14 Ağustos 2013 Çarşamba

Nasıl Piç Oldum Anlatıyorum Part 17

http://fizy.com/tr#s/25yxje

benim için sıradan, hatta aslına bakarsınız üzerimdeki tedirginliklerden ve yediğim halttan ötürü kötü başlayan bu günün, hayatımın değişmesinde çok önemli bir basamak olacağını elbette bilemezdim..

piçlik dediğimiz kavram, aslında biraz teknik ve tıbbi olarak ele alacak olursak, kendine güveni yüksek, kadınların dilinden anlayan, bazı hormonları filan biraz daha fazla ya da farklı salgılanan, çekici ve ayartıcı erkek demek gibi bir şey oluyor. bir nevi huylarımızın, fiziksel görünüşümüzün, biyolojik özelliklerimizin ve az miktarda da çevremizin etkisi, bizim ne kadar piç olduğumuz konusunda belirleyici faktör oluyor.

o nedenle ki, "piç olunmaz, piç doğulur" lafı büyük ölçüde doğru, keza bu kategoride yer alma şerefi*, genelde doğuştan, genlerle sahip olunabilecek, allah vergisi bir durum. çevre, sizde bulunan bu özelliği ya biraz törpülüyor, ya da sivriltiyor, artık nasıl denk gelirseniz.

ama sonuç olarak, piçseniz, piçsinizdir. yani kalemseniz, kalemsinizdir, sizi açacak bir kalemtıraş bulamadıysanız, ucunuz biraz kalındır evet, ama bu sizin kalem olduğunuz gerçeğini değiştirmez, eğer sizi sivriltecek bir kalemtıraş bulduysanız, zaten başka da söze gerek kalmaz.

bu kalemtıraş = çevre,aile.

kantine gidip birazdan gireceğim ders öncesi zaman geçirmeye başladım..hımm..yeni bir sınıf, yeni insanlar..eğer sap olsaydım aynı zamanda yeni kızlar..ama aynı ders..amına koyim mustafa hocam..kusura bakmayın ama koyim yani..neyse..her şeyde bir hayır vardır..vardı da..

neyse ki bu alttan kalma mevzusu kendi derslerimi almama engel olmadı, 8 saat kredimiz varmış, ben sadece 4 ünü kullanıyor olacağım.

bir yandan bu ders meselelerini düşünürken, bir yandan da, biraz sonra gireceğim ve kendilerinden 1 sene daha tecrübeli (hem de ne tecrübeler aq..) olduğum insan topluluğunun arasına uyum sağlayıp sağlayamayacağımı düşünüyorum. gerçi sağlasam ne olur, sağlamasam ne olur aq, haftada 4 saat, o da zorunlu değil yani, bakmayın ben dersi geçebileyim diye gidiyorum, yoksa bir kaç saat daha fazladan uyumak da benim elimde..ama yine de bu yeni (hem bana, hem de birbirlerine yeni) ortamın benim için güzel başlangıçlar yapılabilecek bir yer olabileceğine inanıyorum.

tamam bu dönem 1 dersim kalmış olabilir, ama 2. dönemde de 2 tane var ve ilerleyen yıllarda da ne olacağını kimse bilemez..o yüzden alt sınıflarla, özellikle de bir alt sınıfınızla aranızı iyi tutmanız lazım. not, quiz haberleri, ödev haberleri vb. açısından yani..

ben de geçen senenin ardında zaten üzerimden ölü toprağını atıp cool ve muhabbetli çocuk havasına girdiğim için, onlarla kaynaşmam zor olmayacak diye düşünüyorum.

boş boş oturmak istemedim, gittim, çikolata almak için küçük kantin kuyruğuna girdim..çikolataya bayılırım. o ara dalgın dalgın etrafı seyrederken bir iki kişi önümdeki çocuğu birine benzettim gibi geldi..allah allah..neyse bu aldı, yanımdan geçerken o da bana baktı şöyle bir, ben de baktım bir daha..kesin tanıyorum tamam..o da tanıyor hatta da, nerden?

çikolatamı aldım tekrar masaya dönüyorum düşüne düşüne..hay allah ya..bu elemanı nerden gözüm ısırıyor beni?
kafamı şöyle bir çevirdim, baktım masanın birinde iki tane hatunla oturuyor bu, bir kaç saniye inceledim, bu da baktı bir an..

hatırladım ibneler..bizim liseden bu çocuk tamam..hatta adıda alper miydi, alperen miydi..alperdi galiba..her neyse..vay amk, o da mı burayı kazanmış? bizim kantinde olduğuna göre, mühendislik ama hangisi acaba..

çocuk bizim bir alt dönemimizdendi, yani biz 11 ken bu 10 sınıftaydı, az çok muhabbetim vardı, zaten herkesle selamlaşırdım hemen hemen, bununla da bir kaç kere aynı ortamda kelam etmişliğimiz var.
neyse ben böyle düşünürken bu ve yanındaki kızlar masadan kalktılar gidiyorlar, sonra kantin kapısının önünde bu kızlara bir şey söyledi, onlar gittiler, baktım eleman bana doğru geliyor,

emin olamayan bir yüz ifadesi ve gülümsemeyle, "selam, ben bir şey sorucam size ama?" dedi,

"gazi anadolu?" dedim ben de karşılık olarak,

"aynen ya aynen * " parmak şıklattı, "tsigalkoydu değil mi?"

güldüm, "alper-en?"

"alper * "

"hah alper, ya ben de diyorum nerden tanıyorum * hayırlı olsun, bu sene yenisin demi?"

"evet, bu sene girdim zaten sınava"

"doğru bir alt sınıftaydın sen, otursana"

"birazdan ders başlayacak ama.. neyse * "

"hangi bölüm?"

"xxxxxx"

"hadi ya? e ben de, hatta birazdan dersim var sizinle * "

"ooo, meslektaşız desene, alttan ders gibi bir şey mi?"

"aynen ya, kaldık geçen sene..birazdan çıkarız sınıfa, mustafa hoca genelde 10 dakika rötarlı gelir zaten * "

"hım anladım * nasıl zor mu abi ya?"

"ya, çok da zor değil aslında ama..çalışmadık..ilk senenin incinlığı işte..bir de başka meseleler filan ;)"

"hea anladım * bakalım biz napıcaz, sen tecrübelisindir ya elimizden tutarsın"

"eyvallah, ayarlarız ya not mot ;)"

bu şekilde 3-5 dakika daha konuştuktan sonra, eski okulumdan tanıdığım, yeni okulumdansa arkadaşım statüsüne yükselme potansiyeli olan alper le sınıfa doğru ilerlemeye başladık..

iyi çocuktu buda hatırlıyorum, ortamcı takılırdı ama vitaminsizdi biraz, eh son sene biraz büyümüş, sevimli bir tip, babyface derler ya (hani şu geçen sene benim de az çok olduğum tür) öyle bir çocuk.

eh iyi ya, sonuçta tanıdığım eleman, bunların arasına karışırım, uyum süreci kısalır, iyi oldu bu..kontağı erken sağladım.

muhtemelen o da benzer şeyleri düşünüyordur, ne de olsa üst sınıfım, not mot, bilgi, tecrübe, tavsiye açısından benden faydalanabilir,

ortam olarak da benden faydalanabileceğini düşünüyor olabilir, nede olsa üst sınıfım, kaldı ki dediğim gibi, bu çocuk o tarz şeyleri seviyordu hatırladığım kadarıyla, ortam delisi denemez de (serhat yavşağı gibi değil) hani düğünün "kamberi" diyebiliriz *

ama eğer ortam beklentisi varsa biraz hayal kırıklığına uğrayabilirdi, zira ben kendi sınıfımda bile düne kadar yalnız bir adamdım..

evet, beni kullabilirdi, ben de onu, şimdi böyle söyleyince biraz tuhaf geliyor kulağınıza biliyorum ama üniversitede, özellikle de sınıflar arası arkadaşlıklar genelde böyledir beyler, ister beğenin ister beğenmeyin..ha çok kafanız uyuşan adam olur, onunla dost kanka olursunuz ama, %90 ı menfaat ilişkisi..

bizim menfaaet ilişkimize gelince,

ben onun benden daha fazla çıkar sağlayacağını düşünüyordum (ki rahatsız da değilim bu durumdan, hoş götümü isteyecek hali yok)..

ama durumun tam tersi olacağını nereden bilebilirdim... * * *
takip eden panpalara iyi geceler, bir-iki gece filan yazamama durumu olabilir, ama haftasonu acısını çıkarırız zaten her türlü ;)
iyi geceler panpalar,

eve henüz geldim diyebilirim, bu gecelik yazamayacağım, cumaya yetiştirmem gereken işler var, eğer hafifletebilirsem yarın akşam yeni partları girerim, hepinize iyi geceler, ilginize teşekkürler *
iyi geceler panpalar, bu akşam gene yazamayacak kadar yorgunum, hafta sonu acısını çıkarırız, hepinize iyi geceler *
takip eden panpalara iyi akşamlar, nihayet free yim.
bu gece 1 gibi başlarız, gittiği kadar yazarım, biralar çerezler hazır olsun ;)
gece görüşmek üzere
poor amk *

iyi geceler panpalar, başlıyorum
http://fizy.com/#s/1ai0c0

sınıfa girince, dozaj olarak geçen yılkinden çok daha az,ama yine de orjin olarak benzer bir heyecan yaşadım, evet, yeni insanlar, yeni bir ortam,

çorba kazanına atılan domatesler, biberler gibi bir sınıfa atılmış ve kaynaşması beklenen yaklaşık 70 kişi..yine o klasik yeni tanışan insan kalabalığı uğultusu..

vay be..ben de yaşamıştım bunları, aslında tam olarak yaşadım denemez, zira daha ilk günden mıhı yemiştim, ama yine de az çok hatırlıyordum o elektriği ve atmosferi... çok hoş..gerçekten çok hoş..

alperle gidip sıralardan birine oturduk, orta sıranın ortaları filan olmalıydı, aslında hiç sevmediğim bir yer, ben duvar kenarı severim,

sınıfta duvar kenarı,

otobüste camın kenarı,

hatunda dudağın kenarı,

ahaha *

neyse..

önümüzde bunun az önce takıldığı kızlardan biri ve yanında bir başka arkadaşı daha var, keza arkamızda da kızlar var, lan zaten sınıfın gene 4 te 3 filan kız..

biz yan yana sıraya oturunca az önce kantinde olduğu kız garipseyerek baktı, bizim ki hemen,

"ceyda ne oldu inanmazsın * (bizi tanıştırma maksatlı hareket yaptı) tsigalko-ceyda (memnun oldum-memnun oldum), tsigalko bizim okuldan bir üst sınıflardandı, demiştim ya bir yerden tanıyorum galiba diye size * aynı okuldan çıktık * "

ceyda böyle şıkır şıkır, belli ki konuşkan, bilmiş tipli, hoş, saçları röfle mi diyorlar balyaj mı diyorlar bir bok varya öyle, dalgalı, uzun. ağzı yüzü yerinde buğday tenli, ama bir ekstrası olmayan bir kız..

"oo ne güzel denk gelmiş, alpere abilik yaparsın artık :p" deyip alper e laf attı.

yanında oturan diğer kızla da tanıştım, o önemli değil siktir edin. ceydayı aklınızda tutmanızda fayda var.bunların bir önünde de alperin takıldığı diğer hatun var, yanı boş, muhtemelen ben olmasaydım alper oraya oturacaktı, yanından geçerken de "biz arkadayız" gibisinden brifing verdi zaten. aralarında bir şey olabilir.

ben önümüzdekilerle pek ilgilenmedim açıkçası, ceyda benle ilgilenmiş göründü, ben o ve alper üçümüz hoca sınıfa girene kadar bildiğiniz, yeni tanışan insanlar arasında fiks olan beginner konulardan sohbet ettik.

ders boyunca (ki pek ders işlenmedi, ilk haftanın laubaliliği) sınıfı gözlemleme şansı buldum biraz,

oldukça sıcak görünüyor, bir kere bizim sınıftan çok daha iyi denk geldikleri kesin, çocuklar daha samimiler böyle ne bileyim, daha bütünler. biz de daha ilk günden ayrık ve soğuk bir ortam vardı aq..siktiğimin sınıfı..bana yaptıklarını hala unutmuyorum..

dediğim gibi, ben önümdekilerle pek ilgilenmedim, ama arkamda oturan hatunlardan biri daha sıraya yerleştiğim anda dikkatimi çekmişti..
http://fizy.com/#s/1dl9ps

arkamı dönmek istiyordum ama çok salakça bir hareket olduğunu düşünüp vazgeçtim, zaman zaman alper e bakarken gözümü çapraza kaydırıp görmeye çalıştım ama tam kadraja alamıyordum,

nihayetinde yoklama kağıdı imdadıma yetişti, tam arkamda olan kız sırtıma dokununca döndüm, baktım yoklama kağıdını uzatıyor, benim devam zorunluluğum olmadığı için imza atmak zorunda değilim gerçi, ona ve yanındaki, deminden beri görmeye çalıştığım ve sonunda amacıma ulaştığım esmer güzeline gülümseyerek sözsüz bir selam verdikten sonra kağıdı direkt alpere verdim.

arkamdaki kız sordu, "sen imzalamıyor musun?"

eyvallahh, tamam işte artık buradan gireriz muhabbete, yine hafifçe yan dönüp, ona vererek ama yanındakine bakarak konuştum,

"yok, ben alttan aldığım için, zorunlu değil imza atmam * " klasik gülümsemi takınmış ( şu yapay olduğu kolay kolay farkedilemeyecek türden olan) içimden de "lan ne olur devam ettirin şu muhabbeti" diyorum..o ara içimden bana başka şeyler söyleyen bir ses daha var "lan gerizekalı sen ne ayaksın, senin kız arkadaşın yok mu? ne bu hareketler?" benzeri cümleler kurarak, ama onu pek siklemiyorum.

lan ne var,sikicez sanki.. sadece ilgimi çekti kız, yani belki de sıradan arkadaşlar oluruz, ama onunla bir şekilde tanışmalıyım, kalbim değil, beynim böyle istiyor, anlatabiliyor muyum?

"hıı ikinci sınıf mısın sen?" şeklinde devam etti yine tam arkamdaki, ben gene ona konuşup diğerine bakarak (şaşı gibiyim aq)

"evet ya, geçen sene boş bulundum.. vizem iyiydi ama kaldım işte" dedim buruk bir gülümsemeyle.

bunun ardından nihayet diğer kız da konuşmaya katıldı,

"zor mu ya ilk yıl? çok korkutucu geliyor, bir sürü şeyler anlattılar * "

eh, üniversite öğrencisine anlatılan hurafeleri ben de az çok biliyordum:

"orası liseye benzemez oğlum"

"bir kere ipin ucu kaçarsa toplayamazsın oğlum"

"aman tsigalkocum, artık bundan sonrası daha büyük mesele, kazandım işim bitti deme"

"aman oğlum bak bilmediğin kişilerle takılma böbreğini alırlar" *

kızları, tecrübeli bilir kişi olaraktan rahatlatmam ve yüreklerine su serpmem gerekiyordu,

"aslında o kadar da zor değildi, ama hiç çalışmadan da olmuyor tabi, lisede bir şekilde geçinip gidiyorduk, burada biraz daha özen göstermemiz lazım, özellikle mustafa hoca ve filiz hocanın derslerinde"

bundan sonra muhabbet benzer şekilde devam etti, arada alper ve ceyda da katıldılar, hoca zaten o ara ön sıradakilerle filan lak lak ediyor,

hocadan hocaya değişmekle beraber genelde üniversitede hocaların bir kısmı derse bile gelmez, gelenlerin bir kısmı öğrenciyle lak lak eder, bireysel ya da genel tanışma yapabilirler (bireyse biraz tuhaf evet ama musti ve bedenci geçen sene bize öyle yapmıştı)

ancak çok prensipli hocalar ders işliyor, onlar da proflar ya da kasıntı sahibi olan diğer tipler. ilk iki sene zaten prof girmedi bizim dersimize, 3 ten sonra tanıdık, tanımaz olaydık..amklar..

epey konuştuktan sonra ben,

"şey bu arada isimlerinizi bilmiyorum hala * " diyerek muhabbeti biraz daha kişiselleştirmeye çalıştım..okul, ders, sınav, not..sikerim öyle muhabbeti ben.

ayrıca bu bir nevi ayraç sayılar panpalar, eğer bir kız sizinle sadece bunları konuşuyorsa ondan pek ümidiniz olmasın, tabi öncesinde siz de bir iki kere konuyu farklı alanlara açmayı deneyin (sikişten bahsetmiyorum, genel konular yani, ders dışı her şey olabilir, karşınızdakini casual olarak tanıma amaçlı) baktınız oralarda da tıkanıyorsa, siktir edin, hiç boşuna ümitler filizlendirmeye filan gerek yok..

isimlerini öğrendim, tam arkamdaki yine fazla önemli olmamakla beraber, büşra ydı sanırım,

benim esmerin ismi ise ayşegül..sıradan bir isim ama onun ağzından duymak kulağıma güzel geldi..

"tsigalko ben de" dedim, gözlerimle selamladım yine..elimi uzatmadım,

arkadaşlar kızlarla ilk tanışma esnasında elinizi uzatmayın,

birincisi, çok absürd bir durum oluyor bana göre, kız erkek tokalaşması,
ikincisi, daha ilk anda temasa izin vermeyin, tamam biliyorum belki de sırf o teması yaşamak için yeni birileriyle tanışabilmek isteyen, son derece umutsuz durumda hisseden arkadaşlarda olabilir burada ama yine de ben pek önermiyorum.

eğer ilk tanışma ve selamlaşmanızda, karşınızdaki kızın elinizi sıkmasına izin verirseniz, onun bilinç altında "elimi uzattığımda dokunabileceğim, alabileceğim bir şey" izlenimini yaratırsınız.
ama eğer sadece gözlerinizle, gülümseyerek selam verirseniz, gizemini daha iyi muhafaza etmiş ve onun kafasını karıştırabilmek neticesinde hakkınızda daha yüksek seviyeli ön yargılara ulaşmasını sağlayabilirsiniz.

yani sonuç olarak bu benim düşüncem tabi, bu düşünceyi oluşturmamda yaşadıklarım ve okuduklarımın etkisi var, herkesin kendine göre bir yaşam felsefesi vardır, benimki bu, söylediklerim sadece tavsiyeden ibarettir.

ama bir de şu var, eğer kız elini uzatırsa da havada bırakmayın kesinlikle, o zaman yaptığınız cool luk ve ya filozofluk değil, öküzlük ve şakirtlik olur..

kadınları sevin, ama onları tam anlamıyla tanımadan ve hak ettiklerine karar vermeden asla saygı duymayın. saygı duymayından kastımın ne olduğunu anladığınıza inanıyorum.

çünkü zaten erkek milleti olarak otomatikman verdiğimiz sevginin yanına bir de aşırı saygı ve onu ilahlaştırmayı da eklersek sonuç olarak karşımızda balon olup uçan götlerden başka bir şey bulamıyoruz, helyum balonu şişen bu götler ise bizden an be an uzaklaşıyor, en sonunda da onu kaybedip yalnız bir erkeğe dönüşüyoruz, toplumumuza da bir tane daha fazlaca abartılmış kişilik armağan ediyoruz,

sonra o abartılmış kişilikler 30 una 40 ına geldiğinde izdivaç programlarının gediklisi oluveriyorlar..

yani kısa vadede bize, uzun vadede onlara zarar..

herkese, her şeyden hak ettiği kadar beyler, herkese hak ettiği kadar..
o günün detaylarını daha fazla anlatmama gerek yok sanırım, özet olarak olay şu ki, ben "acaba kaynaşabilir miyim? nasıl bir sınıf?" gibi soruları düşünürken daha ilk günümden, eski bir tanıdığa rastlamanın da şansıyla bir kısmı iyi derece olmak üzere 10-12 kişiyle tanışmış ve sınıfın güzel ortamı sayesinde de rahatlamıştım.

ders çıkışı alper ve melekleriyle (ceyda, ilayda -şu ikiliden diğeri- ve isimleri önemsiz iki kız daha) bir şeyler yemeye gittik. masada ne söylersem gülmeye hazır bir topluluk vardı, "a" dedim güldüler, "z" dedim güldüler, alper zaten çok sıcak bir piç yani, kıpır kıpır amk, sınıfta da selam atmadığı kimse yoktu zaten, kızlardan da ilayda dışındakiler gayet neşeli tipler (hele ceyda) bir tek o kaltak, diğer kızlardan da daha güzel olmasının (bana göre) verdiği özgüven ile kendini ağırdan satıyor işte biraz, sanırım biraz da alper karşısında karizmatik durma çabasında, bence ikisinin arasında bir şeyler olacak, demedi demeyin.

bizim çocuksa kıza oranla gayet rahat, ya harbiden öyle olduğu için ya da herhangi bir hesabı olmadığı için.. eğer biri sizin yanınızda fazlasıyla kasıyor, ağzından çıkan her kelimeye dikkat ediyor, yaptığı her hareket öncesinde iki kere düşünüyorsa bilin ki ya sizden haz etmemiştir, ya da bir hesabı, beklentisi vardır *. e haz etmeyen insan da sizinle takılmayacağına göre? o zaman etrafınızda sizinle sık sık yolu kesişen ama buna rağmen size karşı her zaman hatasız görünmeye çalışan karşı cinsleri biraz daha dikkatli gözlerle seyretmeniz gerekiyor demekki.

alperle biraz daha konuşma fırsatı bulduk, bu çocukla iyi arkadaş olacağız gibime geliyor zira daha ilk günden epey kaynaştı benimle, geçen entrylerde söylediğim gibi, menfaat arkadaşlığı da olabilir, ya da çocuğun doğası böyledir, onu o zamanlar henüz bilemiyorum. zaten şu anda aynı masada oturduğumuz hatunlarla da kayıtta tanışmış..vay aq, lan ben kayıtta tanıdığım adama bile selam vermezdim be o zamanlar.. öyle bir gerilmiştim ki..

böyle tiplere hala daha imrenirim, nasıl oluyor da böyle kolayca kendilerini tanıtıp sevdirebiliyorlar hayret, şeytan tüyü dedikleri bu olsa gerek, bak, beni de ders öncesi masama oturarak esir alıverdi, adamla akşama kadar aynı sırada da oturduk aynı masada da yemek yedik, "hadi gel abi çıkışta da bara filan gidelim" dese, onu da düşünmeden kabul edeceğim.. büyülü piç..

eğlenceli yemek masasının sonunda nihayet yalnız kalabildim, yeni arkadaşlarıma iyi günler dileklerimi ilettikten sonra yurda doğru yolu koyuldum, öncesinde kick boks salonuna uğrayıp durumumdan bahsedecektim, zira sağ elimin bir kaç gün dinlenmeye ihtiyacı var gibi görünüyor..
sabahtan beri o kadar hızlı geçmiş ki günüm ve aklım o kadar dağılmış ki, serhatla olan münasebetimin neticelerini düşünmeyi bile unutmuş, kendi kendime karanlık komplo teorileri üretmeye biraz olsun ara vermiştim.. akşam ebruyla buluşacağım... anlatmayı tahattüt ettiğim şeyler hakkında beni sıkıştırma ihtimali var..

o değilde, bu ayşegül meselesi ne ayak oldu lan böyle.. hayır yani herhangi bir hoşlantı ya da benzeri durumdan söz etmek abes olur, ama bir şekilde ilgimi çekmeyi başarmıştı.. enterese etmişti beni..bu ilgimin sebebini ancak ilerleyen günlerde anlayabilecektim ama ayşegülle de bir şekilde bir hikayemin oluşacağının sinyallerini az çok almıştım. keza konuştuğumuz anlar boyunca o da gayet sıcak davranmış ve bir şekilde, tanışmış olmamızdan ekstra mutluluk duymuştu.. bunu hissedebiliyorum..

günler bana neler getirir bilemiyorum, ama önceki oturaklı ve sakin yaşam tarzına sahip arkadaşlarımın yerini yavaş yavaş daha hareketli ve sosyal yönü kuvvetli tiplerin alacağı kesin görünüyordu. belki de daha üniversitenin ilk gününden umutsuz bir aşka saplanmamış olsaydım, tüm bunlar geçen sene yaşanacaktı benim adıma da. bir anlamda ben, bir sene geç kalmıştım hayata..
beyler kusura bakmayın demin kolayı devirdim halının üzerine, biraz onunla uğraştım geciktik..

evet bu akşam kola içiyorum *
zamanı biraz ileriye alalım... gerekli yerlerde flashback ederiz zaten, bir an önce bu dönemi bitirip günlüğe geçmek istiyorum çünkü,

okulun 3. haftasının sonu, benim tolgayla pub da içişime kadar ileri sarıyorum, çünkü zaten bu içişte konuşulan konular da geçen 3 haftanın kritiğinden oluşmakta.. peki 2. yılımın ilk 3 haftası nasıl geçmişti?

bir kere, en sarsıcı ve bana yakışmayan biçimde, bir şiddet gösterisine bulaşmıştım, serhat, yumruğu yediği perşembenin ardından, sonraki hafta salı okula, yüzünün sol tarafında mor-yeşil ama çoğunlukla sarı (artık geçmeye başlamış yani) bir darbe iziyle beraber gelmişti..

başıma idari anlamda bir şey gelmedi, fiziksel anlamda da gelmeyeceğini o gün sınıfta saniyenin 10 da 1 i kadarlığına göz göze gelmemizin ardından gözlerini benden kaçırması sonucu anladım.. evet evet.. kapıya çarpmıştı canım yüzünü.. başka ne olabilirdi? *

yine de bu sinsi yılandan ona yakışan bir kontra bekliyordum, ama öyle sıkıştırıp dövme tarzı değil, muhtemelen yine böyle önceki hareketi gibi, karı işi, bana fiziksel değil, duygusal anlamda zarar verecek ve benim kimin yaptığını asla öğrenemeyeceğim bir şey..
gerçi bundan sonra artık dünya patlasa ben serhattan bilirdin ya, orası ayrı..

ebruya durumu anlatmadım, onun yerine ailevi bir problem yaratıp kendimi acındırdım, tam hatırlamıyorum ama aile büyüklerimizden biri için hasta filan demiştim.. çok yalancı oldum değil mi beyler.. ebru şefkatli kollarıyla beni teselli edip, üzerime gittiği için defalarca özür dilerken, nilay ise daha serhatı ilk gördüğü anda durumu anlamıştı..

çocuk sınıfa palyaço gibi suratla girince, ben otomatikman, suçluluk psikolojisinin de verdiği refleksle nilaydan tarafa bakmıştım.. onun da hayretle irileşmiş gözleri benim üzerimdeydi zaten.. şaşkınlıkla aralanmış ağzından herhangi bir ses çıkmamasına rağmen ben o an neler demek istediğini anlayabiliyordum..

sırasından hışımla kalkıp yanıma doğru gelmeye başlamıştı.. ebruya,

"ebru nilay benle konuşmak isterse izin verme ona" dedim,

"nasıl yani? ne?" diyip şaşkın bakakalmıştı ebru, ama dediğimi de anlamıştı,

nilay sıranın başına dikilip, "tsigalko gelir misin iki dakika dışarıya bir şey konuşmam lazım senle" diye sinirli sinirli çemkirince ebrudan hiç beklemediği bir tepki aldı,

"hayır, gelemez."

bir anlığına dağılsa da nilay kendini toparlamayı bildi,

"ee..şey, ben ona sordum yalnız ebrucum?" dedi imalı bir ses tonuyla, bunun üzerine bizim kız daha da ukalalaşarak,

"tamam işte ben de kız arkadaşı olarak cevap verdim, gelemez." deyip nilayı morarttı, zaten nilaydan pek hoşlanmadığı için benim ona verdiğim direktif işine gelmişti, ama sonrasında bana da bu isteğimin hesabını sorardı.

nilay gözleri neredeyse yuvalarından fırlamış şekilde bir bana, bir ebruya baktı, ben omuz silkip "üzgünüm, ne yapabilirim" dercesine bir surat ifadesi takındım.. kız arkadaşımla eski kankamı birbirine kırdırmak hoş değildi tabi ama bundan tuhaf bir zevk aldım diyebilirim -kızlar benim için kavga etsenize ahahaha-.

nilay ebrudan yediği bu beklenmedik ayarın ardından,

"iyi.. tsigalko yalnız olduğun bir zaman konuşuruz o zaman!" dedi, gözleri bir benim bir ebrunun üzerinde gidip gelerek ve becerebildiği en tehlikeli ses tonuyla... yine geldiği gibi hışımla arkasını dönüp giderken, nilaya da hafiften duyuracak şekilde "öyle bir gün gelmeyecek" deyip kısa ve yapmacık bir kahkaha attı ebru ve, ardından bana döndü,

"neydi bu şimdi tsigalko??"

evet, nilayın öfkesinden kaçayım derken bu sefer ebruya yakalanmıştım, nilayı da daha fazla harcamayacak şekilde bir bahane bulup sıyrılmam gerekiyordum,

"ya..bana biraz kızgın da..şimdi muhatap olmak istemedim.."

"neden kızgın? hem ben senin badigardın mıyım?"

"öff ebru iyi ki bir şey istedim ha, hem kabul et senin de işine geldi zaten * "

ben öyle deyince bir duraksadı.. evet, işine gelmişti.. neden bilmiyorum ama bu iki kız arasındaki elektrik hiç bir zaman tutmamıştı, eh ben de maşallah, yangına körükle gitmiştim..

"ne için kızgın sana? sana kızacak kadar muhabbeti var mı hala onun senle?"

beynim son hızla çalışıyordu..ne uydurabilirdim?..

"verdiğim bir sözü tutmadım..o yüzden sanırım.."

söylediklerim bahane üretmekten çok, cevaplanması daha da zorlaşan sorulara neden oluyordu,

"ne sözü? senin kaç gündür üzerindeki sıkıntı bu mu? hani dedem hastalandı filan demiştin? tsigalko bak bana yalan söy... "

"ebru lütfen!"

hata yapmıştı.. biliyorsunuz, en haksız olduğum durumlarda bile bir şekilde duygu sömürüsü noktalarını tespit ederek kendimi haklı çıkarmakta, nihayetinde de üzerime varmakta olan kişiye en sonunda özür bile diletmekte üzerime yoktu.. daha önce nilaya ve mineye de yaptığım bu taktik, muhtemelen bana değer veren tüm kadınlar üzerinde işe yarayabilme özelliğine sahipti..

yüzümü asıp önüme döndüm.. kendi kendime söylenmeye başladım.."bununla bu bir arada söylenir mi? hastalık üzerinden yalan mı atılır?" gibisinden.. halbuki yalan atmıştım evet..

ebru yanlış hamle yaptığını daha sözler ağzından ilk çıktığında anlamıştı..
"tamam.. kusura bakma, onu söylemek istemedim..ama,"

"ama ne ebru? ama ne? ne dediğinin farkında mısın sen? sağol ya.." dedim sinirli sinirli gülerek..

yüzünü ekşitip önüne döndü o da..

hem beni üzdüğünü düşündüğü için, hem de nilaya veripte tutmadığımı söylediğim sözün ne olduğunu öğrenemediği için pişman olmuştu..
http://fizy.com/#s/1dl8el

tehlikeyi o zamanlık savuşturmuştum..

ilk üç haftada neler olduğundan bahsediyordum evet..

bir kere, nilayla yine kopma noktasına geldik bu olay nedeniyle, zaten artık ona ihtiyacım da yoktu, onun bırakıp gittiği zamanlarda yanımda sadece ebru olmuştu..

ebru..benim vefakar ve cefakar sevgilim..bir dargın bir barışık, çoğunlukla benim onu üzdüğüm ve psikolojik bunalımlara sürüklediğim, sıkıntılı, ama kendi adına vazgeçilemez bir ilişki yaşıyordu..ha bana bağlanmışsınız ha uyuşturucuya, pek de bir farkı yoktu..ikimizde hem keyif, hem zarar verirdik çünkü ve her seferinde daha fazlamız istenirdi..

bu özelliğim ise hiç şüphe yok ki ayşenden yadigardı..

ayşen demişken..ayşen-ozan birlikteliği gayet güzel devam etmekte..olacak iş değil..böylesine içten pazarlıklı, hesapçı, sahte bir prenses ile böylesine yavşak, menfaatçi, am düşkünü bir orospu çocuğu nasıl oluyor da hala bir arada kalabiliyordu? ah! tabi ya..tencere kapak öyle değil mi?..

sonra bir de ayşegül vardı..alperle epey samimi olmamıza rağmen, o ilk tanışma gününün ardından artık önlü arkalı sıralarda, birimiz ilaydanın, birimiz ayşegülün yanında oturuyordu..der boyu bana laf atan ve dikkatimi çekmeye çabalayan ceyda bu durumdan memnun gözükmedi, yine de geçen 3 hafta boyunca, birinde tolga gruba dahil olmak üzere 2 kere dışarı çıkıp grupça eğlenmiştik..

ebru bu eğlencelerin sadece tolgayla benden ibaret olduğunu zannediyordu..

grupça buluşmalarımızın ikisinde de gece boyu genelde ceyda ile konuşmak ve takılmak zorunda kalıyordum, karaokede aynı mikrofona şarkı söyledik, alperin söylediği cool romantik şarkıda * * dans ettik. gerçi kız da ilgilenmekte haklı, sevgilim olduğunu bilmiyor, sonra ben, görece tecrübeli, üst sınıf öğrencisi, alperin tanıdığı -ve kankası olma yolunda ilerleyen- eli yüzü düzgün denebilecek bir adamım, kendisi de pek ağır bir kız sayılmaz, e sevgilisi de yok, durum böyle olunca da etrafındaki ilk düzgün erkeğe yazılmaya çalışması pek de anormal sayılmaz. hele ki benle çıkmasının ona katacağı karizmayı vb. hesapladıysa, ohoo..

böyle yazınca götüm kalkmış gibi hissedilsin istemiyorum, sadece kendi gözlemlerimi aktarıyorum, belki de durum benim gördüğümden farklıdır, kız herkese karşı aynıdır, ben kendi kendime üstüme alınıyor da olabilirim, şimdilik bilemiyoruz..

tolganın olduğu buluşmada da bana epey samimi davrandı, ben de grubun tamamına samimi davranarak tolganın durumu garipsemesini önlemeye çalıştım, sonuçta adam biliyor benim sevgilimin olduğunu,

peki ben neden onlar bilsin istemiyorum?

pezevengin tekiyim de ondan sanırım..işte beyler..benim hayatımın kırılma noktaları da bunlardır..sevgilim vardır, ama etrafımdaki potansiyelleri de asla kaybetmek istemem,
sevgilim yoktur, benden hoşlanan ya da kendi hoşlandığım kızı "ya daha iyisi denk gelirse lan?" diye düşünerek, tam olacak kıvama kadar getirmiş olup da istemem..

kötü bir huy..

özellikle de karşınızdaki sizi çok ciddiye alıyorsa, onun için çok çok kötü bir durum..masum kızımız, tsigalkoyla flörtleştiğini ve her geçen an masallardaki, fransız filmlerindeki gibi bir aşka yaklaştığını düşünür ve benim işi ağırdan alışımı, çekingenliğime yorarken, ben ise ise sadece, ucunda balığın çırpındığından emin olduğum oltamı ağır ağır ve keyifle çekmekte olan bir balıkçıdan başka bir şey değilimdir.

balığı ise yakaladıktan sonra tekrar suya atan cinsinden hemde..

hani ayşegülün benim için neden ilgi çekici olduğunu ilerde anlayacağım demiştim ya,

şimdi anlıyordum,

tıpkı mine gibi, ceyda gibi ayşegül de bir balıktı benim için..önce yakalanacak, sonra tam "yaşasın beni yiyecekler" dediği andan geri bırakılacak bir balık..ona ceydadan daha fazla ilgi göstermemin sebebiyse, daha önce de bahsetmiş olduğum klasik erkek psikolojisidir,

e zira ceyda zaten çoktan kovaya girmiş bile, resmen denizden üzerime kendisi atlamış,

ben yakalanması ve çekmesi zor olan balığın peşindeyim,

3. haftanın sonunda, ayşegülle o cuma, tüm günü beraber geçirip iyice muhabbetimizin artması sonucu onu dışarıya davet etmiştim..bekar bir adam gibi..

cumartesi, gittiğimiz hoş kafede birbirimizi iyice tanıma fırsatı bulmuş, dönüşte de yurduna bırakarak centilmen erkeği olmuştum..

işte o haftanın pazar günü, tolgayla masada oturmuş çılgınlar gibi içerek, kıyasıya konuşmamızın nedeni de benim bu kötü huyum ve neticesinde yaptıklarımdı..

ha bu arada ebruya gelince,
onun ne olduğunu hala bilemiyorum..ama balıklardan biri olmadığına eminim..belki de geyik-antilop gibi bir şeydir..ya da çok daha başka bir şey..
son bir part daha gireyim, sonra kaçacağım panpalar
http://fizy.com/#s/12ho4o

tolgadan bir şey saklamam..o nilayla arkamdan kurdukları tezgaha rağmen sonradan bana büyük güven sağlamıştı, zaten o olayda da pek suçu yoktu her iki tarafında anlattıklarına göre.

hayatımın akışının bu denli hızlanması ve yeni insanları da katılımıyla iyice parçalanmasından ötürü tolgayla adam gibi oturup konuşamamıştık bir türlü, anlatacak çok şey vardı..

nilayın bana anlattıklarından başlayıp, önceki gün ayşegülle olan buluşmama kadar her şeyi, o sırada içimden nelerin geçtiğini de ekleyerek en ince ayrıntısına kadar anlattım..bu hem dinliyor, arada yorumluyor, zaman zaman aklına geldikçe kendi de bir şeyler anlatıyordu..

en sonunda sordum,

"abi ne biçim adam oldum ben böyle yahu..sen de biliyorsun işte? böyle miydim? bebenin tekiydim lan..masumiyetimi kaybetmişim gibi geliyor.."

"şimdi kardeşim, o ayşen olayı seni hırpaladı en başta biliyorum yani..hani kim olsa hırpalanır..ama sen olayı sonradan savaşa dönüştürdün resmen, bütün kadınlara savaş açtın abi..misal mine? kızla o kadar güzel gidiyordunuz, yok yere bıraktın? şimdi bak ebru var, gene onun arkasından işler yapıyorsun..onu da harcayacaksın belli..olm kiminle savaşıyorsun, kendini kime kanıtlamaya çalışıyorsun anlamadım ki? yani bir tane kızla olmadı diye diğer hepsinden intikam alamazsın ki?"

"doğru diyorsun kanka..eyvallah ama bilinçli yapmıyorum ki?..resmen düşünmeden hareket ediyorum.."

"ya işte kardeşim, düşünmeyi bırakmayacaksın..düşünmeden hareket ediyorsan, o zaman düşünmekten vazgeçme aq..şimdi sen böyle yapınca ozan pezevenginden ne farkın kalıyor?"

oha..bak bu dedikleri koymuştu yalnız..

"öyle deme olm..o başka bu başka.."

"bu daha fena? ben anladım zaten o gece karaokede, neydi o, çakma sarışın bir hatun vardı?"

"ceyda"

"hah ceyda..amk sen sevgilisi olan adamsın, ne gerek var öyle hareketlere..ebru biliyor muydu böyle grupça olacağımızı?"

"yok, sadece sen varsın diye söyledim.."

"bak, daha şimdiden başlamışsın gene yalan söylemeye... olmaz kanka olmaazz..senin yerinde olmak için neler verecek adamlar var..ulan..bak ben aynı konuşmaları mine olayında da yapmıştım..dejavu oldu ha * amk..hem bir de şu var, sen mine olayından ders almadın mı abi? böyle ev kızlarını umutlandırıp bırakınca ne kadar kötü oluyor görmedin mi? şimdi etrafına bakıyorum, e ebru iyi kız yani, anlattığın kadarıyla ayşegül de saf kız..bi ceyda biraz kırık, ama o da orospu değil, sadece yamanacak adam arıyor belli..hayır tamam, intikam almak istiyorsun belki ama, öyle yapacaksan da böyle kızları kullanma abicim... git, afedersin ayşen gibi orospulardan al intikamını..kusura bakma öyle dedim ama..yani.."

"yok abi haklısın..ne desen haklısın..biraz örsele istiyorum zaten beni, ki kendime geleyim.."

"valla işte başka söylenecek bir şey yok, bana bak en basitinden, koca sene bir tane hatunla yakınlaşamadan geçti..sikeyim öyle bölümü ben..durup dururken huzurunu bozma aq..ne güzel işte takılıyorsun ebruyla, illa kızla gezicem diyorsan, sevmesen bile onunla gez, "sadece onunla" gez..öbür türlüsü olmaz be abicim..gene yalnız bırakacaksın kendini zorla.."

ne dese haklıydı..

kötülediğim, yavşak dediğim adamlar gibi mi olmaya başlamıştım? yok be..ne var aq, iki tane yeni insan tanıdık, bir iki yere kaçamak gittik diye hemen kazanova mı olucaktık aq..abartıyorum bence..tolga da abartıyor..bana bir şey olduğu yok..gencim abi? gezicem tabi..

sonra tolganın kendi hakkında söylediği şeyi düşündüm..aklıma çılgınca bir düşünce geldi..aklıma geldiği gibi de dilime geldi:

"tolga, nilay senden hoşlanıyordu, biliyor muydun?"

"ha? ne?"

"bizim nilay işte, senden hoşlanıyormuş ama söylememiş tabi, sen ona bakmazsın diye düşünüyormuş * "

çok şerefsizim *

tolga bir an durdu, alkolün de etkisiyle komikleşen yüzü böyle ciddi ve düşünmeye çalışıyormuş gibi yapınca daha da komik hale gelmişti..gülmeye başladım..

"ne gülüyon lan, bak abazayım diye taşak geçiyorsan sikerim * "

"yok be olm..harbi diyorum, kız kendi ağzıyla söyledi bana o zaman..gerçi şimdi ne düşünüyor bilemem..siz hala mesajlaşıyor musunuz onunla?"

"yazın..bir kaç kere yazıştık..msnden filan..o kadar..emin misin abi sen ya?"

"lan ağzıyla dedi diyorum dalyarak..ne o yoksa sende mi? * he?"

omuz silkti, "neden olmasın?"

"bak bak, artize bak, bana diyordun, demin şimdi kendin pozlara girdin, "neden olmasın?" ne demek amk? sen de hoşlanıyor musun hoşlanmıyor musun?"

sıkkın bir ifade ile "tamam lan hoşlanıyorum bende..yani hoşlandım o aralar, ama şimdi, epeydir konuşmuyoruz filan..ne bileyim..onun da geçmiştir bence?"

"sizi bir araya getireyim mi?"

"ne!!! yok lan olmaz.."

"lan salaklaşma, ne var, sanki ilk defa buluşcanız..bak sizi buluşturucam ben bir şekilde ama sakın sana söylediklerimi belli etme, yani ayıp olur biliyorsun"

"heralde lan öküz müyüm ben.."

"tamam kanka, o zaman hazır ol, her an kavuşabilirsiniz * bari birimizin adam gibi bir ilişkisi olsun, belki öbürüne örnek olur * "

"vay aq..heyecanlandım lan..olm bak ya artık istemiyorsa?"

"ister ister..konuşturucam ben sizi * "

ve benim halimin ne olacağı sorusuyla başlayan bu gece, umulmadık bir şekilde iki insanın birleştirilmesi adına verilen bir tahattütle bitmişti..

bunu da neden yaptım bilmiyorum, nilayla zaten aramız iyi değil, ama ne bileyim..sanırım ilk defa bir şekilde birilerini gerçekten mutlu etmek ve onların mutluluğuyla mutlu olmak istemiştim..dolaylı da olsa, gerçek bir mutluluk..yapay, zorlama ya da rol icabı değil..

umarım diğer cephede de olaylar istediğim gibi gelişecek ve bir zamanlar en iyi kız arkadaşım olan nilayla, kankam tolga bir şekilde bir araya gelecekti,
hem belki böylece nilayın benimle ve ebruyla da arası düzelirdi, ebrunun ondan hoşlanmamasının sebebi onu bile tehdit olarak görmesinden kaynaklanıyor olabilirdi ve bu ilişki, onu muhtemel ayartıcılar listesinden çıkarmaya yeterdi..

öff..

durumlar çok karıştı..

bana asıldığını düşündüğüm ceyda bir tarafta,

inadına asıldığım ayşegül diğer tarafta,

ebru, her tarafta..

nilay-tolga olur mu? olmaz mı..

alperin sayesinde devamlı yeni insanlarla tanışıyorum..sanırım çocuğun benden herhangi bir ortam beklentisi yok zira kendininkini yaratmakta oldukça usta, işin tuhafı beni de hep yanında istemesi ve benimleyken kontrolün büyük kısmını bana vermesi..artık büyüğe hürmetten midir, anlamadım ama ama resmen armudu pişirip pişirip ağzıma yediriyor..belki de sandığım kadar beklentisiz değildir, en başlıca menfaati sadece onunla takılıyor olmam bile olabilir..iyi de ben ne zaman o kadar vazgeçilmez ve üstün derecede bir adam oldum?

gece sonunda kafalarımız epey rahatlamış, ben içimi boşaltmış ve epey azar yemiş, tolga umut kazanmış ve kankalık görevini de yapmış bir şekilde omuz omuza, yalpalayarak ve arada saçma sapan şeylere abartılı kahkahalar ata ata yurda döndük,

kafamı daha yastığa koyar koymaz uykuya daldım, rüyamda ebruyla sarmaş dolaştım..
@2579 eyvallah tobias, demek ki o zaman ki duygularımı gerçekçi bir şekilde aktarabiliyorum size. zira burada yazılanlar benim bugünkü düşüncelerim değil, o zaman aklımdan geçenler ve evet haklısın, bir zamanlar şimdiki gibi mütevazi bir insan değildim.
takip eden panpalara iyi geceler, görüşmek üzere *
iyi geceler panpalar, 15-20 dakikaya başlıyorum *
bu da preview şarkısı olsun;

http://fizy.com/#s/2b7o7b
takip eden panpalara iyi geceler, kaldığımız yerden devam
ayılmakta zorluk çektiğim bir pazartesi sabahı daha..

ama bugün okula gitmek zorundayım zira hayatımda işlediğim ender hayırlardan birini işlemek üzereyim, sevenler sayemde kavuşabilir..

sınıfa nispeten erken vardım, kapıdan girdiğim sırada bana pis bir bakış atan nilay a gülümsedim,

defter kitabımı klasik sıramın üzerine attıktan sonra nilayın sırasına yaklaşıp, " az gelsene dışarı bir şey konuşmam lazım senle * " dedim. evet, bir şey konuşmamız gerektiğinin farkında, ama benim böyle gülümsüyor olmama bir anlam veremiyor çünkü ona göre aramızda konuşulması gereken mesele benim serhatı dövmüş olmam..ama işin aslı benim için öyle değil tabi..

artistik hareketlerle sırasından kalktı, somurtarak peşime takıldı, koluna girdim, irkildi, ters ters baktı ama tepki göstermedi..

koridora çıkıp pencerelerden birinin önüne geçtik, ben daha ağzımı açmamıştım ki makineli tüfek gibi saydırmaya başladı:

"ya sen nasıl düşüncesiz bir adamsın, sana güvendim de anlattım, hani bana ne söz vermiştin, resmen hayvanlık ettin bilmem farkında mısın? , kendi başına açabileceğin şeyleri düşünmedin mi?, benim başıma açabileceklerini düşünmedin mi? ne biçim ins.."

"nilay, bir saniye, bir saniye.. tamam, sen haklısın o konuda zaten ben de pişman oldum sonradan ama konumuz bu değil * " deyip tehlikeli bir gülümseme takındım, onu pencerenin önüne yaslayıp tam karşısına geçtim, ne bok yemeye çalıştığımın farkında olmadığı için garipsemiş şekilde bakınıyor yüzüme,

"başka bir şeyden konuşucaz" dedim tekrar,

"ne..neymiş o?" dedi tereddütle.

"bak şimdi sana bir şey soracağım ama bana doğruyu söyleyeceksin tamam mı? * " hala o etkileyici (olduğuna inandığım) gülümseme yüzümde, ellerimi omuzlarına doğru köprü gibi attım, tamamen etkim altına almaya çalışıyorum onu, direkt gözlerinin içine bakarak sorumu yineledim , "tamam mı? değil mi?"

"tamam!!!" dedi şaşkın ve biraz heyecanlanmış görünerek..

"ee..sen, bir zamanlar tolgadan hoşlanıyordun değil mi? bana öyle söyledin diye hatırlıyorum?" gözlerimi kısmış, yüzümü elimden geldiğince ciddileştirerek kaçamak bir cevabı asla kabul etmeyecekmiş gibi görünen sıfırcı hoca moduna geçmiştim..

yutkundu, burun delikleri daralıp genişledi (utanan insan refleksidir, aklınızda bulunsun)..

"şimdi, ne alaka ki o?" dedi..

suskun kaldım, ve cevabımı isteyen gözlerle onu izlemeye devam ettim, ellerimin omuzları üzerindeki baskısını arttırdım..

tekrar konuştu,

"tamam, o zamanlar olmuş olabilir evet..ne oldu ki?"

"sadece o zamanlar mı?"

"tsigalko, nereye varmaya çalışıyorsun anlamıyorum?"

"nilaycım, yani demek istediğim hala ona karşı bir şeyler hissediyor musun? hissetmiyor musun? iyi düşün cevabını * "

gözlerini sağa sola kaçırdı, beyninin son hızla tüm ihtimalleri düşündüğünü hissedebiliyorum, hadi evet de de yapayım şu işi, evet de...
@2614 biraz erken konuşuyorsun gibime geldim panpam ama neyse hadi ;) 2. yılın ilk ayı içindeyiz henüz *
"ya..hoş çocuk evet ama.."

"hala hoşlanıyor musun hoşlanmıyor musun nilay, oyun oynamayalım lütfen * "

"ya tamam da, şimdi sen böyle damdan düşer gibi sorunca ne diyebilirim ki ben üzerime gelme..hem zaten kaç zamandır mesajlaşmadık.."

"eminim ki son mesajı o atmıştır.."

"bilmiyorum.. olabilir.."

"iyi, o zaman şimdi sıra sende.."

"neden ya, bir şey mi söyledi o sana yoksa?"

"nilay, sen ona bu akşam bir mesaj at tamam mı, bir konuşun bakalım"

"ya tsigalko bir mi söyledi, benden hoşlanıyor muymuş yoksa??" gözleri parlamıştı, neredeyse oley çekecek..ah ah bu kızlar yok mu..

size aşık olurlar, ama yine de hem onları farketmenizi hem de ilk adımı sizden beklerler..

lan bir olay geldi aklıma anlatayım hemen,

ikinci yılın 2. yarısında bizim alperin tayfadaki kızlardan biri, tolganın sınıfından bir elemana abayı yakıyor, ama öyle tanışma filan yok, uzaktan uzağa,

neyse, bu ve bir arkadaşı önce bana geliyorlar, böyle böyle, sen çocuğu tanıyor musun gibisinden, bana geliyorlar çünkü bana güveniyorlar, aramız iyi. ben de, "çocukla muhabbetin var mı?" diyorum,
yok diyor ama biraz araştırttım, sevgilisi yokmuş filan diyor,

e peki benden ne yapmamı istersin diyorum,
zira çocuğun kızın ondan hoşlandığından haberi bile yok, işte bu "tolganın sınıfındaymış, onu pek tanımadığımız için sana söyledik, hani sen de ona, oradan da çocuğa bir şekilde..

ohoooo bahçıvan uşağa, uşak aşçıya, aşçı şöföre aq..

sonra da diyor ki "onun beni farketmesini sağlayamaz mıyız?"

dedim sen bir şey yapıyor musun seni farketmesi için?

"bakıyorum işte uzaktan.. gördükçe.."

lan gerizekalı, hoşlanan sensin zaten, elemanın haberi bile yok, buna rağmen onun gelmesini bekliyorsun, araya bir sürü köprüler filan koyuyorsun.. afedersin ama mantığını sikeyim, özgüvensiz kişiliğine sıçayım..

sonuç olarak iş olmadı beyler,

kız da fena değildi, bence o çocuğa fazlaydı bile * * eğer bir şekilde tanışsaydılar ya da kızın ondan hoşlandığından haberi olsaydı, kesinlikle o da evet derdi diye düşünüyorum.

ama ruhu bile duymadan gayet güzel bir kızdan ve güzel bir ilişkiden mahrum kaldı.. farkında bile olmadı..

ama siz farkında olun, ayık olun arkadaşlar.. çevrenize düzenli aralıklarla rutin taramalar yapmaktan kaçınmayın..kim bilir, belki bir yerlerde bir çift göz farklı amaçlarla sizi izliyor olabilir..
nilayın heyecanlı halleri karşısında ben de sevindirik oldum..ne de olsa iki arkadaşımın arasını yapmaya çalışıyorum,

tekrar sordu neredeyse haykırarak, "ya nolur söyle bak bir şey mi dedi benim hakkımdaa * "

"bilmem, belki de demiştir * ..benim sana diyeceğim ise, eğer içinde bir şeyler varsa işin peşini bırakmaman.. gurur yapma kızım, insan şu hayatta kaç kere seviyor?"

"üff.. çok kafamı karıştırdın ya sen şimdi * " bir yandan gülüyor, bir yandan yalvaran bakışlarla, daha fazlasını söylememi istiyor, zira daha fazlasını bildiğimi anlamış durumda..

bu da kollarını benim kollarımın üzerine atıp beni sarsalayarak " sen daha fazlasını biliyorsun ya neden söylemiyorsun, ben öyle mi yaptım sana mineyle tanıştırırken?" bunu söyledikten sonra bir anlığına ikimizin de yüzleri asıldı.. evet pek hoş bir örnek olmamıştı..ama konuyla alakası var mıydı, vardı.

ben tekrar soğukkanlılıkla gülümseyerek, "nilaycım.. bence sizin iş olacak..hem de çok güzel olacak yeter ki sen biraz çaba göster.. ;)"

heyecandan gebermek üzere olduğunu hissedebiliyorum.. midesinde kelebekler uçuşuyor olmalı.. elleri üşürken, yüzüne boynuna ise ateş basmıştır şimdi..

kendim hissedemediğim ve bana oldukça uzak gelen duyguları, başkasının hissetmesini izleyerek tatmin olabiliyorum artık..ne acı..

biz böyle lego gibi birbirimize geçmiş bir vaziyetteyken ebrunun karşıdan geldiğini gördüm, nilay da görünce o hemen kollarını çekti üzerimden, ama ben çekmedim, beklenmedik bir durum değil, basıldığımı düşünmüyorum.. kızarsa mantıklı açıklamamı yaparım..

soğuk bir yüz ifadesiyle sınıfa geçti.

"off bu bizi böyle gördü trip yapmasın şimdi?"

""bu" dediğin benim kız arkadaşım oluyor yalnız hatırlatırım" dedim gülerek

"aman tamam her neyse" deyip ukala bir surat ifadesi takındı..

bu iki kızdan hangisinin yanında olsam bana karşı diğerini kötülüyorlar ve benden de destek vermemi bekliyorlar.. manyak mısınız kuzum siz? *

"bu arada geçen gün yaptığını da unutmadım ""kız arkadaşının!"" " deyip ters ters gülümsedi..

"kötü gününe denk gelmişsindir, olabilir, ben sahibi olan bir erkeğim sonuçta, bir dahakine ondan izin alırsın benle görüşmeden önce ahahaha"

"pislik * "

"bak, sen benim dediğimi unutma tamam mı? bu akşam mesaj atıyorsun tolgaya, konuşuyorsun biraz, yani tabi, bir şeyler hissediyorsan. yoksa zorla değil" diye feykimi de attım.

utana sıkıla, "iyi tamam.." deyip yüzüne yayılmak için dudaklarını zorlayan gülümsemeyle mücadele etti..

sınıfa geçtik, görevin ilk aşaması tamamdı, şimdi bu ikisi biraz arayı sıcaklaştırdıktan sonra, eğer kendileri akıl etmezlerse, bir şekilde bir araya getirmek, buluşturmak lazımdı, onu da hallederim ben sorun değil.

sınıfa geçip ebrunun yanına oturunca kendimi biraz sonra gelmesi muhtemel triplere karşı hazırladım, dediğim gibi,ona karşı her zaman mantıklı bir cevabım ve tüm tartışmaları lehime çevirmek için yeterli cephanem vardır..
onun laf atmasını beklemeden ben girdim mevzuya, böylece onu daha az üzmüş olurdum,

"nilaya bomba bir haber verdim * " dedim neşeyle,

"hıı belli, ne güzel sevişiyordunuz öyle" dedi yarı alay yarı kızgınlıkla..

"valla nilay uzun vadede biriyle sevişecekse bile o ben değilim canım * " dedim,

yüzüme tip tip bakıp, "bir bok anlamadım tsigalko kusura bakma" dedi ve ukala bir gülüş koyuverdi.. ebru, bu hallerin beni o kadar tahrik ediyor ki bilemezsin.. böyle trip atmaya çalışıp da beceremediğin, kızgın görünmeye çalışırken bile muzurluğundan vazgeçemeyişin..o yanaklarını ısırmak, mıncıklamak istiyorum.. sevimli şey.

"nilayla tolganın arasını yapıyorum" deyip göz kırptım yine neşemden bir şey eksiltmeden.. zaten ebru da tripkar başlamasına rağmen bugün pek tartışacak modda değil gibiydi, ben öyle deyince gözleri şaşkınla büyüdü, şaşkın şekilde gülümseyerek,

"ciddi misin?"

"evvvet, hayrına sevenleri kavuşturuyorum, bizim ilişkimizin de nazarlığı olur hem :p"

"vay be..iyimiş * tolga-nilay ha..fena çift olmazlar.. becerebilecek misin?"

"beceririm beceririm.. ikisi de hoşlanıyor birbirinden de, işte, malum sizin cinsin klasik gururlu halleri, oğlan tarafının çekingenlikleri filan.." böyle diyerek dalga geçmeye çalışmıştım ama daha laflar ağzımdan çıkarken yanlış ata oynadığımı farkettim, ebrunun ceza üçlüğü gecikmedi,

"doğru tabi, ben de epey gurur yaptım ya sana karşı haklısın" dedi imalı bir şekilde gülümseyerek,

utanır gibi yapıp başımı öne eğdim, bu kaşları havada gülümseyerek beni süzdü, ben gülümsedim, tüm bu jest ve mimiklerin finalini bir kaç saniyeliğine de olsa birbirini bulan dudaklarımız yaptı..

sınıf içinde pek coşmuyoruz, en azından böyle kalabalıkken..

ayşen ve ozan ın ilk zamanlarını düşünüyorum da..amk görmemişleri...

iyi, ebru durumu olumlu karşılamıştı, hatta en az benim kadar sevindi bile denebilir, keza bu durum nilaydan dolaylı olarak kurtulmasına yarayacaktı,

tuhaf ama nilayı dahi söz konusu ben olduğumda kendine tehdit olarak görüyordu, bunu ilerleyen zamanlarda bana kendisi de itiraf etti..

ebrunun sevgisi aşktan ziyade saplantıya daha yakın bir yerlerdeydi ve ben olmaz ama, olur ya bir gün bir şekilde aramızdaki şeyler son bulacak gibi olursa, neler olabileceğini düşünemiyorum bile (çok fazla "olmak" fiili kullandım farkındayım)..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder