17 Ağustos 2013 Cumartesi

Nasıl Piç Oldum Anlatıyorum Part 41

http://fizy.org/#s/1s4ldk

Gidişler, giden ben olduğumda çoğu zaman eğlenceli..kulağımda mp3 üm, cam kenarı koltuklar favorim..akıp giden şeritler, sarı birer hayal tablosuna dönülen buğday tarlaları..zaman zaman yol üzerince görülüp, size daha da fazla seyahat vaat eden havadaki leylekler..bazen konuşkan bir yol arkadaşı, bazen espritüel bir muavin..

Hele bir de geride bıraktığınız kimse olmayınca, daha da rahat oluyorsunuz..gidişinize, gideceğiniz yere ve gidiş amacınıza daha da iyi konsantre olabiliyor, yolculuğunuzdan maksimum keyfi alabiliyorsunuz..
O Cuma öğlenden sonrası, güzel bir mayıs günüde valizlerimi otobüse yükletip koltuğuma kurulduğumda, benim de söz konusu yolculuk için keyifli olmamam için bir neden yoktu..beni asıl endişelendiren, bu yolculuk sonucu varacağım yerde yapacağım yolculuk idi..malum,

Taşınıyoruz…

Her zamanki gibi garajda karşıladı babam, bu sefer kardeşim de gelmiş,

“nabıyon bebişim?” deyip yanaklarını mıncırdım, yeni ergenimiz, havasının bozulmasından biraz huylanmakla beraber abisini sevgi dolu sarılmasına karşı koyamadı,

“iyi canım, saçların benimkileri geçmiş valla”

“tabi laa, besliyoz onları kızım ;)”

“yoğurt filan mı sürüyon yoksa ııyy (:”

“hee, yağ, bal, jöle yerine de limon sürüyom”

“ıyy kro (:”

“hehe”

Babamla sarıldık, “ne haber oğlum ;) nasıldı yolculuk”

“iyidir baba, fena değil ya geldik bakalım..kardeşim de gelmiş?”

“hee, gezdirdim kızımı biraz asmerkezde, ordanda garaja geçtik”

“iyi yapmışsınız (:”

Dönüşte yine tatlımızı aldık, evimize vardık..muhtemelen son gelişim olan eve..
Annem ve anneannem ile sevgi dolu bir karşılama ve yenen muhteşem yemeklerin ardından, rutin “naptın? Nabıyon? Nasıl gidiyo? Siz naptınız?” gibi kelimelerin havada uçuştuğu ve benim bilerek şiveli konuşarak bizimkileri güldürdüğüm ilk gün hal hatır sormalarının ardından nihayet bu sıralarda aile gündeminin bir numarası olan konuya geçtik,

“yaa tsigalko.. taşınıvercez gali” dedi babam şiveli konuşmada benim bıraktığım yerden devam ederek (:

“valla ya..ne zaman tam olarak” dedim.

Evi almışlar, hatta bizimkiler içini temizletmiş bile, koca evin içini 2 günde nasıl bitirdiklerinin sırrı ise alınan 2 temizlikçi kadına ek olarak 5 sıradan temizlikçi gücündeki annemin ve 20 sıradan temizlikçi gücündeki anneannemin üstün performansı olsa gerek. x)

“sen ne kadar kalacaksın burada oğlum?” dedi babam,

“valla baba benim kafamda 9 gün kalmak var, finaller öncesi biraz rahatlamam lazım”

“hııı, aferim, sen de baya işe yararsın o zaman” dedi,

“ne? Ben buradayken mi taşınıyoruz yoksa?”

“evet, 1-2 güne naklettireceğiz eşyalarını, sen içerdeki odaları gördün mü?”

“yoo..”

“kalk bir bak bakalım (:”

Salondan ayrılıp iç tarafa yöneldim, anaa..lan? odalar neredeyse toplanmış, koliler her yerde, benim masalar filan sökülmüş, pc ortada gözükmüyor, sadece yatak kalmış odanın kenarında..

Yatak odasının ve diğer odanın da durumu aynı…vay amk..olm.. harbi harbi gidiyo muyuz lan burdan?
şaşkın şekilde salona döndüm,

“senin eşyalarını filan güzelce koliledi annenler merak etmene gerek yok, bilgisayarını filan ;)”

“vay be baba, gidiyoruz ha (:”

“hafta başı yeni evi yerleştiriyor oluruz, izin aldım ben de bir hafta”

“vay be anasını.. (:”

“yarın götüreyim mi seni evi görmeye?”

“gördüydüm ya zaten?”

“lan hıyar, temizledi annenler, bir de öyle gör? istemez misin görmek? istemiyosan gelmezsin”

“tamam ya gelirik (: hem denizi görürüm”

“görmediğin şey sanki, ankaradan geliyon ya (:”

“yüzülüyor mu orda?”

“yok.. oğlum sen yüzmek iste yeter ki, kurşunlu, kumla.. gideriz günübirlik hafta sonları filan, hem orda da havuz vardır illa ki..büyük otel var bir tane dört yıldızlı mı, beş yıldızlı mı tam bilmiyorum, oranın havuzuna da gidersiniz kardeşinle”

“ilçede ha 5 yıldızlı otel?”

“ne sandın hıyar, tatillik, turistik yer orası da?”

“vayy arkadaş yaa, kordon da var tabi? Hehehe, iyi iyi bu yaz baya karışır ortalık x)”

Güldü bizimkiler,

“kız arkadaşınla devam mı hala?” dedi babam..bir iki saniyeliğine şok geçirdikten sonra yüzüme soru ifadesi yerleştirmiş olmalıyım ki,

“söyledi olm annen (:”

“eh be anne!”

