http://fizy.com/tr#s/1ah643
gözlerimin yaşardığını hissetmiştim,
yüzüm resmen alev alev yanıyordu..suratımın ortasına osmanlı tokadı yesem, belki anca o kadar yanardı canım..
tamam..alışıyorsunuz beyler, kabulleniyorsunuz bir yerde.. ama olmaz ki? böyle gözüne sokarcasına, zorunda mıyım ben onların aşk cıvıltılarını görmeye? zorunda mıydı kaderim, kalbinden deşilmiş bedenimi, achilles in hector a yaptığı gibi yerlerde sürüklemeye?
derin nefes ala ala, zorlukla kendimi toparladım..bir kaç metre önümde ki ebrunun dalgalı kahverengi saçları nihayet artık bulanık görünmemeye başlamıştı ki, sınıfa başka insanlar da geldiler ve beni o ölümcül üçkenin yalnız bir köşesi olmaktan kurtardılar..
onları o şekilde görüşüm,
ebrunun bana attığı o küçümser bakış..
sakinleşip kafamı toparladığımda bir karar aldım..dersmiş, sınavmış, notlara göz gezdirmeymiş filan yalan olmuştu zaten..
evet,
bir karar,
özgüvenimi geri kazandıracak,
beni düştüğüm yerden kaldıracak,
dostu düşmana, reddedene, reddedilene, kendimi gösterecek,
berin düştüğüm bataklıktan belki bir süreliğine de olsa kurtaracak bir karar,
ne yapıp edip mine yi tavlamalıydım..
anlaşıldı..başka türlü çıkmayacaktı bu aşkın acısı..
belki de, kendi üzüntülerimi başkalarını üzerek silmem gerekiyordu üzerinden..
kendiminkinin acısını unutmak için başka ruhlar acıtmak,
başka kalpler kırmak..
başka gözleri ağlatmak..
ya da kim bilir..belki de bu şekilde bulacaktım aradığım ebedi mutluluğu?
kimseyi üzmek zorunda filan da kalmayacaktım..
herkes kendi mutlu olduğu insana kavuşmuş olurdu belki de..
ama denemeden bilemezdim..
ve diyorum ya..
ne pahasına olursa olsun mine yi düşürmek zorundaydım kollarımın arasına..
rahattım, çünkü sanki daha fazla kaybedeceğim bir şey yokmuş gibi geldi.
ve yine o an, aklımın köşesindeki "ya o da olmazsa?" sorusunun cevabına karşılık gelecek şekilde, "intihar eden insanları artık anlayabiliyorum.." diye mırıldanmıştım.
gözlerimi tekrar sınıfa çevirdiğimde nilayın kapı önünde birileyle lak lak ettiğini gördüm,
evet..hedefe giden kutsal yoldaki sadık destekçim olacaktı..bunu yapmaya istekli gibi görünüyordu..ama peki ya hazır mıydı?
sonrasında, her iki taraf adına da yaşanabilecek acılardan sorumluluk almayı göze alabilecek miydi?
yoksa o gece, biraz da beni kızdırmak için bilerek mi o "çöpçatan kız" ayaklarına mı yatmıştı?
hepsini bir bir görecektim bakalım..bu savaş daha bitmemişti, kazanılması gereken bir gurur, onarılması gereken bir ruh vardı hala,
.
.
benim ruhum..benim gururum..
gözlerimin yaşardığını hissetmiştim,
yüzüm resmen alev alev yanıyordu..suratımın ortasına osmanlı tokadı yesem, belki anca o kadar yanardı canım..
tamam..alışıyorsunuz beyler, kabulleniyorsunuz bir yerde.. ama olmaz ki? böyle gözüne sokarcasına, zorunda mıyım ben onların aşk cıvıltılarını görmeye? zorunda mıydı kaderim, kalbinden deşilmiş bedenimi, achilles in hector a yaptığı gibi yerlerde sürüklemeye?
derin nefes ala ala, zorlukla kendimi toparladım..bir kaç metre önümde ki ebrunun dalgalı kahverengi saçları nihayet artık bulanık görünmemeye başlamıştı ki, sınıfa başka insanlar da geldiler ve beni o ölümcül üçkenin yalnız bir köşesi olmaktan kurtardılar..
onları o şekilde görüşüm,
ebrunun bana attığı o küçümser bakış..
sakinleşip kafamı toparladığımda bir karar aldım..dersmiş, sınavmış, notlara göz gezdirmeymiş filan yalan olmuştu zaten..
evet,
bir karar,
özgüvenimi geri kazandıracak,
beni düştüğüm yerden kaldıracak,
dostu düşmana, reddedene, reddedilene, kendimi gösterecek,
berin düştüğüm bataklıktan belki bir süreliğine de olsa kurtaracak bir karar,
ne yapıp edip mine yi tavlamalıydım..
anlaşıldı..başka türlü çıkmayacaktı bu aşkın acısı..
belki de, kendi üzüntülerimi başkalarını üzerek silmem gerekiyordu üzerinden..
kendiminkinin acısını unutmak için başka ruhlar acıtmak,
başka kalpler kırmak..
başka gözleri ağlatmak..
ya da kim bilir..belki de bu şekilde bulacaktım aradığım ebedi mutluluğu?
kimseyi üzmek zorunda filan da kalmayacaktım..
herkes kendi mutlu olduğu insana kavuşmuş olurdu belki de..
ama denemeden bilemezdim..
ve diyorum ya..
ne pahasına olursa olsun mine yi düşürmek zorundaydım kollarımın arasına..
rahattım, çünkü sanki daha fazla kaybedeceğim bir şey yokmuş gibi geldi.
ve yine o an, aklımın köşesindeki "ya o da olmazsa?" sorusunun cevabına karşılık gelecek şekilde, "intihar eden insanları artık anlayabiliyorum.." diye mırıldanmıştım.
gözlerimi tekrar sınıfa çevirdiğimde nilayın kapı önünde birileyle lak lak ettiğini gördüm,
evet..hedefe giden kutsal yoldaki sadık destekçim olacaktı..bunu yapmaya istekli gibi görünüyordu..ama peki ya hazır mıydı?
sonrasında, her iki taraf adına da yaşanabilecek acılardan sorumluluk almayı göze alabilecek miydi?
yoksa o gece, biraz da beni kızdırmak için bilerek mi o "çöpçatan kız" ayaklarına mı yatmıştı?
hepsini bir bir görecektim bakalım..bu savaş daha bitmemişti, kazanılması gereken bir gurur, onarılması gereken bir ruh vardı hala,
.
.
benim ruhum..benim gururum..
http://fizy.com/tr#s/1ajgie
sınavda kağıtta yazılanları bile okuyamayacak kadar kötü durumdaydım..
çıkışta, bom bok bir vaziyet içerisinde, nilayın yanına gittim,
bir sorun olduğunu suratımdan anlamıştı *.
"ne oldu, ya kötü müydü sınav?"
"boş verdim nerdeyse.."
"aa, sen??"
"kızım uzatma işte.."
azımdan çıkıvermişti..normalde nilay a karşı her zaman sevgi doluydum zira o da bana fazlasıyla destek oluyordu..lan insanın kardeşi olsa o kadar nazını çekmezdi be.."
bu, ben kızacağını, ya da trip atacağını sanarken tam tersi,
"tamam tamam, anladım baya kötü geçmiş" deyip sıcak sıcak gülümsedi..elini omzuma attı, teselli etmeye çalıştı.
-"başka bir problem yok demi?"
beklediğim fırsat olabilirdi,
-"yok da..ya şu sarışın kız..neydi adı *" diye sordum sanki unutmuş ya da önemsiz bir şeyden bahsediyormuşcasına,
-"evet, tamam mine. ne olmuş ona?" deyip bu sefer "ben de yedim" dercesine gülmeye başladı..
-"yo hiç, sorayım dedim.."
bu cevap vermedi..
bu sefer ben,
"ya biz onla biraz fazladan zaman geçirdik filan ya hani.. o yüzden"
dedim,
gene tık yok, sadece gülüyor..lan illa ağzımdaki baklayı çıkarttıracak..kadın milleti değil mi? hepsi aynı"
"benle ilgili bir şey dedi mi diye merak ettim?"
bu sefer bu gene patlattı kahkahayı,
"oo şimdi anlaşıldıı..beyimiz aşık mı oldu yoksa?"
"ya saçmalama ne aşkı öyle iki muhabbetle..öyle her gördüğüm güzel kıza yazsaydım.."
-"eeeee?"
iyice üstüme gelmişti, kendi kaşındı;
-"eh o zaman şimdiye biz de ya sevgili ya da görüşmüyor olurduk" deyip ayarı yerleştirdim.
benden öyle bir lafı beklemediği birden ağzı yüzü değişti, yanaklar pancar * ..
-"hımm eh teşekkür ederim, ben güzel kız mı olmuş oluyorum o halde... peki çok teşekkür"
deyip savuşturmaya çalıştı..
ben ısrarla yüzüne bakmaya devam ettim, evet, artık üzerimdeki baskıyı ona atmıştım, utanmam ya da çekinmem gereken bir durum bırakmamış keza zaten son derece coşmuştum,ezilme sırası ondaydı..
-"ee, bahsetti mi benden? diye sormuştum??"
biraz tereddüt ettikten sonra,
"ya öyle genel konuşuldu tabi, gece hakkında..senin için de kibar çocukmuş filan dediler, kızı yurda bırakmışsın ya"
-"hadi yaa * ee başka"
-"ya o kadar işte yani öyle..bir de bizim kıza biraz kızdılar, daha yeni tanıdığın çocukla niye öyle kopup gidiyorsun filan diye"
-"allah allahhh? niye len yicez sankii..kim diyor bunu?"
-"boşver kimin dediğini de, işte, tamam kabul biraz muhabbetini döndü * " deyip gene utangaç utangaç güldü..
ben konuşmanın kontrolünü ele almam neticesinde istediğim cevaba ulaşmış ve sinyali de almıştım.
-"iyi bakalım.." dedim.
evet beyler,
sevgilisi olmayan,
pozitif, hoş, eğlenceli bir kız..böylelerini zaten fazla boş bırakmazlardı ki işte tam bu noktada da o boşluğu dolduracak olan eleman ben olacaktım. kendi kendime her ne pahasına olursa olsun işin peşinde gitme sözü vermiş olsam da, insan psikolojisi neticesinde, birazcık götü sağlama almak istemiştim. bu konuşmanın sebebi de oydu zaten..eğer benden hiç bahsetmemiş, hiç lafım geçmemiş olsaydı işim zor olacak demekti.
ama dedim ya, içerdeki zorunlu ajanım nilay * bana gereken tüyoları uçurmuştu bile,
tam masadan kalkarken öldürücü soruyu da sordum,
-"nilay..ne diyorsun?"
önce anlamamazlıktan gelmeye çalıştı..ama sonra pis pis gülmeme dayanamayım,
"olabilir..diyorum ;)" deyip, ebeveyn misali "aah bu gençlerrr" moduyla kafasını salladı.
.
.
arkadaşlar, şunu da söyleyeyim..kızlar böyle şeyleri bizim tahmin ettiğimizden çok daha fazla ve detaylı konuşuyorlar emin olun.
ben inanıyorum ki o gece nilay, tıpkı mine yi bana döşediği gibi, ona da beni işlemişti, bütün olumlu özelliklerimi ve "gözde bekar"lık modumu da üzerine eklediyse *, bu iş içten içe, pozitif yönde epey ilerlemiş demekti.
şimdi görev sırası yeniden bendeydi, akşama, bu sefer saçmalamadan, güzelce ve doğrudan amaca yönelik bir mesajlaşma gerçekleştirmeliydim.
kafamda bu senaryoları tasarlaya tasarlaya yurda vardım..gene o ölü toprağından sıyrılır gibi olmayı başarmıştım..
sınavda kağıtta yazılanları bile okuyamayacak kadar kötü durumdaydım..
çıkışta, bom bok bir vaziyet içerisinde, nilayın yanına gittim,
bir sorun olduğunu suratımdan anlamıştı *.
"ne oldu, ya kötü müydü sınav?"
"boş verdim nerdeyse.."
"aa, sen??"
"kızım uzatma işte.."
azımdan çıkıvermişti..normalde nilay a karşı her zaman sevgi doluydum zira o da bana fazlasıyla destek oluyordu..lan insanın kardeşi olsa o kadar nazını çekmezdi be.."
bu, ben kızacağını, ya da trip atacağını sanarken tam tersi,
"tamam tamam, anladım baya kötü geçmiş" deyip sıcak sıcak gülümsedi..elini omzuma attı, teselli etmeye çalıştı.
-"başka bir problem yok demi?"
beklediğim fırsat olabilirdi,
-"yok da..ya şu sarışın kız..neydi adı *" diye sordum sanki unutmuş ya da önemsiz bir şeyden bahsediyormuşcasına,
-"evet, tamam mine. ne olmuş ona?" deyip bu sefer "ben de yedim" dercesine gülmeye başladı..
-"yo hiç, sorayım dedim.."
bu cevap vermedi..
bu sefer ben,
"ya biz onla biraz fazladan zaman geçirdik filan ya hani.. o yüzden"
dedim,
gene tık yok, sadece gülüyor..lan illa ağzımdaki baklayı çıkarttıracak..kadın milleti değil mi? hepsi aynı"
"benle ilgili bir şey dedi mi diye merak ettim?"
bu sefer bu gene patlattı kahkahayı,
"oo şimdi anlaşıldıı..beyimiz aşık mı oldu yoksa?"
"ya saçmalama ne aşkı öyle iki muhabbetle..öyle her gördüğüm güzel kıza yazsaydım.."
-"eeeee?"
iyice üstüme gelmişti, kendi kaşındı;
-"eh o zaman şimdiye biz de ya sevgili ya da görüşmüyor olurduk" deyip ayarı yerleştirdim.
benden öyle bir lafı beklemediği birden ağzı yüzü değişti, yanaklar pancar * ..
-"hımm eh teşekkür ederim, ben güzel kız mı olmuş oluyorum o halde... peki çok teşekkür"
deyip savuşturmaya çalıştı..
ben ısrarla yüzüne bakmaya devam ettim, evet, artık üzerimdeki baskıyı ona atmıştım, utanmam ya da çekinmem gereken bir durum bırakmamış keza zaten son derece coşmuştum,ezilme sırası ondaydı..
-"ee, bahsetti mi benden? diye sormuştum??"
biraz tereddüt ettikten sonra,
"ya öyle genel konuşuldu tabi, gece hakkında..senin için de kibar çocukmuş filan dediler, kızı yurda bırakmışsın ya"
-"hadi yaa * ee başka"
-"ya o kadar işte yani öyle..bir de bizim kıza biraz kızdılar, daha yeni tanıdığın çocukla niye öyle kopup gidiyorsun filan diye"
-"allah allahhh? niye len yicez sankii..kim diyor bunu?"
