yine bildiğiniz üzere, küçük kuş bir süre sonra uçmayı öğrenmiş, yuvasını (mineyi) terk edip gitmişti.. kolay olmuştu onun için kanatlarını öylece çırparak kaçıp gitmek,
belki uçabiliyor olmanın büyüsüne kapılıp unutmuştu o an herşeyi,
ama ne gidecek bir yeri vardı, ne de nereye gideceğini biliyordu..
havada savruldu da savruldu..bir kaç kere çakıldı sandı, çakılmasına ramak kaldı..
okan ın gidişi, mineden ayrılışı ve sonrasında etrafındaki sahte arkadaş yumağını da kaybetmesiyle, yeni kankası tolga dışında neredeyse yapayalnız kalmıştı.
kendini spora verdi, sigara, uyuşturucuya ya da zaten içmekte olduğundan fazla içkiye vermedi..
toparlıyorum sandı, ama içten içe git gide daha da delirdi,
bir ara tamamen psikopata bağladı, gizli gizli, içine, dışına ağladı.. duvarları yumrukladı..
en sonunda, hiç ummadığı bir yerden, umulmadık bir çıkış noktası bulacak ve hayatın, ilişkilerin ve kadınların ne kadar basit olduğunu( biz erkekler zaten basitiz canım onda anlaşılmayacak bir şey yok * ), gözünde nasıl olup da böyle büyütme gafletine düşebildiğini görecek ve bazı temel gerçekleri kavrayacaktı,
aşk yoktu,
gerçek sevgi sadece masallarda mevcuttu,
değer verildiğin kadar değer vermeliydin ve kim olursa olsun, hiç kimseyi ve hiç kimseyi gözünde büyütmeyecekti, çok küçültmeyecekti de, hafife almak hep sorun oluşturmuştu..
sonuçta o da, karşısındaki de allahın bir kuluydu.
etkinlikler vasıtasıyla apar topar tanıştığım ayşenle (two) kendimi yine apar topar yatakta bulmuş, o gece bazı şeylerin hem ne kadar basit, hem de ne kadar zor olduğunu öğrenmiştim.
hayaliyle otuz bir çekmekten sikimi bile koparabileceğim bir hatunla neredeyse düzüşme aşamasına gelmiş, ama "kezban yasaları" uyarınca deyim yerindeyse çataldan dönmüştüm, milimetrik ofsaytta kalmıştım, çizgi üzerinden çıkarmışlardı şutumu..
buna paralel, aslında beni en çok şaşırtan gelişme, en sonda olmuş ve başında beri asla o gözle bakmak istemediğim, hor gördüğüm, önemsemediğim bir kızla, ebruyla bir araya gelmiştim,
işin tuhafı, mine ile olan ilişkimdeki gibi kendimi kandırıyor filan da değildim, yara sarmaya da ihtiyacım yoktu zira o yaralar çoktan kapanmıştı artık.. onca şeyden sonra..ha, izi kalmadı mı? kaldı tabi, ama artık kanamıyordu.
ebrunun, bana, başkalarından hayal ettiğim şefkati ve koşulsuz sevgisini sunmasına karşılık ben de ona acıma-sevgi karışımı, katkısız bir duygu yoğunluğu beslemeye başlamıştım,
sonlara doğru biraz sıkıntı oldu ama, yine de güzel ayrıldık, birbirimizin ne istediğini, neye ihtiyacı olduğunu biliyorduk, ikimizde birbirimizden nemalanıyorduk, fayda sağlıyorduk..o, benim kendiminkiler söz konusu olunca çoktan varolabilirliğini bile reddettiğim "hayallere" hayallerine kavuşmuştu,
ben de koşulsuzca sevilebileceğimi biliyordum, güvenim tamamen onarılmış ve götüm de biraz kalkmıştı
işte bu ahval ve şeraitte sonunda sınavları ve koca yılı bitirip ailemin yanına dönmüştüm, beni sıcak yuvama, sevgi dolu kollarına aldılar,
anneannem adeta çıldırmıştı sevinçten, 6-7 çeşit hamur işi, poğaçalar ,kekler, kurabiyeler, sürüyle yemek, pilavlar, köfteler, patatesler (kalbime giden yolun midemden geçtiğini bilirdi ;) ) kucaklaşmalar, hasret gidermeler.. zaten ilk 2-3 gece anneannemin dizinde uyuyakalmışım muhabbet ederken *
kardeşim büyümüş, zaten aramız her zaman iyiydi, ama aklı daha da ermeye başlayınca daha da iyi olacağa benziyordu, onunla bol bol yattık yuvarlandık,
benim klasik bir hareketim vardır, bunu iki üç sene öncesine kadar yapıyordum,
okuldan eve döndüğüm ilk akşamları, bir nevi ritüelleşmiş şekilde, koltuğun sırt kısmından babamın üzerine devrilirim bilerek (rezil herifim biliyorum tamam * ) o da her seferinde "tamam len kalk eşşek sıpası, koltuğu kırıcaz" der..bu olay hiç sekmemiştir, geçen bayramda gittiğimde gene yapacaktı da artık bu sefer harbiden koltuğu sikeriz diye yapmadım, yani utandığımdan değil *
annem zaten kankanın hası, bahsetmiştim daha öncede.
yani ev ahalisiyle her şey yolunda, her ne kadar ben artık içten içe büyük oranda değişmiş ve tahmin edemeyecekleri şeyleri yaşayıp görmüş olsam da, sonuçta onlar benim biricik ailemdi, yaşadıklarımı unutumaz, ya da silemez, geri alamazdım, ancak dondurabilirdim, evet,
pause tuşuna basar, ve başka bir monitörde, eski hayatımı ve eski beni repeat lemeye devam edebilirdim.
öyle yaptım.
peki başka neler yaptım o yaz?
neler yapmadım ki? neler yapmadık ki?
ilk 3 hafta bu şekilde aile saadeti şeklinde geçtikten sonra, zaten zaman zaman irtibat halinde olduğum liseden arkadaşlarımla bir tatil planı üzerine konuşmaya başladık,
daha önce de demiştim, bursalıyım, evet öyle pek turistik-ekstra-ultra süper tatil yerleri yok ama güzeldir yani bizim oralarda,
neyse,
çocuklarla artık büyük oranda anlaştık, olay ebeveynlerden izin almaya geldi,
eğer izin koparabilirsem, kumlada harika bir 5 gün beni bekliyor olacaktı
tahmin edeceğiniz üzere önce, başta peder bey olmak üzere epey mırın kırın ettiler, ama elim çok güçlüydü,
"yahu anne, baba, ben zaten 8-9 aydır sizin gözünüzden uzakta, kendi başıma yaşıyorum, ne oldu sanki bak, yediler mi beni? ne var işte çocuklarla 3-5 gün takılıcaz"
"oğlum öyle diyorsun da orada yurtta kalıyorsun, senden sorumlu kişiler var bıdıı dıbııdfagfdagndklsangsfdjngfldmfdlgmfdlkagmlm lfkmmfsdgmflgkfdaasflgmfdlşskmg"
"ya anne, burda da hoş marmarise gitmiyoruz, ne olucaz kumla ayağımızın dibi, 1.5 saatlik yol, hem çocukları siz de tanıyorsunuz, öyle serserilik filan yapacak adamlar da değiliz, gidicez, efendi efendi yüzücez, gezicez eğlenicez, gelicez işte"
bu şekilde biraz üsteledikten sonra çaresiz kabul ettiler, çünkü haklıydım. lan orada 5 gün boyunca beni ağaca bağlayıp sikseler bile o 9 ay boyunca yaşadığım psikolojik sarsıntıları yaşamazdım aq..zaten göreceğimi görmüştüm, o yüzden en kötü ihtimal bile bana koymazdı k, o en kötü ihtimal de anca sikik samanyolu dizilerinde olur, işte misafirliğe giden kızı filan hemen sikmeye çalışırlar, hiç içki içmeyen, bara gitmeyen iyi çocuk bir kere yeminini bozunca hemen anında götünü başını şişlerler filan ya,
lan öyle olsa memlekette adam kalmaz be..
nihayetinde izni koparmış, tayfayla kumla sahillerine akmayı başarmıştım.
bizim tayfa aslında ben dahil 6 kişilikti beyler, ama biz tatilimizi 3 kişi yaptık. başta öyle herkesi göremeyince biraz hayal kırıklığına uğradım evet, ama gelenler de zaten aramın en iyi olduğu çocuklardı, tanıştırayım, kaan, görkem- panpalar, panpalar - kaan, görkem ;)
şimdi, küçük kumlaya mı gittiydik, büyüğe mi, hatırlamıyorum ama küçük olması lazım, çok merak eden olursa bir ara çocukları arayıp sorarım *swh*. pansiyonun biriyle anlaştık, üçümüze bir oda, ama zaten odaya bi eşyaları yığdık, bir de sadece yatmaya gelicez,
harbiden de öyle oldu, sabahın 9 undan gecenin 2 sine 3 üne kadar sahillerde, kordonda (enfestir kordonu) damsız girilebilen yegane bar olan bilmem ne barda, bir keresinde de kapıda, o akşam tanışmaya nail olduğumuz kızlar sayesinde normal bir barda takıldık.
hayır kimse kimseyi sikmedi sakin olun *
hayatımda ilk defa kokoreç ve midye yedim,
hayatımda ilk kez sahilde gecenin köründe içerek muhabbet ettim,
ayrıca ben tekno müzikle öyle dans edebildiğimi de bilmiyordum aq, öğrenmiş oldum *
kankalarla güzel geçen 5 günün ardında, bunu, her yaz farklı mekanlarda tekrarlamak konusunda sözleştik,
evet belki bazı cool story lerdeki gibi sikiş filan döndürememiş olabiliriz ama çok eğlendik beyler, buna fazlasıyla ihtiyacım vardı, ve bazı şeylerin acısı fena halde çıktı.
üniversitedeki ilk yıllarımızın ardından hepimiz o mehtaplı, sahilde içişli gülüşlü gecelerde hikayelerimizi paylaştık, görkem in ki de fena değildi doğrusu, aq işte benim arkadaşım da benden farklı olacak değil ya..götler aynı, onlara giren kazıklar aynı..
aslında bu çocuklarla geçen 5 günü de ayrıntıyla anlatmak isterdim, çünkü sahilde ve barlarda yaşadığımız çok komik olaylar var, şu an bu cümleleri yazarken bile hala pis pis sırıtmama sebep olacak cinsten *
ama ana hikayeyi dağıtmak istemiyorum, hem, fazlasıyla geç kaldık bile, ben ellerime biraz hakim olup daha az edebiyat yapsaydım şimdiye 3. yılın ortalarında filan olurduk herhalde.. umarım insanlar neden hemen hemen her gece saat 11-03 aralığında evime kapandığımı yanlış yorumlamazlar * şimdiden taşaklara maruz kalıyorum "bizden habersiz eskort filan mı getirtiyon lan?" "yok be olum tavuk bu, uyuyodur" "adam halı sahaya gelmedi ya" gibisinden.
ama yazmak güzel şey, içimi boşalttığımı hissediyorum, beynimde gereksiz yer kaplayan ne kadar zehirli atık varsa, artık inci sözlükte yer kaplıyorlar sadece, ben buraya yazdıkça, beynimden de siliyorum bir nevi, ee nasılsa yedekledik değil mi? hatırlamak istersek, döner bakarız, okuruz olur biter *
temmuz sonuna doğru, beklemediğim (aslında içten içe beklediğim) bir e-posta aldım,
uzun zaman sonra ilk kez beni bu derece heyecanlandıran bir gelişme oluyordu, e-posta okandan gelmiş,son derece heyecanlı bir dille yazıldığı belli, gülücükler ünlemi ve yazım hatalarıyla dolu aq,
ağustosun başında sonunda iki haftalığına türkiyeye geliyorlar ailecek, bunun 1 haftasında istanbuldaki peder beyin yeni aldığı evinde (e tabi para bok aq) olacak, bir haftasında da akrabalarında, izmirde.
benim plan programımın olup olmadığını soruyor, eğer uygun olursam istanbulda 1 hafta takılmayı teklif ediyor..lan..lan..lan..ben senin allahına kurban be, olmayan boş vakti sikerim. kankamla kafa kafaya, baş başa, hem de istanbulda, koca 1 hafta!
hemen onun heyecanına ortak olan bir e-posta çektim, bu türkiyeye gelince telden melden de haberleşicez, olayın detaylarını kesinleştiricez.
tabi ben böyle gaza gelmesine gelmiştim ama sonra bir anda sönüverdim,
lan ben zaten bin bir güçlükle bizimkileri ikna etmiş, ve muhtemelen bu yaz ki tatil ve "arkadaş eğlencesi" hakkımı harcamıştım..
ama bu okandı aq, ve bizimkiler de olayları biliyordu, yani, izin vermeleri gerekti.. vermeliydiler..
konuştum, babam başta güya kesin bir dille "hayır hayır hayır ray ray ray" gibi bir şekilde elini de "yallah" dercesine bir hareketle bana sallayarak, yarı ciddi şekilde reddetti.
sonrasında olaya duygusal yaklaşan annemin, "ama babası niye öyle diyorsun bak arkadaşı ta nerelerden gelecekmiş" minvalli sözleri ve benim altından girip üstünden çıkmam neticesinde, son kozunu oynayarak izin vermek zorunda kaldı,
"iyi ama biz de memlekete gidiyoruz, ayın 2. haftası? gelmicen mi çocuk sen bizle? he? babannenleri mabannenleri görmicen mi?"
"ya baba, siz iki hafta kalmıcak mısınız orda?"
"belli olmaz, duruma göre, 2 hafta-10 gün.."
"tamam işte ben de size orada katılırım, sonra? olmaz mı?"
oldu *
bizim memleket batı karadenizdedir, neresi olduğunu söylemeyeceğim ama merak eden olursa özelden ipucu verebilirim.
peder bey laz bu arada, dilde bilir, ben de 10-15 tane küfür biliyorum, akıllı olun *
nihayetinde,
ben yazın 2. iznini de bir şekilde koparmış ve bu yaz için olmasa bile, artık önümüzdeki yazlar adına da tüm dirençlerini kırmıştım, artık fazla direnmezlerdi bir dahaki seferlerde..ee artık koca adam olmuştuk.
neyse okan türkiyeye gelince biz bununla msnden , telden de konuşup son detayları da ayarladık,
ağustosun 2. haftası, istanbuldaki villalarında sadece ikimiz (mi acaba?) istanbul 1 hafta emrimize amade,
anlatacak, ve muhtemelen dinleyecek o kadar çok şeyim var ki..öyle msn konuşmalarından ne kadar paylaşabilirsin ki bir şeyleri? zaten öteden beri kıl olmuşumdur bu msn, mesajlaşma muhabbetlerine.. insan dediğin, yüz yüze konuşur abicim.. smileylerle değil, mimiklerle ifade eder kendini..
o ilk bir hafta geçmek bilmedi lan.. kankamla bir araya gelmek için sabırsızlanıyordum..
istanbul geceleri
taksim, beyoğlu-nevizade, asmalı mescit, piyer loti, kadıköy..
her gece bir başka semt, başka mekanlar..ama benzer muhabbetler.. özlemişim, özlemişiz birbirimizi..
ben ona, zaten sizin de bildiğiniz şeyleri, msnde anlattığımdan daha detaylı anlattım,
"tolga iyi çocuktu zaten ya, takılmışsınızdır" dedi.. acı acı gülümsedik.. takıldık aq..sen de iyi çocuklar, iyi kızlar bulmuş, takılmışsındır be okan, ama biz başkaydık... kardeş gibi.. sadece mutlulukları değil, acıları da paylaştık..
mine olayına olan kızgınlığını bu kez canlı olarak gösterdi(msn de de epey sallamıştı bana), ama hak da verdi, ayşen two meselesine başta inanmadı,
"olm bak buraların yabancısı olduk diye yeme bizi?" dedi, ben güldüm, anlattım da anlattım aq, bu güldü, kahkahalarla yuvarlandık masalarda,
ebru olayına şaşırdı, daha önce bahsetmemiştim "belliydi gerçi onun biraz ama, sen çok net tavır koymuş gibiydin?"
"değişiyor be okan her şey..sen de değişmişsin bu arada ha çakal, yüzüne bi nur gelmiş * "
"kardeşim, felaket ya..lan ilk hafta bir gittim, karma okul, her taraf zencisi, sarısı, beyazı.. çok komik lan, o kadar çok kaynatmalık durum vardı ki, tam gülmelik bir şey olduğunda böyle sağıma soluma bakınıp seni aradım abartısız ilk 1-2 hafta, hani seni görücem de beraber gülücez filan.."
gece acıyla gülümsedik.. aynen aq..aynen..ben "o gitti, ona pek koymamıştır, olan bana oldu" diyordum ama, adamla kalplerimiz bir ulan..
dedim, "aşk meşk- karı kız ortamları nasıl? sen fuck tan başka kelime de bilmezsin ki aq cinsel manada" yattık gene yerlere,
telefonunu çıkardı, uzay makinesi gibi geldi bana aq, son model herhalde, "bak abi" dedi, bir resim gösterdi, sarışın, tombik yanaklı, sevimli yüzlü bir kız, gözleri yeşil mi mavi mi tam seçemiyorum, bizim haytayla kol kola, baş başalar..
"abi? hayırdır? yenge?"
"aynen" deyip güldü biraz utanmış bir şekilde, fotoya bir daha baktım, kız baya sarı, dedim "nereli abi?"
"kanada, sarah"
ben her an gülmek üzere, böyle nasıl tarif edeyim, hem şaşkın hem mutlu,
"vay vay anasını yaaaaeeeuw adamın kanadalı kız arkadaşı var olaya bakın * " diye bastık kahkahayı, "neydi, sarah heh.." *
"tamam len utandırma"
"e nasıl anlaşıyonuz baba?"
"olm biliyoruz lan bir şeyler, hepten davar değiliz"
"valla iyi güzel de, işte, ne biliyim, biz aynı dili konuştuklarımızla bir araya gelemiyoruz malum, bilirsin, hatırlarsın ;p"
":) orası öyle tabi ama, farklı orada yani, buradakinden daha geniş düşüncelileri, şahsen biz gayet simple present tense tanıştık, bir kaç gün biraz gezindik ettik, oldu yani.."
hımm..
şimdi bu demek oluyor ki, şu "abii yabancı kızlar dakkada veriyor yaa, onların hayatı sikiş, buradakiler kezban, türk kızları gitsin, rus kızları gelsin" tarzı efsaneler gerçekti.. öyle miydi?
şimdi, tamam okan benim samimi arkadaşım, kardeşim ama adama da "sikişiyonuz mu?" diye soramam aq..
bu benim biraz düşüncelere daldığımız görünce, sordu,
"noldu lan, bana da arkadaşını ayarla aga mı diyecen?" deyip güldü.
"yok abi, ya, şeyi diyorum, hani öyle çabuk sevgili olmuşsunuz filan, dedim şu hani yabancı ülkelerdeki ilişkiler filan türkiyeye göre daha kolay efsanesi doğru mu? gibisinden düşünüyorum"
"ya, kolay olmasına kolay da, şöyle kolay, yani belki de bana öyle denk geldi bilemem ama, öyle kasma olayı yok yani, biz daha doğru dürüst anlamazken, birbirimizi beğendik işte, gülüşürken dolaşırken.. oluverdik. hani belki detaylarda anlaşabilsek, trip atıcaz ama, henüz o kadar kelime zenginliğim yok * "
ben gene "vay" dercesine gülerek baktım,
bu,
"ama şey doğru değil mesela, öyle hani, pompa mompa muhabbetleri (biraz kızardı) biz daha yapmadık en azından * "
benim yüzüm artık nasıl bir "cevabını almış" ifadesine büründüyse, bu gene konuştu,
"amk başından beri bunu soracaktın demi? te amına koyim senin yavşak ya, bir adam hiç mi değişmez * "
gene yattık yerlere..
okan abi.. okan..
helal olsun kardeşime,
bak, aradığı mıdır bilmem, ama bulmuş da birilerini.. adam mutlu yani.. yakışır..
biz böyle güle konuşa geceleri günleri geçirirken,
bir akşam buna, arada aklıma geldikçe beynimi kurcalayan şeyi sordum,
"abi, sen bana bir şey anlatacaktın hani, evvelden, şu benim ayşen i bankanın önünde gördüğüm gün hani.. sonra bir iki defa daha konuşacaktık, bir türlü açılmadı konu, neydi o merak ettim lan.."
arkadaşlar son partımız olsun birazdan yazacağım,
yazın da son partı,
yarın akşam ikinci yılımıza başlarız,
bu önce bilmemezlikten geldi, anladım öyle yaptığını,
sonra biraz düşünceli bir şekilde "ha..hatırladım evet" dedi, zaten daha ilk sorduğum anda aklına gelen şeyi,
bir an masanın havası biraz değişti, lan acaba kötü mü yapmıştım sormakla?
"şey be abi.. yani ortada bir şey yoktu da, benim şey meselesi işte, sen de biraz çakmıştın gerçi..
"ne olm ya..çatlatma?"
"ceylin vardı ya, onla işte.. bizim biraz mevzu vardı..var gibiydi yani..tam emin olamıyordum"
"heaay amına koyim senin, dedim ben o kadar "yok aga ne alakası var" dedin habire.. sikik..biz adama her şeyi anlatıyoruz.."
"ya olm öyle deme lan, çok kötü göt olurdum tam anlamadan etmeden kaptırsaydım.."
"kime, bana mı göt olacaktın? okan sie allah aşkına ya * "
"abi, senin de artık bu işleri artık anlamış olman lazım, reddediliş dedikodusu, kolonya kokusu gibi, anında yayılır ortalığa.."
güldüm "tam adamına söyledin ha"
"biliyorum, kusura bakma, ama öyleydi yani benim durumda"
"tamam lan sikimde değil zaten artık."
"neyse işte, bir de ayıptır söylemesi senin durumdan korktum biraz, sonuçta kız güzel, aktif.. benim gibi en az 50 kişi peşindedir dedim.. yavaş yavaş içimde bitirmeye çalışıyordum.."
"eyvallah aga, bir nevi ibret oldum yani sana he * . e sonra ne oldu ki?"
"sonrası.. biraz, biz yakınlaştık işte, zaten geceleri mesajlaşıyorduk paso..ben de o ara senin düşünceni alayım diye konuyu açacaktım işte.. kaynadı..sonra da tamamen buhar oldu malum.."
"vay be..başlamadan bitti seninki de desene.."
"öyle.." hey gidi der gibi kafa salladı, dudak büzdü..
"olacak gibi miydi? yani benim durumu da göz önüne alarak konuş :P"
"neredeyse..biz vedalaştık bununla da..baya kötüydü ya o da.."
"hadi ya, onla ne ara vedalaştın lan?"
"bizimkilerden rica ettim kız yurdunun önünde durduk bizim yurda toparlanmaya gelmeden önce, samimi bir arkadaşım var gibisinden, gerçi yememişlerdir de..orda işe.. geldi bu, baya sarıldık filan.."
"yapma ya..e resmen yani.."
"neredeyse işte abi.. kalsam olmuştu belki de bilmiyorum.. bizim kızlar tuhaf" deyip göz kırptı,
o birden havaya değiştirince ben de ona uydum.. evet, geçmişten ve onun karanlığından bahsetmenin sırası değildi artık, zaten yeterince konuşmuştuk,
sonraki günlerimizde eğlence gırla giderken,
bense, okanın aslında o gün sadece bana değil, potansiyel aşkına da veda etmiş olabileceği ihtimali beni o güne dair daha da hüzünlendirdi.. yazık lan..ona da..bana da..kıza da..
ayrılıklar, ölümler..zor işler be panpalar..
çok zor işler..
işte o yüzden yüzlerce entrydir kıçımı yırtıyor, şiirler, şarkılar paylaşıyorum..bir sevdiğiniz varsa, yarın çok geç olmadan söyleyin diye, sarılın diye.. tutun ellerini bırakmayın diye..
bir an olur, bir an gelir, tek bir haberle, tek bir saniyeyle belki de, kaybedersiniz sevdiğiniz her şeyi.. sanki hep orada, sizi bekliyor olacağını sanarsınız ama,
bir gün ya bir başkası gelir götürür onu,
ya da babanız bir terfi haberi alır,
belki de bir kazaya kurban verirsiniz ansızın,
kim bilir belki de terfi eden(?) onun babasıdır ...
.
.
.
not: villaya bizden başka kimse gelmedi lan heyecan olsun dedim biraz *
takip eden panpalara iyi geceler,
yarın gece sıkıntı olmazsa 2. yılımıza balıklama gireriz.
@2320 bu akşam biraz öyle oldu, idare edin *
ha bu arada, biraz geç olmakla beraber, bir duyurum olacak
13 aralık dünya c gününüz kutlu olsun ;)
tekrar iyi geceler
takip eden panpalara selamlar,
gerek özel mesaj gerekse buradan yaptığınız yorum ve övgüler için teşekkür ediyorum, mütevaziymiş rolü yapmak istemem ama harbiden de tahminlerimin üzerinde bir ilgi ve olumlu yaklaşım oldu, sizlerin de gözlerine sağlık takip ettiğiniz için.
gerek hikaye altındaki gerekse mesajlardaki soru ve yorumları tek tek cevaplayacağım, götü kalktı diyen arkadaşlara teessüflerimi belirtmek isterim * son 2-3 günde kontrolüm dışında gelişen olaylar sebebiyle, dün gece girme imkanım olmadı, bu gece de muhtemelen giremeyeceğim, ama müsait olduğum ilk an, gece-gündüz fark etmez, demin de dediğim gibi hem soruları cevaplayacak hem de hikayeyi biraz daha ilerleteceğim.
ben yazamadığım için sabırsızlanıyor açıkçası, ama sizden de sabır bekliyorum, belli daha epey beraberiz allahın izniyle, görüşmek üzere, hepinize sevgiler.
iyi akşamlar panpalar *
bu akşam rakı sofrası yapıyoruz, evde kimler var inanamazsınız, zira bazılarını tanıyorsunuz ;)
ama tabi bizim partlar gene yalan oldu malesef,
yine de mezeler gelene kadar sizlerin yorumlarına cevap yazayım dedim, yarın gece fener ts ye çakınca (inşallah) gelir keyifli keyifli ayrı kaldığımız zamanların acısını çıkarırız *
@2324 alexander panpam, zaten damdan düşenin halini damdan düşen
anlar derler, birimiz yazmış, öbürümüz okuyor, ama yaşananlar
temelde benzer, durumumuz tam tersi de olabilirdi, bu seferlik
böyle denk gelmiş
@2325 poor uşağum, olm laz demek trabzonlu demek değildir ki lan?
hatta trabzondaki laz nüfusu yok denecek kadar da azdır,
onin aşkuyla gelduk bu yalancu dünyaya, ölene kadar da fenerliyuk
ha oraya ;)
@2330 ohabii panpam, lütuf buyurmuşsun sağolasın, ben o kadar iyi
görmüyorum kendimi, hatta siklenmez, tek başıma yazarım diye
düşünüyordum,bu başlığı sizler güzelleştirdiniz, eyv, bende seni
seviyorum *
@2335-2337 konus damat konus panpam, lakers ve chicago ya
karşı sempatim var doğru demişsin, nba yı takip ederim,
elbette kobe ye hayranım, lisede lakabım parkerdi(gerçi pek oyun
kurucu özelliğim yoktu ama), hem boyumdan
hem de o aralar spurs un nba yı süpürmesinden ötürü *
grangenin tüm kitaplarını okudum, fanatiğiyim resmen. övgülerin
için teşekkürler, üzüntülerimize gelince, demin de alexander e
dediğim gibi, temelde hep aynı,
sanırım ben farklı olarak bizi üzenlerden biraz da olsa intikamımı
almayı başardım, hepimiz adına.
85 temmuz doğumluyum, diğer tahminlerini ise şimdilik yanıtsız bırakayım ;)
@2340 on our panpam teşekkür ederim sana da, onlar senin okuyan gözlerinin
ve algılayan beyninin güzelliği kardeşim, eyvallah.
@2346, ersintepe panpam, sen adamın dibisin zaten başka bir şey
deme gereği duymuyorum ;)
@2351 daralandagrupseks panpam, sana darıldım pezevenk aşk olsun lan
@2352 zeusundosu panpa sen yapma bari ;)
@2353 sikismatik panpam, eyvallah, paylaştıklarımın faydası da
oluyorsa ne mutlu bana, mine konusunda haklısın, ben de hala üzgünüm o
konuda, serhat a gelince... neyse onu görmeye az kaldı zaten *
@2372 notorious crixus panpa, güldürdün eyv, benden selam söyle,
tsigalko hala üzgün de ;)
@2374 asosyal at yarra panpam, valla bildiğin emri vaki oldu zaten
baskına uğradım desem yeridir *
ama gecelerimiz bol, acısını çıkarıcaz evvelallah *
iyi akşamlar panpalar,
yarım saate başlarız ;)
ne demiştik en son,
evet yazdan bahsettik.. hayatımın hala daha en güzel yazlarından biri olan 2005 yazı geride kalırken, ben ise tamamen yenilenmiş, bir takım yaraları ve deformasyonları, olabilecek en iyi şekilde onarmayı başarmıştım.. yani öyle olduğuna inanıyorum.
peki o yaz başka neler olmuştu, rotamızı kankalardan, artık okulla bağlantılı ve kendimle alakalı yöne çevirecek olursak, öncelikle bendeki fiziksel değişimlerden biraz bahsederek başlamam uygun olur,
saçlarımı aylardır kestirmediğimi biliyorsunuz, en son teodosic kıvamındaydı, yazın büyük kısmını da koca kafa olarak geçirdikten sonra, ufak bir iki rötüşla, "alman turist hans" ya da yine "alman futbolcu müller" moduna getirmeyi başarmıştım.
daha tanıdık bir örnek vermek gerekirse nuri alçonun gençlik filmlerindeki saç tipi de verilebilir *
ayrıca boyum da uzamıştı, tuhaf şekilde, bir kaç aylık periyotta bir kaç santim daha atmışım, babamdan 2-3 santim kısayken, şimdi bir o kadar uzundum.. önce hatta bunu fark eden de o oldu aq, "lan eşşek sıpası senin boyunun uzaması durmamış mıydı?" diyerek.
kilo aldım,
sakallarım sertleşti,
sanırım büyümüştüm beyler, bir şekilde hem mental hem de fiziksel olarak üniversite beni olgunlaştırmıştı, artık aynaya baktığımda gördüğüm yüz eskisi kadar sevimli ve bebeksi değil, daha sert hatlara sahip, kirli sakalı, hafifçe çıkık elmacık kemiklerinin altına kadar gür, açık kestane rengi, müller vari saçları yuvarlak yüzünü çevreleyen, geniş omuzlu ve eskisine oranla nispeten uzun bir adam olup çıkmıştım.
hiç bir zaman iri yarı bir çocuk olamadım ama lise son (gene fena boy atmıştım o ara, aq 16 sene hobbit olarak gezdim ben) ve üniversite sona doğru arkadaşlarımın muhabbetler gelince söylediği ve bazıları beni çok güldüren tanımlar olmuştur, misal dershaneden arkadaşım musti, "aga sen iri değil gibisin ama bi sıkılık var aq" derdi, üniversitede necati "kanka değişik bi kalınlığın var senin" derdi..aq ne biçim tanımlar lan bunlar, her duyduğumda da benzer tepkiler verip gülmekten koparırdım bunları;
"aga işte ben ağaç gibi yana doğru büyüyorum napıcan, odun olduğum ordan belli işte"
bendeki psikolojik değişimlere an be an zaten şahit oldunuz, fiziksel özelliklerimden de hazır boşluk varken bahsedeyim dedim.
öte yandan yaz boyu bol bol yüzdüm, baskete tabi ki devam, artı bir de kick boks a yazıldım * bir aralar tv lerde o akım vardı, sanırım fena halde gaza geldim.
daha önce başka bir konuda yazmış olmam lazım, iki yıl düzenli kick boks yaptım, üni 2 ve 3 sınıfta. bu da hafızanızın bir kenarında bulunsun.
sporu zaten hep sevmişimdir,ve en zor zamanlarımda da bana hep çıkış kapısını aralayan, fırsatlar yaratan, bu etkinlikler olmuştu.
o yüzden, yeteneğiniz az ya da çok olsun, fark etmez, hoşunuza giden sporu yapın beyler,
spor sağlıktır, hem ruhu hem bedeni temizler. hele bizler gibi genç adamlar, böyle bol imkanların olduğu bir devirde, kesinlikle en düzenli spor yapmalı, sadece beyne değil, bedene de yatırım yapmalıyız. her ne kadar şartlar ve eğitim sistemi bize "oturun kös kös sadece ders çalışın" diyor olsa da, bu tarz vücuda faydalı aktivitelerden de geri kalmayın,
genç adamda, erkek adamda, bir sağlık sorunu olmadıkta kilo olmayacak beyler,
yahu çocukları görüyorum şimdi, 16-20 yaş arası, nerdeyse obezlik sınırındalar, ama neden? sabahtan akşama kadar okulda sıraya otur,
akşam evde internetin, televizyonun başında otur, kızlarla git kafede otur.
devamlı göt üstünde otura otura karpuz gibi yapmışlar götleri..lan yemin ediyorum beni şimdi o 15 li yaşlarıma geri döndürseler sokakta yatarım be...
bu, "şimdiki çocukların internet nesli" olmasıyla ilgili, beni çok büyük hayal kırıklığına uğratan bir anım var, onu da bir ara paylaşacağım.
bu gecelik bu kadar sosyal mesaj yetsin *
daha başka neler oldu derseniz,
evet, ebru ile oldukça serbest ve moderen bir ilişkimiz var, yaz boyu 15-20 kere filan anca mesajlaşmışızdır uzun olarak. hani öyle yolda yürürken bile ezilip gebermek pahasına, az önce sıçtığı boku dahi anlatan çiftlerden olmadık. bu iyi bir şey, zira daha önce bu tarz konularda anlaşmıştık,
"sıkmak yok"
yazın sonuna doğru ilginç bir gelişme olarak, nilaydan da mesaj aldım. naber, nasıl gidiyor tarzı, başta garipsemekle beraber, sonrasında pek de siklemedim açıkçası. sen, neredeyse koca dönem selam verme, ondan sonra naber bilmem ne..sıradan ve teklifsiz cevaplarla geçiştirdim gitti.
tolgayla konuşuyoruz arada, zaten adam okul çevremdeki tek düzgün insan diyebilirim, o da olmasa kocaa ünide oturup iki çift laf çevirecek delikanlı adam yok..
http://fizy.com/tr#s/1ai7bu
nihayetinde zaman geçti, malum gün, ayrılık vakti geldi.
annemle anneannemin beni geçirirken yine ağladığını söylememe gerek var mıydı bilmiyorum, babam "akıllı ol olur mu aslan oğlum" deyip beni kucaklayışı, kardeşimin, daha gitmemişken "sen şimdi ne zaman bi daha döncen abi?" diye sorması..ah aq..gene kopuyoruz o sıcak yuvadan,
gene kaosun kucağına oturmaya gidiyoruz..beni dünyada koşulsuz ve çıkarsızca seven yegane insanları, sistem uğruna, göz göre göre ardımda bırakıp bir kez daha ne idüğü belirsiz karakterler kervanına müdahil oluyorum..
odamı, evimi ve içindekileri özleyeceğim..
bp kamyonumla da vedalaşıyorum gitmeden önce..yatağımla..minyatür basket toplarımla..hala dirseğimin izlerini taşıyan masamla..
evimle ve onu değerli kılan insanlarıyla vedalaşıyorum,
kapı önünde bekleşip bana ağlar-güler gözlerle el sallayan ev halkına ben de gülümseyerek el sallıyorum, yolcudur abbas..
birazdan opel in içinde baba oğul yalnız kalacağız..yarım saatlik, bol tavsiyeli ve telkinli bir yolculuğun ardından bursa garaja varacağız..
sonra bavullarımı yükleneceğiz beraberce, otobüse attıktan sonra son bir beş dakika daha son duygularımızı ve düşüncelerimizi paylaşacağız babamla, ve nihayetin o bana
"varınca ara oğlum" diyecek ben de ona,
"tamam babam, hadi, görüşürüz, baskın yaparım belki * " diyeceğim.
çok değil, 15 dakika sonra bir cumartesi akşamı, kızıllaşmış havanın ve yol boyunca sıralı ağaçlar, tabelaların eşliğinde, artık o iyiden iyiye tanıdık olmuş olan yolda, kulağımda müzik, gözüm batmak üzere olan güneşte, egeye doğru yol alıyor olacağım..
geliyorum mavi şehir..beni özledin mi?..
gece yarısı yurda vardım,
odamız aynı gene,
tolga henüz gelmemiş,
yorucu bir eşya yerleştirme seansının ardından şöyle ufaktan bir yurdu turluyorum,
daha kimseler yok, kaşarlanmış üst sınıflar zaten 1 hafta geç geliyorlar, aslında ben de geç gelebilirdim, ama o ayrılık havasını uzatmak istemedim, e orada 1 hafta fazladan da kalsam, 10 gün de kalsam, yine de kaçınılmaz olanla yüzleşmeyecek miyim? zaten o bir hafta da gideceğim günü düşünmekten mundar olurdu..ben de acıyı kısa kesmek istedim.
kimseler olmayın tv izleyen murat abinin yanına inip, beni imrendirecek derecede saf ve samimi muhabbetine ortak oldum. ne güzel insanlar.. egenin yerlisini hep sevmişimdir zaten.. napcez gali? netcez gali? *
pazar günü için ebruyla konuştuk, okulda görüşme kararı aldık, "sen yol yorgunusundur" dedi. doğru, teşekkür ederim. şimdi normalde burada benim "allah allah, neden buluşmak istemedi lan? lan?!" gibisinden kuşkulanmam lazım değil mi?
ama zamanında ayarı öyle bir vermişim ki, kızın yazınki konuşmalarımızdaki tavrı bile, penceresine konmuş bir kuşu kaçırmamak için parmağını bile kıpırdatmamaya çalışan küçük çocuklar gibi..şu sıkma meselesini artık o anki koşullar altında nasıl beynine empoze ettiysem, aşırı derece titiz davranır olmuştu,
lan sanki hemen terkedip gidicez aq..bu ne hassasiyet..
tabi bunda benim de payım olduğu için, eğer durum gerçekten tahmin ettiğim gibiyse (yani beni ürkütmemek için öyle davranıyorsa) o aradaki hassasiyeti biraz yumuşatmaya karar verdim, kendimden biraz da utandım açıkçası..ne öldürür ne güldürür misali, öyle davranmamak gerekiyor abi, o zaman ya hiç takılmayacaksın ya da takılıyorsan da böyle "bak giderim haa" havasında olmayacaksın her dakika.. kimseyi diken üzerinde oturtmaya hakkım yoktu.
farkettiyseniz geçen seneki ben ile bu seneki fresh ben arasında epey bir pozitif düşünce farklılığı vardı..aq nasıl bir ruh halindeydim allah bilir.. kendime ve etrafımdakilere neler çektirdim..
yo, bu sene öyle olmayacaktı, zira ben artık kendine güvenini tam anlamıyla tazelemiş, her türlü aktivite yönünden harika bir yazı geride bırakmış, hayatın aslında ne kadar güzel ve yaşanılabilir bir şey olduğunu tekrar tekrar, küçük detaylarla keşfetmiş ve kanıma giren zehirden kendimi mütemadiyen arındırmıştım.
şimdi zaman, tanışılmayanlarla tanışma, konuşulmayanlarla konuşma, konuşulmayanları konuşma zamanıydı... duvarlarımı yıkmış, acıların çocuğu, yalnız adam, gizemli çocuk modlarından sıyrılmıştım.
gördüğünüz gibi kendi kendimi gaza getirmekte de son derece ustaydım *
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil