14 Ağustos 2013 Çarşamba

Nasıl Piç Oldum Anlatıyorum Part 13

http://fizy.com/tr#s/1dl8q3

"bir daha görüşmeyiz diye düşünmüştüm valla" deyip güldü,

"gidiyim istemiyorsan? * "

"ya ordan onu mu anladın * ..ee..nasıl gidiyor hayat..dersler..basket masket işte.."

sormaya çalıştığı şeylerin bunlar olmadığını biliyordum, başka mevzulara geçiş öncesi, "hava-su" muhabbetleri işte.. karşımdaki güzelliğe bir kez daha baktım..

kim kimi kullanıyordu bilmiyorum, ama ikimizin de menfaati olduğu açıktı..o kendince okulun gözde ve yetenekli bir çocuğuyla aynı masayı paylaşarak hava atıyordu, benim menfaatimin ne olduğunu siz biliyorsunuz ;)

o gün 3-4 kere konuşmamız bölündü, ben besyo bölgesinde onunla takıldığım süre boyunca en az 8-10 kişiyle selamlaşmak zorunda kaldım..hıh..bir taraf çiçek bahçesi..bir taraf çöl... kendi fakültemdeki, hatta onu geçtim, kendi sınıfımdaki durumumu düşününce içim acıdı..

kendi vatanında hor görülüp, gurbet elinde yere göğe sığdırılamayan düşünürler gibi hissettim..benimle konuşmaya çalışan, selamımı kovalayan bu çocuklar ve kızlar (ki sebebi çok belli işte, "biz bu çocuğu tanıyoruz bakın, litfeeen") benim kendi içimdeki ve kendi bölgemdeki yalnızlığımı, ezikliğimi biliyor olsalar ne düşünürlerdi allah bilir... elimi sıkıp "babacım bir maçta bizle ayarlayın ya" "abi nerelerde takılıyorsunuz, irtibatı koparmayalım" diyen yakışıklı ve ortamcı gençler benim için ben cool bir playboy, ama kendim ve beni gerçekten bilenler içinse gerizekalı bir loserdan farksız..dahası yalnız bir adamdım..yapayalnız.

ayşenle tüm öğleden sonramızı beraber geçirdik, kantinde, yolarda, banklarda... kapalıya "sanki oradan geçiyormuş" gibi sızıp 3-5 atış bile yaptık potaya, benim üzerimde kot-kaban..

"ya ben seni de engelledim ayşen, dersin filan yok muydu?" demiştim, kibarlığı ve ters psikolojiyi asla elden bırakmıyordum, hani şu içten içe "lan bi siktirip gidemediler" diye düşünen, ama konuları tam kalkarken de " aaa daha erken nereye? otursaydınız?" diyen ev sahipleri gibi..

önemsiz bilmem ne deyip geçiştirmişti..ben, neredeyse, onunla yürürken komplekse girmeme rağmen, o benle takılmaktan ve okulun mümkün olanca çok yerinde birlikte görünmemizden epey memnundu..evet biraz salak bir kız, ben de fark ettim *

onu kaldığı ilçenin servisine bindirmeye götürürken sordum, "hafta sonu bir planın var mı?"

"hımm..bi ajandama bakmam lazım * " diye gır gır yapmaya çalıştı,

"iyi madem.." deyip susunca göt gibi kaldı, sonra,

"neden sordun?" dedi, sanki bilmiyormuş gibi..pff..lan para verip siktiğin orospunun bile naz yaptığı bir ülkede, hangi kızdan ne girişkenlik bekliyorsun aq..ben de kaybedecek bir şeyim olmadığı için son derece rahat bir şekilde,

"ya bir gün oturur bir şeyler içeriz, diye düşünmüştüm..ama,sen yoğunsan.."

öyle göte böyle yarak, top bir kere daha ondaydı,

"olabilir, neden olmasın, bana uyar yani" dedi peşi sıra..heyecanlandırmayı başarmıştım, güzel..

"tamam, haberleşiriz gene akşam o zaman? sen ajandana bakarsın o ara ;)"

"tamam tamam * "

minibüse bindirip uğurladım,

normal şartlarda yan yana bile gelemeyeceğim bir hatunla, bir takım ince hesapların ve özel koşulların sayesinde bir buluşma ayarlamıştım *..

ve işin garibi, kızın olanca güzelliği, benim olanca şanslılığıma rağmen, ne kalbimin bir kıpırtısı, ne de midemi hoplatan bir heyecan vardı üzerimde... resmen, sanki hissizleşmiş gibiydim... lan kız bile benden daha heyecanlı göründü, bütün o takılma, konuşma ve sözleşme süreleri boyunca..

benim bu kadar sakin olmamın sebeplerinde biri de " lan olum aman hatunu kaçırma lan fıstık gibi, aman ne dediğine, ne yaptığına dikkat et, karizmanı çizdirme" psikolojisinin yerine, "lan işte normalde senin donunda sallayacak hatunla yan yana dolaşıyorsun amk..salak salak kendini kasacağına her anın tadını çıkar, giderse gider, olmazsa olmaz, sanki evlenecen aq.." psikolojisinin almış olmasıydı.

evet, yani, zaten bu kızla uzun vadeli bir ilişki düşünülemezdi, görünüşünden anladığım kadarıyla, her türlü sosyo-ekonomik kriterde benden çok daha yukarda olma ihtimali son derece yüksekti, bunun yanında , bugün en götü boklu, kolu kıllı hatunların bile peşinde en az 2-3 adam dolanırken, bu hatunun ki emekli maaşı kuyruğundan farksız olmalıydı aq...

o nedenle, kıza, zorla yakalanabilmiş ve her an kafesinden kaçabilecek nadir bir hayvan muamelesi yapıp, sonunda gene kendimi üzmektense, zaten hiç benim olmamış ve tamamen zaman geçiriyormuş gibi düşünmek çok ama çok daha mantıklıydı,

diyorum ya, zira o da bana aşık filan olmuş değildi herhalde, bir süre birlikte gönül eğlendireceği, peşindeki kalabalıktan şansı olan bir adaydım sadece onun için bence..

işte bu yüzden çok rahattım beyler..hem de çok..

ve sanıyorum onu bu kadar etkileyen de bu rahatlığım oldu..çünkü o, karşısındaki erkeklerin ellerinin ayaklarının birbirine dolaşmasına ve ona prenses muamelesi yapmalarına zaten alışık olmalıydı -ki hak ediyor yani-... ben biraz farklı gelmiştim ona..biraz asi... biraz gizemli... hoş sohbet... biraz da karanlık-keşfedilesi-...

kadınlar keşfetmeyi sever, adım adım ilerlemeyi, bir bilinmezin peşinden koşmayı sever... gerçi tüm insanlık sever ya bunu... ama kadınlar daha fazla sever,

o yüzden diyeceğim odur ki, eğer bir kadına karşı ciddi düşünüyorsanız, delikanlılık yapıcam, sözümün eri olucam diye pat diye daha ilk buluşmalarda neyiniz var, neyiniz yok dökmeyin aq... bırakın sizi merak etsinler..ve bırakın onlar konuşsun...

kadınlar konuşmayı da sever..kendilerinden ve çevrelerinden bahsetmeyi...

onları dinleyin..ya da en azından dinliyormuş gibi yapın...

tahmin edeceğiniz gibi, kadınlar önemsenmeyi ve ilgilenilmeyi, her şeyden daha çok sever..

ilgiye aç, muhtaç, zavallı yaratıklar..
http://fizy.com/tr#s/16qqjk

sınıf, her zamanki sınıf..burada bırakın playboyu, porno setinin temizlik işçisi kadar bile siklenmiyorum..

sınıfın genel durumundan ve benimle olan elektriğinden az çok bahsettim, ama biraz daha açayım istiyorum, biraz dedikodu yapalım, hazır enerjimiz yerinde, gözlerimiz zinde iken *

ne demiştik? hah,

evet, sınıf, 60-70 kişi kadar, işte 20 si erkek 45-50 si kız..okey, bunu zaten biliyoruz, yeni bir bilgi vermem gerekirse, sınıfın 5 te 1 lik bir kısmı, yani 10-15 kişisi, aynı şehirden, bunlar çoğunluklar yani..ama genelde kızı olsun, erkeği olsun pasif ve bölünük takılıyorlar..ne bileyim böyle bi havalarda aq..

beni görünce, daha doğrusu artık göz göze gelip de yapacak başka bir şeyleri kalmayınca selam veren bir 5-6 kişi filan var, biri necati işte biliyorsunuz, bir ikisi, eski tayfa kızlarından daha az şıllık olanlar ve yine az çok merabamın olduğu 2-3 kız daha..

amına koduğumun erkekleri! alayı ya pokemon, ya da kendini king sanan narsist pezevenklerden ibaret... lan beni hiç sevmiyorlar beyler * vallahi bak... ben de onları sevmiyorum... zaten genelde erkeklerler beni ya çok sever, ve kanka-dost oluruz, ya da bana gıcık olurlar ve içten içe kendi çaplarında düşman olurlar... kızlarla her zaman daha iyi anlaşmışımdır, bana daha cana yakın gelirler, fakat bazıları ben "arkadaşız" ayarını verdikten sonra kaçıp gidiyorlardı, yazık..* * *

her neyse..sanırım bu hemcinslerimin genelde, ya benimle çok iyi geçinmeleri ya da hiç hazetmemelerinin sebebi, bu kızlarla olan rahat ve samimi halimdir, kıskanıyorlar mı ne bok yiyorlar bilmiyorum... ki hikayenin ilerleyen bölümlerinde bu tezimi destekleyen bazı anektodları da sizle paylaşacağım.. neyse..

ve,

bir de ebru var tabi..

oraya gelmeye çalışıyordum iki saattir..evet..ebru, ben ve aramızdaki saçma sapan ilişki..

ben iyice yalnızlaşıp, artık her "merhaba" ya muhtaç hale gelince (ama bakın bunu hiç çaktırmamaya çalışıyorum yani, hani canı çok yanmasına rağmen "acımadı ki acımadı ki" diyen çocuklar gibiyim..) ebruyla da ister istemez daha sık göz göze gelmeye başladık... bu ifadesiz ve eblek şekilde, ben ise, neye benzediğini bilmediğim bir suratla, arada 3 er 5 er saniyelik uzun bakışmalar da dahil olmak üzere, benim bu kaos dönemim boyunca 10-15 kere filan bakışmışızdır..

ta ki o güne kadar..

bütün, duvarları yıkan bir top, bütün barajları-setleri- dağıtan bir sel, bütün zırhları delen bir mızrak vardır beyler...

işte bizim ebruyla aramızdaki set de o gün yıkıldı, ve biz ister umursayalım, ister umursamayalım, bir şeyler akmaya başladı birbirimize doğru ve i.ten içe..

o güne gidelim,

ayşenden buluşma sözünü kaptıktan bir gün sonra,

perşembe olabilir..cuma da olabilir..

neyse biz gidelim işte...
arkadaşlar bu part biraz uzun olabilir, yazarken görücem bende, ondan sonra da bir yarım saat mola veririz, o ara yorumlarınızı bekliyorum
http://fizy.com/tr#s/17ks2k

öğlen arası..

zıkkımlanıp sınıfa döndüm, bomboş..daha iyi..en azından umursanmama yok..

sırama yıkılıp kulaklığımı takacağım ve artık yarım saat mi, yirmi dakika mı, ne kadar varsa, dersi bekleyeceğim... zamanın hızlı geçmesi için yalvararak..

içeri girdim, sırama yöneldim, o ara arkamdan birinin daha girdiğini hissettim, umursamadım... sırama yanlamasına dönüp, ayakta pozisyonda çantamdan defter kalemimi, kulaklığımı çıkarıyorum..ders öncesi hazır dursun kenarda.. o ara görüş açım gereği az önce arkamda kalan sınıfın girişini de görebilmiştim ki, arkamdan girenin de ebru olduğunu gördüm,

gayri ihtiyari bakmıştım, ama o da bakınca, gözlerimi kaçırma gereği duymadım..ben ne kaçırıcam aq..o kaçırsın..

bir kaç saniye, bana doğru ilerlerken bakışa durduk, en sonunda tam yanımdan geçerken,

"naber?" dedi, renksiz bir tonla..

sınıf içinde son 2-3 haftada bir elin parmaklarınca duyabildiğim ve hepsine "iyilik" diyerek yalan cevaplar verdiğim bir soru kelimesi..

bu kez dürüst oldum... o benim biraz arka çaprazımda kalan sırasının başına dikilirken, "iyi sayılmaz.." diye cevap verdim..

sesim mahzun, ya da ağlak çıkmamıştı, ebrunun bana acıması en son isteyeceğim şeydi herhalde..aslına bakarsanız, acıma ve merhamet duygum gerçekten çok gelişmiş olmasına rağmen *, kendime acınmasından nefret ederdim..kim olursa olsun..

ona yeniden sırtımı dönüp, ayakta vaziyette çantamla uğraşmaya devam ederken, adet yerini bulsun diye sordum "senden naber?"...

bir iki saniye sessizlik oldu..sonra, "iyi sayılmaz.." dedi o da... oldukça dağınık bir sesle..yani dalga mı geçiyorr, ağlamak üzere miii, gülmek üzere miii, öylesine mii, ciddi mii, hiç belli olmayan bir ses tonu... sanırım her birinden biraz var..

çantamın fermuarını çekip ona doğru döndüm, hafif arka çaprazımdaki sırasının masanına yaslanmış, ayakta öylece beni gözlerken buldum..

ben de kendi sırama aynı şekilde yaslanıp dik dik bakmaya başladım... aramızdaki mesafe 1 metre filan anca...

öylece bakıyorum..hatta öylece değil, biraz sertçe..sanki "ne var yea?" der gibi...

o da bakıyor..hiç konuşmadan..

sadece bakışıyoruz...

dudağı seyirdi..gülümser gibi..buruk..

ben derin bir nefes çektiğimi farkettim, burun deliklerini bir anlığına genişleten cinsten *..

hala göz gözeyiz..

benimkiler yoruldu bakmaktan... aslında yorulmadı da..rahatsız oldum..sağa sola kaçırdım bakışlarımı, az önce aldığım derin nefesi, off çekercesine geri verdim..

tekrar yüzüne baktım..gözleri hala yüzümde..yüzünde buruk bir ifade..

ben de pek iyi hissetmemeye başlamıştım..

çıkıp gidebilirdim sınıftan, ya da ne bileyim, sırama döner oturur, kulaklığımı takar, kafamı kollarımın arasına gömebilirdim..kaçabilirdim bu sahneden..

ama kafam sanki görünmeyen bir mengeneyle sabitlenmiş gibiydi, hatta tüm vücudum..

biraz da inadına..öyle kalmak istedim..
öylece... senden önce pes edecek değilim..

öyle 1 dakika filan bakıştık sanırım... beyler..tarifsiz bir atmosfer... çok tuhaf yani..böylesini herkes yaşar mı bilemiyorum..zira bu derece saplantılı iki deli, dünya üzerinde çok zor bir araya, karşı karşıya gelirler bence...

ben beklediğinden dirençli çıkınca, ebru, savaşı başlatan taraf olmasına rağmen telaşlanmaya başlamıştı... bu kez gözlerini o kaçırdı..yutkundu..dayandığı sırada kaykıldı..o ara fırsattan istifade ben de sınıfın girişine bir göz attım, gelen giden var mı gibisinde..gerçi olsa sanki bir sikim görebilcem o açıdan..ama refleks işte...

tekrar gözlerimi çevirdiğinde, bu kez onu iyice ekşimiş bir suratla buldum karşımda..ağlamakla gülmek arasında kalmış, ama ilkine daha yakın, mücadele eden bir yüz... onun genelde poker face olan yüzünde pek sık görebileceğiniz türden bir ifade değil...
o an içime korkunç bir yoğunlukla, acıma-konuşma ihtiyacı hisleri doldu..bir kez daha derin nefes alıp, daha ne söyleceğimi beynimde bile tasarlamamışken, resmen karavana bir şekilde konuşuverdim,

"neden iyi değil?"

niye böyle bir şey dediğimi inanın ben de bilmiyorum..diyeceğim varmış..

artık iyice dağılmak üzere olan ifadesini, cevap vermek için ağzını açmadan evvel toparlamaya çalıştı... mağrur bir eda katmaya çalıştığı sesiyle,

"bilmem..sence?"

diyebildi..

kalbimin hızlandığını hissettim..havadaki o duygusal yoğunluk, inanılmaz bir hal almıştı..beni sıkıştırıyor, boğuyor, nefes almamı engelliyordu..

ebru daha fazla dayanamadı... tam ben "toparladı galiba" diye düşünüp rahatlamışken küçük bir hıçkırık koyverdi..ardında, deminden beri bozmamaya çalıştığı yüz ifadesi iyice ekşidi, gözlerinin kenarından, benim orada olduklarını bile hissedemeyeceğim şekilde inatla gizlediği damlaları dökülüverdi..

ağlayan bir kadının karşısında durmak çok zordur beyler..

elim ayağım dolaştı onun o duygusal boşalımı karşısında... yaslandığım yerde dikleştim..elimle salak bir hareket yaptım, hani böyle hareket ettirmekle ettirmemek arası..
bir şey söylemek istedim..ağzımı açıp kapadım sadece... refleks olarak gene sınıfın girişine bakıp, ebruya doğru bir adım yaklaştım..aramızdaki mesafe yarım metreden daha az olmalıydı..

o ise artık bana bakmıyordu..hafif bir açıyla öne eğilen başı, ona özgü, sessiz hıçkırıklarını (çok naif bir kızdı lan harbiden..) ve az önce kendini iplerinden koparmış, hızla akmakta olan gözyaşlarını gizlemeye çalışıyordu..

daha fazla dayanamadım... tamamen iyi niyetle ve neredeyse reflekssel olarak, gayri ihtiyari, elimi uzatıp yanağına dokundum... başını kaldırmadı... göz yaşıyla ıslanmış yanağında elimi hafifçe gezdirip, siler gibi yaptım... sonra biraz daha ileri giderek, tamamen avcumun içine aldım bir yanağını... baş parmağım göz pınarının civarında, hafif bir okşayışla dolanırken, o, bu sefer kaldırdı gözlerini..

bakıştık..

sadece bir kaç saniye daha..

az önce benim attığım ve aramızda sadece santimler bırakan adıma karşılık, o da bir adım attı ve tüm mesafeyi kapadı, elleri boynumun etrafına dolanırken, görüş açım gittikçe daraldı... önce sadece yüzü, sonra sadece gözleri kaldı, kendini bana, dudaklarını dudaklarıma bastırırken, benim boştaki elim, durumdan vazife çıkarırcasına onun belini kavradı nazikçe...

bir kaç saniye içinde, tamamen birbirimize dolanmış, o boş sınıfın orta yerinde "dünyaya isyan edercesine" bir tutku ve hararetle öpüşmeye başlamıştık...
takip eden panpalar,

02.20 gibi yeniden yazmaya başlayacağım, bir şeyler atıştırayım acıktım lan..
devam edelim, son 2-3 uzun partla bitiririz
http://fizy.com/tr#s/1dljys

..nefes alamıyordum..ama hayır, bunun nedeni dudaklarımın hunharca sömürülmesi ya da birinin burnumu sıkması filan değil..nefes alamıyorum çünkü öyle bir duygu seli var ki karşımda, boğuluyorum..ebru, aylardır, onu her terslediğimde, her umursamazlıktan geldiğimde, mineyle beni her gördüğünde söyleyemediklerini, şimdi resmen haykırıyor, çığlık çığlığa, ama sessiz ve söz bir şekilde, kulaklarıma da değil, dudaklarıma,

oradan da direkt kalbime doğru..

nefes alamıyorum..çünkü boğuluyorum..bu yoğun hislerin baskısı ve kuşatması altında..

boynum ellerinin, dudaklarım dudaklarının arasında... kıpırdayamıyorum..doğru düzgün karşılık bile veremiyorum, dudaklarımın üzerinde zarifçe bale yapan dudaklarına..elleri boynumu, kulaklarımın arkasını, ensemi dolanıyor, orada, benim bile varlığından haberdar olmadığım, ama onun bildiği gizli mabetlerime konuk oluyor, tutkusu, her bir hücremi ele geçiriyor, yakıp yıkıyor, yağmalıyor..

ve kalbim, sevdiğini düşündüğü kadının öpüşlerinde bile sıradan, hatta hissiz takılan kalbim, deliler gibi, kaburgalarıma ince bir sancı sokacak kadar çılgın ve delibaş bir şekilde çırpınıyor..gümbürdemesini bir nabız gibi, ta beynimin içinde duyuyorum..

beyler, şunu söylemeliyim ki, o güne kadar bir kaç kızla, onlarca, belki yüz kez öpüşmüşlüğüm oldu (ki bunların büyük kısmı mineyle zaten), ama inanın hiç biri, buradaki yoğunluğun ve hissayatın yanında bile geçemez..mine ile olan ilk deneyimiz dahi...

bugün bile geçmişe dönüp baktığımda, beni ebru gibi öpen çok az insan olduğunu görüyorum..yok..tarifsiz..eğer bu tutkuya, tuna kiremitçi, elif şafak gibi duayenler maruz kalmış olsaydı, inanın sonunda, tarifini beceremeyip kalemlerini kırmaktan korkacaklarını düşüneceklerinden dolayı, tek bir kelime bile etmezlerdi o sahne ile ilgili..

ben de edemiyorum... tarif, ya da tasvire kapalı, bütün edebi icraatların, bütün süslü betimlemelerin, şaşalı mecazların kifayesiz kaldığı..kısacası sözün bittiği bir nokta.

..o ilk şokun etkisi altında olduğum bir halde, ebru bu kez üzerime yüklenmeye başladı..zaten aralarında çok fazla açıklık olmayan, benim tarafımdaki sıralara doğru beni iteledi ve tam karşıdaki sıranın masasına, az önce bakışıp durduğumuz şekilde beni yasladı..ben, artık diğer elimi de yanağında çekmiş, tamamen sırtını ve belini sarmıştım..onunkiler hala benim boynumda...

o şekilde ne kadar öpüşedurduk, inanın hiç bilmiyorum..o ara sınıfa giren-görüp-çıkan oldu mu? inanın onu da bilmiyorum...

sonunda dudaklarımız ayrıldı..

ben, sanki dakikalarca suyun altında kalmış bir dalışçının, yüzeye çıkma anında aldığı nefes misali bir nefes aldım..sonra bir daha..

vücudumun ısısı artmış, kalbim kendini parçalar ve ciğerlerim akordeon gibi sönüp şişerken, topyekün afallamış bir şekilde karşımda duran, beni abondone etmiş bu duyguların sahibi olan kıza baktım..

gözlerinden hala süzülen yaşlar eşliğinde, o artık çok aşina olan, ifadesiz haliyle bakıyordu bana..

gülmüyordu,

mutlu görünmüyordu..

hiç bir şey düşünmüyor gibiydi...

bir kaç saniye soluklanıp kendimi topladım, kapıya doğru bir bakış daha attım..

ve bu kez ben, ellerimle yüzünü kavrayıp onu kendime çektim,
karşılık vermek istercesine, ama onun gibi doğal ve içten olmaktan uzak bir şekilde öpmeye başladım dudaklarını, çok fazla da sürdüremedim zaten..yanaklarına kaydım biraz, oradan boyuna ve nihayet omzunun üzerinde son buldum..başım, köprücük kemiğinin üzerinde, öyle kaldım..

sarıldı, sırtımı omzumu sıvazladı..

kafamı kaldırdım..kolunu yakaladım..az önce masa kısmına sıkıştırılmış olduğum sıraya çökerken, onu da yanıma oturttum..

bir süre de, öyle durakta otobüs bekleyen yabancılar gibi, yan yana, başlarımız hafif öne eğik ve konuşmadan kalakaldık... yabancılardan tek farkımız, benim hala onun kolunu tutmakta olan elimdi..

sonunda yüzümü ona doğru çevirdim..ısrarla baktım, o da döndürdü kafasını..tekrar göz göze geldik..

bu kez ifadesi çok tanıdık ve tam beklediğim şekildeydi,

"ee?" diyordu... "şimdi ne olacak peki?"...

hafifçe gülümseyip, kolunu tutan elimi sıktım.."tamam, buradayım bak" dercesine...

sonunda bakışmalar yerini söze bırakacaktı nihayet..

"ikimiz..?" diyebildi... üzerinde patlayacak bir şamardan korkan küçük çocuklar gibi tedirgin bir şekilde,

"oluruz.." dedim bende, yine hafifce ve epey utanmış şekilde gülümseyerek..

utanmıştım, çünkü o güne kadar itip kaktığım, bir şekilde görmezden geldiğim, saçma sapan düşüncelerle kendimden uzaklaştırmaya çalıştığım bu kızın sevgisi beni mahcup etmişti..

"iyi ne güzel * " dedi, ve tanıştığımız günden beri daha ilk kez görmeye vakıf olduğum,bir şekilde sevindirilmiş yaramaz çocuklarınkine benzeyen tuhaf bir gülümseme eşliğinde, başını lap diye omzuma attı,
ben de kolundaki elimi, eline doğru indirdim..avuçlarımız birleşti..mutlu şekilde iç çektiğini duydum..

tuhaf bir şekilde, ben de mutlu olmuştum..başım hala hafif öne eğik, kendi kendime huzurla gülümsediğimi hissettim..şefkatle..

az önce, trafik ışıklarının olmadığı bir caddede, yaşlı bir adamcağızı karşıdan karşıya geçirip insanlık görevimi yapmış gibi bir hisle..

öyle gülümsedim..
bu şarkıyı çok seviyorum lan, bana sesleniyor gibi geliyor * bir daha vereceğim o yüzden,

http://fizy.com/tr#s/1agyo2

yeniden yan yana oturmaya başlamıştık,

ikimizde,kendilerince kimsenin bilmediği gizli bir sırrı bilen çocuklar gibi arada göz göze gelip, şapşal şapşal sırıtıyorduk..aninden bastıran, kaçamak gülümsemeler oluşuyordu dudaklarımızda..

hani, sanki böyle komik bir durum var, ne bileyim, aramızda bir espri var ve biz, kimseye çaktırmadan, sadece kendimiz anlayarak ve anlaşarak onu mutlulukla yaşıyoruz..

çok huzurluydum beyler..gerçekten... mesele, benim mutluluğumu, ya da mutsuzluğumu aşmıştı artık..ben, o sade insan halimle, bir başka insana, en çok istediği hediyeyi vermiştim..ne büyük gurur..
ama diyorum ya, mahcubiyet de var, resmen eziliyorum o sevgi selinin altında..

ders bitimi, haftalardır beni yok etmeye uğraşan sınıfa, aylardır içimi oyan ayşen ve ozana, beni kendince bir anda silen nilaya ve diğer kızlara inat, kapıdan çıkarken yakaladım ebrunun elini..bütün koridor öyle yürüdük, önümüzde insanlar, arkamızda insanlar... hepsi görsündü..hepsi bilsindi... yıkamamışlardı beni... ve dahası, o kendine bile hayrı olmaz denilen ben, bir başkasına da hayat vermiştim şimdi... ve onunla hayat bulmuştum...

o eli minibüslere gidene değin bırakmadım..onu servise bindirecektim ki,

"şey ben... direkt eve gitmesem de olur..senin vaktin var mı?" diye sordu ebru..hala tedirgin... sanki bir rüyada ve her an uyandırılacağından korkar bir halde..

bu şekilde olmamalıydı... eğer bir şeyi yapıyorsanız tam yapmalısınız... ben de bu akşamımı ve gecemi ona adayarak, ona rüyada olmadığını ve dolayısıyla da uyanma tehlikesinden korkmasının yersiz olduğunu kanıtlamalıydım.

"var ya" dedim.."kordon a gidelim mi?" sevecen bir gülümseme eklemiştim cümlemin sonuna,

"gidelim" dedi, yine çılgın gibi gülümseyerek..vay anasını ya..ebru muydu bu? inanılır gibi değil..kızı, değil bu halde, bu halin yakınından geçer halde bile görmemiştim..

demek ki o da mutlu olunca böyle oluyordu...

yine şefkatle sardım belini..başka bir minibüse atlayıp kordonun yolunu tuttuk...

güzel bir geceydi beyler..

ve bu kez ne kendimi kandırdığım, ne de içimdeki şeytanla savaştığım filan vardı..olmayacaktı da, biliyorum... çünkü artık kendim için, kendimi kurtarmak için değil, bir başkasını mutlu etmek için yaşıyordum..ikisinin arasındaki bu ince fark, şeytanın yeniden harekete geçmesini engelleyecekti..

lise başı sevgilileri gibi, el ele, kol kola yürüdük kordonda, artık ılıyan bahar havası eşlik etti adımlarımıza, yürürken pek konuşmadık, sadece sarıldık birbirimize, ben öptüm yanağından, o bir yudum aldı boynumdan... yorulana kadar gezindik...

sonunda içkili bir kafeye oturduk,
"bence bu gece çok şey konuşuruz biz" deyip gülerek karşısına oturdum, yan yana olsak kesin öpüşür koklaşırdık, öyle sessizce ve huzurlu bir şekilde saatlerimizi geçirebilirdik..ama ben yüzünü görmek, yüzündeki değişimi görmek, gözlerimizin şahitliğinde konuşup dertleşmek ve eski yaralarımızı tamamen yok etmek istiyordum..

normal düzeyde içtik... epeyce de konuştuk... o, ilk zamanlardaki umursamaz ve tutarsız hallerimden bahsetti..

ben ona ayşen mevzusunu tamamen anlattım... neredeyse sizin bildiğiniz kadar hatta...

o, ufukla sırf bana öfkelendiği için çıktığını söyledi..

ben, mineyle sırf kendi deliklerimi yamamak için...

o, daha serhatın bizi tanıştırdığı ilk gün, benimle arkadaştan öte olmak zorunda olduğunu bildiğini söyledi..

ben, aşkına aşık olduğumu, sevgisinin karşısında daha fazla direnemediğimi söyledim.."zor adamım bak, kıymetimi bil" diye espri yaptım..hüzünlendi öyle deyince... bakın trip attı demiyorum... surat yaptı hiç demiyorum... "hüzünlendi"... "üzüldü" işte... teselli ettim..

"buradayım ben artık, biz konuşalım..aklımızda kalmasın hiç bir şey, bizi korkutan bilinmezlikler" dedim..

nilaydan bahsettik..serhatın lafı geçti...

okan meselesini konuştuk epey... o anki duygularının tamamen samimi olduğunu, ona rağmen onu yine de samimi bulmadığımı hatırlattı bana..bir kez daha mahcup oldum...

döküldük yani..neyimiz varsa döküldük... kıyıda köşede kalmadı hiç bir gizimiz...

o zaten dünden razı her türlü şeffalığa... ben de koyverdim gitti anasını satayım..kasa kasa çatladık da ne oldu?

uzun lafı kısası..

uzun zaman sonra,

keyfim yerindeydi be dostlar... özlemişim farklı bir insanla muhabbeti, özlemişim yeni bir hayatın renklerini keşfetmeyi..

uzun zaman sonra,

huzurla doldu içim..

yeter be tsigalko..mutluluk dedin, aşk dedin..bir kez olsun elindekilere şükretmedin..

şükret tsigalko..

en karanlık anında bile, en yalnız olduğun zamanında bile,

seni seven birileri var,

sen de sev tsigalko,

düşünme daha fazla..hesap etme..

mutlu et, dileğin mutlu olmaksa...
gene saatin 4 ünü ediyoruz..son partımız olsun panpalar
http://fizy.com/tr#s/1agyo4

hayat dediğimiz şeyin akışkan bir madde olduğuna inanıyorum..

evet pek stabil, sağlam pabuç sayılmaz..ama onu da fazla suçlayamayız... sonuçta biz neyin içine koyarsak onun şeklini alıyor sadece..

cuma gecesi, ebruyla mesajlaştığım sırada, bana hayatımın ne kadar akışkan olduğunu ve benim ne kadar da unutkan olduğumu bir kez daha kanıtlayan bir başka mesaj daha aldım,

"tsigalkocum, nerden alırsın beni tam olarak?"

ayşen...

pazar günü buluşacağız, öyle anlaşmıştık, takıldığımız günün gecesi. bunun ilçede, elbette merkezdeki kadar çok seçecek olmadığından ötürü, o merkeze gelecek, orada takılacağız.

ama durumlar biraz değişmişti...

bir süre ebrunun son attığı mesaja ve ayşenin mesajına bakıp durdum... bir şey düşünemiyordum.

tamamen içgüdüsel olarak hareket ederek, ebruya,

"canım, arkadaşlar çağırıyor 10 dakka filan cevap veremeyebilirim tamam? * " yazdım.

ardından ayşen için kafamdan tasarladığım mesajı yazmaya koyulmuştum ki, ebrunun cevabı olması muhtemel bir mesajla titredi telefon, herhalde "tamam" diyor olmalıydı, ayşen in mesajına devam ettim,

"ayşencim, ya biz merkez de buluşuruz diye konuşmuştuk ama, ben düşündüm de, seni buraya kadar neden yoralım? * oralarda da takılabileceğimiz yerler yok mu? ben gelebilirim istersen?"

yazdım,

cevabı geldi,

"aşkolsun ne yorulması ya * ). fark etmez benim için, burada da var mekanlar, ama sen merkez daha iyi deyince ona da uydum yani"

"tamam madem, ben geleyim olur mu? sen gezdirmiş olursun beni ;)"

"peki o zaman * . xxxx durağında inicem dersin, zaten orada da epey inen oluyor, ben seni ordan alırım ;)"

"tamam cnm, 5 gibi oradayım o zaman?"

"tamamdır * "

"iyi geceler * "

"tatlı rüyalarr,yarın görüşürüz * "

ayşenle, yarın saat 5 te, onun bildiği yerlerde, ve benim bilemediğim bir şekilde, bir randevumuz vardı artık.

ebruyla mesajlaşmaya devam ettim,birbirimize huzur ve sevgi dolu bir şekilde iyi geceler dileyinceye değin...
takip eden panpalarıma iyi geceler, görüşmek üzere *
iyi geceler arkadaşlar,
bu akşam biraz erken başlıyorum, gece iş var malum.
http://fizy.com/tr#s/1ah040

pazar günümü yurtta, arkadaşlarımla geçirecektim (ebruya yazdığım bu). ama işin aslı öyle olmadı tabi,

buluşmam akşam, ve ben fazla kasıyor sayılmam..yani öyle saatler öncesinden kalkma, hazırlanma, saç düzeltme filan yok (ki o saçı nereye düzeltiyon zaten aq, iyice çarşambaya döndü uzadıkça)..

öğleden sonra uyandım, bir şeyler atıştırıp bir posta attırdım, sıcak bir duş aldım..temiz iç çamaşırları, güzel bir gömlek, onun içine gidecek uyumlu bir tişört, altıma klasik kotlarımdan biri..sırtıma zengin işi bir ceket *, altıma taba rengi, spor-klasik arası bir görünüm arasındaki ayakkabılarımı çektim. hafif kirli sakalımın da etkisiyle, küçük-casual bir beyefendiye dönüşmemem için hiç bir sebep yoktu, ama kabaran uzunca saçlarım öğrenci olduğumu fazlasıyla kanıtlar nitelikteydi,

tipik yavşak üniversiteli,

kusura bakmayın bunu ben değil, esnaf filan söylüyor böyle, sağolsunlar mezun olup "adam" olduktan sonra onların da öğrenciye ne gözle baktığını öğrendik(dedikoduya ortak olan sekonder müşteri rolünde)..alışverişte yüzüne gül, arkasından salla..ne ibneliği kalsın ne yavşaklığı ne piçliği...

neyse..

evet dediğim gibi, öncesiyle kıyaslanınca pek kastığım söylenemez, ama tabi hepten de salmak olmaz, güzel bir hatunla, şaşalı olması pek muhtemel mekanlarda uzun bir gece beni bekliyor, en azından yanında sırıtmayalım da "kim lan bu lavuk" demesinler..

saat beşi biraz geçe minibüs beni kavşakta bıraktı, inip kızı göremeyince mesaj attım,

2-3 dakika içinde geldi, yanında 2 fıstıkla daha.. o zaten 3-4 den beri oralardaymış, yakınlardaki bir kafede kız arkadaşlarıyla oturmuşlar, e yani e5 orospuları gibi saatlerce yol kenarında bekleyecek değildi ya *

ayşen yine harika görünüyordu,
beyaz, dar bir pantolon üzerine, hafif dökümlü,lacivert bir bluz giymiş, bunu da şık, yine beyaz bir kısa ceketle tamamlamıştı. beyaz topuklu ayakkabılarına, yine beyaz tonların ağırlıkta olduğu, üzeri bolca yazılı, amblemli, küçük, tiki bir çanta eşlik ediyordu..

bir bahar akşamına göre iddialı bir seçim diyebilirim..yazı biraz erken getirmiş.

diğer kızlarla da tanıştım, onları sadece benimle tanıştırmak için getirmiş oraya zaten, kızlar daha sonra bizden ayrıldılar..onlar da ortalamanın üzeri güzellikteydiler, ya da o anki atmosfer, giyim kuşam, makyaj filan öyle gösterdi gözüme bilemiyorum.

e zaten güzel kızlar, genelde yine kendi klasmanına yakışan başka güzel hatunlarla takılırlar..böyle gruplar, hele hele bar-kafe-okul gibi ortamlarda tam "spice girls" lük bir hava yaratıp, etrafındaki, kız olsun erkek olsun hemen her insanın ilgisini üzerlerinde toplarlar.

biz, yan yana kalınca, zaten aramız sıcak ve ben de yeterince yavşak olduğumdan ötürü, baştan ortamı yumuşaklaştırmak adına bir kaç espri yaptım buna,
"yunan bayrağı gibi olmuşsun"

"kızlar kalsaydı fena olmazdı aslında"

gibi laflarla ince ince alaya aldım, gülüp şakadan trip atarak karşılık verdi,

"ee ayşen hanım? ne ısmarlıyorsunuz bana bu akşam?"

"yemek yedin mi sahi ya? yemediysen yiyebiliriz * "

"yedim de, sen bilirsin, rehberim sensin ;)"

"hımm, tamam o zaman, ilk önce gidip bir şeyler yiyelim, gece uzun, acıkırız ;)"

bu böyle gece uzun filan deyince, ben "hadi yauuw?" dercesine yavşak bir bakış attım,

"yani, senin işin yoksa tabi" diye gülerek ekledi.

lan benim işim sensin bu gece be *..karşılığında ben gülümseyerek,

"varsa bile erteledim ;)"

koluma girdi, normalde nitro basılmış ferrari gibi yürümeye alışkın olan ben, onun topuklularına ayak uydurmak zorunda kaldım, bu arada aramızda şöyle 3-4 santim filan fark bariz oluşmuş durumda..amına koyayım ne diye giyiyorsun ki o topukluyu? görende şakil oniyılla buluşucan sanar... aslında içten içe beni geren bu durumu da espri konusu yaptım,

"topuklu giymen iyi olmuş ya, öbür türlü çok kısa kalıyordun yanımda ;)"

utanmış numarası yapıp "ya canım onu ben de düşündüm de, çok güzel oldu böyle ne yapiyim, kıyamadım çıkarmaya * "

hee güzel oldu tabi, abla kardeş gibi geziyoruz işte..

gülüp geçiştirdik gene,

bu böyle kalabalık, sağı solu dükkanlı, kıpır kıpır bir sokağa soktu beni, etraf daha çok kafelerle dolu, yani yemek yenecek doğru düzgün bir yer yok gibi geldi, ama varmış. oturduk otantik görünümlü bir kafe-restoran arası çizgide dans etmekte olan bir mekana,

körili tavuk diye bir şey tavsiye etti bana, tavsiyesini dinledim, o da aynından söyledi,

lan bir tabak geldi, resmen bütün tavuğu kesip koymuşlar, yanında da dünyaa abur cubur, oha..kim yiyecek onu?

neyse,
epey doymuş halde ordan kalktık, "biraz yürüyelim?" dedi.."rehber hanım nasıl isterse * "

yarım saat filan yürüdük, o ara laflıyoruz, ben her cümle içinde bir geyik kovalama merakına düşmüş haldeyim, yani illa dakika başına 2 espri ortalamasını tutturmak zorundayım..evet bazen böyle salaklaştığım oluyor fazla rahat olduğum insanların yanında,
bu da benim kadar salak olduğu için bana ayak uydurdu, güle konuşa midemizdekileri erittik biraz, turumuzun ardından gene o kalabalık sokağa geldik,
ilçenin "öğrenci sokağı" ya da "barlar sokağı" tabirini yakıştırabileceğimiz bir yer, fena değilmiş bence, merkez gibi olamaz ama burası da gayet renkli,

hayat akıyor,

barın birine soktu beni, epey loş bir mekan.
http://fizy.com/tr#s/1ajewf

"bugün güzel bir grup çıkıyor burda" dedi.

fark etmez dercesine omuz oynattım, iç tarafa geçtik,
şimdi mekan şöyle,
bar kısmı ortada, onun ön tarafı boşluk, pist gibi, onun biraz daha önü sahne,

bu orta kısmın iki yanı boyunca da yol var, o yolun kenarlarında yükselti var, yani 2-3 basamaklık bir kat gibi düşünün, oralarda da masalar var sık aralıklarla,

girişten sol tarafa doğru olan kısmın basamaklarını çıktık, sahneyi yakın tam açıyla çaprazdan gören, barmenlerin olduğu kısımla da hizadayız, atmosfer neredeyse karanlık, sadece bar bölgesinin ışıkları ve onun haricinde sahneyi aydınlatan neon lambalar var, efes in neon lambası filan var duvarlarda, duvarlar o barlara özgü tuhaf yalıtımla kaplı,ahşap, yuvarlak küçük sayılabilecek masalar, etraflarında yine ahşap, arkalıklı yüksekçe sandalyeler.

neyse oraya oturduk,
yerimiz çok güzel allah için, tam duvar kenarı, böyle sakince, ama hengameyi de tam anlamıyla gören bir nokta, etrafa göz gezdirmeye, mekanı ve insanları incelemeye başladım, gözlem yapmayı her zaman çok sevmişimdir, sanırım bu detaylı tasvirleri de bu alışkanlığıma borçluyum.

"nerelere bakıyorsun acabaa?" diye gülerek dürttü beni,

"güzel mekanmış ya, öyle bakındım * "

elemanlardan biri gelip ne içeceğimizi sordu, iki ellilik istedik,

saatler ilerledi, müzik grubu çıktı, yerli-yabancı karışık bir repertuardan, soft ve pop şarkıları da rocklaştırarak performanslarını veriyorlar, ama rock dediysem, sert bir müzik yok ortada, gayet elektro-bass-davul, ama insanı yormayacak bir tını ile, misal ne gibi, işte şimdiki yüksek sadakat gibi, redd gibi, multitap gibi filan..

ellilikler yenilenir, bizim muhabbetimiz ise daldan dala atlayıp zaman zaman tehlikeli konulara kayarken, bir anlığına da olsa mine yi ve onun ne kadar da kaliteli, iyi eğitimli bir kız olduğunu düşündüm..ulan hatunla aylarca takıldı, değil bara-diskoya gitmek, bir kere içmedi bile yanımda... hayır içinler, gidenler kötü eğitimli demiyorum da, anladınız siz benim ne demek istediğimi,

kısacası ve aşağılarcası "ev kızı" olan bir gruptan işte..ama beyler, ne kadar yerersek yerelim, nihayetinde mesele ciddi konulara, evliliğe gelince de bu kızların peşinden koşmaya başlıyoruz..eğlenilecek kız- evlenilecek kız kavramı burada keskinleşiyor işte..
ha gerçi ben mine yi de epey yolda çıkarmıştım, orası ayrı, ama temel olarak, kız, bu güne kadar tanışıp takıldıklarım arasında en oturaklı, bir takım değerlerine en bağlı olan kızdı..o bir gerçek..

bir de karşımda oturan, şuh, güzellik timsaline baktım..onun eliyle bardağı kavrayışını,dudaklarını ve dudaklarındaki açık pembe renkli, simli rujunu, dudaklarına dayadığı yerden, nasıl kana kana ve arsızca içkisini yudumladığını, bunları yaparken hafifçe kırdığı boynunu, o boyuna dökülen saçlarını,genişçe omuzlarını,o omuzların üzerine dökülen, üstten iki düğmesi açılmış bluzunun gözler önüne serdiği buğday rengi göğsünü, ellerini, o vücuda göre oldukça narin yapılı görünen bileklerini, tırnaklarının üzerindeki mavi tonu ojesini kısacası karşımdaki muhteşem varlığını inceledim..

tamamen eğlenmek ve eğlendirmek üzere yaratılmış, şahane bir sanat eseri..

epey konuştuk, daha doğrusu genelde o konuştu, bir kez daha ne kadar gevezi bir hatun olduğu konusunda düşünce birliğine vardım kendim kendimle..gece boyu, müziğin gürültüsüne rağmen duyurmak için uğraştığı sesiyle beraber, sıcak nefesi ve parfümünün kokusu da ulaştı duyularıma..

bir süre sonra, oturduğumuz masadan kalkıp, zaten onlarca insanın göt göte kaynaşmakta olduğu sahne önüne indik, ellerimiz birbirinin belinde, sağa sola salladık..ritme ayak uydurduk, belinin kavisini, kalçalarının konveksini, saçlarının yumuşaklığını çokça hissettim.

grup sahneden indikten sonra 1 saat daha takılmış olmalıyız..saat gece yarısını çoktan geçti..

çok fazla içmedim, ama yine de gecenin atmosferi ve muhabbeti beni etkilemiş, çakırkeyf moduna geçirmeyi başarmıştı...

nihayetinde gecenin 2 si, ya da biraz daha geçi bir saatte bardan kol kola çıkmış, artık nispeten azalmış ama hala kaynaşıklığını koruyan caddenin kalabalığına karıştık...

yürürken bir ara başını omzuma yasladı, bense hayatım boyunca yürüdüğüm en düşük tempolardan biriyle yürüyorum ona uymak için, ayaklarım seğiriyor resmen aq..

sokağın çıkışına vardığımızda, "dönecek misin bu saatte?" diye sordu,

"ne yapiyim?" deyip omuz oynattım, masum masum gülümsedim,

"bana da gelebilirsin istersen, merve ailesinin yanına gitti bu hafta sonu, odası boş?"

"ya bilmiyorum ki, şimdi o yokken odasına filan giricez, ayıp olur kıza?"

"yok ya..olmadı sen benimkinde yatarsın, ben oraya geçerim ;)"

"iyi o zaman, öyle yapalım * " dedim,

ellerimiz birbirimizin beline attık, "yürüyecek miyiz?"

"yok şurdan taksiye bineriz ya" dedi,

taksiye bindik, doğru, o topuklularla, ne kadar az yürüse kardı..

5 dakika sonra, genç taksici, bizi kafalarımız yarı kıyak bir halde ayşen in apartmanının önüne bırakırken, kim bilir neler geçirdi aklından,

muhtemelen benim birazdan yaşayacağımı düşündüğü sıcak sahneleri ve kendisinin sabaha kadar direksiyon sallama ve evine ekmek götürme derdinde oluşunu kıyaslayıp kaderine lanet etti..

o da haklı tabi..

apartmana girdik, elif ve ceren inkinden çok daha lüks görünümlü, oldukça hoş dış görünüşlü bir bina, kendine ait bir otoparkı dahi var..

asansöre bindik, 2. katın düğmesine bastı, ve ben bu kez kimseyi taşımak zorunda filan kalmadım *

asansörün içindeyken, aklıma birden şeytan icadı bir fikir geldi... evet evet..hemen şimdi uygulanması gereken bir fikir... sonrası ona göre şekillenirdi zaten..

asansör henüz hareket halinde iken, kafama çanta ya da yanağıma bir tokat yeme çekincesini de göze alarak, hemen dibimdeki uzun boynuna doğru başımı uzattım, kaşla göz arasında, küçük, ıslak bir öpücük kondurdum..
http://fizy.com/tr#s/1ajewh

..ne yalan söyleyeyim, öyle çanta manta vurmasa bile, ani bir tepki beklemiştim..ama bir süre hareketsiz kaldı..asansör tam 2. katta durduğu anda, kapıyı itelerken yüzüme baktı, benim gözlerim zaten ona çevrili..gözlerini benden ayırmadan kapıya yüklenip açtı..hemen yan taraftaki daire kapısına doğru ilerlerken beni de yanında adeta sürükledi..aceleyle ayakkabılarımızı çıkarıp, kendimizi hole zor attık,

içeri girer girmez dudak dudağa geldik, daha kapıyı bile örtememişken birbirimize yumulmuş, çölde susuz kalmış bedevilerin mataraya sarıldığı gibi sarılmıştık birbirimizin boynuna, dudaklarına..bir süre öyle arsızca öpüştük, nihayet ayrılıp kapıyı kapattık, üzerimizdeki ceketleri sakinmiş gibi davranarak çıkarıp askılığa astık, ama ikimizde gümbürdüyoruz beyler..

çantalar, ceketler bir kenarıya konulduktan sonra, biz öyle ellerimiz boş, salonun orta yerinde kalakaldık, bir an ne yapacağımızı bilemez bir halde dikiledurduk, yine ilk adımı ben attım, yaklaşıp beline sarıldım, yüzümü yaklaştırdım, tam karşımdaki yüzünü izlemeye başladım..o pozisyonda da biraz kaldıktan sonra, bu kez o yavaşça yaklaştı dudaklarıma, bir parti daha öpüştük..

oradan ellerimiz birbirine dolalı bir şekilde ilerledik, odası olduğunu tahmin ettiğim bir odaya geçtik, çalışma masasının önünde durdu, dönüp bana bakmaya başladı, bir kez daha..bir kez daha giriştik birbirimize, giriştik diyorum çünkü epey şiddetli bir ön sevişme haline gelmişti münasebetimiz, ellerim belinden kalçalarının üzerine indi, oraları sardı, sıktı..biz yukarıda hala köpekler gibi öpüşüyoruz..elimi baldırına doğru kaydırdım, pantolonunun ipeksi dokusu elimin altında kayıp gidiyordu, biraz güç verdim elime, baldırından kaldırmaya çalıştım ayağını, zorladığımı farkedince, daha fazla zahmet etmemi engelleyip kendisi kaldırdı, belime doladı bacağını..iyice yüklendim, öbür elimle de, bir anlığına ayaklarını yerden kesip çalışma masasının üzerine oturttum.

iki bacağını da belime dolayıp beni iyice kendine çekti, ellerimi bu kez sırtına geçirdim, o da bana sarıldı, bedenlerimizin önemli bölümü temas eder bir halde, o masanın üzerinde, ben biraz parmaklarımın üzerinde, gittikçe artan bir şiddetle birbirimizin özünden tatmaya devam ediyorduk..yağmalıyorduk bahçelerimizi, sömürüyorduk, tamamen iç güdüsel ve ilkel bir anlayışla..

bir ara ayrılıp nefeslendik, saçlarını, başını okşadım, gözlerini kıstı, iri kirpikleri titreyip durdu..karşı koyulamaz bir günah gibi, öylece durdu..karşı koymak çok ama çok zordu... ne pahasına olursa olsun, o an hiç bir kuvvetin beni o sahneden alıkoyamayacağına inandım... belime sarılı bacaklarını kasıp bir nevi işaret verdi bana, sırtına doladığım kollarımı iyice sıkıp, kaldırdım masadan, solumuzda kalan yatağına doğru, yuvarladım vücudunu, birlikte yatağın üzerine düştük, sonra tamamen yerleşip bir nevi pozisyon aldık, ikimizde rahat edince, tekrar başladık öpüşmeye.. tank gibi vücudu, dolgun hatları, tamamen altımda, soluk soluğa..ben artık dudaklardan bağımsızlaşmış, tamamen random şekilde neresi denk gelirse öpüyorum..ufak ufak gidip geliyorum üzerinde..o ise kesik kesik sesli solumaları,ensemi okşayan elleri ve böbrek boşluğumun hemen iki yanında kasılıp gevşeyen kalçasıyla karşılık veriyor bana..

altımda, elimle tutmaya çalışırken kayan balıklar misali, yağ gibi kayıyor, kıvranıyor..devamlı hareket halinde, ben de öyle..bir an kendimi şişme su yatağında filan gibi hissettim, o kadar hareketliydi ki altımda..

küçük tsigalko sonsuz isyanlarda, uyuşuyor..

biz tamamen kontrolden çıkmış durumdayız..o neredeyse inliyor..ben öpücem derken kafa atıyorum resmen..üzerinden biraz doğruldum, ellerimi yatağa dayayıp yüzüne baktım..o da hem bana bakıyor hem de kıpraşmaya devam ediyor..dizlerimin üzerine kalkmaya yeltendim, önce bırakmadı, sonra yavaşça izin verdi bacakları..o da biraz kaykıldı ben öyle uzaklaşır gibi yapınca, "ne oluyor?" der gibi baktı..gülümsedim..ellerimi iyice kırışan ve fazladan bir iki düğmesi daha açılan bluzuna götürdüm..üzerinden sakin (olmaya çalışan) dokunuşlar göğüslerini yokladım..ama çok dikkatli, fazlasıyla kibar bir biçimde..oradan da kalan düğmelere geçtim..ellerimin hafif titremelerini bastırmaya çalışarak düğmeleri çözmeye başladım... epey açıldı önü..siyah sütyeni göründü..ama daha fazla düğme yoktu..baştan geçirerek çıkarmak gerekiyordu..dökümlü kısımdan biraz sıyırdım, hemen ellerini atıp ellerimi durdurdu..

hayal kırıklığına uğramak üzereydim ki, kendi elleriyle sıyırıverdi üzerindekini, çıkardı, attı..gür saçları da iyice dağılmıştı yatağın üzerine..

ben de kendi gömleğimi bir çırpıda çıkardım..tşörtü, atletimi savurdum attım..tamamen çıplak kalan vücudumun üst kısmına baktı..

kaslı bir vücudum yok beyler, baklava filan hayal, biraz sıkınca şöbiyet benzeri yapılar oluşturabiliyorum ama..ayrıca döşümde kıllıdır * ... babam sarışın bir adam, ben de açık kumralım ama buna rağmen vücudum açık tenli birine göre kıllıdır..ve nihayetinde adam akıllı övünebileceğim tek şey olan omuzlarım var... genetik olarak geniş, spordan dolayı da oldukça toplu olan omuzlarım, her daim gurur kaynağım olmuştur.

şaşkın-gülümser bir vaziyette beni incelemeye başladı..elleriyle önce omuzlarıma dokundu..oralardan kaydırdığı elleriyle halı gibi göğsümün üzerine geldi..gülmeye başladı..nefes alış verişleri iyice arttı, elini halıdaki ekmek kırıklarına gır gır yapar gibi göğsümde gezdiriyor, epey şaşırmış- heyecanlanmış görüntüsüne binaen, kızın büyük ihtimalle ilk kez sevişiyor olduğuna dair yorum getirdim.

zira uzaylı inceler gibi uzun süre inceledi göğsümü, dokundu..en sonunda ben de onun sadece sütyeniyle kalan, vücudunun üst kısmına ilgi göstermeye başladım, ve biz öyle dokuna okşaya bir kez daha benim onun üzerine devrilmem aracılığıyla öpüşmeye başladık..
artık, ikimizinde çıldıran kalp ritimleri, çok daha yakından geliyor, ısının vücutlarımız birbirine bu kez engelsiz olarak temas ediyordu... sıcak teninde tamamen kendimi kaybediyordum..
gecenin son partını girip ben de kaçıyorum arkadaşlar,
http://fizy.com/tr#s/1704dl

ben gene random şekilde sağlı sollu vücuduna girişmiş bir halde, denk gelen yerini öperken, o da çıplak omzumu, boynumu öperek karşılık vermeye başladı..biraz aşağı doğru kaykılıp göğüslerine yaklaştım..sütyen mi sıkıyordu? yoksa sahiden bu kadar diri miydiler?

aklım başımdan tamamen gitmeye başlamıştı beyler..hayatımda ilk defa biriyle bu dereceye kadar yakınlaşmışım... daha önceleri kıza sarfettiğim o bütün umursamaz ve cool hallerime rağmen artık sakinliğimi, metanetimi korumakta zorlanıyorum..maymun iştahlı, ilkel ve abazalıktan çıldırmış bir yaratığa dönüşüyorum... işin garibi, dışardan bakılınca görülen tüm o ulaşılmazlığına, modern ve tanrıçavari görünümüne rağmen, karşımdaki dişi de son derece kendini dağıtmış durumda,

demek ki en güzel, en alımlı, en ulaşılmaz, en entelektüel, en sakin görünümlü... kısacası her türlü "en" kadın dahi yatakta böyle oluyordu..

benimkinin "en" inin güzellikten ibaret olduğunu zaten en başında anlamıştım, dediğim gibi, zeki ya da kültürlü bir hatun değil karşımdaki, safi güzellik ve maddiyat işte..

..sütyeninin üzerinden kafamı göğüslerinin arasına gömdüm..evet şimdi yazınca komik oldu biraz, ben de gülüyorum aq * tencereden ağzıyla yemek yiyen barbarlar gibi *

oralarda da biraz vakit geçirdim..o ise altımda iyice coşmuş durumda..kendimi rodeocular gibi hissetmeme neden olan bir depreşme halinde, neredeyse rahatsız edici bir şekilde kıvranıyor, kendimi tecavüz ediyormuş gibi hissediyorum aq..

bir adım daha ileri gidip, ellerimi sütyeninin arkasına, sırtına geçirdim, ömrümde değil sütyen kopçası açmak, görmemişim bile, ama arkada bir yerde olduğunu tahmin edebiliyorum *

ellerimi arkaya geçirdikten sonra, açılması gereken noktayım buldum, ayşen yatağında dirseklerinin üzerinde biraz dikleşti, ellerim boşlukta, onun sırtında lanet şeyi açmaya uğraşırken, onun da buna istekli oluşu ve işimi kolaylaştırma çabası beni iyice heyelandırdı..ulan açamadım 10-15 saniye amk şeyini, neredeyse asılıp koparıcam, o derece kendimi kaybetmişim..nihayet çıt çıtını bulup iki yakasını birbirinden ayırdım, ama en salak komedi filmlerinde görülecek türden bir çabanın ardından becerebilmiştim bunu..eh aq, benim de bir bok bilmediğim ortaya çıkmıştı nihayetinde..ama bu konuda birbirimize bir şey çaktırmadık..

sütyeni de aradan çekilince göğüsleriyle başbaşa kaldım..beyler bu kısmı biraz hızlı geçmek istiyorum çünkü şu an yazarken bile "uuu beybi" yani..

göğüslerine gereken ilgiyi gösterdim, yemini yutmaya çalışan süs balıkları gibi alttan girip yutmaya çalıştım, ortadan direkt olarak ucuna, üstten kavisli noktalarına saldırdı dudaklarım..açık renkli teninden, sadece biraz daha açık, sütlü kahve tonunda göğüs uçları ve onları çevreleyen, aynı renk, genişçe halka..

altımdaki kotu çıkardım... yatağın yanına bıraktım, sadece boxer (biraz ıslanmış) olduğu halde, bir kez daha uzandım üzerine, pantolonunun düğmesini, sütyeninkine oranla çok daha kolay çözdüm, aşağıya doğru sıyırdım..sütten, dolgun ve düzgün bacaklarla selamlaştım..

ikimizde, sadece donlarımız olduğu halde dakikalarca seviştik,
artık patlama noktasına geldiğimi hissediyorum..ben dursam, o durmuyordu zira, bir türlü pit-stop alamadık ufaklığı..bu şekilde devam ettiğimiz takdirde 1-2 dakikaya havai fişek gösteri var, belli..

zaten o zaman kadar çoktan olması gerekirdi ama, herhalde ters etki mi oldu ne oldu, epey dayandım lan farkında olmadan..önceki tecrübelerimden biliyorsunuz, genelde hakan şükür ün güney koreye attığı gol misali, maç başında bir tane yazardım skor tabelasına *

ama o gece gecikti bile diyebilirim..

ve bence, artık buraya kadar gelmişken, yine o şekilde yarım yamalak bir finalle bitmemeli diye düşündüm..yine zorla çıktım bacaklarının arasından,

göz göze geldik..yutkundu... final raund..

ayaklarını topuklarından yakaladım, birleştirdim,bacaklarını ileri doğru büktüm, bacak omuzanın, bacaklar bitişik haldeki bir versiyonu haline getirdim, diğer elimle külodunu yandan yakaladım, sıyırmaya başladım..

kalçasından kurtardım, dizlerine doğru çekmeye başladım..o ara gördüğüm, (afedersiniz, nimetle şaka yapılmaz ama, teşbihte de hata olmaz) kayısı benzeri cinsel organı karşısında tamamen kendimden geçtim..

yaşım 18,

hayatımda ilk defa bu kadar yakında, kaba tabirle "am" görüyorum..benim yaşıtlarım şimdiye 100 kere orospu sikmiş olabilir, ama bu da benim malumat ile ilk canlı münasebetim..sözün kısası, heyecandan gebermek üzereyim..

o şekilde külodu sıyırdım, dizlerinin arkasına kadar getirdim,

sanırım bu gece bir şekilde ilk deneyimimi yaşamak üzereyim...

karşımdaki manzaraya bir daha bakıp, hipnotize olmuş bir halde, "nerden nereye lan?" diye düşündüm..hem mecazi, hem de gerçek anlamda..neredeen nereyee...

sahi, neredeydim ben?..
takip eden panpalara iyi geceler,

1-2 geceye bu yıla final yaparız gibi görünüyor. görüşmek üzere, takip ediyorsanız yorumlarınızı eksik etmeyin, benim için değerliler *
takip eden panpalara iyi geceler, @ersintepe, ne manyak adamsın lan *

buçuk gibi başlarız, fazla bir şey kalmadı zaten, yılın finalini yaparız 2-3 geceye
http://fizy.com/tr#s/1dl7ny

geçen akşam biraz fazla erotizme kaçtık sanırım, baştan okuyunca öyle olduğunu farkettim, ama yazarken kendimi kaptırmışım aq *

bunu o ayarda bir şeye dönüştürmeye niyetim yok, ama yine de aşk sahnelerini, gerek ilham gerekse atmosferi yaşayabilmemiz* için bundan biraz daha düşük ayarda yazmaya devam edeceğim. pornografi bekleyen varsa zaten boşuna takip ediyor demektir, kaldı ki sözlükte o türden ve benimkinden çok daha eğlenceli bir dile sahip yüzlerce hikaye zaten var.

neyse, dediğim gibi 1-2 volume kısmak yeter, neticede çoğumuz yetişkin insanlarız, cin ali öykülerine de döndürmeye gerek yok.

ne diyorduk? heh,

... altımda boxer, bir elimde kızın ayakları, bir elimde kızın donu, kilitlenip kalmış vaziyetteyim, yani böyle çok güzel bir yemek tabağı hazırlarsınız ya da şekilli pasta yaparsınız *, sonra onu yemeye kıyamazsınız ya, karşısına geçer izlersiniz ya..işte aynı hesap..sanki o sahneyi doyasıya izlemek ister gibiyim..geniş kalçası, lekesiz bembeyaz bacakları, yanlara kaykılmış toplu göğüsleri..şehla bakışları..rüyada gibiyim..rüyadan da öte..

ama rüyaların sonunda uyanırız..

ben yarı kitlenmiş halde, onu tamamen çırılçıplak bırakmak adına son hamlemi tamamlamaya uğraşırken, birden derin bir soluk veriş eşliğinde yüksek tonda fısıldadı.."tsigalko... dur..dur.."

beynim değil verilen komutlara göre hareket etmek, onları algılamayı bile zor becerebildiği için, ne yapmama gerektiğini anlamamış şekilde, iyice afallayarak durakladım, elim hala donu asılıp germekte..

"dur" dedi bu sefer sesli bir şekilde, elimdeki topluklarını kurtarıp bacaklarını yana devirdi, beni yarıya kadar indirmiş külodunu sert bir hamleyle tekrar bacaklarına geçirdi, yatakta bir tam tur dönüp, dizlerini kırarak ve o dizleri kollarıyla sarmalayarak yatağın başında oturur pozisyona geldi..

ben mala bağlamış durumdayım, idiot gibi kalakaldım, bir elim hala önde, üstüme çimento boşalmış gibi, heykelleşmiş duruyorum..

ayşen korkmuş gözlerle yüzüme baktı.."tsi..tsigalko..yapamam ben.."

kaşlarım havaya kalkmış olmalı..beynim tamamen boşalmış durumda, böyle bir şapşallaştım, limon emdirilen bebekler gibi ambale bir halde bakınıyorum buna..

tekrar konuştu, kesik kesik..arada derin nefesler alarak..

"yap... amam..ya..yapa... özür dilerim..özür..dilerim.."

yatağa oturdum..

hala bir şey düşünemez haldeyim, hani böyle çok talihsiz bir haber alırsınız da, bütün duyularınız kilitlenir, telefonunuz elinizden düşer, ağlamadan,itiraz etmeden, tepki vermeden, zombileşmiş gibi bir köşeye geçer oturursunuz ya..aynen öyle oturdum yatağa yanlamasına..odanın ortasına doğru bakıyorum..

bir süre öyle sessiz geçti..ayşen in hıçkırıklarıyla bölünen sessizlik dikkatimi dağıttı, ona doğru döndüm..

yalandan gözyaşları beyler..neredeyse yaş bile akmıyor..

"özür dilerim tsigalko..yapamam yani..bu..bu kadar bile yapmadım... yapamam"

evet tecrübesiz olduğunu zaten fark etmiştim az çok, eminim ceren kadar bile sevişmişliği yoktu,

ee ulaşılmaz kız ya? yani, öyle herkesle sevişmez, öpüşmez bile..amk havasına sıçtıklarım..

benim kaşım gözüm iniyor kalkıyor, az önce gözüme bir şey kaçmış da, çıkarmaya uğraşıyormuş gibi mimikler yapıyorum istemsiz olarak..

ulan bu kadar da olur mu ya? insan düşmanına yapmaz bunu..bir an önce karşımda ne vardı, şimdi ne oldu..üzerinden hiç çekilmemeliydim..teması öyle tamamen kesersen böyle ayılır işte..

ayşen biraz sakinleşti, herhalde kız beni zor kullanacağımı filan da düşündü bir ara, ama ben istesem de onu bir şeylere zorlayamazdım zira daha kendime bile hükmedemiyordum o şaşkınlık anlarından sonra..kalktı, dolabını açtı..önümde hala sadece donla dikilip bir şeyler arıyor..onu öyle görünce bir anlığına sönen ufaklık yeniden sertleşti..yüzümü asıp kafamı başka tarafa çevirdim..odanın duvarına bakıyorum hıyar gibi..

bu aldı alacağını, üzerine bir tişört, altına bir eşofman geçirdi şip-şak..karşımda tamamen giyinik, hala kaygılı ve epey dağılmış halde dikilmeye devam etti..

ben de ona baktım, fazla göz göze kalamadı, hemen kafasını çevirdi, yüzünü ekşitti..ağır utanıyor olmalıydı..beyler en başından beri diyorum ya,
karşımda güzel bir kız vardı, evet, ama aynı zamanda da çok ama çok salak bir kız vardı..bunlar kendi kendine bir şeyler ispatlamak için her boku yapabileceklerini iddia ederler ama sonra iş aniden ciddi boyuta gelince hayatın acımasızlığıyla duvara toslar gibi toslaşıp zırıldamaya başlarlar..

sonradan anne hathaway ın havoc diye bir filmini izlemiştim, ayşen in hareketleri, oradaki, önce kaşar takılan, sonra da sikince ağlayıp pişman olan salak sarışınla, ya da son anda yataktan dönen hathaway ile birebir aynıydı aq..yani filmi ben çeksem anca o kadar benzer o sahneler...

demek ki bu işler hep böyle..

iç çekip ayağa dikildim..yanımda büzülünce birden o beygir gibi yakıp yıkıcı hatun, bir anda küçük bir kız çocuğuna dönüşüvermişti..ürkek bakışlarını üzerimden çekmeden, son bir şeyler daha söyleme ihtiyacı duydu,

"daha önce yapmadım ben, ilki böyle olsun istemiyorum..özür dilerim..cidden"..ağlak ses tonunu mimikleriyle destekledi..

ben ifadesiz bir yüzle,

"tuvalet ne tarafta?" diye sordum..gidip asılıcam, yoksa o gece uyutmaz beni o taşak ağrısı..

gösterdi, "duş da alabilirsin istersen? havlu vereyim?" diye, yardımsever ev sahibesi modunda sordu..

olur tabi, alırım..parayı da çıkarken komidinin yanına bırakıver..

ulan sikmeye geldiğim evde, kendimi sikilmiş gibi hissediyordum be resmen..eve eskort çağırırsınız ya, aha aynı o durum... resmen sikildim, şimdi o postaların üzerine bir de duş alıcam, ayşen de ücretimi verecek, defolup gidicem... aynen böyle hissediyorum..

sinirim yeni yeni gelmeye başlamıştı..beynim normale anca dönüyordu..

canım istemeye istemeye attırıp duş aldım..

kapıya havlu getirdi, kapının arkasından uzatıyor..
ulan senin ben amına koyayım, daha yarım saat önce ikimizde neredeyse çırılçıplakken altımda inleyen sen değil miydin? şimdi güya utangaçlık taslıyor...

iyice sinir oldu, banyonun içinde kendi kendime homurdanıyorum...

hızlıca kurulandım, giyindim çıktım,

odasına gitmedim, direkt koridora çıktım, bu gördü aralıktan,
"nereye?"

"e..gidiyim ben.." amın evladı daha oturacak yüz mü bıraktın..yanıma geldi, "bir şey unutmadın demi içerde?"

"yok..yok.."

ben öyle bozuk bozuk tavırlara girince, tekrar,

"tsigalko gerçekten üzgünüm..bu kadar bile ol... yani..ya.." gene ağlamaya başlayacakmış havasına girdi,

kadınlar için en kestirme kaçış yolu

"tamam sorun değil" deyip geçiştirdim duygusuzca..ceketimi askılıktan alıp sırtıma geçirdim, dönüp ardıma bile bakmadan kapıyı açıp daireden çıktım, arkamdan,

"tamam, görüşürüz" dedi çegingen bir sesle..

nah görüşürüz..

nah..

tepki bile vermeksizin, merdivenleri kullanarak katları indim ve gecenin bilmem kaçı, sabaha karşı kendimi sokağa attım...

hafif soğuk olan havada, ellerimi ceplerime sokmuş, kendi kendime alçak sesle küfrede konuşa, o üşüyen insanlara özgü, hızlı-kısa adımlarla yürümeye başladım..bu saatte merkeze minibüs yoktur..yürümeye kalkarsam kurt-kuş siker... gece eğlendiğimiz yere gidip, o çeşit çeşit dükkanların arasında açık bir çorbacı aramaya ve sabaha kadar oyalanmaya karar verdim..

neden sonra telefona elimi atmak geldi..ulan öyle bir dalmışım ki hatuna ve geceye, dış dünyayı tamamen unutmuşum..baktım, bir sürü mesaj..cevapsız aramalar..

"gerçek dünyaya hoş geldin"

ee, rüya bitmişti... bu gecenin ve ayşenin dışında da bir dünyam, orada bana ait olan sorumluluklar ve beni düşünen insanlar vardı..ve bunun da etkisiyle, çorbacıda mercimeğimi yudumlarken, kızgınlık ve hayal kırıklığının yerini, pişmanlık ve endişe benzeri duygular aldı..

rüya, bitmişti..
http://fizy.com/tr#s/1dl8el

çorbacıda gün ışıyıncaya kadar oyalandım..

o ara kafamda biraz hesap yapmaya da vaktim olmuştu..

telefon demiştik, mesajlar, çağrılar demiştik..kimlerden gelmişti,

ebru dan bir kaç mesaj, 2 çağrı..annemden bir çağrı..tolgadan 1 mesaj..tolga ve anneminkileri pek kale almadım zira geçiştirilebilirdi..

benim daha ziyade ebrunun "naber canım yurtta mısın?" ile başlayıp "tsigalko, görünce mutlaka beni ara" ile biten mesaj kombinesiyle ilgilenmem gerekiyordu.

evet, gene yalan söyleyecektim, öyle görünüyordu. ne kıvırabileceğimi düşündüm..öğlenin üçünden gecenin 1 ine kadar hiç bir mesajı ve aramayı cevaplamamanın ne gibi bir bahanesi olabilirdi ki?

biraz düşününce, erkeklerin, seksten sonra en çok düşündüğü şeyler olan futbol ve bilgisayar oyunlarını kullanmaya karar verdim..

**tam yurtta kalmaya niyetlenmişken bir arkadaşın gazıyla,akşamki maça topluca gitme ve öncesinde de internet kafede takılma kararı alınıyor, efendim biz önce kafede maç saatine kadar gır gır şamata 8-10 kişi kantır yapıyoruz, oradan maçı izlemeye gidiyoruz, bir çıkıyoruz ki saat olmuş zaten dokuz küsür, oradan gene "bir arkadaş": "agalar yurda dönüp ne yapıcaz ya, gelin takılalım bu gece??" diyor ve biz soluğu pub da alıyoruz, orada da eğlenirken ederken saat su gibi akıyorr, geçiyor, tüm günüm de böyle dışarda geçiyor..haa bu arada, ne talihsizlik ki telefonumu yurtta unutuveriyorum :( tüh..ebrucum seni de meraklandırdım, özür dilerim bitanem..**

senaryoyu bir kaç kez aklımda oynadım..eksik yanlarını bulmaya ve kapamaya çalıştım..eh..yani, yapabileceğimin en iyisi bu gibi görünüyordu..muhtemelen "e sen de başkasından mesaj atamadın mı? haber veremedin mi?" yoluyla yüklenirdi..buradan da biraz azar işitebilme potansiyeli barındırmakla beraber "canım ben numaraları aklımda tutamıyorum ki :( anne babamın numarasını bile ezberden söyleyemem" savunmasıyla geçiştirecektim..

evet evet..iyiydi bu plan..

dalgın dalgın, sabahın ilk minibüsüne atlayıp yurda dönerken( o ara okul da yalan oldu tabi, ama öğleden sonra gidicem mecbur..) artık uyanmış olması lazım gelen tolgaya cevap atacaktım,

"nabıyon lan fındıkkıran? * " diye mesaj atmıştı tam saat 5 civarı..yani bir nevi gerdeğe giren damadın sırtına vuran arkadaşları gibi o da benim sırtıma vuruyor şakadan ve imalı bir şekilde..

bu arada tolga ebruyla ilişkimizi bilmiyor zira daha çok yeni zaten..benim ayşenle olan muhabbetimden ise haberdar..

cevabımı yazdım,

"kanka, ters bir durum yok demi?" yazdım..her anlama gelebilirdi bu, her türlü yani..varsa var, yoksa yok..

10 dakika sonra ben minibüsten indiğin sıra cevap geldi,

"niye lan? ne olacaktı?"

"yok olm öylesine sordum tamam * "

"ne oldu akşam, ata binebildin mi? ;)))"

":)) anlatırım kanka uzun hikaye.."

"vay aq..adamlar çakıyor yaa * )"

"ehehe * "

daha ona ne anlatacağıma karar vermemiştim, direkt olanı anlatsam taşak geçmekten öldürürdü beni herhalde..ama yalan söylesem... ulan iyice yalancı olduk beeee... sikicem karısını da kızını da sikişini de... ne oluyor lan?? ne oluyor aq? kime ne hesap veriyorum ki ben, kime ne kanıtlayacağım?

iyiden iyiye yalancı pezevengin teki olduk anasını satayım... ne için? "yapamıcam ben tsigalko yapamıcam ben.."

siktir git..

amın evladı..

ben kendi kendime sayıp söverken, bir den aklıma, aslında ebruya da yalan söylemeyebileceğim geldi..

yani elbette olan biteni anlatacak halim yoktu, ama epey kırparak ve softlaştırarak (**sadece, söz vermiş bulunduğum için buluşmak zorunda kaldık, o kadar, başka bir şey olmadı yani**) anlatabilirdim..

anlatabilir miydim?

hımm... evet, ama şimdi değil... şimdilik geçici bir çözüme ihtiyacım var ve sabaha karşı, çorbacıda kurduğum senaryo da gayet iyiydi zaten..tamam tamam..aynen böyle yapayım..yani doğrucu davut olucaz diye, hepten de enayiliğe gerek yok..

ama bir ara mutlaka ayşen olayını da, dediğim gibi, son derece soft halde anlatmalıyım..çünkü git gide kendime daha da fazla yabancılaştığım bu zamanlarda, biraz da olsa eski güzel huylarımı (yalan söylememek gibi..dobra olmak gibi..) hatırlamam da fayda var..

çünkü bir zamanlar nefret ettiğim tarzda bir adam olup çıkıyorum..yaptığım her hareket ve attığım her adımda... daha da çok benziyorum..
http://fizy.com/tr#s/13s7g6

öğlenden sonra okula gittim..ebruyu tahmin ettiğim gibi buldum..

yüzü asık, kederli bir ifade..ben ise "hay allah ya..olacak iş değil" modundaki esnaf amca sıfatındayım.

"naber canım?" dedim sakin ve pozitif bir sesle..içten bir biçimde gülümsemeye çalıştım, gittim yanına oturdum, otomatik bir biçimde saçlarını okşayıp elimi omzuna koydum..ama öyle laubali bir biçimde değil, gayet insancıl şekilde.

yüzünü bana çevirmedi..konuşma öncesi alınan derin nefeslerden aldı, burun delikleri kıpraştı..yüzü "sen adam olmazsın" gülüşünü resmetti..sonra ban döndü nihayet, öyle, konuşmadan, aynı "inceden hesap sorar ve cevap bekler" bir şekilde bakmaya başladım..

mesajı aldım, evet, öt bakalım tsigalko,

yazdığım senaryoyu, gayet sakin ve pişman bir biçimde oynadım, tahmin ettiğim gibi, "haber veremez miydin?" tarzı sorular sordu..bahanelerimi öne sürdüm..en sonunda da , "özür dilerim canım, daha sorumlu olmam gerekirdi" deyip becebildiğim en sıcak gülümseme eşliğinde yanağına bir öpücük kondurdum.

o, hala bana biraz kızgın olmakla beraber, benim samimiyetim ve içtenliğim (yalanına sokuyum) karşısında daha fazla diretmeyip teslim oldu.."tamam..bak bir daha bir şekilde ulaş bana..merak ediyorum bitanem..zaten yeterince ayrı kalmadık mı?" diye damardan girdi, elleriyle yüzümü gözümü oynarken, bir yandan da tatlı tatlı gülümseyerek,

"haklısın" dedim..aynı ciciş modda..e bu güzel ve romantik anları bozmamak gerekirdi..

başı omzumda, eli elimde, yüzümde, bana tamamen bağlı, her koşulda yanımda olmaya ve beni her türlü kabul etmeye hazır görünen ebruyu incelemeye başladım..

gerçekten sevgiye layık bir kızdı... artı, cesurdu da..bir şekilde hem yaşadıklarını kalbine gömecek, hem de onları gerektiğinde oradan geri çıkaracak gücü kendinde bulabilmişti..

birlikte geçirdiğimiz her saniye, ona daha önce ne kadar büyük bir haksızlık yaptığımı daha iyi anlıyor, içten içe daha da büyük bir şefkat dalgasıyla, sanki bozduğum bir şeyleri tamir ederek, kendimi, kendime affettirmeye çalışarak ona daha da fazla yaklaşıyordum.

aşk, hoşlantı, arkadaşlık, dostluk..bunlar güzel kavramlar..içleri dolu dolu..ama bizim ebru ile aramızdaki bambaşka bir şey beyler..hani abes kaçacağını bilmesem, baba kız, abi kardeş ilişkisi gibi diyeceğim...

yani demek istediğim şu, evet, aramızda elbette bir cinsel çekim var, ama benim ona karşı olan duygularım, sevgi ya da aşktan ziyade, şefkat... tam olarak bu.

70-80 yaşına gelmiş, ama hala el ele yürüyen, diz dize oturan tonton nineleri, dedeleri düşünün... sizce onların arasında olan şey aşk mı? e herhangi bir cinsel beklenti de kalmamış?

o zaman?

işte o zaman, o duygunun adı şefkat beyler..hani, bizim şu "kırkından sonra azacak olan, am peşindeki yeni nesil"imizin asla ama asla tadamayacağını düşündüğüm duygu.

çünkü bizim neslimiz, 60 ın bile hala botoks yaptıran kadınlar ve 70 ine gelmesine rağmen kızı, torunu yaşında genç kızlara göz koyan maymun iştahlı, teneşir paklayasıca adamlardan ibaret olacak..

izdivaç programları da cabası..

ve işte biz, daha doğrusu ben, ebruya karşı, ancak yaşlı bir amcacağızın, tonton bir nineye besleyeceği türden bir sevgi besliyordum.

ebruyu seviyorum beyler..

ve inanın bu konuda mine ile olan imtihanımdan çok daha samimi ve kararlı olduğumu düşünüyorum..

çünkü, mine, benim kendimle savaşımın ortasında yeşermeye çalışan, ama en nihayetinde çamurlu postalların altında ezilmekle son bulan, küçük..hoş bir çiçekti... sarı, beyaz bir papatyaydı..yaşayamadı..yaşatamadım...

oysa şimdi, savaş çoktan bitti..

ülke çoktan bölündü...

bir yarısı, gece pompalayamadığı fıstığa üzülürken,

bir yarısı sevdiğinin eleriyle, omzuyla, saçının dalgasındaki ahenk ile huzur buluyor..

savaş çoktan bitti...

herkes ne istediğini biliyor..

ve işte,

ben de bu yüzden, bu sefer çok eminim...
gecenin son partını girip ben de kaçayım arkadaşlar,
http://fizy.com/tr#s/1ai7bv

günler geçer, ebruyla ben, hala tam olarak adını dillendiremesek de (çünkü kimse diğerine aşkım, sevgilim demiyor), güzel bir şeyler yaşamaya devam ederken, geç kalmışlığımızın hıncını alırcasına, diğer yeni çiftlerden biraz daha samimi ve romantik bir hızlandırılmış flört evresinden geçmekteyiz.

finaller,

dolayısıyla da okulun sonu yaklaşıyor..

biraz genel duruma göz atalım,
derslerim ilk döneme göre daha kötü..bir ara kafayı tamamen yemiş olmamdan kaynaklanıyor olsa gerek *

yurtta ortam yine sıcak... bir ara orada bile yalnızlaştım gibi hissetmiştim..demek ki yine benim sorunumdan kaynaklı bir durumdu..
tolgayla aramız harika..elbette bazı kişilerin yerini doldurmuyor..dolduramazda..ama ben onun gidenlerin yerini doldurmasından ziyade, kendine yeni bir yer açması istiyordum, başardı da. acılar ve mutluluklarla iyice birbirimize yaklaşmış ve nihayetinde, sene başlarında okan ile olduğu gibi, ayrılmaz bir ikili haline gelmiştik..ah bir de aynı sınıfta olaydık..

ayşen ve ozan, artık biraz durulmakla beraber, hala fazlasıyla ateşli ve toz pembe olan aşklarını yaşamaya devam ediyorlar..artık onlar yokmuş gibi davranıyorum..beni etkileyemiyorlar..zaten yapacaklarını yaptılar..sağolsunlar... beter olsunlar..

nilay, beni öldürmek istiyor olabilir..hele ki ebruyla hallerimizden sonra..

serhatla (ve adamları) takılıyorlar..belli ki herkes kendi çapında ince hesaplar ve stratejiler peşinde beyler *

onca sıçıp sıvamama, onca şey yaşamam rağmen, en az hesaplayan ve en az çıkarcı olan benim sanırım, herkes bir alem..

cerenin kötücül bakışlarına maruz kalıyorum..beni görünce yolunu değiştiren hatun, şimdi ne zaman yolunu bulsa dik dik bakmakla meşgul bana..ama pek iyi duygularla değil eminim..muhtemelen ebruyla da sürtüştüğümü düşünüyordur..yok bebeğim..o konuda sen 1 ayşen 2..daha sizden hızlısına rastlamadım..

ayşen (two) demişken..elbette tahmin edeceğiniz gibi bir daha ne selam ne sabah... o günden sonra görmedim de zaten..hep aynı bok bu kızlar..önce çağır evine, resmen eve at, sonra da konuşcak yüzüm yok ayağına yan yana bile gelmemeye çalış...

performansımı mı beğenmiyorlar lan yoksa? *

sınıfın bana genel bakışı, biraz daha yumuşamış gibi..ebrunun muhabbeti olan kızlarla ben de konuşuyorum, selamlaşıyorum..ebru da aslında benim dişi versiyonum gibiydi sınıfta, ben başkalarının, o da benim yüzümden zamanında kimseyle adam gibi tanışamamış ve yalnızlaşmıştık işte..

yine de dediğim gibi, kızlar bu konuda daha tutucudur, ebrunun benden başka da konuştuğu insanlar vardı yani *

ufuk sümsüğü, benim kızın bir önceki çıktığıydı malum... bir kaç kez dik dik baktım buna, bakalım ne tepki verecek diye, esnemekle yetinince "ya tsigalko uraştığın şeye bak aq" deyip kendime güldüm..

iki yeni kızla tanıştım sınıftan, diyorum ya, artık insanlar bana karşı biraz daha yumuşaklar..sonuçta ben, sevgili olunabilecek kadar iyi bir çocuğum yani, bunu anladılar sanırım *

kızların isimleri seda ve tuğçe, biri hoş bir kız, öbürü dışarda kapanıyor(tuğçe). insanları dış görünüşüyle yargılamam, ama her kuğunun da kendi gölünde yüzmesi taraftarıyım..

ikisi de iyi kızlar ve ilerleyen bölümlerde hikayeye epey dahil olacaklar..

görüldüğü gibi, en sonunda dalgalar durulmuş, rüzgar kesilmiş, hayatım biraz sakinleşmişti.

ama ben dalgalı denizlerin fatihi olmaya alıştığım için, deyim yerindeyse rahat götüme batmıştı ve bir süre önce aklımın arka odalarından birine attığım, ama üzerine kapıyı kilitlemeyi unuttuğum bir düşüncem, bu huzurlu hayata bir son vermek gerekliliği uyarınca yeniden su yüzüne çıkmıştı.

ebruya ayşen (two) yu ve onunla geçirdiğim günü anlatacaktım..

bu konudaki kozlarım ise, "dobralığım" "ondan hiç bir şey gizleyemiyor oluşum" ve "onu gerçekten düşündüğüm için aramızda sır kalmasını istemediğim" olacaktı..

kim bilir, belki bu açık sözlülüğüm karşısında, o da bana bir şeyler anlatırdı,

ya da "lanet olsun sana" deyip ağlaya ağlaya beni terk etmeye çalışırdı...

o kadar abartır mıydı bilemiyorum, ama bildiğim bir şey varsa, o da bu konuyu ondan gizlemeyeceğimdi... yeterince sır saklamıştım zaten..yeterince yalan söylemiştim...

bir gün okul çıkışı, bana minenin öğrettiği ( hani şu ilk ayşen (two) tartışmasının yaşandığı) kafeye götürecektim onu,

orası bir nevi "ayşenle muharebe" alanı olmuştu artık *

gerçi hayatımın her köşesi, ayşen ve ayşenlerle muharebe alanıydı ya neyse...

çıkışta kol kola, o yine her zamanki gibi bulutların üzerinde, ben ise biraz parçalı bulutlu bir şekilde, benim birazdan dökülüp saçılacağım kafeye gitmek üzere, öncesinde bizi merkeze ulaştıracak olan minibüslere doğru yürümekteydik...

ben bir yandan hikayenin ağır taraflarını süzgecimden geçirirken, bir yandan da onun vereceği tepkilere nasıl cevap üretirim diye düşünüyordum...

gene ilginç ve bilinmezliklere gebe bir gece beni bekliyordu anlayacağınız...

yaşayıp göreceğiz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder