17 Ağustos 2013 Cumartesi

Nasıl Piç Oldum Anlatıyorum Part 44

http://fizy.com/#s/1d7d8u

Ağustos sonuna doğru, bizim 5 li sözleşip üniversite şehrimize geldik..

öncesinde internetten filan biraz araştırma yapmıştık ama sahaya inince hepsinin yalan olacağı belliydi, şimdi güçlerimizi birleştirme ve sokak sokak “sahibinden kiralık” tabelaları, pankartları arama zamanıydı..baktık olmuyor, devreye emlakçıları da sokacaktık..

O sıcakta, güneşin altında, iki gruba ayrılıp sokak sokak gezdik, kampüsün yakınından, şehrin merkezine kadar didik didik ettik, onlarca telefon görüşmesi, aramızda yaptığımız muhakemeler, bu sırada kalınan öğretmen evinin otel konforundaki odalarında dalınan derin düşünceler..

Beyler, amına koyayım…lan şu beş ne sikko bir sayıdır yahu? Bakın 2-3 kişi olsak hiç sorun değil zaten, hatta 4 bile olsak..ya da 6-7 kişi olsak, gene sorun olmaz, dubleks tutarız bir tane..ama 5 var ya o 5…amına koyayım, “ne şamın şekeri ne arabın yüzü” olduk lan..

Sanırım bizi, beşimizi birden uygun ekonomik ve jeolojik şartlarda barındırabilecek bir ev bulamayacağız..
Umutlarımızı kaybetmek üzere olduğumuz bir akşam üstü nuriş ile dolanırken lüks görünümlü bir apartmanın “4+1” olduğu beyan edilmiş dairesi için de şansımızı deneyelim dedik..”bu da pahalıdır aq ama olsun bir sormakta fayda var..”

Nitekim öyleydi de..sorduğumuz dairenin kirası 900 tl (sene 2006 beyler..) idi, ancak telefonda konuştuğumuz yaşlı adam (yaşlıdır herhalde lan sesi öyle geliyordu) bizim öğrenci olduğumuzu ve durumumuzun karışık olduğunu duyunca yardımcı olabileceğini söyledi. Bu daire için olmasa da bir başkası için,

Meğer bu bey amca ve iş arkadaşları, epeyce taşaklı bir cemiyetin üyeleri imişler, bir nevi modern lonca teşkilatı, yani cemiyet filan dediysem, öyle kayıtlı kuyutlu, resmi bir şey yok lan.. klasik, “birbirini tanıyan ve birbirine iş yaptıran esnaf topluluğu” diyelim.

Emlakçısı, ev sahibi, aracısı, boyacısı, badanacısı, muslukçusu, elektrikçisi.. alayı birbirini tutan ve beraber çalışan adamlar..

Bu amca da aracı oluyor haliyle, bize bulduğu ev de epeyce tuzu kuru bir müteahhit in kiralık konutlarından biri oldu,

Nuriş ve ben adamla buluşup evi gördükten sonra sevinçten çıldırarak, o sırada bir başka sokakta çaresizce, başları havada, boyunlarına kramp girmiş halde dolanan diğer çocukları aradık,

Onlar da geldiler, konuştuk ettik, aracı bizi ev sahibine filan götürdü, derken 2-3 saat içinde, ailelerden de onayı almıştık. depozito için nakit vermenize gerek yok dediler, senet yaptık.. valla epey yardımcı oldular lan Allah razı olsun..bu ev bize Allahın bir hediyesi resmen.. gerçi daha sonradan içinde yaşanacakları düşününce…neyse, allahı karıştırmayalım bence x)
Peki bize bu denli uygun olan, sevindiren bu evin özellikleri neydi?

öyle jakuzili, bahçeli, balkonu havuzlu (ali Ağaoğlu detected) filan değil, komşular dul, azgın 35 likler de değil.. hatta kirası da öyle az buz sayılmaz ama, yine de maksimum sınırımızın altında..

Bu ev beyler, 6 katlı bir apartmanın, son katındaki dubleks kısmın ikiye bölünüp, yukarıda kalan kısma ara saat ve vanalar vasıtasıyla elektrik-su ve doğalgaz ın gönderildiği, kısacası dubleksten bölme yapılarak biri 3+1, diğeri 1+1 şeklinde iki daireye dönüştürülen bir apartman dairesi.

Demek isteğimi anlatabildim sanırım, yani temelde tek bir daire var, ama bu iki katlı, daha sonra aradan üst kat bölünüp, ayrı mutfak ve tuvalet yapılıyor yukarıdaki kısma, alt taraf zaten normal daire. Üst katın, beşe beş, çift kale minyatür kale maç yapabileceğiniz büyüklükte bir terası var. Manzara ise, doğrusu kendi evimizin denizli-limanlı görselliğinden sonra bana yavan gelse de, yine de en azından havadar şekilde.

Evi ayarlamış olmanın mutluluğuyla, son gecemizi geçirmek üzere öğretmen evine döndük, bir araya toplanıp mali ve beşeri konular üzerinde tatbikat yaptık, kimin nerede kalacağı vb. konuşuldu, anlaşmamız pek zor olmadı, zira hepimiz uyumlu ve olumlu adamlarız, öyle olmasaydık zaten bir arada bu odada ne işimiz var amk?
Kalma durumlarını vb. belirledikten sonra gecenin geri kalanı kurulan hayaller ve yapılan geyiklerle, şen şakrak geçti..2 gün ve 3 gecemizi harcamış, yorgunluktan boynumuz, bacaklarımız kaskatı olmuş, yüzümüz iyiden iyiye Afrikalılara benzeyecek şekilde kömürleşmiş olsa da, sonundaki bu rahatlık ve zafer paha biçilemezdi.. başarmıştık! beşimiz, bir arada..

Kalış planına gelirsek,

üst katta, yani 1+1 de tolgayla ben kalacağız, kapısı terasa açılan küçük odayı o seçti, ben de çılgın kalabalığımı rahatça yayabileceğim, terasa açılan çift kanatlı penceresi olan büyük odayı (ya da bir diğer deyişle salonu) aldım memnuniyetle. Zaten bunlar haricinde bir banyo, bir de mutfak var yukarda.

Alt katta ise Alper-nurettin ve neco üçlüsü normal odaları paylaştılar, balkonlu olanda neco kalacak ama çamaşırlıkları koymak babında olsun, çıkıp hava almak maksadıyla olsun, balkon ortak kullanımda, o açıdan neconun odası biraz orospu olabilir ama adam rahat olduğu için sorun çıkmayacağına eminim.
http://fizy.com/#s/3w72tv aahh bu şarkılar, bu şarkılar (:

Alt katta boş kalan salonla ilgili epey çılgın fikirler geldi, (ben kum torbası asalım, spor aletleri filan alalım deyip kahkahayı bastım, Alper playstation kafe yapalım burayı dedi, tolga, büyük bir minder serelim ortaya, arada güreşiriz filan dedi, nurişe göre odaya bateri sığar, neco büyükbaş beslenebileceği konusunda gayet emin asgdsdgfdgsdfgs)

Nihayetinde o odayı bir nevi toplanma ve oyun salonu olarak kullanmaya karar verdik, toplu muhabbetler, içki masaları, batak masaları, fifa-winning eleven turnuvaları ve sınav zamanları güçlerimizi birleştireceğimiz savaş karargahımız olarak, çok amaçlı bir kullanıma hizmet vermesini planladığımız bu odanın içeriği ve dizaynı konusunda maddi manevi ortak çalışacaktık.

önümüzde en az “iki” lanet olası yıl var ve kahrolası iki yılı, kendimize has yaşam tarzımızın izlerini işleyeceğimiz bu evde, en iyi şekilde geçireceğimize eminim..canın cehenneme adamın..git kendini becer..

Beş kafadarlar, o geceyi kurulan düşler ve atılan kahkahalarla bir arada geçirip, artık eylül sonuna doğru buluşmak üzere, ertesi sabah kahvaltıdan sonra şehirden ayrılıp yeniden baba ocaklarına döndüler..
işlerin iyi olan gidişatının, ev mevzusunda da devam etmesinin ardından artık iyice emin olmuştum,

“bu sene, o sene..bu sene efsane olacak..her bir anı, her değerli saniyesi hak ettiği gibi yaşanacak ve ilelebet hatırlanacak.. yıllar sonra bile masalarda muhabbetlere konu olacak..bu sene..”

Bu msn iletimi bütün “müstakbel ev arkadaşlarım” nick i haline getirdi.. böylelikle, yarı sabırsız, yarı heyecanlı bir biçimde, yazın kalan kısmını da doyasıya yaşamayı unutmadan, önümüzdeki okul yılını beklemeye başladık..
http://fizy.com/#s/3lq765

…….

Sayılı gün çabuk geçer derler (: …

Her seferinde,giderken, arkamda daha da ayrılması zor bir kalabalık bırakmaya başladığım bu şehre, bir kez daha adımı attığımda, bu kez ailem de yeniden benimleydi. Malum, ev işleri, mobilyalar alınacak falan filan..sonra bir ev sahibine de görünmek lazım..

Hell yeah…tayfa yeniden bir araya geldi, aileler tanıştı, babalar her zamanki gibi futboldan, anneler ise havadan sudan konuştu..

içim içime sığmıyordu lan..yapılabilecekleri, yapabileceklerimiz düşünüp keyiften keyfe giriyor, yüzümde zaman zaman oluşan salak sırıtışlara engel olamıyordum..birbiriyle çok iyi anlaşan beş adam, uzun eşek dahi olmak üzere ( x) ) her türlü organizasyonu yapabilirdi bu evde..internet de bağlatıcaz..sonra gelsin online oyunlar, turnuvalar..kantır kantır…kantır oynucaz lan bol bol..dota atıcaz..eyc of atıcaz x) ..daha neler yaparız neler..evde parti bile veririz aq..

terasta mangal yaparız..masa kurarız..biralar, şaraplar..rakı..rakı ulan..70 likleri deviririz bir biri ardına..muhabbetin amına koyarız..sınav zamanı açık oturuma döner ortalık..hele bizim bölümün dört mensubu olduğunu düşünürsek evde, (tolgacım senin adına üzgünüm ehehe), bence “abilerin” etütlerinden bile daha iyi olur lan bu ortak çalışmalar x)
cumartesi günü bütün işleri hallettik, şu demin bahsettiğim, tesisatçısı-boyacısı-sucusu-bilmem necisi birbirini kollayan cemiyet sayesinde, hepsi birbirine haber verip paslaşınca evin teknik sorunları kolay giderildi,

bizler de mobilyadır filan öğrenci işi döşedik bir şeyler, hamalların sırtında çekyatlar çıktı yukarı, yataklar geldi, sacdan yatak altları, portatif masalar, askılıklar, plastik sandalyeler, ofis sandalyeleri, tabak çanak filan zaten, saymıyorum bile onları, o kadar malzemeyle orduya bile ziyafet verirsin aq..hani parti yaparız diyorum ya, yani tam partilik malzememiz var, 50 kişiyi bile ağırlarız alimallah x)

neyse..

bizimkileri yolladık (tolga ve neconun anne babaları, alperin babası, nurişin de babası ve erkek kardeşi gelmişler, benim de anne ve babam geldiler. Lakin tolganın ailesi bir gün önce geldiğinde, biz geldiğimizde onlar gitmek üzereydi, yine de tanışılacak vakit oldu)
pazartesi hemen internet işini hallederdik, ama önce bir soluklanmak gerekiyordu, cumartesi akşamı, bokumuz çıkmış halde alt kattaki salona kendimizi devirmiş, sarhoşlar gibi güle eğlene geleceği planlıyorduk.
“ee amına kodularım.. evimiz var lan artık! Bizim evimiz olm?! Bizim koltuğumuz, bizim yatağımız.. süper olcak yeminlen x)”

“aynen aga sabırsızlanıyorum x)”

Tolga ayağa fırlayıp salonun orta yerine geçti, “bi dakkaa bi Dakka beylerrr.. şimddiiee..görev paylaşımı yapıyoruz hemen, evet, kimler aşçı görelim önce bi ;)”

“ben biliyorum birkaç çeşit lan, ananem öğretti yazın x)” deyip sırıttım,

“ben de yaparım hacı, aynen, annemden kaptım bir şeyler” diye devam etti tolga,

“eee..lan aşçıların ikisi de bizim katta mı? Alper? Neco?”

Nuriş konuştu,

“kanka, bende yaparım ya, elimden gelir yani ne olsa (:”

“helal la sana, bu geyler sadece yemeyi biliyor galiba, öyle mi la?”

Gülüştük,

olm ben yaparsam hepimiz zehirlenir ölürüz daha evin tadını çıkaramadan, daha ilk kirasını oturamadan ölürüz lan ahahhaa” Alperin açık sözlülüğü yine çene ve karın kaslarımızı fazladan çalıştıracak şekilde güldürdü bizi,

“yemek işi kolay ya, icabında dışarıdan da söylenir zaman zaman, hallederiz bir şekilde..iş bölümü aga, iş bölümü yaparsak, birbirimize yardım edersek amına bile koruz.. zaten herkes iyi niyetli ondan şüphemiz olsa, burda olmazdık, demi lan? x)”

“aynen yeaa, zaten öğrenci evi olm bu, her türlü döner (:”

“döndürürüzzzz (:”

“amına bile koruz x)”

“yürrrü bee (:”

“helaaaal x)”

…..
http://fizy.com/#s/16l4ce

ilk hafta, evin kalan eksiklerini tamamlama ve bir takım özel düzenlemelerle geçti, okula gitmedik, gündüzleri işlerle uğraşıp, geceleri salonda elde biralarla, camlar fora halde keyif yaptık, bir akşam dışarıdan söyleyip bizim terasa masa kurduk, teras demişken..bir ara yıkasak iyi olacak aq..full toz olmuş yerler..

Hafta içi ve hafta sonu birer kez ayçayla buluştum, ikisi de kafeden öteye gitmedi, gerçi biz öyle hasret kalmışız ki çaktırmadan kafede bile işi bitirebilirdik o derece x)

“bu hafta daha anca alışıyoruz canım, haftaya ilk konuğum sensin söz ;)”

“eyvallah bebiş..özledim seni len şaka maka (:”

“ben de seni özledim” başımı boynuna, genelde olduğu gibi yine kıvırcık yaptığı sarı saçların arasına gömdüm..kokusunu içime çektim..ohh ayça..o kadar iyi geliyorsun ki bana..

“yaramazlık yaptın mı yazın bakayım? (:”

“ohooo, sahiller, plajlar, kordonlar, konserler derken..epey bir vukuatım var :p”

“vay vayy, sen tsigalko efendiye bak! Biz boşuna beklemişiz kuru kuruya burda (:”

“cidden bekledin mi?” dedim birden ortamın ciddiyet ve romantizm katsayısını yükselten bir ses tonuyla,

“herhalde bekledim” dedi biraz bozulmuş bir şekilde, “orospu muyum ben oğlum, hemen seni postalayınca başkasının kucağına atlıycam?”

Vay be..etkileyici..
“öyle demek istemedim canım (: ..ama, enteresan yani, koca yaz, hem de senin güzelliğinde bir hatun? Nasıl savundun kendini apaçi hücumundan :p”

“annemin yanındaydım valla bütün yaz, gündüzleri ona yardım ettim, geceleri de kız kıza gezmelerdeydim işte..şu okulu halledebilirsem muhtemelen çalışacağım yer de orası olacak, babam sağolsun :p”

“ee hani, planlar? Gezmeler? Hani hemen okul biter bitmez işe başlamazdın? (:”

“planlar biraz değişti tsigalkocum.. elbette bazı düşlerimi yok etmiş değilim.. sadece biraz daha erteledim.. nasıl diyeyim, bu yaz, iş ortamını görmek, beni biraz büyüttü. Hatta kariyer kadını bile olabileceğimi düşüyorum (:”

“hadi ya..helal olsun valla (: olgun gördüm seni ;)”

“her anlamda demi?

“hee, büyümüşsün theodoraa! Her şeyin büyümüş”

“ahahha deli (:”…”sen neler yaptın yazın?”

“dedim ya, baya yaramazlıklar filan işte..kop koplar ;)”

“yok, cidden soruyorum.. anlatsana bana biraz..ben de anlatırım istersen (:”

Geçen yazı, yer yer ayrıntıya girerek, irem i çıkararaktan anlattım, o da arada kendi yaptıklarından bahsetti, akıcı bir muhabbetin ardından bir kez daha sordu,
“yani şimdi sen, yazın hiç manita yapmadın öyle mi? seen?”

“niye lan (: , sen yapmadım diyince oluyor da ben yapmadım diyince mi olmuyor?”

“yoo öyle bir şey demedim şaşkın? (: ama şaşırtıcı tabi.. demek ki bana başta söylediğin kadar da hovarda değilmişsin.. yazık, ben de en çok o özelliğinden etkilenmiştim oysa x)”

“seni bekledim işte ben de :p” dedim..bir gün bu yalanlar yüzünden çarpılıcam ama hadi hayırlısı..

“hı hı.. aferin sana, öpücüğü hak ettin o zaman”

Uzun uzun öpüştük..bu dudaklardan bir daha bu kadar uzun süre ayrı kalmamalıyım..

“bronz ten yakışmış” deyip sırıttı,

“bırak ya..ne bronzu, arap oldum resmen.. senin ki tam kararında da, ben biraz fazla kalmışım güneşte.. mülteci diye tutuklayıp sınır dışı edecekler diye korkuyorum x)”

“hahaha, vizeni almadın demek zenci? :p”

“almadım evet..ve zenciyim.. zenci..;)”

Gülmeye başladı, yanakları pembeleşmiş halde gözlerini yüzüme dikip,

“bilmesek inanıcaz ha” dedi, sonra yeniden kıkırdamaya başladı,

“ne var la? Gayet…şey bence..ne?! gülme bak çıkarır vururum masaya valla x)”

Ben öyle deyince bu iyice krize girdi aq, herhalde bir dakika filan hıçkıra hıçkıra güldükten sonra sarılıp susturdum, kız katıldı aq, boğulacak gülmekten..

“küçük mü lan harbi? Diye sordum yarı endişeli”

Bu gene kesik kesik gülerek,

“ha..hayır, ama sen çok komiksin ya (: ay..sıcak bastı…of..zenci sevgilim (:”

Elini kanka gibi omzuma attı,

Az önce bana “sevgilim” mi demişti yoksa ben mi yanlış duymuştum?
gece geleceklere sürpriz olsun, bu günlük benden bu kadar panpalar, startı verdik ;)
selamlar panpalar,

bir kaç dakika içinde başlıyorum.. sizlerle buluşmak, uzun süre nefesini tuttuktan sonra nefes almak gibi lan (:
http://fizy.com/#s/16kw40

Ev hayatı gibisi yokmuş..

Öyle ki, yurtta yaşadığımız eğlenceli anılara ve yediğimizin önümüzde, yemediğimizin arkamızda olmasına rağmen, “acaba, 3. Yıla kadar beklemekle geç mi kaldık?” Diye bile düşünüyorduk..

Eve çıkınca, tanıdığını sandığın insanlar değişir derler..büyük ölçüde doğru ve genelde de olumsuz değişimleri tanımlayan bir önerme.

Ama bu değişimler her zaman olumsuz olmak zorunda değil,

Misal, ben tolganın bu kadar titiz olduğunu bilmezdim. Adamın odası mum gibi, kendi hazırladığı her yemek öncesi ve sonrası masayı-tezgahı siler, (bulaşıkları ben yıkıyorum tabi), eğer yemeği ben yaptıysam (acayip nohut yaparım, bol salçalı şöyle) bulaşıkları daha yer yemez yıkar, ortada bırakmaz..valla helal olsun lan, banyo temizliği filan da iyi, e zaten başka da bir yer yok evde..

Ben kendim de titiz bir adam olduğum için hoşuma gitti bu huyları, umuyorum ki ilerde koyvermeyecektir.Evleneceği kız baya şanslı olacak, tabi bu kızın nilay olmasını canı gönülden isterdim ama artık öyle bir ihtimal kalmamış gibi..nilay demişken..onunla da yazın birkaç kez msn den, bir kez de mesajla haberleştik..artık eskisi gibi olmaz hiçbir şey biliyorum..ne onun tolgayla, ne benimle, nede üçümüzün birbiriyle aynı sahnedeki iletişimi..yani o “arkadaş kalalım” filan hikaye..zaten biliyordum öyle olduğunu da..bakmayın işte..
Alt katta gır gır şamata gırla gidiyor. Üçü de rahat adamlar, hani biz bile tolgayla anlaşamayabiliriz belki, onca zamandır oda arkadaşlığı yapıyor olmamıza rağmen, ama bu herifler her türlü anlaşır aq (:

Toplanma mekanlarımız, bizim terasımız (dün yıkadık hep beraber, elde 5 litrelik lik petlerle) ve alt katın salonu, terasta genelde yemek ve manzaraya karşı demlenme organizasyonları yapılırken, alt kat bir nevi çayhane (:

Evimizin lokasyonundan geçen bölüm bahsetmeye fırsatım olmadı, anlatayım,

Kampüse uzaklığımız yürüyerek 15 dakika, merkeze olan uzaklığımız metroyla birkaç durak, neresinden baksanız tam ortadayız mekan olarak, artık pek minibüs kullanma zorunluluğumuz olmayacak gibi, yani muhit açısından da şanslı sayılırız. Mahallemiz bu güne kadar gittiğim öğrenci evlerinin mahalleleriyle kıyaslanırsa ortada bir yerlerdedir diye düşünüyorum, cerenin arkadaşlarının mahallesi gibi varoş değil ama ayçanın mahallesi gibi tiki de değil.

interneti bağlattık, alt katta büyük, bizim katta da ofis tipi mini buzdolabımız var, alt katın salonuna spotçudan 52 ya da 54 ekran bir tv aldık, bizim katta set üstü ocağımız var, altta fırınlı ocak var, Alper getirtmiş onu babannesinin evinden.

Koltuktur, minderdir filan bol zaten, benim geniş odaya (salon) ben bir çekyat, bir tekli koltuk, bir de dolap attım diğer zorunlu mobilyalar haricinde. Yerde halım yok, annem “çok toz tutar, sen temizleyemezsin, sonra hasta eder seni” diyerekten halı koydurtmadı, o açıdan benim oda, daha ziyade doktor muayenehanesine, ofise filan benziyor (ofiste kahkahalar atarak sandalyeden düştüm desem yalan olmaz yani x) ). Kimilerine soğuk gelebilir bu hali, ama ben sonradan çok alıştım, biraz beni andırıyor bu oda, sade döşenmiş, göçebe bir havası var, ama gereken konforu ve rahatlığı da sağlayabiliyor fazla lükse kaçmadan.
Benim ps yi alt kata verdim, tv orda malum, biz de bir tane 37 ekran almayı düşünüyoruz ama acelesi yok, öyle çok tv izleyen adamlar değiliz, zaten maçtır-programdır filan izleneceği zaman bir araya geliyoruz illa ki.

Bu yaz alınmış olan yeni dizüstüme oyun üzerine oyun yüklüyor, bir yandan da sınırsız ve hızlı internetin tadını çıkarıyorum (ttnet reklamı gibi düşünmeyin, yurttan eve çıkınca insan ister istemez hızlı internete sahip olmuş oluyor oransal olarak).

Onca ev masrafı içinde bana bilgisayar alan babama epey teşekkür ettim, o ise “daha bile erken almak lazımdı aslında ama senin de hiçbir boka hevesin yok, ne biçim çocuksun anlamadım ki” diye takılmıştı.

Harbiden de öyledir, ne arabalara, ne de teknolojik aletlere (telefondur bilmem nedir) hiçbir zaman yoğun bir ilgim olmadı, telefonu bile babam almayı akıl etmişti lise 1 de (:

Sanırım karı kız düşünmekten (lisedeyken de gır gır şamata ve futbol düşünmekten) diğer şeylere vakit kalmıyor desenize (:
Artık evimi siz de en az benim kadar iyi biliyorsunuz.. hatta bence benden daha iyi biliyorsunuz.. yani en azından kafanızı kapının kirişine çarpmazsınız..

Bir akşam tolganın odasında çekirdek (izmirliler için çiğdem (x ) çıtlamalı muhabbetten sonra, koridor ışığını yakmaksızın ve acele ile susuzluğumu dindirmek adına, hızlı adımlarla odama geçmeye çalışırken, sol elmacım kemiğimi kapı kirişine öyle bir çaktım ki acıdan neredeyse ağlıyordum amk..

Benim feryat figan küfürlerimi duyan tolga odadan çıkıp,” noldu aq?” demeye kalmadan ışığı yakınca “yuhhh naptın lan yüzüne ahahaha” diye gülmeye başlamıştı..”oha aga soyulmuş, gel buz koyalım lan morarır bu, nereye vurdun?”

“kapıya..amk kapısına..” ağzımı oynatırken bile canım acıyordu..

Bir hafta o mor yanakla gezdim, biraz daha hızlı çarpsam elmacık kemiğimi kıracakmışım herhalde..
Bahaneyle evimizin yakınındaki eczaneyi de öğrenmiş oldum,

Eczaneye girdim ertesi gün, tabi yanak mor, gözün üst kısmı (alnımla kaşımın oralar) soyulmuş-kırmızı, scarface gibi dolanıyoruz aq..nazar deydi..

Neyse, girdim eczaneye, bankodaki kız, her zamanki müşteri karşılama moduyla kafasını kaldırıp gülümsedi, ama karşısında her zamanki müşterilerden biri yok, saçı sakalı birbirine girmiş, yüzü gözü morarmış, junkee den hallice, ayyaş herifin biri gelmiş dikilmiş başına (evet o benim)..

“eaa yanağım için, krem gibi bir şeyler bakıyorum ama?”
kız şaşkın-gülmemek için dudaklarını dişleyerek “tabi” dedi, “çok kötü olmuş?” diye devam etti, nasıl becerdin der gibi..

“evet..ka..kapıya çarptım..”

Kapıya çarptım..

Lan bu bahanelerin en klişesidir be..ve benim başıma gerçek hali geliyor düşünebiliyor musunuz?

Dayak yersiniz gözünüz morarız, “kapıya çarptım”

Kokain çekersiniz gözünüz morarır, “kapıya çarptım”

insan içinde söylenmeyecek absürt bir sakarlığınız olur, gözünüz morarır, “kapıya çarptım”

Ama ben harbiden çaptım lan..

Bahanemi bildirince, deminden beri zaten gülmemek için kendini yırtan kız daha fazla dayanamadı, beraber güldük aq..zaten ondan çok
ben gülüyorum aynaya her baktığımda.. hele birde okula gidince düşün durumu sen..

Aga noldu yüzüne bea?

“kapıya çarptım”

“puahahahhagfsadgad”

“Aa tsigalkocum, ne oldu yanağına?”

“kapıya çarptım”

“hihihihihi”
Evin eksiklerinin tamamlaması ve hevesinin alınmasıyla geçen ilk haftanın ardından, artık ikinci hafta okula gitme lütfünde bulundum (mor yanakla tabi)..

Şaka maka 3. Sınıf olduk be..vay arkadaş.. daha gözümü kapamış açmışım kadar yakın ilk zamanlarım.. acısıyla tatlısıyla hatıralar..

Nilay eve çıkmamıza çok sevindiğini söyledi, hayırlı olsuna gelecekmiş, ev hediyesi de getiricem diyor (:

Evimizin bir diğer lokasyon özelliği, yaklaşık 1.5 senedir takıldığım spor salonuna da yakın olması, yürüyerek, yavaş tempoda 15 dakika filan sürer sanırım.. hızlı yürürsem 7-8 dakikada bile giderim de, zaten spora gidiyoruz aq, öncesinde kendimi yormama ne gerek var?

Zaten bu hızlı yürüme başıma bela beyler.. beraber dolaştığım her 10 kişiden 9 u, “aga nereye koşuyon?” “kanka ne bu acele aq?”
“tsigalko yavaşla biraz valla kramp girdi bacaklarıma” gibi isyan cümlelerinden en az birini kurmuştur..

Sırf bu huyumdan kurtulmak için alıştırma yapmaya başladım desem yeridir (eveet tsigalko, şimdi çok sakinnn, sağ bacağımızı atıyoruzzz, bir saniye bekleyip şimdi de soluuuu aynen böyleee x) )
Eve beş kişi çıkmak demek, aslında eve yirmi beş kişi çıkmak demek gibi bir şey beyler.. çünkü hepimizin çevresi geniş sayılır, samimi arkadaşları çok, bu durumda da gelen giden bitmeyecektir.. misal, aralarında samimi olduğu insan sayısında en ezik olan benim bile en az 4-5 tane gelenim olur, ayçadır, nilaydır, tuğçelerdir filan..

Tolganın sınıfından çocuklar var mesela, düzgün tipler, onlar gelince hep beraber benim odama geçiyoruz (yoksa ofis mi demeliyim? Nihahaha) , oyundur, muhabbettir, güzel oluyor, akın, murat, Uğurcan filan var, iyi çocuklar onlar da yea, tolganın arkadaşları sonuçta (:

Tabi bana gelenleri, ben aynı şekilde paylaşamıyorum pek, nilay geldi mesela, kuru bir merhabalaştılar, sonra iki taraf da odalarına gömüldü, sonra ayça geldi, ki onu sonraki bölümde anlatırım, hayatımda ilk kez eve kız attım diyebilirim x) daha önce eve atılan ben oluyordum malum (:

Şu x) gülümsemesini çok sevdiğini ısrarla belirten panpalarımın memnuniyeti için bol bol kullanmaya gayret ediyorum bu arada, sağ olun, var olun x) x) x)

Nilay geldiğinde epey muhabbet ettik, konuşacak çok şeyimiz varmış doğrusu, koskoca üç ay geçti aradan, nasıl olmasın. Buna yemek yaptım, terasta yedik (tolgayı rahatsız etmemek için benim penceremden çıktık terasa :/ )
Böyle nilayla takılırken, bir yandan da acaba tolgaya ihanet mi ediyorum, acaba ne düşünüyor şu an? Diye içten içe üzülüyorum aq..ah işte aah.. böyle olacağını biliyordum aq..sizin bana bunu yapmaya ne hakkınız var lan? iki arada bir derede bırakmaya?..eğer malum durumlar yaşanmasa, ikisi de arkadaşım olduğu için hiçbir türlü kaygı duymak zorunda kalmazdım.. hatta şu anda terasta üçümüz takılıyor olurduk..ya da yemeği tolganın elinden yerdik..

Ama olmuyor işte öyle.. tolga odadan çıkmadı..ben de “acaba çağırayım mı? yoksa çağırmamalı mıyım?” diye yine ikilemlere girdim.. çok pis bir durum..

Sonra düşündüm ki, benim çağırmama gerek yok, madem ki arkadaşlar, madem ki medenice ayrıldılar, o zaman tolganın, istediği takdirde bize katılması için bir engel yok demektir..tam aksine, gider çağırırsam anormal bir durum olur bu, değil mi?

Alt kata Dilara geldi (ayçanın manken arkadaşı-alperin yeni sevgilisi), Alper hıyarına, “hani sen benim gibi değildin, hilal le mutluydun? Hayatının aşkını bulmuştun?” diye baskı yapınca,

“abi bir noktadan sonra tıkanıyorum ben o tip kızlarda demek ki, paylaşacak bir şey kalmıyor, biraz, nasıl diyeyim.. arada level farkı var be abi x)”

“ahahaha amk master assassin’i seni (: “

Gerçi ben bu ilişkinin de pek süreceğinden emin değilim ama, en azından güzel bir hatunu götürmüş olacak Alper, eve de attı.. hayırlı olsun ;)
Nuriş ilaydayı siklememişti biliyorsunuz, bu aralar takıldığı ismi söyleyince şoke olabilirsiniz, (henüz flört gibiler ama olur o iş bence) , öncesinde gelip bana “aga bak sizin aranızda bir şey olduysa ben şey etmem yani” gibisinden onay alma gereksinimi de duymuş..ne bebe adamsın ya (: hıyar, güldürdün beni..

Nuriş bu aralar berille beraber, çok ciddeye alıyor gibi görünmüyor, kız ne düşünüyor bilemiyorum, ama umarım çocuğu üzmez, o açından nurişin de kendini fazla kaptırmaması iyi.

Tolga ve neco elizabetle takılıyorlar…yabancı hatun gibisi yok tabi, ben de arada bir kaçamak yapıyorum kendisiyle x)

ikisinin de hayatının denkleminde olan kadının nilay olduğunu ve ikisinin şu anki durumuna bakınca, ister istemez nilaya da kızıyorum tabi.. kendi dertleri-sıkıntıları olmuştur elbet ama iki tane de adam harcadığı (gerçi birinden haberi yok) gerçeğini göz ardı edemeyiz..

Nilay a bak sen hele..o “kankacı” , delikanlı kız, erkek gibi kız modundaki nilay, yere bakan yürek yakanmış da haberimiz yok.. belki de zaten bu samimi ve eğlenceli tavırları etkiliyor etrafındaki erkekleri, çocuklar hemen “ne güzel ya, hem hoş kız, hem kafa kız” diyerek tav oluyorlar..

Ama beni pek etkilemez.. yakın arkadaşım olmasaydı da etkilemezdi.. zira ben “kankam” olacak delikanlı kızlardan değil, “bebeğim” olacak kediciklerden hoşlanıyorum…pers kedisi ayşen, sarı kedi mine, kumral kedi ebru, kızıl kedi Ceyda, büyük kedi (leopar x) ) ayça…

Mırlayıp yanıma sokulmaları hoşuma gidiyor..”ne haber deyip” ellerini omzuma atmaları değil.. işte o yüzden bu tarz, nispeten harbi geçinen kızlar hiçbir zaman ilgi alanıma girmedi..o miyavlamaları duymam lazım.. gerekirse tırnaklarını hissetmeliyim.. sırtımdan aşağı doğru kayarken olsa iyi olur..
Neyse, kendimi Adnan hoca modundan çıkarayım artık demi ehehe,

Basketbol maceralarım hakkında yazmayacağımı söylemiştim, önümüzdeki 2 ay boyunca olanları özet geçecek olursam, üç kere şehirler arası maça gittik, birkaç tane de bizim kampüste oynadık, dönemin ortaları gibi, okuldaki kariyerime zorunlu olarak noktayı koydum.. buna neden olan olayı paylaşacağım sizlerle vakti gelince..

Bu geceki bölümümüzü bitirmeden önce, biraz da sınıftan bahsetmek istiyorum.. aradan geçen yaz pek bir şey değiştirmemiş gibi.. sınıf, gene aynı sınıf.. aynı bölünmüş, aynı iletişimi sınırlı ve sıcaklığı düşük insan yığını..

Serhat ve piçlerinin tamamen dağıldığını bildirmekten mutluluk duyarım.. hatta küsmüşler bile sanırım, evde idare edememişler birbirlerini..bir tanesi manitasıyla ayrı eve çıkmış, bir tanesi de sınıftan tipsizin birini götürüyor, öbürü kariyer adamı olma peşine düşmüş.. serhat gene karı kızdan başka bir uğraşı olmaksızın ortam yapma çabasında..

Öküz öldü, ortaklık bozuldu denebilir..

Tuğçe biraz kilo vermiş, güzel kız oldu bu da ha iyice valla.. seda aynı seda,

Bana çiğdem meselesinden dolayı biraz kızgınlar sanırım, ama öyle darılmaca filan yok, gene muhabbetimiz (ben izin verdiğim ölçüde-zira kendimi uzaklaştırma çabasındaydım biliyorsunuz) devam ediyor.
http://fizy.com/#s/12525t

Ozan-ayşen çifti sikişmeye devam…ama o ayşen in kem gözlerini oyacağım günler yakındır..bütün hazırlıklarım dolaylı olarak bunun için..ozan iyice kilo almış, yüzü şişmiş hıyarın, bildiğin merinos koyunu orospu çocuğu.. (bak bak, kine bak ahahah), ayşen, lanet olsun ki hala güzel..aynı parlak ten..aynı kuzguni saçlar..aynı delici gözler..burnuyla göz altlarındaki belli belirsiz, tatlı çilleri görecek kadar yakınında olmayalı ne kadar oldu?..1,5 yıl mı?..neredeyse 2 yıl..

Ebru için diyecek bir şey bulamıyorum..artık sınıfı aştı çünkü, her anlamda..etraftaki diğer kızların yanında o kadar olgun duruyor ki, diğer armutları yolda görsen, hallerine baksan liseli ergen sanarsın, bu nu da özel şirketin birine iş kadını diye koy, sırıtmaz aq..her jesti, her mimiği, oturuşu, kalkışı, giyiniş, konuşması, hepimizden birkaç yıl ilerde gibi..

Evet, takip ediyorum çaktırmadan hala..acaba o dik saçlı yavşakla görüşüyor mu hala?..kimdi ki o?..

Yeni hayatımın bütün eğlencesi ve pozitifliği bir yana, geceleri hala odamda yalnız kalıp düşüncelere dalma saatlerim gelince, türlü türlü hezeyanlar ve geçmişe dair pişmanlıklarla yüzleşmeden duramıyorum..böyle anlarda ise en büyük yardımcım, faust un mephistosu gibi, benim de içimdeki küçük şeytanım oluyor..benimle konuşuyor..inanabiliyor musunuz? Bana geleceğe dair yol haritaları sunuyor, planlar yapıyoruz birlikte..beni rahatlatıyor..gerektiğinde günümüze, gerektiğinde geleceğe odaklıyor, ama asla geçmişin sözünü etmiyor..biz konuşurken geçmişten bahsetmek yasak..

Onun sözlüğünde “keşke” yok..

Benimkinden de kaldırmaya, silmeye çalışıyor..

Ve ben, keyfim, kahyası,bir de mephistom…uzun olduğu kesin, inceliği-kalınlığı hakkında ise yorum yapamayacağım bir yolda, beraberce yürüyoruz..

Gelecek, elbet bir gün gelecek..bakalım zaman bize neler gösterecek..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder