17 Ağustos 2013 Cumartesi

Nasıl Piç Oldum Anlatıyorum Part 28

http://fizy.com/#s/1ahft9

kantinde oturmuş çaylarımızı yudumluyorduk..elleri, uzadıkça daha da kıvrılan saçlarımın arasında dolaşıyordu..sonra yüzümü okşadı, beni dalgın düşlerimden uyandırmak istercesine konuştu,

"tsigalko, bebeğim..takma bu kadar bence"

boş gözlerle ceydaya baktım.."nasıl?" dercesine kafa salladım..

"çok vicdanlı bir çocuksun sen..diyorum ya, hem gamsız hem de duygusalsın... bu ikisi bir arada nasıl oluyor, inanılır gibi değil (:"

içinde iki kişilik taşıyorsan, inanılmayacak bir tarafı yok..

belli ki sen, bunca yaşadıklarına ve uçarılığına karşın hala tek parçasın ceyda..o yüzden beni anlamanı beklemiyorum..

ben gene susunca, bu sefer biraz kızgın bir edayla,

"öff..aman yani, şurda moralini bozmasına izin verdiğin şeye bak..tamam ben de gerildim, hoş bir karşılaşma değildi, ama seni bu kadar etkilemesine izin vermemelisin..o kızın bir önemi kaldı mı ki senin için? önemi var mıydı ki hiç?"

o kız değil..adı var onun..ebru..

"boş ver ceyda" dedim, sıkkın bir şekilde omuz silkip, "üstüme de gelme..bu konuda konuşmak zorunda değiliz.."

geri adım attı,

"hayatım, ben sen gerildin diye.."

"gerildiğim filan yok!..sadece..boş ver işte.."

bozguna uğramış bir yüz ifadesiyle geri çekildi..kızgınlığı tamamen yüzüne vurmuştu..kızgın bir ceydayı, melteme karşı görmüştüm evet (ve bu ilk seferdi) şimdiyse, bana kızgın bir ceyda görüyordum (ve bu da ilk kez oluyor)..doğrusu onu hiç bana kızgınken görmediğim için, bu hali, az önceki anlayışlı taklidi yapan halinden daha çok ilgimi çekti, incelemeye başladım..ilgimi, gönlünü alacağım sanarak yanlış yorumladı,

"güya her şeyi paylaşacaktık..tabi.."

"paylaşıyoruz zaten.." dedim duygusuzca..böyle mal mal davranarak onu daha da kızdırabileceğimi düşünüyordum,

"hayır paylaşmıyoruz!" dedi aniden parlayıp, sonra yeniden sakinleşti, mırıldar gibi, "bu ebru meselesi kapandı sanıyordum ben? anlatmadığın bir şeyler mi var?..tsigalko?"

yalan dünyanın orçununun bilirsiniz, ben o ara bilemiyorum tabi (: ama emin olun bilsem bu kadar paralel davranamazdım herhalde..tıpkı orçun gibi mal mal,

"yoo..senin bildiğinden fazlası yok" dedim..tamamen duygusuzca yine..tuhaf ama ceydayı sinirlendirmek hoşuma gitmişti..daha da kızsın diye uğraşıyordum resmen, e malum, bu yönünü hiç görmemişim..merak ediyorum?

derin bir nefes alıp arkasına yaslandı..yüz ifadelerine hakim olma çabasını dikkatle izledim..her hangi bir kız olsa, masayı başıma yıkıp giderdi ki siz o tip kızlara da tanık oldunuz bu hikayede..

"tamam" dedi, "sen yok diyorsan..yoktur..ben sana güveniyorum"

"sağol.." (mal mode hala on)

"ben gideyim, derse geç kalıcam.."

"tamam"

sinir olmuş ama çaktırmama çalışan bir şekilde yanımdan kalktı..normalde eşlik etmem gerekirdi, sordum,

"eşlik etmemi ister misin?"

hayretle baktı yüzüme, bunu mu soruyorsun gibisinden..sonra beni allaha havale eder bir şekilde kafasını sağa sola sallayıp uzun adımlarla kantin çıkışına yöneldi..

he he..vay be..demek kızgın ceyda da böyle oluyormuş... yani, diğer hepsi gibi..
bir fark yok..

arkama yaslandım..sıcak çayımı fondip yaptım, boğazımı yakıp gözlerimi yaşarttı, şaşkınlık ve acıyla yüzümü ekşitip gözlerimi kırpıştırırken, benim o salak ve sefil halimi gören çapraz masamdaki, tanımadığım bir kız acıyarak gülümsedi, ben de boyun kırıp sulanmış gözler ve ekşi suratımdaki sırıtışla karşılık verdim..

bir on dakika daha oturup kantini, etrafı seyrettim, dışarıya bakmayalı uzun zaman olmuştu doğrusu..evcilleştirilmiş bir kurt gibiydim resmen..şimdiyse, sanki yeni fark etmiş gibi dışardaki vahşi dünyayı hayranlıkla seyrediyordum..özgür hissediyordum..olduğum gibi..

masalarda laflaşan, ders notlarını karşılaştıran, gülen, tartışan insanları izledim, çaprazımdaki çapkın hanımla bir iki kere daha göz göze geldim, oluşan sinerjinin hatrına kalkarken gülümseyip selam verdim..sonra da siktir olup gittim..
yılın son kick boks antrenmanından çıkmış, yurda doğru ilerliyordum,

günlerden perşembe olsa gerek..

yarı yolda telefonum çaldı,

yorgun kollarım için onu çantadan çıkarmak eziyet olsa da bilmem kaçıncı çalışında nihayet ulaşıp cevaplayabildim,

"alo, ceyda?"

"naber?"

"ee..iyi?..sen?"

"iyi.. nerdesin, napıyorsun?"

"iyi.. antrenmandan çıktım.. yorgunum epey"

"anladım.. yarın geliyorsun demi?"

"nereye? heaa, derse mi? evet tabi.."

"iyi.. konuşmamız lazım.."

"tamam..iyi.. konuşuruz?"

"tamam o zaman.. görüşürüz.."

"görüşürüz..eee, ceyda?"

"efendim?"

"bu gece de görüşebiliriz istersen?"

"işim var gelemem.."

"haa..iyi.."

"... "

"iyi madem ya..yarın.. yarın konuşuruz.."

"... görüşürüz... "

"görüşürüz (:"

ceyda ile yanımdan hışımla kalkıp gittiğinden beri konuşmuyorduk, yani, en azından o benle konuşmuyordu sanırım..ben hala orçun modundaydım..

"acaba bana posta mı koyacak?" diye düşündüm.. olur mu olur.. olursa ne olur.. üzülür müyüm? üzülürüm tabi lan.. ceyda o..biricik sevgilim..

bu düşünce bir den vücudumu sarıp terli sırtımı ürpertti..

ama böyle bir şey olmazdı herhalde..
muhtemelen, içinde kalan bir kaç şeyi söyleyecek, belki kısa bir nutuk çekecekti.. klasik hatun halleri..

tabi bunu ceyda da görmek garip, ama şikayet ediyor da değilim.. yoksa ciddi ciddi hatunu uzaylı sanacağım valla..

ertesi gün oldu,
http://fizy.com/#s/1ajek9

alt sınıfla dersime girdim,
bilerek erken gitmedim ki konuşmamız öğlene kalsın, sabah sabah mülakata girecek halde değildim..

tabi arada biraz soğukluk var biraz malum, ceyda beni görünce her zamanki gibi boynuma atılmadı, bu kez inadına yapar gibi, ona ben sarıldım,
ayrılıp yüzünün önüne gelen saçlarını sevecenlikle kulağının arkasına ittirdim,

"naber canım?"

böyle bir giriş beklemeyen kız afalladı,

"i..iyi?"

"nerde oturuyorsun?"

sırasına gittik, yanına oturdum, hoca da az sonra geldi zaten,

benim sanki hiç bir yokmuş gibi davranmam, hoşuna gitti mi bilemiyorum ama epey şaşırttı onu, arada devamlı tuhaf tuhaf bana bakıyor yandan.

ben de kafamı çevirdim, göz göze gelince gülümseyip yanağından makas aldım sevecenlikle..bu da dayanamayıp, hala şaşkın bir vaziyette gülümsedi..
dersin kaynama sıcaklığına yaklaştığı klasik anlardan birinde bana dönüp,
"konuşmamız gereken şeyler var biliyorsun değil mi?" dedi tam olarak oturtamadığı bir yüz ifadesiyle, hani, gülümsese, gülümseyemiyor, e benim bu sıcak ve sorun yokmuş gibi aksettiren davranışlarımdan sonra kızmaya da kızamıyor..

"konuşuruz bitanem" dedim "ne zaman istersen ;)", dingin ve anlayışlı bir şekilde..

gözlerini kırpıştırıp hafifçe gülümsedi..

aradaki hava iyice yumuşamıştı, dersin bitişini bekledik,
nihayetinde yeniden mühendislik kantinindeydik,

oturduk, gittik çay ve top kek aldım (mavi ambalajın içindeki fındıklılar favorimdi),

karşısına geçtim, top kekimi açtım, bir ısırık aldım, kırıklar ağzıma yüzüme bulaşmış halde gülümsedim, "ee konuş bakalım" diyordum gözlerimle..

anlam veremeden, tip tip süzmeye devam etti, sonra konuştu,

"tsigalko?..iyi miyiz?..yani?"

omuz silktim, "iyiyiz? neden? (:"

"bilmem..pek öyle gibi görünmüyordu sanki ama..bu sabaha kadar?"

"bence iyiyiz" dedim masum masum gülümseyerek, tam tokatlık bir ifadem olsa gerek, "sence?" deyip kaşlarımı küçük emrah moduna aldım..

gülmeye başladı, "ya..çok acayip bir adamsın sen..iki gündür mesaj bile atmadın..dün ben aradım..sen suçlu olmana rağmen ve... bugün? sanki hiç bir şey olmamış gibi davra.."

"ne oldu ki?" dedim aniden..atmosferim değişmişti.."neden suçluyum?!"

deminden beri iyi çocuk olmaya çalışan tsigalkoyu kızdırmayı başardığı için bu kez ceyda savunmaya geçti,

"tartışmıştık diye hatırlıyorum yani..en son.."

"olabilir..sevgililer tartışır da, sevişir de..bence bir sorun yok o olaydan ötürü, sence varsa, söyle, çözelim?"

yutkundu ve karşısındaki dengesiz varlığa bakarak (ki o benim) söyleyeceklerine karar vermeye çalıştı..yüz ifadesinden ram lerini %99 la kullandığını anlayabiliyordum..ana kartı yakmaz umarım (:
http://fizy.com/#s/1ajekg

sonunda karar verdi,

"iyi..o zaman bence de yok..sorun.." deyip buruk şekilde gülümsedi,

içime sinmemişti,

"canım..cidden bak, seni rahatsız eden neyse söyle, tırsmana gerek yok (:"

nasıl tırsmayayım der gibi bir hareket yaptı, güldüm, ellerine uzanıp benimkilerin arasına aldım, rahatlatmaya çalıştım,

"ceyda, konuşarak çözemeyeceğimiz hiç bir şey yok?"

"işte ben de onu diyordum..tartıştığımız gün..sense bu günkünün tam tersi bir haldeydin.."

"olabilir canım..insanlık hali..durumlar değişebilir..ama şimdi de diyorum ki, ceyda, ne istiyorsan söyle, paylaş benimle ;)"

nihayet sadede geldi,

"ebruyla..ebru hakkında yani..şey..öff çok salakça bir şeydi zaten boş ver ya..ben de pek sağlıklı düşünemiyormuşum o gün belli ki"

"söyle söyle ya lütfen..ebruyla ne? hala aramızda bir şeyler mi var? diye soracaksın"

"ya hayır..tam olarak öyle değil..bir şey olmadığını biliyorum da.."

"bak ceydacım, ben sadece, o gün onu öyle görünce üzüldüm tamam mı? yani, tamam ayrılırken zaten asıl haltın babasını yedim, hatta sevmediğim halde çıkarken..ama yine de, o gün onu öyle görünce..:/"

elleri yüzüme uzandı,

"anlıyorum..özür dilerim o gün öyle üzerine geldiğim için.."

"yok canım..ben özür dilerim..salak salak hallere girdim..etkilenmemem gerekirdi evet..ama ne yapayım..öyle kolay değil bu işler..hem ebru sıradan bir kız değildi..bunu hak etmedi yani.."

deminden beri yeniden gülmeye başlayan yüzü son bir kaç kelimemden sonra yeniden bir anlığına karardı..
keşke yanında ebruyu övmeseydim..pff..ama yalan değil ki..ebruya bu yapılmazdı..

yarı bozuk şekilde yeniden arkasına yaslandı,

"tamam..neyse..olan olmuş..önemli olan birbirimizden özür bile dileyebilecek olgunlukta olmak zaten.."

"bence de..cidden ceyda, kusura bakma..senle ve bizle hiç bir ilgisi yok.."

"biliyorum (:..güzel şeylerden konuşalım artık..ee, yılbaşı partinizden ne haber?"

konunun değişmesini sevinçle karşıladım, o andan itibaren artık ebru meselesi kapanmış, ceyda ise günlerdir hazırladığı ve bu sabah üzerime fışkırtmak niyetinde olduğu lafları, benim manipülasyonum sonucu yutmak zorunda kalmıştı..bir tartışmadan daha en az zararla sıyrılmayı başarmıştım..

öte yandan, ebru meselesi, içimde çok daha farklı bir boyuttaydı..
ceydanın farkettiğinden ve kendi sandığımdan çok daha fazla etkilenmiştim aslında..tabi bunda sadece karşılaşma değil, sonrasındaki durumlarında etkisi var,
bir kere ebru bir sonraki derse gelmedi..onu oraya bağlamam biraz saçma ve egoist bir düşünce olabilir, ama sonuçta gelmedi yani..olanı söylüyorum aq..
sonraki 1-2 gündeyse, her zamankinden de sessiz ve ölü göründü..sanki dışarıyla tüm bağlantılarını koparmış gibiydi..
benim ayşen sonrası ve mineden ayrıldıktan sonra yalnız kaldığım döneme benzetmiştim onun ruh halini..ya da aslında karşılaşma öncesiyle aynı durumdaydı, değişen bir şey yoktu da, sadece ben onu daha fazla izlemeye başladığım için sanki farklılık var gibi görüyor olabilirdim..

sahi, iyi de neden daha fazla izliyordum ki onu?
sonunda zincirinden boşalıp sınıfın ortasında ağlamasını filan mı bekliyordum?
ya da bana doğru bakıp, gözleriyle başka mesajlar daha vermesini mi?
ya da herhangi bir şey..

neden hala önemsiyordum tepkilerini?..
suçluluk duygusu muydu?
yoksa vicdan azabı mı?
belki de, katilin cinayet mahalline dönme arzusunun, gönül cinayetine uyarlanmış haliydi benim düşüncelerim..

cinayet mahalline mi dönmek istiyordum?
ne için?
yakalanayım diye mi?..
okul çıkışı, herkes birbirine "seneye görüşürüz" esprisini yapıp iğrençleşe dursun, ben kolumda ceyda ile, alper ve nurettin e de iyi yeni yıl dileklerimi iletmiş, servislere doğru ilerliyordum,

yolu yarılamıştım ki arkadan gevrek bir ses beni durdurdu,

"delikanlı?..delikanlı.. basketçi?"

nihayet üzerime alınıp döndüm ki, bizim karete kid bedenciyle karşılaştım,

"aa hocam merabalar (: ( pff..)"

"naber" deyip elini omzuma koydu, "seçmelere gelmedin hani?"

"eeüü hocam.."

"bak vallahi sen kaybediyorsun ona göre.. kastın da kastın kendini yahuu?" deyip şakadan azarladı..

aq kurtulamıcam galiba bu adamdan ben..

aslında, niye kurtulmak isteyeyim ki?

"hocam kusura bakmayın cidden, yoğundum o ara dersler filan.."

"hadi canım sende" deyip ti ye aldı beni, gözü ceydaya kaydı, ben de baktım, bizim kız saf saf gülümsüyor,

"merabalar hocam" dedi sevimli sevimli,

"merabalar hanım efendi, senin dersine de giriyorum değil mi bu yıl?"

"evet hocam, 1. sınıfım ben (:"

"haa diyorum gözüm bir yerden ısırıyor"

ibne az değilsin sen zaten, bir kızları bir de basketçileri gözden kaçırmaz.. fetiş midir nedir..

baktım hatunu götürüyorlar, lafa girdim,

"şey, hocam, şimdi katılma imkanı var mı?"

"şimdi? kafana taş filan mı düştü evladım?"

"(: yok yani, eğer hala gelinebiliyorsa.."

"geç kaldın geeeç.. seçmeler bitti, antrenmanlar yapıldı, maçlar başladı, günaydın" deyip omzumu kavrayan elini iyice sıktı..

"eh madem.." dedim güya pişman göründüm..

"iyi seneler hocam" dedik sonra neşeyle,o da bize iyi seneler diledikten sonra yeniden servisler yönünde hareketlenmiştik ki, karete kid seslendi,

"hişt, bana bak, basketçi"

"e..evet hocam?"

"salı-perşembe, 5-7 arası antrenmanlar, kapalı salonda"

"nasıl?"

"haftaya salı göreyim senide"

"aa, sağolun hocam (: , gelicem (:"

ceyda ile bakıştık,

"hadi hayırlı olsun, basketçii (:"

"dalga geçme be (: öff.. gebericem resmen ya.."

"ee sen kaşındın?"

"neyse ya..sevdiğim şey sonuçta.."

sevdiğim şey de, lan haftanın 5 günü de spor yapılmaz ki aq..düşüp kalmasam bari oralarda..
http://fizy.com/#s/1agu5b

vee..yılbaşı gelip çatar..

peki bu özel günde,bile isteye kendini yurda kapamış 20 küsür erkek ne yapar?

ne yapmaz ki?

baştan söyleyeyim, dansöz gelmedi (:

ama roman ekibi bulmaz, klarket, keman, darbuka, ne varsa geldi..

yurt yöneticilerinden, ve bilumum insandan izinler çoktan alınmış, her şey düşünülmüş, bütün detaylar halledilmiş, çocukları kutlamak lazım..

yemek-tv salonundaki fazlalıklar bir kenarıya yığılmış, saldalyeler, masalar, yeniden düzenlemiş, camlara karı gibi spreyler filan sıkmışlar,
yarım metre var yok, ışıklı bir çam ağacı var ki epey "göte sokma" esprisine konu oldu kendisi..

içki çeşitlerine girmeyeceğim hiç, sayıp tanımlamak için apayrı bir paragraf lazım, hayatımda ilk defa gördüğüm şişeler, renk renk içecekler, kokteyl malzemeleri..

lan mavi içki mi olur aq..ben içmedim, rengi renk değildi aq tırsmışım..

şaraptır, biradır takıldım, iki tane tekila attım,

bu arada şaraplarımız şirinceden,
meyvelileri harikaydı özellikle de karadut, yarım şişe içmiş olabilirim.

biraz içip kafayı bulunca, zaten her şey size güzel gelmeye başlıyor, klarnet ve darbukayla birleşen çakırkeyflik, şakacı arkadaşların birbirlerine yaptığı atraksiyonlar, hoplaya zıplaya sağa sola savrula savrula iyice dönen dünya derken,

nefis yemekler, harikulade bir müzik ve tv de açık olan, arada gözümüzü kaydırdığımız kulağımız kabarttığımız beyaz şov eşliğinde yeni yıla doğru dakika dakika ilerledik,

ondan geriye bağıra bağıra saydık,kalabalık ve coşkulu güruhun arasında kendimi taksimde filan hissettim, tek farkı kimsenin kimseyi fordlamıyor oluşuydu herhalde..bilmiyom fordlamışda olabilirler, kafalar bir milyon,

saat 00.00 ı gösterip de yeni yıla girince, anlamsız anlamsız bağırıp çağırdık, hoplaya zıplaya yeni yılı kutladık (sanki ne varsa aq..)

yarım saat kadar sonra, yeni yılın ilk uzun eşeği, yaklaşık 8 er kişilik takımlarla oynandı, yastık olduğum için, unutmam mümkün değil, yarısında değişmek zorunda kaldım, mesanemi patlattı itoğlu itler..

saatler gecenin 2 sine doğru yaklaşırken, müzisyenler gitmiş, içkiler neredeyse bitmiş, yemeklerin önemli kısmı mundar, ahalininse tamamı pert olmuş şekilde, sandalyelere, koltuklara çökmüştük..

azıp kudurulan, fena halde ter atılan gecenin sonunda yorgun bünyeler, alkolün de verdiği keyf ile iyice kadayıflaşmıştı..masanın üzerine yatan kimdi bak onu hatırlayamadım.. (:

o saatten sonra ise, aldığı yoğun alkolün de etkisiyle dünyanın muhabbeti en şekerli, içi en dolu insanına dönüşen türk erkeği, kendisiyle aynı durumda olan kalabalıktan da feyz alarak, "ne olacak bu fenerin hali"nden girip "bu bush tam orospu çocuğu aq" den çıkmış, bir nevi "telegol" bir nevi "siyaset meydanı" atmosferi yaratmayı başarmıştı..

işin garibi, bugün mecliste bile, koca koca, kravatlı, takımlı adamlar birbirini dinlemeyi beceremezken, o gece sözü kesilen kimse olmamıştı neredeyse, bunda kafaların güzel olmasının verdiği mülayimlikte etkili olmuş olabilir tabi ama sonuçta oldukça keyifli bir kaç saat daha geçirmeyi başarmıştık, hem de minimum enerji harcayarak..

gece boyu en çok duyulan söz ise şüphesiz "aynen aga aq" idi..

sabaha karşı merdivenleri birbirimizi ite çeke çıkıp odalarımıza zıbarmaya gittik, kendimi yatağa attığımda salak salak gülümsediğimi fark ettim..ohh ulan..ne eğlenmiştik be..önce bedenen, sonra manen coşmuş, ibretlik sohbet ve paylaşımlarla muhabbetin dibine vurmuş, yeri gelmiş gülmekten nefessiz kalmış, yeri gelmiş efkarlanmıştık..

yeni yıla nasıl girersen öyle geçer derler ya,
geçen yıla nasıl girdiğim malum, nasıl geçtiği de tabi.. (sürtünme katsayısı)

bu yıl da girdiğim gibi geçerse, muhtemelen elizabete talim edeceğim ama fena halde abaza ortamı kasacağım sanırım (:

ne olursa olsun, bu kadar çok sevimli abazayla bir arada olmak, o topluluğun bir parçası olmak güzeldi..iyi çocuklarız lan biz aslında..valla bak..pamuk gibi adamlarız..üzüyorlar bizi.. (:
panpalar son bir part daha atayım sonra kaçacağım, gaza gelmiştim ama pilim bitti (:
http://fizy.com/#s/3wl5x2

dönemin son haftası gelip çatmıştı..

aslında tam şöyle genel bir değerlendirme yapmalık part bu ama, onu yarın geceye erteliyorum, onun yerine hikayeyi ilerletelim, zaten yeterince geri kaldı..

sınavlar yaklaşınca, adettendir, tüm dönem konuşmadığınız, hatta selamlaşmadığınız tiplerle bir anda samimi olursunuz, bunlar böyle kültür mantarı gibi sağdan soldan biterler, zira ya sizden not isteyeceklerdir, ya da yine sınavlarla ilgili bir takım menfaatleri filan vardır, vardır da vardır yani..

eh abiniz de iyi bir öğrenci sayılacağı için (inanılır gibi değil demi :p) bu kültür mantarlarına fazlasıyla maruz kalıyor,
vizelerim, yaşadığım duygusal karmaşalara rağmen beklentilerimin üzerinde notlarla noktalanmıştı, finallerde, kütle aktarımı denen sikilmiş ders haricinde barajı geçmem yetiyor, bu ders içinse biraz daha fazlası lazım..

neyse, gelen giden, danışan, paylaşan derken, bir gün sınıfımızın gülü, medar-ı iftiharı, yerli fıstığımız ceylin yanıma geldi(epey uzun zaman sonra),

vay vay, ceylin hanım, sen benim yanıma gelir miydin yeeaa, kaliteni düşürmeyelim la?

ona böyle demedim tabi,
klasik cicişliklerin ardından malum menfaatlerimizden faydalanıp (o benden ders amaçlı faydalanırken ben de göğüslerini, boynunu, dudaklarını bol bol inceleme imkanı bulmuştum, kötüye yormayın olm..gözlem yapıyoruz..)

neyse, bu alacağını aldı (ben de), teşekkür edip yol alır diye düşünüyordum ki, beni şaşırtarak, hem de şaşırtıcı bir konuda muhabbet açmaya çalıştı,

"tsigalko, bir şey sorucam sana?"

"tabi canım buyur? (:" (yavşak mode on)

"senin okanla aran iyiydi demi? gitti o epey üzülmüşsündür?" deyip buruk şekilde gülümsedi..

hım..bayram değil, seyran değil..

"aynen..kardeşimi kaybetmiş gibi oldum" dedim atmosfere uyarak..yalan da değildi hani..

"doğrudur ya..görüşüyorsunuzdur ama hala?"

hhaaaa şimdi anlaşıldı, hatun benim ağzımdan laf almaya çalışıyor, e tabi, sonuçta okanla olmak üzere olan bir münasebetleri söz konusuydu..ama işin garibi, insan bunu konuşmak için neden 1 yıl bekler ki?

"tabi tabi..msn den filan devamlı yazışıyoruz..hatta geçen yaz istanbuldaydı, 1-2 hafta takıldık beraber (:"

"aaa..ne güzel.." dedi, ama biraz bozulmuş gözüktü, sevgili okancığı türkiyelere kadar gelmiş ve ona haber bile vermemiş miydi yoksa?

"ya öyle" dedim, sonra pis pis gülümseyerek, "sizin de aranız iyiydi okanla sanki? görüşüyor musunuz?" diye olta attım,

kız bir an afalladı, "acaba okan bana aralarındaki şeyden bahsetmiş miydi? ama bahsetmiş olsa, böyle bir soru sormazdım değil mi?"

düşündü, sonra konuştu nihayet,

"yaaani, öyle, muhabbetimiz vardı tabiğğ"

hadi ya? demek muhabbetiniz vardı? o kadar yani?
ha ha..kıza bak lan..beni yemeye çalışıyor ayak üstü..tabi, muhabbetin vardı diye bilelim ki, senin de hem kısmetin kapanmasın hem de gizliden gizliye rahatça benim ağzımı arayabilesin arada canın istedikçe, merak ettikçe..demi?..

ama yemezler güzelim..sevgili olma aşamasına geldiğin, senden hala duygu dolu şekilde bahseden ve aranızdaki gerçekleri paylaşmaktan çekinmeyen bir adama bu yapılmaz..
çocuk, seni bırakırken, en az beni bıraktığı kadar üzülmüş belli ki, senin havalara bak..muhabbeti varmışmış..

yanına bırakır mıyım lan?

bırakmam..

"hımm..e, okan hoş sohbet adamdı tabi" deyip güldüm, "hatta ülke değiştirmesi bile bu özelliğini köreltmemiş"

"öyle mii, orda da ortamını bulmuştur inanıyorum ki (:"

"aynen, keyfi yerinde çok şükür" dedim ve öldürücü darbeyi indirdim, "bir de kanadalı bir manita yapmış ayıptır söylemesi..çok şeker bir kız, sevindim onun ikisinin de adına, gayet iyi gidiyormuş ilişkileri, e tabi okan yakışıklı çocuk, hem karakteri yerinde, bla bla bla bla afdsagfdsagsgsfdgs... "

ben konuşmaya devam ettim ama öylesine, zira ceylinin "manita yapmış" tan sonrasını duyduğunu sanmıyorum..

o dakikaya kadar şeker kız candy i oynarken, birden bire düşen yüzünü keyifle seyrettim..demek muhabbettiniz vardı ha.. muhahahaha..

neyse, ben lafımı bitirdim, tabi ceylinin de bir şeyler demesi gerekiyor..ama kitlenmiş salak, sonra konuşmak aklına geldi,

"aa ne güzel..yakışıyorlardır eminim..ben de sevindim..onun adına.." dedi yapmacık bir şekilde, "neyse tsigalkocum, benden de selam söylersin arada konuşursanız gene, notlar için teşekkür ederim" dedi hemen ardından..

sıradan kalktı, sırasına oturana kadar yaylanan biçimli kalçasını izledim, bir yandan da az önceki, cool takılayım derken aniden göt oluşu sonucu geçirdiği ambaleyi düşünerek bu keyfimin üzerine krema ve fındık parçacıkları serpiştirdim..

şimdi diyorsunuzdur, "lan salak herif, kız sana söylemek zorunda mı her şeyi, niye sinir kasıyorsun, triplere giriyorsun?" orası öyle tabi..ama o zaman gelip ağzımı da aramasın arkadaşım! öyle sözde cool havalara da girmesin..ne ki efendim, kendisi çok güzel olduğundan ötürü, asla sevmez, asla aşık olmaz, kimse ona ulaşamaz..

tevekkeli değil, bir ara okan harbiden çok durgunlaşmıştı..kim bilir neler çektirdi çocuğa, nasıl oyaladı..zaman kaybettirdi..en nihayetinde de, umulmadık bir şekilde kaybeden kendisi oldu..

bu düşüncelere dalmış, kendime az önceki akrepvari sokuş için tebrik ederken, sol tarafımda beni izleyen bir çift göz hisseder gibi oldum..halbuki görüş açımın tamamen dışında..malum oldu diyelim.., kafamı çevirdiğimde, ayşenle göz göze geldik, ben öyle aniden dönünce bir an şaşkınlık geçirdi, hemen kaçıramadı gözlerini, ben de kaçırmadım..ne kaçırcam aq? inadına bakarım hatta..

neyse..böyle 2-3 saniye göz göze durduk, sonra bu önüne döndü..
ben de..

al sana ilginç bir tesadüf daha..
hepinize iyi geceler panpalar, görüşmek üzere,

yorumlarınızı eksik etmeyin ;)
iyi geceler panpalar,
bu gece erken geldim, kısa yazıp gideceğim, dönemi bitirelim, havada kalmasın.
http://fizy.com/#s/1ahg5c bu şarkıyı burda niye paylaştım bilmiyorum ama, 14 şubat saplarına armağan olsun bari..stres atarsınız biraz (:

sonunda, bütün dönemin emeklerinin meyvelerinin alınacağı (hangi emek?) final dönemi gelip çatmıştı..

son bir kaç gece cidden ağır kastım, hatta etüt odasında uyuyakalmışım bir iki kere,
nihayetinde sınavlara girmeye başladık,

sınav dönemleri, benim bir huyum vardır, kendime pek özen göstermem,

her gün giyeceği kıyafeti gecesinden seçip üzerinde deneyen adam (evet o mal benim), sınav dönemi geldiğinde, bazen 3-4 gün aynı şeylerle gider gelir, çoğu zaman saçını bile taramaz, iyiden iyiye kendini salar..

sadece derslere yoğunlaşmayı seviyorum..iş zamanı iş..

bu durumunsa bazı kişilerde tam tersi olduğunu gözlemliyordum,

özellikle bazı kızlar, normal okul zamanı kezban gibi gelip giderken, sınav dönemi, birden bire kabuk değiştirip saçlar, makyajlar aman efendim, özendikçe özeniyorlar böyle,

lan düğüne mi geliyon sınava mı geliyon götüne vidanjör giresice?

ben çalışmaktan sandalye tepelerinde, duvar kenarlarında sızıyorum, stresten ağzım yüzüm şişiyor, gözlerim kermit in gözlerine dönüyor,
sen?

sen bu kadar süslencek zamanı nereden buluyorsun bre imansız? hadi tamam bu zamanı buldun..okey, peki sınav zamanı bile bulabildiğin bu zamanı, normal zamanda niye bulamıyorsun da ders zamanı çuvala dolanmış bedeviler gibi geziniyorsun?

bir süre bunun nedenini anlamamıştım elbette,

bu bir kısım kız ve erkekteki, sınav dönemlerine rastlayan güzelleşme çabaları filan..

jetonum geç düştü,
tabi ya..bunu nasıl görememiştim?

ders zamanı, zaten bildiği, gördüğü ve bir beklentisinin kalmadığı kendi sınıfıyla derse giren kızlarımız/erkeklerimiz, sınav zamanı, nadir olarak rastlaştıkları 2. öğretimlerle ve üst sınıf öğrencileriyle bir araya gelmeleri sonucu oluşan sinerjiyi, mümkün olan en güzel şekilde değerlendirmek istiyordu,

hem ziyaret, hem ticaret hesaabıı..

diyorum ya,
insanoğlunun elektriklenme, diyalog kurma ve kendini pazarlama hevesi, en zorlu durumlarda bile azalmıyor, asla geri planda kalmıyordu,
bu kendini zeki sanan genç arkadaşlar da, her daim yeni limanlar tanımak, yeni denizlere açılmak adına, full donanımlı, hazır tekneler gibi, bu kaynaşma günlerine, hazır ve nazır geliyorlardı..

ben mi?

ben ilk hafta sınava gittiğim dört günde de aynı şeyleri giydim, saçlarımı taramak şöyle dursun, daha da çorba yaptım..karmaşık halleri hoşuma gidiyor..tıpkı benim gibiler (:
beni görüp gülümseyen, selam verenlere, uykulu gözlerimle göz kırpmakla yetindim,
pek fazla kimseyle konuşmadım,
necoyla sınav öncesi son tüyoları paylaşırdık sadece..
arada nilay gelirdi masaya,
o kadar..
ilk hafta taşaklı dersler buldozer gibi üzerimden geçip beni asfalt gibi yola yapıştırıvermişti..

iki tane büt üm olur muhtemelen.. üç olmaz herhalde lan.. neyse..bütte sikerim her türlü de..tatil sike dönecek gene..

hafta sonu, sınav zamanı benim tavsiyeme uyarak pek fazla iletişime geçmediğimiz ceyda ile buluştum,

bebeye zor gelmişti daha ilk yıldan, dur bakalım güzelim.. daha filmin yazıları yazıyor..

klasik karakterine ters biçimde, oflayıp puflayan, kaygılı görünen sevgilimi teselli ettim, muhabbeti başka yönlere kaydırdım *

"canım, arkadaşlarımla tanıştırıcam seni ne dersin?"

"olur, kim onlar? (:"

"tolga var, zaten onu biraz tanıyorsun, benim oda arkadaşım, bara filan gelmişti bir iki kere benle..bir de onun kız arkadaşı nilay var, o da yakın arkadaşım, bir akşam öyle ikiye iki çıkalım, birbirinizi tanıyın? (:"

"haa tolga mı.. olurr, bana uyar"

"neden öyle dedin?"

"nasıl dedim?"

"haa filan yaptın böyle?"

"yok, tolgayı tanıyorum ya zaten, o yüzden şey ettim (:"

"hee..iyi bakalım.. daha da tanışırsınız.. işte..nilay seni çok merak ediyor"

"hımm ben de onu, gerçi görmüşlüğüm var ama, muhabbeti nasıldır bilmiyorum tabi, hoş kız ;)"

"öyledir, muhabbeti de hoştur, takılırsınız işte"

"tolga onu nasıl ayarlamış hayret"

"niye?" dedim yüzümü buruşturup, niye lan, tolga gayet yakışıklı çocuk, karakteri de düzgün, nilayla gayet uyumlular, yakışıyorlar..
"yakıştıramadın mı?" dedim tekrar, kızdığımı hissediyordum,

"yok bee, ondan değil, şey ya biraz.. tolga, böyle nasıl diyim, biraz artist :p"

"allah allah.. hiç de öyle değildir, sen yanlış gözlemlemişsin.."

"ya iyi çocuktur illaki de, biraz kasıntı gibi, hani, nasıl olmuşta o kıza açılmış, tavlamış filan diye şey ettim.. sanki böyle kimseye yazmaz gibi bir hali vardı da"

vay vay vay.. tespitlere bak sen..
evet, tolganın öyle karı kız delisi olmadığını ben de biliyorum..ve evet, nilaydan gerçekten hoşlandığı için, başlarda biraz kastığı da doğrudur,

buradan okuyan kız varsa eğer, onlar için bir tüyo gelsin,

biz erkekler, hoşlandığımız (gerçekten hoşlandığımız) kadının yanında asla rahat olamayız, hele ki flört aşamasının girişlerinde, hani sanki böyle "bir etkileşim olacakmış gibi" olan başlangıç aşamalarında genellikle rol yaparız, kendimizi kasarız ve kelimelerimizi de, adeta seçerek konuşuruz,

buna rağmen, arada laflar ağzımıza dolanır, sesimiz çatallaşır.. sizinkinden fazla çalışmasıyla övündüğümüz aklımız duruverir..

tabi tüm bunlar, sadece kuvvetli hisler söz konusu olduğunda geçerlidir ve erkeğin ne kadar tecrübeli, ne kadar piç ya da cool olduğunun da bir önemi yoktur..

diyeceğim o ki, eğer bir adam yanınızda rahat davranıyor, ve yukarıda saydığım şarampollere düşmüyorsa, sakın ola ki sizden hoşlandığı gibi bir yanılgıya kapılıp da havalara girmeyin,
sizden hoşlandığı filan yok,
sadece sikmek istiyor,
diğer tüm erkekler gibi..
ve bunun için de, yakışıklı yüzünü, kaliteli olduğuna inandığı esprilerini ve ortama hakim cool havalarını üzerinizde kullanmaktan asla çekinmiyor.. kısacası, evet, bu adam size yazıyor.. bildiğin yazıyor lan?

ama hoşlandığı filan yok..

zira dün de başka bir kıza yapmıştı aynısını,
yarın da bir başkasına yapacak gene,
eğer oyununa ortak olursan, onunla hızlı bir flört ve kısa süreli, cinsel açıdan yoğun bir ilişki yaşarsın,
aradığın şey, böyle bir şey ise, fazlasıyla tatmin eder seni,
ama eğer üniversiteye gelince "köyden indim şehire" moduna giren, duygusal kezbanlardansan,
hayatı masallardaki ya da fransız aşk filmlerindeki gibi filan yaşamaya çalışan cici ev kızlarındansan,
bu adamın oyununa gelme,
çünkü sonra "ben bunu hak etmedim, beni kullandı, beni üzdüler, ben de o yüzden böyle oldum, şu an yeni bir ilişkiye hazır değilim, erkeklere güvenemiyorum, biraz yalnız kalmak istiyorum bla bla bla bla.."

anladınız beni sanırım..
sırf bazı piç kurularının sizin saf duygularınızla oynamasına izin verdiniz diye, tıpkı sizin gibi saf ve sizi gerçekten sevebilecek genç adamların kalplerini ve umutlarını sonsuza dek kırmaya hakkınız yok..

akıllı olun..
ayık olun..
sikerler..
ceydayı tolga hakkındaki ön yargılarından ötürü biraz azarladım, söyledikleri hoşuma gitmemişti..

kankam lan o benim..

ama nispeten de hak verdim, ilk bakışta hatalı gibi görünen, ama oldukça esaslı bir gözlem yapmıştı yine..
ayrıca tolganın da ceydadan pek hazzettiğini söyleyemeceğim.. beraber takılacağımız gece belki işleri biraz yoluna koyabilirim,
en yakın arkadaşımın, sevgilimle hoşnutsuz olmasını istemem (her ne kadar, tolganın kızmak için, ceydanın beni başkasının elinde çalmış olması gibi haklı sebepleri de olsa).

ilk hafta uğradığım tecavüzün ardında, kalan sınavlardan zevk almaya çalıştım, bu bölüm nispeten daha iyi sayılırdı, eğer kötü niyete ve orospu çocukluğuna kurban gitmezsem 3 te 3 gelebilir..

ikinci haftanın perşembe sabahı ceydayı uğurladım, garajlardaki, klasik "ayrılış öncesi sevgili halleri"nden her zaman nefret etmişimdir, ama utana sıkıla bu senaryonun baş rolünde bu kez ben oynamak zorunda kaldım..

hüzünlü öpüşmeler,
uzun sarılışlar,
mahzun bakışlar,
el sallamalar,
daha otobüs kalkar kalkmaz gelen,

"şimdiden özledim" mesajı..

fazla klişe değil mi bunlar hayatım?..senden daha iyisini beklerdim..

akşamına da benim arabam vardı bursaya,
son sınavımın icabına bakıp,
yurtta gördüğüm tiplere iyi tatiller dileklerimi ilettikten sonra, bavullarımı bagaja atmış,
kamil koç un cam kenarı koltuklarından birine yerleşmiştim,
kulaklıklarımı kulağıma takmış, kızıllaşmış havanın laciverte, şehrin betonarmesinin de kırsala dönüşmesini huzur ve dinginlik içinde izlemiştim..

baba ocağı.. anne yemeği.. aile şefkati..
yeniden geçmişimden bir parçaya dönüşeceğim günler başlıyordu,
ben onu artık neredeyse yok olmuş, tamamen çözünüp gitmiş sansam da, içimde kalan o parça, her zaman olduğu gibi ortaya çıkması gerektiği gibi, gerektiği anda beliriveriyor ve bu naif aileyi, biricik oğulcuklarının hala tıpkı yetiştirdikleri gibi saf, pürüzsüz ve kirlenmemiş olduğuna inandırıyordu..

babam yine garajda karşıladı beni,

"oo hoşgeldin papaz efendii"

saç sakal birbirine girmişti malum..

"naber baba (:" deyip sarıldım, elimdekilerden ağır olan ikisini aldı,

"iyi oğlum, kestirmemişsin ya saçlarını?"

"hee, öyle uzasınlar bakalım (:"

"bir toplattırsaydın üstlerini filan?"

"amaan boş ver ya, gitsin işte gittiği gibi (:"

arabaya atladık,
son gelişimden bu yana, kendi tarafımızda yaşanan maceraları anlata anlata yol aldık.. tahmin edeceğiniz gibi bizimkilerin en büyük macerası, benim en sakin günüm gibi filan kalıyordu,
ben ise olan bitenleri epeyce kırpmak, sansürlemek zorunda kalarak ve çoğunlukla derslerden bahsederek anlatabildim,

"evet ya baba, çalışıyorum (nah) bakalım..iyi gelcek sınavlar inşallah"

"aferin babası.. çalış, çalış da bir an önce bitir okulunu..ona göre hayata erken atılırsın, avantaj olur"

hee..bok var hayatta.. atılayım hemen..

harbi lan, daha erken belki ama, şöyle bir düşünüyorum da,
yarın bir gün bu okul bitince filan ne olacak?
hayatın kendisi de, böyle okul yaşamı gibi gençlik dizisi tadında geçecek değil ya?
olsa olsa dram, korku, gerilim filan olur aq bu ülkede yaşayacağın hayattan..

aklımda, zamanlaması erken de olsa, yeni bir kapı açan babamın, klasik nasihatlerini dinleyerek, aklımda yeşeren yeni sorularla eve doğru yol aldık..

sahi beyler..ne zaman adam olacaktım ben? okul bitince mi? askere gidince mi?
adam olur muydu benden?
daha neyi istediğinin bile farkında olmayan, hayatı dalgalar arasında sürüklenen pet bardak gibi oradan oraya savrulup duran, dengesiz, sadakatsiz, güvensiz, ruhsuz ve gayesiz bir adam mı olur lan.. böyle adamın ben taa amına koyayım..
dönemin sonuna geldik panpalar,
ikinci dönemden itibaren günlüğümden de yardım alarak yazacağım, öyle şeyler okudum ki beni gülmekten nefessiz bıraktılar, lan ne salak adammışım ya zamanında * (:

iyi kötü, 1.5 yılımı sizlerle paylaştım, kaldı geriye 2.5..
sayılı gün çabuk geçer derler, bir gün bir de bakmışsınız ki, tsigalko mezuniyet gecesini, okulunun son günlerini yazıyor..hayat işte..
o zaman da akıyordu..
şimdi de akıp gidiyor..

akan hayatın sürükleyici etkisine direnip, kendinizi deforme etmeyin..
akıntıya bırakın ruhunuzu,
kalbinizi..

bırakın gitsin, götürüldüğü yere..emin olun dalgaların sizi atacağı en kötü kıyı, en berbat liman bile, onlara direnip de parça parça olmanızdan iyidir..

hayat bir denizse eğer,
dost olun onun dalgalarıyla..düşman olmayın..savaşmayın, sevin birinizi..sörf yapın kıvrımlarının üzerinde, dibe dalıp altından çıkın, şakalaşın onlarla..sırf prensiplerinizden taviz vermeyeceksiniz diye, dimdik dikilip de, yüzünüze şamarını yemeyin, aksine, sırtınıza alın, itici gücünü, açın kollarınızı..bırakın kendinizi..uçursun sizi..sonunda kıyıya çakılacağınızı da bilseniz, sırf o özgürlüğün ve teslimiyetin keyfini yaşamak için bile buna değer..

yarın gece için affınıza sığınıyorum, burada olamayacağım,

belki sizleri, sizin istediğiniz şekilde seven birileri olmayabilir şu an hayatınızda,
ama seven birileri mutlaka var,
aileniz var bir kere,
sonra, arkadaşlarınız var,
hatta, bence, şu "bakışlarını bir türlü üzerinize alınmaya cesaret edemediğiniz gizemli kız" da seviyor olabilir sizi?
ben varım, tabi lan, seviyorum sizi,
sonra siz varsınız, birbirinize sahipsiniz bu başlığın altında..sanaldan da olsa, biraz argoyla karışık, baya baya seviyorsunuz birbirinizi *

hepinizin sevgililer günü kutlu olsun,
tsigalko sizi seviyor ve sizleri kucaklıyor ;)
siz de sevdiklerinizi kucaklamak için geç kalmış sayılmazsınız,

http://fizy.com/#s/124umm
selamlar panpalar,
bu son bir kaç gece için yine affınıza sığınıyorum, hafta sonu toptan yazıp en az 20-25 part atmayı düşünüyorum sıkıntı olmazsa, bu aralar epey kontrol dışı şeyler yaşıyorum, kayıplarımızı telafi edicez ;)

yorumlarınız için teşekkürler, hepinize sevgiler
selamlar panpalar * ,
partları word e yazıyorum, pazar bu saatlerde topluca gireceğim sıkıntı olmazsa,

kopyala yapıştır olayı nedir bilmiyorum, buradan mı bir esinlenme olmuş, tam anlayamadım ama neyse (:
sonuç olarak yazan arkadaş da kötü niyetli değildir diye düşünüyorum, ama başkalarının anılarını kendininki gibi göstermektense, kendi anını yaşayıp, kendi ağzınla anlatmak daha güzeldir diye düşünüyorum ;)

hepinize tekrar sevgilerimi sunuyorum,

yarın gece 20.00 gibi 2. yılın 2. dönemine startı veririz, görüşmek üzere
selamlar panpalar, söz verdiğim gibi, tam vaktinde buradayım,
partları atmaya başlıyorum ;)
Günler geçiyor..
Hele ki o günlerin niteliği, “tatil günü” ise, sanılandan çok daha hızlı bir şekilde geçme eğilimindedir panpalar, bilirsiniz.

Finallerin sonuçlarını, banko tatil olan ilk haftanın sonlarına doğru öğrenmeye başlamış ve beni şaşırtan şekilde, en az 2-3 tane bütünleme beklediğim 1. Haftadan sadece bir dersten büte kalmıştım.
Beni sinir edense, hepsini hallettim diye düşündüğüm ikinci haftada da bir tane bütümün kalmasıydı, anlayacağınız tatil yine piç olmuştu.

Bizimkilere okanın amerika teklifinden biraz bahsettim, babam konuyu açtığıma beni pişman edecek derece taşak geçti sağolsun (:, zenciler menciler, allah ne verdiyse girdi. Ben konuyu ciddiye bindirmeye çalışınca da, kırıcı olmayan ama kesin bir dille” henüz sırası olmadığını” söyleyerek açık kapı bırakmaksızın reddettiler. Daha küçük müşüm, o kadar da uzun boylu değilmiş, eşşeğin kulağına su kaçırmamak lazımmış vb..

Amerika hayalim başlamadan bitmişti anlayacağınız.. okanı gene buraya bekleyeceğiz belli ki.
Ceyda ile pek mesajlaşmadık, daha ziyade geceleri msn den konuştuk. Ailemleyken, mal gibi elimde telefonla dolaşmak hoşuma gitmiyor, zaten mesaj olayına pek sıcak bir adam değilim, bir de bizimkilerleyken ve onlarla zaman geçirmek varken elde fık fık telefonla oynamak çok abes kaçar doğrusu.

Siz de bu hataya düşmeyin derim, ailenizin yanındayken onlarla ilgilenin, onların ilgilerine karşılık verin, sonra uzaklaşınca ya da kaybedince değerini anlıyorsunuz, geç kalmayın. O mesaj attığınız, geceleri uğruna uykusuz kaldığınız piçlerin, kevaşelerin hiç biri yarın yanınızda olmayacak, onların uğruna ailenizi ihmal etmeyin..
Neyse,
On günlük kesintisiz bir tatilin ardından ilk bütünlemem için okula gittim, sınava girip, amına koyduktan sonra aynı gün geri dönüp 6 gün daha bizimkilerle kaldım.

Bu süre zarfında aklıma daha önceden gelen ama bir türlü hayata geçirmeye fırsat bulamadığım “günlük” fikrini de uygulamaya koydum, aynen, artık bir günlüğüm var (:

Gerçi hiçbir zaman tam anlamıyla günü gününe yazamadım, günlükten ziyade, işime gelince içimi döktüğüm saçma sapan bir şey haline geldi, ilk birkaç hafta hevesimi aldıktan sonra. Öbür türlü sürekli yazmak zor aq..karı işi..ben dayanamam o istikrara (:

Yine de, o güne ışık tutması açısından oldukça iyi bir kaynak oldu benim açımdan, o mavimsi yapraklı, bordo kapaklı, iki kapağını birbirine bağlayan uyduruk “sözde asma kilidi” ile, bu defter parçası, benim geçmişimin bir parçası. O yıllardaki ruh halimi ve düşünce yapımı bana öyle güzel aktarıyor ki, bazen ağlanacak halime güldüğümü hissediyorum.. nereden nereye..ahh tsigalko..sen adam oldun, daha da olacaksın, ama öyle kolay değilmiş o yolları geçmek öyle.. hangi parçalarını bıraktın, kaybettin karanlık koridorlarda, kimlerin nelerini çaldın karambollerde, kumpaslarda..

Ağaç dallarının takıldığı kazağı yırtması misali, hangi dallara takıldın, nerelerinden yaralandın.. kimleri yaraladın..
Kolay olmadı.. hiç kolay olmadı..ama başardın..
başardın mı? Kim bilir..
sevgili günlüüük (hayır böyle bir salaklık yapmadım tabi ki)

açıkcası yazacaklarımı oradan direkt kopyalayabilirdim ancak anlatım dili oldukça fark ediyor ve hikaye üzerindeki hakimiyetim de kayboluyor o yüzden ayrıntıları oradan almakla beraber yazım dilini 2012 model tsigalkonunkiyle sürdürmekte fayda var.

Klasik bir Cuma gününü anlattığım günlüğümün ilk safyasında, komşunun ikizlerinin saçlarımı onlara vermem gerektiğini söyleyerek ağlamaları (3 er yaşında, iki sarı, tombalak şey), anneannemle pazara gidişimiz, babama karşı hala trip atışım filan (amerika meselesi) yazıyor, ayrıca sessiz sırdaşımı da pek istikrarlı ve stabil bir adam olmadığım konusunda daha en başından uyarıp “hani günlük dediğime bakma, haftalık, hatta aylık bile olabilir bu” diye ayarı veriyorum.

ilk haftaki sınavımdan döneli bir gün olmuş, ikinci bütüm ise haftaya Çarşamba..amk nurdan hoca senin.. fazladan 5-6 gün daha takılırdım eğer boku bokuna bırakmamış olsaydı..ne ki efendim, nasılsa bütünlemesi var bunların diye bırakıyorlar işte, 5 puan ekleyeceğine, 5 puan daha eksiltiyor ki, itiraz etmeye de yüzümüz olmasın..ahh ah..hoca milleti işte.
O hafta sonu, bizimkilerle avm lere gittik, pirinç handa oturduk,

Çoğu genç adamın ailesiyle vakit geçirmekten utanma derecesinde hoşnutsuz olduğunu biliyorum.. ergenlik yapmayın amına koduklarım, ne yani, sap sapa ya da sikindirik manitalarıyla takılan okul arkadaşlarınız ola ki sizi annenizle kol kola, babanızla omuz omuza görür diye mi tırsıyorsunuz? Bırakın bu işleri..

Ben ailemletakılmaktan hiç gocunmam, öyle karizmam çizilir diye korkmam, canım ulan onlar benim?

Tabi tüm bunları yaparken, bazı sorumluluklarımı neredeyse tamamen ihmal etmem ise bu iyi özelliğimin kötü bir yan etkisi olsa gerek..

Ceydayı taa pazartesiye kadar ihmal ettim farkında olmadan, kendimi muhallebi çocuğu rolüne o kadar kaptırmışım ki, bir ara gerçekte ne olduğumu bile unutabilmişim.. canavar, ailesinin yanında insana dönmüş, sakinleşmiş, temizlenmiş ve dinginlemişti..
Pazartesi salonda oturmuş babamla tavla atarken mutfaktan dönen annem, odamdan telefon titreşimi sesi geldiğini söyledi, mesaj filandır diye düşündüm, “tamam şu el bitsin bakarım” diye geçiştirdim. O ara unutmuşum, oyun bitti, (üstada 5-3 le boyun eğdik maalesef (: ) üzerine mevyeler yendi, muhabbet bilmem ne derken, nihayet çişim geldi de anca işemeye giderken odamın olduğu tarafa yolum düştü, hatta tam banyodan çıktığımda yine telefon titremesi sesini duymasam hala daha aklıma gelmezdi.

Gittim bir baktım, oha! 12 cevapsız arama, bir sürü mesaj..ne oluyoruz lan??
Baktım, tamamı ceydadan, mesajları hiç okumadan direkt kendim mesaj yazdım?

“ne oldu ya? Hayırdır?”

Cevap olarak telefonum yeniden çalmaya başladı, lan açsam mı açmasam mı şimdi, içerde bizimkiler bekliyor odanın kapısı açık, konuşucam ama rahat edemem yani öyle bir ortamda, bir de muhtemelen posta yiyeceğim, çünkü bu durum beni bir nevi rüyadan uyandırdı, günlerdir unuttuğum, ihmal ettiğim tarafımın ve onun sorumluluklarının farkına varmamı sağladı,

Birkaç kez titredikten sonra nihayet kararımı verip telefonu açtım,
“alo?” dedim tırsak şekilde, birazdan cırlamalar başlardı herhalde, ama onun yerine miyavlayan bir sesle karşılaştım,

“nerdesin sen kaç gündür..tek bir mesaj atmadın, benimkilere cevap vermedin.. geçiştirdin..”

“aşkı…ee canım, ailemleyim ya, onlara zaman ayırı..”

“ya ne olursa olsun tsigalko, tek bir adam gibi mesaj bile atamaz mıydın? Bir kere 3-5 dakikalığına da olsa arayamaz mıydın? Hiç mi boş vaktin olmadı?”

“canım (fısıltıyla) bunları konuşmuştuk?”

“ne konuştuk ya..daha az görüşürüz dedik sadece, ailelerimize zaman ayırmak için, hiç görüşmeyiz demedik ki? Sen günlerdir hayatında ben yokmuşum gibi davranıyorsun? Bu kadar kolay mı senin için bensiz bir dünya?”

“saçmalama.. saçmalama bak.. canım..evdeyim ben şimdi tartışmayalım, ben arıycam seni tamam mı? Bizimkiler duymasınlar şimdi, elli çeşit soru sorarlar”

“sorsalar ne olacak ya, devlet sırrı mı saklıyorsun? Senin kız arkadaşın olamaz mı?”

“ya tamam bak, ceyda, sonra konuşa..”

“istemiyorsan hiç konuşmasak da olur, sen gayet iyi idare ediyorsun zaten!”

Öff…lan sus işte sonra arıycaz diyoruz?

“tamam bak ben yarın arıycam seni dışardayken o za..”

“bir özür dilemek bu kadar zor mu ki yarına erteliyorsun?”

“ne için ö…”

“ama doğru sen ne yapar ne eder beni haksız çıkarırsın zaten, özre gerek kalmaz, her zaman ki huyun!”

işte güzel bir tespit daha, tebrikler ceydacım..

“ya..(burada hitap karmaşası yaşıyorum, zira aşkım, canım, bitanem, kızım ya da direkt olarak ceyda diye hitap edersem koridorda dolanan kardeşim ya da odada oturan babam ya da mutfakta anneannemle takılan annem duyabilir, sonra sorularr sorularr..) tamam sorry (bunu duysalar da anlamazlar ehehe) yarın arıycam söz, herşeyi konuşuruz şimdi kapatmam lazım..”

Daha da konuşuryordu, zorlukla kapatabildim, biraz yüzüne kapatır gibi oldu hatta ama neyse, yarın nasılsa hallederim,
Tam odanın çıkışına yöneldim ki, annemin koridordan geçmekte olduğunu gördüm, acaba duymuş muydu?
“kimi arayacakmışsın yarın bakalım?” dedi tatlı tatlı, yanıma gelip yanağımı okşadı, ve bende az önceki sorumunda cevabını almış oldum,

“bir arkadaşım ya anne..”

“hıı, nasıl bir arkadaş (:?”

“normal arkadaş işte bee, çakal hep aynı şeyi yapıyorsun haa” deyip gıdıklamaya başladım,

kız arkadaşın var mı?” diye sordu bu sefer..

Bir an düşünüdüm şöyle bir.. geçen seneki trajediden sonra onlara bu tarz şeylerden bir daha bahsetmemiştim hatta bu ayşen olayında da onları dahil ettiğim için sonradan sonraya pişman olmuştum biraz.. kocaman adamdım ben.. özel hayatımın özelliği bana ait olmalıydı.. bense bebeler gibi resmen “aneey, babeyy, seviyireeemm” diye kucaklarına atlamıştım..

Ve bir de üzerine başarısız olunca, utancımdan bir daha bu mevzulara girmeye yüzüm de olmadı açıkcası.. onlar da pek sormayınca bu güne kadar sıkıntı olmadı,ama işte şimdi annem karşımda, soran, anlayışlı gözlerle bana bakıyor ve güven veren bir biçimde ve eski kurtlara yakışan bir tecrübeyle gülümsüyordu..

Ee, anneler anlar..

Babalar genelde o kadar ayrıntıya girmedikleri için ya farketmezler ya da geç farkederler, ama,

Anneler anlar..

Kızının evin içinde süzülüşünden, sofraya tabağı koyarken elinin titreyişinden, kendince bir şarkı söyleşinden..

Anlar..

Oğlunun gizlemeye çalıştığı bir telefon konuşmasından, üzerine biraz gidince başını utangaçça eğip, sırıtışından, bilgisayar başında yüzünde salak bir gülümsemeyle yazışmasından, geceleri fazladan uykusuz kalışından..

Anlar..

Belli ki benim annem de bir şeyleri (ben her ne kadar son zamanlarda iyice yokmuş gibi davransam da) anlamıştı, az önce duydukları da bunu katmerleyip, nihayetinde bana laf uzatmak için bahanesi olmuştu..

Ben de gülerek baktım yüzüne,

“var” dedim, “ne olmuş?”
Güldü,

“bir şey olmuş demedim be oğlum (:”

“babama söyleme, her şeyi gırgıra alıyor”

“şakasına yapıyor be oğlum hayret bir şeysin”

“ya biliyorum da, bir de sonra herkese söyler, ne halamlar kalır, ne yengemler, ne de babannem kalır duymadık.. sanki evlendik”

iyice gülmeye başladı,

“biliyorum biliyorum, öyle işte o da biraz, tez canlı mı derler, ne derler (:”

“tamam işte söyleme sen..”

“tamam tamam, nasıl kız anlatsana bana biraz bakalım, adı ne? Nereli?”

“anlatırım bir ara ya, yarın akşam kahve içerken”

“iyi madem, onunla mı konuşuyordun demin? (:”

“ee..evet..bir kaç gündür arayıp sormadım diye üzülmüş işte.. yarın gönlünü alırım..”

“hıı iyi bakalım, aman oğlum öyle yapışkan bir kız filan değil demi? Zillilerden hayır gelmez”

“yok..yok be anne.. çok iyi kız..ama sen de çok ciddiye alma yani şimdi, daha genciz, takılıyoruz öyle”

“tamam tamam takılın da, kandırıyor kızlar sonra bak ;) kapıverirler”

“(: hehehe, beni öyle kolay kandırabilirler mi sence? Kimin oğluyum ;)”

“(: iyi bakalım.. adı ne adını söyle bari”

“yarın konuşcaz ya işte bee”

“söyle be merak ettim valla” tip tip gülümseyip omuzlarımı sıktı, annem beni her zaman kolay kandırmıştır, sevecen oyunları hep işe yarar, gene dayanamayıp söyledim,

“..ee..ebru.. ebru adı..”

Ne?..ne dedim ben?
http://fizy.com/#s/13sl9n

“ebru..ne güzel ismi varmış (:, nasıl kız, kumral mı? Sarışın mı? Öyle kara kuru esmer değildir inşallah?? Nereli?”

“aanneeeğğ!”

“tamam tamam, söyleyiver onları da be merak ettim, yarın gene anlatırsın?”

“öff…kumral, izmirli, tek çocuk, saçları dalgalı, uzunca boylu, 1.70 filan, böyle senin sevdiğin tarzda, beyaz yüzlü, gözümü alıyor filan..hah, tamam mı? Rahatladın mı?” deyip sinirli sinirli güldüm..

Ben öyle atar yapınca benimki iyice koptu,

iyi aferin oğluma (: boylu poslu akbacık kız demek :p”

“hee öyle..”

“resmi var mı? Ne zamandır geziyorsunuz beraber?”

“anneeaa, yarına bir şey kalmadı!”

“tamam tamam (: hadi içeri gidelim gel”

“babama söylemek yok bak”

“tamam dedik ya aa aşk olsun”

“aferin..akıllı ol” deyip sarsaladım şakadan, içeri gittik..

Peder bey, “nabıyonuz çatlaklar” minvalinden laf attı, oradan ben gittim anneannemin kucağına atladım, kardeşim geldi boynuma zıpladı filan derken, işte öyle bir sevgi yumağı şeklinde bir akşamı daha geride bıraktık..
Diğer akşamlardan farkı ise, annemin artık bir sevgilim olduğunu biliyor olmasıydı,

işin tuhafı, resmen otomatik şekilde ve “allah söyletti” derler ya, işte öyle, tam anlamıyla ebruyu anlatmıştım anneme..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder