http://fizy.com/tr#s/1aiv72
odama çıktım,
zaten ıslak olan kafam tamamen donmuş durumda..ama pek umursadığım söylenemez..yatağa sırt üstü yatıyorum..ellerim ensemin arkasında..
öylece bakıyorum..tolga geliyor biraz sonra içeri..
o da oturuyor kendi yatağına..
gitti beyler..bu kadar işte..okan kanka, gitti.
babası müdür oldu, çok daha büyük biri artık..bir dahi olduğunu zaten biliyordum, artık hak ettiği yerde olacaktır..
okan, amerikada muhteşem bir hayatı olacaktır..kesin..bir kaç ay sonra belki beni hatırlamaz bile,
başka tsigalkolar la tanışacaktır..engin ruhunun, babacan tavırlarının gücü başkalarını kollayacaktır artık..başkasına destek verecektir omuzları, başkalarını yüreklendirecektir sözleri..başkalarıyla gülecektir hayatın şaklabanlıklarına, başkalarıyla hüzünlenecektir acılarına..
karı gibi oldum ulan bu hayat yüzünden..şu son bir ayda bu ikinci ağlayışım, koca adam olmuşum..sakalım var..yakışıyor mu?
demeyin..
ben, birlikte bir geleceğimiz ve hayallerimizin olduğu bir kardeşimi gömdüm az önce..çıkıp gelmez..hiç boşuna teselli vermeyin..
öyle yattım biraz..ara ara yüzüm ekşidi, yine gözlerimin kenarlarından sızdı bir şeyler..göz yaşı değil onlar..başka..
hava hafif karardı..
tolga seslendi arkamda kalan yatağından,
"gidelim mi abi?"
"gidelim" dedim. tereddüt bile etmeden.
kalktım, sessizce giyindik,
önceki bölümlerde pub diye tasvir ettiğim yere doğru gitmek için çıktık yurttan,
ve bu kez,öncesinde tolganın yaralarına bandaj olan bu mekanın, teselli etmesi gereken fazladan bir kişi daha vardı..
http://fizy.com/tr#s/1agyo9
epey içtik o gece yine..
epey konuştuk..
birbirimize yalandan teselliler veremiyoruz çünkü ikimiz de hırpalanmışız..ama tabi benim hasarım, kimseninkiyle kıyaslanamaz..
bilmem kaçıncı biradan sonra saate bakmak geldi aklıma, 3 mesaj, 1 de çağrı gördüm..görmeye imkan bulamadığım.
mine aramış, mesaj atmış..önce selam diyor..sonra hişt pişt diyor..sonra uyanınca beni ara diyor...
hiç birini cevaplayacak gücüm yok..
telefonu tamamen kapıyorum.
beyler,
size şunu söyleyeyim,
mutluluklar, tutkal gibidir..evet..birbirine yakınlaştırır, yapıştırır adamı..
ama o mutluluklar, kaybolmaya görsün..ıslanmaya görsün o tutkal..eskimeye görsün..
kopuverir anında o insanlar..zorlarla, zorluklarla karşılaştıklarında.
acılarsa,
perçin gibidir.
öyle bir birleştirir ki insanı, ne rüzgarlar, ne yağmurlar, ne ateşler ne sular ayıramaz onları..
işte bu nedenledir ki, acılarla birbirine yaklaşan insanların dostlukları da, aşkları da , ailelik mevhumları da, mutlulukla birbirine yaklaşanlara göre çok daha sağlam olur.
tolgayla bizi, acılarımız yaklaştırmıştı..sonra da hiç bir şey ayıramadı..
son iki senemizi ev arkadaşı olarak tamamladık..hala da sık sık görüşürüz. bu hikaye bitince ona da okutacağım inşallah..mini spoiler oldu..ama olsun..gazoz değil ki bu, asidi kaçsın.
ertesi gün okula gidemedim..
sonraki gün de..
yurttan hemen hemen herkes gelip bir nevi taziyelerini sundu bana, necati ısrar etti, abi gel gidelim okula, açılırsın diye..piç kurusu serhat hariç, beni tanıyan hemen hemen herkes bir şekilde desteğini, sevgisini sunmuştu, sağolsunlar..
mine ile konuştuk telefonda..çok üzüldü..buluşmak istedi... o an beni teselli etmek için her şeyini koyardı ortaya eminim..ama yalnız kalma isteğimi de saygıyla karşıladı..minem benim..ah bir de sende olmasaydın?
çarşamba günü, nihayet kendimi toplamış, okula gitmeye karar vermiştim.
dersler öğleden sonraymış..
giyindim..özensizce..
aynaya baktım..göçmüş yüzüme, hafifçe morlaşmış göz altlarıma, kızıl göz kapaklarıma baktım,
sakalım uzamış, kirli sakala dönmüş..
hiç biriyle uğraşmadım..
paltomu, botumu geçirdim üzerime..
okula doğru yollandım..
arkadaşlar bir de şunu söylemek istiyorum,
malum son 2-3 yılda sosyal ağlar ve iletişim imkanları epey yol katetti. ama o zamanlar facebook vb. yok..msn de görüntülü konuşma oturmuş durumda değil, zor..e gsm ve telekomünikasyon desen, çok çok daha geride.. daha 3 yıl öncesine kadar bile avea balkon altına girince çekmezdi..
sözün özü, o yıllarda ha amerikaya gitmiş, ha öbür tarafa gitmiş.. hemen hemen aynı şey, aq ankara değil, konya değil, trabzon değil van değil.. bulgaristan, yunanistan değil.. avrupa bile değil..
adamla aramıza okyanus gir lan..
anlayacağınız connection..pek kolay değil..
http://fizy.com/tr#s/1aj6jl
son iki part olsun bu gece,
öğlen arası saatlerinde okula vardım,
geçtim sınıfa oturdum, kimse yok..keşke hep öyle olsa..
10-15 dk oturdum öyle sıranın birinde..
arada bir kaç kişi gelip gitti, tanıyanlar selam verdi..henüz tanışmadıklarım yüzüme bile bakmadı,
üniversiteler böyledir beyler,
kızı, erkeği, herkes kendini kral sanar,
ilk selamı senden bekler, fazla samimi değilse yüzüne bakma..gözler daima ufuk çizgisindedir..
amına koduğumun ciğersizleri..ne adamlarla kafa yormuşum o ilk sene... hele sonlara doğru..düşündükçe şimdi bile sinirleniyorum..
neyse..
ufaktan insanlar gelmeye başlamıştı,
ben öyle ruhsuz ruhsuz, dalmış etrafa bakınırken ebru geldi sınıfa, biraz sonra da beni gördü..göz göze gelmemek için başka yöne baktım ama göz ucuyla da hareketlendiği farkettim..umarım yanıma gelmez diye düşünüyorum..bir daha göz attım, yüzünde sanki ifadesini üzgün göstermek ister gibi bir çaba var..
geldi aq..
usulca oturdu yarım kıçlık boşluğa..kaymaya zahmet etmedim.
o kadar umursamaz haldeyim ki dünyayı, yüzüne bile bakmadım..
bu bir kaç saniye durdu, sordu sonra,
"okan okulu bırakmış galiba?" dedi..
"öyle oldu" dedim..robot gibi gene..
"çok üzüldüm" dedi..sesine matem havası katarak.
"eminim üzülmüşsündür" deyip "ya bir git işine" dercesine yan yan gülümsedim..
bu gene duraksadı..gözlerini yüzümde hissettim, kafamı çevirirsem konuşacak biliyorum..çevirmemek için çabaladım ama dönmek zorunda kaldım,
irileşmiş ve bulutlaşmış kahverengi gözleriyle karşı karşıya geldim..
"tsigalko..neden böyle davranıyorsun?" dedi..
"nasıl davranıyorum ya" dedim ukalaca ve başımdan savmak istercesine..amk kızı ne güzel konuşmuyorduk ya biz hani? ne diye yanaştın gene..
"düşman gibi davranıyorsun" dedi..son kelimeyi hecelerken sesinin çatladığını farkettim..gözleri iyice dolmuştu..
hay aq..şu an en az ihtiyacım olan şey yanımda bir kızın ağlamasıydı... o yüzden biraz alttan almaya karar verdim bütün sinirime rağmen..ulan kendi derdim bana yetiyor zaten..bir de hala evcilik oynuyorum amk yerinde..nerden geldim şu derse..
"bak, ebru..düşman gibi filan davrandığım yok..yani, sen konuşmuyorsun zaten benimle, öyle değil mi?" dedim ses tonumu tatlılaştırmaya çalışarak..
derin nefes aldı bu..gözlerim göğüslerini daha da toplu gösteren krem rengi kazağına kaydı bir an için..öyle, gayri ihtiyari..
"nasıl konuşayım?" dedi..sesi hala titriyor... aq kesin ağlayacak..artık öyle de desem, böyle de desem kar etmez muhtemelen, alttan alsam, duygusala bağlayıp ağlar, daha beter kızsam, ağırına gider ağlar..
her türlü boka bastık yani..
"devamlı beni siktir eden biriyle nasıl konuşayım?" dedi..bu sefer biraz hırçın çıkmıştı sesi,
"ebrucum..kimseyi siktir ettiğim filan yok..neler diyorsun allahını seversen? ya bak ben şu an zaten kötü durumdayım, neden üzerime geliyorsun?" dedim ben de acılı bir tona bürünerek,
gene derin bir nefes çekti bu, "tamam özür dilerim o zaman..ben öyle, o acını paylaşayım diye gelmiştim zaten ama, gene kabahatli oldum" dedi, hafiften acılı bir gülümseme ile, gözlerinde biriken damlaları düşmesine izin vermeden silip hafifçe burnunu çekti,
"tamam" dedim.."teşekkür ederim..ben özür dilerim eğer daha önce ve az önce bilmeden yaptığım kaba davranışlar varsa.."
gülümsedi yine, hala gözleriyle ovuşturur halde.."tamam önemli değil..yanın boş mu?"
bir derin nefes de ben alıp "boş boş" dedim, anlayışlı görünmeye çalışarak..
"oturabilir miyim peki?"
"ebru bunu sorman gerekmiyor"
"ne bileyim... belli olmaz sana da..gene kalkar gidersin.."
o hareketime çok içerlemiş beyler,
siz siz olun, eğer gerçekten kanlı bıçaklı değilseniz, ya da külliyen nefret etmiyorsanız, asla bir kıza bu tarz bir davranışta bulunmayın..gerçi kanlı bıçaklı adamla da yan yana ne işiniz olur zaten..yani hem o zaman düşündüm, hem de şimdi düşünüyorum da, harbi büyük hayvanlık etmişim kıza..ayıp denen bir şey var aq..
bu sözünün üzerine, "olmaz öyle bir şey yaa" dercesine manalı manalı gülümseyip koluna dokundum, kafamı iki yana sallayıp,
"özür dilerim onun için de" dedim.
gene burnunu çekip güldü..avuçlarını tekrar bastırdı gözlerine, çantasına dönüp kitapları masanın üzerine boşaltmaya başladı..
ben de biraz olsun vicdani rahatlama hissedip, nispeten huzur buldum..
ebruyla bu şekilde barışmış olduk..
http://fizy.com/tr#s/1aiv74
ders boyunca, bilmiyorum ya kasıtlı, ya da refleks olarak, ebruyla devamlı dirsek dirseğe geldik (onun çabasıyla tabi)..
pff..
lütfen bana hissettiklerin, her neyse, saplantı seviyesinde olmasın..çünkü ne daha fazla kırmaya ne de kırılmaya takatim var..artistlik yapmaksa en son düşündüğüm şey zaten..
o yüzden..biz arkadaşız ebru..sadece arkadaşız tamam mı?..sence de öyle? ha?
ders bitiminde, ebruyla beraber çıktık sınıftan, muhtemelen servislerin oraya kadar beraber yürümek zorunda kalacağız..sevgilisi olan bir adam için pek hoş bir durum sayılmaz zira yanımdaki kız da yanlış anlaşılmalara mahal verebilecek seviyede..
sınıftan çıktık, koridoru geçtik konuşmadan, ben tam "servislere bırakayım seni istersen" diye, zaten olacak olan (ve en fazla o kadarı olmasını temenni ettiğim) şeyi teklif edecektim ki tam bina çıkışı merdivenlerinde mine yi gördüm,
derse gelmiş olmalı..
nedensiz bir tereddüt yaşadım,
sonra mine de alt basamaklardan kafasını yukarı doğru çevirip beni gördü, hemen tatlı tatlı gülümseyip, buruk biçimde el salladı..
ben ebruyu filan unutup direkt yanına gittim benimkinin, merdivenlerin başında sarıldık..öyle sıcak, özlemle..sadece ebruyu değil, okulun orta yerinde, onca insanın arasında olduğumuzu da unutmuştum, unutmuştuk..
aman..sanki çok da umrumuzdaydı..benimdi o..ben de onun..utanılacak ne varsa sanki..
sonra ayrıldık hafifçe, yanağıma bir öpücük kondurdu,
"nasılsın hayatım?"
"bildiğin gibi işte"
yüzümü okşadı, "ben derse girmeyeceğim canım..çıkışta seni almak için geldim, bir yerlere gideriz, konuşuruz biraz..demi? yani istiyorsan.."
evet..buna tam da şu an ihtiyacım vardı.."iyi yapmışsın, düşünceli sevgilim benim..ama dersini de kaçıracaksın?"
"sorun olmaz kızlardan notları alırım ben" deyip gene gülümsedi..öyle sıcak..huzur veren bir gülümseme..zaten o andan sonra derse gideceğim dese de bırakamazdım onu..
"tamam gidelim o zaman" deyip gülümsedim,
elimi omzuna attım, o da yine belime dolandı, minibüslere doğru yöneldik.
bir an ebru buralarda mı diye baktım ama etrafta ebru mebru gözükmüyordu..
eh..şikayet ediyor da değilim..bizi görmesi iyi bile oldu..ee ne demişler, bir musibet, bin nasihattan yeğdir..
benim onca, kendimi ondan uzaklaştırma çabamdan çok daha etkili olmuştur, bizim mine'yle olan aşk-sevgi dolu sahnemiz..
nihayet biraz olsun kendime gelmiş,içime huzur akmaya başlamış bir halde, mine ile dertleşmeye gidiyordum,
kim bilir, belki de içerdi benimle *
...
arkadaşlar, bu gecelik burada bitirelim,
hepinize iyi geceler, görüşmek üzere *
ha bir de şu şarkıyı tekrar vermek istiyorum,
gece yatağınıza uzanıp ışıklar söndüğünde, eğer hikayeme ortak olduysanız ve değer verdiyseniz,
dinleyin,
ve uygulamaya geçirin..varsa bir ihtimaliniz..çünkü şimdi tam zamanı beyler..dün geride kaldı..yarın ise hiç olmayabilir,
bugün, tam zamanı..
http://fizy.com/tr#s/1agyo2
selamlar arkadaşlar,
on dakikaya başlıyorum, bu gece erken başlayıp erken bitirelim, değişiklik olsun ;)
belli ki, hayat bana gül bahçesi vaat etmemiş.
http://fizy.com/tr#s/1ahwmg
mineyle minibüslere atladık, merkeze gidiyoruz. yol boyu eli elimde, başı omzumda, öyle sakin..sessiz konuşmadan oturduk. söyleyeceklerimizi masamıza saklıyorduk.
önce, pub tarzı bir yere götürmeyi düşündüm ama sonra düşündüm ki, o tarz ortamlar için biz fazla yeni bir çiftiz, mine de fazla iyi bir kız. ben gene kafelerden şaşmayayım..her oralarda da içmek isteyen içer yani..
biraz kol kola yürüyüp kordondaki kafelerden birine oturduk. bu sıkma portakal söyleyince, ben de tek başına alkol almak istemedim, aynısından söyledim.
bugün neden böyle apar topar buluştuğumuz, oraya neden oturduğumuz filan belli..ama mesele o konulara girebilmek zaten,
mine karşımda, sanki hep "bir an sonra konuşacakmış" gibi bir ifadeyle oturuyor, gözleri sıkıntılı, hani bir şeyler diyecek, ama konuya nasıl gireceğini de kestiremiyor..sözleri dilinin ucunda,
"bitanem..bir şey söylemene gerek yok" dedim.."yanımda olman bile yeter..karşımda oturmuş gözlerime bakıyor olman bile yeter.."
gene sıkıntılı sıkıntılı gülümsedi..masanın karşısından uzanıp elimi yakaladı, ellerinin arasına aldı..güç vermek, enerjisini paylaşmak ister gibi,
"her zaman böyle anlayışlısın değil mi?" dedi..başını yana eğdi..gözlerime bakmaya devam ederek.."aynı durumda ben olsam şimdiye belki kahkaha atıyor olurduk..ama ben, seni nasıl avutabilirim bilmiyorum :/"
"bu durumda kimse ne olursa olsun kahkaha atamazdı mine emin ol" dedim acı dolu şekilde, bu hemen azarlıyorum sanıp,
"bak işte gördün mü..fidan dikeyim derken çam devirdim daha ağzımı açar açmaz" iyice sıkıntılı bir ifade yerleşti yüzüne, uzanıp yanağını okşadım,
"canım..sana bir şey dediğim yok benim. diyorum ya, varlığın bile acımı azaltmak için yeterli zaten"
masada korkunç derecede bunalımlı ve duygusal bir sahne oluşmuştu, yanağındaki elimin üzerine koydu bir elini..sonra dudaklarına götürüp avcumu öptü tekrar tekrar..ben en derin bakışlarımdan birini istemeden de olsa atmaktayım o ara..sanki boyut içinde bir boyuta bakar gibi..gözlerim zum olmuş, gerilmişler..yanlış anlaşılmasın, gene ansızın bastırabilitesi olan gözyaşlarımı tutmak için bütün bu çaba,
mine nin yanında ağlayamam.
o ara allahtan içecekler geldi de, bir şekilde o kaotik havadan sıyrıldık.
bir kaç yudum aldık sessizce, sonra o sordu;
"en yakın arkadaşındı, okan, demi? nilaydan filan yakın"
boğazıma takılan yumru konuşturmadı beni, "evet" gibisinden kafamı salladım hafifçe, gülümsemeye çalıştım..son anda da zorla "öyleydi" diyebildim..
"sanki ailenden birini kaybetmişsin gibi olmuştur?" dedi.."ben o tarz duygulara yabancıyım..küçükken dedem, babamın babası vefat etmiş ama ben pek hatırlamıyorum tabi. o yüzden seni anlayamıyorumdur muhtemelen..keşke acına ortak olabilseydim"
bende dedemi küçükken kaybetmiştim beyler, aynı şekilde, babamın babasını. ve çok şükür ki, çok çok şükür ki o günden sonra da bir yakınımın vefatıyla yüzleşmek zorunda kalmadım. ta ki bu ölümden beter ayrılığa kadar..
"ortaksın zaten" dedim gülümseyerek..bu sefer istediğim gülüşü yakalamış olmalıydım ki kız da biraz rahatladı..o sıkıntılı ifadesi azaldı.
benim yüzümden, benim gibi sıkıntı yaşıyordu o da..sevdiği adamın acı çekiyor olması ve onun teselli etmek için herhangi bir argüman üretemiyor olması, ona da sıkıntı ve elem vermişti.
biraz da benim yüzümden..zira beyler, ben yüzümdeki duyguları neredeyse hiç saklayamam..eğer mutluysam, sokaktaki köpek bile anlar,
ama eğer mutsuzsam, âmâlar bile görür yüzümdeki kırgınlığı..sanırım en zayıf noktalarımdan biri de budur..
gece boyu, gerek sözlerimizle, gerekse araya kelimelerle köprü kurmaya gerek kalmadan, kalpten kalbe direkt olarak konuşmuştuk epeyce..
bir ara ciddi ciddi güldürdü bile beni, "bak" dedim, "sen de kahkaha attırabildin işte bana, ben mümkün değil dediğim halde hemde * "
dönüş yolunda yine sessizdik.. maç sonrası rejenerasyon çalışması misali, biz de içimizdekileri akıttığımız, kah gülüp kah duygulandığımız o güzel gecenin ardından, sakin, sessiz ve kendimizi yenileme adına çalıştırıyorduk kalplerimizi.
yurdun önüne geldik,
"teşekkür ederim" dedim.. başka bir şey eklemeye ya da sıfatla güçlendirmeye gerek duymadım, zira o an hayatım boyunca ettiğim en içten teşekkürlerden birini ediyordum zaten.. fazlası laf kalabalığı olurdu..
o da bana uydu, yine elleriyle yanağıma uzanıp, sadece gözlerini kırpmakla yetindi.. söze gerek bile yoktu.
ve bu kez veda öpücüğü, eskilerden epey farklı bir yerden, tam dudağımın kenarından yakaladı beni, bir an için.. bütün iç organlarımın havada taklalar atmasına sebep olup nefes alışverişimi hızlandırarak arttırdı kalp ritmimi.
"iyi geceler"
"iyi geceler bebeğim.. varınca mutlaka mesaj at"
o karanlıkta bile, yine kapıdan girip gözden kaybolana kadar, onu görebildiğim her saliseye tutundum, çünkü ihtiyacım olacaktı onlara, rahat, belki huzurlu, belki bu kez karabasanlar tarafından kovalanmadığım bir uyku için.. ihtiyacım olacaktı..
bazen şu arada gelip, tek cümleyle ayar vererek tatmin olabilen arkadaşlarla beynimi takas etmek istiyorum,
öyle rahat ve gamsızlar ki..imreniyorum yeminlen.
http://fizy.com/tr#s/12810x
aynı şeyleri tekrarlayıp durmaya niyetim yok..zaten yeterince uzun bir yazı olacak,
o nedenle sizlere daha fazla bahsetmeyeceğim,
her defasında kaderime küfrettiğim gecelerden,
tam güzel bir espiri tutturduğumda aradığım tanıdık kahkalardan,
birinin, bir daha asla bana "kanka hadi mekana gidelim" diyemeyeceğinden,
düştüğüm anda kolumu öyle kuvvetle asılıp kaldıracak bir olmayacağından bahsetmeyeceğim,
bahsetmeyeceğim batak eşlerimin bir daha asla o kadar iyi olamayacağından,
bahsetmeyeceğim ikimizinde cüzdanları evde unutup, benim cebimden çıkan demirliklerle tek simidi tek çayla yerken "olm çok fakiriz lan" diye gülüşemeyişimizden,
onun hiçbir zaman anlatamayacağı, benim dinleyemeyeceğim, özel hikayesinden hele hiç bahsetmeyeceğim..
okandan bahsetmeyeceğim artık..
hele ki o gece dönüşte bir kes daha ağzımı yüzümü ters çeviren..hala masamın üzerinde duran,unuttuğu, ip bilekliğinden kesinlikle bahsetmemem lazım..
o gece o bilekliği alıp koluma taktım ve nihayetinde, artık iyice çürüyüp eskiyen ipi kendini koyuverip, geçen yaz bana farkettirmeden, yüzdüğüm denizin derinliklerine dalıp gidene kadar da çıkarmadım.
http://fizy.com/tr#s/1ah03s
cuma gününden bahsedeyim biraz,
beden eğitimi dersimiz var, ben de daha önceden bahsetmiştim, iyi derece basketbol oynarım.
ve içine düştüğüm çıkış yolu olarak da ekstra içki, sigaraya başlamak ya da kokain çekmek pek mantıklı tercihler gibi görünmeyince, ben de kendimi biraz spora verebilirim diye düşündüm.ne güzel işte, it gibi terleyeceğiz, at gibi koşacağız, içimizde ne kadar acı varsa terlerimizle beraber akıtıp siktir edeceğiz bünyemizden.
bu arada bizim çocuklardan serhat da basketçi, hatta kulüp kariyeri de var ancak ben okul takımlarından başka bir yerde oynamadım, o yüzden yarı-prof diyebiliriz. necati biraz oynamış, başka çocuklar da var..öyle bir 4 e 4 ayarladık hemen, takılıcaz, diyorum ya maksat ter atmak. ama ben de topa değmeyeli neredeyse 2 sene olmuş..lise son da üniversite sınavlarından dolayı ilgilenememiştim.
neyse,
bekir ve tunahan var bu çocukların arasında, tunahan biraz pokemon, ama kötü çocuk değilmiş yani. bu isimlerle hikayenin ilerleyen bölümlerinde daha sık karşılaşabilirsiniz.
biraz öylesine ısındık, necati karşı takımda, serhat o takımın kaptanı havalarında..o ara benle konuşmuyor aq..nedendir bilmem, ama sikimde de olmamıştı..
biraz şut mut takıldıktan sonra başladık beyler,
ben şutör gard olarak oynarım ama tek potada 4 e 4 oynuyoruz, gard mard cart curt birbirine karışmış durumda, sallamasyon takılıyoruz.
"5 te ara verelim 10 da bitsin" dedi çocuklardan biri..o ne aq mahalle maçı mı yapıyon..kimse bir şey demeyince kabul edilmiş sayıldı tabi bu öneri.
biz başladık, tunahan ve bekir benim takımdalar, çocuklar fena oynamıyor,hatta tuna da baskete aşina ama topu kullanmak genelde bana kalıyor, ben de direkt pas yapıyorum filan..yani öyle kendimi gösterme, yırtma gibi bir çabam kesinlikle yok ki öyle tiplere de ayrı tav olurum. adam gibi oynayacaksın aq işte, sike sürülmeyecek davada havan kime?
peki tahmin edin karşı takımda, tam da bu özelliklerine kıl olunabilecek kim var?? kim var? bildiniz tebriklerr *
ilk devre bir tane basket atabildik, onu da tunaya ben attırdım bauns pasla rahat bir pota altı sağlayarak. bu sikiklerde 1 tanesi hariç hepsini serhat lavuğu attı. şutla attı, turnikeyle attı..iki kişiyi çarşılayıp attı..ama bildiğin götü yırtılmış durumda,
herif eski kulüp sporcusu, kondisyon filan eyvallah da, e tabi öyle 4 e 1 gibi oynayınca da bir şekilde motor hararetleniyor.
baktım bu molada nefes nefese..ben de aşırı sinir olmuşum o artist hallerine, bir de kenarda 5-10 kişi toplaşmış ooo mooo çekiyorlar. "dur hele" bakalım dedim..biraz biz de kendimizi zorlayalım, paslanmış mıyız..
o ara çocuklar bana biraz sitem ettiler "aga sen kullan şut filan işte rahatken, paso pasa çalışma" gibisinden, ben de "tamam, ben serhatı birebir savunacağım siz diğerleriyle bir şekilde yan yana takılsanız yeter" dedim.
ikinci yarıya başladık, top elimde, azıcık sürüp direkt cepheden salladım potaya orta mesafeden, soktum.
pota altından bir daha başladık, gene biraz daha sürdüm, bu sefer sağ çaprazdan * biraz daha uzak bir mesafeden salladım, o da içerde.
beni de o ara önüne gelen savunuyor, yani kime denk gelirse, adamlar gayet rahat götürdükleri için o ana kadar, adam paylaşımı filan yapmamışlar,
neyse ben gene başladım ki, pat! karşımda serhat bitti hemen..amk..kendini gösterecek ya..noktayı koymaya geldi aklı sıra..zira kendisi o sahanın en iyi oyuncusu olmak zorunda, başka kimse ondan daha fazla hava yapamaz!
epey birebir kapıştık bununla, ben inat ettim, bir ara iki kişi oldular, bizim adamlardan biri bom boş, armut gibi bırakmışlar potanın dibinde, versem, öküz değilse (ki değildi) kesin rahat bir sayı,
vermedim aq, inadına ben sokacam o sayıyı, serhat hemen bağırdı, ama zaten önceki devreden yorgun, nefes nefese aq surat pancar, "arkayı bırakma arkayııı!" diye, yardıma gelen puşt gene yerine döndü,
"aha" dedim, gene birebir kaldık mı! iyice üzerine gittim, sırtımı potaya, gücü bacaklarıma verdim, tüm gücümle kendimi potaya doğru savurdum..normalde bu tarz olaylara hiç girmem, girsem de genelde beceremem keza benim işim "şut". neyse, o pota altı birebiri sonucu attığım "kanca benzeri sikko atış" da girer mi? girer. *
bizimkiler hemen "helal be aga! işte bu! adam nihayet oynamaya karar verdi!" diye gaz veriyorlar. çok hoşuma gitti amklar * gururum okşandı yani (ahh ah)..
ama ben de daha ilk mücadelemde pestil oldum, uzun süre spor yapmamanın acı sonuçları..
yorulduğumu çaktırmadan, gene aynı şekilde başladım oyuna, ilk yarıda serhat ın yaptığı bencilliği, bu kez daha iyi bir isabet oranıyla (%100 beyler, yanlış olmasın ahaha) ben yapmaktayım.
serhat gene karşımda, gene bir ikili mücadele, ve yine gelen yardım savunması..bunlar herhalde gene kendim zorlayacağım sandılar, ama o bir kere olur aq..pilim kritik seviyeye gelmiş bir anda..
baktım gene pota altı konya asfaltı gibi, gene bir bauns sallarsın iki hıyarın arasında, tuna bom boş turnikeyi bıraktı.
4 pozisyonda, sıfır hatayla maçı berabere pozisyona getirmiştik.
sonraki bölümde 3 tane orta mesafe şut daha sokup takımıma katkı vermeyi başardım, tunahan da kendi çabasıyla bir birebir bitirdi, öbür basketi takımdaki diğer çocuk atmıştı sanırım, adını hatırlamıyorum zira lazım da değil zaten.
nihayetinde serhat piçine (evet diretk olarak ona, çünkü takımıyla bir problemimiz yok yani * ) 4 sayı geriden gelip 10 a 7 koymuş oluyorduk.
benim son şutumun isabetinden sonra maç bitince hepimiz "uaaaarrgghhh" sesleriyle kendimizi yerlere bıraktık, kenarda da epey millet toplamış ha, bizim sınıftan olsun, beden dersi olan başka sınıflardan olsun..şöyle en az 20-25 kişilik bir seyircimiz vardı laan. (gülmeyin ibneler biz kulüp çocuğu değildik aq, 25 seyirci ne demek!)
nefes nefese herkes birbirini tebrik ediyor, bizim takım ince ince alaya alıyor, "olsun aga artık bir dahakine" gibisinden..öylesine yaptığımız maç, umduğumdan çok daha hararetli ve rekabetli geçmişti. ama çok eğlendim beyler, öyle böyle değil, bir an için harbiden de bana elem veren ne kadar şey varsa unutmuştum. işte spor böyle bir şey..lütfen gençlerimizi spora yönlendirelim, bilinçlendirelim *
maç bitimi, biz iyice yorulmuşuz artık daha fazla "beden" yapmak istemiyoruz, saha çıkışına doğru yönelmiştim ki, karşıdan uzun boylu sayılabilecek, bonus kafa bir elemanın bana doğru yaklaştığını gördüm, el kol yapıyor bir yandan..geldi,
"selam, dostum olcay ben"
sen kimsin aq, nerden çıktın?..
arkadaşlar demin telefon çaldı kusura bakmayın
http://fizy.com/tr#s/16ncb9
"merhaba?" dedim.
"dostum, basket oynuyorsunuz? değil mi?"
yok aq fantezi yapıyoruz...
"evet? ne oldu?"
"bizle oynar mısınız?"
"yorulduk ama çok.."
"tamam bir daha ki beden dersine? ona göre 5 e 5 filan ayarlarız, ciddi maç olsun" * "
"valla olabilir, hangi sınıfsın sen?"
"makine 3. sınıfım ben, oynar mısınız?"
"ya bana uyar, ama arkadaşlarla da bir konuş istersen" deyip başımdan savmaya çalıştım..lan ölüyorum yorgunluktan zaten...
bu baktı arkaya doğru, "haa, tamam ben serhat a da söyleyeyim dur" dedi..vay aq, serhatla bu nerden tanışıyor? pezevengin tanımadığı yok..
baktım bunlar birbirini görünce "kardişiimmm" mardişimm ayağı dönmeye başladı..hemen kaçtım ordan aq..tahammül edemem böyle vıcıklara..
içeri doğru giderken hoca tam soyunma odalarının önünde önümü kesti,
"nereye bakalım?"
"hocam basket oynadık, öldük valla" arkadan da bizim elemanlar geliyor o ara, herkesin suratlar domates gibi..e bu kadar adamın böyle morarmasını sağlayacak olan şey basket ya da futbol değildir de nedir? birbirimizi sikmiş olacak değiliz ya..
hoca baktı, "heaa orda zıplayanlar sizdiniz demi..e tamam sizin bitsin o zaman bu günlük, imza atıp çıkabilirsiniz"
eyvallah..
biz içerde giyinirken serhat da geldi,
"beyler..haftaya bugün makine 3 lerle maç ayarladım (ayarladım!). oynuyorsunuz demi? tsigalko? oynuyorsun demi?"
haftalar sonra benimle muhatap olmaya karar vermişti beyefendi,
"bakarız"
"ya kesin bir şey söyle"
"tamam oynarız işte.."
"adamlar ciddiye alıyor, biz de düzgün gelelim"
neyse giyindik çıkıyoruz,
birden beni şeytan mı ne dürttü artık, biraz da az önce konuşmayı başlattığı için, bir anlığına serhatla şöyle bir konuşayım bakalım dedim..
"serhat..baksana bi"
geldi,
ben gayet asabi ve konuşmayı kontrol altına almaya çalışır durumda,
"olum, bir sorun mu var aramızda lan?" dedim.
bu hıyar,
"bak böyle lanlı lunlu konuşma bana" dedi, ama öyle artislik yaparak değil, daha ziyade kendine yapılmakta olan artistliği savuşturmaya çalışarak
"ya tamam bırak..sen soruma cevap ver"
"abi bak bana öyle konuşamazsın"
"tamam sen soruma cevap ver"
"hala aynı frekanstasın serhat kavga edicez bak."
"tamam sen bana emretmeyi bırak okey?"
"okey okey..ee sorumun cevabını verecek misin?"
o an aşırı sinirlendi beyler ama gülümsüyorum böyle, resmen patlamak üzere olan volkan gibiyim * bir daha ters cevap verirse bir anda girivericem..hiç yoktan yere ağız burun gidicez..
neyse ki bu daha fazla tahrik etmedi,
"ya abi, sorun sende var bence yani..biz beraber takılıyorduk..ama sen kendin gitmeyi seçtin..biz sana ulaşamıyoruz ki amına koyim? çağırıyorum bir yerlere gidelim diyorum, gelmiyorsun, erteliyorsun.. en kral sensin aga sana yetemiyoruz.."
haydaaa..
ne diyor lan bu yarak?
ne kralı, ne ulaşılmazı..ne havası? lan ben ölmüşüm ağlayanım yok be bebe..
"serhat,sen kafanda kurmuşsun dostum öyle bir durum yok yani..ulaşılmaz falan filan..benim derdim bana yetiyor..artı ben size söyledim uzaklaşmamın sebebini, biliyorsun.."
"tamam sigara muhabbeti filan biliyorum da..yani senin hareketler artık bize karşı tamamen antipatik, itici, bizi istemiyormuş gibi, bizle yan yana olmaktan rahatsızmış gibi..ben de sinirlendim sonuçta... (burada cık cık cık efekti çok iyi gider)"
"yanlış anlamışsın o zaman, öyle bir düşüncem yok..aksine daha fazla ihtiyacım var şu an tanıdığım insanlara.."
"e iyi o zaman benim için de bir sorun yok..ben, sen öyle yapıyorsun diye tavır alıyordum"
"tamam o zaman, sorun yok?"
"yok okey"
el sıkıştık..
serhatla da aramız düzelmişti..gerçi ben nasıl bozulduğundan da emin değilim ya..neyse..
@823 teşekkür ederim kardeşim, düşünüp ve ilgilenip bu şekilde yazman bile yeter *
ama tavsiyeye pek de ihtiyacım kalmadı artık, en azından o yönde tavsiyelere.. artık biraz evinin adamı, çocuklarının babası olma adına tavsiyelere ihtiyacım var.
basket maçına gelince,
bazı taşların yerine oturması açısından önemli bir başlangıçtı.. çünkü ilerde "bu da nerden çıktı aq" demenizi istemem..
ayrıca ne yalan söyleyeyim hoşuma giden bir anı, nasıl koyduk ama ibnelere * *
bir işeyip geliyorum.
aslında 1-2 parta bitirmeye planlıyordum bu gece ama entrylerinizle beni yüreklendirdiniz,
yazmaya devam, yorumlarınız için teşekkürler *
http://fizy.com/tr#s/1ai4uj
ders bitti, giyinmişiz, ben artık mineyi derse uğurlayıp yurda döneceğim. güya erken bitirdik çıktık diyorum ama biz giyinirken sınıfın yarısından çoğu da kaybolmuş aq, hocanın garezi bize..
kızlara karşı çok naifti pezevenk, hatta biraz dedikodu vari şeyler de çıkmıştı hakkında daha sonradan başkalarıyla..
çantaları yüklendim bizim binanın önüne doğru çıkıyorum ki, o ara yan yoldan aşağıya inen ebruyu gördüm..daha doğrusu ona benzettim önce, ama yanında biri de var, ufuk diye bir çocuk, bizim sınıftan..baktım şöyle bir, anaa..el eleler.. mi? gözlerimi kıstım, boynumu ileri uzattım, dürbün ayarı yapıyorum resmen, yanlış görmüş olmalıyım..ebru? ufukla, el ele ha? ha ha hassiktir..mümkün değil..
beyler öyleymiş ama.
"allaahh allaahhh" çekip güldüm kendi kendime..yukarı yürümeye devam ettim. ebruya bak sen..bizim sümsük ufukla ha..
bu ufuk dediğim eleman, en başlarda sınıf erkeklerini tanımlarken tanıttığım "sessiz ve telepati yoluyla iletişim kuran" tayfadan..devamlı en arka sıralarda, bir uyku ve sersemlik halindeler..o yüzden biz onlara aramızda "miskinler" deyip taşak geçerdik..hatta ebru da buna katılırdı..e şimdi ne alaka aq?
gerçi ufuk dediğim eleman yakışıklı sayılır, hafif kilolu, kalınca, sevimli suratlı bir eleman, gideri vardır yani, beğenen olur..ama ebru? valla çok şaşırdım beyler.
binanın merdivenlerinin önüne çıkıp mineyi bekledim, 1-2 dakikaya yanında bir grupla göründü, beni görünce hemen bulutların arasından fırlayan bir güneş gibi daha da bir parlayarak, el salladı, hızlı adımlarla yanıma geldi. sarıldık, öpüştük *
gene klasik naber, iyidir, konuşmaları..o ara bunun grubu da merdivenlere ulaştı, "bak seni bizimkilerle tanıştırayım" dedi. grup aniden gözlerini dikip bana yoğunlaşınca ben biraz gerildim, aq bedenden çıkmışım, saçlar filan dağınık..yani sevgilimin arkadaş grubuyla tanışmak için ne derece uygun bir durumdayım emin değilim..
bir sürü bir sürü isimler saydı 6-7 kişi bunlar, aklımda bir tek elif diye bir kızın ki kaldı bu ilk ayak üstü tanışma esnasında..elif baya hoş kız, siyah saç, beyaz ten kombinasyonu (ayşen kombinasyonu diyebiliriz kısaca).
benimki dedi "bir akşam hep beraber çıkarız..çıkarız demi canım?
"he, ha? hea evet evet, çıkarız tabi"
bu tarz durumları pek sevmem (sevmezdim). aq şimdi bir de kızın tayfasına kendimizi kanıtlamaya çalışıcaz iki saat..sonra ben onu tayfamla (olmayan tayfam) tanıştırmak zorunda kalacağım... bu tayfalar aralarında kıyaslanacak... bissürü bissürü şeyler..pff..
mine yi derse uğurlayıp hem yorgunluktan hem de bu yeni tiplerin baskısından sersem bir halde kendimi minibüse attım..
e ne sanıyordun ki aq? kız öyle çölde gezen bedeviler gibi tek başına yaşıyor olacak değildi ya? elbette bir çevresi vardı(hemde ilk izlenim itibariyle oldukça elit bir çevresi)..senden önce..senden sonra da olacaktır..yani..
yurda vardım,bir duş aldım. tolgayla lak lak ettik biraz, akşama doğru oda kalabalıklaştı..zaten bizim oda bir nevi kahve atmosferindeydi beyler..sigara da içilirdi, ben fitil olduğum için genelde balkon da ya da tek tük, hatır minnet içilirdi..
üst katımız kumarhane.. * erbayların odası..orda genellikle içki alemleri döner, onun üstü de internet kafemiz *
yani tabi böyle değil buralar da, biz o şekilde isim verdik aramızda..yoksa o kumarhane (batakhane) dediğimiz yerden daha çok bizim odada (kahvehane) oynamışızdır batağımızı bilmem ne mizi..
o cuma gecesi, son derece zorlu bir haftayı daha geride bırakmanın verdiği yorgunluk ve gelecekte beni bekleyen "daha başka ne sikkoluklar var acaba" sorularıyla..yine ve yine sadece yarı yarıya huzurla uykuya daldım..bir de minenin arkadaşları çıkmıştı şimdi başımıza... kas babam kas..
http://fizy.com/tr#s/20jsuy
haftasonu mineyle anlaşıp buluşmadık, bunun çamaşırları bulaşıkları varmış (tipik kız bahanesi mi desem :p) benim de işime geldi açıkcası..çıkmaya başladığımız günden bu yana (ki 2 hafta filan anca olmuştu sanırım) en az 7-8 kere buluşmuştuk..ve beyler ben ilişkide, ne kadar seversem seveyim, biraz da nadasa bırakmaktan yanayımdır..
çünkü öbür türlü insan yoruluyor yani..maddi manevi..gerek yok abartmaya..
hafta sonum klasik erkek eğlenceleriyle geçti,
pazar gecesi tolgayla odayı taşıdık,
okan ın çıktığı odadaki diğer çocuk da başka bir odaya gitmiş tek kalmamak için, biz de alt kattaki 3 lü odamızdan oraya, o ikili odaya çıktık.
okanın eski odası, benim yeni odamdı artık..anını yaşatmaya geldim kardeşim..
bu arada daha fazla bahsetmeyeceğim demiştim yanılmıyorsam..evet devam edelim..ha bu arada..okanla, o günden sonra iki kez daha konuştuk..birinde ülkeden ayrılmasına yakın, mesajla..öbüründe de bu odayı taşıdığımız hafta sonu msnden. yeni okulundan bahsetti, karma bir okulmuş.."dil sorun olur belki ama çözeriz aga bir şekilde" dedi..çözersin tabi aslan kardeşim..senin elinden ne kaçabilmiş ki *
yeni oda arkadaşım tolgayla ortak çalışıp odanın ayarını 1 saat gibi bir sürede bitirmeyi başardık, kumarhaneden ayrılmıştık artık *
ama bu ayrı kalacağımız anlamına gelmezdi..gecemiz gene orada, bu kez sadece kağıt oyunları, lak lak ve sigara dumanıyla değil, bir de mont altında, sözde gizlice ( * ) yurda sokulan 70' likle beraber geçti..
güzel günler... bizi bekler..
benim hala umudum var beyler..
http://fizy.com/tr#s/1ahjyp
pazartesi okula gitmedim, amına koyayım o tarih dersini mühendisliğe koyanların..
o akşam, mine de benimle aynı fikirde olarak (tabi o amına koyayım filan dememiştir herhalde), akşam ne yapıyorsun? gibisinden sordu,
bu bir nevi "buluşalım (mı) ?" demekti. elbette ki onsuz geçen hafta sonunun ardından bu üstü kapalı kibar teklife balinalama atladım.
yalnız atlamamla beraber de betona çakılmam bir oldu,
keza bu akşam, arkadaşlarıyla tanışacağım akşam olacaktı..öfffpss..beyler bilmiyorum o zamanlar ben mi fazla kasıyor muşum, ama yani, ne bileyim, siz de tedirgin olmaz mıydınız sevgilinizin en iyi arkadaşlarıyla filan tanışırken? bakalım bizi kabullenecekler mi?
e pek çok ilişkinin de arkadaş onayı alamamaktan ötürü bittiğini düşünürseniz..gerçi bizim sikimizde bile olmaz, isterse tüm dünya karşı çıksın, amerika iran a savaş açsın, titanik tekrar batsın, tır kadar göktaşı dünyaya çarpsın..umurumuzda olmaz..şahsen benim olmaz yani..mine nin de olmaz... olmaz demi?
bu sefer yurdun önünden alamayacaktım onu, çarşıda ünlü bir heykelin altında buluşmaya karar verdik, sözleştik.
ben tam bir gaz ve çılgınlık hali ile, buluşmaya 4 saat kala hazırlanmaya başlayacaktım ki (bu hallerime en çok ben gülüyorum şimdi inanın * ) bir ses beni durdurdu..beynimin içinden değil, yatağımın yan tarafından geliyordu..tolga,
"kasssmaaaaaaaa" dedi "hastasıyız dedeee" frekansında *
baktım buna, gülüyor piç..ben de güldüm.."tamam lan.." oturdum yatağa..başladık lak lağa..bu soruyor, "nasıl gidiyor, nedir, ne değildir" filan diye..dedim iyi..sonra aklıma geldi,
"aga? sen de gelsene lan?..ihtiyacım var aq kurtlar sofrasına konuğum bu gece.."
-"kardeşim, gelirim gelmesine de, her seferinde de gelince, öğrenci velisi gibi, biraz garip olmaz mı? * "
-"yok bea..senden mi utanıcam..gel gel valla.."
-"boşver..sen git, bu ilk sefere tek git..sonra gene takılırız gerek grupça gerek 2 ye 2..tek git tek.."
-"ya gelsen ne olcak işte..ne farkeder..azıcık dikkatlerini dağıtırsın..hem..2 ye 2 derken??"
ahaha aklı nilayda kalmıştı bizimkinin belli *
-"ya öyle hani, senin ve bir arkadaşı..lan..ne gülüyon amına kodumunun?..siktir git... sie hadi sie..dağıl aq.."
ben gülmekten katılıyorum, bu kovdu beni..ah be tolgam..hep mi böyleyiz biz erkek milleti..aslında bu insanoğlu hep böyle değil mi?
aşktan korkuyoruz,
aşık olmaktan zaten korkuyoruz..
birini sevmeye korkuyoruz, sevilmeye korkuyoruz...
neden lan?..çok mu yanlış bir şey yapıyoruz?..
aşk, aşkın kabulü..aşık olduğunun kabulü..genelde üç aşamadan oluşur..
1, durumla dalga geçme..
2, şiddetle reddetme...
3, çaresiz kabullenme..
tolga..eğer bu sistem doğruysa finale pek bir şey kalmamış demektir..ve umarım nilayın da hisleri sana karşı benzerdi zira ben o akşam o şekilde hissetmemiştim..
ve kendi kalbimde, ya da civarımda yaşanacak bir başka hayal kırıklığına ve acıya da dayanmaya gücüm yok..bilesin... bilesiniz!..
http://fizy.com/tr#s/1ago96
yalnız gittim..
heykelin altına vardığımda maşallah bütün konsey oradaydı..yok..1-2 kişi eksik olabilir..ama sonuçta benden erken gelmişler yani aq..
ne güzel, 1-0 yenik başlıyoruz..
"çok beklettim mi ya?" bir yandan mineyi öperken, öyle ortaya soruyoruz, zerzevatın biri cevap verdi,
"yok ya en fazla 10 dakika olmuştur"
sana mı sordum amın oğlu?
"yok canım daha demin toplandık biz de zaten" dedi mine klasik, güneş gülümsemesiyle..güneş ışığından tek farkı, bu gülümseyişin fazlası adamı kanser yapmazdı..sadece daha mutlu yapardı..
2 kız, 3 sap var,
iki de biz, 7 kişi toplam.
evet, 1 sap dışarda gördüğünüz gibi..yazık..
kordonda dolanmaya başladık, hava soğuk..elemanlardan birinin önerdiği yere doğru gidiyoruz..zaten yol boyu kafe aq..geç otur işte birine sanki ne varsa..
neyse biraz yürüdük, mekan güzel, dışarıda oturuyoruz ama üstü kapalı, ısıtıcılar filan da var, hava problem değil yani..iki masa birleşti, mine hemen sağımda, ben masanın en dış solundayım..karşıda elif, fatih (zerzevat), murathan(sap) , necati (bizimki değil tabi), minenin yanında da merve diye bir kız daha... aferin..bu oturma planını sevdim..hatunumun yanında erkek istemem..sikerün arkadaşını markadaşını..arkadaş ayağı, göt ayağı..
menü geldi..herkes biraları söyledi..ben de tam söyleyeceğim ki, benim bebiş kola söylemez mi?..kıyamam ben sana ya, bırakır mıyım masada öyle seni? ver bana da bir kola! varsa diyet ver hatta..zero şeker filan ver..
oradan biraz muhabbet oldu, elif "mine öyledir ya, içmez pek" filan gibisinden tatlı tatlı ortamı ısıtıyor, elemanlar, "kardeşim sen de uydun, 4lüyü bozdun" filan diye yavşamaya çalışıyorlar..
bak koçum..ben yeni tanıştığım adamlara "kardeşim" demekten pek hoşlanmam..onların da bana demesini haz etmem... adamın imüğünü sıkarım..ama sıkamam..yani o masada olmaz..
muhabbet dönmeye başladı,
onlar beni, ben onları, sözde masumane ama aslında zekice sorularla tartma çabasındayız (en azından ben öyleyim, onlar ne derece zeki düşünüyorlar bilemem) * . ilk bir kaç sohbet ve 1.5-2 saat kadar bir sürenin ardından masayı epey tahlil ettim, hepsine notumu verdim ufaktan..
halbuki ben, kızın ailesiyle tanışmaya giden sıkılgan erkek modunda olmak zorunda kalırım diye bekliyordum ama, öyle olmadı açıkçası, ya bana ekstra bir özgüven geldi de rahatladım, ya da elemanlar rahattı, o yüzden ben de gevşedim, bilemem..
kişi kişi yazmak gerekirse,
fatih; cool olmaya çalışan, bir miktar patavatsız, ama özünde saf bir eleman. uzun saçları ve cücük sakalı, altında yatan köylülüğü gizleyebilmiş değil..sıkıntı yok... ama espri yapayım derken pot kırarsa, bozarım..fena olur..
necati; masadaki insanların arasında, ben dahil, en olgun çocuk diyebilirim..kirli sakalı yakışmış..yerinde konuşuyor, fazla zevzekliği sevmediği belli, bir kere fatih üzerinden ortak taşak bile yapar gibi olduk..tabi cooluğumuz bozmadan ;)
murathan; şu siyah çerçeveli gözlüklerden var gözünde, artık artisliğine mi takıyorr, yoksa harbi bozuk mu bilemem gözleri..bu da elit bir tip belli..ama muhabbeti rahat, kasmıyor, sıcak kanlı sayılır..necatiden daha sıcak..o puşt harbiden çok oturaklı ve dengeli bir bek aq..bindirmeleri filan fazla yerinde *
merve; ortamlara akmaya çalışan ve her grupta fiks bir tane olmazsa olmaz türden, aslında "cici ev kızı" ama kendini aşmaya çalışan modda..yani..bana bir zararı yok tabi de..hatta iyi bile sayılır ama..olmaz be güzelim..kaşarlık da bir sanattır... bak elife?
elif; kesinlikle tehlikeli bir kız... bir kere güzel..sizinle konuşurken açık kahverengi gözlerini asla kaçırmıyor, hatta o gözlerle sizinkileri delip geçmek istercesine vahşi..iştahlı bakıyor..ve size öyle bir konuşuyor, öyle bir muamele ediyor ki, o an karşısındayken kendinizi imparator gibi hissediyorsunuz resmen..ilgisi, sanki sadece size özel..o derece değer ve önem veriyor sizin ağzınızdan duyacaklara, ördüğü ağlara takılacak kelimeleriniz, sinek bekleyen örümcekler gibi bekliyor sinsice..
tsigalko; tam bir peze.. öeöhmm.. neyse bu kadar tanıtım yeter sanırım *
masa, genel anlamda stabil, ama potansiyeli de yüksek bir masa..şöyle tiplere bir previous yaptım da..hiç bir şey çıkmayacağı gibi, çok ama çok fazla şey de çıkabilirdi bu masadan...
mine..birtanem..nasıl arkadaşların var senin böyle? çok mu aradın bu iki ucu keskin tipleri..yoksa sen de..ben de..aslında onlardan biri miyiz? ha?..
bu gecenin son iki partı olsun arkadaşlar,
http://fizy.com/tr#s/124hlk
gece, ummadığım şekilde rahat geçmişti..elbette beni rahatsız eden bir takım noktalar kalmıştı içimde ama ben çok daha kötüsüne hazırdım, bu şekilde kurtarmak hoşuma bile gitmişti.
elemanlardan 2 si başka yönlere dağıldı, biri elif i evine bırakacak, merve ile mine aynı yurttalarmış, onları da ben ve zerzevat bırakıcaz, sonra o nereye giderse gitsin aq bana ne..
bölünürken vedalaştık, herkesin ortak dileği ve temennisi (ki bence tamamen zorlama ve yalan) bir daha görüşmekten, hatta daha kalabalık olmaktan yana..ne var aq sanki kervan mı basıcaz? daha kalabalık olsan ne, az olsan ne..
mine'lerin yurda doğru ilerlerken, biz biraz önden gidiyoruz yine (uçaraktan..ikimizde çok hızlı yürüyoruz malum). bu sordu usulca,
"nasıl çocuklar?" bu sevimli sorucuk ve "lütfen kötülmee" diye yalvaran tatlı bakışlar karşısında zaten kötü bir cevap veremezdim,
"iyiler ya, fatih filan..necati epey artist"
-"öyledir o * "
-"merve, elif, hoş kızlar onlar da, zaten senin çevrenin kötü olmasını bekleyemezdi ;)"
-"hımm..şimdi bu, iltifat mıı? yoksa ince bir ayar mı var acabaa * "
-"ikisi de değil, olanı söylüyorum bitanem..senin iltifatlara ihtiyacın yok * "
burnuma tıklayıp,
-"çok fenasın sen * "
kızları yurda bıraktık, bu sefer mineyi ben öptüm, geçen sefer beni öptüğü yerden..tam yanağıyla dudağının birleştiği, o küçük çukurun, kavisin olduğu, et tatlı yerden..bakalım bana yaptığın sana yapılınca nasıl oluyormuş küçük hanım *
beklediğim etkiyi almıştım, burun delikleri bir an genişleyip daralmış..yüzüne "obaa ne oluyoz yeauw" tarzı bir şaşkın gülümseme gelmiş, gözleri daha parlamıştı.. yanakları, soğuğun etkisinden farklı bir tonla pembeleşirken, bu genel konuşup,
"ee.. hadi size iyi geceler çocuklar" deyip, merveyle omuz omuza girerek ve kesinlikle duyabileceğimiz kıkırtılarla yurdun kapısından geçip içeride gözden kayboldular..
derin bir nefes alıp içimden kendime aferin çektim... aferin oğlum! işte böyle..
arkamı döndüm, hıyar fatih beni bekliyor,
"gidelim mi abi?" dedi..yok fatih, sen gazete mazete ne bulursan getir, serelim şuraya, burada yatıcaz bu gece..e tabi sen beni tanımıyorsun, ben devamlı böyle takılıyorum, kolay mı mine yi elde tutmak?... gidicez tabi amına koduğumun...
"gidelim" dedim..
bu salak bir iki şey daha sordu, kısa cevaplarla geçiştirdim. pek fazla konuşmadım, 5 dakika sonra da , evi varmış, o yöne doğru ayrıldı benden, öylesine bir vedalaştık..
fatih, tamam zararsız filandı ama, dediğim gibi, her an bir mallık yapabilitesi var..her an için patlamaya hazır bir bomba gibi yani,
dikkat çekmek, cool olmak, ortama girmek için ummadığınız her türlü absürdlüğü bekleyebileceğiniz bir tip..dikkat çekicem diye adam bile öldürür lan böyle mallar..
neyse..
niye coştuysam bu kadar, gece gece..
velhasıl kelam, sosyolojik dojazı yüksek bu gecenin ardından nihayet yurduma dönmüş, yeni odamda, tolgayla ışıkları söndürüp sabaha kadar kritiğimizi yapmıştık.
tipleri de aynen size tarif ettiğim gibi (tabi o zaman daha ayrıntılı şekilde) anlattım buna da, bütün gece deliler gibi güle uluya bir hal olduk aq..
"aga elifi bana yapalım madem" dedi puştluk olsun diye,
ben de "yok lan senin ki belli olm, sen rahat ol dedim" küfrü bastı, ben de yine kahkahayı tabi..
özetle..evet güzel bir geceydi, ama,
yarın gene okul var..yine görmek istemediğim suratları görmek var,görmek istediklerini görememek var... dııırıııtt dııırıııtt lanet olsun bu hayat,lanet olsun bu sevgim..
http://fizy.com/tr#s/2b7lea
okul, yine klasik..bizim eski tayfayla, serhat beyle aramızın düzelmesinden ötürü otomatik olarak yeniden aramız iyi..gerçi necatiyle zaten yine de iyiydik de, o kaşar kızların alayını sallayın çöpe amk karaktersizleri..
nilayla takılıyorum tabi,
ebru ve ufuk (sümsük) inanılması güç bir şekil, çıkmaktalar,
derste arada baktım ebru bunun omzuna filan yatmış, beraber uyuyorlar sıranın üzerinde (zaten bence o elemanla yapılabilecek en renkli aktivite yani..)
benim de, epey şaşırmakla beraber, işime geliyor tabi bu durum. umuyorum ki bu sefer sonsuza kadar kurtuldum,
ancak durum şu ki, kendi çapında bir intikam alma ya da kıskandırmaya çalışma, ya da kızların iç dünyasındaki bir takım abuk subuk hesaplardan mütevelli sikko bir şeyler yapma çabasında da olabilir..olabilir çünkü bunu bana da söyleyen nilay,
"şu kızla da çocuk bir günde sevgili oldular..enteresan yanii.."
ben bilmemezlikten gelerek, "hangi kız yea?"
"ebru mu ne yaa, senin eski kanka ;)" pis pis güldü,
"ne kankası bırak allah aşkına..kanka ayağı göt ayağı.."
şimdi tabi bu lafı da yine bir kız kankanıza karşı söylediğiniz zaman pek güzel olmuyor, anlayacağınız çamı devirdik beyler..
"hımm, bizimki de öyle o zaman?"
"yok be öyle demek istemedim"
"ya cidden siz erkekler böyle mi bakıyorsunuz olaya?? kızla erkek kanka olamaz çünkü vıdı vıdı bilmem ne..bu mudur yani?"
"ya kızım, herkes aynı değil tamam..ben genelleme yaptım öyle, sanki lafı ben buldum, bana ne kızıyon?"
"bırak bırak..sizle baş edilmez.."
suçlu suçlu gülerek önüme döndüm,
"mesaj hakkın var mı?"
"var, mineye mi? yoksa vermem bak.."
"mineye mineye..valla ya..başka kime atıcam kızım.."
telefonunu aldım, benimkinin şarjı yok, dün şamata yapmaktan takmayı unutmuşum aq..
neyse mesajı gönderdim, sonra o ara, ilgimi çekti, normalde pek yapmam öyle şeyler ama, şunun da bir mesajlarına bakayım dedim,
mesaj kutusunu açtım,
o ara bu soruyor, "atamadın bi mesajı ha.."
"ya nilay bi dur allahını seversen ya, kırk yılda bişey istedik..bari tam yap"
"haa tabi canım kırk yılda..hıh"..küser gibi yapıp önüne döndü,
epey zaman kazanmıştım, mesajlarına girdim, biraz aşağılara indim..
ve beni epeyce şaşırtan o kişiyle olan mesajlaşmalarını gördüm...
vay anasını ya..hayatımdaki sürprizler bitmek bilmiyordu beyler..buna durumu çaktırmadan, sakin kalmaya çalışarak, okumaya başladım biraz biraz... nilay..sende az anasının gözü değilmişsin ha..bravo valla...
takip eden panpalarıma iyi geceler,
görüşmek üzere *
@910 bu sefer beni de gülmekten yıktın panpa, bu kalitede bekliyoruz yani, lütfen ;)
Cok guzel bir hikaye.emegi gecen herkese tesekkurler ama su muzikleri de halletseniz tadindan okunmaz;)
YanıtlaSil