“aaa ne var oğlum? Babandır, bilmesin mi?”

Hay aq..kendimi gelinlik kız gibi hissediyorum..ama mallık bende, ne diye söylüyon anana babana sevgiliymiş bilmem neymiş..bir de söylediğin kıza bak..şu an seni bir kaşık suda boğmak isteyen ebru..
Baktım köşeden anneannem de gülümsüyor, kardeşim zaten tam abisinin kardeşi, little bastard..

“kesin tipsizdir, demi anne? Kesin tipsiz tipsiz kızlara saplanmıştı bu x)”

“yoo ben beğendim” dedi annem göz kırpıp,

“he tsigalko? Çıkıyor musunuz hala (çıkmak kelimesini tuhaf bir vurguyla söyledi) yoksa ayrıldınız mı (:?” diye tekrar abandı peder bey,

Lan ne güzel ev mev konuşuyorduk, bir anda benim aşk hayatım hakkında açık oturuma nasıl dönüştü bu konsey anlamadım ki?..

“evet” dedim sussunlar diye.. “takılıyoruz işte”

“ne zamandır takılıyorsunuz? (:”

Babam cevabını zaten bildiği soruları, gerçek muhatabına tekrar sormaya bayılır,

“1.5 sene filan olucak işte..”

“1.5 senedir takılıyorsunuz?! (gene aynı vurgu) iyi bakalım, niye bizim şimdi haberimiz oluyor peki hıyar ağası ;) ..var mı resmi kızın?”

Ah anne ah..

“var ya..gösteririm bir ara.. neyse tamam artık biz konumuza odaklanalım bırakın benim aşk hayatımı :}”

Gecenin geri kalanı yine muhabbetle geçti, Allah neşemizi bozmasın, bizimkileri çok seviyorum.. onlarla olduğum her günü sanki “cennetten” çalıyormuşum gibi geliyor bana..
Günler geçti…

Salı gecesi odamın henüz çıplak olan parke zeminine oturmuş, mobilyaların yerleşmesinin ardından şimdi de ıvır zıvırlarımı dolaplara raflara dolduruyorum,

Kardeşimle bana genç odası almışlar, taşındığımız günün akşamı onlar da geldi (pazartesi taşındık)..babamın müthiş organizasyon ve zamanlama kabiliyeti sayesinde (ki o lanet şeyden bende de var diye düşünüyorum) artık Salı gecesi yapmamız gereken sadece ufak tefek işler kalmıştı geriye, annemler her zamanki gibi hamarattı, mutfağı, salonu, yatak odasını, anneannemin odasını bir gecede halletmişlerdi,

Eğer beddua etmeyeceğiniz bilseydim evi biraz överdim ama sizin ağzınız durmaz aq, yangın mangın çıkartırsınız valla x)
4+1 olduğunu bilin, bir de arkadaki balkonu pimapenle kapatmışlar, orayı da kiler gibi kullanacakmışız.. anasının amı gibi balkon var.. yazın mangal döner.. kardeşimin, benim ve anneannemin ayrı odaları oldu, gerçi ben anneannemle bir arada olmaya da bir şey demezdim hani, çünkü yaşlı kadın ve be beyler.. öyle odada yalnız yatacak filan.. korkuyorum gece mece.. allah gecinden versin…tahtaya vurun..

Gerçi yeni ev, yeni oda filan diyoruz da, ben askere gidip iş bulana kadar toplasan 1 sene ya kalırım ya kalmam o odada yazlar dahil..ama yine de insanın kendi odasının olması güzel..siz bir de bunu kardeşime sorun hele, baktım zilli çoktan eşyalarını yerleştirmeyi bitirmiş, poster moster asıyor..

“bebişim? Odan oldu ha senin de artık (: oo yeni mobilyalar da çok şık, genç kız mı oldun sen? x)”

“gel bantı tut bana”

“annen kızmasın daha ilk günden bant mant, duvarları bok etcen?”

“yok, bişey demiyo, benim odam olm burası artık x)”

“helal be (: …bu ne bu? Josh hollaway?”

Utandı bizimki,

“yeaa işte.. poster…”

“hee.. lost most?”

“hee işte ondan evet..ver bantı açtın mı?”

“ahaha kıza bak sen yaa, neler biliyor, vay anasını sayın seyirciler.. demek josh ha? Öbürü kim o yanındaki? Ne yazıyo bakay…”

“yeaa döverim bak hadi ver bantı”

Güle dalga gece odasını süslemesine yardım ettim, ardından annemlerin yanına uğradım,

“nabıyonuz gençler?”

“off.. yorulduk oğlum valla ne yapalım..az kaldı ama maşallah de (:”

“maşallah maşallah (: e artık işlerinizi bitirince bir kahve içeriz pencerenin önünde”

“yarın akşam artık, bitsin salon tamamen de, içeriz tabi (:”

Balkonda dolanan babamın yanına çıktım,

“tsigalko, terliksiz çıkma” diye seslendi annem..

Ee, evler, anneler değişebilir ama bazı şeyler değişmez değil mi? (: terlik de onlarda biridir efendim.
http://fizy.org/#s/1ahvor

“nasıl manzara ama?” deyip sırıttı babam,

“iyi valla ya..hadi hayırlı olsun yeni eviniz (: ben artık misafir sayılırım nasılsa”

“niye oğlum? Okulun bitince buralarda iş bulmayacağın ne malum, senin evin olur o zaman ;)”

“hangar gibi evi napayım baba, sen bana bir tane daha alırsın iş yerinin yakınında x)”

“tabi, hatta iyi hatırlattın hemen projesine başlayayım..hıyar (:”

“ehehe..oltaları ne zaman alıyoz? x)”

“alırız bakalım, hele şu işler bir bitsin de, onlar kolay..Pazar mı dönecen sen?”

“hee..Pazar öğlen binerim, iyi değil mi?”

“iyi bakalım, biletini alırız, burada var mı acaba kamil koç?”

“bakarız ya..yarın inip gezelim mi ne var ne yok? Güzel yere benziyor”

“gezeriz, kaç kere geldik buraya ya daha önce?”

“geldik de, ben etrafa bek dikkat etmiyordum ki, zaten hoş balık yemeye geldik, gezmeye değil?”

“iyi artık bol bol gezersin, kordonlarda ortalığı karıştırırsın (:”

“:p”

“nasıl para durumun filan iyi mi?”

“iyi ya..sıkıntı yok (:”

“iyi, öyle bitecek gibi filan olursa ararsın tamam mı?”

“hı hı”

“kızla çıkınca nasıl ödüyorsunuz, hep sen mi yoksa o da arada veriyor mu? (:”

“değişiyor ya..pek hesap etmiyoruz öyle şeyleri, ama ne demek istediğini anladım, hani öyle şey tiplerden değil (:”

“iyi bakalım…göstercektin hani resmini ya?

Utana sıkıla telefonu çıkardım, kendimden nefret ederek ebrunun resimlerini açtım gene..bunu niye yapıyorum ki aq..”bitti, yok” de olsun bitsin işte…

Peder bey aldı, sora sora inceliyor, “bu mu? Bu kumral olan hee…burada hangisi?..bu?..boyu filan nasıl kızın?... iyi iyi, götü yere yakın olmasın (: ..”

Telefonu verdi, birazdan ciddi bir şeyler söyleyecek, hissediyorum ama bir yandan da gülümsemesini bastırmaya çalışıyor, o da bu gizemli müstakbel gelini (olmayan gelin) oğluna yakıştırmış olsa gerek..
http://fizy.org/#s/1ajeon

“ne kadar oldu demiştin?”

“ne?”

“ne zamandır takılıyordunuz?”

“ha..1.5 sene filan oldu ya..geçen yılın ikinci döneminin başındaydık işte..”

“şimdi oğlum, sen kızın nasıl biri olduğunu daha iyi biliyorsun, artık kimin nasıl insan olduğunu da idrak edecek yaştasın, o hey hey zamanlarını geçtin, akıllı çocuksun, 1.5 sene de epey zaman, aranız da iyiyse, artık bazı şeyleri çocukça düşünmekten vazgeçmeniz lazım yavaş yavaş, değil mi? belli bir ciddiyet vardır illa ki?”

“öyle..yani..”

“hah, ona göre birbirinize karşı da sorumlu davranın, hem sonra kızın kendisi iyi olabilir, güzel olabilir ama ailesi de önemli, sana, bize yakışıyor mu? Annesi nasıl, babası nasıl, içkici mi, pavyoncu mu? Bunlar da önemli yani biliyorsun..işler ciddiye binince sadece iki kişinin arasında kalmayacak”

“tabi..iyi ailesi de ya..normal yani..kimse sizin kadar iyi olamaz da (: , o da ilgili, sevgili bir ailede büyümüş, zaten huylarından da belli”

“kardeşi, abisi ablası var mı?”

“yok, tek çocuk”

“hee..e iyi şımarık değil? Tek çocuklar şımarık olur genelde”

“yok ya..çok sakin huylu bir kız..mütevazi…..demek tek çocuklar şımarık olur he? E ben tek çocuk değilim, yine de şımarığım onu ne yapıcez? :p” deyip üzerine yaslandım,

“eşek sıpasısın sen de ondan (:”

Kol kola bir süre daha lacivert göğün kendine benzettiği denizi ve kordonu izledik..sonra içeri girip odama geçtim,

Bir yandan raflarımı diziyor, bir yandan da, yeterince oynadığım bu iyi çocuk rolünün ve az önceki bunaltıcı konuşmanın (ki ben öyle olduğunu çaktırmadım güya) etkilerinden sıyrılıp yeniden özüme dönebilmek için bir şeyler düşünüyorum…kötülük ve menfaat için eskisinden de hızlı çalışan beynim yanıtı jet hızında buluverdi,

Telefonumu çıkardım, ayçaya bir mesaj yolladım, “naber sarışınım? (:”

Yeni çalışma masamın üzerine bıraktığım telefonun titremesini beklerken, kendim dahil herkesi aldatan hayal katili bir canavar olduğumu hissettim tekrar..

Güzel bir his..hele ki bu hissin doruk noktasında, finali kiminle yapacağımı düşünürsek, felçli bir adamı bile orgazm etmeye yetecek kadar kuvvetli, yoğun, duygu dolu, intikam ve nefret duygusu dolu bir his..

Ve ayça, benim uzun yolumun üzerindeki küçük hanlardan biri sadece..ben kralın şehrine gidiyorum..benim işim sarayda..benim işim sarayla…ve hesabım, bulunduğu yeri hak etmeyen kötü kalpli kral ve kraliçe ile..onları yenebilmem için ise, en az onlar kadar kötü olmalıyım, zira,

onları devirmeden bana taht yok..

onları devirmeden bana rahat yok…
http://fizy.org/#s/1ahjyu

ayçanın ilk 2-3 mesajı “kim olduğum” a ve “beni tanımadığına” dair abuk cümlelerdi..nihayet beni yeterince kızdırdığına inanmış olmalı ki (aslında sikimde olmadı), “ne zaman dönüyorsun balım? (:” yazmış..

“haftaya Pazar, akşamüstü varmış olurum”

“o gün yorgun mu olursun? “

“yoo olmam aslında, senin programın yoksa buluşabiliriz, kendimi hatırlatırım :p”

“(: sekreterime bir sormam lazım, randevum olabilir :p peki, saatini o gün konuşuruz”

“aynen, öpüldünüz ;)”

“gerçeği için sabırsızlanıyorum desem (:”

“(: görüşürüz dalgalı saçlı çocuk”

“görüşürüz sarışın (:”

Elimde telefonla beni pis pis gülerken gören annem,

“kızla mı..ebruyla mı konuşuyordunuz? (:” diye sordu sevecenlikle.

“hıı evet, hayırlı olsun diyor, selam söyledi size de (:”

“aleyküm selam, ailelerinizden filan konuştunuz o zaman siz?”

“konuştuk tabi canım..en çok da senden konuştum ben zaten :p”

“aaa haha, neler dedin bakayım (:”

“dedim işte güzel şeyler (:”

“kahve içiyor muyuz hadi gel salona?”

“yarın akşamdı hani?”

“gel içeriz bu akşam da, oğlum gelmiş o kadar, istemiş de ben yapmaz mıyım? (:”

“iyi içelim (:”

Kahveleri yaptılar, fincanlar elimizde, pencere önündeki puf koltuklara oturduk bir yandan ışık ışıl yanan sahili izliyoruz, bir yandan muhabbet, annem daha fazla informeyşın için tatlı tatlı sıkıştırdı ama kendi yalanıma daha fazla dolanmayı istemediğimden dolayı gayet sert bir savunmayla soruları savuşturdum, annemin “aşk olsun ama?” “insan annesine öyle mi der?” leri de kâr etmedi anlayacağınız (:

Günler geçti..gün dediğin geçer zaten..ha bir de, “dünya bir gündür, o da bu gündür” derler… sonra bir de “anı yaşa!” derler..ne güzel demişler..hele bir de tam o sözlere zıt yaşıyor olmasaydım, kulağıma daha da hoş gelebilirdi..

Geçmişi tartışmaktan, geleceği planlamaktan yoruldum anasını satayım..tek istediğim, o yalan ve hızlı dünyaya kendimi atmak ve bir daha duygusal anlamda arkama bile bakmamak..yaşamak..anı yaşamak..bugünü yaşamak…ve olabildiğince hızla yaşamak..
Gitmeden önce çiçeği burnunda odamda birkaç gece geçirme fırsatım oldu, yeni yatağımı, masamı, dolaplarımı raflarımı izledim durdum, dokundum vernikli ahşabın her bir köşesine, pastel duvarları yokladım ellerimle.. benim odam.. yeni bir ben, e yeni bir oda…ben yenilik ve değişiklik istedikçe, şaşılır şekilde hızla ve bir biri arkasına geliyordu yenilikler.. çiftler ayrılır, dargınlar barışıyor, insanlar-dünya değişiyordu.. insanlar taşınıyor, insanlar tanışıyor, insanlar sevişiyordu…hızla, bitmek bilmeyen bir devinimin rüzgarına kapılmış bir şekilde, hayatlar, hayatım bambaşka bir biçime bürünüyor, öyle ki düne bakıp hatırlamaya çalıştığımda, sanki yıllar öncesinden kalma tozlu bir defterin silik satırlarını okumaya çalışır gibi hissediyordum.

Bizimkilerle vedalaştım.. anneannem yine ve yine ağladı..bir tanem benim, koruyucu meleğim.. annem beni epey şaşırtarak “böbrek-dalak-alırlar-aman-dikkat et” gibi kelimeleri random olarak içeren tavsiyelerinde bulunmadı, onun yerine ebruya selam söyledi ve sözde sevgilime götürmem için fazladan sarma ve zeytin koyduğunu söyledi.. ayçaya versem? (:

Babamla motorcu çetelerinin reyizleri gibi sıkı bir vedalaşma yaşadık, kardeşimden josh ve Leonardo ya selamlarımı iletmesini söyleyip böğrüme veda cimciğini yedim..

öyle ya da böyle, bu kısa görünümlü ama yoğun ziyaretimin ardından yeniden hayallerimi yıkan, yerine yenilerini koyan ve beni başkalarının hayallerini yıkmam için sürekli zorlayan malum şehre doğru yola çıkmıştım yeniden..
daldığım bir sırada rüyamda ceydayı gördüm, el ele yürüdüğümüz yabancı bir sokakta bana dönüyor ve “daha bir şey görmedik aşkım” diyerek sıcacık gülümsüyordu, ardından “yetişelim, onu kaçırmak istemezsin” diye neşeyle cıvıldadıktan sonra dalgalı kızıl saçlarını uçuştura uçuştura, koşuyor, beni de peşinden sürüklüyordu adeta.. koşa koşa ilerlediğimiz yabancı yol tanıdık bir yere, mühendislik kantinine çıktı..
zaten tavşan uykusu modunda olan şekerlememden aniden uyandım, normalde otobüste hayatta uyuyamam, hele ki gündüz vakti.. nasıl dalmışım hayret.. yanımda göz ucuyla beni izleyip gülen yaşlıca amcayla göz göze geldik,

“gece uyku tutmamış heral yeğenim” deyip gevrek gevrek güldü, oradan bir muhabbettir başladık, manisada inene kadar konuştuk adamla..
http://fizy.org/#s/1c9uyg

Akşam yurda vardım, çocuklarla selamlaştım, murat abiye takıldım, tolga odadaymış, sarıldık ettik..eşyalarımı gelişigüzel yaydıktan sonra önce güzel bir duş alıp kendime geldim, sonra kıyafet seçerken tolga,

“nereye la, daha yeni geldin hemen ne bu acele (: ?”

“ayçayla buluşucaz abi”

“haa..o mesele (:”

“aynen (:”

“yorgun değil misin olm? Ne acele ettin bu kadar, kebaplar yaradı herhalde..ha hayırlı olsun bu arada;)”

“eyvallah kardeşim, götürücem seni bu yaz, süper, ev, şehir, manyak güzel bir yer, çok eğleniriz”

“bakarız bakalım (:”

“tamam hadi ben kaçtım, beni beklemeyin anacığım x)”

“hehe hadi bakalım amk..adam çakıcı yaa x)”

Yaz aylarını sevmek için 1000 neden varsa eğer, kuşkusuz biri de giyim kuşam konusunda size sağladığı rahatlıktır,

şimdi kış olsa, alta botu giy, boyun içinde kalın, şık bir çorap olacak, ya da iki tane ince üst üste..üste kot, tişört,gömlek, mont,kaban,yağmurluk,kaşkol,eldiven,bere, elde şemsiye bilmem ne..ohoo ölme eşeğim ölme..bir de ben giyim konusunda şık olmaya çabalayan pipirikli bir adamım, 1 saatte giyerdim her halde artık..

Ama yaz öyle mi?

üzerime ince beyaz gömleğimi asıverdim, içimde atlet bile yok, üstten Lincoln burrows gibi 2-3 düğme açık, kıllı döşün öncüleri meydanda, alta da açık mavi bir kot geçirdim..şu sıralar biraz dar gelmeye başlayan tazmanya canavarlı bokserim içerde,okanın hatırası uğurlu bilekliğim de kolumda, saçlarımı açtım..biraz bunaltabilirler belki ama hafif esintideki dalgalanışlarını izlemeye ve izletmeye değer diye düşünüyorum..
Saat 9 da daha önce çocuklarla gitmiş olduğumuz barlardan birine girdik ayçayla, ünlü bir mekan burası epey, ama öbürü gibi böyle kombine, katmanlı değil, bildiğin düz bar yani..

Ayça bu akşam tam bir fıstık,

“saçlarını düzleştirmişsin?” dedim övgü öncesi şaşkınlık modunda,

“şekerim, zaten düz normalde benim saçlarım, söylemiştim daha önce ama nerenle dinlediysen artık beni (:”

“aa..pardon ya..ben o ara gözlerine dalmışımdır kesin”

Kahkahayı koyverdi,

“(: kesinn..”

“güzel olmuşlar.. zaten çok güzelsin bu akşam..” dedim samimiyetle,

“teşekkür (: ..özlemişsin bence sen beni o yüzden öyle geldi sana, değişen bir şey yok yani”

“e tabi özlendiniz (: ..ama dediklerimde ciddiyim, şu seksenler styla da yakışıyor sana ama..ne bileyim böyle, böyle daha.. etkileyici yani ne denebilir ki? (:”

“eaaa.. tsigalko nerede acaba? Siz kimsiniz? Ona ne yaptınız? x)”

“öff aman, kabahat bende, daha da şımartıyoruz şımarığı (:”

“o kadar da şımarmaya hakkım olmasın mı, yanımda mekânın en seksi adamıyla oturuyorum ;)”

“ofoofofofo, bu, bu çok iyiydi işte x), gazı resmen emdim şu an, koşarak yokuş çıkarım o derece x)”

“ben de ciddiyim dediklerimde :p”

“hadi ya? O zaman bu hiç iyi bir şey değil ama?”

“neden len (:”

“sen mekandaki bütün adamları kesmiş oluyorsun o zaman hea?! Paralarım valla”

“kıyamam, balım, kıskandın mı? (:”

“öyle.. roller de değişti valla..ne yapsak gene şu bizim bara mı gitsek? Orda kızlar daha güzeldi sanki (:”

“iyi git sen madem onlarla takıl”

“beceremediğin triplerini yerim ama? (:”

“beceremiyorum demi? (:”

“aynen, tarzın olmadığı belli (:”

Sanki yıllardır çiftmişiz gibi bir samimiyetle muhabbeti sürdürdük, birkaç kere küçük öpüşme molaları verdik, güzel sömürüyor dinine yandığım..bir ara kalktık dans ettik, yalnız dikkat ettim, bu gece fazla içmedi, 3 saatte 3 bira ayçanın genel averajı baz alındığında küme düşme potasında bir performanstır yani..
http://fizy.org/#s/2bqm9s

Saat gece yarısına gelmişti ki bu,

“gidelim mi artık?” dedi..

“erkencisin? Balkabağına filan dönüşmüyorsun demi gece yarısından sonra (:”

“sıkıldım burda ya?”

“oo? Hem de yanında ben olmama rağmen (: , zaten az da içtin bu gece? Sindirella mı olmaya karar verdin? Saçlar da hazır düzken (:”

Tip tip baktı biraz, sonra yüzüne yavaş yavaş yayılan bir gülümsemenin eşliğinde..

“bana gidelim” dedi,

Ben de güldüm, tek kaşım havada,

“kahve içmeye?” dedim

“hı hı, kahve içmeye” dedi sırıtmaya devam ederek..

Elimi eline doladım,hararetli bir öpüşme ve ardından gelen hızlı adımlarla bardan çıktık, taksiye atladık, bunun eli kolu rahat durmuyor, ben de zaten gece vardiyasında olan ve dünya canına tak etmiş taksiciyi iyice ferdi Tayfur stylaya bağlamayalım diye biraz engelliyorum kendimi..neyse indik taksiden de, tam evin önünde, ama o yol 5 dakikalım yol bitmedi aq..sarmaş dolaş geldik apartmanın önüne, iki hafta önce aynı yerde, bu kez biraz daha erken bir saatte, yeniden duvara yasladım, bu gece yeterince test edip memnun kaldığım dudaklarda fazla oyalanmadan boynuna indim..bu kıkırdamaya başladı, bir yandan, “dur, dur şu anahtarı çıkarayım” diyor, bir yandan da ensemi bastırıyor..amk bir karar ver yani demi (:

Neyse anahtarı buldu, bu sefer de bir türlü deliği tutturamıyor, ben de arkasındayım, sağa sola sarsıyorum bilerek, yükleniyorum, geri çekiyorum filan..en son ben de tuttum elinde, nişan aldık, 10-15 cm mesafeden, çat diye geçirdik anahtarı deliğe..o giriş öyle olunca bir an durduk, sonra bu kafasını çevirince yüzümüzdeki ortak ifadeleri gördük, öyle bir koptu ki mahalle yıkıldı desem yeridir aq..ağzını hafifçe kapar gibi yaptım, apartmanın içine daldık..oradan da doğruca asansöre, bu hala kıkırdıyor, ben şakadan ağzını kapıyorum, tam kat numarasına basacak, “durr dur dur bi Dakkaa” dedim,

“noldu be?”

Cebimden telefonu çıkardım,

“hassiktir artık canım?” dedi şaşkın şaşkın gülerek,

“bir şey yok lan, kapatıyorum, bak, good byeee..sana da good bye amk..”

Bu gene koptu asansörün içinde, düğmeye bastım, bu kez susturma işini ellerime bırakmadım..
Asansör kata geldi..ben de dudaklarımı zorlukla ayırdım dudaklarından,

“bak şimdi” dedim, “şu senin kapıya kadar kaç metre var burdan?”

“ne?? Olm sarhoş olmuşsun ha (:”

“ya sen söyle bana, kaç metre?”

“kucağına mı alıcan x)”

“onu da yaparız, sorun değil de, kaç metre söyle?”

“ne biliyim len (: , 2 metre? 3 metre?..”

“hah, bak şimdi o 3 metreyi sessizce geçiyoruz tamam mı? milleti ayaklandırmaya gerek yok, saat bir olmuş okey?”

“oookeyy” dedi bağırarak,

“hişşşt, ben ne diyorum sen ne yapıyorsun be deli (:”

O sırada asansörün ışığı söndü tabi, “hıyar gibi ne bekliyonuz lan” dercesine,

Karanlıkta bunun solukları daha da yaklaştı yüzüme, yanağımı öptü, sonra kulağıma fısıldadı,

“tamam hadi sessiz oluyoruz.. operasyon başlasın” dedi ve der demez yine kıkırdamaya başladı,

Asansör kapısını açtım,

“kaç numara?”

“4..yürü hadi go go go” dedi ve yine kıs kıs güldü..

Elini yakaladım, anahtarı da elinden aldım, başladım çevirmeye, bir..iki.. üç? üçüncü de açıldı,

“oha ne saklıyon evde bu kadar?”

“seni de kitliycem böyle” deyip sırıttı.

“önce kendi kilitlerinden kurtul bir hele de” dedim, kapıyı açtım, elinden tutup içeriye doğru uçurdum, ben de peşinden.. kapıyı
kapadı aceleyle,

“lan dur manyak, ayakkabıyla girmiyoz” deyip yine gülme krizine girdi.

Bir süreliğine sakin kalmayı becerip ayakkabıları çıkardık, bu aldı ayakkabılığa attı ikisinide, sonra,

“ee kucağına alcaktın?” dedi.

Bir elimle kalçasından bir elimle omzundan kavrayıp bir hamlede kaldırdım…işte o “bir” hamlede kaldırmamak lazım beyler, bokum olsa kesin dona bırakmıştım, neyse ki osuruk sessiz çıktı, fakat biliyorsunuz sessizler genelde daha tehlikelidir, o yüzden hemen,

“yön göster yavrum?” dedim,

“dümdüz ileriii” diye cırlayıp eliyle hücum işareti yaptı, kucağında ayçayla, gösterdiği doğrultuda hızlı adımlarla odaya doğru ilerlerken, kafamın içinden neşeli şeytanın sesi çınladı,

“tsigalko, ısındıysan hazır ol, birazdan sen giriyorsun, taraftar gol bekliyor x)”

“sen rahat ol” dedim, “hattrick sözü veriyorum ;)”..”en az”

“hahaha, hadi bakalım genç forvet görelim seni (:”

Aralık kapıyı omzumla açtım, ayçanın başına dikkat ederek eşikten geçirdim,

“güzel oda” dedim sırıtarak,

“sabahları daha güzel olur” dedi,

“görücez bakalım x)”

Yatağa doğru uçtuk, nihayetinde, bütün engellerden ve tehlikelerden uzak bir biçimde, unutulmaz gecemiz başlamak üzereydi..
bu gecelik benden bu kadar panpalar,

hafta sonuna kadar gelememe durumum var ama hafta sonu noktayı koyarız artık kısmetse (:

ankete cevap vermeyi unutmayın, görüşmek üzere, öptüm alayınızı
herkese selamlar panpalar (:

bu gece yazmayı düşünüyorum uzun süre sonra rahata erdim bir kaç günlüğüne,

çilek/muz anketi de berabere çıktı lan, şaka mısınız olm siz, tamı tamına berabere, bilerek mi yaptınız amk anlamdım ki (:

sonuçları dikkate alacağım bakalım, arada böyle kamuoyu anketleri yapabilirim farklı konular hakkında, yorumlarınız için teşekkürler,

söz verememekle beraber, bu gece 00.00 dan sonra bir ara gelip canlı yazabilirim gibi görünüyor zaten 2 bilemedin 3 gecelik malzeme kaldı, sağlam bir final yaparız sonra bu sezona öhmm şey, yani bu seneye x)

görüşmek üzere
selamlar panpalar, yazacağım demiştim ama şu an işle uğraşıyorum bu saatte hala aq..

yarım saate kadar bitirebilirsem bir kaç part atacağım inşallah
selamlar panpalar,

bu gece 23.30- 00.00 gibi sıcağı sıcağına yazmaya başlıyorum. 2, bilemedin 3 gecelik malzememiz kaldı zaten, ondan sonra 2. yılımıza da geride bırakacağız.

canlı canlı yazabileceğim uzun süre sonra, güzel olacak benim içinde, amk bu aralar çok işim var, sanki kendi işlerim yetmiyormuş gibi birde haftasonu sahneye çıkıcaz eski grupla, onun repertuar çalışmalarını yapıyoruz kaç gündür.

gece görüşmek üzere ;)
selamlar panpalar,
biraz erken geldim * , umduğum kadar da kalamayacağım maalesef, o yüzden hemen 5-10 dk içinde yazmaya başlıyorum.
bu gece vaktimiz az olduğu için hikayeyi ilerletmek yerine, şöyle bir belleğimizi tazeleyim, bakalım 1. sınıfın başından bu yana neler oldu, neler bitti, kimler geldi kimler geçti,

hem hafızlarımız tazelenmiş olur final öncesi hem de başlık altında yaklaştığımız 6. ayımızı da selamlarız..

aq yarım yıldan beri yazıyorum lan, dolu dolu 40 sayfa entry olmuş, harbi kitap mı yapsam acaba x)
http://fizy.org/#s/16nr9n

---nasıl piç oldum anlatıyorum da şimdiye kadar... *

1. yıl,

mutlu ve entrikalardan uzak lise hayatını geride bırakarak bilmediği bir şehirde, güvenli limanından ayrılmış bir tekne, yuvasından göçmüş bir kuş misali (: maceralara atılmak üzere olduğundan haberi olmayan, toy ve naif tsigalko, büyük beklentilerle geldiği üniversitenin daha ilk gününde hayatını film tadında yaşanacak olayların içine atan karşılaşmayı yaşar,

bir anda vurulduğu ayşen in hayatının kadını olduğuna oldukça emindir, etrafında bir arkadaş çemberine sahiptir ve zannınca, tıpkı lisede olduğu mutlu geçecek yılların arefesindedir..
hoşlandığı kızla tanışması da film tadında olur, yanında, daha ilk muhabbetten kanının ısındığı kankası okanla, yağmurlu bir öğlenden sonrası rastlarlar birbirlerine,

tanışılır, konuşulur, hemen etraftaki diğer insanlara karşı da kılıçlar çekilir tabi.. zira sanki herkes, kendisine, onu bu rüyadan uyandıracakmış gibi gelir tsigalkoya..

eeeaaa.. siktir lan.. sokarım tiyatral havaya ha..

beyler bu şekilde yazamıyorum lan, kendimi 3. şahıs olarak dışardan anlatmak zor geliyor..en iyisi gene ben first person modunda anlatayım, demi? (:

... neyse aq..ayşenle tanıştık bir şekilde, onu ellerimin arasından kaçıracakmış gibi duran kanca burunlu, yağlı saçlı, soluk benizli kankasına (severus snape değil) da anında dişlerimi gösterdim, hırladım kendi çapımda..

günler geçer, aradaki muhabbet de ilerlerken, ilişkimi ilerlettiğim tek insan elbette ayşen olmayacaktı,

denkleme kısa bir süre sonra dahil olan ebru, nilay gibi isimler,
yoldaşım olacağına adım gibi emin olduğum delikanlının hası okan,
ufaktan ufaktan ekşimelere başlayan serhat..
@5508 prof mrof değilim panpa, 3 yıl sonra buluşuyoruz ilk defa, ufak çaplı bir şeyler yapıcaz, nerede olacağını da siz zaten biliyorsunuz ama farkında değilsiniz.. neyse spoiler olmasın ;)
http://fizy.org/#s/20jska

sevdiğiniz insanla sevgili olmak..

bakın, öylesine ilişkilerden filan bahsetmiyorum,

one night standlardan hiç bahsetmiyorum..

aşıksınız,

ve aşık olduğunuz kişiyle berabersiniz..evet, onunla sevgilisiniz, flörtsünüz..çıkıyorsunuz..ya da her ne boksa..

18 yaşındaydım ve daha önce aşık olmamıştım..

elbette yüzü gözü tatlı gelen, tereyağlı ballı ekmeği yemeyi sevdiğim gibi sevdiğim kızlar oldu *..ama bu, bu bambaşka bir şeydi..

çok başka..

yaşayan bilir..

... gece yarılarında başlayıp, sabahlara kadar süren mesajlaşmalar... karşılıklı iltifatlar, ışıklı sokaklarda yan yana yürünen kaldırımlar..yüzünde,sadece siz yanındayken oluştuğuna inandığınız, paha biçilemez gülümsemesi..

işte böyle geçti bir kaç hafta,

öte yandan birileriyle yakınlaşırken, yakın gibi durduğumuz birileriyle de açılıyordu aralar..
http://fizy.org/#s/16q4qh

yalnız olay şu ki,

her rüyanın bir sonu vardı dostlar, mutlu saniyelerimiz sınırlıydı..hani şu har vurup harman savurduğumuz..elimizdeyken hoyratça harcadığımız mutlu saniyelerimiz..

ben, o toz pembe rüyalardan, aydınlık ve umut dolu sabahlara uyanacağımı sanarken,

aslında başından beri, tıpkı bir kukla gibi oynatıldığımı nereden bilebilirdim?
yarış atı misali koşturulduğumu?
kıyaslara, muhakemelere maruz kaldığımı??

ve sonunda kaybedeceğimi...

nereden bilebilirdim söylesenize? kör gözlerim, göremezdi... sağır kulaklarımız duyamaz, başka hislere körelmiş duyularım hissedemezdi,

çünkü benim tek bir hissim vardı, tek bir düşüncem..duyduğum, gördüğüm tek şey..

kalbimin atışının sesi..ayşenin gülen yüzü, gözleri..parfümünün kokusu, ellerinin sıcaklığı, yumuşaklığı...

bütün bunları, elimde çikolatalar, kalbimde onu kanatlandırmış şefkat çırpınışlarıyla adeta uçarak okula geldiğim bir sabah çoktan kaybetmiştim aslında..

kanatlarım kırıldı..kalbim yerinden söküldü, ruhum çürüdü..

bir anda, bambaşka bir dünyada bulmuştu kendini aciz varlığım, ihanetin, riyakarlığın ve menfaatlerin dünyasında...
..sevdiğim, sevdiğime inandığım kadını bir başkasına kaptırmış, etrafımdaki kuru kalabalıktan, adam sandığım bazılarını da yitirmiş, acımla ve yoldaşımla baş başa kalmıştım..

okanın o zorlu dönemindeki desteğini asla unutamam, bir anda anam, babam, kardeşim oluvermişti, dostluğunun da yanında..

öte yandan, sevdiğim insan beni yüz üstü bırakıp kaçarken, bir türlü sevmeye başaramayacaklarım da beni kovalıyordu adeta..

ebruyla ilkokul seviyesinde tripleşmeler yaşıyordum, belli ki aramızdakiler ya onun istediği yönde ilerleyecek, ya da son bulacaktı..

ben, o zaman için son bulmasını seçtim..

bekar ve genç bir adamın enteresan geceleri olabilir..

o enteresan gecelerden birinde, hayatımın ilk gerçek sevişmesini sınıfımızın umumi kaltağı cerenle, bir yılbaşı gecesi yaşadım.. hakkını vermek lazım, gayet keyifliydi. ama manevi açıdan içi boş bir ay çekideğinden farkı yoktu..bir umutla ısırıp açtım, orada ruhumu besleyecek bir şey yoktu...

günler geçti.. aşk acısı ve incinen gururun yerini, nefret ve kendini kanıtlama çabası aldı,

bu aşamada ise, nilayla ilerleyen arkadaşlığım ve beklenmedik bir buluşmada, beklenmedik şekilde ortaya çıkan mine devreye girecekti,

benim, düşerken tutunduğum biricik dalım..
ben, aşk kızıl, kızgın denizlerinde boğuladurayım, o sırada bambaşka bir acı daha tattım düzeltmeye çalıştığım hayatımda..

okanı,

yoldaşım dediğim adamı, çok erken, daha yolun ve hikayenin başında kaybetmiştim..bir anda, bu kez farklı bir frekansta ve en az diğerinin ağırlığında bir taş daha oturmuştu göğsümün orta yerine.. tutunmakta olduğum dala, bu kez iki elle yapıştım ama nafile..

kendi kendimi ne kadar ikna etmeye çalıştıysam da olmadı beyler..

yapamadım...

inanın zorladım kendimi, mineyi sevebilmek için, geçmişteki acı hatıraların üzerine sünger çekebilmek için..

ama kuyruk acısı denen meret öyle kolay geçmiyordu, kırılan kalbimi, minenin şefkati bile onaramadı..ona bu saatten sonra ilaç değil, zehir lazımdı.. kana kan, dişe diş olmalıydı.. yanan canımın acısın, başkalarının canını yakarak dindirebilirim sandım..

mine ile 2 küsür aylık, dışardan mutlu görülen ve gıpta edilen, ama içinde, en azından benim, bireysel olarak kendimle savaş verdiğim ilişkimiz sona erdi..

bilmediğim şey ise, onunla beraber aslında etrafımda süre geldiğine inandığım pek çok şeyin sona erdiğiydi..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder