamız lazım dedin sende?" diyip yeniden topu bana attı,

"konuşuyoruz işte?" dedim, güldüm istemsizce,

bu pek tepki vermeyince biraz düşündüm,

"ya bana sormuşsun da hep, peki sence biz neyiz?" dedim, yüzüme de arkadaştan başka ne olabiliriz ki? tarzında bir ifade vererek, yani bildiğin ukalaca bir ifade.. öyle duygusal bir atmosfer filan yarattırmayacak bir ifade.

yine yüzüme bakmaya başladı bu, az önceki neşesi ve heyecanı sönmüştü, şimdi o da benim gibi, uykulu görünüyordu. benden daha fazlasını beklemişti her halde, bense gene kaçak dövüşüyor, yavşaklık yapıyordum.

biraz daha durdum..bu konuşmayınca, sarhoş gibi çıktı ağzımdan kelimeler,

"ayşen den hoşlanıyorum ben..".."yardımcı olabilir misin bana?" dedim.

yüzü hala tamamen ifadesiz olduğu halde,

"ben pek anlamam o işlerden" dedi.."kelin merhemi olsa kendine sürer"

biz gene aptal aptal birbirimizin yüzüne bakmaya devam ediyoruz böyle, yani o masadaki durumu, atmosferi, saçmalığı, salaklığı anlatamam size, ben tamamen mala bağlamış durumdayım, behzat ç. gibi böyle düşünmeden, hesaplamadan, sikip atarcasına konuşuyorum..

ebru da iyice robotlaştı..

ben, fazlasıyla laubali, o fazlasıyla poker face...

ders saati yaklaşınca masadan kalktık, ben yalpalaya yalpalaya yürüyorum.. bunun varlığı yokluğu belirsiz..
bizim kata çıktık, bu bir şey demeden tuvalete daldı, ben de dosdoğru sınıfa gittim,
walking dead deki zombiler misali, bunla oturduğumuz sıradaki çantayı aldım,
önde yalnız oturan sakin görünümlü bir hatun un yanına geçtim,

"boş mu bura" *

tabi tabi, deyip refleks olarak gülümsedi..ben de sıraya yığdım kendimi..

o ders gene hiç bir şeyi hatırlamıyorum.. dönem boyunca ebruyla bir daha selamlaşmadık bile..
öğle arası, ayşen yanıma geldi, çikolatalarımı vermek için,

bir tane buzdolabı poşedine 8-10 tane çikolata şeker koymuş, aldım.

"çok güzeldi senin çikolatalar ya, yarısını bitirdik kızlarla, ben gittiğimiz yerlerden topladım, biraz mahcubum kusura bakmaa" deyip sırıttı.

"düşünmen yeter" dedim..ama inanın ölü gibi böyle, ağzından çıkan sesin tonundan ben korktum aq..

sonra bu biraz durdu, "iyi misin sen?" dedi. cevap vermedim.."ya ne oldu neden böyle yapıyorsun?" dedi..

"bir şey yok ya.." dedim, gözlerim hala öne eğikti.

"peki madem, görüşürüz gene" dedi, sınıf kapısına doğru yürüdü, çengel burun ve ozanla beraber sınıftan çıktılar.. bense kendimi yine sıranın üzerine yığıp kaldım..
http://fizy.com/tr#s/18dmgr

o gün, tüm bu olanlardan sonra, yarı uykulu düşüncelerimin arasında sadece tek bir sabit şey vardı..evet..bu akşam, ona öyle bir mesaj atacaktım ki, bu defa ne kıvıracak, ne görmezden gelecek bir yanı kalmayacaktı.

olumlu ya da olumsuz, bir cevap alacaktım bu akşam.

yurda gittim, uyudum..akşam 7 küsürde uyanmışım. hiç unutmam. yemek salonuna indim, yemek yedim, salon boş, biraz önde tanımadığım iki çocuk haberleri izliyor.

telefonu çıkardım, yazmaya başladım,

"ayşen, selam. son zamanlarda pek görüşemiyoruz, şu dünkü tartışma da olmasaydı hiç konuşamayacaktık neredeyse. ben bu 2 haftalık bayram süresince epey düşündüm, geceleri kendi kendimle muhakeme yaptım, bu tarz şeyleri böyle dobra dobra söylemek, bizim yaşımızdaki insanlar için ne kadar doğru bilemiyorum, ama içimde sana karşı artık daha fazla sınırlandıramadığım hisler taşıyorum. bunları sana yüz yüze söylemek isterdim ama sanki kader bir araya gelmemizi istemiyor gibi, daha fazla içimde tutamıyorum, artık bana zarar vermeye başladı..senden hoşlanıyorum, ilk gördüğüm günden beri."

mesaj daha uzundu ama bilinç altım o anıları iyice kararttığı için bu kadarını güç bela yazabiliyorum. eğer ebrunun mesajlar kayıtlı olmasa emin olun onların da hiç birinin 2 satırını bile yazamazdım.

insan beynim garip vesselam..

artık söylenebilecek ne varsa, gururum ve edebi yeteneğim elverdiği kadar söylemiştim işte, "köpek gibi seviyorum, deliler gibi seviyorum, ayaklarının tabanını yalayayım" diyemezdim ya? evet belki durumum tam da öyleydi ama diyemezdim beyler..hanginiz diyebilir ki? kim diyebilmiş ki?

mesajı gönderip, hayatımın en kritik dakikaları için geri sayıma başlamıştım,

pot çok büyüktü beyler,

ya hep..

ya hiç..

ya aşk..

ya ızdırap..
beklediğim mesaj geldi,

tuhaf, ama sanki açmadan biliyordum cevabı..ön sezi filan değil, bariz belli olanın yansıması,

böyle olmazdı ilişkiler, böyle olmamalıydı flört, böyle mi olurdu karşılıklı sevgi?

evet, güzel başlamıştı, ama biz hep girişte kaldık bu hikayede.. onun vaadine ve verdiği heyecana kapıldık,

gelişme bölümüne varamadık, mutlu sonu göremedik..

mesajı açtım, fazla uzun değildi..

kibarca reddetmişti beni, benim gibi edebiyat parçalama gereği bile duymamıştı.."olamayız biz" diyordu.." yapamam" diyordu sadece..
arkadaştık biz, sıradan arkadaş, iyi çocuktum ben, iyi çocuk tsigalko..ve tabi ki sorun ben de değil, ondaydı her zaman ki gibi, ben de daha iyilerine layıktım..

neden?

yapmamış mıydık? yaşamamış mıydık? onca şey paylaşmamış mıydık?

sıradan arkadaşlar, yapar mıydı böyle şeyler?

gülümserler miydi, birbirlerinin gözlerinin içine baka baka saatlerce?

aynı şarkılarla hüzünlenir, aynı şarkılarla çoşarlar mıydı bu kadar içten bir şekilde?

kol kola dolaşırlar mıydı şehrin sokaklarında?

sabahlarlar mıydı, "acaba ne yazacak, ben ne yazsam ki?" düşünceleriyle kendilerini ayık tutarak,

gün batımında dolaşırlar mıydı aşıklar yolunun ışıltıları altında?

üşüdüklerinde birbirlerine sokulurlar mıydı, ağaç altındaki o köhne banklarda?

sıradan arkadaşlar, yapar mıydı bunları? sahi, siz yaptınız mı arkadaşlarınızla (!) böyle şeyler? belki de ben abartıyordum, kör olmuştu gözüm aşktan, sarhoş olmuştum saçlarının kokusundan...

ruhuna değercesine sarılır mıydı birbirine,

sıradan arkadaşlar..
http://fizy.com/tr#s/3pkyx4

masadan kalktım..odama, yatağıma kavuşmalıydım bir an önce, acı acı gülümsüyordum,

"al sana aşk!".."al sana sevgi! nasıl hoşuna gitti mi?" diyordu beynimin derinliklerinden bir ses... "buldun mu aradığın mutluluğu, peri masalın gerçek oldu mu?"

odaya gittim,
epey kalabalık..

benim yataktakileri kaldırıp kendim yattım, neredeyse hiç konuşmadan..

"noldu lan, hişşt".."bir şey olmuş buna" .."tsigalko, kaldır lan kafanı, kızla mı bozuştun?" tolga, bir yandan necati bir yandan laf atıyorlar,

öbür oda arkadaşımın gevrek sesisin duydum

"abiie valla zor işler bunlar yea.."

kafamı kaldırdım, "yorgunum abi yatayım az" dedim,

"daha yeni uyandın olm nereye yatıyon, counter yapıcaz gene bu gece, ama bu sefer internete gidelim diyorlar, yukardaki pclerde ödev yapıyomuş yavşaklar... "

herkes kendi havasında aq..

"hastayım galiba, dokunmayın bana bu gece" dedim. iyice gömüldüm yatağa..

biraz daha sürdü gürültüleri, sonra toplandılar çıktılar odadan, ışığı filan söndürdüler, giderlen gene tolga seslendi "hacı bak gelmeye karar verirsen net deyiz tamam mı?"

"tamam sağolun" dedim yorganın altından.

nihayet karanlıkta başbaşaydım kendimle..

o ara gene biraz dalmışım.

ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama telefonun titremesiyle uyandım..
mesaj ayşenden,

"çok özür dilerimm ben her şey için :'("

ne demekti şimdi bu?

bir an, sadece ufak bir an içimdeki köz haline gelmiş, kapkara, odunlaşmış kalbim içten içe tutuşur gibi oldu..

"nasıl yani?" yazdım yolladım, aq , edebiyat yapacak dermanım kalmamıştı.. elim ayağım titremeye başlamıştı yine..ne demekti şimdi bu?

edit: ebru yazmışım ayşen yerine aq *
cevap geldi,

"özür dilerim çünkü farkında olmadan fazla yaklaşmışız birbirimize, sanırım suçlusu benim. arkadaşlığımızın o yöne kayıp o kadar ilerleyeceğini düşünmemiştim.."

gene nakavt olmuştum..

bir kaç mesaj daha attık birbirimize,

o arada neler yazdık, hatırlamıyorum, neredeyse yalvardığımı hatırlayabiliyorum..

bir de hayal meyal- kesik kesik hatırladığım şu cümleler var,

ben yazmışım,

"..bazen iyi olmak mutlu olmak için yetmiyor, aşk için yetmiyor.."

gene ben yazmışım,

"... tamam o halde, kalbini, onu hak eden birine ver."

ve son olarak o yazmış,

"..ben kimselere veremem kalbimi."

son mesajı buydu beyler..son mesajlaşmamız böyle olmuştu.. böyle bitmişti iki kişilik tiyatromuz..

kimselere kalbimi veremem demişti..zor kız... geçmişinden yaralı kız, güvensiz kız.. yanan, etrafına yaklaşanı da yakan bir kız..

kalbini kimselere veremezdi o..
gecenin son şarkısı ve son iki partı,

http://fizy.com/tr#s/1ahy9j

o gün salıydı,

ben size asıl perşembe günün anlatacağım son bölümde, ama önce biraz toparlayayım, genel olarak durumları yazayım,

..mutluluk rüyam başlamadan bitmişti,

..başta takıldığım tayfa kızlı erkekli,bana sahip çıktılar.

..okanla salı gecesi boyunca sabaha kadar konuştuk..

..oda arkadaşlarımla konuştuk..

..herkes etrafımda bir sevgi çemberi örmüştü adeta.. erkekler böyledir beyler..yerine göre am göt meme, yerine göre şişenin dibine kadar ineriz biz..kadınlardan farkımız da bu olsa gerek ki, düşene bir hançer de biz saplamaz, omuzlarından tuttuğumuz gibi ayağa dikeriz..tabi tüm hemcinslerimiz için geçerli değil bu, erkeğin de orospusu var mı? var, ama genelimiz harbi çocuklarız bunu biliyorum.

..çarşamba günü eski tayfayla takıldım..

..ebruyla konuşmuyoruz..

..cereni de görmedim..

..derste yanına oturduğum kız, adı nilay..bir yere yazmak lazım onuda

..serhat piçi bana çok sitem etti "aga işte bıraktın gittin ama olsun" gibisinden, sonradan tayfanın kızlarından öğreniyorum ki ebruya kesikmiş başta bu, aslında benim gitmem filan bahane, kızı da istemeden gruptan ayırınca içten içe kıl olmuş, ama şimdi sorun yok gibi..

..çarşamba günü ayşen i okulda gördüm tabi, hala şirinlikler yapıyor bana, bebek teselli eder gibi bir hali var, böyle ben geçerken bana kapıları tutuyor, "buyrunuz efeendiim" filan diyor, yüzüme gülümsemeye çalışıyor..bildiğiniz çocuk eyliyor yani..

bense ruhsuz ruhsuz gülümsemeye çalışmakla yetiniyorum..

çarşamba günü akşamı, bizim tayfa (8 kişiyiz) artı sınıftan başka bir büyükçe grup, onlar da yine 8-10 kişi kadar, içlerinde nilay da var..

güzel bir film vardı o senesi, hatta baya popüler oldu, romantik bir film,yabancı. adını vermek istemiyorum ama bulmak isteyen yılları kıyaslayıp bulur.. neyse.

sözleştik hep beraber ona gidicez cümbür cemaat, hem kaynaşıcaz filan böyle, hem de o ara benim moralim düzelecek filan işte farklı insanlar vb...

perşembe günü de benzer şekilde geçti,

belediyenin bünyesinde, gayet güzel bir sinema salonu var, oraya gitmeyi planlıyoruz, kampüse yakın,

işte biz toplaştık, bidiğin ilkokullu çocuk sürüsü gibi, konuşa gülüşe, uğultu halinde 15-20 kişi sinemaya doğru ilerliyoruz, bilet buluruz diye düşünüyoruz çünkü hem hafta için hem de akşam seansı,

16.35 seansı..hiç unutmam..
cümbür cemaat doluştuk mekana, içerde de epey insan var, bekleme koltukları filan hep dolu, biz öyle görünce dedik lan bilet bulabilsek bari,

neyse parayı ayarlıyoruz, doluştuk gişenin önüne, kadın da baktı gülüyor bizim tiplere böyle atkılı bereli, kırmızı burunlu yanaklı oğlan-kız karışık, yeni ünili bir tayfa.. yani dışardan bakınca epey sevimli ve sempatik gözüküyor olmalıyız..

gene böyle her kafadan bir ses, erkekler espiri yapıyor, kızlar gülüşüyorlar, çok cıvıl cıvılız, ortam sıcacık..ne yalan diyeyim ben bile biraz üzerimden attım o ölü toprağını, nilay yanıma geldi, onla lak lak ediyoruz, okan yanımda,

neyse biletler alındı, seansa 10 dakika filan var, epey dolu salon izleyecek gibiyiz,

biraz daha yan tarafa geçelim dedik öyle orta yerde, dükkan önüne çekmiş tır gibi gişenin önünü kapamayalım diye..

yana doğru yürüyoruz o ara okan acayip hareketler yapmaya başladı, bildiğin point guard a perde hazırlayan uzun gibi, yardım savunmasına gelen small forvet gibi (iyi basket oynarım bu arada, oradan da mevzular çıkacak) , kademeye giren sağ bek gibi aq..böyle bi önüme geçme çabası filan, ayağıma bastı o ara, dedim "lan napıyon, sakin ol" aq ilk defa mı geliyon sinema salonuna, hafiften kızdım da, çünkü canım baya yandı botla ayağıma basınca,

neyse, bu bir şey demedi, ama gene böyle bir parselleme çabalarında, ne oluyor bilmem ne derken beyler,

gişenin tam girişin karşısında olduğunu düşünün, oradan sola kırmıştık biz, o vaziyette tren misali ilerlerken, ben de kafamı sola, yani yol tarafına doğru çevirivermişim..şu okanının deminden beri alan savunması yaptığı yöne doğru..

onları gördüm..yan yana,

ve baş başa,

aynı bekleme koltuğunda (kırmızı sahte deri koltuklar)

diz dizeler,

onun gözlerinde yine benim en çok hoşuma giden "mavi göz farı" üzerinde siyah beyaz, zebramsı desenli montu, kafasında ona uygun beresi.. ellerinde parmakları kesik eldiven..

ozan ve ayşen.. aynı koltukta, aynı gün, bizimle aynı seansı beklemekteler...
takip eden kardeşlerime iyi geceler,
yarın milli maç var, ama biraz daha geç vakit olsa da yine uğrayacağım.. öptüm gözlerinizden
@204 aynen,

okan kankamdır,

ozan da oç un biri işte

simon çok iyisin kardeşim, hikayeme verdiğin değer ve dikkat için teşekkürler *
takip eden panpalar, bu gece maçın moral bozukluğundan ötürü yazmak gelmedi içimden,

yarın iki misli yazarak açığımızı kapatırız, hepinize iyi geceler
eyw ahmedim ;)
yoldan yeni geldim panpalar,

yerleşir yerleşmez hikayemize kaldığı yerden devam ediyorum,

gece görüşmek üzere
iyi geceler arkadaşlar,

şarkıyla başlayalım

http://fizy.com/tr#s/1tjuo0
o ilk bir kaç saniyeyi anımsayamıyorum zira küçük çaplı bir felç geçirmiş olabilirim..

ozan ve ayşen aynı koltukta, dip dibe, dediğim gibi diz dizeler,

o şekilde ne kadar bakakaldım onu da bilmiyorum ama anılarımın arasında, o günle ilgili kalan en canlı karelerden biri, ayşen in beni gördüğü an ki yüz ifadesi..

herhalde insan karşısında şeytanı görse öyle bakmaz.. şahsen kendi hayatımı şöyle bir düşünüyorum da, ona benzer, hatta yakınından geçebilecek bir bakış bile atmamışımdır herhalde en korktuğum-en nefret ettiğim insana bile..

güzel yüzü, o an, işte o saniye benim için artık lanetlenmiş bir kötülük timsaline dönüşmüştü.. genelde parlak parlak, iri iri olan o gözler; kısılmış, kendini savunmaya hazır bir kedinin gözleri gibi yarı korku yarı şaşkınlık haline bürünmüştü,

bebek gibi masum yüzü, bükülünce onu daha da bebeksileştiren dudakları gerilmiş, burun delikleri genişlemiş.. yüzünü çepeçevre bir riyakarlık ve "suç üzeri yakalanmış" insan psikolojisinin izlerini taşıyan endişeli bir hal kaplamıştı..

neden sonra okan kolumdan sarstı da kendime geldim,

"-oğlum, tamam önüne bak artık, konuşuruz, bırak şimdi lütfen bak, kaç kişi gelmişiz, rezillik olacak.."

robot gibi önüme dönmüştüm..

rezillik çıkacak.. evet bunun olması için benim o ikisine kafa göz dalmam ve o sinemayı darmadağın etmem gerekiyordu..ama gel gör ki, bırakın ortalığı yıkmayı, adım bile atacak derman bulamıyordum bacaklarımda, ozanı o zamanlar dövebilir miydim? bilemiyorum ama emin olun o saniye 10 yaşındaki çocuğa bile direnemeyecek bir ruh halindeydim.. diyorum ya, nakavt olmuştum beyler.. bedenim değil, ama ruhum darma dağın olmuştu,

mideme kurşun yemiş gibiydim resmen..bir ağırlık.. beni hemen, o an oraya çömelmek zorunda bırakabilecek kadar katı-yoğun-hissedilir bir ruhsal ağırlık..bir kaç saniye içinde, kalbi kırık genç bir adamdan, ruhen tamamen tuzla buz olmuş bir ihtiyara dönüşmüştüm..

neden?

bunu hak edecek ne yapmıştım ben?
ilk defa reddedilmiyordum ben beyler,

elde edemediğim ilk kız değildi ayşen,

tamam belki ilk kez bu kadar sevmiş, bu derece yoğun, neredeyse elle tutulabilir bir sevgiyle bağlanmıştım birine,

ama yo hayır..bu, reddedilme acısı değildi,

bu terkedilme acısı hiç değildi,

aldatılma acısı bile değildi,

ben,

bir yarış atı gibi,

bir koşu tavşanı gibi,

resmen bir başkası ile yarıştırılmış,

ve o yarışı kaybetmiştim..

o an neye ne kadar üzüldüğümün hesabını tutmam mümkün değildi, ama sonradan anlamıştım ki,

ben ne ayşenle başlamadan biten gelecek hayallerime,

ne gönülden sevdiğim birini elde edemeyişime,

ne de ona bir başkasının sahip olmasına üzülmüştüm,

aslında ben, kendime üzülmüştüm,

kırılan gururuma, yok edilen öz güvenime üzülmüştüm..

ayşen?

benim hatasız, kusursuz, biricik prensesim?

nasıl yapabilmişti bunu? beni, nasıl olmuşta bir başkasıyla kıyasıya yarıştırmıştı?

neye göre tercih etmişti onu?

daha mı yakışıklıydı benden?

daha mı zengin?

yoksa daha mı çok sevmişti?

daha mı fazla istemişti ayşen'i?

mümkün olabilir miydi ki böyle bir şey? daha fazla sevilebilir miydi bir insan, daha fazla sevebilir miydi bir insan, benim ayşen'i sevdiğimden

eğer sadece reddedilmiş olsaydım, bir şekilde aşkımı kalbime gömer ve acımı içimde yaşardım, zira ben gurursuz olamazdım pek fazla, daha da yalvaramazdım.. yavşaklık edemezdim..

aldatılsaydım eğer, tokadı basar, öfkeyle çeker giderdim en fazla..ve o kadar da koymazdı zaten,

ama peki ya bu? bu yapılan? nasıl bir plan, nasıl bir izan?

ben, tercih edilmeyen olmuştum.. kaybeden..şimdiki deyimimizle loser..hem de en ağırından belki de..
http://fizy.com/tr#s/1aj5e9

aslında bunları, öğrendiğim sırayla yazmam gerekir ama fazla uzatmak istemiyorum artık malum kişilerle ilgili acı dolu sahneleri,

sonradan öğrendiğime göre, ozan ayşenden önce sınıftan 3 kıza daha ağır şekilde yazmış,

sınıfın en güzel hatunu olan (tabi o ara benim gözüm bile görmüyor orası ayrı) ceylin e teklif edecek cesareti bile bulamayıp (inanılmaz bir havası vardı, yanına yaklaşmaya korkarsın) vazgeçmiş, beste diye ufak tefek ama sevimli bir hatundan ağır posta yemiş, en son da bizim ebru tarafından resmen taşak oğlanına çevirilmişti,

yani benim ölüp bittiğim, üzerine kusur konduramadığım, yedi kıtanın prensesi ilan ettiğim ayşen, beyefendinin 4. tercihiydi..tabi bundan kızın haberi var mı? orası kuşkulu. ben bile olayların iç yüzünü 2 sene sonra öğrendiğime göre, onun hiç bilmiyor olması normaldi..

öte yandan ozan pezevengi, ebruya sulanırken bir yandan da ayşenle görüşüyormuş zaten, numarasını filan almışmış, ben de o bayram dönüşü daha ilk pazartesi, önlü arkalı otururken "ne ara o kadar samimi oldu lan?" bunlar diye düşünüyordum ya,

meğer ayşen, tıpkı benle yaptığı gibi onunla da tatil boyunca mesajlaşmış olmalı,

ve tabi şehre bir gün erken gelmesinin sebebi de ozanla buluşmaktı..(hatta ben içten içe bir şeylerden kuşkulanmıştım hatırlarsınız)

nihayetinde, ayşen, kendisini yere göğe sığdıramayan aşık prens tsigalkoyu değil,

daldan dala konan, her çiçeğe dadanan eşşekarısı, orospu çocuğu ozan ı seçmişti..olay buydu işte..haticeye değil, neticeye bakmak lazımdı..

ama inanın, ben bugün artık sikimde bile olmamakla birlikte, hala daha neden benim yerime onu tercih ettiğini tam olarak anlayabilmiş değilim.

aklıma gelen en önemli ihtimal çocuğun izmirli olması, benim de bursalı olmam dolayısıyla, ozanın onu daha fazla gezdirip, daha fazla yedirip içireceğini düşünerek menfi bir tercih yapmış olmasıydı (bu arada lokasyonla ilgili epey spoiler oldu tabi ama olsun, olay ege bölgesinde geçiyor işte, fazla eşelememek lazım * ).

yani başka bir makul neden düşünemiyorum açıkçası,

tabi şimdi bunları, böyle rahatça sakin kafa ve kendime olan güvenim yerindeyken söyleyebiliyorum,

ama o zamanlar, inanın tamamen kendimi kaybetmiştim beyler,

yetersiz, istenmeyen, yenilmiş, tercih edilmeyen, ezik, çapsız bir adamdım ben..ozan benden üstündü, bir şekilde öndeydi benden ve rüyalarımın kadınını elimden alabilecek kadar da güçlüydü..
acıtasyonu bırakıp o güne dönmek gerekirse,

evet daha göreceklerim bitmemişti beyler, daha kabusum yeni başlıyordu, kara perşembenin henüz yazıları yazıyordu,

ayşen ve ozan, ilişkilerini benden, dolayısıyla sınıftan gizlemek istemişlerdi muhtemelen (en azından ilk zamanlarını). ama bu talihsiz tesadüf, hem onları hem beni hem de orada bulunan sınıf üyelerini şaşırtmış,

beni ayriyetten dağıtmış, onları da, artık gizleyecek bir şey kalmadığı için rahatlatmıştı..

sinema salonunun girişine doğru ilerlerken, grubun tüm muhabbeti bu çiçeği burnunda ilişki oluvermişti, nilay yanıma sokulup:

"-vaay demek bunlar da çıkıyormuş ha, sınıfımızda ilk çiftler oluşmaya başladı" diye sırıtıp farkında olmadan çam ormanı devirmişti,

tabi ben robo modda olduğum için bunlar bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyor adeta,

neyse salona girdik,

film başlayacak,

bizim grup gidip en arka iki sırayı neredeyse kapattık,

ayşen ve ozan ise ortalarda bir yerin duvar kenarına oturmuşlardı, ayşen, duvar ile mert erkeğinin arasına, sıcaklığına ve güvenli ortamına sığınmıştı. heralde döner bıçaklarıyla filan dalıcam sanıyordu içten içe, yuva gibi sığındı oraya...

film de, aq tam da konuya oturan cinsten..ilk yarıyı izledik, millet cıvıl cıvıl oldu böyle, aşk meşk, harika gidiyor ama sonunda ağzımıza sıçılacak belli yani..

film arası gene bizim grup kaynatıyor, en arkanın en dışındayım, yanımda iç tarafta okan var, onun yanında diğer kızlar filan, sapların büyük bölümü bizim bir önümüze oturmuşlardı.

amk bu sınıfın erkeklerini hiç bir zaman sevmemiştim zaten.. siktiğimin köylüleri*..

neyse, o ara kaynaşma, muhabbette filan herkes, okan film boyunca yaptığı gibi yine arada omzuma dokunuyor,

en son eğildi, "abi sakin tamam mı, konuşucaz," diyip beni teskin etmeye çalışıyor ki ben zaten sakinim aq..sakinden de öte, resmen ölüyüm..ama sanırım o bunu fırtına öncesi sessizlik olarak yorumlamıştı o ara,

ha bu arada, sonradan ondan öğrendim ki, adam meğer bütün o abuk subuk hareketleri ben onları görmeyeyim diye yapmış, hani şu önüme geçmeye çalışma, görüş açımı daraltma çabaları filan.. kardeşim benim.. düşünceli kardeşim.. aslan kardeşim..

öndeki saplar bir şeylere gülüyorlar filan,
sonra içlerinden en kıl olduğum sikiklerden bir tanesi dönüp,

"agaa gördünüz mü, ozanla ayşeni? hohahahah olm adam çakıyor yaaa, çakışlardaaa hohaha pompala bebeğim parçala ozan" tarzı cümleler kurmaya başladı, yanındaki diğer elemanlar da gülerek destekliyorlar bu durumu,

tabi adam benle ayşen' in arasındaki muhabbeti ne bilsin? o aklı sıra hayvanlığına bizi de ortak etmeye çalışıyor, biz de onlara katılıp hep beraber "ooohh çakış varr, parçala yavrumm" diye tempo tutucaz diye düşünüyor, hani erkeğiz ya biz, piç muhabbeti filan yapıcaz ya aklımız sıra.. amın oğlu.. allahın davarı..

tabi ben bu lafları da duyunca iyice betim benzim atmış heralde, artık yüzümün şekli muşmulaya mı benzedi, tavuk götüne mü benzedi, at yarrağına mı döndüm bilemem, okan,

"tamam aga sus, önüne dön" diye postayı koydu bu sikilmişe, tabi çocuk hala farkında değil, ben öyle yamulup, okan da tersleyince

"ne oldu aga, tsigalko ne oldu? neyi var abi?" gibisinden bir şeyler sormaya başladı,

okan,

"bir arkadaşından kötü bir haber aldı demin, hadi dön abi sen önüne uzatmayalım" deyip kesti mevzuyu, bir yandan da sırtımı sıvazlamaya devam ediyor yetim okşar gibi aq.."

bu piç, "haa aga geçmiş olsunn" deyip önüne döndü, ama önde hayvanlar gene aynı muhabbetteler, "oobaa çaakk vurrr, yürrü bee" gibisinden, güya durumla dalga geçiyorlar yani..

okan kulağıma eğildi,

"hay aq ya.. nerden geldik amk filmine, sikeyim şu barzoların da muhabbetini, aga sen bozuntuya verme daha fazla sık dişini" diyor.

beyler,

kendinizi benim yerime koymanızı isteyeceğim, sadece bir dakikalığına,

o loş sinema salonunu,

bir kaç sıra önünüzde, başka bir erkek ve duvar arasında oturan "hayatınızın kadını" yerine koyduğunuz ve az önce külliyen ağzınıza sıçmış kızı,

ve onun arkasından abaza orospu çocuklarının yüzünüze karşı döndürdüğü şu muhabbeti düşünün, hayal edin..

zor değil mi?

çok zor.. çok zor be beyler..
http://fizy.com/tr#s/124wmq

filmin ikinci yarısını resmen bir sis perdesi arkasından izledim, buğulanmış gözlerim, bulanmış beynim..finalle birlikte de dağıldım beyler,

ağlıyordum,

okan ikimizin adına gruba iyi akşamlar diledi, benim gözlerimden süzülen yaşları kimse görmeden oradan beni kaçırdı, sonradan diğer piçler de gruba, okanın salladığı "arkadaşına bir şey olmuş" mevzusundan bahsetmiş olmalıydılar, sorun olmadı yani sonradan.

neyse biz apar topar çıktık salondan, ben sessiz sessiz ağlıyorum, çok hafif bir hıçkırığım var,

çıktık dışarı, az kenara yürüyüp o beton çiçeklikler vardır bilirsiniz, onlardan birine oturduk,

bu beni teselli etmeye çalışıyor, mendil filan veriyor..aq karı gibi hissediyorum kendimi..ama elde değil beyler..tutamıyorum ulan..akacak kan durmuyor damarda,

ben böyle hıçkırıdururken birden celallendim, sesim kısık, aynı fino köpeklerinin havlaması gibi çıkıyor,

"neden abi neden?" dedim hırlama ve ağlama karışık..ciğerden konuşuyorum resmen çünkü orası yanıyor..adeta ateş yutmuş gibiyim..

"neden? bunu hak edecek ne yaptım ben?..reva mı?..yazık değil mi abi..günah değil mi?..ne istedi benden? ne yaptım ben ona... gitmiş..şerefsize... ne yaptım ben? neyi yapamadım?..adam orospu çocuğu... biz yapmadık diye mi?... biz yavşak değiliz diye mi?..hak mı bu?.."

hıçkıra hıçkıra, kesik kesik, genizden..isyan ediyorum..zehirli bir yaradan akan kanın isyanı gibi..kopkoyu... ağır ve ağrılı bir isyan..öyle atar damar kesiği gibi fışkırırcasına değil..cinnet getirircesine değil... sızıntı şeklinde isyanım..çok derin bir yaradan gelen, iç kanamanın eseri bir sızıntı..

2-3 dakika öyle sayıp söydüm ben, bu çaresiz aq..karı değiliz ki alsın göğsüne yaslasın, saçımı okşasın..

neyse o ara grupta kapıdan çıkmaya başladı, salon boşalıyor artık iyice,

bu beni biraz daha duvar kenarına çekti, insanlar halimi görmesin diye,

ben de göz yaşlarımı sildim, artık akmıyorlardı zaten, akması gerekenler akmıştı, gözlerimden değil, ruhumdan, kalbimden, parça parça edilmiş, dağlanmış ciğerlerimden..

o ara bizim gruba ozan ve ayşen in de karışmış olduğunu gördüm,

herkes gayet neşeliydi,

herhalde tebrikleri kabul ediyorlardı...

biz orada duvar kenarına sığınmış bir halde, karanlığımız içinde kaybolmuş bir halde dururken,gruptaki büyük çoğunlukta bizi ya görmeden, ya da görmek istemeden dağılıp gitmişti zaten,

sadece nilay ve bir arkadaşı yanımıza geldi,

önce durumu biraz sordular, sonra geçmiş olsun dilediler, okan idare ediyor tabi o ara konuşmayı,

benim için gecenin son karanlık karesi ise, nilayın omzunun üzerinden gördüğüm, ozan ve ayşen in birbirlerinin beline dolanmış elleri ve gecenin içinde kayboluşlarıydı..
"sizi öldürmeyen şey, güçlendirir"

günler geçiyordu..

ben ise, enkaz haline gelmiş bir ruhsal halin üzerine bir de her gün onların yan yana oturdukları sıradaki gülüşmelerini, öpüşüp koklaşmalarını izlemek zorunda kalıyordum.

bu zor zamanlarımda hem okan hem de nilay bana destek oldular,

bu arada nilayla aramız epey iyi olmuştu, derslerde beraber oturuyorduk,

bu arada tabi siz, "ulan okanla o kadar kankasınız niye beraber oturmuyorsunuz?" diyebilirsiniz ama ikimize de kızlardan sıra gelmiyordu beyler, okan hem oturaklı hem yakışıklı bir piç olduğundan herhalde her gün, yanındaki boşluk için gizli bir savaş ve yarış yaşanıyor olmalıydı.. çocuk da bana tam bir şeylerden bahsetmeye başlayacaktı ne güzel, benim olaylar başladı, bokumu temizlemek zorunda kaldı..

günler geçer, yılbaşı yaklaşırken, ben okan ın kankalığı, nilay ın ilgi ve şefkatle karışık temiz arkadaşlığı sayesinde biraz biraz toparlanmaya başlamıştım.

tabi kız benim bu halimin sebebini bilmiyordu, ben ona anlatana kadar (biraz daha ilerde bir zaman) beni doğuştan acılı bir hüzün ve kasvet abidesi olarak görmüş olmalıydı.

nilay ın benden hoşlandığını düşünmedim çünkü dediğim gibi kız son derece arkadaşça hatta neredeyse abla şefkatiyle yaklaşıyordu.. melankolik ve umutsuz aşık ebrudan sonra, doğrusu nilay ın varlığı çok ama çok iyi gelmişti..

yıl başına iki hafta kala, artık herkes ufaktan plan yapmaya başlamışken, ceren beni hatırladı,

yanıma gelmeyeli uzun süre olmuştu, bu konuyu açıp dalga geçmeye çalışınca da,

"aman öyle bir dolanıyordun ki, dedim herhalde bu çocuğun anası babası öldü.. selam vermeye korktum resmen ayol" deyip kahkahayı koydu,

"belki de gerçekten öldü, ne biliyorsun?" diye ayarı verdim,

bu sefer bu, "hadi canım..yok öyle bir şeyy?" diye titrek titrek sorup surat büzünce ben de gülmeye başladım..

"allah korusun, uzun ömürler versin onlara, onlar benim canım" deyip mevzuyu sıcaklaştırdım.

kıza orospu muamelesi yapmadan normal şekilde konuşmaya çalıştım, beni şaşırtacak şekilde o da mantıklı mantıklı konuşmaya başlamıştı.

o an ceren in aslında bir nevi nabza göre şerbet veren, girdiği kabın şeklini alan bir tip olduğunu anlamıştım.

siz aklı başında, centilmen erkeği oynarsanız, bu orospu da hemen hanım hanımcık, aklı başında bir kız oluveriyordu,

eğer her lafında ayar vermeye çalışan, devamlı inceden bel altı espri çalışan (en tuhaf özelliklerimden biri olsa gerek) bir piç gibi davranırsanız, o da ağzını bozuyor ve tam bir paçoz travesti moduna geçiyordu.

ben de iki modu değişmeli kullanarak bunu daha da fazla kışkırmaya başlamıştım, öyle ki kız artık günlük neşe kaynağım haline dönüşmüştü bunu kızdırmak,

önce güzel güzel konuşmaya başlıyor, gayet medeni şekilde sohbetimizi ediyor, sonra aniden, en beklemediği anda seviyeyi düşürüp bunu önce tuzağa çekip, sonra tekrar ciddi erken modunda, dalgasına sanki kınıyor, ayıplıyormuş gibi yapıyordum.

"yaa ama sen başlatttınnn!", "ben demiyorum kii sen diyosunn", "yaa çook pisliqqsiiin" tarzı şakadan kızma ve omzumu yumruklama seansları artık klasik haline gelmişti.

gün boyu bütün bu psikolojik destekler (okan-nilay- arada bir eski tayfa) ve cereni kızdırarak ayalta kalan bendeniz,

gece olup yatağıma yattığımda, tüm ışıklar sönüp kendimle baş başa kaldığımda,

her gece,

ama her gece,

tekrar tekrar kendimle hesaplaşıyor,

sorguya çekiyor,

ve kendi kendime lanet ediyordum,

her gece

hem de her gece..

sadece ben ve ben..kaçacak hiç bir yer, sığınacak hiç kimse yok,

sen kaybedensin tsigalko.. ben kaybedenim.. tercih edilmeyen..
gecenin son iki partı ve son parçamız panpalar,

http://fizy.com/tr#s/1ajcsx

yılbaşı önemliydi,

biraz moral bulmayı umuyordum,

önce okanlar, nilaylar filan hep beraber takılırız diye düşünmüştüm ama nilay evine gidecekmiş,

tipik ev kızı işte..öyle barlarda, bahçelerde yılbaşı kutlayamayan türden..televizyon karşısına kurulup, ailecek sikko şarkıcı ve komedyenler, fındık fıstık, belki tombala eşliğinde, bıyıklı bir baba ve sevecen bir anne (varsa bir de kardeşler) ile beraber 10 dan geriye, mutluymuşcasına sayarak kutlanan yılbaşılar..

benimde de bunlardan bir kaç tane oldu zamanında..yani..herkesin olmuştur, olmalıdır da..ama 18 yaşına gelmiş bir üniversite öğrencisinin artık o kısmı aşmış olması gerekir beyler..

okan istanbulda arkadaşlarına gidecekti, bana da teklif etti, ama istemedim..bu ruhsal ve fiziksel çöküntüyle istanbullarda işim yoktu..dalağımı böbreğimi çaldırır, tinercilere donumu kaptırır gelirim diye düşünüp istemedim..tabi ona böyle demedim aq *

görünen o ki, odamda, varsa oda arkadaşlarım, yoklarsa da biram ve çerezimle kendi başıma takılacak, büyük ihtimalle de gece 12 den önce uyuyacaktım..

odada bir gün bu muhabbeti açtım, dedim "beyler siz ne yapmayı düşünüyorsunuz?" filan diye. adamlardan beni kurtaran cevabı almıştım,

"aga valla biz burayı donatmayı düşünüyoruz, şöyle rakı-bira-vodka-meze-esrar, yan odadan da büyük tv yi getirecez, hatta karı bile çağırabiliriz" deyip kahkahayı basmışlardı.

iyi dedim, beni de yazın ;)

eh..nihayetinde, belki en yakın erkek ve kız arkadaşlarım yanımda olmayacaktı, ama yine de felekten bir gece olacak, kafalar dumanlanacak, muhabbet coşacaktı..iyi..buna ihtiyacım vardı beyler..

yılbaşından 2-3 gün önce artık herkesin olayı hemen hemen netleşmişken, bir gece cerenden bir mesaj aldım,

naber, iyidir, gibi geyik muhabbeti kısmından sonra asıl mevzuya geldik,

"yılbaşında ne yapıyorsun canımm?"

yazmıştı,

ben de hiç düşünmeden,

"takılıcaz arkadaşla" yazıp yolladım,

karşılığında 8-10 tane üzgün surat artı, "pekii size iyi takımalar o zaman canım!!" yazık yollamış..

vay amk..

ne oluyoruz lan?

buna benzer bir şey yazıp yolladım, hatta " kızım erkek arkadaşlar" filan diye de ekledim *..

gelen cevap daha da şaşırtıcı, bu sefer 8-10 tane gülen surat,

"hımm tamam canımm yaa ben de tahmin ettim zaten erkek erkeğe olcaaanızı daa, azcık laf çarpiyim didiimm"

ne alaka aq? neye laf çarpıyorsun? karım mısın, anam mısın, yoksa sevgilim misin?

tam yine böyle taşağa saracak bir mesaj atıyordum ki,

boynuzlu ve genelde dürtükleşerek imalarda bulunmayı seven sevgili dostumuz şeytan, bir kaç ufak dürtme sonucunda şu tarz bir mesaj atmama sebep oldu?

"sen napıcan peki? benim planım da kesin değil yalnız..kendi başıma da kalabilirim ://"

uzun süre sonra bir mesajımın cevabını bu şekilde heyecanla bekliyordum, hem de en alakasız insandan gelecek bir cevabı..
telefon titredi,

ne yaptığımı ben de tam bilemeyerekten, tuhaf hislerle mesaj kutumu açtım,

"ya biz de arkadaşlarla kutlucaz, bizim yurttaki kızlardan birinin sınıf arkadaşının evi var, öyle yani bir kaç kişilik karışık bir grubumuz var. ben seni de çağırmayı düşünüyordum ama ne yapalım artıkk sen arkadaşlarınla kutluycakmışsıınn * ))"

karışık grubu okuyunca aklıma malum şeyler geldi koptum aq..

normalde benim bu tabirin üzerine gidip taşak geçen bir mesaj atmam gerekirdi, ama yine çok fazla düşünmeksizin ve hesap yapmaktan uzak bir şekilde,

"e bi çağırmayı deneseydin bari?" yazıp yolladım..

piçler size bir şey söyleyeceğim ama bokunu çıkarmadan gülün, o mesajı yazıp yolladıktan sonra cevabı beklerken sikimin kalktığını hissettim. *

evet, dalganızı geçtiyseniz devam ediyorum *

neyse.. cevap geldi,

"hımm ee çağırayım o zamaan? gelir misin kii? * "

hemen tuşlara abandım,

oyun başlamıştı,

ve ben, yine bağlayıcılıktan ve aşkın katılığından uzak, sevdiğim tarzda, yani free kurallarla oynayacaktım.. tıpkı lise günlerindeki gibi..

"aslında iyi bir teklif, gelmeyi düşünüyorum ama sanki pek gönülden olmadı, öylesine mi söyledin yoksa kız? yoksa amacın beni tuzağa çekip dalağımı böbreği almak mı?"

daha ilk hamlede istediğimi almıştım,

"ya gel be işte alla allaaa * ) çok kalabalık olmıcak zaten, diğer kızlar filan da iyidir yanii senle de iyi anlaşıyoruz, baya kopıcaz"

-"eh tamam madem bu sefer gerçekliğine inandım * . yarın okulda konuşuruz ne zaman buluşulcağını filan"

-"tamam, önce bi kordon yapalım diyoruz, gece de biraları alıp eve geçerizz"

piçler o gece gene uyuyamadım, kendimi sorguya filan da çekmiyordum bu sefer, sadece arada bir tavana bakarken sırıttığımı fark edip kendi kendime "amk delisi, mal mısın oğlum sen, mal mal gülüyon" diye posta koydum.

sabahı böyle ettim, uykusuz,

aşktan mı?

acıdan mı?

hiç sanımıyorum..

okulda cerenle konuştum, bunun arkadaşı olan kızlardan biriyle de tanıştım.. keş, paçoz bişey..

o akşam planda değişiklik olmazsa 4 kız 3 erkek olacağımızı öğrendim (bir tanesi çift).

bu da demektir ki, ceren, paçoz ama çanağı sağlam bir arkadaşı, tipini bilmediğim bir başka kız ve yine bilmediğim bir başka sap ile beraber olacaktım. çifti siktir edin, onlar muhtemelen odalardan birinde sikişirlerdi zaten..

akşam 4 gibi buluşup biraz kordonda takıldık, ama herkes gelmemiş, o diğer sap, çift, ceren ve ben,
diğer eleman temiz bir çocuğa benziyordu, muhabbeti kurdum. inşaat okuyormuş, adı ya sebahattin ya selahattin, çok da önemli değil zaten siktir edin..

ama hava it gibi soğuk olduğundan fazla dayanamayıp oradaki kafelerden birine kaçıp eve gitmek üzere diğer sikiklerin iştirakini bekledik,

akşam 7-8 gibi marketin birinden, muhtemelen tamamı heba olacak bir 35 lik, yetmeyeceğini düşündüğüm miktarda bira ve durumu kurtaracak şekilde vişne suyu ile votka almış, eve doğru yürümekteydik,

hava artık tamamen kararmış,
insanlar cicilerini giymiş evden çıkıyor, kutlamaya gitmek üzere,

biz amklar da eve gidiyoruz ellerimizde poşetlerle..

neyse,
evde kızlar daha önceden meze filan hazırlamışlar o üç kız beraber kalıyormuş zaten.. cips , çerez bilmemne de vardı, yani gıda yönünden sıkıntı olmazdı,

benim açımdan tek merak edilen, gecenin sıkıcı bir arkadaş toplantısı mı, yoksa farklı atraksiyonlara sahne olacak çılgınca bir yılbaşı akşamı mı olacağıydı.

umarım ceren orospuluk yapıp beni orda göt gibi bırakmazdı..bu düşünceler aklımdayken gecenin gidişatı konusunda ilk sinyali, alınanları tezgaha dizerken ceren in belime dolanan eli verdi..bir yandan tek eliyle güya bana yardım ediyor aq, bir yandan da benim kalçayı çektirip kendininkiyle yanlamasına toslaştırıp kıkırdıyor,

"ya bi rahat dur kızım" diye kalayladım bunu bir yandan gülerek, ensemden saçımı çekip gitti, "biz içersini düzenliyoruz, biraz dağınık minderler filan" diye de ekledi.

diğer piçlerden saf olan odada kızlara yardım ederken öbür çiftin erkeği de hatunuyla daha şimdiden ortalıktan kaybolmuştu aq..

böylece mutfakta ben ve erekte olmuş küçük tsigalko baş başa kalmıştı.

malzemeleri dizer, bardakları ayarlarken bir yandan da kendi kendime soruyordum,

"ne işin var lan senin burda?..sen misin buradaki? yoksa birilerine, bir şeylere kızıp dönüşmeye çalıştığın bir başkası mı?"

ne olursa olsun sürprizlere gebe bir gece diye düşündüm..bir şeyler değişecek,

birileri değişecek,

ben değişeceğim..
takip eden panpalarıma iyi geceler,

doğru acısını çıkaracağız demiştik, ama zaten dolu dolu yazdım diye düşünüyorum,

bir sıkıntı olmazsa yarın gece, bu kez biraz daha erken saatlerde uğrayıp bir kaç part atıcam, bu hafta ilk 3 gün ar-ge denememiz var, o nedenle daha erken gelip yazmaya çalışacağım,

gözlerinizden öpüyorum, yorum ve düşünceleriniz eksik etmeyin, benim için değerliler..
@329 kimse okusun diye bir kaygım yok kardeşim, sadece yazıyorum, inci sözlük bana bir hak vermiş ve ben de bunu kullanıyorum.

dileyen okur, dileyen okumaz, kendi bileceği iş.

3 yorum:

  1. Cok guzel bir hikaye.emegi gecen herkese tesekkurler ama su muzikleri de halletseniz tadindan okunmaz;)

    YanıtlaSil
  2. Bu Mayo Clinic'ten genel bir mesajdır ve böbrek satın almakla ilgileniyoruz, eğer bir böbrek satmak istiyorsanız, lütfen aşağıdaki e-posta adresimizden doğrudan bizimle iletişime geçin.
    mayocareclinic@gmail.com
    Not: Bu güvenli bir işlemdir ve güvenliğiniz garanti edilir.
    Daha fazla bilgi için lütfen bize bir e-posta mesajı gönderin.

    YanıtlaSil
  3. Bu hikaye yazan abi seni çok merak ediyorum çok iyi geliyor bunu okumak

    YanıtlaSil