14 Ağustos 2013 Çarşamba

Nasıl Piç Oldum Anlatıyorum Part 10

iyi geceler arkadaşlar,

uzun gecemiz başlıyor
http://fizy.com/tr#s/1ai2db

... yurda hemen gitmedim. soğuk canımı yakacak derecede işliyordu yüzüme..olsun, işlesindi, belki o zaman o lanet ifadeyi, hayal kırıklığını, kalbimin ve ruhumun acısının yansımalarını da silerdi..inanın şu an yanan bir bir yüzü, akan bir burnu tercih ederim, yurda vardığımda duyacağım "ne oldu aga?" "bir durum mu var kanka" tarzı sorulara..

salak salak dolandım, yine o kısa ve hızlı adımlarla, sakatlar gibi..

neyse, o şekilde 1 saat filan gezdim her halde amaçsız bir şekilde, yurda gittim, tolga o kadar erken beklemiyor tabi beni, odada yok..

bir de o oda bana sanki uğursuz geldi be beyler..sanki o cümbüş ortamından, nam-ı diğer "kahvehane"den taşındım taşınalı, benim hayatımın da cümbüşü ve mutluluğu soluvermişti..

yalnız olmak işime geldi, hemen yatağa girdim, telefonu kontrol ettim,

mesaj yok.

neden olsundu ki?

şunu net söyleyebilirim ki, aslında o kadar da çok yakmadı canımı mine nin bu hareketi, eğer orada bizim ilişkimiz tamamen bitmiş bile olsaydı, o kadar yakmazdı, daha doğrusu, "bir anda yakmazdı" diyelim. ayşen de olduğu gibi, tır çarpmışa dönmemiştim bu sefer... o denli şiddetli değildi aslında o ilk izlenimler,

daha ziyade bir at arabasının arkasına bağlanmış sürükleniyor gibiydim..yavaş yavaş..uzun vadeli bir acı yatırımı,

ayşen de olduğu şekilde kurşun yemiş gibi değil de, sanki zehirli bir okla vurulmuş gibi,

ve onun doldurması gereken her an da, onun yokluğu yeni bir doz olacaktı hasta bedenime..

tuhaf ama çok güzel uyudum o gece..bilmem belki de rahatlamıştım biraz, kabullenilmiş çaresizlik mi diyorlar buna? ben ne düşünmek istersem isteyeyim, ne yaşarsam yaşayayım,

hala, bir şekilde,

unutamamıştım ayşeni,

sevgi..nefret..intikam..hangi duygu? bilemem..ama hatırlamanın iyisi kötüsü olmazdı söz konusu bu durum olduğunda,

doğru..hatırlamamalıydım..etkilenmemeliydim, mine nin dediği gibi.

ama hatırladım,

etkilendim beyler,

yeniden ve yeniden..bu kez iki farklı kadeh tarafından, zehirlendim beyler..
cuma günü,

uyandım, giyindim-özensiz-

okula gidiyorum, ama aklım gene çorba gibi, daha sabah kalkar kalkmaz elim telefona gitmiş ve her sabah görmeye alıştığı mesajı görememişti gözlerim:

"günaydın aşkım * "

bir doz zehir daha..

sınıfa biraz erken vardım, buna rağmen gidip en arka sıraya gömüldüm, nilayla oturmak istemiyordum bugün çünkü hem ona kızgındım -ve üzerimdeki acının da etkisiyle bunun sebebini de haykırabilirdim yüzüne- hem de sorması muhtemel sorularla uğraşacak dermanım yoktu.

neyse dersin başlamasına yakın bu geldi,her zamanki sıramızdan el kol yaptı bana "niye öyle oturdun?" gibisinden, ben de "boşver" gibisinden jest mimik sergiledim.

ders boyu bambaşka bir alemde yüzdüm durdum,

olayları değerlendirdim, durumu tarttım,

mine,

iyi, hoş, naifsin de güzelim.. yani bu şekilde de olmaz ki? öyle mutluyken, her şey güllük gülistanlıkken sevgililik yapmaya bir şey yok ki? onu herkes yapar,

sen bana öyle zamanlarda lazımdın, hani beni o masada yerin dibine geçirerek gittiğin zamanlarda,

bana teselli vereceğine, yanımda duracağına, bir de sen vurdun, sen baltaladın yeniden yeşertmeye çalıştığım fidanları..

böyle olmamalıydı sevgi..bu değildi aşk.. hani seviyorduk birbirimizi..tek bir bakış, bir kaç mimik mi yıktı bizi?

ben onu, çürümeye başlayan ruhumun kurtarıcısı, uçurumdan yuvarlanırken tutunabildiğin son dal, beni yukarı çeken bir halat, daha da önemlisi,

beni iyileştiren bir şifalı ot zannetmiştim,

oysa ki minenin bu yaptığı, onun da her sıradan kız gibi, "yan etkileri olan bir antibiyotik" den başka bir şey olmadığını göstermiyor muydu?

sözde, önce beni iyileştirmiş, ruhumdaki hastalığı temizlemişti ama, sonra da doz aşımına bağlı, mide bulantısı, ateş, kusma yaratıvermişti..

tüm ders, gözüm açık rüya gördüm deyim yerindeyse.. epey muhakemenin ardından kendimle biraz da olsa mutabakata varmayı başardım.

ders arasında nilay yanıma doğru hareketleniyordu ki ben tuvalete kaçtım.. yüzüme su çarptım... bir yol ayrımındaydım..

geçen gecenin finalinde demiştim ya, artık başka biriyim diye,

beyler ben örümcek tarafından ısırıldıktan sonra spider-man a dönüşen peter parker değildim,

maskeyi takınca çılgına dönen stanley ipkiss de değildim,

bir süper kahraman değildim, olmaya da niyetim yoktu zira,

o yüzden, öyle bir anda değil, yavaş yavaş, sindire sindire oldu değişimim.. mucizevi bir dokunuşla değil, çoğu kez sonunu düşünmeden yaptığım kendi "eski ben e ters" davranışlarımla oldu,

damlaya damlaya göl oldu yani bir nevi..bir zaman sonra okyanus ortasında küçük bir ada parçası olarak kaldı "öteki-saf, masum-" benliğim..

yaptıklarım beni sonsuz bir denize çevirdi.. zaman zaman tsunami yaratıp insanları boğduğum.. zaman zaman kendi genişliğim ve terkedilmişliğimde boğulduğum bir denize..
http://fizy.com/tr#s/1ai0gd

öğleden sonra beden eğitimi dersi vardı,

çantamı açıp eşorfmanlarımı giydim, onun hediyesi olan bilekliği bileğime geçirdim (bir başka doz daha..)..biraz saha etrafında koşar, sonra da siktir olur giderim diye düşünüyordum ki serhat soyunma odasına dalıp,

"hazırsın demi aga?" dedi

"neye?"

"kanka maçımız var ya bugün? makinelerle?"

haydaa...

tamamen unutmuşum lan..

pek bozuntuya vermeden,

"ha tamam tamam, geliyorum sahaya" dedim..çıktı bu..

doğru, bugün de bir meşkalem vardı beni oyalayacak..bu iyi olmuştu..

beyler moralim bozukken, nasıl bir sikkoluktur bilmem ama çok daha konsantre oynarım..sanırım yine bir çeşit "tutunacak dal" duygusu..

2 numaralı açık basket sahasına doğru ilerlerken kenarda azımsanmayacak bir kalabalık da gördüm, bizim çocukların çoğu, soğuk havaya rağmen şortlu mortlu, karşı taraf desen öyle.. bir ben hıyar uzun eşofman, üzerimde kapşonlu filan, basket oynayacaktan ziyade rap yapacak gibiyim yani,

neyse,

karşı taraf makine 3. sınıflar, olcay var ilk tanıştığımız çocuk, sonra bir tane de artist bir eleman var, ilk dikkati çeken, ısınma hareketleri, şut mut takılırken, kendine en güvenli ve ciddi duran o,

serhat a sordum, eleman profmuş, bildiğin alt kulüp oyuncusu, a2 takımında mıdır nedir artık bilemem, var mı öyle bir şey..her neyse..

maç öncesi halka olduk,

bizim takım, tunahan, necati, ben, serhat ve bekir. tuna gene pivot oynayacak (1.90 bile olmayan boyuyla * ) ben-serhat mevkimizdeyiz, diğerleri de takılacak işte öyle..

karşı tarafı pek tanımıyorum ben, ama dediğim gibi o eleman epey etkili olacak gibi,

bismillah dedik başladık,

ben hem ruh gibiyim böyle..aklım ebesinin amında, hem de focus bir durumdayım..o ikisi nasıl aynı anda oluyor derseniz, ben de bilmiyorum ama birazdan biraz daha tarif etmeye çalışacağım *
http://fizy.com/tr#s/16psc1

maç başladı,

çok fazla uzatmayacağım beyler..sadece karşı tarafı da biraz tanımanız iyi olur zira ilerleyen bölümlerde ortak amaçlar uğruna yollarımız kesişecek..basket masket hikaye aslında..

gerçi evet bu kısımları yazmayı da sevmiyor değilim, zira istikrarlı olarak iyi yaptığım ender şeylerden biri basketbol, birazcık hevesimi alayım..

karşı takımda olcay denen eleman, tam bir fırlama..caner erkin in basketçi versiyonu aq..(o zaman ki tuncayın ya da) adam aşırı atletik, müthiş sıçrıyor, eller kollar uzuyor resmen, enerjik..ama bitiricilik çok az..

o artist eleman, adı berkant, bu da yakından bakınca, uzaktan görünüşüne göre epey uzunmuş aq..adam 1.85-1.90 var..(yani bize göre uzun aq..) bunlar da normalde kendi takımında gard oynayan adamı pivot oynatıyorlar mecbur..

neyse..

biz, başta zamanlı filan olsun demiştik ama sonradan ayarlayamamışlar, mecbur 20 de devre 40 da biter şeklinde yaptık, geçen seferki gibi mahalle maçına dönmesin diye,

artı bir de üçlük var, bu benim işime geldi tabi.

ilk devreyi 9-20 önde kapattık, serhat harika oynuyor, pezevengin istediği zaman, daha doğrusu bencillik yapmadığı zaman harika bir asist özelliği var,

benim 4 tane şut isabetim var, toplam 9 sayı..

karşının tüm sayıları o havalı piçin pota altındaki müthiş oyunundan geldi..ulan ben de böyle iddialı iddialı maç teklif edince, sandım ki bir numaraları var..herhalde o prof piçe güvendiler, alayı kazma çünkü..işte bir de olca biraz hareketli o kadar.

ikinci devre başladık..ben artık iyice hayal alemindeyim..o kadar garip oynuyorum ki beyler..yani 2-3 set, elime top bile değmiyor, tuttuğum adamdan filan sayı yiyoruz..ondan sonra üst üste üç tane şut sokuyorum..beni savunmaya çalışan adamlar da sapıttı aq..zira ben bile ne yapacağımı bilmediğimden, onların tahmin etmesi daha da imkansız..

nihayetinde maç bitti,

17 ya da 19 a 41 geçirdik bunlara, bizim sayıların yarısında çoğu benden ki onlarında yarından çoğunu antrenman şutu atar gibi attım aq..o kadar boş, tabi bunda serhat ın da payı var..

molalarıyla beraber en az 35-40 dakika boğulmuşuz orda, benim elime toplasan 1 dakika bile top değmemiştir..ama işte görev adamıyız beyler, ne asist var, ne ribaund var, adam bile kovalamamışım ama 20 küsür sayı takıvermişim yani..

maçın sonunda millet birbirini tebrik ediyor, ben o ara kalabalığa baktım..paso karı kız, neco ya dönüp "aga bunlar kim aq serhat parayla seyirci mi kiraladı?"

bu koptu bu sefer, "olm bizim sınıf lan onlar"..

yemin ediyorum suratını ilk kez gördüğüm insanlar var..

bizim sınıf ha?... lan resmen yaşamıyorum ben be..6 aydır aynı sınıfta okuduğum insanın yüzünde haberim yok..

ben böyle konuşunca, serhat duymuş, geldi hemen lafını soktu yavşak,

"ee kanka sen kimseyi pek takmadığın için, yeni görmen doğal.."

şimdi bir takardım ben sana ama neyse... maç kazandık, sevinmeye çalışıyorum işte..

sonra bu olcay denen eleman geldi, azarlar gibi

"dostum?..senin şutların fazla iyi ya?" dedi..e napayım aq? adam resmen kızıyor ya bana sanki kabahat işlemişim gibi,

hani kantır oynarken devamlı headşot giden elemanlara dersiniz ya sanki wall-hack filan yapıyormuş gibi imalı imalı "aga sen de hep kafadan vuruyon maşallah valla" diye..adam da resmen ban öyle diyor yani..

ben de bu sefer,

"şifre yazdım dostum ondandır" dedim..epey gülüşme oldu..

neyse soyunma odasına gidiyoruz, serhatla olcay bir şeyler konuşuyor, artiz de yanlarında,

dedim herhalde rövanş istiyor yaraklar..gene sokarız sorun değil..

soyunma odasında üzerimizi değiştirirken serhat geldi,

"beyler, haftaya salı öğlen arası fen- edebiyatla maç ayarlamaya çalışcaz, onların bedeni o zamanmış, benim tanıdıklarım var, biz de mühendislikten bu iki takımı kararız, maksat oynamak olsun yeaa"

dedi,

vay aq ya..adam iki günde david stern kesildi başımıza..maç filan hikaye onun için, devamlı koyuyoruz ya, herhalde oradan bir ortam yaratırız, ekmek çıkar diye kovalıyor işi bu kadar..beyler yemin ediyorum bu serhat denen çocuk, biraz ortam yapabilmek, üç beş yüksek adam tanımak ya da bir ortam kurmak için babasını keser..

eh..benim de canıma minnet..spor, her zaman iyidir ;)

iyi dedim, bakarız filan..

oradan çıktım, mine nin dersi vardı..

beklesemiydim lan sizce?..
http://fizy.com/tr#s/1ahd7d

beklemedim aq..

siktir olup gittim yurda, sanki bok varmış gibi..

dahası o gün nilayla da bir kere yan yana gelmemiştim o gün..pff..

bütün akşam telefonumun ışığı yine sönük kalmıştı..

tolgayla durumu paylaştım..hepsini değil tabi, lafımı da soktum

"ben anlatıyorum ama gerçi sen nilaydan duymuşsundur zaten" diye..

aga maga gak guk etti..ben de çok üstüne varmadım..bu olayda onun suçunun yüzde 20 filan anca olduğunu düşünüyorum..tamamen kızların işi, çocuğu da "güya benim mutluluğum" adına alet etmişler..yani tolganın olaya ortak olması tamamen iyi niyetinden ötürü..sonradan konuştuk tabi bunları..

dedim, "sen olsan ne yapardın?"

"valla kanka, zor bir durum tabi de..ne bileyim, yengede de biraz kabahat var gibi..şimdi atıyorum, sen ondan özür dileyeceksin, ama ne diye dileyeceğin belli değil, "kusura bakma onları görünce yüzüm şekilden şekle girdi, söylerim bir daha yapmaz öyle bir şey" mi diyeceksin? çok saçma yani.."

doğru aq..yani öyle bir gidiş yaptı ki, bana da açık kapı kalmadı resmen..ne diyeyim de, ne bahane edeyim de döneyim..

biraz daha konuştuk konu üzerine, bu konuşmalar, benim zaten kafamda şekillenmiş olan düşünceme son rötuşlarını da attı, gece 2 ye kadar içten içe mesaj bekledim..ve geçen her saniye, onun "iyi geceler canım" ını okuyamadığım her an, biraz daha yaktı canımı..

sabahı zor ettim beyler..kararımı vermiştim..
http://fizy.com/tr#s/2b7lab

günün ışıdığını görmüştüm..ama o ara dayanamayıp bayılmışım tekrar aq..kaltım, saat öğlen 11..

hemen gene elim telefona gitti, baktım, arayan soran yok tabi..

kafamdaki düşünceleri uygulamak adına hazırlanmaya başladım, önce sıcak bir duş..kıyafet seçimi, saçları düzeltmeler filan derken, 2 saate yakın oyalandım gene,

yurttan çıktım, çarşıya indim, tipik bir cumartesi günü öğleden sonrası, insanlar, güneşe aldanmış, soğuk havada, muhtemelen gidecekleri kapalı mekanı kararlaştırarak dolanıyorlar kaldırımlarda, çiftler..çocuklar..gençler... yaşlılar..aileler..saplar..

çarşıda, daha önce gül almış olduğum tanıdık çiçekçeye gittim, adam beni görünce tanıdı, ya da tanımış numarası yaptı bilemiyorum,

naber delikanlı bilmem ne gibi geyik kısmını atlattıktan sonra, dedim,

"abi, benim için önemli birinden özür dilemem gerekiyor..nasıl bir şey önerirsin?"

bu biraz düşündü.."aslında yine gül olabilir" dedi.."orkide var..ama o öğrenciye fazla kaçar biraz ;).."

"önemli değil.." dedim.

"ya da bak sarı güller var, onlar da uygun olur her açıdan ;)"

benim için fiyat önemli değildi..mümkün olduğunca gösterişli olsun istiyordum..aslında salakça evet biliyorum ama..hatta ben çok uyuz olurum sevgisini böyle maddiyatla kanıtlamaya çalışan züppelere. ama ne bileyim işte..o an öyle düşünmüşüm..

ben önerdiği tüm çiçekleri şöyle bir süzdüm..sarı güllerde karar kıldım, kendi gibi sarı olan, kendi gibi tanrının bir harikası olan o naif çiçeklerden, koca, şatafatlı bir buket hazırlattım..

parası götüme girdi tabi..şimdinin 100-120 lirası gibi bir şey ödedim bir buket çiçeğe..bildiğin çicek lan..ot aq..(demin tanrı harikası diyorduk da, o hesaptan önceydi aq * )

çiçekçiden çıktım, yurda mesafem 15 dakika filan..bütün yolu yürüdüm gene, insanlar bakıyor arada, lan bu çiçek nereye gibisinden..

yurdun önüne geldiğimde, günlerdir görmeyi özlediğim o numaraya mesajımı attım,

"mine aşağı gelebilir misin?"

biraz daha açıklayıcı olmam iyi olurdu..ya da bu şekilde öküz girmemem..lan kız seni masada terkedip gitmiş, senin ilk mesajın,

"aşağı gelsene"..aq valla ben olsam inmezdim beyler..ne bileyim adam piskopat belki, yüzüme gözüme kezzap atıcak *

10 küsür dakika sonra mesaj geldi..daha ilk saniyesinde gördüğüne eminim ama işte..maksat acı çektirmek olsun:

"müsait değilim şu an.."

yaa bırakk... !

bu sefer biraz daha duruma uygun bir mesaj çaktım,

"mine..ikimiz için çok önemli..aşağı gelebilir misin?"

bir kaç dakika bekledim yine..

aq o ara yurdun önünden insanlar geçiyor tabi, bakıp gülümseyenler var, 3-5 tane küçük orospu geçti kıkırdaya kıkırdaya, amcalar filan geçiyor böyle tip tip, açıkca çük görmüş gibi ha güldü ha gülecek bir ifadeyle..

elimde öküz kadar çicekle kızlar yurdunun önünde, o soğukta durduğumu düşünürseniz,
herhalde ben de oradan geçiyor olsam, kendime tepkisiz kalamazdım *

minenin mesajı geldi,

"gelemem şu an.."

yo hayır, böyle kestirip atamazdı..

"mine ben aşağıdayım canım..sen inene kadar bekleyeceğim, üzerim pek kalın değil ayrıca, onu da belirtmek isterim * "

ciddiyetten biraz uzaklaşmıştım..iyi mi oldu, yoksa kötü mü oldu bilemedim..artı bir de epey iddalı konuşmuştum..sen inene kadar beklerim..

e zaten 20-25 dakikadır bekliyorum?..

beyler bir 15 dakika kadar daha bekledim sanırım..yurdun duvarına dayandım, donuyorum aq bir de öyle sabit duruyorum ya, iyice üşüme geldi..yüzüm gözüm yanıyor, burnum düşecek..keşke kaşkol alaydım..kesin hastayım..

ben gene bir mesaj daha atayım dedim, telefonu elime alıcam, zorla aldım alan tutamıyorum parmaklarım buzlanmış-şişmiş resmen..

telefonla uğraşırken refleks olarak yurda doğru baktım..bir baktım ki..benimki sarınmış geliyor ana kapıya doğru..
daha ilk gördüğüm an iç kaynaklı bir soba aniden harladı içimde..kıyamamıştı bana..hani gelemezdi? geldi işte *
lan 2 gündür ne görüyorum, ne de bir haberini alıyorum..2 gün..2 gün de bu kadar özlenir mi bir insan?

kapıdan çıktı, ben duvarın köşesine büzülmüşüm..burnum akıyor hafiften..benden tarafa dönüp beni gördü..

aramızda 5-6 metre mesafe vardı ama ben bir an için, sadece bir saliselik de olsa bir bir gülümseme görmüştüm suratında beyler..ama
http://fizy.com/tr#s/2b71c4

tekrar o amansız ifade yerleşti yüzüne..anlaşılan o kadar kolay olmayacaktı, biraz daha çekeceğimiz vardı..imtihanın sonuna gelmemiştim daha..

yine de o gülüşü yakalamıştım işte..iyi bitecekti bu filmin sonu.

bana doğru yaklaştı..

"ne oldu?" diye sordu sert sert..

biraz yüzüne bakındım..beyler çok mahzun görünüyor olmalıyım lan..valla kendime kıyamadım bak şu anda * .. burnumu çektim hafifçe,

"bunlar, senin için" çiçekleri uzattım..yine o saliselik parıltı..bu kez gözlerinde..

hemen almadı ama, bir kaç saniye sonra nihayet uzanıp buketi kucağına aldı,

"hımm..saol güzelmiş.."

ben ısrarla gözlerine bakmayı sürdürüyorum..o da bakıyor dik dik..güldü sonra..ama sanki "çattık yaa" dercesine, böyle sinirli bir hava katmaya çalışarak,

"önemli bir mesele var demiştin? meraktan geldim bak.."

"haa..ben üşümeyeyim diye değil yani" deyip gülümsedim, ellerim ona sarılmak, dudaklarım yumuşak yanaklarına gömülmek için çıldırıyor..burnum akıyor..damla neredeyse düşecekken elimi koydum, gene burnumu çektim filan..o ara nasıl oldu bilmiyorum ama, herhalde o sümük akıntısının da etkisiyle, aniden gözlerimin dolmaya başladığını hissettim..yüzüm biraz buruşur gibi oldu ama toparladım..lan ne ağlaması aq..öyle bir şey yok aklımda!?

biraz daha bakıştık..bunun kızgın ve ukala bakışları, yerini üzgün bakışlara bıraktı..yüzünü asıp gözlerin yere indirdi..

ben de tam o sırada, kelimeleri gırtlağımdan yırtarcasına sökerek,

"mine..sana ihtiyacım var.." diyebildim..gözlerini tekrar bana çevirdi, "üzgünüm..ne için, neden özür dileyeceğimi bilmiyorum ama..üzgünüm..çok.." son kelimelere doğru boğazıma dolan balgam, burnumu tıkayan akıntı ve boşalmak üzere olan göz pınarlarımdan dolayı ses götümden çıkıyor gibi gelmişti ""amk""..

iki avcumla yüzümü baştan savma, bodoslama bir hareketle silip akmak üzere olan gözyaşlarını ve sümükleri bir süreliğine daha savuşturdum..

tekrar yüzüne bakmaya başladım..o da bakıyor..nihayet..onun da dudakları titremeye başladı..ağzı yüzü garip bir hal aldı.. neredeyse fısıltıyla,

"ben..bende..sorun değil.." diyebildi..daha kelimelerini yeni bitirmişti ki üzerine uçtum resmen..sımsıkı sarıldım, çicek aramızda kalıp biraz ezildi..sonra bu yarı ağlar yarı güler halde "durr..dur" deyip çiçeği kurtardık, tekrar, bu sefer aramızda engelsiz sarıldık..

yüzümü boynuna, yanaklarına gömdüm, öyle öper gibi değil, daha ziyade koklar gibi..o da bana sım sıkı sarılı halde..nefesiyle soğuktan buz kesmiş ensemi ısıtıyor...

öyle kaldık biraz..baktım..ağlamak üzere..ben nispeten toparlamışım..

"bunu.." dedim.."bunu konuşalım..konuşmaya ihtiyacımı var..hiç susmayalım bir daha"..

bu elinin tersiyle gözlerini ovuşturarak, "tamam... yarın görüşelim o zaman..olur mu yani? yarın görüşsek?" dedi..

belli ki yarına kadar biraz mutluluk gözyaşı döküp kendini rahatlatmak istiyordu, ben de, onun bu isteğine saygı duymakla beraber, o gün o masada kalkıp gitmesi yüzünden konuşamadığımız konuları, bu kez daha usturupluca ve daha iyi bir atmosferde konuşup, bir kez daha aynı acının bizi yıkmasının yolunu tamamen kapatmak istiyordum..

"nasıl istersen" dedim..

bir kez daha sarıldık..ben artık döndüm gidiyorum..bu seslendi..

"kaşkol almamışsın ya.." döndüm..baktım gülüyor ıslak gözlerle..benim lafımı yine bana hatırlatıyor... onu neden bu kadar sevdiğimi hatırlatıyor..

döndüm..yine ve yine sarıldık..kaşkolunu boynuma doladı..sonra elindeki içi uca asılıp beni kendine doğru çekti, birbirini özleyen dudaklar, kısa bir süreliğine de olsa kavuştular..soğuk filan yine yalan olmuştu... üstüme benzin dökülüp yakılmış gibi oldum bir anda o öpücükle..

bu kez ben onun gidişini, her zamanki gibi sonuna kadar izledim..kapıdan geçerken, son gülümseyişini bırakıp gözden kaybolduğunu gördüm bir kez daha..

yola döndüm yüzümü..kaşkolu ağzıma çektim..görmesindi kimse öyle güldüğümü..deli sanarlardı beni..öyle, kaşkol altından sırıta sırıta..yurda kadar, bu kez geliş yolundakinin yarısı kadar bile üşümeden yürüdüm..
beyler bir işeyeyim geliyorum
devam edelim
http://fizy.com/tr#s/3jyx7f

harika bir hafta sonunu geride bırakmıştım..ilişkimiz ise uzun vadede dolu dizgin bir hal almıştı..

pazar günü mineyle buluşmuş, beni sikerttiği mekanın, tam da sikerttiği masasında (tanıdık eleman daha girişte bizi el ele görünce anında gülümseyip göz kırpmış,sevincime ortak olmuştu..o çocuğu daha sonra yemeğe filan götürdüm ben de jest olarak..aramız epey iyi oldu..ve bu dostluk da 3. yılımda yaşayacağım bazı aksiyonlara bir nevi tohum olmuş oldu, mini spoilerimiz olsun ;) ), bu kez iki diplomat gibi, gayet ciddi, konuyu benim bir hastalığımmış, yarammış gibi görerek konuştuk.

bir ara konuşma epey derinleşti ve benim geçen partlarda hayıflandığım "yanımda olması gerekirdi" olayına bu kez kendisi geldi, bir nevi hatasını anlar gibi oldu..gözleri doldu..özürler peş peşe geldi..sözler verildi..

mine ile artık bu sorunun, en azından o kısmını aşmayı başarmış, el ele, epey iyi bir yol katetmiş, oldukça yüksek engellerden birlikte atlamıştık..

ilişkimiz dolu dizgin devam ederken, biz de artık buluşmalarımızın yarısına yakınını öpüşe koklaşa geçirmeye başlamıştık..bana "sen dudaklarına ne sürüyorsun ya?" diye sormuştu..

ben şaşırıp, "ne..ne sürüyorum ya, bir şey sürdüğüm yok * " demiştim salak salak..

"bilmem..bende bağımlılık yaptılar daa..bir numara olmasın dedim" diye kahkahayı patlatıp bir daha yumuldu üzerime..

biz,

liseli aşıklar gibi, kah çocuksu, kah ateşli, kah ciddi, kah gülmekten karnımız ağrıyasıya..artık, zaten çok fazla olan ortak noktalarımızı dibine kadar yaşamaya başlamıştık... adeta aramızda yeni bir dil yaratmıştık, paylaştığımız anılar ve önceden yapılmış esprilere dayalı..bazen muhabbet öyle bir hal alıyordu ki, dışardan duyan, "ne diyor la bu uzaylılar" derdi her halde..ama biz birbirimizi anlıyorduk..o öpüşmeler, minik sevişmelerse kaymağın üzerine bal oluyordu..ballı kaymak..doyamıyorduk birbirimizle geçirdiğimiz saniyelere, her an bir öncekinden daha tatlı geliyordu..her lokma bir öncekinden daha tatlı..

sinemada sıkıcı bir filme, söz de bilmeyerek, ama aynı gizli niyetlerimizle girmiş, koltuğumuzun arkasında kimsenin de olmayışından istifade, her zamankinden biraz ileri gitmiştik..

ileri gittik dediysem..dudaklara, bu kez ellerimiz de eşlik etti işte biraz..ben onun göğüslerini, baldırlarını, kalçasını biraz daha yakından tanırken, o zaten aşina olduğu belimde, göğsümde ve göbeğimde fazladan, ekstra detaylı keşif yapmıştı..sinemadan bir çıktık, ikimizde kıpkırmızı, nefes nefeseyiz..

o kısımları 31 malzemesi yapmak istemiyorum çünkü minenin anısına hala biraz da olsa saygım var (ki bence o öpüşme sahnelerinde bile çavuşunu yoklayanlar olmuştur, siz değil tabi, dışardan okuyan üyeliksiz totoşlar filan :p) ve zaten ilerde bunun için yeterince malzeme çıkacak... bu iyi bir şey mi, (hala) bilemiyorum..

şimdi biraz geriye sarıp, o hafta sonunun peşi sıra gelen salı gününe gidelim..oldukça çekişmeli bir basket maçı beni bekliyor..dahası, bu kez oldukça özel bir seyircim de tribünde ;)..
pazartesiden serhat haber vermişti,

salı günü hazır geldik, maç öğlen arası, artı kapalı salonda (artık nasıl ayarladılar bilmem, genelde besyolu piçlerden sıra gelmezdi bize)

mineyle konuştuk, o da maç için o gün erken gelebileceğini söyledi, ben düzenini bozma filan dedim ama o yine de "seni bir de öyle göreyim istiyorum" diye ısrar etti tatlı tatlı..

malum gün, malum saat geldi,

soyunma odasında üzerimi giyindim, bilekliği koluma takıp bir de öpücük kondurdum..

mühendislik, fen- edebiyat fakültesine karşı.. gerçi öyle resmi bir sikim yok ama olsun.. iddia iddiadır ve ayrıca bizim üniversitede bu tip aktiviteler oldukça ciddiye alınır.

parkeye çıkıyoruz, ilk beş, gard da serhat ve ben, artiz piç berkant 3 numara oynuyor, olcay 4 numarada, pivotumuz ise inşaatçılardan 1.92 lik yeni bir yetenek ;)

pazartesi günü öğle arası kotlarla filan antrenmanımsı bir şey yapmıştık biraz birbirimizi tanımaya yönelik.. çocuk bariz iyi.. kaldı ki o da prof.

bu durumda bizim takım, 3 tane kulüp oyuncusu, bendeniz tsigalko ve olcay zıp zıpından oluşmakta.. inşaat-makine ve bizim bölüm güçlerini birleştirmiş durumda *

bench de oynayınca katkı verebilme özelliği olan tunahan -ki yeden uzunumuz- ve necati var. başka kimse bulamadık..amk diğerleri gelmek istemedi, kapris yaptılar..

kapalı salonun tribünleri yarı yarıya dolu.. daha çıkar çıkmaz, 10 dakika önce kapıda şans öpücüğü aldığım, şans meleğimi 100 kadar seyircinin içinden, ilk bakışta seçiyorum..

sanki bu dünyadan değil gibi.. orada, kendi halinde, sessiz, sakin..ve öylesine masum, gökten sanki sırf beni izlemek için inen, kanatlarını kısıp oturmuş bir melek..

sonra o da beni görüyor, gülümsüyor.. serhat takımı toplamış bir şeyler anlatıyor.. benim aklım gidik..

"gelsene aq oley yapıcaz" deye azar yiyorum.. oleyimizi yapıyoruz..

karşıdaki puştları tanımıyoruz ama serhat ın söylediğine göre dikkat edilmesi gereken adamlar var, nispeten kulüp, altyapı yüzü filan görmüş adamlar,

zira sahaya da geçen yılın ünivesite içi turnuvası için bastırdıkları formalarla çıkıyorlar.. kırmızı-beyaz dikine çizgili.. olimpiyakos gibiler aq..

biz de random team * herkes ayrı telden.. fosforlu sarı yelekler geçiriyoruz üzerimize ki iyice fark belli olsun karışma olmasın..

besyonun bedencilerinden biri hakem.. maç 6 şar dakikadan 4 periyot..her periyotta 2 mola hakkı.. bizim benchimizi daha dar, onlar 9 kişiler.. neyse..kabul ettik..

ve nihayetinde düdük çalıyor, maç başlıyor..
arkadaşlar deminki partta biraz spoiler gibi olmuş olabilir,

ama olmamış da olabilir, zira mine ile ayrılıyoruz gibi bir şey demediğim gibi, konu başlığı da "müthiş aşkımı anlatıyorum" değil *

bence bu duygusallığın ve benim iyi bir adam olduğum düşüncesinin * tadını çıkarın, benden iğrenmeye başlayacağınız zamanları gerçekten merak ediyorum.. acaba tepkiniz ne olacak.

ama en başında da demiştim.. memnun muyum? değilim.. pişman mıyım? hiç değilim...
maçı fazla uzatmayacağım, aynı şeyler.. formalı, daha fazla sayıda taraftarlı, havalı fen-edebiyatın ağzına 60 küsüre 30 küsürle sıçıyoruz..

inanılmaz savunma... olcay, berkant, inşaatçı yetenek (emir ali) ve oyuna girdiği dönemlerde necati, adeta aşıyorlar.. hele olcay, üç dört kere yerleri süpürdü herhalde..

emir pota altında fencilerin 2 metrelik yarmasının ağzına sıçıyor.. tunanın dahi 7-8 sayısı var

serhat yine paylaşımcı.. yine döktürüyor, e yiğidi öldür, hakkını ver, emir aliye olan temiz asistlerini sayamadım amk..

tsigalko bu sefer kendini o kadar ön plana çıkarmak zorunda kalmadı, bir kaç ribosu, bir kaç isabetli şutu var, 12-15 sayı civarında maçı tamamlıyorum.

yalnız uzun süre sonra ilk kez o derece götü parlatmışız.. maç sonu ciğerlerim lime lime oldu aq... kondisyon şart beyler..

maç çıkışı, minenin yanına gidicem.. serhat ortaya "fen edebiyatlarla beraber çıkışta takılıp onların ortamıyla da kaynaşma" önerisi sunuyor.. adamlar bize karşı aşırı saygı duymaya başlamışlar beyler.. bizim tayfayı davet ediyorlar, bunların binaların oralarda takılacağız işte.. ortam mortam.. karılar kızlar.. yeni insalar..amk serhatı başka ne düşünür zaten..

teklifi reddediyorum.. serhat "hep böyle yapıyorsun" diyor..ben durumu izah etmeye çalışırken "ya bırak şimdi mineyi filan, kırk yılda bir takılıcaz" diyor... ulan pezevenk.. senin götün benle mi kesildi?? bensiz takılamıyor musun?..mine ye öyle abuk subuk konuşunca bunu hafiften ittiriyorum..laf dalaşı ediyoruz soyunma odasında... o tatlı galibiyet havası kaçıyor... keyifler bozuluyor...

sinirle çıkıyorum soyunma odasından.. doğruca minenin yanına, onun kollarında teselli bulmaya.. gene sinirimi bozmayı başardılar ya, helal olsun valla..

benim hayatta hiç bir şeyim mükemmel gitmesin aman.. sakın... hep illa bir çıbanlık çıksın aq...

neyse.. çok da sikimde değil ama..o güzel takım havasına yazık oldu işte... her halde artık bir daha basket masket oynamayız... o piç kurusuyla bir daha aynı takımda hayatta olmam... olmam mı dersiniz?..
ne diyorduk..

mine evet.. doludizgin bir ilişki... oldukça hızlı yaşıyoruz..her gün ama her gün buluşuyoruz.. vizeler yaklaşıyor.. dersler yalan olmuş..o değil de, dünya yalan olmuş beyler.. artık buluşmalarımızın büyük kısmı öpüşmekle geçiyor...

paylaşacak bir şey kalmadı mı yoksa?

..ve dışardan görünce iğrendiğim, kötülediğim o çiflerden mi olduk yoksa?
ama mümkün değil beyler..ne benim..ne de onun benim tenime karşı koyması mümkün değil..
o cici, oturaklı, entelektüel hanım kızın, her geçen gün vahşi bir dişiye dönüşmesine şahit oluyorum..
o olgun geçinen, filozof, yoğun duygu sahibi, muhabbetçi tsigalkonun nasıl kendini kaybettiğini görebiliyorum..

ama bir şey yapamıyorum.. yapmıyorum yada.. işime geliyor..

artık yanında, özellikle belli bir noktayı aştıktan sonra erekte oluyorum..her gece eve don ıslak dönmekten çamaşır kalmadı aq..damat sancısı da cabası tabi..

bir gece, kordondaki oldukça uzun bir gecenin ardından, ilk defa, yurda vardığımda "off.." dediğimi anımsıyorum( ve bu beni huzursuz ediyor)..off diyorum.. yorulmuşum..

..sıkılmışım ya da,

..ya da zor mu gelmeye başlamış?

... yük mü olmaya başlamış?

..teferruat haline mi gelmiş?..

off.. diyorum.

yarı ıslak donumu çamaşırlığıma fırlatıp yenisini alırken.. düşünmeden edemiyorum.."ne oluyor böyle?..neredeyse gece bittiği için seviniyorsun be tsigalko? hani önceden zaman hiç geçmesin derdin?"

yine ve yine... kahretsin ki belki yüzüncü kere.. gece muhakemesindeyim kendimle..ben soruyorum..ben cevaplıyorum... ben yargılıyorum... ben infaz oluyorum..

yine ve yine..ben sorguluyorum kendimi... artık iyice bölünen, şizofrenik ve depresif ruhumdan hesap soruyorum...
bir 10 dakika mola verelim,

ben bir muz yiyeyim, siz de aklınızdaki paylaşın.. bardaklarımız tazelensin, mezelerimiz yenilensin.. daha yeni yeni buluyoruz kendimizi,

kaçıncı biranızdasınız beyler, ya da kaç duble oldu rakınız?

..belki de yarısına geldi şarabınız ;)
http://fizy.com/tr#s/3pcfeq

mine ile yine bir buluşma..vizelerden iki gün önce..bundan özellikle bahsetmek istiyorum,

biliyorsunuz, benim kız,

güzel, akıllı, esprili..seksi, denebilir evet..yani bence o aralar öyle..yani devamlı şu hayalimizde yaratıp durduğumuz pek çok iyi özellik sahibi, üstelik eğitimli bir kız..buraya kadar harikayız değil mi? hiç bir sıkıntımız yok..

eğer bu karşımızdaki bir bilgisayar programı, ya da bir robot, ya da herhangi bir cansız nesne olsaydı, muhtemelen de hiç problem olmayacaktı zaten..

ama karşımızda bizler gibi, düşünebilen, yorumlayabilen, analiz edebilen varlıklar var..evet..kızlar, onların da insan olduğunu ve bizim kadar olmasa da bize yakın bir beyin büyüklükleri olduğunu * * düşünürsek, onları hafife almamamız gerektiğini de idrak edebiliriz diye düşünüyorum.

ve kıskançlık denen duyguları,yeri gediğinde 1000000 sayısının başındaki o "1" gibi davranıp, siliniverdiğinde, geriye o az önce saydığımı üstün özelliklerin bol basamaklı, kocaaaa bir sıfırdan farkı kalmıyor... emin olun..

kızları hafife almayın..

kadınları hafife almayın..

hele seven kadınları asla hafife almayın..
.
.
.
.
.
dediğim gibi, biz vizelerden 2 gün önce artık sınav temposuna girmeden önce, son son bir yerlere gidelim dedik..ama önceki akşamdan da biraz limoniyiz... çok ciddi bir durum değil..sebebi, klasik dizi tripleri *..yani..aslında sebep benim biraz ilgi kaybım,

ve o bunun farkında,

bu triplerse, ilgi çekme, dumanı azalan nargileyi közleme çabasından başka bir şey değil..

görünürde bir şey yok beyler..ama bilirsiniz depremler de, görünür de bir şey olmayan arazilerin derinindeki fay hatlarına müteakiben ayyuka çıkar..

şu, hani sevgililer gününün son bölümünü kutladığımız kafe vardı ya, canlı müzikli olan..oraya gittik gene..canlı müzik var,
bu sefer karşılıklı oturmuş, bir nevi evcilik oynuyoruz..konuşmalar biraz resmi, trib havaları var, o yine bana bozuk takılıyor hafiften, ama biliyorum ki yanına geçip boynundan bir öpücük alsam, olmadı iki sarılsam, bir şekilde kaynatacağız..

ama yapmadım..

o takılıyor,

ben de takılıyorum..

benim oyununa gelmeyişim, tam ters etki yaparak bu sefer onu kışkırttı..ufak laf sokma çabalarını da en yavşak üslubumla, üzerine sevimlilik kiranesi çekerek savuştururken, bu, bu kez başka bir hamle yaparak aynen şöyle dedi,

"baterist çocuk da yakışıklıymış yalnız.."

hımm..

deminden beri ilgi alanında olan orkestra bir anda menziline girmişti..hafifçe gülümseyip oyununa ortak oldum bu kez, kendime güvenin ve rahatlığın verdiği rahatlıkla * arkama doğru dönüp şöyle bir göz atayım dedim ki,

lan piç harbiden yakışıklı?

benden yakışıklı..beni geçtim, etrafımdaki 10 adamın da 9 undan yakışıklı..ha kime göre neye göre dersiniz bilemem de, yani ben beğendim lan adamı *

biraz o güvenim kaybolmuş şekilde önüme döndüm..o anlık etkiyi hissedip yarattığı efektten oldukça mutlu oldu mine hanım..

ben de,
"öyleymiş valla, alalım mı onu sana?" dedim gülerek, söz de olayı cıvıklaştırmaya çalışıyorum..

ama kız yemedi beyler..biz yine hafif limoni konuşmaya devam ediyoruz, fakat gözleri iki de bir oraya kayıyor... yani, öyle bir şey olamaz ama, harbiden de ciddi ciddi bakıyor, çocuğu süzüyor gibi geldi..ben tekrar döndüm arkama..zavallı cücüklünün bir boktan haberi yok, dım tıs dım tıs takılıyor..

bu laf arasında bir yine övüyor elemanı..yok "sakalı yakışmış" yok "gömleği çok güzelmiş bak, sen de bu şekilde giyinsene?"..

bir ara hareketli bir parçaya başladılar, bu kendini kaptırmış gibi yapıp "off..çok iyi çalıyor ya cidden.." filan yapınca ben iyice sinir oldum beyler..

bir kaç lafıma da yansıdı..

"canım istiyorsan ben sizi tanıştırayım sonra da siz takılın, ben yurdumun yolunu biliyorum nasıl olsa" filan dedim güya gülerek filan ama..o gülüş o gülüş değil yani..

bu istediğini almaktan memnun..kendinin ne kadar değerli olduğunu bir kez daha, kafama vura vura bana hatırlattığı için kendisiyle gurur duyuyor olmalı..

benimse bunun altında kalmamam lazım beyler..en azından ilişkimin sağlığı ve kontrolü için..tamam, o küçük şakasını yaptı, dalgasını geçti, eğlendi..

ama şimdi sıra bende olmalı..bir şekilde, aynı formatta misilleme lazım...
http://fizy.com/tr#s/1d69kg

allah yardım etti herhalde beyler..yani aslında yardım mı etti pek de emin değilim, ama o zaman öyle göründü bana..

ben iyice sinir olmuş, sağa sola bakınadururken, alt katta (yani orkestranın olduğu kat, biz asma katın kıyısındayız böyle..aşşağıyı net görebiliyoruz) tam kafamı masadan sağa çevirip bir miktar aşağı açı yapınca görebildiğim, mekanın kapıya en yakın, duvara dayalı "l" şeklinde koltuklu bir masada, sarışın bir hatun gördüm.

yalnız epey sarışın yani, epey beyaz tenli, saç rengi ve ten rengi gülşenin şu son haline benziyor, ya da seçkin piriler e de benzetebiliriz..tek farkı bu hatunun doğal olarak o saç rengine sahip olması..

o tarafa doğru bakmaya başladım, çünkü kız cidden değişik bir tipti, farklı bir güzelliği vardı ve dikkat çekiciydi.

mine o yöne baktığımı görünce kafasını çevirip masada oturan kız grubuna baktı,

"olta mı sallıyorsun?" deyip kıkır kıkır güldü..bu girişimimi ciddiye almamıştı..

ben laf arasında bakmaya devam ettim, ta ki malum hatunla göz temasını kurana kadar,

işin tuhafı, o teması da kurduk beyler *

şimdi burada konuyu biraz kesip güncel bir toplumsal problemden bahsetmek istiyorum;

beyler fok balık çok yal...

elbette konumuz bu değil * ... konumuz yine kızlar-kadınlar..ve onların her geçen gün değişen, teknolojiye ayak uyduran abuk subuk huyları..facebook meselesi değil..erken bir tahmin oldu bu, daha sonra bunu da konuşacağız hikaye aralarında detaylıca,

konumuz kızların eline artık, doğuştan otomatik ve fiks olarak yapışık vaziyette geldiğine inanmaya başladığım telefonlar..evet bildiğiniz cep telefonları lan..

özellikle üniversiteliyseniz,

gidin, kampüsünüzün kafesinde bir masaya oturun..bir çay söyleyin kendinize, simit alın..

sonra da etrafa bakınmaya başlayın..masaları gözlerinizle tarayın..ve yalnız kızların bulunduğu masalara odaklanın..

5 üzerinde ya da 10 üzerinde değerlendirme yapmanızı isteyeceğim, yapan olursa sonuçları paylaşabilir,

değerlendirme konumuz ise, masada yalnız başına oturan kızlardan kaçının elindeki telefonla uğraştığı..

evet, olay bu beyler..

masalarında yalnız otururken..
sokakta yalnız yürürken..
tuvalette yalnız sıçarken..

her hangi bir şekilde bir yerde yalnız başına bir şey yaparken, elindeki telefonla, mesajlaşan,(aslında büyük çoğunluğu mesajlaşıyormuş gibi yapan) kızları görmüyor musunuz zaten?

her daim,

sanki ellerine yapışmış gibi değil mi? kafalarını asla kaldırmıyor..dış dünya ile asla kontak kurmuyorlar..yolda yürürken hele..ya mesajlaşıyorlar,

ya da sizin karşıdan geldiğinizi görünce telefonlarını ceplerinden çıkarıp "az önce gelen(!)" mesajı okumaya başlıyorlar..

dediğim gibi..masaları kontrol edin..yalnız kızları bulun..eğer o an için elinde telefon yoksa bile, sizinle göz göze geldikten sonra çok yüksek ihtimalle çantasının ya da cebinin bir yerinden çıkarıp o "az önce gelen (???)" mesajı okumaya başlayacaklardır.

eğer bu oran yarı yarıyadan aşağı çıkarsa göt capsimi koyacağım aq..

şaka bir yani, size bu konuda bir anımı da paylaşayım,

bir gün ikinci öğretimlerle derse girmiş, gece minibüsle merkeze dönüyorum..minibüse bindim, ilk başta epey tenha, kimse yok, en önde oturan bir hatun var, hoşumsu, onu da kestim girerken, sonra da hafif arka çaprazındaki tekli koltuğa oturdum..yarım açıyla kesmeye devam ediyorum..

bu tabi beni gördü hem girişte bakarken hem o ara..

sonra cebinden telefonu çıkardı..

genin karanlığına tezat, beyaz ışıklarla aydınlatılan minibüsün içinde, telefonunun ekranının camdan yansıma yapıp gözüktüğünden habersiz, telefonunun mp3 playerine girip çıkmaya başladı... * belki 15-20 kere tekrarladı bu hareketi, sonra telefonu indirdi,
1-2 dakika sonra bir daha...

ben tabi gülmemek için dudaklarımı ısırıyorum... salak, az önce "hoş hatun" diye içimden geçen düşünceler bir anda "mal aq" ya dönüşmüş durumda..

ha gerçi muhtemelen o da beni beğenmedi, ama o mallık da nedir yani aga?

sikicez mi seni?

yani evet aslında temelde amaç o uzun vadeli düşünürsek ama,

yani otobüsün ve insaların içinde güvendesin be bebeğim... o kadar kasmana gerek yok kendini... mp3 gireee çıkaa... *

neyse beyler, buradan nereye bağlayacağım diyorsunuz muhtemelen... bağlayalım,

sene 2005... bu hareketler yaygın değil pek..insaların birbirine göstermek için kıçını yırttığı i phoneler filan yok tabi, bundan kelli, benim kestiğim ekstra sarışın hatun da, ne eline telefon aldı... ne de gözlerini kaçırdı..

bir kaç kontaktan sonra, hiç tanımadığım ve aramda en az 8-10 metre olan bu güzellikle, masamda-karşımda da bir kız oturuyor olmasına rağmen, 1-2 dakikada bir, bir kaç saniyelik uzunluklarla ciddi ciddi bakışmaya başlamıştık..
http://fizy.com/tr#s/18jj7n bu şarkıyla ya-rock lara gelelim biraz *

..mine durumu biraz daha fark etti tabi..zeki sevgilim benim..ama hala ciddiye almak niyetinde değil, zira o daha çok bana odaklı olduğu için hatunun da bana baktığını fark etmiyor..

neyse bir ara ben mineye dönükken bu sefer o kafasını o masaya doğru çevirdi..ve bir kaç saniye öyle kaldı..sonra bana dönüp,

"vay vay..o da bakıyor yalnızz" diye dalga geçmeye çabaladı... nedense bu çabayı, az önce benim içten içe sinir olurken ki çabama çok mu çok benzettim beyler..

ben tekrar gözlerimi aşağı masaya çevirdim, kızla artık epey epey bakışıyoruz, 3 saniye 5 saniye 8 saniye... oha lan..sonra ben utanıp önüme döndüm..gerçi kız, "masasında kız varken başka kızlara bakan şu orospu çocuğunun sıfatını iyice aklıma kazıyayım da, ilerde insanları uyarırım" diye de düşünmüş olabilir tabi bilemem... * amaan..ne düşünürse düşünsün, benim işime yarıyor muydu?

yarıyordu..

neyse ben önüme döndüm..minenin hala gülmeye çalışan ama epey düşmüş yüzüyle karşılaştım..

"ya siz baya baya hoşlaştınız sanki? gidip bir tanış istersen?" deyip az önce benim yaptığım savunmayı tekrarladı, ben de,

"olur valla, sen bateristi al, ben de onu alayım, bu gece onlarla getirelim gecenin sonunu..iyi fikir?"

beyler..

morardı..morardı aq..sen misin benimle it dalaşına giren? sağından atar solundan geçerim bebeğim...

bu arada kız arkadaşım için içimden bu şekilde düşünüyor olmamdan da anlayacağınız gibi..gidişat pek iyi değil..

neyse..bu karşılıklı kıskandırma biraz daha devam etti..bir yarım saat kadar sonra bu kalkmak istedi..

kalktık mekandan, hala yüzümüze gülüyoruz ama müthiş de bir soğuk savaş halindeyiz..amerikayla rusyadan farkımız yok..

tam kapıdan çıkarken, ekstra sarışınla bir kez daha göz göze gelmemiz ve onun, ben çıktıktan sonra da boynunu çevirip camdan dışarıya bakması vurduğum son ve bitirici darbe oldu, mine,

"şuna bak ya.." dedi sinirli sinirli gülerek.."şimdi içeri girip saçını başını dağıtacağım haberi yok..hala bakıyor..boynun kopsun emi.." dedi..

gülüyor ama, bildiğin sinirden..rap rap yürümeye başladı hızlı adımlarla..yetiştim koluna girdim;

"hayatım, neden öyle diyorsun, o bizi arkadaş sanmıştır. malum öyle mesafeli mesafeli takılınca..kızma ablasıı" diye oyunumu sürdürdüm.

istese o kendine has absürd tepkilerinden biriyle beni bozmaya çalışabilirdi, ama yapmadı... ben de böylece hem onun başlattığı oyunu kazanmış, hem de son son lafı sokmuş oldum..

biz, içten içe birbirini çok seven..ama o sıra ağız dolusu saydırmakta olan, dışardan görünüşü "kol kola, mutlu bir çift" olarak yolumuza devam ettik,

onu yurduna bıraktım, savaş belli ki bitmemişti..soğuk soğuk bir "iyi geceler" dedi,

ben de, "hadi artık çalışmaya başla" dedim yaklaşan vizeleri kastederek..bu, "git işine ya" dercesine yan yan güldü..küçük gamzeleri ortaya çıktı bu gülüşle... sadece onlar değil..benim içimde, sevgiyle alakası tartışılır bazı hisler de ortaya çıkmıştı bu geceki bütün bu ukala tavırlarından sonra... "dur bakayım" dedim, "saçına ne gelmiş öyle?"

durdu, dönüp saçına doğru bakmaya çalışırken çenesinden yakaladım... bir elimi de beline doladım..tüm gücümle kendime yapıştırıp dudaklarımı, dudaklarına tutkuyla bastırdım...

karşılık vermedi, karşı koydu hatta, biraz mücadele etti..ama kurtaramadı kendini ellerimin arasından..koyverdi kendini..o da inadına saldırdı dudaklarıma..daha öncekilerden farklı, hiç olmadığı kadar tutkuyla, hırsla, neredeyse sevgisiz ve hayvanca öpüşüyorduk (yurdun kapısının önünde oluyor bunlar aq)..öyle ki dudaklarımın acıdığını hissettim, dillerimiz içerde birbiriyle güreşedururken, bir kaç kez dişlerimiz birbirine çarpıştı..ne kadar kaldık o savaş-seviş halinde bilmiyorum ama en nihayetinde aniden kurtuldu dudaklarım, dudaklarında..resmen savruldum aq..

karşımda durmuş nefes nefese ve kızgın bir ifade ile beni süzerken ellerini beline koydu..çenesini yukarı kaldırdı, o gecenin son cümlesini söyledi,

"sana da iyi çalışmalar..hayvan.." bunun ardından yüzünde ürkmüş bir gülümsemeyle hızlıca yurdun giriş kapısından içeri daldı..bu kez kapıdan kayboluşunu izlemedim..

ne de olsa artık hayvandım ben..insanlara özgü duygusallıklara gerek yoktu...

doğru, hayvanlık etmiştim... ama onun da hoşuna gitmişti...

ve bizim, o cicili bicili, tamamen mantık ve sevgi çerçevesinde başlayan birlikteliği, nasıl becerdiğimizi anlayamadan oldukça farklı çizgilere kayıvermişti..
:) beyler yine harikasınız, sizlerin bu doğal tepkilerini okumak apayrı bir keyif gerçekten..

sabahlarız demiştik, yazmayı planladığım kısmı daha erken bitireceğim sanırım, 3 orta uzunlukta partla bu geceyi bitiririz diyorum.

zira yine kanımda olmaması gereken maddelerin konsantrasyonu artmaya başladı, sonlara doğru iyice kendimi kaybedip afdsgasgfdsgsfdgsfg ammmıınıı sikeeeüüüinn filan yazmak istemiyorum buralara *
http://fizy.com/tr#s/1t38tv

sınavlar..sınavlar..

beklediğimden iyi geçmiş olmaları, iyi geçmiş oldukları anlamına gelmezdi..

aşk meşk işlerinin peşinde koşarken, epey boşlamıştım doğrusu..

okan reyizle sınav haftasının ortasında bir gün msn de karşılaşma fırsatı buldum..önce bu durumlardan bahsedeyim mi diye düşündüm..ama sonradan da dedim ki, "lan 10 bin kilometreden bile herife dert taşımayayım şimdi, iyice güzin ablaya döndürdük adamı"..

aslında anlatsam hoşuna bile giderdi, ama gerek yoktu beyler... okan yoktu artık..ve benim onsuz yaşamaya da alışmam lazımdı, fena da gitmiyordum doğrusu..

ebrunun uyuşuk sevgilisinden ayrıldığını öğrendim... benim için pek de haber niteliğinde bir olay değildi gerçi, zira daha işin başından belliydi öyle olacağı..

nilayla arama biraz mesafe koydum..bir kaç kez üstü kapalı atıfta bulunmasına rağmen durumu geçiştirdim..şimdi onunla uraşacak halim yoktu..o..bana bir yanlışta bulunmuştu... ve ben klasik savunmalardan dinlemek istediğimi sanmıyordum. en azından şimdilik..ilerde eğlenceye ihtiyacım olursa diye bu mevzuyu elimin altında bulundurmam daha iyiydi..öyle ya, canım sıkılırsa ya da kafama eserse, teybe kaset koyar gibi, bu konuyu onun önüne koyup, karşımda utana sıkıla, kızara bozara ezilmesini ve kendisini savunmaya çalışmasını izleyebilir ve zevkle kendimden geçebilirdim *

sınav haftalarının ertesinde, serhat, direkt benle muhattap olmaksızın, ortaya konuşurcasına, ama bariz benim de duymamı isteyerek basketbol la alakalı bir konudan bahsetti bir gün,

bu gittikten sonra onu dinleyen necatiye durumu sordum,

"ne diyor la bu yarak? kimle maç ayarlamış gene aq.."

necati anlatmaya başladı,

"abi biliyorsun son maçta kapalıdaydık, bir de epey coştuk malum, olay duyulmuş,bu maç olayları filan bizim dekanın kulağına gitmiş, bizim bedenciyle konuşmuşlar öyle, besyo nun takımıyla bizim mühendislik fakültesini karşılaştırmak istiyorlar. hem onlar açısından hazırlık olur, hem de okul da etkinlik-spor olsun maksat"

ooo

beyler,

üniversitenin besyo takımıyla maç ayarlamak? inanılır gibi değil... türkiyenin amerikayla dünya kupası finali yapmasının bize indirgenmiş haki gibi bir şeydi bu.

zira üniversitenin basketbol takımı, oldukça ciddi ve yatırım yapılan bir takım olup, bildiğin gerçek disipline bir basketbolculardan oluşuyordu..

yani tamam o kadar abartmayalım da, biz matematikti, kimyaydı, fizikti götümüzü yırtarken, bütün gün spor dersi alan, antrenman yapan, kondisyonu yerinde, fundamentali sağlam, yani bildiğin basketçi adamlarla kapışacağız lan..oha.

bunu duyunca epey heyecanlandım, serhatla aynı takımda oynamama olayını bile unuttum resmen... hatta "lan ya beni takıma almak istemezlerse" diye ekstra bir korku bile hissettim..

besyo ile maç beyler..

kapalıda..

kim bilir kaç seyirciye karşı..salon dolar muhtemelen... hocalar gelir... dekan izleyecektir mutlaka..lan..

bir iki gün daha böyle heyecan ve belirsizlik içinde geçtikten sonra bizim yavşak beden eğitimi hocamız * hepimize haber yollayıp bizi sınıftan dekan ın adıyla toplattırdı, üni de öyle "şunu şu çağırdı" deyip dersten almak kolay değil, aq profun dersinden almaya çalış bakalım sıradan bir hocanının adıyla, nasıl siktir çekiyorlar adama..

ama tabi söz konusu dekan olunca bir sikim diyemediler, yine de götelek fizikçi biraz ağız burun bükmedi değil..

neyse biz toplandık, baktım, 1-2 tane tanımadığım tip de var, 10-12 kişiyi bulmuşuz yani..

bedenci başladı konuşmaya..aklı sıra gaz veriyor,
yok işte, "şöyle fırsat çocuklar, böyle fırsat çocuklar" "mühendislik fakültesinin reklamı olur çocuklar" cart çocuklar, curt çocuklar..lan amk ülkesinde de herkes kendini fatih terim, aydın örs filan zannediyor..

neyse bu epey motive etti bizi kendi çapında... dedi maç 2 hafta sonra, haftada üçer günden 6 tane idman yapıcaz sizinle..birbirinizi tanıyın edin..

pff..

işin içine kulüpsel disiplin girmişti sanki?..pek hoşlanmam böyle şeylerden... keza iyi başarılar yakalayan lise takımımızın bile antrenmanları basket topuyla şişlemece oynamakla geçtiğinden ötürü, alışkın olduğumu söyleyemem bu sisteme.

aman neyse ya..6 tane antrenman işte..ölmem ya..

ha tabi bir de şu serhat piçiyle aramızda olan sıkıntı var..hocanın da haberi var..ama bireysel konuşmak yerine

"arkadaşlar aranızda da birlik olmanız lazım..dargınlık vb. yoktur aranızda amaa(!) varsa da onu bir süreliğine erteleyin derim"..

eh... söz konusu spor olduğunda... tamam lan... ben ertelerim... ama unutmam... bu kaçıncı aq... artis pezeveng..

antrenmanlar, mine ile yüksek dozajlı etkileşim barındıran buluşmalar, yurtta gırgırlar geyikler derken...

iki hafta geçivermişti beyler..

maçtan 1 hafta önce, a4 kağıdına basılı bilgisayar çıktıları mühendislik fakültesinin her yanını donatmış, mühendis adaylarını, arkadaşlarının vereceği bu zorlu sınavda onlara destek olmaya çağırıyordu... dedim bunu da kesin serhat organize etmiştir aq... varsa yoksa karı kız düşürme çabası..e tabi benim tuzum kuru, konuşuyorum demi? *

neyse ne diyordum..nihayetinde, maç günü geldi çattı beyler... bakalım peri masalı burada da devam edecek miydi? yoksa kapitalist sistemin zalim çarkları arasınd...

neyse siktiredin o cümleyi..

maçımız var beyler..desteğinizi bekliyorum ;)
@1299 kardeşim aslında nispeten haklısın, ama büyük üstat kazım koyuncu bir şarkısında der ki "güzeller çok var ama, meyil birine olur"

eğer gördüğümüz her güzele aşık olmaya programlı olsaydık, biz, erkekler olarak bugün sokakta ağzımızın sularını akıta akıta walking dead modunda karı kovalıyor olurduk..

çok güzel kız var,

güzel kız çok var,

ama gönül birini seviyor..ve o an, dünyanın en güzeli, senin için o oluyor.. daha doğrusu, zaten dünya "o"ndan ibaret oluyor.. ;)
maç günü, salona geldik..tam tahmin ettiğim gibi, tamamen dolmuş.. yetmemiş bir de plastik sandalye ayarlamışlar hocalar için filan aq...

beyler bugün ya onurumuzla savaşıp kaybedeceğiz, ya da rezil olacağız... kazanmak gibi bir ihtimal ise rüya gibi zaten..

yalnız şöyle bir bakıldığında ilk 5 imiz, bana göre son derece sağlam, gard da serhat ve ben yine, 3 numarada berkant, 4 numarada endüstrinin tek temsilcisi kerem ve pivotumuz, 1.92 lik inşaatçı emir ali... yedekler olcay, necati, bekir, tunahan ve 2 eleman daha..bu arada antrenmanlar bana takılan daimi lakap da mrsiç oldu, reyiz o ara fenerde ortalığı sikip atmakta, ben de ağır fenerli olaraktan, bir de mevkidaş olunca, arkadaşlar bahşettileri işte *

son derece motiveyiz soyunma odasında filan,"yapıcaz, edicez, beyler bencillik yapmadan, abi topu emir e indirin o halleder gerisini, tsigalko senden en az 5 üçlük bekliyoruz koçumsun" falan filan.. muhabbet gırla.. bedenci geldi bize ayarı verdi sonra tabi..

salona bir çıktık biz.. ananı..ulan tüylerim diken diken oldu be..200-250 kişilik bir kalabalık var hiç yoksa, içim içime sığmıyor, canım oynamayı çok istiyor... artık maç başlasa diye bekliyorum.. bekliyoruz..

o güne kadar haklarında epey şey duyduğumuz ama pek görmediğimiz karşı takım da parkeye çıktı... açık mavi-beyaz formalar.. enine çizgi..ha bu arada, mühendislik fakültesinin de forması var artık beyler * )...

besyonun eski formalarını bize lütfetmişler ibneler...

neyse..

düz lacivert.. biraz karışabilirdi belki ama yok, beyaza yakın onlar.. bizimki çok koyu..

diyorum ya herifler sahaya bir çıktı.. space jam ı izlediniz mi bilmiyorum..ilk izlediğim animasyonlardan biridir, kitabı da vardı resimli *

aha işte aynen o space jam gibi olduk aq..beyler.. adamların takımda 1.90 ın altında adam yok..e aq niye şaşırıyorum ki? olması gereken o zaten? lan bizim pivot kadar gard... adam beni savunacak, boyu 1.90 küsür, kilo artık yüz küsür mü ne... bir de sizeliler..bir de sizeliler.. sıçtık yani..o bütüüün morall motivee alayı buharlaştı daha adamları görür görmez..

heriflerin takım boy ortalaması 1.95 filan en az..bizim en uzun adamımız o kadar değil...

neyse maç başladı..ama biz olayın farkındayız..bir kere kesinlikle dış şut atamayız bu adamlara, bloğu koydular mı parkeye sinek gibi yapıştırırlar...

pota altında emirle ikili oyun oynayamayız.. adamların 4 ve 5 numarası +2 metre... ,,

tek çıkar yol var beyler..tek bir çıkar yol.. içeri bol bol penetre edicez.. faul alıcaz.. adamlar zaten dokundu mu uçarız muhtemelen, o açıdan pek problem olmaz, hakem var ama tırt.. bizim uçtuğumuzu görünce basacak faulü, basacak faulü..biz de sikicez serbest atışlarla...

ne kadar iyimserim lan demi *

ha bir de... tribünde mineyi aramayın boşuna... geçti o devirler...

maç 8 er dakikadan 4 periyot, 4 faul alan çıkar.. diğer basketbol kuralları, yarısaha ihlallerine varıncaya kadar alayı geçerli..
maç başladı, adamlar da 9-2 lik seriyle başladı, bizim artiz bedenci hemen molayı aldı,

lan varsa sırf o mola alma hareketini yapabilmek için bile bizim sayı yememizi istemediysen adımı değiştiririm amk...

neyse biz konuşuyoruz, sıkıtı belli.. fazla uzun kalıyorlar bize karşı.. çok uzunlar beyler.. adam elinde topu şöyle bir havaya kaldırdı mı, bizim değmemiz için zıplamamız filan gerekiyor.. komedi filmi aq..

bu sefer dedik ki biz de uzunlarına faul yapalım madem? en azından çöp kutusuna kola şişesi atar gibi pota dibinden kolay sayı bulamazlar..

hücum olaraksa tamamen penetre üzerine kuruluyuz ki bu benim bir sikim yapamadığımı gösteriyor, top sürmekten acizim aq *

serhat piçi inanılmaz delici, faul atışları iyi.. emir ve berkant zaten kulüplerinde gard, hepsinin hızı, deliciğiliği ve bilek yumuşaklığı, karşılarındaki adamlara göre çok daha iyi durumda..ama işte boy... disiplin.. taktiksel bilgi... şeftali gibi amcığımızı sikecekler beyler... çatırr çatırr sikecekler..
ilk periyot, durum beklediğimiz kadar kötü değil... 8 sayı gerideyiz sadece ( * ) ve taktiğimiz, fena halde tutmuş durumda.. gelin görün ki ben henüz sıfır sayı ile benchde oturmaktayım...

ikinci periyot başladı, bizim hırslı baltalardan oluşmakta olan yedeklerin bir kısmı oyunda (300 spartalıdaki arkadialılar diyebiliriz bu yedekler için) daha ilk saniyeden tuna faul yaptı atış halindeki adama..aha dedim.. hepten yarağı yiyecez anlaşıldı...

fakat beni epey şaşırtan bir şekilde, yedekler amatörlüklerinin de verdiği gazla, bizden çok daha iyi uyguladılar bu savunma taktiğini, bu karşımızdaki takımın, aslında 4 tane uzunu var doğal olarak, bir tanesi, ve takımın en skoreri bu maçta yok beyler, nasıl örnek vereyim bilmiyorum ama, o herif dıvayt havırd sa, diğer 3 uzun ömer aşık aq... bildiğin balta yani.. artı 3. numaralı gardları ki epey iyi şutörmüş o da, yine eksikler arasında.. özellikle uzun eksikliği, canlarını çok yaktı çünkü amk malları serbest atış atamıyor lan??

ben o bebe halimle geçsem en az 10 da dokuz sokarım, deve gibi herifler paso 2 de sıfır, 2 de sıfır... bu nasıl profesyonellik ey ahali? okul yönetimi, duy sesimi..

bizim çocuklar korkunç ve hayvanca savunma yapıyorlar.. tabi bununda bir bedeli var, ben devamlı bizim tunayı, bekiri, olcayı filan yerde yuvarlanırken görüyorum.. adamlar resmen dayak yiyor..ben oturup seyretmek zorunda kaldığım için kuduruyorum resmen... hiç böyle hayal etmemiştim amına koduğumun!!

2. periyotta sonlara doğru tuna ve necati 2 şer faul alıp çıkmak zorunda kaldılar, emir ve ben girdik oyuna..

serhat içeri penetre yaptı, bana bir dış şut hazırladı, üçlük çizgisinin gerisinde topu aldım, lan dedim rahat, sokarım..o anda böyle bir anda, güneş tutulması gibi, üzerime bir şey uçup bütün dünyamı kararttı..

yerdeyim... çanağı da kırdım sanırım..

3 lüğe faul çaldılar benim o dramımdan sonra, blok muhtemelen temiz, ama zaten fark 10 sayı, heyecan olsun diye vermişlerdir, zaten bi bokta anlamıyor amk hakemleri işte.. onların hakemliğinde ne olacak.. sikikler..

3 te 3 soktum, devre biterken daha ilk sayılarıma yeni kavuşuyorum...

oyunda kaldım beyler..iki faul daha aldım, 4 sayı daha yazdım.. serhat da aynı şekilde..bir de emir 2 de 1 attı ve biz, bu dönem boyunca, bir allahın sayısını yemeden, 10 küsür sayı geriden gelip devreyi 2 sayı önde bitirmeyi başardık..

başardık da..

takım revire dönmüş aq... 3 kişinin 2 şer 1 kişinin (olcay salağı) 3 faulü var..4 de siktiri yiyorsunuz malum... e milletin düşüp kalkmaktan her tarafı bere..

baktım yan da besyo koçu develere fırça üzerine fırça fırça üzerine fırça...

biraz kısaltıcam aq..aslında bu maça ben kitap yazarım da..uykum geldi.. sizi de sıkmaktan hoşlanmıyorum...

3. periyot boyunca aynı taktikle devam ettik ancak adamlar toparlanıp 5 sayı öne geçtiler..bu arada onlar 2 uzun + 1 kısa forvet bir de asıl oyun kurucularını 4 faulden kaybedip (çok piçiz * ) son periyoda 4 oyuncu eksiğiyle girerken biz den de devam edemeyeceğini söyleyen bekir ve 4 leyen olcay eksik durumda..

fakat her şeye rağmen bir sorun var.. adamlar artık bizim taktiği çözmüş durumda ve o atılan develerin bize hayrından çok zararı oldu.. zira olayı çakozlayan besyo koçu da 4 hatta 5 kısaya dönünce, bizim onların baltalığından faydalanma gibi şansımız kalmamıştı..

son periyot..

skor..38-43 olması lazım yazın bir yere, yanlış hatırlıyor olursam sikertirsiniz..

rakibin taktik değişikliğine karşı, biz de hocamızdan bağımsız, aramızda konuşup taktik değişikliğine gittik,

e beyler, biz üç periyottur devamlı penetreyle oynuyor muyuz? oynuyoruz..

kaç tane dış şutumuz var.. neredeyse sıfır...

kaç tane dış şut isabeti var... sıfır...

e aq..biz her türlü göte gelecek miyiz, böyle devam ederse.. gelicez..

o zaman bir de böyle deneyelim, yenileceksek öyle yenilelim...

hücumda, her zamanki düzenimizi aldık...

serhat, ben, berkant, kerem, emir..

bombalama zamanı..

savunmadaysa, biraz daha kontrollü, ama agresifliğe devam.. zira karşımızda artık nispeten boyumuza göre rakipler var..

son periyot, rakibin top kaybı üzerine, benim 3 lük isabetimle başladı..

adamlar tempoyu arttırma çabasında, çünkü bizim kondisyonumuz onlar kadar iyi değil ve götümüzü de yırtmışız hali hazırda.. yorulduk zaten...

aldıklarını atıyorlar, aldıklarını atıyorlar.. koç kenardan yırtınıyor, nafile... kızdılar... ve vurup geçmek istiyorlar... ancak şans yanımızda..

ard arda setlerde, bir kaç hücum sonunda ard arda 2 üçlük, bir de üçlüğe faulden 3 de 2 sokuyorum..8 sayı...

emirden orta mesafe şutlar... 6 sayı...

serhat son nefesiyle deliyor..bir 6 sayı filan da ondan...

kerim, 4 ledi çıktı aq senin..

ve nihayetinde son 2 dakikaya, inanılmaz bir efor, rakibin sinirinin bozulması ve şansımızın da yardımıyla 58-50 önde giriyoruz..

şunu da belirteyim.. beyler,

ya biz harbiden iyiyiz, ya da adamları fazla büyütmüşüz..her ne kadar dıvayt havırtları olmasa da, ve biz götümüzü parçalamış olsak da, yenilmeyecek bir takım değiller...

son iki dakikada, sadece 2 sayı isabetlerine karşılık 6 sı benden 10 sayıyla karşılık verince,

aha buraya yazıyorum: tam tamına 16 sayı farkla 68-52 kazandık...

okulun medar-ı iftiharı, beden eğitimi ve spor akademisinin yıldızlı kadrosunu o gün orada kapalıya gömerken, gözümün önünden akan kareler, bizim dekanın zıplayıp kimyacı ile çak yapışı.. benim serhatı sırtıma alıp sahayı turlamam... rakip koçun bizim bedenciyi tebrik edişi (sanki bir bok yedi amk)... bütün takım altta kalanın canı çıksın yapışımız... ve daha peek çok bulanık resim, bolca uğultu...

bugün gidin sorun...

o mühendislik takımı bence orada hala efsanedir ;)

bütün bu şok edici olaylardan sonra, kaderim, asıl şok edici gelişmeyi, maçın sonuna saklamıştı..

basket maçlarından kurtuluyorsunuz beyler... sanırım tüm yazı boyunca yetecek kadar yazdım,

ve nihayetinde bu, bizi gelmek istediğimiz noktaya, tam da üzerine getirdi zaten...
son partımız olsun bu gece,

pek iyi bir yerde kesemeyeceğim, fazla küfür etmezseniz sevinirim *

1 yorum:

  1. Cok guzel bir hikaye.emegi gecen herkese tesekkurler ama su muzikleri de halletseniz tadindan okunmaz;)

    YanıtlaSil