-"boşver kimin dediğini de, işte, tamam kabul biraz muhabbetini döndü * " deyip gene utangaç utangaç güldü..
ben konuşmanın kontrolünü ele almam neticesinde istediğim cevaba ulaşmış ve sinyali de almıştım.
-"iyi bakalım.." dedim.
evet beyler,
sevgilisi olmayan,
pozitif, hoş, eğlenceli bir kız..böylelerini zaten fazla boş bırakmazlardı ki işte tam bu noktada da o boşluğu dolduracak olan eleman ben olacaktım. kendi kendime her ne pahasına olursa olsun işin peşinde gitme sözü vermiş olsam da, insan psikolojisi neticesinde, birazcık götü sağlama almak istemiştim. bu konuşmanın sebebi de oydu zaten..eğer benden hiç bahsetmemiş, hiç lafım geçmemiş olsaydı işim zor olacak demekti.
ama dedim ya, içerdeki zorunlu ajanım nilay * bana gereken tüyoları uçurmuştu bile,
tam masadan kalkarken öldürücü soruyu da sordum,
-"nilay..ne diyorsun?"
önce anlamamazlıktan gelmeye çalıştı..ama sonra pis pis gülmeme dayanamayım,
"olabilir..diyorum ;)" deyip, ebeveyn misali "aah bu gençlerrr" moduyla kafasını salladı.
.
.
arkadaşlar, şunu da söyleyeyim..kızlar böyle şeyleri bizim tahmin ettiğimizden çok daha fazla ve detaylı konuşuyorlar emin olun.
ben inanıyorum ki o gece nilay, tıpkı mine yi bana döşediği gibi, ona da beni işlemişti, bütün olumlu özelliklerimi ve "gözde bekar"lık modumu da üzerine eklediyse *, bu iş içten içe, pozitif yönde epey ilerlemiş demekti.
şimdi görev sırası yeniden bendeydi, akşama, bu sefer saçmalamadan, güzelce ve doğrudan amaca yönelik bir mesajlaşma gerçekleştirmeliydim.
kafamda bu senaryoları tasarlaya tasarlaya yurda vardım..gene o ölü toprağından sıyrılır gibi olmayı başarmıştım..
arkadaşlar son partımız,
bu gece gene iyi yazdım diye düşünüyorum,
şu güzel parçayla veda edeyim
http://fizy.com/tr#s/18x6xn
akşamı zorla geçirdim,
bir an önce gece olsa da ben de harekata başlasam diye içim içimi yiyor, sanki her daim çişim varmış gibi,
tabi okan, tolga filan farkettiler ama adamlar da alıştı artık benim bu acayip hallerime, allahtan elimi kolumu yatağa bağlamıyorlardı "amk deli bu" diye..
gece 10 gibi ilk mesajımı çaktım,
"selam, nasıl gidiyor sınavlar?"
-"selam * iyi bakalım ya, benim takvim biraz daha yoğun malum alttan dersler de var 2-3 tane * "
-"hadi ya, ben seni çalışkan kız diye düşünüyordum :p"
-"yok ya nerdee * gezip tozmaktan derse vakit mi kalıyor :p"
(ne gezmesi len bu bakayım?? *)
-"hazır gezmeden bahsetmişken, sen benim dediğim kafeyi görebildin mi?"
-"yok gidemedim daha,hafta sonu giderdim aslında ama ders çalışcaz diye yurtta durduk, gene çalışamadık orası gerçi * "
evet, şimdi en kritik mesajdaydı sıra;
-"eğer bu hafta sonu da çalışamayacaksan (burada gülücükler var) ve başka bir programın da yoksa (kibarlığını sikeyim) gidelim mi?"
piiuuu..
üzerimden gene yük kalkmıştı,
amk bu ilk açılışlarda hep çok zorlanırdım o zamanlar..neyse ki sonunda doğrudan, dimdirekt olarak onu bir yere davet etmiş, yani aslında bir nevi çıkma teklif etmiştim (gavurlar take out diyorlar sanırım buna).
bu mesajın cevabı, tahmin edeceğiniz üzere biraz daha geç geldi,
"-olabilir aslında ama bilmem ki çalışabilir miyim, çalışmaz mıyım? gerçi ikinci hafta salı dan başlıyor sınavlarım"
lan..hani cevap aq..
diyorum ya, hepsi aynı..yani temelde aynılar, sadece dozajları farklı..
"-yani? gelebilecek misin? * bak eğer çalışacaksan cidden bölmek istemem(istemem..), sadece sen öyle "zaten çalışamıyoruz" deyince önereyim dedim (..yan cebime koy).
"tamam ya, gidelim madem * ne zaman, nerde buluşuruz?"
-"cumartesi akşam 6 da uygun mu senin için? yurdun önüne gelirim"
-"uygun, ya illa gelmene gerek yok oraya kadar, çarşıda da buluşabiliriz?"
-"benim için gelmek sorun olmaz, ama sen diyorsan ki "fazla dolanma kız yurdunun etrafında" o zaman bir şey diyemem * "
-"yok yaa öyle demek istemedimm * tamam o zaman, cumartesi 6 da * "
-"cumartesi 6 da * . iyi geceler.."
-"sana da iyi geceler * "
o günün daha çarşamba olduğunu göz önüne alırsanız,
varın benim o iki günü nasıl geçirdiğimi siz hayal edin beyler *
bu gece gene iyi yazdım diye düşünüyorum,
şu güzel parçayla veda edeyim
http://fizy.com/tr#s/18x6xn
akşamı zorla geçirdim,
bir an önce gece olsa da ben de harekata başlasam diye içim içimi yiyor, sanki her daim çişim varmış gibi,
tabi okan, tolga filan farkettiler ama adamlar da alıştı artık benim bu acayip hallerime, allahtan elimi kolumu yatağa bağlamıyorlardı "amk deli bu" diye..
gece 10 gibi ilk mesajımı çaktım,
"selam, nasıl gidiyor sınavlar?"
-"selam * iyi bakalım ya, benim takvim biraz daha yoğun malum alttan dersler de var 2-3 tane * "
-"hadi ya, ben seni çalışkan kız diye düşünüyordum :p"
-"yok ya nerdee * gezip tozmaktan derse vakit mi kalıyor :p"
(ne gezmesi len bu bakayım?? *)
-"hazır gezmeden bahsetmişken, sen benim dediğim kafeyi görebildin mi?"
-"yok gidemedim daha,hafta sonu giderdim aslında ama ders çalışcaz diye yurtta durduk, gene çalışamadık orası gerçi * "
evet, şimdi en kritik mesajdaydı sıra;
-"eğer bu hafta sonu da çalışamayacaksan (burada gülücükler var) ve başka bir programın da yoksa (kibarlığını sikeyim) gidelim mi?"
piiuuu..
üzerimden gene yük kalkmıştı,
amk bu ilk açılışlarda hep çok zorlanırdım o zamanlar..neyse ki sonunda doğrudan, dimdirekt olarak onu bir yere davet etmiş, yani aslında bir nevi çıkma teklif etmiştim (gavurlar take out diyorlar sanırım buna).
bu mesajın cevabı, tahmin edeceğiniz üzere biraz daha geç geldi,
"-olabilir aslında ama bilmem ki çalışabilir miyim, çalışmaz mıyım? gerçi ikinci hafta salı dan başlıyor sınavlarım"
lan..hani cevap aq..
diyorum ya, hepsi aynı..yani temelde aynılar, sadece dozajları farklı..
"-yani? gelebilecek misin? * bak eğer çalışacaksan cidden bölmek istemem(istemem..), sadece sen öyle "zaten çalışamıyoruz" deyince önereyim dedim (..yan cebime koy).
"tamam ya, gidelim madem * ne zaman, nerde buluşuruz?"
-"cumartesi akşam 6 da uygun mu senin için? yurdun önüne gelirim"
-"uygun, ya illa gelmene gerek yok oraya kadar, çarşıda da buluşabiliriz?"
-"benim için gelmek sorun olmaz, ama sen diyorsan ki "fazla dolanma kız yurdunun etrafında" o zaman bir şey diyemem * "
-"yok yaa öyle demek istemedimm * tamam o zaman, cumartesi 6 da * "
-"cumartesi 6 da * . iyi geceler.."
-"sana da iyi geceler * "
o günün daha çarşamba olduğunu göz önüne alırsanız,
varın benim o iki günü nasıl geçirdiğimi siz hayal edin beyler *
takip eden kardeşlerime iyi geceler,
görüşmek üzere. yorumlarınızı eksik etmeyin ;)
görüşmek üzere. yorumlarınızı eksik etmeyin ;)
arkadaşlar bu gece aşırı yorgun hissettiğim için yazamayacağım yine,ama yarın akşam bütün haftanın acısını çıkarmayı düşünüyorum.
bütün haftaya bedel bir gece olabilir, takip edenler çekirdeğini, birasını çerezini alsın gelsin *
zira ben öyle yapacağım, bakalım kafam güzelken neler kaçıracağım ağzımdan ;)
iyi geceler, sevgiler hepinize.
bütün haftaya bedel bir gece olabilir, takip edenler çekirdeğini, birasını çerezini alsın gelsin *
zira ben öyle yapacağım, bakalım kafam güzelken neler kaçıracağım ağzımdan ;)
iyi geceler, sevgiler hepinize.
iyi geceler arkadaşlar,
az önce geldim eve, en geç bir saate başlayacağım.
bu gece sabahı ederiz, nevaleler hazırdır umarım *
az önce geldim eve, en geç bir saate başlayacağım.
bu gece sabahı ederiz, nevaleler hazırdır umarım *
şarkımızla başlayalım,
http://fizy.com/tr#s/1ne1ws
..cuma günü, haftanın son sınavından çıkmış, yurda varmıştım. nedeni bilinmez bir heyecan duygusu, git gide içimi sarmaya başlamıştı beyler. her ne kadar yağmalanmış, yorulmuş ve yıkılmış olsam da, belli daha yüz üstü yere kapaklanmamıştım. bu buluşma eğer hala beni heyecanlandırabiliyorduysa, içimde aşka, sevgiye karşı hala bir parça inanç kalmış demekti..
cuma günü nilay la da konuştuk biraz, dedim böyle böyle, kızı davet ettim, cumartesi akşamı baş başa (diye umuyorum lan artık!) şu hep beraber gittiğimiz bizim mekana götüreceğim.
o da “iyi yapmışsın, bu işler fazla uzatmaya gelmez” demiş, beni yüreklendirmeye çalışmıştı. aslında o ara ayşen mevzusu için anahtar olabilecek bir şeylerden bahsetmişti..bu işler fazla uzatmaya gelmez..
yani acele etmek gerekir diyordu, daha tanışalı 1 hafta olmuş olan kızı dışarı çağırmakla iyi yapmışsın diyordu…vay aq..
beyler lisede işler hiç böyle yürümezdi? ben 2 yıl boyunca arkadaş muhabbeti yaptığım hatunla bile çıkmıştım..orda böyle 1 haftada 3-5 günde olayı bitirmeye çalışanlara “yarak kafaya bak” ya da “amk görmemiş abazası” şeklinde hitaplarda bulunurduk biz.
eh demek ki buralarda racon böyleydi ve belki de ben, ayşen i de o yüzden kaybetmiştim. kim bilebilir?
aklımdan bunları geçirirken yine ayşen i (hala ayşen i) düşündüğümü fark edip içten içe kendime küfrü bastım. “oğlum senin amacın ne lan? yeni bir insanla yeni bir ilişki mi? yoksa eski bir yaranı bantlama derdi mi?”
bütün heyecanıma, içimdeki, sanki kalbim göğsümden yukarıya fırlayacakmış gibi hissetmemi sağlayan mutluluğa rağmen, yine ve yine, tekrar tekrar ve zamansızca aynı acılara saplanıyor, üzerime yapışan bu balçığı bir türlü tamamen silip atamıyordum.
neyse ki yurtta okan ve tolga nın muhabbetleri iyi geldi de yeniden ertesi güne konsantre olabildim..
cuma gecesi yine mesaj attım mine’ye, nasıldı hafta gibisinden, o ara çaktırmadan da yarın ki sözleşmemizi onaylattım filan.
yarın büyük gündü..belki de artık benim de hakkımın olduğuna inandığım mutluluğa doğru attığım en somut adımın olduğu gündü..
http://fizy.com/tr#s/1ne1ws
..cuma günü, haftanın son sınavından çıkmış, yurda varmıştım. nedeni bilinmez bir heyecan duygusu, git gide içimi sarmaya başlamıştı beyler. her ne kadar yağmalanmış, yorulmuş ve yıkılmış olsam da, belli daha yüz üstü yere kapaklanmamıştım. bu buluşma eğer hala beni heyecanlandırabiliyorduysa, içimde aşka, sevgiye karşı hala bir parça inanç kalmış demekti..
cuma günü nilay la da konuştuk biraz, dedim böyle böyle, kızı davet ettim, cumartesi akşamı baş başa (diye umuyorum lan artık!) şu hep beraber gittiğimiz bizim mekana götüreceğim.
o da “iyi yapmışsın, bu işler fazla uzatmaya gelmez” demiş, beni yüreklendirmeye çalışmıştı. aslında o ara ayşen mevzusu için anahtar olabilecek bir şeylerden bahsetmişti..bu işler fazla uzatmaya gelmez..
yani acele etmek gerekir diyordu, daha tanışalı 1 hafta olmuş olan kızı dışarı çağırmakla iyi yapmışsın diyordu…vay aq..
beyler lisede işler hiç böyle yürümezdi? ben 2 yıl boyunca arkadaş muhabbeti yaptığım hatunla bile çıkmıştım..orda böyle 1 haftada 3-5 günde olayı bitirmeye çalışanlara “yarak kafaya bak” ya da “amk görmemiş abazası” şeklinde hitaplarda bulunurduk biz.
eh demek ki buralarda racon böyleydi ve belki de ben, ayşen i de o yüzden kaybetmiştim. kim bilebilir?
aklımdan bunları geçirirken yine ayşen i (hala ayşen i) düşündüğümü fark edip içten içe kendime küfrü bastım. “oğlum senin amacın ne lan? yeni bir insanla yeni bir ilişki mi? yoksa eski bir yaranı bantlama derdi mi?”
bütün heyecanıma, içimdeki, sanki kalbim göğsümden yukarıya fırlayacakmış gibi hissetmemi sağlayan mutluluğa rağmen, yine ve yine, tekrar tekrar ve zamansızca aynı acılara saplanıyor, üzerime yapışan bu balçığı bir türlü tamamen silip atamıyordum.
neyse ki yurtta okan ve tolga nın muhabbetleri iyi geldi de yeniden ertesi güne konsantre olabildim..
cuma gecesi yine mesaj attım mine’ye, nasıldı hafta gibisinden, o ara çaktırmadan da yarın ki sözleşmemizi onaylattım filan.
yarın büyük gündü..belki de artık benim de hakkımın olduğuna inandığım mutluluğa doğru attığım en somut adımın olduğu gündü..
cumartesi,
beyler inanamazsınız ama akşam 6 daki buluşma için öğlenin 11 inde kalkıp hazırlanmaya başladım,
duş, traş, saçlara jöle, aynaya bakış, en güzel kıyafet kombinesinin hangisi olabileceğini arama maratonu, parfüm, aynaya tekrar bakış..
bu şekilde sanırım 1-1.5 saat geçirdim. "çok kasıyorsun be oğlum, diyeceksiniz"..farkındayım. yaşım 18, kasarım ben..
daha sonra, kankalarla son moral motivasyon telkinlerinin ardından yurttan çıkıp çarşıya indim,
saat 2 ye doğru filandı sanırım, bizim mekana gittim,
adamlar artık aşina zaten yüzüme, "hoş geldin kardeşim" filan diyorlar. bizim muhabbetimizin iyi olduğu elemanı buldum hemen, tuttum çektim kenarıya, dedim "abi akşam için bana bir masa rezerve lazım"
kafenin en güzel masası olduğuna inandığım,
içeri tarafta, görüş alanının hem geniş, hem de duruma göre sanki o an orada başka kimse yokmuşcasına bir his uyandıran şekilde olduğu, iki sütun arası, bir tarafı cam, karşılıklı, 2 şer kişi genişlikli bütün koltuklara sahip, yan tarafında yapay sarmaşıklarla örülü bir pervaz, kızı oturtmayı planladığım koltuğun gördüğü duvarın üzerinde de karanlık, yağmurlu bir sokakta el ele yürüyen çift konulu bir natürmont bulunduran masayı seçtim.
tarif biraz garip oldu evet ama başka nasıl anlatabilirim bilmiyorum. neyse,
adam dedi, ne zaman gelirsin, "dedim abi valla 7-7.30 arası gelmiş oluruz en geç, tutabilir misin?"
tamam ya sorun olmaz, deyip göz kırptı.. tecrübeli pezevenk işi anlamıştı sanırım, gerçi anlaşılmayacak gibi de değil, adama bir "abi sevgili adayımı getiriyorum bu gece, kral olmam lazım" demediğim kalmıştı.
kafeden çıktım.. işlem tamamdı, aklımda akşam açabileceğim konular, yapabileceğim espriler uçuşa uçuşa aşıklar yoluna girdim..bu soğuk sayılabilecek kış günü, cumartesi öğlen iki de böyle avare avere dolaşan, benden başka deli yoktur sanırım..
beyler inanamazsınız ama akşam 6 daki buluşma için öğlenin 11 inde kalkıp hazırlanmaya başladım,
duş, traş, saçlara jöle, aynaya bakış, en güzel kıyafet kombinesinin hangisi olabileceğini arama maratonu, parfüm, aynaya tekrar bakış..
bu şekilde sanırım 1-1.5 saat geçirdim. "çok kasıyorsun be oğlum, diyeceksiniz"..farkındayım. yaşım 18, kasarım ben..
daha sonra, kankalarla son moral motivasyon telkinlerinin ardından yurttan çıkıp çarşıya indim,
saat 2 ye doğru filandı sanırım, bizim mekana gittim,
adamlar artık aşina zaten yüzüme, "hoş geldin kardeşim" filan diyorlar. bizim muhabbetimizin iyi olduğu elemanı buldum hemen, tuttum çektim kenarıya, dedim "abi akşam için bana bir masa rezerve lazım"
kafenin en güzel masası olduğuna inandığım,
içeri tarafta, görüş alanının hem geniş, hem de duruma göre sanki o an orada başka kimse yokmuşcasına bir his uyandıran şekilde olduğu, iki sütun arası, bir tarafı cam, karşılıklı, 2 şer kişi genişlikli bütün koltuklara sahip, yan tarafında yapay sarmaşıklarla örülü bir pervaz, kızı oturtmayı planladığım koltuğun gördüğü duvarın üzerinde de karanlık, yağmurlu bir sokakta el ele yürüyen çift konulu bir natürmont bulunduran masayı seçtim.
tarif biraz garip oldu evet ama başka nasıl anlatabilirim bilmiyorum. neyse,
adam dedi, ne zaman gelirsin, "dedim abi valla 7-7.30 arası gelmiş oluruz en geç, tutabilir misin?"
tamam ya sorun olmaz, deyip göz kırptı.. tecrübeli pezevenk işi anlamıştı sanırım, gerçi anlaşılmayacak gibi de değil, adama bir "abi sevgili adayımı getiriyorum bu gece, kral olmam lazım" demediğim kalmıştı.
kafeden çıktım.. işlem tamamdı, aklımda akşam açabileceğim konular, yapabileceğim espriler uçuşa uçuşa aşıklar yoluna girdim..bu soğuk sayılabilecek kış günü, cumartesi öğlen iki de böyle avare avere dolaşan, benden başka deli yoktur sanırım..
itiraf ediyorum ki bir ara aklıma böyle ufakçiçek miçek gibi şeyler ayarlamak geldi ama sonra aniden zınklayıp "lan mallaşma amk salağı" diye kendimi yine payladım.
ne çiceği böceği aq..kabul etmem gerekir ki o aralar cidden psikolojim bozukmuş biraz. kıza ilk günden evlenme teklif edicez sanki, oldu olacak bir de alyans ayarlayaydım..
akşam muhtemelen yemek yenmezdi, kafe öncesi biraz yollarda geziş, kafede oturuş, çıkışta biraz geziş, yurda bırakış..ana plan bu şekildeydi.
restoranın birine girip bir şeyler yedim. o ara telefonum titredi, hayırdır inş. deyip açtım, mesaj,
ebrudan??
"fizikçinin nereye kadar işlediğini biliyor musun?"
ebenin amını biliyorum diye mesaj atacaktım ama vazgeçip telefonu cebime attım tekrar.. ulan sen bana 1 aydır selam bile vermiyorsun, üstüne benle resmen gözlerinle taşak geçiyorsun, sonra da bu mesaj..ya hakikaten bu kadınlar doğuştan ayarı bozuk olarak geliyorlar dünyaya.. başka açıklaması yok.
bu tatsızlık biraz sinirimi bozsa da önümdeki güzel geceye konsatre olmuştum ve hiç bir şey beni bundan alı koyamacaktı.
beyler bir de şu durumu biraz konuşmak istiyorum, hani şu, sapken hepten sap olma, ama bir manita yapınca da sanki tüm kadınların aniden sizi ayartmaya çalışacak gibi hareketler yapması olayı var ya..işte bu yüzde yüz test edilip kanıtlanmış bir gerçek.
eğer aklınız varsa ve sevgililerinizi gerçekten sevmiyorsanız, bu durumu kullanarak tarzan misali, daldan dala, sonsuza kadar sıçrayabilirsiniz..
çünkü kadınlar, güzel erkekleri değil, güzel kadınlarla beraber olan erkekleri isterler..
onu çalmanın, onu ele geçirmenin, o zaferin tadı bambaşkadır onlar için..e tabi siz de sikişinize bakarsınız, bir kaybınız olmaz yani..
ama diyorum ya, sapsanız, sapsınızdır.. forever alone
ne çiceği böceği aq..kabul etmem gerekir ki o aralar cidden psikolojim bozukmuş biraz. kıza ilk günden evlenme teklif edicez sanki, oldu olacak bir de alyans ayarlayaydım..
akşam muhtemelen yemek yenmezdi, kafe öncesi biraz yollarda geziş, kafede oturuş, çıkışta biraz geziş, yurda bırakış..ana plan bu şekildeydi.
restoranın birine girip bir şeyler yedim. o ara telefonum titredi, hayırdır inş. deyip açtım, mesaj,
ebrudan??
"fizikçinin nereye kadar işlediğini biliyor musun?"
ebenin amını biliyorum diye mesaj atacaktım ama vazgeçip telefonu cebime attım tekrar.. ulan sen bana 1 aydır selam bile vermiyorsun, üstüne benle resmen gözlerinle taşak geçiyorsun, sonra da bu mesaj..ya hakikaten bu kadınlar doğuştan ayarı bozuk olarak geliyorlar dünyaya.. başka açıklaması yok.
bu tatsızlık biraz sinirimi bozsa da önümdeki güzel geceye konsatre olmuştum ve hiç bir şey beni bundan alı koyamacaktı.
beyler bir de şu durumu biraz konuşmak istiyorum, hani şu, sapken hepten sap olma, ama bir manita yapınca da sanki tüm kadınların aniden sizi ayartmaya çalışacak gibi hareketler yapması olayı var ya..işte bu yüzde yüz test edilip kanıtlanmış bir gerçek.
eğer aklınız varsa ve sevgililerinizi gerçekten sevmiyorsanız, bu durumu kullanarak tarzan misali, daldan dala, sonsuza kadar sıçrayabilirsiniz..
çünkü kadınlar, güzel erkekleri değil, güzel kadınlarla beraber olan erkekleri isterler..
onu çalmanın, onu ele geçirmenin, o zaferin tadı bambaşkadır onlar için..e tabi siz de sikişinize bakarsınız, bir kaybınız olmaz yani..
ama diyorum ya, sapsanız, sapsınızdır.. forever alone
http://fizy.com/tr#s/1ah2i2
yemekten sonra çaydı maydı derken, saat 5 küsür olmuş hava kararmıştı.
dışarı çıktım, yavaş adımlarla kız yurduna doğru ilerliyorum. bu kızlar da özel yurtta kalıyorlar, bizim sınıfın filan da çoğu orda. amk ayşeni fakirdi herhalde, neyse
saat altıya biraz daha varken yurdun önündeydim.
mineye mesaj attım,
"ben yurdun önüne gelmek üzereyim * " diye, aslında gelmiştim ama, alacaklı gibi kızı acele ettirmek istemedim aq.
bu da "tamam beş dakikaya iniyorum" yazdı.
amına koduğumun yurdunun önünde 15 dakika bekledim beyler,
tam yine mesaj atacaktım ki, bina kapısından çıkanlar olduğunu farkettim, dikkatli bakınca buna benzeyen birini seçtim ama tam emin olamadım, neyse bunlar çıkışa imza atıp kapıdan çıktılar, kalabalık grup ters yöne yöneldi, biri de bana doğru geliyor. yaklaştı bir baktım harbiden mine,
ama, kızı öyle bir boyamışlar..öyle bir boyamışlar ki beyler..yani aklınız durur amına koyayım ya (eminim ki kendi fikri değildi, o yüzden boyamışlar diyorum). lan o gece benim gördüğüm sade, neredeyse makyajsız kız, bildiğin gelin nedimesine dönmüş..
güzel olmuştu evet, ama ben o akşamki halini daha çok sevmiştim açıkcası..
sıcak bir selamlaşma oldu, gülümsedik, sarıldık kibarca, kibar teyze öpüşü fiks zaten..çok hoş olmuşsun dedim.
naber, iyidir filan konuşurken, tabi bu da salak değil ya, benim alık alık baktığımı farketti ve o an, bana "evet abi işte seveceğin kız böyle olmalı, bu olmalı" dedirten şeyi yaptı,
"makyaj biraz abartı olmuş demi? (güldü) valla zorla sardılar başımı, boyama kitabına döndüm be,normalde pek tarzım değildir yani"
beraber gülüştük, ne kadar rahattı lan? benim asla konusunu bile açamacağım bir konu hakkında kendi kendini alaya almıştı. ve bu hareketi, zamane orospularının götlerinin kalkıklığıyla kıyaslandığında gerçekten bulunmaz bir nimet, insanın içini ısıtan bir samimiyetti.
yok mok dedim, iyi olmuş..güldü bu gene "boşversene yaa" dercesine,
sonra ben "demek başına üşüştüler ha" diye ihtiyatsızca sorunca, kızı biraz utandırdım sanırım, gerçi o söylemişti ama biraz da ağzından kaçtı diyebilirdik, zira, öyle 5-6 yardımcı eşliğinde bir geceye hazırlandırılıyorsanız, o geceyi epey ciddiye alıyorsunuz demektir.
ve kızların erkekleri pek ciddeye almıyor olması gerekir, daha ziyade onları süründürmeleri, ya da tam tersi sadece sikiş sokuş için bedenini kullanmaları, (gezip tozma için de cüzdanlarını tabi) yaygın davranış şeklidir.
yemekten sonra çaydı maydı derken, saat 5 küsür olmuş hava kararmıştı.
dışarı çıktım, yavaş adımlarla kız yurduna doğru ilerliyorum. bu kızlar da özel yurtta kalıyorlar, bizim sınıfın filan da çoğu orda. amk ayşeni fakirdi herhalde, neyse
saat altıya biraz daha varken yurdun önündeydim.
mineye mesaj attım,
"ben yurdun önüne gelmek üzereyim * " diye, aslında gelmiştim ama, alacaklı gibi kızı acele ettirmek istemedim aq.
bu da "tamam beş dakikaya iniyorum" yazdı.
amına koduğumun yurdunun önünde 15 dakika bekledim beyler,
tam yine mesaj atacaktım ki, bina kapısından çıkanlar olduğunu farkettim, dikkatli bakınca buna benzeyen birini seçtim ama tam emin olamadım, neyse bunlar çıkışa imza atıp kapıdan çıktılar, kalabalık grup ters yöne yöneldi, biri de bana doğru geliyor. yaklaştı bir baktım harbiden mine,
ama, kızı öyle bir boyamışlar..öyle bir boyamışlar ki beyler..yani aklınız durur amına koyayım ya (eminim ki kendi fikri değildi, o yüzden boyamışlar diyorum). lan o gece benim gördüğüm sade, neredeyse makyajsız kız, bildiğin gelin nedimesine dönmüş..
güzel olmuştu evet, ama ben o akşamki halini daha çok sevmiştim açıkcası..
sıcak bir selamlaşma oldu, gülümsedik, sarıldık kibarca, kibar teyze öpüşü fiks zaten..çok hoş olmuşsun dedim.
naber, iyidir filan konuşurken, tabi bu da salak değil ya, benim alık alık baktığımı farketti ve o an, bana "evet abi işte seveceğin kız böyle olmalı, bu olmalı" dedirten şeyi yaptı,
"makyaj biraz abartı olmuş demi? (güldü) valla zorla sardılar başımı, boyama kitabına döndüm be,normalde pek tarzım değildir yani"
beraber gülüştük, ne kadar rahattı lan? benim asla konusunu bile açamacağım bir konu hakkında kendi kendini alaya almıştı. ve bu hareketi, zamane orospularının götlerinin kalkıklığıyla kıyaslandığında gerçekten bulunmaz bir nimet, insanın içini ısıtan bir samimiyetti.
yok mok dedim, iyi olmuş..güldü bu gene "boşversene yaa" dercesine,
sonra ben "demek başına üşüştüler ha" diye ihtiyatsızca sorunca, kızı biraz utandırdım sanırım, gerçi o söylemişti ama biraz da ağzından kaçtı diyebilirdik, zira, öyle 5-6 yardımcı eşliğinde bir geceye hazırlandırılıyorsanız, o geceyi epey ciddiye alıyorsunuz demektir.
ve kızların erkekleri pek ciddeye almıyor olması gerekir, daha ziyade onları süründürmeleri, ya da tam tersi sadece sikiş sokuş için bedenini kullanmaları, (gezip tozma için de cüzdanlarını tabi) yaygın davranış şeklidir.
onu biraz tarif edeyim,
dediğim gibi, epey makyaj yapmış, pembe parlak ruju, allıkları, göz kalemleri, göz farları, fondöten midir nedir, onlar..
üzerinde siyah bir mont, daha sonra kafede gördüğüm, enlemesine rengarenk çizgili hoş bir kazak, altında kotu. ayağında botlar.
bu arada kız cidden neredeyse benim kadar varmış aq..neyse ki bende de botlar vardı ama o an "lan yazın topuklu problem olmasın" filan diye düşünüp, içimden salak salak gülüyorum. doğmamış çocuğa don biçmede üzerime yok yani..
başında kazağıyla uyumlu bir bere vardı, kaşkolu yok, bende de tam tersi sadece kaşkol var. yolda zorla verip boynuna sardırdım;
"bak sonra hasta filan olursan, onun vebaliyle yaşayamam haa * "
aşıklar yolundan geçtik, bu yine gülen gözlerle bakınıyor, ışıklar yüzünden, gözlerinden yansıyor, onu daha da özgür, daha da esrarlı hale getiriyorlar.
fazla iyi bu kız.. kalben..ruhen..
konuşa konuşa kafeye geldik, mekanın epey hoşuna gittiğini hissettim.
bu "nasıl oturalım" filan derken, ben çoktan önüne düşmüş, ona rezerve masaya doğru eşlik ediyordum bile.. bana yardımcı olan çocukla selamlaştık, gene göz kırptı..lan ne göz kırpıyorsun aq, sanki hatunu, beraber sinsine planladığımız bir tuzağa çekiyoruz da, iş artık olmuş bitmiş gibi.
neyse masaya oturduk, bu baya şaşırdı, inanılmaz hoşuna gitti..bir şey demedi ama gözleri parladı resmen, yüzünde değişik bir gülümseme oluştu..ben kendimle gurur duyuyorum tabi.. ince ve düşünceli erkek tsigalko.
içersi sıcaktı, montlarımızı çıkardık, kaşkol için teşekkür etti..
ne içersin? diye sordum,
bu dalgın dalgın menüye bakınırken de "buranın sıcak çikolatası harikadır, tavsiye ederim" dedim. beyler harbiden de müthiş yaparlardı, ayrıca üstünde köpük tarzı bir şeyler de oluyordu, nasıl beceriyorlar bilmiyorum ama o mekanın karakteristik içeceğiydi diyebilirim bunun için.
"tamam o zaman ondan alayım ben de, denemiş olurum" deyip gülümsedi,
ben de aynı tercihle ona eşlik ettim.
rahat olmaya çalışıyordum,
tanıdık mekan,
tanıdık yüzler,
tanıdık masa,
resmen ev sahibiyim..ama mümkün değil beyler..siz istediğiniz kadar ev sahibi olun, karşınızda real madrid var aq..
dediğim gibi, epey makyaj yapmış, pembe parlak ruju, allıkları, göz kalemleri, göz farları, fondöten midir nedir, onlar..
üzerinde siyah bir mont, daha sonra kafede gördüğüm, enlemesine rengarenk çizgili hoş bir kazak, altında kotu. ayağında botlar.
bu arada kız cidden neredeyse benim kadar varmış aq..neyse ki bende de botlar vardı ama o an "lan yazın topuklu problem olmasın" filan diye düşünüp, içimden salak salak gülüyorum. doğmamış çocuğa don biçmede üzerime yok yani..
başında kazağıyla uyumlu bir bere vardı, kaşkolu yok, bende de tam tersi sadece kaşkol var. yolda zorla verip boynuna sardırdım;
"bak sonra hasta filan olursan, onun vebaliyle yaşayamam haa * "
aşıklar yolundan geçtik, bu yine gülen gözlerle bakınıyor, ışıklar yüzünden, gözlerinden yansıyor, onu daha da özgür, daha da esrarlı hale getiriyorlar.
fazla iyi bu kız.. kalben..ruhen..
konuşa konuşa kafeye geldik, mekanın epey hoşuna gittiğini hissettim.
bu "nasıl oturalım" filan derken, ben çoktan önüne düşmüş, ona rezerve masaya doğru eşlik ediyordum bile.. bana yardımcı olan çocukla selamlaştık, gene göz kırptı..lan ne göz kırpıyorsun aq, sanki hatunu, beraber sinsine planladığımız bir tuzağa çekiyoruz da, iş artık olmuş bitmiş gibi.
neyse masaya oturduk, bu baya şaşırdı, inanılmaz hoşuna gitti..bir şey demedi ama gözleri parladı resmen, yüzünde değişik bir gülümseme oluştu..ben kendimle gurur duyuyorum tabi.. ince ve düşünceli erkek tsigalko.
içersi sıcaktı, montlarımızı çıkardık, kaşkol için teşekkür etti..
ne içersin? diye sordum,
bu dalgın dalgın menüye bakınırken de "buranın sıcak çikolatası harikadır, tavsiye ederim" dedim. beyler harbiden de müthiş yaparlardı, ayrıca üstünde köpük tarzı bir şeyler de oluyordu, nasıl beceriyorlar bilmiyorum ama o mekanın karakteristik içeceğiydi diyebilirim bunun için.
"tamam o zaman ondan alayım ben de, denemiş olurum" deyip gülümsedi,
ben de aynı tercihle ona eşlik ettim.
rahat olmaya çalışıyordum,
tanıdık mekan,
tanıdık yüzler,
tanıdık masa,
resmen ev sahibiyim..ama mümkün değil beyler..siz istediğiniz kadar ev sahibi olun, karşınızda real madrid var aq..
http://fizy.com/tr#s/1klrnu
içecekler geldi, bunun epey hoşuna gitti o köpüklü möpüklü bardak, dedim "ya sen iki senedir buradasın, nasıl bilmiyorsun burayı?"
"ben merkezin bu tarafından fazla gezmedim , daha ziyade kordona gidiyoruz, ya da x e (şehrin çok ünlü bir yeri, o yüzden söylemesem daha iyi, bilmeyen piç yoktur zira). buralara ilk defa senle geldim ne yalan söyleyeyim. aslında ayağımın dibindeymiş * "
ben de bir şekilde muhabbeti sıcaklaştırma çabasındayım ama gel gör ki gün boyun aklımda tekrarladığım her şey, sınav kağıdını önünde bulan bir öğrenci misali, uçup gitmişti yine..
sonra, "tavla bilir misin?" diye sordum buna, ortak bir şeyler yapabilmek babında, hem belki muhabbete biraz daha renk gelir, ortam biraz daha samimileşir diye düşünmüştüm. olur tabi dedi,
ne acıdır ki, tavlayı alıp masanın üzerinde açmıştı ki aklıma malum kişi, onunla olan oyunumuz, verilen sözler ve o gecede o masada kalan anılarım geldi..
dizerken biraz sorun oldu, o dizmeyi bilmiyormuş ben de heyecandan unutmuşum, adın ne desen 3-5 saniyede zor cevaplarım aq..
neyse ilk eli oynadık bir şekilde, tahmin ettiğim gibi muhabbet samimileşmiş, kırılan her taşta, iyi denk gelen her zarda biz, hem üslup hem de ruhen biraz daha yaklaşmıştık birbirimize.. öyle asker arkadaşı muhabbetine dönmedi tabi abarmayalım * (amına koyim ben senin canım kardeşim filan)
dediğim gibi biz o ara yine bir yandan konuşuyoruz, ailelerimizden bahsettik biraz, mine tek çocuk, annesi ev hanımı babası çocuk doktoru, kütahya merkezde, sakin, mutlu bir yaşam sürdüklerine hiç şüphe yok. mutlu bir ailenin mutlu ve pozitif çocuğu..iyi yetiştirilmiş, şımarık değil ama biraz çatlak olabilir.
ben, tsigalko, bursa çocuğuyum *. annem devlet memuru, babam mimar, küçük bir kız kardeşim var, çalışan ailenin çocuğu olmamdan ötürü daha ziyade anneanne tarafından büyütülmüş, fazlasıyla elbebek, gülbebek yetişmiş, yine klasik, ortalamanın üzerinde mutlu olan bir ailenin biricik oğlu.
ordan burdan derken, onlara olan özlemlerimiz, yabancı bir şehirde onlardan ayrı yaşıyor oluşumuz vb. konularla ortam biraz duygusallaştı..
sonra ordan nasıl becerdim bilmiyorum ama sevgili durumları muhabbetlerine geldim aq..
harbiden eğer nasıl becerdiğimi hatırlıyor olsam burada tavsiye açısından paylaşacaktım ama hatırlayamıyorum.
kurt adamların ay ışığında dönüşüm geçirip, sonra da yaptıkları şeyleri hatırlamaması gibi, ben de her halde o duygusal atmosferde dönüşüm geçirerek, normalde açmayı kolay kolay beceremeyeceğim ve hatta utacağım mevzuları kolayca açmıştım. ve malum şimdi nasıl becerdiğimi anımsayamıyorum.
neyse, gecenin benim (ve aslında onun da) adıma en kritik dakikaları da başlamış oluyordu böylece..
içecekler geldi, bunun epey hoşuna gitti o köpüklü möpüklü bardak, dedim "ya sen iki senedir buradasın, nasıl bilmiyorsun burayı?"
"ben merkezin bu tarafından fazla gezmedim , daha ziyade kordona gidiyoruz, ya da x e (şehrin çok ünlü bir yeri, o yüzden söylemesem daha iyi, bilmeyen piç yoktur zira). buralara ilk defa senle geldim ne yalan söyleyeyim. aslında ayağımın dibindeymiş * "
ben de bir şekilde muhabbeti sıcaklaştırma çabasındayım ama gel gör ki gün boyun aklımda tekrarladığım her şey, sınav kağıdını önünde bulan bir öğrenci misali, uçup gitmişti yine..
sonra, "tavla bilir misin?" diye sordum buna, ortak bir şeyler yapabilmek babında, hem belki muhabbete biraz daha renk gelir, ortam biraz daha samimileşir diye düşünmüştüm. olur tabi dedi,
ne acıdır ki, tavlayı alıp masanın üzerinde açmıştı ki aklıma malum kişi, onunla olan oyunumuz, verilen sözler ve o gecede o masada kalan anılarım geldi..
dizerken biraz sorun oldu, o dizmeyi bilmiyormuş ben de heyecandan unutmuşum, adın ne desen 3-5 saniyede zor cevaplarım aq..
neyse ilk eli oynadık bir şekilde, tahmin ettiğim gibi muhabbet samimileşmiş, kırılan her taşta, iyi denk gelen her zarda biz, hem üslup hem de ruhen biraz daha yaklaşmıştık birbirimize.. öyle asker arkadaşı muhabbetine dönmedi tabi abarmayalım * (amına koyim ben senin canım kardeşim filan)
dediğim gibi biz o ara yine bir yandan konuşuyoruz, ailelerimizden bahsettik biraz, mine tek çocuk, annesi ev hanımı babası çocuk doktoru, kütahya merkezde, sakin, mutlu bir yaşam sürdüklerine hiç şüphe yok. mutlu bir ailenin mutlu ve pozitif çocuğu..iyi yetiştirilmiş, şımarık değil ama biraz çatlak olabilir.
ben, tsigalko, bursa çocuğuyum *. annem devlet memuru, babam mimar, küçük bir kız kardeşim var, çalışan ailenin çocuğu olmamdan ötürü daha ziyade anneanne tarafından büyütülmüş, fazlasıyla elbebek, gülbebek yetişmiş, yine klasik, ortalamanın üzerinde mutlu olan bir ailenin biricik oğlu.
ordan burdan derken, onlara olan özlemlerimiz, yabancı bir şehirde onlardan ayrı yaşıyor oluşumuz vb. konularla ortam biraz duygusallaştı..
sonra ordan nasıl becerdim bilmiyorum ama sevgili durumları muhabbetlerine geldim aq..
harbiden eğer nasıl becerdiğimi hatırlıyor olsam burada tavsiye açısından paylaşacaktım ama hatırlayamıyorum.
kurt adamların ay ışığında dönüşüm geçirip, sonra da yaptıkları şeyleri hatırlamaması gibi, ben de her halde o duygusal atmosferde dönüşüm geçirerek, normalde açmayı kolay kolay beceremeyeceğim ve hatta utacağım mevzuları kolayca açmıştım. ve malum şimdi nasıl becerdiğimi anımsayamıyorum.
neyse, gecenin benim (ve aslında onun da) adıma en kritik dakikaları da başlamış oluyordu böylece..
alkollü olduğum belli oluyor mu beyler?
3. biramı demin devirdim, daha sabaha kadar yolu ve benim de bench de 6 kutum daha var ;)
3. biramı demin devirdim, daha sabaha kadar yolu ve benim de bench de 6 kutum daha var ;)
ortam bir andan değişmişti,
yasaklı konularına mı girmiştim? söylememem gereken bir şey mi söylemiştim?
hayır.. ortam değişti ama konu değişmedi.. malum ben ayşen in usta manevralarına alışmışım, bu duygusallıktan bizi koparacak bir şey bekliyordum, ama yapmadı..
işte o an bu özel masanın büyüleyici atmosferinin kendisi göstermesi için birebirdi.. sadece o ve ben vardık..o an o kafede..o şehirde.. hatta belki de bütün dünya üzerinde.. sadece ikimiz.. bizim sözlerimiz, bizim bakışlarımız, hala tavla oynamaya çalışan utangaç ve beceriksiz ellerimiz..
tavla o saatten sonra mundar oldu beyler zaten..
göz göze gelmiş, derin mevzular hakkında neredeyse fısıltıyla..ve heceleyerek konuşuyorken.. ortalık mortal kombat ın "finis him" leri gibi kop koyu olmuştu.. başka bir şeyi ne görmek ne de duymak istiyorduk o an..
"ben..bu konularda pek iyi değilim aslında" dedi..
gene o umursamaz, uçarı gülümsemesini takınır sandım.. yapamadı..buruktu yüzü..
"üniversitede kimseyle çıkmadım henüz" işte bu sefer gülümsemeye benzer garip bir ifade oluşturabilmişti yüzünde,
ama hayır ben buna inanmazdım, bu kız ha? kimseyle çıkmayacak? hadi canım..
kızların klasik yalanlarından biri.. biraz kızmıştım içten içe, benim bunu yemeyeceğimi biliyor olması lazımdı, ama sonra,
"sadece lisede nispeten uzun bir şey yaşadım, ama çocuktuk o zamanlar ya.."
sanki şimdi 30 unde bir kadınmış gibi konuşuyordu, öyle çıkmıştı sesi de. ve bu kez beni inandırmıştı da...
beyler, eğer bir kız size "daha önce kimseyle çıkmadım" diyorsa, en az 5-6 kişiyle çıkmış demektir (kezban değilse tabi).
ama bir kız size 1 kişiyle çıktım diyorsa, 1 kişiyle çıkmıştır..
çünkü birinde, "ben bişey yapmadım ya, benim haberim yok" diyen.. yalancı bir gönül suçlusu,
öbüründe ise yaşadıklarını kabullenmiş cesur bir kadının sözleri vardır..
.
.
"neden?" dedim şaşırarak, "sen mi istemedin?" dolaylı olarak güzel olduğunu hissettirmiştim yine, ana böyle şeylere pek kafa yoran, hesapçı bir kız değildi o..
"bilmem, diyorum ya, pek beceremem yani.. oldu bazı şeyler ama olmadı da..zaten ben de istemedim. koluna takılacak biri olmadan da yaşayabilir insan * "
bu sefer tamamen silkinmiş, meydan okuyor gibiydi,
"orası öyle tabi canım" dedim.."ama insan, bir noktadan sonra, yoruluyor.. elinden tutan biri olsun istiyor. ona ana babasından, dostundan farklı gözlerle bakan, onu bir başka anlayan, bir başka seven..ona karşı kendini farklı hisseden ve farklı hissettiren biri olsun istiyor"
"doğru" dedi.."ama işte nasıl emin olacaksın ki doğru kişiyi bulduğundan?"
"ne kadar inanıyorsan, o kadar eminsindir"
artık tavla filan kalmamıştı ortadan,
ben konuşurken heyecan ve duygu yoğunluğundan dalıp elime taşların 3-5 tanesi almış oynuyordum, mine de bir yandan konuşmaya çabalarken bir yandan da az önce kırdırmamaya çalıştığı taşlarını şimdi üst üste dizmiş kule yapıyordu dalgın dalgın.
elimdeki taşlardan birini, onun yaptığı kulenin üstüne koydum..
gülümsedi.. gülümsedim..
beceriksiz ellerimizle biraz daha yüksettik kuleyi.. gözlerimiz, sanki bir diğerininkinin arkasını okumak ister gibi bakıyordu..
anlamıştım beyler,
bu kız, bana karşı zaten boş değildi..ilk geceden beri..ya ben?..muhtemelen hayatım boyunca yaptığım en doğru şeyi yapıyordum şu anda.
iki yalnız,
ama yine de artistliğinden, havasından ödün vermeyen iki yalnız insan.. yaşına başına bakmadan, "gerçek sevgi" diye nitelendirdiği ve artık yalnızca masallarda olan bir efsaneyi kovalayan iki insan..
o gece, masada adeta ellerimizi koyacak yer bulamadan, saatlerce konuştuk.. arada konuyu değiştirdim sıkmamak için..ama bütün yollar oralara çıktı,
yalnız ve eşini arayan, karamsar bir ruh, bir diğeriyle karşılaşınca böyle mi olurdu?
mine nin o neşeli ve gamsız görüntüsünün altında aslında ne kadar kırılgan ve duygusal bir kız olduğu anlamıştım o akşam..
ve o,
hiç geri adım atmadı, kaçmaya, konuyu çevirmeye, savsaklamaya çalışmadı..ben konuştum..o konuştu..
o kadar derine indik ki o gece, öyle felsefe yaptım ki ben.. öyle özlü sözler.. öyle benzetmeler.. öyle betimlemeler..
öyle güzel bakti ki o o gece, öyle güzel kaçırdı ki arada bakışlarını.. öyle güzel destekledi ki tanımlamalarımı.. öyle güzel yorumladı ki yalnızlıklarımızı..
işte öyle güzel bir gece oldu beyler.. öyle güzel..ve öyle unutulmaz..
kafenin kapısından çıktığımızda, biz kağıt üzerinde hala "iki arkadaş-birbirini yeni tanıyan iki insan"dık.. ama ruhlarımız bizden çok daha erken davranmıştı.. kaşkolumu gene boynuna sardım.. aşıklar yolunun karanlığına daldık..iki kişilikti artık yalnızlığımız..
yasaklı konularına mı girmiştim? söylememem gereken bir şey mi söylemiştim?
hayır.. ortam değişti ama konu değişmedi.. malum ben ayşen in usta manevralarına alışmışım, bu duygusallıktan bizi koparacak bir şey bekliyordum, ama yapmadı..
işte o an bu özel masanın büyüleyici atmosferinin kendisi göstermesi için birebirdi.. sadece o ve ben vardık..o an o kafede..o şehirde.. hatta belki de bütün dünya üzerinde.. sadece ikimiz.. bizim sözlerimiz, bizim bakışlarımız, hala tavla oynamaya çalışan utangaç ve beceriksiz ellerimiz..
tavla o saatten sonra mundar oldu beyler zaten..
göz göze gelmiş, derin mevzular hakkında neredeyse fısıltıyla..ve heceleyerek konuşuyorken.. ortalık mortal kombat ın "finis him" leri gibi kop koyu olmuştu.. başka bir şeyi ne görmek ne de duymak istiyorduk o an..
"ben..bu konularda pek iyi değilim aslında" dedi..
gene o umursamaz, uçarı gülümsemesini takınır sandım.. yapamadı..buruktu yüzü..
"üniversitede kimseyle çıkmadım henüz" işte bu sefer gülümsemeye benzer garip bir ifade oluşturabilmişti yüzünde,
ama hayır ben buna inanmazdım, bu kız ha? kimseyle çıkmayacak? hadi canım..
kızların klasik yalanlarından biri.. biraz kızmıştım içten içe, benim bunu yemeyeceğimi biliyor olması lazımdı, ama sonra,
"sadece lisede nispeten uzun bir şey yaşadım, ama çocuktuk o zamanlar ya.."
sanki şimdi 30 unde bir kadınmış gibi konuşuyordu, öyle çıkmıştı sesi de. ve bu kez beni inandırmıştı da...
beyler, eğer bir kız size "daha önce kimseyle çıkmadım" diyorsa, en az 5-6 kişiyle çıkmış demektir (kezban değilse tabi).
ama bir kız size 1 kişiyle çıktım diyorsa, 1 kişiyle çıkmıştır..
çünkü birinde, "ben bişey yapmadım ya, benim haberim yok" diyen.. yalancı bir gönül suçlusu,
öbüründe ise yaşadıklarını kabullenmiş cesur bir kadının sözleri vardır..
.
.
"neden?" dedim şaşırarak, "sen mi istemedin?" dolaylı olarak güzel olduğunu hissettirmiştim yine, ana böyle şeylere pek kafa yoran, hesapçı bir kız değildi o..
"bilmem, diyorum ya, pek beceremem yani.. oldu bazı şeyler ama olmadı da..zaten ben de istemedim. koluna takılacak biri olmadan da yaşayabilir insan * "
bu sefer tamamen silkinmiş, meydan okuyor gibiydi,
"orası öyle tabi canım" dedim.."ama insan, bir noktadan sonra, yoruluyor.. elinden tutan biri olsun istiyor. ona ana babasından, dostundan farklı gözlerle bakan, onu bir başka anlayan, bir başka seven..ona karşı kendini farklı hisseden ve farklı hissettiren biri olsun istiyor"
"doğru" dedi.."ama işte nasıl emin olacaksın ki doğru kişiyi bulduğundan?"
"ne kadar inanıyorsan, o kadar eminsindir"
artık tavla filan kalmamıştı ortadan,
ben konuşurken heyecan ve duygu yoğunluğundan dalıp elime taşların 3-5 tanesi almış oynuyordum, mine de bir yandan konuşmaya çabalarken bir yandan da az önce kırdırmamaya çalıştığı taşlarını şimdi üst üste dizmiş kule yapıyordu dalgın dalgın.
elimdeki taşlardan birini, onun yaptığı kulenin üstüne koydum..
gülümsedi.. gülümsedim..
beceriksiz ellerimizle biraz daha yüksettik kuleyi.. gözlerimiz, sanki bir diğerininkinin arkasını okumak ister gibi bakıyordu..
anlamıştım beyler,
bu kız, bana karşı zaten boş değildi..ilk geceden beri..ya ben?..muhtemelen hayatım boyunca yaptığım en doğru şeyi yapıyordum şu anda.
iki yalnız,
ama yine de artistliğinden, havasından ödün vermeyen iki yalnız insan.. yaşına başına bakmadan, "gerçek sevgi" diye nitelendirdiği ve artık yalnızca masallarda olan bir efsaneyi kovalayan iki insan..
o gece, masada adeta ellerimizi koyacak yer bulamadan, saatlerce konuştuk.. arada konuyu değiştirdim sıkmamak için..ama bütün yollar oralara çıktı,
yalnız ve eşini arayan, karamsar bir ruh, bir diğeriyle karşılaşınca böyle mi olurdu?
mine nin o neşeli ve gamsız görüntüsünün altında aslında ne kadar kırılgan ve duygusal bir kız olduğu anlamıştım o akşam..
ve o,
hiç geri adım atmadı, kaçmaya, konuyu çevirmeye, savsaklamaya çalışmadı..ben konuştum..o konuştu..
o kadar derine indik ki o gece, öyle felsefe yaptım ki ben.. öyle özlü sözler.. öyle benzetmeler.. öyle betimlemeler..
öyle güzel bakti ki o o gece, öyle güzel kaçırdı ki arada bakışlarını.. öyle güzel destekledi ki tanımlamalarımı.. öyle güzel yorumladı ki yalnızlıklarımızı..
işte öyle güzel bir gece oldu beyler.. öyle güzel..ve öyle unutulmaz..
kafenin kapısından çıktığımızda, biz kağıt üzerinde hala "iki arkadaş-birbirini yeni tanıyan iki insan"dık.. ama ruhlarımız bizden çok daha erken davranmıştı.. kaşkolumu gene boynuna sardım.. aşıklar yolunun karanlığına daldık..iki kişilikti artık yalnızlığımız..
hava biraz ılımıştı,
garip ama gece, akşama göre biraz daha sıcaktı..ya da ben fazla ısınmıştım bilmiyorum.
banklardan birinde oturmayı teklif ettim,
"hava soğuk ama, ne dersin biraz oturalım mı?"
"olur" dedi, "o kadar da soğuk değil zaten, hem senin kaşkolun beni korur * "
güldük..
ben geliyorum şimdi deyip yanından ayrıldım, o an anlam verememiştir ama 1 dakika sonra yanına elimde profiterollerle dönünce
"aa ne gerek vardı ya.. çokta severim yalnız profiterolü" deyip teşekkür etmişti,
"biliyorum" dedim.."sevdiğini söylemiştin"
gene bir sessizlik..
"müzik dinlemek ister misin?" diye sordum,
tabi dedi..
telefonun kulaklığını taktım, birini ona verdim,
fonda şunun http://fizy.com/tr#s/12qrn6 eşliğinde, elimizde profiteroller, soğuğun da etkisiyle epey boş olan aşıklar yolunun ağaç altındaki bir bankında sessiz sedasız dalıp gitmiştik..
eline uzanıp tutmak geldi içimden..ama yapamadım..
garip ama gece, akşama göre biraz daha sıcaktı..ya da ben fazla ısınmıştım bilmiyorum.
banklardan birinde oturmayı teklif ettim,
"hava soğuk ama, ne dersin biraz oturalım mı?"
"olur" dedi, "o kadar da soğuk değil zaten, hem senin kaşkolun beni korur * "
güldük..
ben geliyorum şimdi deyip yanından ayrıldım, o an anlam verememiştir ama 1 dakika sonra yanına elimde profiterollerle dönünce
"aa ne gerek vardı ya.. çokta severim yalnız profiterolü" deyip teşekkür etmişti,
"biliyorum" dedim.."sevdiğini söylemiştin"
gene bir sessizlik..
"müzik dinlemek ister misin?" diye sordum,
tabi dedi..
telefonun kulaklığını taktım, birini ona verdim,
fonda şunun http://fizy.com/tr#s/12qrn6 eşliğinde, elimizde profiteroller, soğuğun da etkisiyle epey boş olan aşıklar yolunun ağaç altındaki bir bankında sessiz sedasız dalıp gitmiştik..
eline uzanıp tutmak geldi içimden..ama yapamadım..
gece, planladığımdan da iyi geçmiş, dahası ben artık planı filan boş vermiştim.
mine ise artık benim için ele geçirilecek bir kale, tavlanacak bir kız , bir intikam ve kendini kanıtlama aracı olmaktan çıkmıştı.
bu geceki o konuşmalarından seveceğim kadından başkası olamazdı..
ama tuhaf..
bunca güzel şeye rağmen hala tuhaf bir his içimi kemiriyor, kilitleyip üzerine yükler yüklediğim kapalı sandıkları açmaya zorluyordu..
mine yi yurda götürürken, içerden, tanıdık, bet bir ses sordu
"aradağın kız bu mı sahiden?"... "aradığın aşk?... bu mu sahiden?"... "emin misin,... sahiden??"...
kız yanımda olmasaydı kendime bir tokat patlatmaktan geri durmazdım herhalde..
"harcayacak olma onu?.."... "bu sen değilsin..bu aşk değil"
yurda vardık,
bu güzel gece ve sohbet için bana teşekkür etti, sarıldık.. fazladan 2-3 saniye daha. yine kapısından girene kadar takip ettim gözlerimle ve o yine tam girerken bana doğru baktı.. göremedim ama gülümsemiş olmalıydı.
işte şimdi işin zor kısmı başlıyordu.. knor hazır çorba kıvamındaki duygularım eşliğinde yurda doğru 20 dakikalık bir yürüyüş.
bu işin olmaya çok yakın olduğunu hissettim,
ama işte sanki, o kadar da heyacanlı değildim artık. neden? rahatlamış mıydım? ayşen le de bu noktalara gelsek, gene mi aynı şekilde hissedecektim... bak hala ayşen diyorum... mine güzel kız... kalbi de güzel... sahi ozan şerefsizi nasıl o kadar çabuk ayarladı onu?... nilay bu işler beklemeye gelmez demişti... okan rahat ol abi, kendin ol demişti... sahi okan en konuşacaktı benimle, kaynadı çocuğun mevzular... nilayla okan da yakışır aslında... lan çok mu geciktim acaba yurda?... amaan sanki bir şey diyorlar..""aradığın aşk bu mu tsigalko?""...
kafamda filler sikişe dursun,
ben odama çıkan merdivenleri arşınlamaya başlamıştım, bu gece birileri kendisine hesap verecekti yine..
odama varınca telefonu çıkarıp masaya koyarken kontrol ettim, bir mesajım var.. mine den başkası değildi;
"vardın mı yurduna?"
beni düşünüyordu o..ve ben, hala neleri düşünüyordum... tüm gücümle onu sevmeye çalışmam gerekirken hemde..
mine ise artık benim için ele geçirilecek bir kale, tavlanacak bir kız , bir intikam ve kendini kanıtlama aracı olmaktan çıkmıştı.
bu geceki o konuşmalarından seveceğim kadından başkası olamazdı..
ama tuhaf..
bunca güzel şeye rağmen hala tuhaf bir his içimi kemiriyor, kilitleyip üzerine yükler yüklediğim kapalı sandıkları açmaya zorluyordu..
mine yi yurda götürürken, içerden, tanıdık, bet bir ses sordu
"aradağın kız bu mı sahiden?"... "aradığın aşk?... bu mu sahiden?"... "emin misin,... sahiden??"...
kız yanımda olmasaydı kendime bir tokat patlatmaktan geri durmazdım herhalde..
"harcayacak olma onu?.."... "bu sen değilsin..bu aşk değil"
yurda vardık,
bu güzel gece ve sohbet için bana teşekkür etti, sarıldık.. fazladan 2-3 saniye daha. yine kapısından girene kadar takip ettim gözlerimle ve o yine tam girerken bana doğru baktı.. göremedim ama gülümsemiş olmalıydı.
işte şimdi işin zor kısmı başlıyordu.. knor hazır çorba kıvamındaki duygularım eşliğinde yurda doğru 20 dakikalık bir yürüyüş.
bu işin olmaya çok yakın olduğunu hissettim,
ama işte sanki, o kadar da heyacanlı değildim artık. neden? rahatlamış mıydım? ayşen le de bu noktalara gelsek, gene mi aynı şekilde hissedecektim... bak hala ayşen diyorum... mine güzel kız... kalbi de güzel... sahi ozan şerefsizi nasıl o kadar çabuk ayarladı onu?... nilay bu işler beklemeye gelmez demişti... okan rahat ol abi, kendin ol demişti... sahi okan en konuşacaktı benimle, kaynadı çocuğun mevzular... nilayla okan da yakışır aslında... lan çok mu geciktim acaba yurda?... amaan sanki bir şey diyorlar..""aradığın aşk bu mu tsigalko?""...
kafamda filler sikişe dursun,
ben odama çıkan merdivenleri arşınlamaya başlamıştım, bu gece birileri kendisine hesap verecekti yine..
odama varınca telefonu çıkarıp masaya koyarken kontrol ettim, bir mesajım var.. mine den başkası değildi;
"vardın mı yurduna?"
beni düşünüyordu o..ve ben, hala neleri düşünüyordum... tüm gücümle onu sevmeye çalışmam gerekirken hemde..
kız işleri beyler,
atla deve değildir.
tabi ben bunu şimdiki aklıma, o yaştaki halime söylesem kesin siktiri yerdim..
gece okanla boş etüt odasında durumları konuşuyorduk.. etüt odası boş çünkü millet sınavlara kendi odasında ya da arkadaşlarının odasında, kafa kafaya hazırlanıyor ya da koridorlarda şişe kapaklarıyla maç yapıyor..
-"abi çok güzel işte ya..koçumsun, bak bu sefer kesin olacak demiştim de kızmıştın bana"
-"ya okan, iyi güzel de abicim daha bir şeyin de olduğu yok yani, tamam güzel geceydi filan ama, kız biraz ürkek bu konularda yani, tecrübesiz.. yanlış bir şey yapmak istemiyorum ben"
-"nasıl yani?"
-"ya ne bileyim..bir kere, ben emin miyim? önce bir onu sormam lazım kendime"
-"kanka, kusura bakma ama eşşeğin amına su kaçırıyorsun şu anda..lan daha emini mi var be, 10 saat önceden hazırlanmaya başladın aq buluşmaya yarağım?"
-"abi o benim her zaman ki halim ama?"
-"ya bak tsigalko.. bence sen fazla ciddiye alıyorsun bu işleri, oğlum bugün takıldığın kızla, yarın evlendirmeyecekler ki seni? sen bir takıl bakalım, gez toz, gittiği kadar.. olmuyorsa olmaz.. çok gözünde büyütme abi..bak ayşeni de büyüttün büyüttün... "
bakışlarımı görünce sustu.. sonra,
"ya anladın işte ne demek istediğimi, kusura bakma o örneği verdiğim için..ama demek istediğim, çok kasma yani..lan kız olsan anlayacağım, adım kaşara çıkacak diye korkuyor diyeceğim ama erkek adamsın be abicim, takılıcan, olmadı mı geçicen.."
-"sen öyle mi yapıyon kanka?" dedim ters ters..amk tabi bekara karı boşamak kolay gelir.." hem bu kız öyle takılıp bırakılacak türden değil, eğlenmelik değil yani..o yüzden yüzde yüz emin olmak istiyorum, çünkü sonradan onu üzmek istemem"
ben hem onu tersleyip hem de böyle salak salak konuşmaya devam edince bu kızdı,
-"iyi kanka ne bok yersen ye..ama emin değilim ayağına gül gibi kızı da kaçırıp bu sefer de mineee mineee diye ağlarsan ben karışmam haberin olsun.."
lafı koymuştu beyler.."sigara içip geliyorum ben" dedi..e tabi, siktin belamı, yak şimdi zevk sigaranı okan efendi..
o çıkınca ben de kendi kendime kalıp biraz daha düşündüm.. aslında haklıydı lan... nedir yani? takılıcaz işte.. kız iyi kız, güzel kız.. öyle sömürücü şıllıklardan da değil.. olursa olur, olmazsa da olduğu kadar yaşadıklarımız kar kalır yanımıza..
atla deve değildir.
tabi ben bunu şimdiki aklıma, o yaştaki halime söylesem kesin siktiri yerdim..
gece okanla boş etüt odasında durumları konuşuyorduk.. etüt odası boş çünkü millet sınavlara kendi odasında ya da arkadaşlarının odasında, kafa kafaya hazırlanıyor ya da koridorlarda şişe kapaklarıyla maç yapıyor..
-"abi çok güzel işte ya..koçumsun, bak bu sefer kesin olacak demiştim de kızmıştın bana"
-"ya okan, iyi güzel de abicim daha bir şeyin de olduğu yok yani, tamam güzel geceydi filan ama, kız biraz ürkek bu konularda yani, tecrübesiz.. yanlış bir şey yapmak istemiyorum ben"
-"nasıl yani?"
-"ya ne bileyim..bir kere, ben emin miyim? önce bir onu sormam lazım kendime"
-"kanka, kusura bakma ama eşşeğin amına su kaçırıyorsun şu anda..lan daha emini mi var be, 10 saat önceden hazırlanmaya başladın aq buluşmaya yarağım?"
-"abi o benim her zaman ki halim ama?"
-"ya bak tsigalko.. bence sen fazla ciddiye alıyorsun bu işleri, oğlum bugün takıldığın kızla, yarın evlendirmeyecekler ki seni? sen bir takıl bakalım, gez toz, gittiği kadar.. olmuyorsa olmaz.. çok gözünde büyütme abi..bak ayşeni de büyüttün büyüttün... "
bakışlarımı görünce sustu.. sonra,
"ya anladın işte ne demek istediğimi, kusura bakma o örneği verdiğim için..ama demek istediğim, çok kasma yani..lan kız olsan anlayacağım, adım kaşara çıkacak diye korkuyor diyeceğim ama erkek adamsın be abicim, takılıcan, olmadı mı geçicen.."
-"sen öyle mi yapıyon kanka?" dedim ters ters..amk tabi bekara karı boşamak kolay gelir.." hem bu kız öyle takılıp bırakılacak türden değil, eğlenmelik değil yani..o yüzden yüzde yüz emin olmak istiyorum, çünkü sonradan onu üzmek istemem"
ben hem onu tersleyip hem de böyle salak salak konuşmaya devam edince bu kızdı,
-"iyi kanka ne bok yersen ye..ama emin değilim ayağına gül gibi kızı da kaçırıp bu sefer de mineee mineee diye ağlarsan ben karışmam haberin olsun.."
lafı koymuştu beyler.."sigara içip geliyorum ben" dedi..e tabi, siktin belamı, yak şimdi zevk sigaranı okan efendi..
o çıkınca ben de kendi kendime kalıp biraz daha düşündüm.. aslında haklıydı lan... nedir yani? takılıcaz işte.. kız iyi kız, güzel kız.. öyle sömürücü şıllıklardan da değil.. olursa olur, olmazsa da olduğu kadar yaşadıklarımız kar kalır yanımıza..
http://fizy.com/tr#s/1k3cpy
uzun bir kaç gece,
finaller,
mine ile mesajlaşmalar,
nihayet kafamdaki ufak pürüzleri, kendi telkinlerimle gidermiş, artık onu sevmeye hazırdım.
dahası, her mesajında daha da sevimli geliyordu gözüme, hatta çarşamba günü okulda da karşılaştık, aynı sınava girecektik,
yine gayet sıcak bir selamlaşma oldu, diğer amına koyduğumun gibi soğuk soğuk hallere girmiyordu * *
tüm bu güzel gelişmelere rağmen, malum ikiliyi kantinde, sınıfta, koridorda el ele, dip dibe görünce içimi tarifsiz bir nefret ve acı kaplamaya devam ediyordu.
ben 4 sene bu orospu çocuklarının sevişmesini nasıl çekecektim lan?
belki de ayrılırlardı? beter olsunlar..
bu arada hepimizi üzen acı bir haber aldık..oda arkadaşım tolga nın kuzeni trafik kazasında vefat etmişti. çocuk son 2 sınavına giremeden gitmek zorunda kaldı, kuzeni bundan sadece 2 yaş büyükmüş ve bildiğin kardeş gibilermiş..resmen perişan oldu...
onun yaşadığı acıya bakınca, kendi sahte acılarımdan utandım..neler yaşıyorlardı insanlar..ne büyük acılar vardı..
babasını kaybeden evlatlar vardı..evladını kaybeden babalar..
şifa bekleyen hastalar vardı..asla şifa bulamayacak olan sakatlar..
bu soğukta dışarda uyuyan insanlar vardı..bizim yağarken sevindiğimiz karın, yağmaması için dua eden evsizler...
utandım beyler..sert gerçekler utandırmıştı beni..
.
.
perşembe günü son sınavımdan çıkmış,
önceki geceden hazırladığım valizimi yüklenmiş, bursa otobüsüne binmiştim.
3 hafta tatil..anne yemekleri..anneanne sevgisi..bazı taşların yerine oturması, bazı acıların unutulması ve nispeten yeni bir sayfa açmak için yeterli bir süre..
annem ayşen i sormuştu 1-2 kere telefonda..geçiştirmiştim. şimdi yol boyu onlara söyleyeceğim muhtemel yalanları ve bahaneleri düşünmem gerekecekti..
yılın ilk yarısı biterken, "ne çok şey yaşamışım" diye düşündüm..üniversite..büyütüyordu insanı..ama daha almam gereken çok yol, tatmam gereken çok acı, yaşamam gereken çok çok fazla karmaşa ve duygu bunalımı vardı..ve ben bunların hiç birinin farkında olmadan,
mutlu mutlu mine ile mesajlaşıyor, geleceğime umutla bakıyordum..
uzun bir kaç gece,
finaller,
mine ile mesajlaşmalar,
nihayet kafamdaki ufak pürüzleri, kendi telkinlerimle gidermiş, artık onu sevmeye hazırdım.
dahası, her mesajında daha da sevimli geliyordu gözüme, hatta çarşamba günü okulda da karşılaştık, aynı sınava girecektik,
yine gayet sıcak bir selamlaşma oldu, diğer amına koyduğumun gibi soğuk soğuk hallere girmiyordu * *
tüm bu güzel gelişmelere rağmen, malum ikiliyi kantinde, sınıfta, koridorda el ele, dip dibe görünce içimi tarifsiz bir nefret ve acı kaplamaya devam ediyordu.
ben 4 sene bu orospu çocuklarının sevişmesini nasıl çekecektim lan?
belki de ayrılırlardı? beter olsunlar..
bu arada hepimizi üzen acı bir haber aldık..oda arkadaşım tolga nın kuzeni trafik kazasında vefat etmişti. çocuk son 2 sınavına giremeden gitmek zorunda kaldı, kuzeni bundan sadece 2 yaş büyükmüş ve bildiğin kardeş gibilermiş..resmen perişan oldu...
onun yaşadığı acıya bakınca, kendi sahte acılarımdan utandım..neler yaşıyorlardı insanlar..ne büyük acılar vardı..
babasını kaybeden evlatlar vardı..evladını kaybeden babalar..
şifa bekleyen hastalar vardı..asla şifa bulamayacak olan sakatlar..
bu soğukta dışarda uyuyan insanlar vardı..bizim yağarken sevindiğimiz karın, yağmaması için dua eden evsizler...
utandım beyler..sert gerçekler utandırmıştı beni..
.
.
perşembe günü son sınavımdan çıkmış,
önceki geceden hazırladığım valizimi yüklenmiş, bursa otobüsüne binmiştim.
3 hafta tatil..anne yemekleri..anneanne sevgisi..bazı taşların yerine oturması, bazı acıların unutulması ve nispeten yeni bir sayfa açmak için yeterli bir süre..
annem ayşen i sormuştu 1-2 kere telefonda..geçiştirmiştim. şimdi yol boyu onlara söyleyeceğim muhtemel yalanları ve bahaneleri düşünmem gerekecekti..
yılın ilk yarısı biterken, "ne çok şey yaşamışım" diye düşündüm..üniversite..büyütüyordu insanı..ama daha almam gereken çok yol, tatmam gereken çok acı, yaşamam gereken çok çok fazla karmaşa ve duygu bunalımı vardı..ve ben bunların hiç birinin farkında olmadan,
mutlu mutlu mine ile mesajlaşıyor, geleceğime umutla bakıyordum..
işeyeyim bi, idrar kesem infilak edecek aq..
http://fizy.com/tr#s/1ajbal
hayal kurmak güzeldir,
ama pek azı gerçek olur.
3 haftalık kesintisiz tatil planım, biri, o amına röveşata attıklarımın yüzünden olmak üzere iki dersten kalmam ve dolayışıyla bütünlemelere gelecek olmamdan ötürü yatmıştı..
işin iyi tarafı, mine yi görebilecektim zira bizim tembel tenekenin de 3 tane büt ü vardı.
evdeki bir buçuk haftada, artık orta okullu olan kardeşimle bol bol eğlenip vakit geçirmiş, anneannemin dizinde, elinden elma-mandalina yemiş, annemle bol bol gırgır yapmış, babamla gezip tozmuştum.
bizimkiler beni çok özlemişlerdi, babamı çok severim ben beyler, ama çok fazla vakit geçiremezdik işleri yüzünden. benim gelişim dolayısıyla patronundan izin almış, bir hafta boyunca o avm senin bu mekan senin gezip durduk, bazısında tüm aile de bize eşlik etti.
bilardo challenge ını kabul ettim, elime verdi, ağzıma sıçtı, dalgasını geçti..hayvanat bahçesine gitti "lan tsigalko, şurdaki maymun sana çok benziyor oğlum hişşt bak bak" diye taşağını filan yaptı..piknik yaptık, fener maçı izledik, küfrettik.
ağır fenerliyimdir ben bu arada *
annem, kız konusunu açtı, güzel bir dille, "beni arkadaş olarak görüyormuş" filan diye anlattım, geçiştirmeye çalıştım. mevzunun tamamını sıçıp kadını üzmeye gerek yoktu..ama ana yüreği, yine de oğlunun acısını farketmiş olacaktı ki o da oyunuma ortak olup,
"aman be oğlum, zaten daha ilk yıldan ciddi kız ciddi kız diye saplanıp ne yapacaksın? gez toz eğlen, daha ne kızlar görürsün" diye çapkınca öğütlerde bulunmuştu.
anneanne..seni çok seviyorum canım benim..
bebişim, sana da orta okul üniforması çok yakıştı be * fıstık olacak bu kız ilerde, başım belada..
mine..aradığım mısın? bulduğum musun bilmiyorum..ama tek bildiğim bizim ortak bir sevgiyi hak ettiğimiz, ve eğer senin hislerini de yanlış çözümlemediysem, kendi adıma bunu sağlamak için elimden geleni yapacağım...
okan..aslan kardeşim..ikinci hafta bir büt de sana kısmetmiş demek * ben de varım merak etme, gene işimiz iş..
tolga..başın sağolsun kardeşim..
ebru..üzgünüm senin için..
ceren... neyse cereni siktir et..
nilay, iyi ki seni tanımışım, mineyle evlenirsek nedimesi sensin * bir de kızdan kanka olmaz derler peehh..
ayşen, ozan... orospu çocuğusunuz..
hayal kurmak güzeldir,
ama pek azı gerçek olur.
3 haftalık kesintisiz tatil planım, biri, o amına röveşata attıklarımın yüzünden olmak üzere iki dersten kalmam ve dolayışıyla bütünlemelere gelecek olmamdan ötürü yatmıştı..
işin iyi tarafı, mine yi görebilecektim zira bizim tembel tenekenin de 3 tane büt ü vardı.
evdeki bir buçuk haftada, artık orta okullu olan kardeşimle bol bol eğlenip vakit geçirmiş, anneannemin dizinde, elinden elma-mandalina yemiş, annemle bol bol gırgır yapmış, babamla gezip tozmuştum.
bizimkiler beni çok özlemişlerdi, babamı çok severim ben beyler, ama çok fazla vakit geçiremezdik işleri yüzünden. benim gelişim dolayısıyla patronundan izin almış, bir hafta boyunca o avm senin bu mekan senin gezip durduk, bazısında tüm aile de bize eşlik etti.
bilardo challenge ını kabul ettim, elime verdi, ağzıma sıçtı, dalgasını geçti..hayvanat bahçesine gitti "lan tsigalko, şurdaki maymun sana çok benziyor oğlum hişşt bak bak" diye taşağını filan yaptı..piknik yaptık, fener maçı izledik, küfrettik.
ağır fenerliyimdir ben bu arada *
annem, kız konusunu açtı, güzel bir dille, "beni arkadaş olarak görüyormuş" filan diye anlattım, geçiştirmeye çalıştım. mevzunun tamamını sıçıp kadını üzmeye gerek yoktu..ama ana yüreği, yine de oğlunun acısını farketmiş olacaktı ki o da oyunuma ortak olup,
"aman be oğlum, zaten daha ilk yıldan ciddi kız ciddi kız diye saplanıp ne yapacaksın? gez toz eğlen, daha ne kızlar görürsün" diye çapkınca öğütlerde bulunmuştu.
anneanne..seni çok seviyorum canım benim..
bebişim, sana da orta okul üniforması çok yakıştı be * fıstık olacak bu kız ilerde, başım belada..
mine..aradığım mısın? bulduğum musun bilmiyorum..ama tek bildiğim bizim ortak bir sevgiyi hak ettiğimiz, ve eğer senin hislerini de yanlış çözümlemediysem, kendi adıma bunu sağlamak için elimden geleni yapacağım...
okan..aslan kardeşim..ikinci hafta bir büt de sana kısmetmiş demek * ben de varım merak etme, gene işimiz iş..
tolga..başın sağolsun kardeşim..
ebru..üzgünüm senin için..
ceren... neyse cereni siktir et..
nilay, iyi ki seni tanımışım, mineyle evlenirsek nedimesi sensin * bir de kızdan kanka olmaz derler peehh..
ayşen, ozan... orospu çocuğusunuz..
ikinci hafta, yani bütünlemelerin 1. haftası, çarşamba günkü sınavım için salıdan sabahından yola çıkmıştım,
nilay ve mine nin bütü var, erken gelmişler, ben de o yüzden sabahtan çıktım ki salı akşamı takılabilelim.
yeniden şehre gelmiştim,
kızlar öğlen sınava girmişler, akşamına da biz sözleşmiştik, buluştuk.
nilay, bizi baş başa bırakma amacıyla, "ben gelmem istiyorsan?" filan demişti ama ben ısrar ettim, onun varlığının zararı değil faydası olurdu bize.
bu kez başka bir yere götürdüm bunları,
akşam boyunca oldukça eğlenceli bir masa oldu. e oğlum senin yarın sınavın var, ne işin var karı kızla derseniz, beyler.. çalışıyoruz lütfen ;)
nilay, garip bir kızdır. böyle çok sakin, utangaç gibi görünür ama en ummadığınız anda en ummadığını şeyi yaparak sizi cesaretine şaşırtabilir,
o gece yine bir medeni cesaret örneği gösterek, yan masadaki, hiç tanımadığımız gruba "beraber tabu oynasak iyi olurdu" gibisinden bir laf attı,
nitekim tabu oynandı, hayatımızda görmediğimiz insanlarla bir anda kahkahalar arasında kelime tahmin etmeye çalışırken bulduk kendimizi *
çok güzel bir geceydi o da, renkli ve farklı.. zaten hala hatırlıyor olmam bunu gösteriyor. gece boyu, o şamatanın arasında, hemen karşımdaki mine ile gözlerimiz onlarca defa buluştu birbiriyle, onlarca kez gülümsedi dudaklarımız.. sanki biz, gece içince gece yaşıyor gibiydik, o eğlencenin arasında, o kalabalık ve gürültünün içinde, herkesten habersiz, yine çok ama çok şey paylaştık içten içe..
nilay ve mine nin bütü var, erken gelmişler, ben de o yüzden sabahtan çıktım ki salı akşamı takılabilelim.
yeniden şehre gelmiştim,
kızlar öğlen sınava girmişler, akşamına da biz sözleşmiştik, buluştuk.
nilay, bizi baş başa bırakma amacıyla, "ben gelmem istiyorsan?" filan demişti ama ben ısrar ettim, onun varlığının zararı değil faydası olurdu bize.
bu kez başka bir yere götürdüm bunları,
akşam boyunca oldukça eğlenceli bir masa oldu. e oğlum senin yarın sınavın var, ne işin var karı kızla derseniz, beyler.. çalışıyoruz lütfen ;)
nilay, garip bir kızdır. böyle çok sakin, utangaç gibi görünür ama en ummadığınız anda en ummadığını şeyi yaparak sizi cesaretine şaşırtabilir,
o gece yine bir medeni cesaret örneği gösterek, yan masadaki, hiç tanımadığımız gruba "beraber tabu oynasak iyi olurdu" gibisinden bir laf attı,
nitekim tabu oynandı, hayatımızda görmediğimiz insanlarla bir anda kahkahalar arasında kelime tahmin etmeye çalışırken bulduk kendimizi *
çok güzel bir geceydi o da, renkli ve farklı.. zaten hala hatırlıyor olmam bunu gösteriyor. gece boyu, o şamatanın arasında, hemen karşımdaki mine ile gözlerimiz onlarca defa buluştu birbiriyle, onlarca kez gülümsedi dudaklarımız.. sanki biz, gece içince gece yaşıyor gibiydik, o eğlencenin arasında, o kalabalık ve gürültünün içinde, herkesten habersiz, yine çok ama çok şey paylaştık içten içe..
çarşamba günü siktiğimin sınavına girip dönüş için biletimi almıştım,
bursaya döndüm ve bir sonraki hafta salı günü olacak olan diğer bütünlemem için çalışmalar başladım.
o ara okan a ulaşmaya çalıştım ancak msn de göremediğim gibi, mesajlarıma da cevap vermemişti.. adam kendini kaptırmış beyler, ya it gibi çalışıyordu, ya da it gibi geziyordu.. neyse, ben ona sorardım her türlü bunun hesabını.
mine ile mesaj trafiğimiz epey ilerlemişti, bizimkilerinde de gözünden kaçmayan bu durumu "arkadaşlar yeaa, sınav şeyleri" falan filan diye savuşturdum. zira artık aşk hayatımı onlarla paylaşıp, biten ya da başlayamayan her ilişkinin ardından içten içe onları da üzmeye gerek olmadığını düşünmüştüm.
"karı gibi her boku anana babanı mı anlatıyon lan?" derseniz, haklısınız. ama öyle yetişmiştim, süt çocuğu sayılırdım. o zamanlar rulez buydu beyler, utanacak değilim.. şimdiki halimden daha çok utanıyorum hatta..
mesajlaşmalarımızın birinde, bir gece, yine kontrolsüz şekilde epey duygusala bağlamıştım. o zamanlar etkisinin farkında olmadığım,
"seni iyi ki tanımışım".."seni çok özledim".."valla büte kaldığıma sevindim" gibi laflar da etmiştim. kız bütün bunlara mantıklı cevaplar üretmeye ve o kadar çabuk teslim olmamaya çalışsa da artık baya baya kendini kaptırmıştı..iyi geceler mesajları "tatlı rüyalar" dilekleriyle süslenirken, sabahları "günaydın canımm" lı olmaya başlamıştı.
tarafsız bir gözle bakıldığı zaman, bizim artık flört ün son aşamalarında olduğumuz ve artık iki taraftan birinin resmi teklifiyle bağlanacak bir ilişki olduğu rahatlıkla görülebilirdi.
ben biraz şaşırmıştım aslında o zamanlar, lan nasıl bu kadar kolay olabiliyor? diye. ama şimdi düşününce anlıyorum ki, e zaten bu işler büyütülecek, memleket meselesi yapılacak şeyler değil. e birde sanırım ben, o anki yaralı stayla olmanın da verdiği duygusal derinlikle, özellikle o ilk buluşmamızdaki tavırlarım ve konuşmalarımla kızı epey etkilemiş olmalıyım.
laf aramızda, iyi edebiyat yaparım.. hele yüz yüzeyken işe jest ve mimiklerim de girince epey inandırıcı olabiliyorum. sayısal okuyup mühendis oldum, ama bütün lise ve üniversite yıllarım boyunca "sen kendini harcıyorsun oğlum.. adam şair ya" gibi yaklaşımlara maruz kaldım. sözel yeteneğim sayısala göre çok daha üstündür ki aslında okuduğum mühendislik dalı da buna yatkın (zaten bilerek seçtim). o yüzden ilk sene hariç pek zorlandığım söylenemez. bizim robot kafalı salt sayısalcıların döküldüğü ezber derslerinde ortalığın amına koymuştum övünmek gibi olmasın.
neyse, kendimi çok övdüysem lütfen aşağılayın biraz, götüm kalkmasın sonra..
salı günkü sınavım için pazartesi akşamından yine şehre gelip yurda yerleşmiştim, bir daha dönmeyecektim artık, bu kadar tatil yeterdi.
o gece, yarın ki sınava bulutların üzerinde girmeme sebebiyet verecek, ve sizlerin artık tahmin edebileceği bir gelişmeyi yaşadığım gece olacaktı..
biraz kafamı toplayayım, diyalogları anımsamak istiyorum zira önemli.. biraz sallamak zorunda kalabilirim, şimdiden anılarımdan ve sizden özür diliyorum..
gece yerleşip, yurttaki tiplerle lak lak ettikten sonra boş odama çekilmiştim tekrar..
tolga yoktu zaten.. öbür hıyar da nerde bilmem..
yatağa uzandım..ama uykum yok, ben öyle karanlıkta tek başına yatıp tavanı izlemeyi, o sırada da hayaller kurmayı severim.. gerçi, kim sevmez ki?
ne kadar zaman geçti bilmiyorum, mesaj geldi,
mine yazmış, "sınavında başarılar tsigalkocum"
ekrana baktım bir süre boş boş.. nilay ın "bu işler yavaş davranmaya gelmez" diyen sesi kulaklarımda çınladı..
haklıydı, bu daha fazla uzatmanın alemi yoktu..
bursaya döndüm ve bir sonraki hafta salı günü olacak olan diğer bütünlemem için çalışmalar başladım.
o ara okan a ulaşmaya çalıştım ancak msn de göremediğim gibi, mesajlarıma da cevap vermemişti.. adam kendini kaptırmış beyler, ya it gibi çalışıyordu, ya da it gibi geziyordu.. neyse, ben ona sorardım her türlü bunun hesabını.
mine ile mesaj trafiğimiz epey ilerlemişti, bizimkilerinde de gözünden kaçmayan bu durumu "arkadaşlar yeaa, sınav şeyleri" falan filan diye savuşturdum. zira artık aşk hayatımı onlarla paylaşıp, biten ya da başlayamayan her ilişkinin ardından içten içe onları da üzmeye gerek olmadığını düşünmüştüm.
"karı gibi her boku anana babanı mı anlatıyon lan?" derseniz, haklısınız. ama öyle yetişmiştim, süt çocuğu sayılırdım. o zamanlar rulez buydu beyler, utanacak değilim.. şimdiki halimden daha çok utanıyorum hatta..
mesajlaşmalarımızın birinde, bir gece, yine kontrolsüz şekilde epey duygusala bağlamıştım. o zamanlar etkisinin farkında olmadığım,
"seni iyi ki tanımışım".."seni çok özledim".."valla büte kaldığıma sevindim" gibi laflar da etmiştim. kız bütün bunlara mantıklı cevaplar üretmeye ve o kadar çabuk teslim olmamaya çalışsa da artık baya baya kendini kaptırmıştı..iyi geceler mesajları "tatlı rüyalar" dilekleriyle süslenirken, sabahları "günaydın canımm" lı olmaya başlamıştı.
tarafsız bir gözle bakıldığı zaman, bizim artık flört ün son aşamalarında olduğumuz ve artık iki taraftan birinin resmi teklifiyle bağlanacak bir ilişki olduğu rahatlıkla görülebilirdi.
ben biraz şaşırmıştım aslında o zamanlar, lan nasıl bu kadar kolay olabiliyor? diye. ama şimdi düşününce anlıyorum ki, e zaten bu işler büyütülecek, memleket meselesi yapılacak şeyler değil. e birde sanırım ben, o anki yaralı stayla olmanın da verdiği duygusal derinlikle, özellikle o ilk buluşmamızdaki tavırlarım ve konuşmalarımla kızı epey etkilemiş olmalıyım.
laf aramızda, iyi edebiyat yaparım.. hele yüz yüzeyken işe jest ve mimiklerim de girince epey inandırıcı olabiliyorum. sayısal okuyup mühendis oldum, ama bütün lise ve üniversite yıllarım boyunca "sen kendini harcıyorsun oğlum.. adam şair ya" gibi yaklaşımlara maruz kaldım. sözel yeteneğim sayısala göre çok daha üstündür ki aslında okuduğum mühendislik dalı da buna yatkın (zaten bilerek seçtim). o yüzden ilk sene hariç pek zorlandığım söylenemez. bizim robot kafalı salt sayısalcıların döküldüğü ezber derslerinde ortalığın amına koymuştum övünmek gibi olmasın.
neyse, kendimi çok övdüysem lütfen aşağılayın biraz, götüm kalkmasın sonra..
salı günkü sınavım için pazartesi akşamından yine şehre gelip yurda yerleşmiştim, bir daha dönmeyecektim artık, bu kadar tatil yeterdi.
o gece, yarın ki sınava bulutların üzerinde girmeme sebebiyet verecek, ve sizlerin artık tahmin edebileceği bir gelişmeyi yaşadığım gece olacaktı..
biraz kafamı toplayayım, diyalogları anımsamak istiyorum zira önemli.. biraz sallamak zorunda kalabilirim, şimdiden anılarımdan ve sizden özür diliyorum..
gece yerleşip, yurttaki tiplerle lak lak ettikten sonra boş odama çekilmiştim tekrar..
tolga yoktu zaten.. öbür hıyar da nerde bilmem..
yatağa uzandım..ama uykum yok, ben öyle karanlıkta tek başına yatıp tavanı izlemeyi, o sırada da hayaller kurmayı severim.. gerçi, kim sevmez ki?
ne kadar zaman geçti bilmiyorum, mesaj geldi,
mine yazmış, "sınavında başarılar tsigalkocum"
ekrana baktım bir süre boş boş.. nilay ın "bu işler yavaş davranmaya gelmez" diyen sesi kulaklarımda çınladı..
haklıydı, bu daha fazla uzatmanın alemi yoktu..
muhabbete nasıl girdim hatırlamıyorum,
ama asıl olayın koptuğu kısımlar az çok aklımda,
buna kızmıştım..bir nevi trip de denebilir.. açık olmamakla suçlamış, üzerine gitmiştim.. arada birbirimize böyle yaptığımız oluyordu, tatlı tatlı kışkırtmalar ve karşı tarafa, aslında ikimizinde bildiği gerçeği söyletme çabaları..
ama bu gece epey ileri gitmiş, resmen kıza çemkirmiştim.. kendimi de acılı, bahtsız ve "zaten kimse beni sevmiyor aq, ölsem daha iyi" moduna getirmiştim.
bir mesaj attım buna,
"insan sevdiklerinin kıymetini bilmeli.. vakit varken.. hala vakit varken ona, onu ne kadar sevdiğini söylemeli bence. ama biz yapamıyoruz bunları mine, sen yapabiliyor musun? sen de yapamıyorsun.. insanlar çok tuhaflar. aşk, sevgi, sanki yasaklı bir kelime gibi, sanki ayıp gibi.. hayır, asıl ayıp olan, günah olan, yanlış olan şeyleri o kadar kolay söyleyebiliyoruz ki..mesela çok kolay bağırıp çağırabiliyoruz birbirimize, küfredebiliyoruz, iftira edebiliyoruz, beddua edebiliyoruz. hemde bağıra çağıra, göğsümüzü gere gere,
şimdi söylesene bana mine? hangisi ayıp? ağzına geleni söyleyip insanların kalplerini ve ruhlarını yağmalarken hiç ama hiç çekinmezken, gırtlağımız yırtarcasına bağırırken, dünyanın belki de en güzel duygusu olan sevgiyi söylemeye sıra gelince neden susup kalıyoruz?"
bu,
"haklısın, sonra kaybedince, elimizden yitip gidince anlıyoruz yaptığımız hatayı. sanki her zaman yanımızda olacaklarmış gibi, kendimizi kasıyoruz, ufacık bir sevgi sözcüğünü bile çok görüyoruz, hayatımızın anlamı olan insanlara. onlar nasılsa farkındadır diye avutuyoruz kendimizi, ama bir kez olsun, acaba bizim ağzımızdan duymak istemezler mi? bu duygularımızın gerçekliğini diye sormuyoruz kendimize.
bence insanlar henüz ellerinde sevgileri ve sevebilecekleri şeyler varken, onlara sıkı sıkıya tutunmalı."
top bana atılmıştı, sonra ben, konuyu biraz daha ikimize indirgeyip neredeyse kızı suçlama noktasına geldim, ne cesaretle bu kadar üstüne gidiyorum hayret.. valla şimdi olsa yapamam. kız orda "sen ne diyon lan amın oğlu" dese, cevap veremem yani..ama demek ki o ışığı almış olmalıyım ki böyle bastırıyorum.
hayır bir de bende ki de mallık, sen söylesene ne bok diyeceksen?
neyden sonra artık ben bunu çok fena sıkıştırdım bir yerde..bir 10-15 dakika filan mesaj gelmedi.. dedim herhalde siktiri çekicek.. korktuğumu hissettim beyler..
daha az önceye kadar hislerime ortak sandığım kızı, bir an için de olsa kaybetme korkusu sarmıştı benliğimi.. anladım ki, türlü duygularla boğuşurken, farkında olmadan ve belki de onun bana bağlandığından fazla bağlanmıştım bu masum kıza..
derken telefonumun ışığı yandı.. heyecanla mesajıma tıkladım.. artık kaçacak yeri yoktu..ve neredeyse bir cevap vermek zorunda bırakmıştım onu..
"anladım, yeryüzünde herkesin bir parçası kayıptı, ve bazılarımız o kayıp parça uğruna bütün tamamlanmışlığına rağmen yarım, kalabalıklara rağmen yanlız, bütün ritmlere rağmen sağır olabiliyordu ve o eşsiz parça bulunamadığı sürece sürgün göçebeydik ve huzursuzduk. bulamadıkça, bulunamadıkça eksiliyorduk, eskiyorduk binalar gibi.
"parçaları kaybolmuş puzzle" gibi artık insanlar derler.. "kiminin kalbi, kiminin ruhu, kiminin beyni yok.” oysa herşeyim vardı benim tek eksiğim "sendin", sen gelince tamamlandı içim, huzursuzluğumun rüzgarı dindi, duydum yeryüzünün gökyüzünün gerçek sesini. uzatıp elimi gördüm ışığının rengini.
gökyüzünü, alabildiğince mavi...
seni seviyorum.."
ama asıl olayın koptuğu kısımlar az çok aklımda,
buna kızmıştım..bir nevi trip de denebilir.. açık olmamakla suçlamış, üzerine gitmiştim.. arada birbirimize böyle yaptığımız oluyordu, tatlı tatlı kışkırtmalar ve karşı tarafa, aslında ikimizinde bildiği gerçeği söyletme çabaları..
ama bu gece epey ileri gitmiş, resmen kıza çemkirmiştim.. kendimi de acılı, bahtsız ve "zaten kimse beni sevmiyor aq, ölsem daha iyi" moduna getirmiştim.
bir mesaj attım buna,
"insan sevdiklerinin kıymetini bilmeli.. vakit varken.. hala vakit varken ona, onu ne kadar sevdiğini söylemeli bence. ama biz yapamıyoruz bunları mine, sen yapabiliyor musun? sen de yapamıyorsun.. insanlar çok tuhaflar. aşk, sevgi, sanki yasaklı bir kelime gibi, sanki ayıp gibi.. hayır, asıl ayıp olan, günah olan, yanlış olan şeyleri o kadar kolay söyleyebiliyoruz ki..mesela çok kolay bağırıp çağırabiliyoruz birbirimize, küfredebiliyoruz, iftira edebiliyoruz, beddua edebiliyoruz. hemde bağıra çağıra, göğsümüzü gere gere,
şimdi söylesene bana mine? hangisi ayıp? ağzına geleni söyleyip insanların kalplerini ve ruhlarını yağmalarken hiç ama hiç çekinmezken, gırtlağımız yırtarcasına bağırırken, dünyanın belki de en güzel duygusu olan sevgiyi söylemeye sıra gelince neden susup kalıyoruz?"
bu,
"haklısın, sonra kaybedince, elimizden yitip gidince anlıyoruz yaptığımız hatayı. sanki her zaman yanımızda olacaklarmış gibi, kendimizi kasıyoruz, ufacık bir sevgi sözcüğünü bile çok görüyoruz, hayatımızın anlamı olan insanlara. onlar nasılsa farkındadır diye avutuyoruz kendimizi, ama bir kez olsun, acaba bizim ağzımızdan duymak istemezler mi? bu duygularımızın gerçekliğini diye sormuyoruz kendimize.
bence insanlar henüz ellerinde sevgileri ve sevebilecekleri şeyler varken, onlara sıkı sıkıya tutunmalı."
top bana atılmıştı, sonra ben, konuyu biraz daha ikimize indirgeyip neredeyse kızı suçlama noktasına geldim, ne cesaretle bu kadar üstüne gidiyorum hayret.. valla şimdi olsa yapamam. kız orda "sen ne diyon lan amın oğlu" dese, cevap veremem yani..ama demek ki o ışığı almış olmalıyım ki böyle bastırıyorum.
hayır bir de bende ki de mallık, sen söylesene ne bok diyeceksen?
neyden sonra artık ben bunu çok fena sıkıştırdım bir yerde..bir 10-15 dakika filan mesaj gelmedi.. dedim herhalde siktiri çekicek.. korktuğumu hissettim beyler..
daha az önceye kadar hislerime ortak sandığım kızı, bir an için de olsa kaybetme korkusu sarmıştı benliğimi.. anladım ki, türlü duygularla boğuşurken, farkında olmadan ve belki de onun bana bağlandığından fazla bağlanmıştım bu masum kıza..
derken telefonumun ışığı yandı.. heyecanla mesajıma tıkladım.. artık kaçacak yeri yoktu..ve neredeyse bir cevap vermek zorunda bırakmıştım onu..
"anladım, yeryüzünde herkesin bir parçası kayıptı, ve bazılarımız o kayıp parça uğruna bütün tamamlanmışlığına rağmen yarım, kalabalıklara rağmen yanlız, bütün ritmlere rağmen sağır olabiliyordu ve o eşsiz parça bulunamadığı sürece sürgün göçebeydik ve huzursuzduk. bulamadıkça, bulunamadıkça eksiliyorduk, eskiyorduk binalar gibi.
"parçaları kaybolmuş puzzle" gibi artık insanlar derler.. "kiminin kalbi, kiminin ruhu, kiminin beyni yok.” oysa herşeyim vardı benim tek eksiğim "sendin", sen gelince tamamlandı içim, huzursuzluğumun rüzgarı dindi, duydum yeryüzünün gökyüzünün gerçek sesini. uzatıp elimi gördüm ışığının rengini.
gökyüzünü, alabildiğince mavi...
seni seviyorum.."
http://fizy.com/tr#s/1ajgij
az önce aldığım ve muhtemelen halen bile, hayatımda aldığım en güzel mesaj olan satırları okurken, gözlerim mutluluktan ve duygusal yoğunluktan yaşarmıştı..utandığımı hissettim..bu kıza, bütün bu satırları benim için yazabilecek kadar derin ve sevgi dolu bu yüfe ruhlu insana, o şekilde baskıcı davrandığım için utandım..
sonradan öğrendiğime göre sözler şarkı ya da şiir sözü gibi bir şeymiş, ama olsun, paylaştığı kişi bendim..bu da adeta o sözleri benim için yazılmış gibi yapardı..
hafiften nemlenen gözlerim ve gülümsemekten yırtılmak üzere olan ağzımın eşliğinde, ben de bir cevap yazmaya koyuldum..
az önce aldığım ve muhtemelen halen bile, hayatımda aldığım en güzel mesaj olan satırları okurken, gözlerim mutluluktan ve duygusal yoğunluktan yaşarmıştı..utandığımı hissettim..bu kıza, bütün bu satırları benim için yazabilecek kadar derin ve sevgi dolu bu yüfe ruhlu insana, o şekilde baskıcı davrandığım için utandım..
sonradan öğrendiğime göre sözler şarkı ya da şiir sözü gibi bir şeymiş, ama olsun, paylaştığı kişi bendim..bu da adeta o sözleri benim için yazılmış gibi yapardı..
hafiften nemlenen gözlerim ve gülümsemekten yırtılmak üzere olan ağzımın eşliğinde, ben de bir cevap yazmaya koyuldum..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder