17 Ağustos 2013 Cumartesi

Nasıl Piç Oldum Anlatıyorum Part 24

peki kimdi bu kadınlar?

en başta ayşen vardı..
sevdiğim..ilk kez bu kadar sevdiğim.. ciddi anlamda değer verdiğim ve büyüdüğümü hissettiğim.. bana büyüdüğümü, artık sevebileceğimi, aşık olabileceğimi gösteren, bana şarkılar söyleten kadın..

beni bir bebek gibi savunmasız..ve dilsiz bir şekilde bırakıp bir başkasına gittiği gün, daha o gün lanet etmiştim ona.. sevmedim diyordum şimdi..ben değil miydim oysa, onu düşünmekten geceleri uyuyamayan? herkese zulüm gelen o sendromlu pazartesi günlerinde okula yürüyerek değil, uçarak giden? onu gelinliğinin içinde bile hayal eden?..

benim için bir bahaneden ötesi değil diyordum şimdi.. hayat işte..

sonra mine girdi hayatıma, daha doğrusu ben onun hayatına girdim diyelim.. belli ki, daha ne aşkı, ne de acısını tanımayan bu saf kızı, sırf yeniden doğrulabilmek, doğrulduğum yerde durup dinlenebilmek için kullandım..ve inanın sonunda çok ama çok utandım..bir başkasınınkini kırınca, kendi kalbim tamir olur sandım.. yanıldım..
fena halde yanıldım..

ceren, kaltağının üzerinde şimdilik durmak istemiyorum.. göğüsleri ve paçoz arkadaşının dolgun kalçası için minnettarım..
zaten daha kendisiyle işimiz bitmedi, bu hikayenin içinde tek kullanımlık isimler pek azdır beyler.. eğer birinde bahsetmiş ve onunla yaşadıklarımı önemli addedip paylaşmışsam, bilin ki en kötü ihtimalle oynayacağı 1-2 sahne daha vardır..her an her yerden çıkabilir.. ceren de tuhaflığına yakışır biçimde, olmadık zamanlarda, olmadık şekillerde çıkacak karşımıza..

şu aralar konuşmuyoruz, daha doğrusu sadece göz göze geldiğimizde bana pis pis bakmakla yetiniyor..

tuğçe ve sedayı hatırlarsınız.. kafa kızlar bunlar.. epey münasebetimiz olmakta ve olacak.. kapalı olan tuğçeye de artık eskisi kadar önyargılı değilim, cana yakın ve anaç tavırları ile beni yumuşatmayı başardı, seda zaten apayrı bir olay,
gözü epey yükseklerde, ne istediğini bilen (ya da bildiğini sanan) bir kız, sıkı çalışıyor, ama bunu, götüne ve göğüslerine güvenen hemcinsleri gibi, boya küpüne düşüp erkek peşinde koşmak olarak algılamayın..o, zekası ve çalışkanlığı ile tavlayabileceği, yine kendisi gibi zeki ve başarılı bir adamın peşinde..
bana karşı epey openmind oldu kendisi, samimiyetimiz arttıkça bu tip konulardan epey konuştuk, idealindeki erkek modelini, hayal ettiği hayatı vb. hepsini anlattı,
kariyer kadını olacak belli..ve o kariyerine de şimdiden klüplerde görev alarak başladı diyebiliriz..

bu iki kızla da epey anımız var..
biraz canlılık gelsin ;)
http://fizy.com/#s/1agyjt

minenin arkadaşı elif vardı hatırlarsınız..hani şu siyah-beyaz uyumunun yakıştığı, tehlikeli güzellerden..
kendisini, aramızda geçen gecenin ardından bir kaç kere daha gördüm, sınav zamanları ya da akşama kadar süren derslerin çıkışında filan..
beni gördüğünde selam veriyor, ayıp olmasın diye iki kelime konuşuyoruz ama hatunun benden pek hazzetmediğini biliyorum..kankası mine ile olan olaylı ayrılığım mı, yoksa aynı koltukta kafa kafaya geçirdiğimiz o gece mi buna sebep oldu bilmiyorum ama yüzünde, beni ne zaman görse "ah seni senii.." tarzı hesap soran, onaylamaz bir ifade var..
neyse, pek de sikimde değil doğrusu..

sonra, ayşen two var bir de, hayatımda ilk defa canlı "am" görmeme vesile olduğunda ötürü, kendisine burada* yer vermesek olmazdı diye düşünüyorum. tabi o amı sikememem beni epey kızdırmıştı, orası ayrı.
o gubidik gecenin ardından kendisini bir kez daha görme fırsatı buldum:

karşı kaldırımda

yanımdan nasıl uçarak geçtiğini tarif bile edemem..muhtemelen o beni çok daha erken gördü, zira ben o ara ebru ile ilgileniyordum, eminim ki değiştirilebilecek bir yol olsaydı, yolunu değiştirirdi kesinlikle..

rezilliğin daniskası..bir erkekle, ya bu duruma hiç gelme, ya da geliyorsan da sonunu böyle getirme... "gerizekalı kız" mantığı..etrafa hava yapayım derken az daha postu deldiriyordu..

yine de hayatıma girdiği için pişman değilim, güzel dakikalar geçirdik, sağolsun..
ah..evet.. ayşegül..

çözülmesi gereken bir başka problem daha.. fazlaca yakınlaştığım bir kadın daha..

ebruyu zihnen aldattığım bir diğer kız..

ceydadan epey farklı ama,

oldukça farklı..

şu bizim, "ev kızı" diyebileceğimiz modelin, üniversiteye ve etrafa uyum sağlamaya çalışan modeli..
biliyorum.. biliyorum..bir şekilde kendimi kaptırıp, ona da gerekenden fazla yaklaştım.. defalarca buluştuk, pek çok şey paylaştık..

ama artık seçimini yapmış bir adam olarak, bu kızdan kurtulmam epey kolay olacak.. zira bu kızın tarzını size şöyle tarif edebilirim (ki bence siz zaten "ev kızı" dediğim anda beni anladınız)

ayşegül ile, takılırsınız,
defalarca dışarıya çıkarsınız, defalarca buluşur, her türlü konudan konuşur (bel altı hariç) ve sevimli bir flört aşaması yaşarsınız..

ama inanın bu flört aşaması bitmek bilmez..
onunla pek çok gece mesajlaşırsınız.. havadan sudan şeyleri, sanki ilk defa duyuyormuş gibi ilgiyle birbirinize anlatırsınız..

konuştuğunuz ve yazdığınız her şeye dikkat edersiniz, keza kız, sevimli hallere bürünse de
son derece ciddi ve olgun görünür..

ayşegül gibi kızlarla takılmaya başladıktan sonra, ilk 2-3 ay içinde asla bir birliktelik teklifi yapamazsınız, yapmamalısınızdır..

zira böyle bir şeyi yaparsanız, sizi ölesiye seviyor bile olsa "hazır değilim", "daha birbirimizi tanımıyoruz" , "çok ani oldu bu" gibi, o an için reddeden, ama açık kapı da bırakan şeyler duyarsınız sadece..

bu tip kızlarla bir şeyler yaşamak istiyorsanız, çok sabırlı ve bol mesaj hakkı olan bir adam olmanız lazım.. çünkü hatun, sizi tanımak adına, olup olmadık zamanlarda, olup olmadık şeyler konusunda fikrinizi almak ister,
gecenin bir yarısı,
"sence kırmızı elmalar mı daha güzel yoksa yeşiller mi?" benzeri soruları yanıtlamak zorunda kalabilirsiniz (tamam, bu kadar saçma olmayabilir * )

bu kızlar, adı konulmamış flörtünüzde, sizin geçtiğiniz her engel ve verdiğiniz sınav sonrası, "evlenecekleri adam"a bir adım daha yaklaştığınızı düşünür ve ilişkinizi çok ciddiye alırlar..
işte bu yüzden, bu ciddiyeti kendilerine dahi itiraf edemediklerinden ötürü, bir türlü ona isim vermek istemezler, siz artık "sevgili olsak ya?" dediğinizde, tamamen hazır ve dünden razı olmalarına rağmen gak guk eder, erteler, sanki "sevgili" olunca, her şeyin büyüsü bozulacak, havası kaçacak zannederler..

kısmen haklılar..

işte tüm bu nedenlerden ötürü, ayşegülle irtibatı kesmek çok daha kolay olacak, çünkü peşimden koşacak bir kız değil, peşinden koşulacak, koşulması gereken bir kız..

soğuk yanıtlayacağım bir kaç mesaj,
bir bahane bulup reddedeceğim bir buluşma teklifi,
gördüğümde ayak üstü, acele ile verilecek bir selam,
bu işi bitirmeye yetecektir.

ondan sonra, bir sonraki adımı (özürü ile beraber) benden bekleyecek..
ama öyle bir adım olmayacak tabi..

dahası, ben sınıf içinde ceyda ile samimi görüntüler verirsem, zaten tamamen olay kapanacaktır- kapanmış gibi görünecektir-

benim elimde ise, büyümeden savuşturduğumu iddia ettiğim bir tehlike, ama aslında erken ve henüz çok kat çıkılmadan olsa bile, sonuçta yıkılmış bir hayal kalacak.
ayşegül ü de üzeceğim için üzgünüm..ne derece etkilenir bilmiyorum..ama bunu hak etmediğini biliyorum..

tıpkı ebrunun da hak etmediği gibi..
ebru..

daha önce de söylemiştim sanırım.. beni onun gibi seven bir başkasının daha var olabileceğine bile inanmıyorum..
yaptığım onca hödüklüğe, götlüğe rağmen.. bütün gururunu ayaklar altına alarak, adeta beni utandırarak.. yüzüme vura vura sevmişti beni..

tuhaf olanı, benim de onu şu son bir kaç güne kadar sevdiğimi sanmamdı.. aşkı o kadar büyüktü ki, ikimize de yetmişti.. beni de inandırmıştı onu sevdiğime, sevebileceğime..
ne yüce bir gönül..ne duygu dolu bir kalp..
ve ne saplantılı bir beyin..

bu kadar sevgi normal değildi beyler..bu kadar arzu.. bakın ben, daha ilk falsosunda ayşenden nefret eder olmuştum.. herhalde benim ebruya yaptıklarımı o bana yapsa, şimdiye kadar pencereden filan atmam gerekirdi..

muhtemel ayrılığımızın sonrasında, ebru kendine zarar verecek bir saçmalık yapmaz diye umuyorum.. demi beyler? yani..ne olursa olsun.. kocaa kız.. bebek değil ki?

bu salakça düşünceyi hemen aklımdan uzaklaştırdım.. sanırım alper in hikayesi yüzünden düşündüm bu şekilde.. ebru o liseli kaşar kadar mal değildir, artı ben onu hamile filan da bırakmış değilim yani..

yine de çok üzgünüm.. bunun sonu böyle olmamalıydı.. kendi adıma, gelecekte yaşayacağım mutluluklar ve maceralardan ötürü sevinçliyim tabi.. keşke bunu, beni seven kadını karanlıklara terk etmeden yapabilseydim.. onunla yapabilseydim..
ve son olarak, ceyda..

kadınım.. nihayet..ruh eşim midir, bilmem, ama kafalarımızın aynı şekilde çalıştığı belli.. bunu geliştirebiliriz..

onunlayken,

çok rahatım beyler.. bilemezsiniz..sanki yıllardır berabermişiz gibi hissediyorum..onu her görüşümde, beni her öpüşünde, sanki uzunca bir süre tuttuğum nefesimi nihayet vermiş ve yenisini almış gibi oluyorum..
bana umut ve gelecek vaat ediyor.. sonunda beni asla sorgulamayacak, olduğum gibi kabul edebilecek bir kız bulabilmiş olmama (dahası, onun beni bulmuş olmasına) inanamıyorum.. sizce bu kader değil de nedir?

sanırım tanrı, artık daha fazla insanın canını yakmamı istemediği için, dinsizin hakkından imansız gelir misali, bana onu gönderdi..

"daha fazla insan kurban etme" dedi.."al, sana bir ömür seni anlayabilecek bir eş"

şey.. aslında belki de umrumda bile değildir.. dünya da ilgilenilmesi gereken onca şey varken allah benim gibi bir sikikle neden zaman kaybetsin?

yine de olayı buraya bağlamak hoşuma gitmişti..ne bileyim, böyle, daha tiyatral bir hava veriyordu.. anlam katıyordu..

ceyda, tanrıdan bana bir hediye..

koyu kızıla boyattığı dalgalı uzun saçlarıyla, tam anlamıyla bir alev topuna dönüşmüş durumda.. istediği her şeyi yakabilecek, yapabilecek güçte bir alev topu..

onu koluma takıp şehrin sokaklarını alt üst etmek için sabırsızlanıyorum..

ama öncesinde halletmem gereken son bir iş,

teslim etmem gereken son bir hak daha var..

.
.
.

ebruyu, daha önce gitmediğimiz, gürültülü kafelerden birine götürdüm.. kafama çanta yeme, yüzüme içecek fırlatılma ihtimaline karşı, ücra bir masa seçtim.. bana öyle bir şey yapar mı bilmiyorum..ama en az ikimizden birinin kendini rezil edeceğini varsayıyorum.. zira birazdan konuşulacak olan şeyler, normal iki sevgili arasında konuşulmaması gereken türden..onu bir kafeye getirmekle de iyi mi yaptım bilmiyorum..
insan başka nerde söyleyebilir ki, ayrılmak istediğiniz? sokağın ortasında mı söylemeliydim..
bilemiyorum..
bu gece bu işi yapabilir miyim..onu bile bilmiyorum..
bu gecelik burada bitirelim, takip eden panpalara iyi geceler, yarın gece görüşmek üzere *
bir de son bir ayrıntıyı tekrar etmek istiyorum,

"nasıl bu kadar soğukkanlı yazabiliyorsun amk" gibisinden mesajlar aldım, sanırım şu terk etme sahneleriyle ilgili..

buradaki düşüncelerimin hepsi değişken ruh hallerinin ürünüdür ve bir noktaya kadar devamlı değişmeye devam edecekler. o yüzden erken yargılamamakta fayda var, nihayetinde, henüz hikayenin yarısına bile gelmedik ;)

tekrar iyi geceler.
iyi geceler panpalar, gece yarım gibi geleceğim, görüşmek üzere *
tekrar iyi geceler panpalar, birazdan başlıyorum.
bu gece pek yazamayacağım, yarın gündüz telafi ederiz panpalar
ebru ile mekana gitmiş, her zamanki gibi havadan sudan konuşuyoruz.. sanki birazdan ayrılmak isteyeceğini söyleyecek olan adam ben değilim aq..

ve olay şu ki, kızın da üzerinde ekstra bir sevimlilik var bu gece, sanki farkında olmadan yaptığı son bir çırpınış gibi..
güzel gülüşü, gözleri, saçlarının, ahenkle omuzlarına ve oradan da koynuna doğru dökülen kahverengi dalgaları..
oturuşu, kalkışı, konuşması..
her şeyi çok güzel bu akşam, her zamankinden de güzel.. hiç olmadığı kadar mutlu görünüyor yanımda, omzuma yatıyor, yanağımdan öpüyor, tatlı tatlı..

telefonum titredi,
bozuntuya vermeden baktım, ceyda "iyi şanslar" diliyordu.
ebru sordu,
"kimmiş hayatım?"
"telsim * kampanyamıza katılmak ister misin diye soruyorlar"

gülüştük,

"sahi, ben senin yazdığın mesajların hepsini saklıyorum biliyor musun?" dedi.

"oha, binlerce vardır, nasıl sığıyor telefona?"

"telefonda değil ki? hayatım * ajandaya yazıyorum"

nasıl yani? yok artık... ona yazdığım her şey, dahası bütün yalanlarım, bir de kalem kağıt ile kayda mı tutuluyordu? inanılır gibi değil..

şaşkın şekilde gülerek,

"ne..na..vay be * ... neden peki?"

"bilmem * hoşuma gidiyor yazdıkların, şiir gibi oluyor hele bazıları..bir de tabi, sen benim ilk ciddi erkek arkadaşımsın, o yüzden ilersi için hatıra olsun istiyorum.. senin hoşuna gitmedi mi yoksa bakiyim? ;)"

"gi..gitti.. şaşırdım sadece.."

"kızlar yapar böyle şeyler ;)"

sadece senin gibi sevecek kadar deli olanlar belki.. hepsi değil..
muhtemelen bu geceden sonra hışımla yırtılacak ve yakılacak olan ajandanın kim bilir kaç sayfası doludur diye düşündüm,
ve işte o gece, en azından ebruya olan saygımdan ötürü bazı mesajlarını sim de saklama kararı aldım, ayrıca 2. dönemden itibaren başlayacağım günlük tarzı şeyin de çıkış noktası burası oldu..
yapamayacağım sanırım..en azından bu gece.. eğer yüzümü ve mimiklerimi kontrol edebilmeyi öğrenmemiş olsam, çok daha zor bir gece olabilirdi benim için, kafamın içinde çarpışan duygu ve düşünceler yüzünden ortalık savaş alanına dönmüş durumda, yine, yeniden..

"ehliyet alıcam bu sömestr" dedi, "babam araba için şimdiden araştırmaya başladı bile * "

"oo iyimiş"

"gezdiririm seni, şöför nebahat mod on" kahkahalarla güldü, ben de eşlik etmeye çalıştım..

ne güzel hayalleri vardı öyle,
hatıra olsun diye yazılan ajandalar,
arabayla gezmeler..
biraz daha konuşsa, belki çocuklarımızın isimlerine bile gelebilirdi mevzu..

ya şimdi yapmalıydım bu işi, ya da asla yapamayacaktım..

ama burada değil..

"ebru, kalkalım mı canım ne dersin?"

"farketmez, ama daha yeni geldik sayılır, gitmeyeceksin ya?"

"yok, şey, bankımıza gidelim diyorum?"

duygusal ve fiziksel olarak pek çok şeyi paylaştığımız, üzerinde isimlerimizin kazılı olduğu o klasik tahta bank, bu işi bitirmek için en uygun yer gibi göründü gözüme..

bendeki rahatsızlığı ve banka gitme isteğini yanlış yorumlayan ebru,

"hımm, birileri azdı galiba?" deyip kıkırdadı.. belime sarılıp boynuma bir öpücük kondurdu.. emin olun oraya bir ok saplansa daha az acı hissederdim.. midem yanmaya başlamıştı.. birazdan yapacağım şeyin ağırlığı altında eziliyor, ama bir yandan da bu yükü bir an önce omuzlayıp, cefası neyse çekmek ve nihayet, ceydaya kavuşmak için sabırsızlanıyordum..

çok sancılı ruh halleri bunlar.. allah düşmanıma bile vermesin..

sarmaş dolaş çıktık kafeden, aşıklar yoluna kadar biraz yolumuz vardı,
aşıklar olarak girip,
parçalanmışlar olarak çıkacağımız o sokağa gidene kadar, attığım her adımda beynim beni sorgulamaya devam etti..

"tsigalko? umarım ne yaptığını biliyorsundur.."
banka vardık, her zamanki gibi boş ve son kez "bizim"...

oturunca ebru gülümsemeye başladı, sırnaşmamı bekliyordu, bense, "ebru, seninle bir şey konuşmamız lazım" demekle yetindim, ciddi olması için çaba sarfettiğim bir sesle, çünkü nedense ağzımı açınca, sesim küçük emrah gibi çıkacak sanmıştım.

gülümsedi, onu, bir şey konuşmak için bankımıza getirmiştim..bu şey, ciddi ve güzel bir şey olsa gerekti.. ilişkimizde bir sonraki aşamaya mı geçiyorduk yoksa?

umut ve mutlulukla gözlerimin içine bakarak,

"konuşalım hayatım" dedi, şaşkın görünmeye çalışıyordu,
her kız gibi o da, benden birazdan duyacağını sandığı, ilişkimiz hakkında "ciddi ve güzel" şeyler öncesinde, sanki bu durumu tahmin edemiyormuş gibi görünmeye çalışacaktı..

duymayı beklediği sözlerin ardından, "ay, çok ani oldu, çok hoşuma gitti ama çok da şaşırdım" tarzı mutlu ama tedbirli cümleler kuracak, öyle hemen uçuş moduna geçmeyecekti..

oysa ben..pff.. inanın bunu nasıl cümlelere dökebilirim bilmiyorum.. bildiğim tek şey ise, bir daha asla bir kızla bu duruma gelmeyecek olduğumdur,

terk etmek, terk edilmekten çok daha zor beyler.. hele ki bunu sizi sevdiğine inandığınız birine yapıyorsanız.. resmen kendi kendinizi lanetliyor, damgalıyorsunuz.. kendi kendinizden damga yiyorsunuz.. suçlu gibi..ki suçlusunuz da zaten..
arkadaşlar bu gece pek iyi hissetmiyorum, yarın gündüz vakti açığımızı kapatırız, görüşmek üzere iyi geceler..
iyi akşamlar panpalar,
bu gece 00.00 gibi geleceğim, bütün açığımızı kapatacağız, size sürprizim var ;)

başlık altında görüşmek üzere.
kaldığımız yerden devam panpalar..
http://fizy.com/#s/1n2hao

nihayetinde, günlerdir kaçtığım, ertelemek için türlü bahanelerin ardına sığındığım o bedbaht an gelmişti. derin bir nefes aldım..

düşündüm de, "ebru, senden ayrılmak istiyorum" deyip bitirmek çok daha kolay olurdu..ama birazdan anlatacağım şeylerin ağırlığı, direkt ve sebepsiz bir ayrılık isteğinden çok daha ağırdı..yani topu ona atmak fikri, o kadar da cazip gelmiyordu artık.

ışıl ışıl gözlerle yüzüme bakan ebru, sonsuza kadar böyle kabız gibi kalsam bile bekleyecekmiş gibi duruyordu..ne diyeceğimi bilmeksizin ağzımı açtım..

"ebru..şeyy.."

"evet aşkım * "

"ee..ıuff... nasıl başlayacağımı bilemiyorum.." deyip mahcup ve buruk bir gülümseme takındım..hala rol mü yapıyordum ne?..

ebru anlayışla yüzüme baktı, bana doğru yanlamasına dönüp, ellerimi, ellerinin arasına aldı..birazdan yapacağım büyük itiraf için beni rahatlatmaya çalışıyordu..
http://fizy.com/#s/135k4i

bir kaç sessiz saniyeden sonra gözleri, ortamızda kalan, bankın yaslanma kısmına kaydı..nereye baktığını biliyordum..ben de çevirdim gözlerimi..beceriksizce ama mütemadiyen yaşayacak bir biçimde kazınmış ebru/tsigalko yazısıyla göz göze geldim..bir elimi ebrudan kurtarıp yazıya uzandım..dokundum..derinliğini ve dokusunu hissettim..

sonra gözlerimi yukarıya, gül desenli, ışıltılı taklara doğru çevirdim..iğne yaprakları hafifçe kıralaşmış gibi solum görünen ağaçları, muntazam yer karolarını, biraz ilerideki, tatlı tatlı ışıldayan sokak lambasını seyrettim..bir derin nefes daha alıp ebruya doğru döndüm bir kez daha..hala sempati ile bakıyordu yüzüme, gülümsemeye başladı, bana doğru uzandı, yanağıma bir öpücük kondurdu,

"bazen kelimelere ihtiyacın yoktur zaten" dedi, başını omzuma gömüp sarıldı..öyle kaldık..

yapamadım beyler..

burada olması iyi olur, kökten bir çözüm olur diye düşünmüştüm ama yapamadım..bu sokağa, bu sokağın tatlı ışıltılarına, bizim bankımıza ve onların üzerine sinmiş anılarımıza bunu yapamadım..

kalbe saplanan bir bıçak gibi, kesin ve sorunsuz olurdu..paramparça eder, kolayca bitirir ve geçerdi yapabilseydim eğer..ama ben, öldürmeyi bilmiyorum beyler..
yaralıyorum..epey kan akıtıyorum..belki sakat bırakıyorum ama öldürmek bana göre değil..
ve eğer söyleyeceklerimizi, bunca şeyin üzerine, hem de bu gece, hem de bu sokakta, oturduğumuz şu köhne ama taşıdığı anlamlara tarif olmayan bankta söylersem..öldürmüş olacağım..birini..bir şeyi..

bazen kelimelere gerek yoktu doğru..
ama bu öyle bir an değildi,
bu,
kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir andı..eğer ağzımdan çıkarabileceğim sözler olsa, çıkarmak istedim..ihtiyacım vardı zira..ama değil anlatılacak bir hikaye, söylenecek bir cümle, tek bir kelime bile bulamadım o gece..

yapamadım..

burada olmaz..

en azından bunu borçluyum ebruya..

ben de ona sarıldım..

dakikalar, saate dönüşedursun..biz öylece kaldık, kış soğuğunda birbirine sokulmuş iki güvercin gibi..sözsüz, kıpırtısız..orada varlığımıza dair belki de tek kanıt, ahenkle çarpan kalplerimizin sesiydi..
..o gece yurda gittiğimde gece iki mesaj aldım,

ceyda "iyi geceler tatlım ;)" diyordu,

ebru ise "seni seviyorum" yazmıştı,

kafamı duvarlara vurarak patlatmak istedim..tek yapabildiğim ise telefonu bir kenarıya attırıp yorganın altına gömülmek oldu.. hiç uyanmasam bile olurdu.. öylece kalsam, bu yataktan hiç çıkmasam.. çıkamasam..
http://fizy.com/#s/3e3b2a

..o gece bu işi nerede ve nasıl bitireceğimi düşündüm, sonunda nispeten mantıklı bir noktaya varmıştım.

seçtiğim konuşma yeri ise, yine benim hatıralarıma dokunan ve lanetime lanet katan bir yer olacaktı, mine ile ayrıldığımız yerde konuşacaktım ebruyla da..geçen sene tek bir bank olan yerde şimdi bir kaç oturaklı bir çardak vardı..

ceyda, hemen ertesi gün arayıp durumları sormuştu, söyleyemedim deyince kızacak sanmıştım, ama onun yerine beni teselli etti, rahatlattı,

"kolay olmayacağını biliyorum canım..ve..dediğim gibi, eğer benim gitmemi istersen.."

"senin gitmeni istemiyorum" dedim.

"bitanem..sen ne zaman kendini hazır hissedersen o zaman söylersin, ben gerektiği kadar bekleyebilirim böyle..canını sıkma..rahatlamaya çalış.."

sesinin tonu içime işliyordu resmen, çok fazla beklemesine gerek kalmayacaktı, ama bunu ona söylemedim..işi bitirmeden bir şey söylemek niyetinde değilim çünkü ne olacağı belli olmuyor malum. oyuncu imzayı atmadan forma bastırılmaz..

bu arada şu amk musa sow u da bi gelemedi sikicem ha..
http://fizy.com/#s/126xpc

planladığım üzere, ebruyla öğle arası çardağa gittik, sonunda öküzün boynuzu götüme girecekti..daha fazla erteleme yok..

fazla düşünmek ve beklemek iyi değildi, çabuk çabuk konuşmalı ve duraksamalara yer bırakmamalıydım..

ebru,

"hayırdır niye buraya geldik?" diye sordu,

"benim..sana bir şey söylemem lazım ebru" dedim,

gülmeye başladı, "hay allah ya, neymiş çok merak ettim, kızamık çıkarıcaksın valla sonunda" dün geceki duygusal sahneler işe yaramayınca, bu kez hafif alaylı şekilde yaklaşmayı denemişti ağzımdaki baklayı alabilmek için..

"sana yalan söyledim" dedim birden bire..resmen sözler fırlayıvermişti ağzımdan..hapşurmak gibiydi..engelleyemedim..gerçi, engellemek de istiyor değildim..

"nasıl? anlamadım?" dedi ebru..

güzel yüzüne bakmamaya çalışarak devam ettim, susmaksızın,

"arkadaşlarıma gidiyorum dediğim hafta sonu, eskişehirde başka insanlarlaydım..birinci sınıftan bir grupla..onların arkadaşlarına gittik..benim orada tanıdığım sadece 1-2 kişi vardı.."

kısa bir anlığına da olsa susup bir sonraki bölüm için güç topladım, o ara yine ebrunun yüzüne bakmadım, yerdeki karıncıları izliyordum, ebrudan da herhangi bir tepki gelmemişti ilk bölüm için,
devam ettim,

"o grupta benim daha önceden tanıdığım bir kız da vardı..biz, hepimiz aynı evde kalınca, yer sıkıntısı nedeniyle bu kızla aynı odaya düştük..sonra..olmaması gereken bir şeyler oldu..daha başka ne diyebilirim bilmiyorum..açıklayabilmek mümkün değil ama..sanırım ben o kızdan... "

derin bir soluk alış duydum, ister istemez konuşmamı kesmek zorunda kaldım, yapmamam gerektiğini bile bile gözlerimi yerden kaldırıp ebruya baktım..

irileşleşmiş gözler ve donuk bakışlarla karşılaştım..yanakları kızarmaya, gözleri bulutlanmaya başlamıştı..bir eli yüzüne gitti, ağzını, burnunu kapamaya çalıştı..

benim de midem yanmaya başlamıştı aniden..enseme ateş bastı..başım, boynumun taşıyamayacağı kadar ağırlaşmış gibiydi..öne eğildi..

"çok üzgünüm..bunu söylemek zorundaydım sana..çok üzgünüm.."

hıçkırdı,
bir kaç saniyeliğine her şey flulaşmıştı etrafımda..benim de mi gözlerim doluyordu yoksa? neden?
yüzüne baktım bir kez daha refleks olarak,
yeniden hıçkırdı, göz yaşları yanaklarına doğru süzülmeye başlamışken, az önce yüzünü kapayan eli şimdi bir yandan gözlerini silmeye uğraşıyor bir yandan da onlara set çekip benden gizlemeye çalışıyordu..

onu teselli etmek için bir şeyler söylemek istedim...
ama ne diyebilirdim mi? bu duruma sebep olan zaten benim..
yine de ağzımı açtım..
bir ses çıkarmayı başaramadım..
http://fizy.com/#s/1ainud

..sonra, zaten gerek de olmadığını gördüm zira bir kaç saniyelik kontrolsüz halinden sonra ebru toparlandı,
gözlerini sildi, burnunu çekti, ellerini yana indirdi, kıpkırmızı bir suratla bana bakmaya başladı..

şimdi mine gibi kalkıp gidecek diye düşündüm..ama yapmadı, minenin telefondan söylediklerini, o yüzüme mi haykıracaktı?
konuşmaya başladı,

"niye yaptın böyle bir şey?" dedi titreyen bir sesle..

verecek bir cevabım yoktu..yüzüne bakmaya devam ettim..

"neden yani? bahanen filan yok mu? açıklamaya çalışmayacak mısın?"

yeniden gözyaşları süzülmeye başlamıştı..titreyen sesi biraz daha yükseldi, benim suskunluğum onu iyice kendinden geçiriyordu..hıyar gibi, odun gibi, öküz gibi bekliyordum sadece..ya da infazını bekleyen bir mahkum gibi demeliyim ha?..

"ya ben..anlayamıyorum tsigalko... anlayamıyorum..hiç mi sevmedin beni? ya..her sözün mü yalandı? yani..hiç mi değer vermedin? daha dün gece omuz omuza oturduğum adam sen değil misin? sarıldığım adam sen değil misin? bana sarılan, beni öpen sen değil misin?..nasıl bu kadar soğuk kanlı olabiliyorsun?..ben anlayamıyorum artık..artık..bir şey diyemiyorum.." burada büsbütün kontrolünü yitirip ağlamaya başlayınca yanına geçtim, biraz olsun acısını dindirmek maksadıyla kolundan tuttum,

"dokunma bana!" diye haykırdı.."dokunma..nasıl bir adamsın sen ya..nasıl bir düşünce yapın var, kafan nasıl çalışıyor..ne düşünüyorsun bunları yaparken?... daha çıkmaya başladığımızın akşamı yedin aynı haltı... sonra nasıl bir daha... ne... ne bir de, ne diyorsun? olmaması gereken şeyler oldu ha... allah kahretsin... allah kahretsin.."

donakalmış bir şekilde, karşımda ağlaya ağlaya, kah fısıldayarak kah bağırarak, sesi dalgalana dalgalana beni yerin dibine sokan kızı izliyordum..

"ne düşündün bunları yaparken... hiç mi düşünmedin... nerden gördüm seni?? nerden sevdim..nerden bileyim ruh hastası olduğunu! hastasın sen..hastasın, normal insan yapmaz bunu..yapmaz, yapamaz!... bu aldatmaktan filan da öte, sen, sen resmen bana acı çektirip o şekilde mutlu oluyorsun... ben..kendi elimle kurban oldum sana resmen... onca adam varken seni buldum... "

tıkanmıştı artık..dolan burnu yüzünden hem konuşup hem nefes alışını ağzından yapıyordu, daha fazla konuşamadı..kesildi..bir kez daha elimi uzatır gibi oldum, zorlukla "dokunma" dedi yine.."allah belanı versin senin..hayatımı, bütün hayallerimi mahvettin.."

sendeleyerek kalktı..ayağına taş bağlıymış gibi ağır adımlarla ilerledi,

arkasından kalktım, yanına yetiştim, "ebru"

"siktir git.." diye fısıldadı..çok nadir küfrederdi, "tamam işte, artık ondan hoşlanıyormuşsun..git..git ona?!..nasıl hoşlantıysa..ne verdi de hoşlandın o kadar? ne yaptı? ha? sikiştiniz mi?siktin mi? ne verdi sana beni veremediğim..git.."

tehditkar fısıltıları beni şoke etmişti, "ben, hoşlandığımı söylemedim"
"söyleyecektin" diye bağırdı.."gerizekalı mıyım ben? ama doğru... gerizekalıyım..gerizekalıyım..daha geçen sene anlamıştım ne mal olduğunu ama..kaçamadım işte..sen de kaçama..benden beter ol..gerçi, kimseyi de sevemezsin ki sen? gene birilerinin ağzına sıçar durursun işte..yalnız ölürsün sen.."

peşinden yürümeyi bıraktım,

gider ayak kallavisinden bir beddua da okumuştu, hadi hayırlısı..

sarsak adımlarla köşeyi dönüp gözden kaybolurken, çok değil 10 dakika önce benim kadınım olan, şimdiyse yağmalanmış bir şehri andıran kıza baktım..bunu hak etmemişti..kesinlikle..bunun on da birini bile hak etmemişti..saçının teline bile kıyılmaması gereken bir kızı kurban etmiştim göz göre göre..kendimi ateşim çıkmış, hastalanmışım gibi hissediyordum..bitkinlik hakimde üzerimde..duyduklarım, gerçekler, acı gelmişti, ağır gelmişti..
daha önce, kendi kendime bile zorlukla itiraf edebildiğim şeyler, bir başkası yüzüme boca edivermişti..

düşünceler havuzunda yüzer şekilde arkamı döndüm, ebrunun tam aksi istikamette yürümeye başlamadan önce, bana bakan bazı gözlerin üzerimden kaçtığını fark ettim..birileri rezilliğimize şahit olmuştu anlaşılan..
ne kadar rezil olduğum umrumda bile değildi,

telefonumu çıkarıp ceydaya mesaj attım,

"ebruyla ayrıldık..turuncu kantinde buluşalım."
http://fizy.com/#s/1ajf69

az önce ruhumda açılan yaraları, ceydanın tatlı sözleri ve öpücükleri tedavi etmeye çalışıyordu.

"doğru olanı yaptın" dedi,

"bir yalana ne kadar daha inanabilirdiniz ki? bir ömür mü?..zararın neresinden dönersen kardır derler..bence erken bile ayrıldınız, sana teşekkür etmesi lazım"

ceydaya boş boş baktım,

"önce aldatıp sonra da terketmek zorunda bıraktığım için mi teşekkür edecek?"

"hayır, ona daha da fazla umut vermediğin ve ilişkiyi, daha ileriye götürüp telafisi zor bazı sınırları aşmadığın için..ne sanıyorsun ki? bunu yapan adamlar yok mu? hani, şey yapıp bırakan cinsten..sen o formatta birine göre çok vicdanlısın * "

hıh..bu bir iltifat mıydı, yoksa kötüleme miydi anlayamadım..

ama şunu anlamıştım ki, bir daha asla bu tarz kızlarla (ebru-mine), bu tarz ilişkiler (ciddi) yaşamayacaktım..iyi kızlar bana göre değildi, ev kızları, cici kızlar..eğer illa birilerini kurban etmek istiyorsam, zaten bunun için doğmuş olan bilimum peynir isimleri ile nitelendirdiğimiz kızları hedefe seçebilirdim..ama öbür türlüsü mü? yo..bir daha asla..olacaksan bitch hunter olacaksın..öbür türlüsü pezevenklilten başka bir şey değil..bir daha kimseyi böyle üzmeye dayanamam..çekirge 3. ye sıçramaz, yıktığım kişiyle beraber, ben de yıkılır kalıveririm..
http://fizy.com/#s/1agwms

ceydaya bir kaç günlüğüne memlekete gitmek istediğimi söyledim..biraz kafamın dağılmasına ihtiyacım vardı,
annemler finaller öncesi gel biraz görelim demişlerdi zaten..

uzaklaşmam gerekiyordu buralardan..kafa izni yapmam... en azından bu hafta artık okula gitmemem iyi olurdu.
dönüşte ertesi gün için bilet aldım, akşamdan valizlerimi hazırladım,

ve nihayet, kamil koç un sıcak koltuğuna kıvrılmış, evime doğru yol alırken, yeniden o, artık sadece ailemin yanındayken olabildiğim, saf ve bozulmamış tsigalko olabilirdim..onların karşılıksız sevgi ve anlayışları beni kucaklar, bilmedikleri yaralarımı, farkında olmadan iyileştirmelerini sağlardı..

garajdan beni almaya gelen babamla sarıldık,

"ne var ne yok oğlum?" dedi gülerek.

"iyidir baba, uğraşıyoruz" dedim.

"ne ile uğraşıyon sıpa, ye iç gez, toz işte, sanki taş ocağına yolluyoruz * " deyip günün ilk taşağını geçti, omzuna bastırıp zıplayarak karşılık verdim, valizleri arabaya attık, evimize doğru yol aldık.

"gelmen iyi oldu" dedi, "sürpriz durumlar var eve gidince konuşuruz"

ne sürprizi la..

"ne sürprizi ya?" dedim,

"eve gidince konuşuruz bakalım, dur şurdan tatlı alalım"

allah allah..ne sürprizi olabilirdi ki şimdi durup dururken..acaba 3. bir kardeş filan mı gelicek diye düşündüm, sonra düşündüğüme gülüp aklımdan uzaklaştırdım... kendime bir hediye beklemeyecek kadar büyümüştüm..yani kişisel bir hediye değildir muhtemelen, ailenin tamamını ilgilendiren bir olaya benim de eşlik etmem istenecekti,
son bir kaç senedir genelde sürprizler bu şekilde olmaya başlamıştı, yani öyle noel paketleri beklediğim yok.
eve gittik neyse, anneannem döktürmüş gene, masa şahane, yemekler yendi, hasret giderildi, gır gır şamata filan derken, nihayet peder bey konuya girdi,

"yaa işte, tsigalko..iyi bak bu eve, salona, mahalleye" deyip göz kırptı,

"niye be?" dedim, ne alakaydı lan?

"burada geçirdiğimiz son kış olabilir çünkü * "

ana.. niye lan.. yoksa?

"taşınıyor muyuz?" dedim.

"evveet, bak hanım zeki oğlun leb demenden leblebiyi anladı he he"

"oha, baba harbi taşınıyoruz ha? da, ne alaka şimdi?"

"e oğlum artık kardeşin de büyüdü bak, kendi odası olsun ister, sonra sen büyüyorsun, ilerde evlilik durumların olacak, birikimimiz varken, artık daha geniş bir tanesine geçmek lazım, hem gayrimenkul hiç bir zaman ölmez biliyorsun, bankada duracağına bir işe yarasın para.."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder