17 Ağustos 2013 Cumartesi

Nasıl Piç Oldum Anlatıyorum Part 25

http://fizy.com/#s/1aj5pq (ebrudan bana)

vay amk..
vay ki ne vay..lan?..çocukluğumun geçtiği, çakıllarının açtığı yara izleri hala dizimde duran, ilk tasomu köktüğüm, ilk kız öptüğüm, boncuklu tabancala savaşlarında direklerinin arkasına saklandığım, ilk arkadaşlarımı, ilk maceralarımı (birini anlatmıştım başka bir hikayede) ilk icraatlarımı yaptığım, efsane mahallemden taşınıyoruz ha?
ercanlar,
buraklar,
cevat piçi
sümüklü fatih
kız kurusu didem filan,
hepsi yalan mı olacak şimdi?
o değilde, daha geçene yaz potalarını dövdüğüm basket sahasından, eski dostlarla buluşup biraları devirdiğimiz sarı-park dan,balkondan keline tükürdüğüm için kendimi hala suçlu hissettiğim, ama beni pek seven bakkal nuri den filan da ayrılıcam he?

vay amk..

sonra bu ev..
odam..
şu üniversiteyi kazanacağım derken götümde basur çıkarmasına ramak kalışına şahit olan, kardeşimle kick boks maçları yaptığımız salon, çocukluğumda oyunca arabalarımı gezdirdiğim uzun ince hol..annemin zıplarsak toz kalkar diye içinde bir türlü rahat hareket ettirmediği salon (anneler işte.. * )... anneannemin hünerini konuşturduğu, içinden her daim mis kokular yayılan, avizesi diğer odalardan farklı, balkonlu mutfak...

hepsinden, bunların da hepsinden ayrılacağım ha?..

daldığım düşüncelerden sıyrılıp babama sordum,
"ee..peki nereye taşınacağız?"

"daha kesin değil ama büyük ihtimalle x de bizim ortaklarımızdan birinin yaptığı siteye, tsigalko, bir görsen böyle evi var ya, manzara filan, deniz, şehir ayağının altında, çok şahane..tam bir kesinleşsin, seni de götürürüm bakmaya"

beyler bu arada bu "x" i söylersem çok fena alan daraltmış olurum, çok spesifik bir yer çünkü bursalı panpalar affetmez, o yüzden o "x" bende kalsın *

"iyi ya" dedim, dalgın dalgın..sevince ortak olmuş görünmeye çalıştım, ama bana masumiyetimi hatırlatan çocukluğumdan, büyükçe bir parçayı daha kaybedecek olmam canımı sıkmıştı..
geçmişle köprüleri bir bir atıyordum artık..kimi isteyerek, kimi istemeden..

"ne zaman taşınıcaz peki?" dedim.

"bakalım, kısmetse yaza doğru, sen ikinci dönem baharda bir daha gelirsin, böyle yine finallerinden önce, o ara taşırız"

eh..en azından hala geçirilecek bir sömestrim daha vardı bu mahallede, bu evde..ve bu hafta tabi..
kıymetini bilsem iyi ederdim..

bildim de, o 1 hafta gözüm, ardımda bırakıp geldiklerime dair hiç bir şeyi görmedi, sadece ve sadece şu an da sahip olduklarımla ilgilendim..evim gibi, ailem gibi..çocukluğum gibi...
el classico dan sonra devam ederiz panpalar, bunları önceden yazmıştım ;)
tekrar iyi geceler, 10 dakika sonra başlayıp 3-5 part daha atacağım panpalar
..dedim ya, başka hiç bir şeyle ilgilenmedim, hiç bir şeyi aramadım diye, aynen öyle. ceydanın mesajlarını bile kısa kestim, sonra nilay mesaj atmış, "ne yapıyon?" gibisinden. konuşmak istiyor dönünce..bir ton laf yiyeceğiz gene anlaşıldı..
ulan sevgilim oluyor, ayrılıyorum, onlardan zaten azarı yiyorum, yetmiyor, bir de ortak arkadaşlar basıyor kalayı..amk size ne? siz işinize baksanıza.. sanki dünyada ayrılan ilk insan benim..

ama hayat işte.. onların yerinde ben olsam, ben de bana aynı şeyi yapardım.. verirdim kalayı, verirdim azarı aq..

güzel geçen ve kendimi sanki "şehir hayatından kaçıp, dağ evinde doğal hayat kaçamağı yapan iş adamları" gibi hissettiren bir haftanın ardından üniversiteme geri döndüm..

kaçıp gittiğim her şeyle yeniden yüzleşme vaktiydi..ama aynı zamanda özlediklerimle de hasret giderme vakti..

dönüşte şehre gece düştüğüm için ilk gün hasret giderebildiğim tek kişi tolga oldu, gene ışıkları söndürdük, yataklarımızda tavana bakarak * geç saatlere kadar muhabbet ettik, yaşadıklarımızı paylaştık.. nilayla ilişkileri dolu dizgin.. maşallah diyelim, eh, normal insanlar mutlu olabiliyormuş demek ki..anormallik bendeymiş..

ertesi gün ise başında beri kaçtığım pek çok yüzleşmeyle başa çıkmam gerekiyordu,
nilay konuşmak ve muhtemelen ağzıma sıçmak istiyordu,
ebruyu o günden sonra ilk kez görecektim

ve tabi sınıf.. acaba gene beni dışlarlar mıydı öyle? cezalandırmaya çalışırlar mıydı? ama sonra geçen seferkinin ötekileştirilme sebebimin mine ile olan ayrılığımdan ziyade, serhat ın işgüzarlığı olduğunu hatırlayıp biraz rahatladım..
yine de , benim gibi, ortamlarda rahat olmayı seven bir adam için, sınıftaki "konuşulmayan kişi sayısı" arttıkça sıkıntı başlıyor demekti..
amk, ozanla-ayşenle zaten konuşmuyorsun, onların nispeten yakın arkadaşlarıyla konuşmuyorsun,
serhat ve tayfasıyla konuşmuyorsun,
nilay ın tayfasına da , gelip barışan nilay haricinde kırgınsın seni sattıkları için, anca selam alıp veriyorsun..
şimdi ebru ve yakınları ile de konuşmayacaksın belli,
pokemonları dışladığın için konuşmuyorsun,
çirkin kızlarla (ki sayıları epeyce) kalitemi düşürür diye konuşmuyorsun..

amın evladı tsigalko, sen kiminle konuşucan yarağım? bu nasıl sosyal çevre anlayışı?
.
.

doğal davranmaya çalışarak sınıfa girdim,
tek istediğim kendimi duvar kenarına bir yere atmak ve sonra çaktırmadan sınıfı gözleyip durum raporu çıkarmaktı..
ön sıralardan boş bir tanesine kendimi attım, eşyalarımı yerleştirdikten sonra yan dönüp sırtımı duvara verdim, yarı yarıya dolu sınıfa şöyle bir göz attım,
olağan dışı bir durum yok gibi görünüyordu, kimse beni parmağıyla işaret edip fısıldaşmaya başlamadığına göre ( oluyor böyle şeyler gülmeyin) ortam stabil sayılırdı..

sonra ebrunun sınıfa girdiğini gördüm..o güzelim kız, şimdi çatılmış kaşları ve robotik hareketleriyle etrafındakileri kendinden uzak tutmaya çalışan fettan bir tipe dönüşmüştü.. ifadesiz deyip durduğum yüzüne, sonunda kalıcı bir ünlem yüklemeyi başarmıştım.. keşke o ünlemin adı "sevinç", "coşku" filan olsaydı, "karamsarlık" değil..

gidip cam kenarından en arkaya bir yere kendini attı, etrafına bakmaksızın önce eşyalarını yerleştirdi, sonra yanında getirdiği kitabı çıkarıp okumaya başlamıştı..ne okuyordu acaba?..bir de, sanırım şu kitap okuma sendromu, büyük bir travma geçiren insanların ortak özelliği filandı, kendi yalnız ve mutsuz zamanlarımı hatırladım, ne romanlar devirmiştim..

sapık gibi, kendi isteğimle ayrıldığım eski sevgilimi izlediğimi fark edince, silkinip kendime geldim, fazla bakmamak gerekti..

bir süre sonra nilay da girdi sınıfa, eşyalarını sıranın birine fırlatıp yanıma sokuldu, beni çok şaşırtan anlayışlı bir gülümsemeyle,
"nabersin?" dedi,

"iyi diyelim iyi olsun.. senden naber?"

"bildiğin gibi işte * ..yoktun, geçen hafta?"

"hea.. öyle biraz bizimkileri göreyim istedim.."

"hımm.. konuşalım mı bir ara?"

"olur..ne zaman istersen.."

"tamam öğlen beraber yeriz madem" deyip omzumu sıvazladıktan sonra sırasına geri gitti..
bu şekilde yaklaşması beni şaşırtmıştı, dediğim gibi, ben azar yerim, yine gözleri fal taşı gibi açılır, burnundan soluyarak bana "görüşelim!" gibisinden hareket yapar sanmıştım..eh, her halde o yolun söz konusu ben olunca pek de işe yaramadığını anlamıştı.

neco gelip yanıma oturdu, selamlaştık, sarıldık.

sonra da hoca girdi zaten..

başımdan geçen trajedinin ardından ilk günüm, beklediğimden güzel ve kolay başlamıştı, umarım öyle devam eder...
öğle arası nilayla muhasebemiz vardı,

yiyeceklerimizi alıp masanın birine oturduk, önce her zamanki gibi genel mevzular konuşuldu, yaklaşan finaller konusunda kaygılar dile getirildi, muhabbetin altı dolduruldu.. nihayet artık yeterince geyik yaptığımızı düşünmüş olmalı ki nilay konuya girdi,

"tsigalkocum.. nasıl oldu böyle bir şey?" dedi..

ne dediğini anlamamazlıktan gelecek halim yoktu.. böyle çocuk oyunları için fazla büyüktüm artık.. cesurca devam ettim açtığı yoldan,

"açıklaması zor be nilay.. galiba ben de bir rahatsızlık var, en yakın cevap bu olsa gerek.."

"yok canım, ne münasebet.. olur böyle şeyler..ama, ne bileyim, yani siz..siz.. çok güzel bir çift olarak görünüyordunuz dışardan bakınca.. hani, arkadaşımsınız diye demiyorum, hakikaten öyleydi.. mutlu ve uyumluydunuz.. değil miydiniz?"

iç çektim..

"öyleydik.. belki..ama.. öyle olsaydık, bunlar yaşanır mıydı dersin? demek ki olmaya da bilirmişiz.. kendimi, onu ve etrafımı kandırmış olabilirim.."

"bence gayet gerçektiniz..ve hatta bence, sen şimdi kendini kandırıyorsun.. neden bilmiyorum ama, sanki hep böyle güzel giden ilişkilerini bozarak kendine acı çektirmeye çalışır gibi bir halin var..ya da birilerinden intikam almaya çalışır gibi.. bazı şeyleri artık geride bırakmışsındır diye düşünüyordum ben... bırakamadın mı?"

"yok.. bıraktım..onunla ilgili değil, hatta o bile benim bahanemmiş diyebilirim.."

"nasıl yani bahanenmiş?"

"ya, işte ben zaten böyle pislik bir adam olabilmek için fırsat kolluyormuşum.. ayşen meselesi de bahanem olmuş.."

"saçmalamaaa.. pislik filan değilsin sen.. zorla olmaya çalıştığın şey bu mu yoksa? ne kadar çok insan üzersem o kadar kötüleşebilirim diye mi düşünüyorsun.. inanamıyorum sana tsigalko.. biliyorum seni de zamanında üzdüler, evet, ama sen onlar gibi olamazsın ki? sen farklısın, iyi birisin.. yüzünden belli.. kaçırıp durduğun gözlerinden bile belli..bak bakayım bana?"

gülümsüyordu, abla muamelesi mi yapmaya başlamıştı şimdi de, çenemi tutup kafamı göz hizasına kaldırdı, sonra o çeneden hafifçe sarsalayıp makas alarak,
"hanimiş kötü adamım benim" deyip gülmeye başladı..
kızmam gerekirdi belki, ama kızamadım..ben de güldüm..

"pff.. nilay..böyle işte.. karışık işler..ben de bitmesin isterdim ama.. olmadı işte.."

"ee..ne yapalım tsigalko efendi..sen zorla kendini yalnızlaştırmaya çalışıyorsun ama, elbet bir gün kaçamayacağın, üzemeyeceğin birileri bulur senide..o güne kadar bir yere mi bağlasak seni ne yapsak da insanlara kötülük yapmasan :p"

"yalnız olduğumu da nerden çıkardın?" dedim,

"hımm doğru ben varım ;) tolga var, ama benim bahsettiğim yalnızlık farklı, kapiş?"

gülümsedim..
"şey..ben öyle de yalnız sayılmam aslında.."

"nasılll?" dedi, şaşırmış gibi,

anlaşılan nilayın henüz her şeyden haberi yoktu..ona tolga mı, yoksa ebru mu anlatmıştı ayrıldığımı bilemiyorum ama beni nilayın gazabından korumak için bazı gerçekleri gizlemişti belli ki..acaba ben de bozuntuya vermese miydim?
"nasıl yani tsigalko?" diye üsteledi ciddileşerek,

"şey.. benim..kız arkadaşım var şu anda.."

"ne..na... ne ara.. nasıl ya?!"

"ebruyla ayrılma sebebim de bu zaten.." dedim büsbütün tırsmış ve tükenmiş halde..

eveett.. nihayet günün başından beri beklediğim pörtlek gözler ve sesli soluma sonunda karşımdaydı..

"şaka yapıyorsun.." dedi fısıltıyla.."aldattın mı kızı?"..

"tam olarak aldattım denemez.. aldatmamak için ayrılmak zorunda kaldım.."

nilay sağa sola ve tavana bakınarak ya sabır çeker misali hareketlere başlamıştı..

"ee" dedi, "şimdi, peki bu kızla ne olacak? bu sefer ciddisin demek ki, ebruyu bile gözden çıkardığına göre?!"

biraz sesi yükselmişti ama iyi yerden yakaladığımı hissettim,

"evet, belki de senin bahsettiğin şu "üzemeyeceğim ve kaçamayacağım kişi o dur"..

sözlerim gerekli etkiyi gösterdi.. nilay sakinleşti.. yumuşadı..sonra,

"aşık mı oldun yani şimdi sen.." deyip acıma, şaşırma ve hayret arası bir yüz ifadesiyle gülümsedi.."harbi harbi aşıksın bu sefer öyle mi?"

"sanırım.."

"inanıyim mi?"

"sen bilirsin.. * "

derin bir şekilde iç çekti..

"o kızla tanıştıracaksın beni.. kimmiş neymiş bakalım..bu kadar infial yarattığına göre.."

"peki anne"

"tsigalkoo!"

"tamam ya tanıştırırız.. allah allah..ama baştan söyleyeyim, tolga pek hazzetmiyor kendisinden.."

"tolga mı? ne alaka ki tolga ve o?"

"şey.. kız alt sınıflardan, tolga tanıyor, bir kaç kere aynı mekanda bulunmuşluğumuz var topluca"

"benim niye bundan haberim yok?" dedi yeniden gözlerini yuvalarından fırlatarak..

hassiktir..pot kırmıştım.. tolgayı niye karıştırdım ki amk muhabbetine..hey allahım ya..şimdi ya benim yüzümden kavga filan ederlerse.. kıvırmam lazımdı..

"ya biz tolgayla takılıyorduk, alt sınıftan da bir arkadaşım var, alper diye, onunla beraber geldi kızlar yani, tolga ikimiziz diye sana haber vermemiştir çıkarken.."

"haa..iyi bakalım öyle olsun..ama tolga kızı sevmediyse..ben de sevmem muhtemelen... o zaman sen nasıl sevebiliyorsun peki?"

"e diyorum ya, anormallik bende * "

"sus, sus, aptal saptal konuşma.. anormal görmemişsin sen.. kartondan prens seni.."

vay.. güzel tanımlama.. kartondan prens.. yamulan, kırılan, eğilen, bükülen.. kolayca yanabilen.. ıslanınca yumuşayan, eriyen..

kartondan prens..

prens bile değil.. bildiğin karton koli aq... çiçek yağı kolisi.. böyle alt kısımları yağ izli..

"önce bir tanışın bakalım da.." dedim..

bir tanışın.. hayatımı değiştiren kadını, sadece onun izin verdiği kadarıyla tanıyın.. benim onu tanığımın yüzde 1 i kadar filan mesela..ya da en fazla yüzde 5 i...
http://fizy.com/#s/1ago1f

nilayı epey şaşırttığım ve benim açımdan iyi geçtiğine inandığım bu konuşmanın ardından,tüm nihayet korktuklarımla yüzleşmiş ve üzerimde ki sorumluluğu atmayı başarmıştım..

şimdi sırada iple çektiğim muhteşem bir gece vardı,

ceyda ile..felekten bir gece..

buluşma yerine gittiğimde beni de epey şaşırtacak, hoş bir sürpriz bekliyordu,

şimdi beyler, ayıptır söylemesi, bizler genelde lisenin ve içindekikerin kıymetini, mezun olduktan sonra anlarız, lise eteği de bunlardan biridir malum..

o yüzdendir ki koca koca adamlar bile bugün liseli fantezisi kurar, siklerini kırana kadar "shcoolgirl" "college girl" "skirt" gibi kategorilerde otzbir rekorları denerler..

artık liseyi geride bırakalı yılı aşkın süre olmuş biri için, ben de bu gruba kendimi dahil edebilirim sanırım..yanı kısacası size burada bir paragraftır "lise eteği-liseli fantezim var" demeye çalışıyorum da, bakmayın işte "amk abazası" demeyin diye edebiyat kastım..

evet hayvan gibi liseli fantezim var,

karşımdaysa kırmızılı, siyahlı, pileli bir lise eteği, onun altına kahverengi caterpillar botlar, üzerinde ise siyahlı-alacalı renkli, kürk boyunlu ve kapşonlu bir montla ceyda dikilmekte..*

kızıl-kırmızı saçları, boynu kürklü montun alacası ve eteğinin kırmızısıyla ölümcül bir uyum içinde..beyaz tenine kontrast olmaya yetecek koyuluktaki kırmızı rujunu saymıyorum bile..

karşımda siyah-beyaz ve kırmızının eşsiz uyumuyla oluşturulmuş şahane bir biblo, bir sanat eseri duruyor sanki..şimdi böyle deyince hepinizin aklına gaziantepspor forması geldi biliyorum * ama o an benim aklıma gelen tek şey, karşımdaki tanrıçanın hislerim ve düşlerimle olan uyumuydu..

nefesimi tutmuş bir şekilde yanına yaklaştım.."bebeğim..harika görünüyorsun.."

gülümseyince beyaz dişleri ortaya çıktı "teşekkür ettim bitanem..özledim seni"

dudaklarımız buluştu, rujun bulaşıp bulaşmayacağına aldırmadan tutkuyla sömürdüm biçimli kıvrımlarını..
birbirimizden ayrıldıktan sonra yüzüme bakıp güldü,
"boyadım seni * "
eliyle dudaklarımı, yüzümü sildi, çok fena gıdıklandım, dudak en çok gıdık alan yerlerden biridir..
gülüştük..

sonra sordum, "ama aşkım sen üşümez misin böyle, etekle filan?" hani soruyorum ama, sormak olsun diye soruyorum yani, yoksa uçmuşum ben ulan..

elimi yakaladı, eteğinin altına, kalçalarına doğru götürdü, o ara benim ufaklık boxere kafa attı resmen, böyle bir atıldı yani ileri doğru afedersin..

"bak, çorabım kalın gayet, üşümem" deyip gülümsedi..

oha oha..üşümeyeceğini böyle mi kontrol ettiriyordu..donun ne marka desem onu nasıl kontrol ettirirdi acaba..

bu düşünce aklıma gelince güldüm..güldüğümü görünce o da güldü,

"hoşuna mı gitti, vahşi şey * "

bir şey diyemedim..ceydaya rahatlığı ve dobralığı konusunda minnettarım nasıl bu kadar edepsiz olabiliyor ve beni edepsizleştirebiliyor.. bazen beni bile aşıyor bu konuda, eyvallah..

"amaan sanki görmediğin şey..;)" deyip dil çıkardı..

"seninkiler bir başka" dedim gülerek, muhabbet iyice adult stand up lara dünmüştü..

"hımm, bunu bildiğim iyi oldu ;)"

az önce yakalayıp kalçalarında gezdirdiği elimi bırakmaksızın, el ele yürümeye başladık, daha önce grupça gidip beğendiğimiz barların birine gidecektik, şansımız varsa bu gece canlı müzik de olurdu..

anlayacağınız, kafelerde içilen çaylar, neskafeler, kah karşı sandalyede, kah dizimin dibinde çekimser halde oturan utangaç sevgililer,
geride kalmıştı..

bambaşka geceler, bambaşka bir sevgili, bambaşka bir gelecek beni bekliyordu artık, ne istediğini ve ne istediğimi bilen, hem dost, hem arkadaş, hem sevgili hem de ortağım, sırdaşımdı ceyda benim..

ben ve sırdaşım, gecenin kalbine doğru adımlarımızı el ele attık..
bu gecelik bu kadar yetsin panpalar,

kısmetse yarın gece görüşmek üzere, yorumlarınızı esirgemeyin *
iyi geceler panpalar,
bu arada @3380 erken boşalmışsın panpam, sadece bunu söyleyebilirim, genelde buradan yazılan ağır eleştirileri samimi bulmadığım için yanıtlamıyorum ama zahmet edip uzun yazdığın için ben de fikir belirtmek istedim, özelden konuştuğum ve konular üzerinde fikir alışverişi yaptığım panpalar var onlarla dobra dobra konuşuyoruz. sen ise bana şovmen demek istemişsin sanırım ama buradan bu şekilde yazarak asıl şovu sen yapmışsın gibi görünüyor.
neyse..

3-5 part atabileceğim, yarın yoğun olacak zinde kalsam iyi olur *
..başlangıcına paralel, güzel bir biçimde devam etti gece, hayatımda ilk defa outdoor olarak donuma boşaldım* *, barın karanlığı, alkolün beyinde yarattığı rahatlama, sesler, insanlar, eller kollar vücutlar derken, neredeyse tüm geceyi ayakta sevişerek geçirmiş, canlı müziğe * bağıra çağıra eşlik ettik, biralar kesmedi, tekilaları da devirdik..

ben bir yandan ruhen ve bedenen aldığım keyfin tadını çıkarıyor, hem de artık klasiğim olmuş gözlemlerime devam ediyordum..

kalabalık dikkatimi çekmişti mesela..ne çok insan var.. gecenin bir vakti, şehrin bu yerinde, onlarca insan (hatta belki yüzlerce, abartmak istemem) deliler gibi içiyor, tepine tepine dans ediyor, sevişiyor, gülüşüyor, çeşitli boyutlardaki ilişkilerine başlangıçlar yapıyor ya da hali hazırdaki ilişkilerini geliştiriyorlar..

pek çok insan, daha önceki gecelerde benim de yaptığım gibi kafelerde son içeceklerini yudumlamış ya da çoktan kalkıp evlerine-yurtlarına doğru yola çıkmış, hatta belki de evden hiç çıkmamışken,
buradaki, bir parçası olduğum tuhaf kalabalık, belki de gözle görülemeyen ancak hissedilebilen bir sınırı temsil ediyordu..

genelde, eğlence anlayışından bir insanın yetişme tarzını ve karakterini anlayabilirsiniz, ama sanırım bunu benim için söylemek zor, nereden nereye geldim, ben bile şaşırıyorum, evinin 50 metre ilerisindeki parka gitmek için zorla izin koparan bir çocukken hem de..

biz ceyda ile erken koptuğumuz için, haliyle biraz erken yorulduk ve milletin gaza gelip masalardan fırladığı, eğlencenin sonlarına doğru, geçip masanın birine çöktük, kız kendi başına dik duramıyordu artık, bana yaslandı,

"ohhh amma koptuk ha..bunu yapalım sık sık * "

hafifken şaftı kaymış yüzüne baktım, göz göze gelince ne düşündüğümü anladı yine, diyorum ya, bu kız benim beynimi okuyor resmen,

"yok sarhoş değilim... yani sarhoşum tabi dee bilincim yerinde yani ;) azcık yoruldum sadece.. biraz dinleneyim.."

"hıı, e sarhoş olsan ne olacak ki sanki, seni kaçırırım diye mi korktun * "

"beni kaçıracaksan hemen sarhoş olabilirim ;)"

eğilip öptüm, "nerde kalıcaksın sen bu gece sahi?"

"arkadaşıma gidicem ya..sen de gel istersen?"

"başka zaman..ben de yoruldum, yurda gideyim.."

"iyi ısrar etmiyorum..ama "başka zaman" lafını söz olarak alıyorum? ;)"

"aal.. öyle söz vermeye filan ihtiyaç yok ki, ben seninle her yere gelirim.."

sevecen şekilde gülümsedi,

"çok tatlısın.. hafta sonu gideriz, hem onlarla da tanışırsın * "

"tanışırız ya.."

gece sonunda ayakta kalmaya çalışarak ceydayı arkadaşlarına bıraktım, kendim giderim filan diye cicilik yapmaya çalıştı ama nereye gidiyon tek başına o saatte aq..herhalde ben götüreceğim,

bu centilmenliğimin karşılığını evin önünde bir kaç dakika daha sömürülerek aldım, iyi geceler diledi, kıvırta kıvırta apartmana girdi, arkasından bakarken derin bir of çektim, eğer sigara içiyor olsaydım, şu sahneye kesin bir tane yakmıştım ulan..

yurda dönüş epey uzun ve zorlu bir yürüyüş sonucu gerçekleşti, kendimi odaya atar atmaz uyumuşum zaten, görevli murat abinin "çoh gec kalmaa başladın sen gali hayta oğlan" tarzı egeli azarlarını da yemeden geçememiştim tabi..

duşumu sabah almaya karar verip zıbardım..
ceyda ile ilişkimiz dolu dizgin devam ediyordu, yaklaşan finallere moralli girmek önemliydi tabi, son zamanlardaki en büyük desteğim ve yaşama sevincim olan çılgın sevgilimle aramızdakiler, elbette sadece cinsellikten ibaret değildi.

ceyda libidosu yüksek bir kız, ama bu onu bir seks manyağı yapmaz sonuçta. hatta zaman zaman bu konuyu tamamen dışarda bıraktığı bile oluyor, sadece sevişmeye - öpüşmeye dayalı bir ilişkinin sağlıklı olmayacağının ikimiz de farkındayız ve onun başka alanlar da paylaşımcı olması hoşuma gidiyor, birbirimizin ufak zevklerini, sevmediklerini, sevdiklerini, takip ettiklerini, umursamadıklarını öğreniyor, ortak noktalar yaratıyor, hatta bazen saatlerce konudan konuya atlayarak sohbet edebiliyoruz..

yani normal sevgililerden çok da farkımız yok, tabi ikimizin de birer kurtadam a dönüştüğü geceleri saymazsak,
o bar köşelerinde kucak kucağa dans ederken kendimizi kaybedip içimizdeki canavarı ortaya çıkarıyoruz.. etrafımız da genelde bizim gibi canavarlarla dolu olduğu içinde ortama kolayca uyum sağlıyor ve kendimiz gibi davranabiliyoruz..

okulda ise epey kontrollü sayılırız..hem benim taze olan ilişki geçmişim hem de ceydanın ılımlı bir ortama sahip sınıfında infial yaratmamak adına, alttan aldığım derste yan yana otursak bile fazla samimi pozlar vermekten kaçınıyoruz.

sanırım biraz avrupai bir çiftiz, bilemiyorum *, rahat takılıyor, anı yaşıyor, birbirimize keyif vermekten mutlu oluyoruz, ikimiz de sanki kendimiz için değil, karşımızdakini mutlu ettiğimiz için mutlu gibiyiz..

bir gün yine cuma günü bunların sınıfta alttan dersime giriyorum,
alper, makineci nurettin bizim önümüzde, onların önünde alpere yamanan iki kız, biz de alperlerin arkasında, duvar kenarında oturuyoruz,
mustafa hoca zaten dersi kendisi de kaynatmaya elverişli bir adam olduğu için sık sık şamata çıkıyor, biz gülüp eğleniyor filan, her şey harika, etrafımda arkadaşlarım, sevgilim, pozitif bir hava, kendimi "ıstanbuuul cok guuzeeğ" diyen turistler gibi hissediyorum, öyle bir enerji, sevindiriklik durumu var üzerimde..

bu pembe toz bulutlarının dağılması için ise sadece bir iki saniyelik bir bakışma yetiyor.. çabucak unuttum sanıp, güya sünger çektiğim eski suçlarımı hatırlatan, beni ardımda bıraktığımı sandığım şeylere doğru vakumlayan bir bakışma,

o eğlencenin ortasında ceyda omzumda kıkırdarken, hafif arka çaprazımda, orta sıraların ortasında oturan ayşegül ün donuk bakışını yakalıyorum, dediğim gibi, 1-2 saniye öyle kalıyoruz... günlerdir siklemediğim ve nihayetinde beni muhtemelen pek hazzetmediği bir kızla kafa kafa gören ayşegül ün gözlerinde hayal kırıklığı ve öfke var... anlaşılan cici ev kızımızın "evlenilecek ideal adam" hayallerinde epey ilerleme kaydetmişim ki bu tarz bir bakışa maruz kalıyorum..

biraz moralim bozulmakla beraber, ayşegülün pasif bir kız olduğunu hatırlayıp (yani benim düşünce ve sınıflandırmama göre) "amaan, bitti gitti işte o da, ne yaşadınız ki zaten oğlum?" deyip kendimi rahatlatıyorum..

ders çıkışı çocuklarla ve ceyda ile vedaşlaştıktan sonra yurda gitmek üzere yola koyulacağım, bunların daha dersleri var tabi, onlar devam, ben kaçar..

neyse, koridoru geride bırakıp giriş merdivenlerine yönelmişken arkamdan tanıdık bir ses adımı sesleniyor, duymayı istemeyeceğim seslerden biri,

"tsigalko??"

ayşegül..

koridorun başında bana doğru ilerliyor, sanırım vermem gereken son bir sınav daha var.. belki de ayşegül o kadar da pasif değildir..
giriş kapısının önünde durmuş, bana doğru gelişini izliyorum..ne diyecek acaba... ne diyebilir ki? aramızda resmi olarak hiç bir şey geçmedi.. tamam buluşmalar, görüşmeler olabilir ama, bana sitem etmesine yetecek bir silah yok elinde..ne var yani, onla da görüşmüşüm, bir başkasıyla da ve daha çok isteyen, beni kazanmış.. onun hatası..

biraz hızlı hareket etmiş olmalı bana yetişmek için, düzensiz soluk alış-verişlerle yanıma geldi, soğuk bir gülümseme ile,

"naber?" dedi,

"iyi.. ayşegül..senden?"

"iyii ben de..şey diyecektim sana.. aramızda bir sorun mu var??" diye sordu tatlı tatlı..o an "sorun sende değil bende" deyip kahkahayı patlatmak istedim ama öyle olmuyor tabi,

"yoo... neden ki?" deyip sahte bir şekilde gülümseyip anlamamış ayağına yattım..

"ya..ne biliyim, aslında bir şey yok gibi ama.. soğuksun sanki biraz..o yüzden şeyettim.."

"sana öyle gelmiştir" dedim aynı fake gülümseme ve ruhsuz ses tonuyla..

bir kaç saniye bakıştık, ayşegül ellerini bir yere koymak ister gibiydi, etrafındaki boşluktan yardım istedi..

genellikle kızların karşısında bu duruma düşen utangaç ve gururlu hemcinslerimi hatırlayıp içimden acı acı güldüm..bir zamanlar ben de aynı durumdaydım..

"eee?" diye soran ve o sırada sahte sahte gülümsemeye devam eden bir yüzle ayşegül e bakmaya başladım, hadi ne diyeceksen de de, gidelim artık,

nihayet konuşmaya karar verdi,

"şey, bir ara senle dışarı çıksak olur mu?" diye sordu temkinli ama aynı zamanda istekli bir ses tonuyla,

"eeeıımm, pek vaktim yok bu aralar ama ya..okul, kick boks antrenmanları, ceyda filan derken, kendime bile vakit kalmıyor, bilmem ki ne ara çıkabiliriz?"

hançeri kınından çıkarmıştım,

"haa..ah..ceydayla.." sustu, eli koluyla "ne iş?" der gibi bir hareket yaptı,

"ha biz, çıkıyoruz ceydayla, bir kaç haftadır * "

ve şimdi de saplamıştım... doğru yere, doğru zamanda..

kızın yüzü dalgalandı,
bir anlığına burun delikleri genişleyip daraldı, utanan, ya da heyecanlanan insan refleksi.. sanırım bundan bahsetmiştim daha önce, ikili ilişkilerinizde faydalı olabilecek bir detay,

"aa..ha..hayırlı olsun.. tamam o zaman ya, önemli değil.. önemli bir şey yoktu zaten.." deyip tuhaf jest ve mimiklerle sözlerini destekledi,
ben ise hala fake gülüşüm ve rahatsız edici derece yapmacık olduğuna inandığım bakışlarla kızı süzüyordum,
"tamam" dedim gülüşümü bozmadan "görüşürüz * "

bozuk bir gülüş ve kafasını oynatmakla yetindi..

birbirimize sırtımızı dönüp, farklı kapılara doğru yöneldiğimizde, ayşegülün artık tehdit olamayacağını biliyordum..
ama aynı zamanda fazladan bir kalp daha kırdığımı da..
eğer bu işlerin bir istatistiği olsaydı, o sıralar liderliğe oynardım diye düşünüyorum... aslında hiç hoşuma gitmeyen, ama kendimi yapmaktan alıkoyamadığım bir tür alışkanlık haline gelmişti bu iş,

"bu son olsun" dedim kendi kendime konuşarak,

"bu son olsun.."
akşam yurda gittiğimde necoyu bizim odada buldum gene, ama bu sefer, geçen seferki gibi ufak da olsa rahatsızlık hissetmedim, hatta gördüğüme sevinmiştim..

"naber kızlar?"

"iyidir aga" (necati)

"iyilik, sen nabıyon sikik? (tolga)

"iyi amk, yoruldum ya..her gün okul mu olur üniversitede aq.."

"gitme hacı, devam zorunluğun yok cumaları?" diye iğneledi tolga,

"cumalar için demiyorum olm.. keşke her gün cuma olsa"

"ooo hooo ho, adam azimli"

"hee, çok."

"ders konusunda değil oğlum, malum konularda * " deyip pis pis sırıttı tolga..

siktir der gibi ağzı burun büktüm,

necati,

"aga biz de bu gece içmeye gidelim diyorduk ama, yorgunum dedin?"

"nereye gitceniz?"

"şu yakındaki yere ya"

"haa.. bizim pub a mı?"

"hee bap bap" dedi necati, o telaffuzu duyunca ben kahkahayı bastım tabi, o ara tolga sataştı,

"pub bup ne amına kodumun ingilizleri ya... biraaaane diyeceniz olm.. sokturmayın bopunuza.."

hep beraber gülmeye başladık,

"aga yorgunum da, gideriz bea ne olcak.. gider takılırız ;)"

"tamam madem, akşam ben uğrarım sizin odaya, çıkarız ;)" dedi necati..

odadan ayrıldı,

tolga bana baktı tuhaf tuhaf gülümseyerek,

"nabıyon la... çakal * "

"iyi kanka be..hayat zor aq.."

"eveeet, yeni mi anladın.. artı bir de senin göt kaşıntın var tabi..o da ekstra.."

bozuk bozuk kafa salladım,

bu sordu,

"ne oldu lan gene..bir hal var sende, ceydayla da mı bozuştunuz yoksa.. götoşsun oğlum sen.."

"yok be amk.."

"ya ne o zaman bu tripler?"

"pff.. ayşegül vardı ya..esmer kız"

"he..bizle takılmıştı bir kere?"

"aynen"

"ee, ne oldu ona?"

"ne olacak, ona da postayı koymak zorunda kaldım :}"

"hasiktir lan..o da mı yazıyordu sana?"

"yok, ben.. ceyda ile buna aynı anda şey ediyordum da.."

ohaa der gibi el hareketi yaptı,

"işte.. bunla da epey ilerlemişti.. sonra ceyda ile çıkınca, buna biraz mesafe koymuştum.. işte bu gün sordu, neden soğuk davranıyon filan diye.. söyledim ben de böyle böyle.. hani çaktırmadan güya..ama bozuldu tabi kız.."

tolga gözlerini ve ağzını yuvarlaklaştırmış bir şekilde dinledikten sonra,

"aga, bak elimi yumruk yapıcam, karşıdan koşa koşa gelip yanağını çarptırıver, beni yorma hemi?"

güldüm, devam etti,

"amk çakma kazanovasına bak yaa..olm bak bir gün bu kızlar seni yolarsa hiç karışmam, hatta arada ben de çakarım iki tane haberin olsun.."

"yok be abi.. düzeldim artık ben.. aradığımı buldum ;)"

"eeh, hadi inşallah * "

aşağı inip yemek yemeye karar verdim, sonra tolgaya dönüp neşeyle bağırdım,

"bugün cuma!"

"ee?"

çat!

enseye tokadı geçirmiştim,

"ee si, enseyi kapa oğlummm * " deyip kaçtım odadan, homurdanması geldi,

"koyim sana emi.."
panpalar son bir mini part girip yatıyorum, ilginize teşekkürler *
gece oldu, neco geldi,

yurttan çıktık doğru biraaaneye *

sempatik dişsiz murat abi, bilhassa beni olmak üzere uyardı grubu,

"baa bagın, cok gec kalıyoonuz, bu gece o kadan gece galmaayın emi, dışarda galıversiniz valla erken uyucem ben.."

"tamamdır abim, ayıpsın ;)"

yani, evet pek geçe kalmazdık bu gece, zira sap sapa içiyoruz, artı acı bir mevzuda yok muhabbeti uzatacak, yani en azından ben ve tolga adına yok..kim bilir, belki de bu gecenin dert sahibi necatidir, bilemeyiz.. *

mekana gittiğimizde artık sıfatlarımıza alışık olan mekan sahibi bizi gülümseyerek selamladı, ulan adam çoluğundan çocuğundan çok bizi görüyordur herhalde *

içeri geçtik, tam masala seçiyoruz, ana! bir baktım, son derece tanıdık iki tip daha içerde, oturmuş gevrek gevrek muhabbet ediyorlar,

siz de tanırsınız;

alper ve nurettin *

kapıya dönüp olan nurettin beni görünce sevindirik olup selam verdi, alper dönene kadar ben sırtına yetişmiştim,

"vaayytt babalar nabıyonuz ya siz burda? * "

"oo abi naber * "

"iyidir, hayırdır ;) "

"öyle kaçamak yapalım dedik ya, senin mekana getirdim nurettini ;)"

"he he öyle olmuş"

bizim çocuklarla da selamlaşma oldu, tanışmayanlar tanıştı filan, sonra alper,

"aga gelin masamıza, özel bir şey konuşçaksanız karışmiyim ama gelin yani * "

bizim çocuklara baktım, "özel bir şey konuşcaz mı lan?"

"yoo" der gibi kafa salladılar, tolga,
"ne özeli konuşcaz ya karımıyız biz" deyip kahkahayı bastı, hep beraber gülüştük, masaya yerleştik o ara, mekana bakan abi seslendi,
"gençleri ellilik mi?"

"aynen abi"

okeyledi,

bizim masa ufaktan kaynamaya başladı, "naber" "iyidir" ler filan havada uçuşurken etrafıma şöyle bir baktım,
ikisiyle çok iyi biriyle iyi anlaştığım, bir diğerini ise tanımamakla beraber iyi bir çocuk olduğu yönünde kanaat getirdiğim 4 adamla masayı paylaşıyordum..

sanırım ilk kez bu kadar kalabalık bir erkek grubunun içindeydim üniye geldiğimden bu yana.. evet..5 erkek, şimdinin, birbirini
farklı düzeylerde tanıyıp anlayan,bu günün 5 adamı,

geleceğim 5 kafadarı..

nasıl piç oldum diyordum ya,
piçlik sadece karı kız muhabbetiyle, ya da gönül oyunlarıyla yapılmıyordu elbet,
eğer yeterince iyi anlaşabilen bir kaç adamı, uygun şartlarda bir araya getirebilirseniz,
dünyanın en tehlikeli, aynı zamanda en eğlenceli karışımını yaratabilirdiniz..

işte benim maceralarımın ve değişimimin bir başka ayağı da, bu 4 kafa adam ve onlarla geçireceğim zamanlar tarafından oluşturulacaktı..

voltran oluşuyordu..

tabi biz, o sırada bunun farkında olmaksızın masada geyik yapan 5 hıyardan başka bir şey değildik henüz,

bu reaksiyonların katalizörü olan içki, masaya, oradan da kanımıza düşene kadar edecek muhabbet bulmakta bile zorlandık,
ama sonrası..

sonrası mı?..

eh, anlatacağım bakalım *
takip eden panpalara iyi geceler, görüşmek üzere *
iyi akşamlar panpalar,
bu gece 01.00 gibi gelmeye çalışacağım, yorumlarınız için teşekkürler, görüşmek üzere *

edit: badr hari - gökhan saki maçı var kanaltürkte, tavsiye ederim. maçlardan sonra buradayım inş.
http://fizy.com/#s/1a5osq
..nerde kalmıştık..evet,

kutsal bir ittifağın doğuşu ve doğuşun gerçekleştiği içki masası, dediğim gibi birbirlerini o an için farklı seviyelerde tanıyan, ama özünde, hemen her erkek gibi aynı acılara ve aynı zevklere sahip olan beş adam..onların hesap ederek ağızlarından dökülen cümleler, o cümlelerin yerini alan hesapsız dertleşmeler..

..sıfatlar yavaş yavaş kayar, önceleri dersler-hocalara sövme-okul üçgeninde, sonrasında futbol-iddia civarında dönen muhabbetin karıya kıza, nihayetinde yaşanan başarılı-başarısız ilişkileri gelişi gerçekleşirken, düşündüm..

"şu masada okan da olabilirdi.."

evet..iyiden iyiye, küçük çaplı bir sürüye dönüşmemize neden olacak olsa da, 6. bir kişi olarak okanın da burada olmasını isterdim.
sürü diyorum, zira biz erkeklere kalabalık hemcins gruplarıyla takılmak pek yakışmaz, bu genelde kız psikolojisidir..zira ne kadar kalabalık olurlarsa o kadar güçlü ve etkili olduklarını düşünürler..cheerleader sendromumu ne diyorlar buna..barney stinson icadı sanırım * *

yine de güzel bir takım olabileceğimizi o ilk an ki kasmaların geride kalmasından sonra anlamıştım..kim kime hava yapıyordu aq? tamam, sen gene havanı yaparsın, dışarda, okulda, orda burda ama, eğer gecenin bir vakti, birahanenin birine devrilmiş efkar dağıtıyorsan eğer, orada kimse kimseye hava yapmaz, yapamaz işte..geldik, çünkü ya çok dertliyiz, ya da çok neşeli..ya da alışkanlığımız olmuş belli ki..
işte o yüzden, tıpkı mekanda olduğu gibi, masada da herkes eşit derece cool, eşit derece havalı, eşit derece kıdemli idi..kimsenin kimseden ne bir fazlası vardı, ne de bir eksiği..

bu tarz tanışmaların yapılabileceği ortamlar azdır, ama bu tarz tanışmalar sonucunda kurulan dostluklar ve ittifaklar da genelde harcı sağlam, oturaklı olur..

bir tuğla eksikti benim nezdimde belki ama, yine de bizleri bağlayacak olan ve şimdiden damla damla aramıza akmaya başlayan o harç a tutundum..lisenin ardından, burada da böyle bir oluşuma ihtiyacım vardı, zira etrafımdaki kızlardan, her seferinde onların bayık muhabbetine ayak uydurmaktan ve hesaplayarak konuşmaktan bıkmıştım..sanırım kız sayısı fazla olan sınıfların dezavantajı da buydu, ama ne olursa olsun, sonunda her iki ortama da sahip olma şansım oluşmuştu..bu şansı iyi kullanmam gerek..
uzun süre sonra öyle sarhoş olmuştum.. gerçi, sarhoş da denemez ama, epey kadayıflaştım yani, su yatağında yuvarlanıyor gibi oldum.. geçen muhabbetlere dair aklımda kalan ayrıntılar pek az olsa da, genel anlamda kadınlardan ve fenerbahçeden dertli olduğumuzu söyleyebilirim, nurettin dışında hepimiz aynı takımlıyız, benim dışımda hepsinin ise kadınlar konusunda derdi var..ben dertli değilim çünkü aradığımı bulmuşum,
sevgilim beni mutlu ediyor, ben onu ediyorum, kafalarımız uyuşuyor, rahat takılıyoruz.. daha ne olsun?
neco ve nurettin dertli, çünkü sevgilileri yok..
alper dertli, çünkü bir türlü kafasına göre hatun bulamadığını düşünüyor, sinemden sonrası, yapıştırılmaya, onarılmaya çalışılan ama bir türlü parçaları birbirine oturmayan kırık bir vazo gibi onun için..
tolga dertli, çünkü ciddi bir ilişki yaşamayalı uzun zaman olmuş ve nilayı çok sevmesine rağmen bazen sorumluluklarından ve yapması gereken fedakarlıklardan bunaldığını söylüyor..

zor evet.. onlarsız yaşanmıyor..ama onlarla da (eğer kafa denginizi bulamazsanız) olmuyor.. kadınları anlamak, anladıktan sonra ise idare edebilmek kolay değil.. kafaları bizden farklı çalışıyor..her ne kadar sonunda vardıkları yer aynı olsa da, gittikleri yol bizimkinden epey farklı.. bizim tek şansımız ise, iki yol arasında en az fark bulunanı bulmak..

zaten sonra o kadınlar karımız oluyor genelde..biz de onların kocaları..

asla yüzde yüz eşleşme, mükemmel uyum, harika birleşme diye bir şey bulamayacağınızı size söylemek zorundayım.. acı, ama gerçek.. bunu söylüyorum, çünkü aranızda hala filmlerdeki ve masallardaki gibi muhteşem ve "sonsuza kadar mutlu yaşanılan" aşkların varlığına inananlar olabilir.. üzgünüm..ama öyle bir şey yok..biz, ve karşımızdaki, kendiyle tam anlamıyla uyum sağlayan değil, olabilecek en iyi şekilde, yeteri kadar, olduğu kadar uyum sağlayabilen insanları bulmaya odaklanmalıyız.. çünkü ancak o şekilde hayatı ve aşkı yaşanılabilir kılarız..

yoksa biz erkekler hayatımız boyunca pamuk prenses,
kızlar ise beyaz atlı şövalye bekleyip dururlar..

birini beklemek anlamsız.. mucize diye bir şey yok.. mucizelerini sen kendin yaratırsın, beklediğini değil, aradığını bulursun.. malum, önce bir aramalısın..

evinizde oturup gossip girl izlerken ya da pes2012 oynarken, aşkın kapınızı çalacağına ve o aşkın da "mükemmel aşk" olduğuna filan inanıyorsanız, çok fazla fransız filmi izliyorsunuz demektir, azaltın bence..

gecenin sonunda, birbirimize omuz vere vere mekandan çıkmış, kendi adımıza, ben, neco ve tolga, yurda zor varmıştık, valla diğer çocuklar nasıl gittiler, yerlerde mi yuvarlandılar, bankta mı uyudular bilemiyorum..

geç kalmayız dediğimiz murat abiyi bir kez daha dumura uğratmış olduğumuz ve kendimi yatağa atayım derken kafamı duvara vuruşum haricinde pek fazla şey hatırlayamıyorum.. resmen zıkkım içim zıbarmıştık o gece.. yine de içimde değişik bir huzur ve mutluluğun varlığını da inkar edemem.. gülümseyerek filan uyudum belki de..gerçek hayatta amdan ve ona yapılması gereken yegane muameleden biraz uzak olan bizler, muhabbetin amına koymuştuk o gece.. milli olmuştuk ulan.. ondandı bu mutluluğum herhalde.. oouu yeea..
hafta sonu öğle saatlerinde, çalan telefonumun ısrarı üzerine uyandım,

"aloou.."

"aloo, bebeğim?"

"ha..ceyda..sen misin.."

"kim olsun isterdin.. osman filan diye mi kaydettin yoksa beni * "

"yoo yaa.. kafam biraz bulanık da..dün gece fazla kaçırmışız.."

"oo yarasın beyefendi, kimlerle içiyorsunuz böyle körkütük olana kadar"

sesi cıvıltılı geliyordu, hesap sorar ya da baskı yapar bir hali yoktu, durum böyle olunca ben de hiç bir zaman işi yokuşa sürmüyordum, ne demişler, "tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarır"..şimdi bana bunları ebru ya da mine soruyor olsa, muhtemelen sorgu yargıcı gibi bir ses tonu ve ona ait kelimelerle soruyor olurdu..

"yabancı değil ya, bizim tolga, yurttan, tanırsın.. alper, nurettin filan.."

"hıı, beyler efkar dağıttı desene * "

"yeani.. işte..:)"

"iyi yapmışsınız, aşkım, bugün benim arkadaşlarıma gideriz diye konuşmuştuk biliyorsun demi? eğer iyi hissetmiyorsan iptal edebiliriz?"

"hee? yoo.. gideriz ya..ne zaman?"

"normalde 1-2 saate buluşalım derdim ama akşam olsun, sen biraz ayıl?"

"iyiii.. tamam ben seni parkın ordan alırım gene o zaman.. kaç gibi geliyim?.."

"hava kararmasına yakın buluşuruz gene.. geçen seferki gibi işte.."

"taam... geçen seferki gibi etek giyicen mi gene :p"

"hıım.. bilmem..giyim mi? * "

"giy.. yakışmıştı.."

"aynısını mı giyiyim? allah yarebbim.. liseli fantezin mi var yoksa hahaha..ay alemsin.. ahaha"

telefonun karşısından bile beni utandırıp kızartmayı başarmıştı..

"ya, ne alaka.. tamam ne istersen onu giy be sanki şeye gidiyoz.."

"neye gidiyoz bebişim? * "

"ee..eeöff.. ceyda ağlarım bak üstüme gelme la..:)"

"hahaha.. tamam, akşam 6 gibi filan parkın orda olurum madem?"

"tamam.. hadi öptüm.."

"ha bir şey daha.. eğer etek giymemi istiyorsan benim de senden bir isteğim olcak"

"yaa ceyda pişman etme ada.."

"istiyo musun istemiyo musun?"

amk zaafımı kullanıyor olabilir mi sizce ha?

"ee tamam ne istiyorsun?"

"heh aferin.. seni seviyorum dersen giyerim?"

"neey!?"
http://fizy.com/#s/1aca71

deminden beri ayılmadıysam bile şimdi kesinlikle ayılmıştım..koridordan ayrılık boş bir odaya girdim..

seni seviyorum mu diyeyim?..

bu da ne demekti şimdi böyle..

sessiz kaldığım bir kaç saniye içinde aklımda garip düşünceler geçti..

ceyda? seni seviyorum dememi istiyor... ceyda?? nasıl olur lan bu? bu kızın öyle romantik taraklarda bezi yoktu ki... ah..ama unutmuşum..bu kız..evet.."kız"..
sonuçta ceyda da bir kızdı..kusura bakmayın beyler..unutmuşum..hatta onun aslında ne olduğunu farkına bile varmamışım bile..zira gözüme uzaydan gelme değişik bir tür, üstün bir yaşam formu gibi görünüyordu şu beraber geçirdiğimiz bir aya baktığım zaman..
ama o da sonuç olarak bir kızdı..
ilgi bekleyen..
sevgi bekleyen..
seni seviyorum dememi bekleyen..

biraz hayal kırıklığına uğramadım desem yalan olur, çünkü ben ceydayı tamamen robotik ve zevk almak/vermek için yaşayan bir varlık olarak algılamış, rahat yaşam felsefesi sayesinde, bu tip romantik oyunlar ve küçük hesaplar peşinde değil sanmıştım..

o an, aslında neden kaçtığımı da bir kez daha gözümün önüne serilmiş halde gördüm, tolganın daha geçen akşam yakındığı "ilişki ciddiyeti ve sorumluluklar"..işte bu! sonunda benim bütün ilişkilerimin içine sıçan şeyi tespit etmeyi başarmıştım!
ebru..mine..hatta muhtemelen olsaydı ayşen!... vay amk..ayşen i elde ettiğim halde bile ondan vazgeçer miydim?..onun şimdiki sahibine bir ton laf söylemiş, "yavşak, karı budalası, amcık ağızlı" diye yaftalamış, mühürlemiştim ama,
adam bir küsür senedir, ama öyle ama böyle aslanlar gibi sürdürüyordu ilişkisini..ya ben?..elli çeşit one night yaşamış, sevgililer değiştirmiş, insanların hayatının içine etmiştim..

hepsi bu yüzdendi demek ki..

el bebek, gül bebek yetiştirilen, ayakkabısının bağının, kravatının bile onu seven ellerce bağlandığı, neredeyse ağzına yemek yedirilen, bir dediği iki edilmeyen, en ufak bir maddi-manevi zorluğa göğüs germek ve sorumluluğunu almak zorunda bırakılmayan bir erkek çocuğun olmanın bedeli buydu demek ki..

şimdi güya kocaman adam olmuş, sakallarım sıkoç bırayın yeşil kısmı gibi, yalancı pehlivanlar gibi dolanmaya başlamıştım amma, esasen etrafındaki tek bir toz parçasıyla bile ilgilenmek ve onu sahiplenmek istemeyen, sorumluk almaktan korkan, geleceği ve onun getireceği belirsizlikleri düşünemeyen, çözüm üretemeyen, sadece hazır olanı tüketen, bildiğin "sik kafalı muhallebi çocuğu" nun teki olup çıkmıştım ulan..

balık bile besleyemezdim ben..karıncayla bile ilgilenemezdim..kedi bile sevemezdim..

kısacası, sorumluluğu, hele ki bir başka insanın sorumluluğunu alamaz, taşıyamazdım... ama buna rağmen, erkeksi ihtiyaçlarım ve isteğim de oldukça fazlaydı..işte o yüzden, kadınlar olmadan yapamıyor, ama onlarla olunca da kurtulmaya çalışıyordum..bütün mesele, o içgüdüsel düşüncelerimi ve hislerimi tatmin etmek ve bunun karşılığında hiç ama hiç bir yük altına girmemek istiyordum..

tıpkı bir fahişeyi siktikten sonra arkanıza bir daha dönüp bakmamanız gibi (tabi aidsli değilse)..size neydi ki?..elin fahişesi..

benim mantığım da tam bu şekildeydi..
kızlarla öpüş, koklaş, seviş..
ama iş sevgililik yapmaya, adam olmaya, sahip olmaya, sahip çıkmaya gelince zor gelsin..

vay aq ben kendimin emi..te aq..

düşündüm de, eğer o zamanlar yolu biliyor olsaydım iki günde bir karıya giderdim ben allahsızım..iki günde bir... sokaktaki köpekten bir farkım yoktu zira..it gibi sevişir, sikişir, sonra da masanın üzerine parayı bırakır çıkardım..ya da başta pezevengine verip..

dönüp arkama bakmazdım..böylece hem hislerim tatmin olmuş, hem de hiç sorumluluk almamış olurdum..

iyi ama, bunu da yapabilecek bir adam değildim ki ben? hisler, duygular olmadan da yapamazdım..aşka sevişir, seve seve, isteye isteye öper, öpülürdüm..
böyle olması gerekti..ama bunu size, karşılığında sorumluluk getirmeksizin sağlayabilecek bir kaynak yok ki? orospuya gidip, karıyla sadece sevişip koklaşırsan adama "kuşu kalkmıyor" derler aq..öyle de olmaz..

anlıyordum ki, bütün mesele, tıpkı ailemin 17 yıl yaptığı gibi, beni karşılıksız ve sorumluluk yüklemeksizin sevecek bir kaynak bulabilmekti..sorunsa,
bu kaynağı bana sağlayanın sadece, iyi kızlardan oluşan sevgililerim verebiliyor ama karşılığında ilgi bekliyorlardı..

karşılığında ilgi değil sadece vizitesini bekleyecek olan orospular ise bu sefer sevgi olayını halledemiyorlardı..

ne sikik bir durumdu lan bu böyle??

şimdi anlıyordum ceydaya böyle bağlanmamın sebebini..
çünkü o, bu güne kadar karşılaştığım kızlar içerisinde, bana tıpkı aradığım tonda bir sevgiyi verebilen (tıpkı diğer sevgililerim gibi) ama karşılığında da diğer sevgililerime kıyasla hemen hemen hiç sorumluluk getirmeyen tek kişiydi..

şimdi anlıyorum..

ama bu..bu..şey..bu son istek?.."seni seviyorum de"... acaba ben mi abartıyor ve paranoyaklık ediyorum bilmiyorum ama, sanki artık bir şeylerin değişeceği, bir takım beklentilerin gelişeceği günlerin geldiğinin habercisi mi?
ceyda, "seni tedavi edebilirim" demişti,yatakta birbirimize ait olmaya başladığımız ilk gecemizde..
acaba nihayet "aşıyı vurmaya uygun" olduğumu mu düşünüyordu? bu güne kadar anlayışlı sevgili rolü yapmıştı ve şimdi de tıpkı diğer hemcinsleri gibi nihayet kendi beklentilerini ve benim tedavimi uygulamaya mı başlıyordu?

umarım öyle düşünmüyorsundur ceyda..çünkü benim hastalığımı hiç kimse tedavi edemez..zira, doğuştan..yetiştirilişimden... huyumdan...
ona hiç bir aşı ya da antibiyotik işlemez..umarım öyle düşünmüyorsundur..
çünkü ben, ilk defa benim gibi birini bulduğumu düşünüyorum..
ve onu kaybetmek, istediğim son şey olur...
yutkundum..

benim ani tepkimden sonra ceydadan ses gelmemişti..

"ne, nasıl yani.. ceyda çocuk musun ya?"

biraz daha sessizlik.. allahım lütfen.. lütfen az önce aklıma gelenleri başıma getirme..

sonra nihayet,

"niye ki ya, ne var, söylesen..bak ben söylüyorum mesela.. seni seviyorum tsigalkoo... seni seviyoruum.." cıvıltısı azalsa da anlam yükü artan bir ses tonuyla sesleniyordu bana.."seni seviyorum... bu kadar kolay işte çatlak * "

sıkıntı içinde yüzümü ekşittim..bu hallerimi göremediği için şanslıyım..

"aamann.. sanki bilmiyorsun sevdiğimi..siz kızlar.."

"aşk olsun ya, şurda iki sevimlilik yapayım dedim, amma kastın haa * " dedi yine olumsuz olmayan ama azarla karışık bir ses tonuyla..
gittikçe köşeye sıkışıyordum..

"ne var be oğlum, söyleyiver sende" diyeceksiniz, ama biliyorum ki o sözler bir şeylerin başlangıcı olacak, bazı kapıları açacak.. bazı şeyleri değiştirecek.. gerisi gelecek..

"akşam altı da parkta".. dedim sıkkın bir ses tonuyla.."başım ağrıyor, o zamana kadar dinleneyim canım, görüşürüz" diye de ekleyip cevap vermesini beklemeden telefonu kapattım..

puff.. telefon kapandı ama sıkıntıları tam olarak kapatamadım.. öyle, ayazda soğuğu geçiren çürük, ahşap pencereler gibi esmeye devam etti..

odama gidip yeniden yatağa devrildim.. tolga uyanmış,

"ne verdiniz olm bana dün akşam... aah.. ulan başım çatlıyor.."

"aynen.. fazla kaçırmışız biraz * "

"lan.. kontrol etti mi, götlerimiz sağlam mı? böbrekler dalak filan yerinde mi?"

gülmeye başladım..

"sağlam aga sağlam.. yalnız bir tek senin şey var işte... eeımm.."

"ney var lan?"

"şey.. senin..göt.. götten pek emin değilim.. :p"

"siktir git.." deyip yine devrildi yatağa..

"akşam ben saçmalamadım demi?" diye sordu masum masum..

"yoo.. niye ki?"

"yea..ne bileyim.. herkesin sıkıntıları vardır sonuçta... ama bazılarını pek konuşmamak lazım.."

"allah allah.. ibne misin diyecem ama... ne sıkıntın var olm senin benle paylaşmadığın? ben her şeyimi anlatıyorum sana? sikik?"

ben çıkışınca biraz buruldu..

"sıkıntı değil bee.. anlatmaya değer şeyler değil zaten de..işte.. zorluklar..olağan şeyler.."

sanırım nilayla olan durumlarından bahsediyordu.."iyi" dedim.."valla birader, biliyorsun beni, ne anlatırsan dinlerim..ne zaman istersen.. okey?"

"eyvallah kanka.. biliyorum..ama cidden, çok da önemli değil.. klasik zorluklar işte.."

başka bir şey demedim, bununla beraber tolganın dün geceye dair harbiden bir şey hatırlamıyor oluşuna epey şaşırmıştım..vay be, adam harbi sarhoş olmuştu demek ki..harbi harbi götü kaptırsa haberi olmayacak * ..
gerçi "sen ne hatırlıyon sanki mal" deseniz, eh ben de pek bir şey hatırlamıyorum..lan.. yoksa!!! (ehehehe)

akşama kadar oyalanıp, hazırlanıp vakit geçirdim.. buluşma yerine doğru yürürken, ceydanın konuşmanın üzerine herhangi bir teyit mesajı dahi çekmemiş olduğunu düşündüm ve kafamda huzursuz bulutlar uçuşa uçuşa, hayatımda ilk kez, bir ilişkinin geleceği hakkında düşünmeye başladım..
panpalar son partımı girip kaçayım,
http://fizy.com/#s/1dlbr3

karnımda tuhaf ağrılar *, aklımda sebze çorbasından hallice karmaşıklıkta düşünceler ile buluşma yerine varmıştım..

kimse yok..saat 6 yı 5 geçiyor..hava kararmak üzere..sokak lambaları yanmaya başlamış bile..
değişik şekilli oturaklardan birine çöküp beklemeye başladım..

acaba gelmemek gibi bir hataya düşer miydi?..böyle bir trip ve davranışın sonucu ikimiz açısından da korkunç olurdu doğrusu..zira ben genelde hata yapmaya, dolayısıyla da affedilmeye alışkın olan tarafım..hiç affetmeye çalıştığım olmadı..eğer böyle bir zorunluluk oluşursa, onu da beceremeyeceğimden korkuyorum..
sahi beyler, sürekli birilerinin affına sahte ihtiyaçlar duyan biri, sizce affetmeyi bilir miydi?
yoksa karşısındakini de kendi gibi kolpa addedip, "şimdi affediyorum ama yakında o zaten kendisi beni siktir edecek, en iyisi elime gelmişken ben bitireyim" mi derdi..

ne derdim dersiniz?..ne tepki verirdim?..aldatılsam..ihmal edilsem..ekilsem..yalan söylensem... ne yapardım?..bunu hiç düşünmemiştim doğrusu..

yirmi dakikalık bekleyişin ardından tanıdık bir siluet belirdi ana yolla parkın kesiştiği kaldırımlarda..ceyda geliyor..beni fanteziden fanteziye sürükleyen kırmızı-siyah pileli okul eteğini de giymiş..bu kez altında ten rengi çoraplar var..ya da ben öyle olduğunu düşünüyorum, herhalde çıplak olacak değil bu havada..topuklarının mermerlerin üzerinde çıkardığı haşin ses git gide yaklaşıyor..kıpkırmızı boyalı dudaklarını görmeye başlıyorum nihayet, allık ya da soğuktan dolayı pembeleşmiş yanakları ve nihayet maskaralı kirpiklerini görebileceğim kadar yaklaşıyor..
fazla güzel..
fazla özgüvenli..
fazla gösterişli..

-acaba yolda laf atan oldu mu?
-..hey..bunu neden düşünüyorum ki?
-çünkü o senin sevgilin?
-öyle mi?
-evet! ve ona seni seviyorum demeni istiyor..
-yok artık?
-sonrasında onunla daha fazla ilgilenmeni de isteyecek..daha fazla mesaj atmanı, daha sık buluşmayı, ona daha fazla sevgi sözcükleri söylemeni isteyecek..ailesiyle ilgili sorunlarında yardımcı olmanı isteyecek, tabi günlük hayatta karşılaştığı zibilyon tane problemi çözmeni de..
-sus..
-onun sana ve ilgine ihtiyacı var tsigalko, tıpkı tüm diğer hemcinsleri gibi..erkek olmadan ayakta durabilen bir kadın gördün mü sen?
-yeter!
-sana her daha fazlasını verdiğinde, senden de daha fazlasını isteyecek..öyle ki bir yerden sonra zarar etmeye başlayacaksın..seni kendine bağımlı hale getirecek!
-sus dedim! sus! sus! yeter allahın belası..yetmedi mi hayatımı mahvettiğin! çek ellerini üzerimden..çek ellerini sevdiklerimin üzerinden!!!

-ben senin hayatını mahvetmeye değil, kurtarmaya çalışıyorum..yaşayamayacağın şekilde yaşamaya çalışma..sevemeyeceğin şekilde sevmeye de..bu senin sonun olur..

-sen bana tavsiye verecek durumda değilsin..asıl mahvolmuş olan sensin..lanetli..ezik..çürük..iğreniyorum senden!..
-ne düşünürsen düşün..ben, senim..senin bir parçanım..ve benden istesen de kurtulamayacaksın..çekiştirerek sadece daha fazla kanatırsın..asla kopartamazsın..
-allah belanı versin senin..allah belanı versin..
-bela okuma tsigalko, özellikle de kendine ;)...

yüzüm ne haldeydi kim bilir..aynada kendimi görsem acıyıp sadaka verirdim herhalde..

ceyda da pek güler yüzlü denmeyecek bir ifadeyle yanıma yaklaştı..yerimden bile kıpırdamayışım, öğlen ki kızgınlığını (tabi varsa öyle bir kızgınlık) arttırmış olmalıydı..
sonra duraksadı..beni ve halimi görmüştü..bunu yanlış yorumlayıp,sebebinin kendisi olduğunu düşündü,

"özür dilerim..minibüsler dolu geçti bir kaç kere.."

gülümsemeye çalıştım ama beceremedim..ayağa da kalkamamıştım hala..yüzüne yumuşak bir ifade ekleyip yanıma oturdu,

"iyi misin?..çok mu beklettim?"..saatine baktı.."allah kahretsin ya..altı buçuk olmuş nerdeyse..tsigalko..çok özür dilerim tatlım, erken çıktım evden hatta..ama.."

yalan söylüyordu..bilerek geç kaldığını bilecek kadar tecrübeliyim bu konularda..bir çeşit "sen benim yüzüme telefon kaparsın ha!" cezası..eğer ceyda söylüyor olsaydı inanırdım buna yalan bile olsa..ama bu öğlene kadar..onun da diğerlerinden farksız olduğunu anlamam için gerçek kimliğine büründüğü tek bir cümle yetmişti..

kafamı çevirip onu inceledim..gerçekten üzgün görünüyordu..gözüm çıplak gibi görünen bacaklarına kaydı,

"çorap var demi?..üşüme.."

buruk şekilde gülümsedi.."kontrol etmek ister misin? * "

ben de aynı gülüşle karşılık verdim.."yok..onun için demedim..üşümeni gerçekten istemediğim için diyorum.."
nefesini tuttuğunu hissettim, gözleri büyüdü, gülüşü düzeldi..eli uzanıp elimi yakaladı..

"bugün biraz saçmaladım..onun için de üzgünüm.." dedi tatlı bir ses tonuyla..
"bu işler öyle ısmarlama olmaz..ne zaman içinden gelirse o zaman söylersin..ne söyleyeceksen.."

özür diliyor gibi görünerek, aslında benim yumuşamam ve ilgi göstermemden faydalanıyor ve konuyu şu "seni seviyorum" deme olayına getirmeye çalışıyordu..
ona göre şimdi ben de özür dileyip, "seni seviyorum" diyecek, ve sarılacaktım..tıpkı filmlerdeki gibi..böylece o istediğini almış, ben ise teslim olmuş olacaktım..
"yılan deliğinden çıkacaktı"...

ama öyle olmadı tabi..
"teşekkür ederim.." dedim.."elbette sana karşı hislerim çok fazla..ama ben bu tarz şeylere önem veririm..yani, eğer birine gerçekten o sözü söyleyeceksem, hak ettiğinden ve benim de aslında onu "hak ettiğimden" emin olmak isterim..çünkü daha önce kimseye söylemedim ceyda..daha önce kimseye söylemedim..ve daha önce kimseye karşı, sana hissettiklerimi de hissetmedim..işte bu yüzden, zaten söyleyeceksem, o kişi sen olursun..anladın mı?"

"anladım bitanem" dedi, beklentimin aksine, hayal kırıklığı içermiyordu sesi, "sen ne zaman kendini hazır hissedersen..ve..bize bu kadar değer verdiğin için minnettarım..çünkü ben seni çok seviyorum... inaıyorum ki kendinin benim sevgime, benim de senin sevgime layık olduğunu anlayacaksın..biz..birbirimiz için yaratılmışız.."

son derece güzel ve olumlu bir ses tonuyla, anlayışla kuruyordu cümlelerini..acaba ceyda hakkında o tarz yargılara varmakta hata mı etmiştim?..sadece bir cümlesine bakarak onu yargıladığım için kendimden utanmaya başlıyordum..kız sevecen bir şekilde saçlarımı karıştırdı,
"iyice uzadılar ha..sakın kestirme, çok yakışıyor.. * "

gülümseyerek karşılık verdim,

el ele tutuştuk, ayağa kalktık ve yürümeye başladık, arkadaşları bizi bekliyor olmalıydı..geç kalmıştık..

"geç kaldık biraz benim yüzümden" dedi mahcup gülümseyerek..işte o an kafamı daha fazla kurcalamaması adına aklımdan geçeni dilime dökmeye karar verdim,

"ceyda..bir şey sorucam, bana doğru söyle"

dudak büktü, "sor aşkım..her ne ise?"

"gerçekten elinde olmadan mı geç kaldın yoksa bilerek mi geç geldin?" dedim, üçüncü bir şıkkı ve cevabı kabul etmeyeceğimi belirten kesin bir ses tonuyla..

önce şaşırdı..sonra dalgın dalgın gülümsemeye başladı..gözlerini devirip, biraz bozuk bir şekilde gülümseyerek cevap verdi,

"becerdim sanmıştım ama, kendimi sana hala tanıtamamışım" dedi,
tam sorumun cevabını alamadığıma dair itiraz edecekken de ekledi,

"seninle geçirdiğim bir saniyeyi bile israf etmek istemiyorum ben..yani..hal böyleyken, nasıl olur da gelmemezlik yaparım? bilerek gecikirim?..sana buluşma saati sorarken bile "allahım ne olur aklımdaki saatin bir saat erkenini filan söylesin" diye dua ediyorum ben.."
elini yüzüme götürdü, dudaklarıma, bu kez boyanmaması için çok bastırmadan kibar bir öpücük kondurdu..
"bir daha duymayayım.." ilk defa bu kadar ciddiydi..

elimi beline attım.."teşekkür ederim..her şeyi konuşabilmeliyiz, değil mi?..beni böyle rahat hissettirdiğin ve aklımda kuruntu bırakmadığın için teşekkür ederim.."

"sevgililer sorun yaratmak için değil, onları yok etmek için var bitanem" dedi.."senin sıkıntılarının olduğunu biliyorum..yenilerini eklemeye niyetim yok ;)"

tekrar bir öpücük daha verdi..

aslında son cümlesi epey irdelenmeye ve tartışmaya açıktı, ama daha fazla uzatmak istemedim..geçirmemiz muhtemel güzel geceye odaklandım..

"ha bu arada" dedi ceyda,

"evde sadece meltem var..biraz değişik bir kızdır, yadırgama diye söyliyim baştan..;)"

"nasıl yani..tek mi kalıyor kız..şey..özürlü filan mı? ben hayatta yadırgamam öyle şeyleri"

"yok ya..öyle değil..yani davranış olarak biraz tuhaftır..üç kız kalıyorlar normalde ama onlardan da biri evine gitmiş..finaller öncesi işte malum..biri de başka bir arkadaşında olacakmış bu akşam.."

hala kaygılı şekilde baktığımı görünce,

"ya amaan..yok bir şey bee..:) iyi kızdır..bir şey yaptığı yok... sadece biraz..değişik işte..nasıl diyim, benim gibi-senin gibi işte..hahaha..daha nasıl söyleyeyim..her zaman karşılaşabileceğin karakterlernden değil..o yüzden söyledim..yoksa bir şey olduğu yok.."

"iyi" deyip güldüm dudak büzerek.."tanışıcaz bakalım * "

göz kırptı..adımlarını hızlandırdı..ben de ona uydum..el ele, kol kola, "değişik kız meltem" in evine doğru yol almaya başladık..

"değişik" hayatımın, "değişik" bir başka gecesi daha beni bekliyordu..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder