17 Ağustos 2013 Cumartesi

Nasıl Piç Oldum Anlatıyorum Part 30

Daha fazla dayanamadım yanlarında, ikisine de sarıldım, ellerini öptüm, hafifçe dolan gözlerimi çaktırmadan elimin tersine silip, başında küçük bir kalabalık toplamayı başarmış, etrafındakileri güldürüp duran tonton bir amcanın yanına doğru ilerledim, boş gitmedim tabi, bir yandan da kurabiye tabaklarını servis ettim,

Askerliğini “topçu” birliğinde yapan ilhan dede, atıcılığını oldukça marifetli şekilde sergiliyor, hem kendisi tok bir sesle kahkaha atarken, bizim iyilik meleklerini de kıkırdatıyordu..

Yaşlı adam, umulmadık şekilde esprili ve geyikçi çıkmıştı, hikayelerinin bazılarını aklıma kaydettim, sonra birkaç hafta bizim tayfayla bu geyik aramızda devam etti (:

Az önceki duygusal halimden sıyrılıp, mezarlığa ya da ölü evine değil, belli bir yaşın üzerindeki insanların, sakin ve mutlu bir yaşam sürdüğü bir yere geldiğimi hatırladım, kendime telkin ettim.

Bir süre bu hal hatır sorma, dert ve neşelere ortak olma faslı sona erdi, ömerin klarneti ayyuka çıktı,

Bazılarını benim de bildiğim, ama çoğunun ne olduğunu anlamadığım eserleri icra etmeye başladı, eleman ciddi anlamda profesyonel diyebilirim, enstrümanı resmen konuşturuyor.. sözlerini bildiğimiz bestelere hep bir ağızdan eşlik ettik, slow başlayan bu mini resital, şen şakrak son bulmuş, biz de yaklaşık 2.5 saatin ardından, arkamızda mutlu ve muhtemel sevgi eksikliği, bir süreliğine de olsa önemli ölçüde giderilmiş bir kadife yürekli insalar topluluğu bırakmış şekilde huzur evinden ayrılmıştık..
http://fizy.org/#s/1302x8

Herhangi bir gününüzün öğleden sonra maksimum 3 saatine mal olacak olan ama vereceği huzur ve vicdani rahatlamanın bu kadar kısa sürede pek az şey tarafından verilebileceği bir etkinlikti.

Benden de size tavsiye beyler, arada bu tarz etkinliklere katılın, insana, unuttuğu, yoğun (!) hayatının karmaşalarında kaybettiği insanlığını hatırlatması açısından son derece etkili, son derece faydalı.

Ve o gün, ben de insanlığımı yeniden hatırlamıştım adeta..harbi, niye ki bütün bu savaşım? Kendimi zorlayışlarım? Kimden intikam almaya çalışıyorum? Kimi kandırıyorum?..

Gönül oyunları ve psikolojik savaşlardan ibaret olan ikili ilişkilerimi gözümün önüne getirdim tekrar, sonra bir vuruşta paramparça ettim hepsini..

Daha fazla oyun, yalan, intikam, savaş yoktu…bu hayat benimdi..ve ben, kendim için yaşayacaktım..başka kimse için, başka kimseye zarar vermek ya da mutlu etmek için değil..kendim için..ve, beni mutlu edeni, beni seveni sevecektim..sırtını döneni değil..

Gruptan ayrıldıktan sonra tolga ve nilay kibarlık olsun diye beni de davet etti, birazdan gidecekleri kafeye, ama örnek çiftimizin, bu duygusal günün ardından biraz yalnız kalması gerekiyordu bence..o yüzden ben de kibarca reddettim tekliflerini, bahanelerimi sıraladım, “peki madem (:” deyip salıverdiler beni..

Ruhum gibi, bedenim de azat olunca, o tanıdık yola düştüm yeniden..yurda doğru, uzun ve arındırıcı bir uyku çekmek için ilerlerken, geleceğimi yeniden ve daha insani şekilde biçimlendirmeye karar vermiş ve buna binaen, ilk iş olarak da bana sadece manevi ve cinsel tatmin sağlayabildiğini artık açıkça görebildiğim Ceyda dan ayrılmayı kafama koymuştum..

Bu iş 1-2 gün içinde bitmiş olacaktı..

Sonra..

Sonrası kader..kısmet..şans..
O günü ve sonrasındaki ikinci yüzleşmeyi nasıl anlatırım bilemiyorum.. günlüğümde de epey saçmalamışım zira.. elimden

geldiğince yazmaya çalışacağım..ama epey zor..

çok zor beyler..

birini sevmek zor, evet doğrudur,

birinin sizi sevdiğinden emin olmak zor..

sevdiğinizin sizi reddetmesi.. daha da zor..

ama inanın bana, en zoru, ama en zoru,
sizi seven birini hayatınızdan çıkarmak, sevgisini reddetmek, buna mecbur kalmak..

ben reddedildim..hem de bir kere filan değil ha! Defalarca.. çok hayal kırıklıkları yaşadım, çok savaş, yarış kaybettim..
ama hiç biri, sizi seven birini reddetmek ya da bir ilişkiyi bitirmek kadar zor değil..en duygusuz orospu çocuğu bile olsanız bir şekilde canınızı yakmayı başarıyor bu durum, felçli sinirleri bile harekete geçiriyor, çürümüş kalpleri bile canlandırıyor..

bu şeyin zıddı, yani olumlu versiyonu ise, hiç şüphe yok ki gerçek aşktır.
Ama bugün, benim yüzleşmem gereken kısım, her zamanki gibi olumsuz olan kısım.. madalyonun karanlık tarafı..

Bu gün yine beni seven birine “git” diyeceğim..eh, alışkanlık oldu artık, “sen bağışıklık kazanmışsındır amın oğlu” diyeceksiniz, ama öyle değil..

Ve bu sefer son.. söz veriyorum.. kendime, kalbime, beynime, ruhuma.. söz..bir daha asla cellat olmayacağım.. gerekirse o bıçağın altına ben yatarım, ama elime almam..bir daha gönül katili olmak yok..

Düşünün beyler, daha olayın öncesinde bile böyle kendimi sakinleştirmeye çalışırken, bir de onun gerçekleştiği anı ve sonrasını düşünün..

Size nasıl aksettirdiğimi biliyorum.. ceyda, bu güne kadar ilişki yaşadığım kızların arasında en “hafif” görüneniydi, şimdi, hepiniz (hepimiz) de bekliyoruz ki, buna oranla, ayrılması, kurtulması en kolay ve sorunsuz olanı da o olacak.

Ama bazı şeyler göründüğü gibi değildir.. kadınları ve bazılarının “hafif görüntüsünü hafife almayın”, aldanmayın..
Sevgililer gününden bir gün önceydi..(amma zaman seçmişim değil mi? Ee madem bu son cinayet, o zaman en esaslısı da bu olmalı.. zira artık emekli oluyorum.. tövbe filan edicez..)

Ceyda ile okulda görüştük, yukardaki çardağa, yani klasik cinayet mahallime götürdüm onu da..

Kız, bu aralar biraz uzak kalışımız ve benim ona şu “huzur evi meselesi” nedeniyle kızgın olduğumu düşündüğü için temkinli görünüyordu.. hatta gergin sayılırdı...

Yo hayır.. sana kızgın değilim Ceyda..sen de bana kızma…lütfen kızma..

Oturduk, onu yola dik uzanan banka oturtmuş ben de her zamanki gibi çapraza oturmuştum…klasik ritüeller.. daha önce mine ve

ebrunun sevgilerinin sonunun geldiği yerde, aynı şekilde.. aynı pozisyonda..

Bütün bu benzerlikler ve tekerrür beni rahatsız etti.. takıntılı bir seri katil gibi hissediyordum..
“konuşmamız lazım” dedim..

Kız, kesilmeye götürüldüğünü anlayan kuzunun huzursuzluğuyla yüzüme bakmaya başlamıştı.. acaba başına gelecekleri anlamış mıydı?

“konuşalım?” dedi rengini oturtamadığı bir sesle, omuz silkti.. rahat görünmeye çalıştı..

şimdi yeniden hamle sırası bendeydi.. acaba direkt, bodoslama mı girseydim? Yoksa gene sol elimle sağ kulağımı mı tutacaktım?
http://fizy.org/#s/2b7d41

Ceyda, ne olursa olsun, dobra bir kızdı..benim de en azından bu seferlik, sona yakışır bir biçimde dobra olmam gerekirdi sanırım..bunu ona borçluydum..

“Ceyda..sence ilişkimiz ne durumda?” dedim..

Dobralık telkini boşa gitmişti..

Kızın dudakları titredi, “nasıl yani?” der gibi bir bakış attı, başını öne doğru uzatmış, tek kaşını hafifçe kaldırıp soru anlamı yüklemişti..

“nasıl yani?” diyordu mimikleriyle..”bu da sorulacak soru mu?” “ne demekti şimdi bu?”…

Ses gelmeyince yeniden konuştum,

“son zamanlarda..biraz..sıkıntımız var gibi?”

“bence yok” dedi, adeta laflar ağzından fırlamıştı..yaydan fırlayan ok gibi aceleci ve keskin..

Beni biraz olsun görememeye hatta benle mesajlaşamamaya bile tahammülü yokken, ona, ondan tümüyle kopmak istediğimi nasıl söylerdim?..allah kahretsin..mine ve ebru, olacakların farkında değildi..bu yüzden bu, söyleme kısmı nispeten kolay olmuştu..

Oysa bu kız biliyor…başından beri biliyor zaten..bu riski alarak beraber oldu benle..hatta suçlarımdan birine ortak bile oldu..

şimdi, ben onun her zaman içten içe bildiği, kuşkulandığı şeyi, gözlerinin içine baka baka nasıl söyleyecektim?..nasıl..

“Ceyda…bizim ilişkimiz..başından beri sağlıklı değil..ben..bunu biraz geç fark etmiş olabilirim ama sonuçta..”

Devam edemedim..

Kız yüzünü ellerinin arasına almış, hıçkırmaya başlamıştı…evet..korktuğu başına gelmişti işte..zaten daha fazla söze ne gerek vardı? Tsigalko, yine yapacağını yapmıştı..huylu huyundan vazgeçer mi?

Durdum biraz..

Bir süre sonra yüzünü ellerinin arasından çıkardı..gözlerini sildi, kızarmış yüzü, çarpılmış mimikleri ile içimi parçalıyordu..

Keşke fırlayıp gitseydi mine gibi..

Ya da sövüp saysaydı, hakaret etseydi, aşağılasaydı ebru gibi..

Ama yapmadı..yapamadı..yapamazdı…çünkü zaten o, her şeyin farkındaydı..kendine mi kızsın, bana mı kızsın..kime, nasıl kızsın?..

“Ceyda..böyle yapma…özür dilerim ben..beceremedim gene değil mi…senin gibi birini bile idare edemedim..”

Kuzu gibi bakıyordu..küçük hıçkırıklarını bastırmaya, dolan gözlerini küçük parmaklarıyla sildi..

O ateş parçası gibi, alev alev, yanan, seksi, baştan çıkarıcı, tehlikeli kadın gitmiş, yerine bir kedi yavrusu gelmişti..

Diyorum ya, keşke bağırsaydı, küfretseydi, basıp gitseydi de, böyle bakmasaydı yüzüme..

Gözlerindeki derin hayal kırıklığı ve başarısızlığı, sakin bana da beni yansıyor gibi geldi..

“özür dilerim..olmuyor..zaten..bir daha bu işlere gireceğimi sanmıyorum ben..yeterince insan üzdüm..seni üzdüm..”

Yaşlar yanaklarından süzülürken, nihayet ilk konuştu,
“napıcaz seni bilmiyorum” dedi, sonra da histerik bir gülüş koyverdi..ben de gözlerim dolu dolu bir “hassiktir bana” gülüşü attım..” kıhh” diye bir ses çıkarır ya insan, kafasını sağa sola oynatır hafifçe, sırtı dikleşip söner bir saniyeliğine.. güler…insan, böyle de güler..ama aslında böyle gülerken “hassiktir” çeker..
Hassiktir..

“kim, nasıl mutlu edebilir ki seni?” dedi, tatlı tatlı.. hala ağlıyor, bir yandan da resmen mantıklı mantıklı konuşmaya, bir şeyleri anlamaya çalışıyordu..

“herhalde ben belamı arıyorum.. mutluluğu filan değil.. yoksa, senle gayet mutlu sayılırdım..”

Ben de mantıklı bir şekilde cevap vermeye çalışmıştım..

Lan sanki ayrılık konuşması değil de, benim sorunum üzerine bir açık oturum yapıyormuşuz gibi hissediyordum.. hani, birazdan da “bir telefon bağlantısı alalım” filan dense şaşırmazdım heralde (:

Bu ilk defa oluyordu..

Her şeyiyle farklı, marjinal bu kızın, ayrılık seansı da kendisine özgü oluyordu.. konuşarak, anlaşarak, yorumlaşarak ayrılıyorduk resmen.. zıplayıp giden, lanet eden, beni bırakma diyen bir taraf yoktu…

“seni her zaman çok sevdiğimi biliyorsun değil mi?..bunu da senin hoşuna giden şekilde göstermeye çalıştım hep.. omza başını dayayıp yıldızları izlemeler, geceleri aşk dolu mesajlaşmalar filan, sana göre değildi.. değil mi?..”

Bir şey diyemedim..

“ben de kuralına göre oynadım senin de beni sevmen için..ama olmadı.. gene olmadı…sen kimseyi sevemezsin be tsigalko..”

“bunu ilk kez duymuyorum” dedim.. gene karşılıklı bir “hassiktir” gülüşü çektik..

Eliyle uzandı.. elimi tuttu..ne yapıyordu? Daha demin “bitti” dememiş miydim ben? Yeniden başlayabilmeyi mi umuyordu? 30 saniye sonrasında?

“daha önce hiç böyle hissetmemiştim..” dedi.. “ sen belki fark edemedin, ama ben seni ciddi anlamda sevdim.. hastalık derecesinde sevdim..sen.. sanki ruh eşim gibiydin.. şimdi kafana koymuşsun, gideceksin, belli…ama bu beni mahveder.. iyice hesapladın mı olacakları?”
http://fizy.org/#s/2b7d3x

Bir ürperti geldi..nasıl yani..

“Ceyda, saçmalama..sakın..yani..bak,”

“yok yok..kendime zarar vermeyeceğim..” dedi yine gülümseyerek, artık ağlaya güle, yaşlarla da ıslanmış olan yüzü iyice dramatik bir hale gelmişti..ifadeler, duygular karışmış, anılar, hatıralar dağılmış,

Soyguna uğramış bir evin yatak odası gibiydi yüzü..çekmeceler yerde..yorgan, çarşaf dağılmış..kıyafetler etrafa saçılmış…bir cümbüş…eğlencelisinden değil, acı vereninden bir cümbüş..kaos..karmaşa…

“en azından fiziksel olarak” diye devam etti..elimin üzerindeki eli sıklaştı..bakışları donuklaştı..

“yarın sevgililer günü..” dedi… “rezervasyonları iptal etmem gerekecek..ama hediyeni verebilirim hala” deyip yine hastalıklı şekilde güldü..

içim fokurdamaya başlamıştı..düdüklü tencere gibi, korkunç bir basınç dalgası hissediyordum içimde, sanki, biraz koyversem kendimi, patlayacağım..paramparça olup dağılacağım..

Kulaklarım uğulduyordu..rakımı yüksek dağ geçitlerinden geçerken kulaklarınız basınçtan tıkanır, sonra da siz yutkuna yutkuna onu açmaya çalışırsınız ya hani..(izmir-manisa arası çok olur bu) işte ben de sanki bu baskı ve ağırlıktan kurtulmak ister gibi, bir biri ardına yutkunuyor, yanmaya başlayan yüzüm ve boynum için serinletici, Allah vergisi bir esinti diliyordum..

“yok..çok..çok özür dilerim..ceyda..gitmeliyim ben..yoksa ağlamak zorunda kalacağım..beni öyle görmeni istemem..”

Elini elimden çekti..ama gözlerini yüzümden çekmedi..yeniden hıçkırıklara boğulup oturduğu yere sinerken, bu sefer hem terk eden, hem de kalkıp giden bendim..ayağa kalktım..sonra güya vicdan yapıp omzunu sıvazladım..(ne kadar pezevengim aq..kendime sinir oldum bak şu an..) sonra da onu orada, öylece, darmadağın bırakıp uzaklaştım..

Attığım her adımda, az önceki anların baskı ve kasvetinden de uzaklaşıyordum..artık yeni bir hayat vardı önümde..başka biri olma şansı..ve Ceyda, bu yolda vermem gereken son kurbandı..son..artık düzgün bir adam olacaktım..değişecektim..

Yüzümde anlamsız bir gülümsemeyle mühendislik kantinine girerken, bulutların arasından çıkan güneş göz kırptı..aydınlanan girişte, elinde parlak kılıcıyla, kar beyazı atının üzerinde şaha kalkmış, üstü başı parça parça ve dağılmış haldeki kara kuru şeytanı köşeye sıkıştırmış heybetli bir melek figürü gözümün önüne gelir gibi oldu..

iyi tsigalkonun dönüşü muhteşem olmuştu..
sikicem bu fizy i de haa..bok ettiler versiyon yapalım derken amk salakları..

14 şubat..

Havanın “yağsam mı? Yoksa açsam mı lan?” düşünceleri arasında bir türlü karar veremediği, bir çiseleyip, bir parladığı, yarı ıslak bir Salı günü..

Düne kadar, bu özel günün, kendisine özel anlamlar ifade ettiği, sevgilisi olan bir adamdım.. bugün sapım.. tamamen kendi tercihim,

öğlen biten dersimin ardından yurtta oturmuş, kupama doldurduğum çay eşliğinde play station oynuyorum. Manchester city de darius vassel in, frimpong un filan olduğu zamanlar, iki de transfer yapmışım.. takım yakıyor ortalığı..

Tolga odada değil, bütün gün-gece yalnızım bugün.. günlüğümü yazarım..ps oynuyorum işte.. çayım biterse doldururum gene..tv salonuna iner diğer sap kardeşlerimle geyik muhabbeti yaparım..iyi ya..ne var olm.. takılıyoruz..

5-0 lık m’boro galibiyetinden sonra sıkılıp kolu bir tarafa bırakmıştım ki telefonum titredi..

Mesaj gelmiş, nilaydan..

“iyi misin?” diyor.. sanırım tolgadan haberi almış.. tolga da dün gece benden öğrenmişti malum,
önce kızgın numarası yapmış, sonra “ee ben demiştim abi” moduna geçip üstüme gelmiş, en nihayetinde benim üzgün ve bir şeylere yeniden başlama çabasında olduğumu görünce kankalık görevini yerine getirerek bildiğim dostane tolgaya dönüş yapmıştı.

Epey dertleştik, karşılıklı fikir alışverişiyle, hayatımı masaya yatırdık, geleceğime dair, kendisinin de dahil olduğu planlar yaptık..

Evet, işte ben buyum..her daim ilgiye, pohpohlanmaya, arka çıkılmaya, teselli edilmeye muhtaç bir muhallebi çocuğu! Yes!
Benim bu olmam lazım, piçliktir, Kazanovalıktır, jigololuktur (:p) filan bana göre değil, ne diye girmişim ki ben bu toplara?

Benim süt çocuğu olarak devam etmem lazım, en pastörizesinden…

Yoksa çok zarar veriyorum.. kendime..etrafıma.. böyle yürümez..bir gün ağzım yüzüm kayar, ondan sonra belamı bulmuş olurum
işte..en iyisi bir an önce doğru yola dönmek.. demi?

Nilaya cevap attım,

“gayet iyiyim (: size de iyi eğlenceler ;)”

Temiz bir mesaj.. takılmanıza bakın, beni rahat bırakın demek istiyorum öz olarak.

Tekrar mesaj geldi,
“istersen bize katılabilirsin bak?”

Bizim deli kızın gene sevecenliği tutmuştu..ne işim var amk benim sizin aranızda sevgililer gününde?

“yok artık canım (: hadi, bak tolgayı ihmal etme sonra gece hıncını benden alır :p”

“iyi madem.. konuşalım bir ara ama?”

“tamam konuşuruz, hadi bb”

Noktayı koyduğumu umuyordum ama buna rağmen bir kez daha telefonum titredi, içimden hafifçe küfrettim, kızım manitanla ilgilensene yeaa.. anladık iyi arkadaşsın, eyvallah..

Mesajı açmamla dona kaldım, Ceyda yazmış,
http://fizy.org/#s/1ah6hs

“şimdi kol kola ıslanıyor olabilirdik bizim bankımızda”

….hay anasını ya..ne diyon sen Ceyda?..ne diyebilirim ki?..sinirim bozulmuştu birden..ceyda vazgeçmiyordu..gurur yapmak zaten ona göre değildi..ama ısrar etmek de faydasız değil miydi?

Cevap yazmadım..telefonumu da kapattım..gittim bir bardak daha çay koydum, tv salonuna inip zevksiz italya kupası maçını izleyerek günümü muhteşem bir şekilde değerlendirmeye devam ettim..

Sonraki günleri Alper-nilay ve diğer çocuklara iyi olduğumu ve konuyu artık kapatmamız gerektiğini söyleyerek geçirdim..lan sanki terk edilen benmişim gibi davranıyorlar..belki de kafadan sakat olduğumu nihayet anladılar da, acıdıkları için teselli ediyorlar..bilemiyorum..

Grupça eve çıkma işini konuştuk, 5 kişilik evi nerden bulucaz bilmiyorum..3+1 filan bile küçük gelir..hani iki kişi salonda yatar desek, o iki kişi kim olacak aq? Madem eve çıkıyorsun, o zaman herkes kendi odası olsun ister yani..kalabalık olmanın dezavantajını yaşacak gibi duruyoruz..ama avantajı da var tabi bu durumun, o da daha geniş bir araştırma halkası oluşturabilmemiz..şimdiden etrafı soruşturmaya başladık, hepimize yetecek bir ev (barınak :p) arıyoruz..

Dubleks villalar var ama onların da kirası çok pahalı aq..7-8 kişilik onlar..2-3 tane ona boş kalır, boku bokuna para vermeyelim dedik..e başka adamlar bulsak yanımıza, bu sefer de otel gibi olacak amk evi..8 kişi eve mi çıkılır? Az daha kassak futbol takımı kurucaz kodumun yerinde..

Neyse bakalım..şöyle 4+1 filan bulabilsek diyoruz..ama çok az var öyle de okula yakın..genelde şehrin kıyılarındaki büyük sitelerde var o tip büyük evler..

Sonra Cuma günü geldi..hatırlamak bile istemediğim, ama her bir ayrıntısını da kaydetmekten geri duramadığım o kara Cuma..
Cuma sabahı, ilk blok dersin ardından koridorda alperi gördüm, ne haber gibisinden yanına gittim ki biraz moralsiz olduğunu fark ettim,

“hayırdır bro ne iş ;) ?”

Ters ters baktı, “duymadın sen daha demi?”

şaşırmıştım, “neyi?”

Gözlerini etrafta gezdirdi boş boş.. sonra konuştu,

“Ceyda gidiyor abi..”

“ne?! Ne demek gidiyor?”

“okuldan ayrılıyormuş..”

“o..oh..a…neden?”

“bilmem? Belki kendisine sorsan daha iyi olur?”

Alper ilk defa bana karşı tavırlı görünüyordu.. neden? çünkü bir arkadaşı okuldan ayrılıyor ve bunun sebebi…bir Dakka lan..yok artık!..benim yüzümden değil tabi ki! Böyle saçmalık mı olur aq?..

“nerde şimdi Ceyda?”

“kaydını sildirme işleriyle ilgilenecekti, kantinde olabilir şu an..”

Hemen fırladım..

Bir alt kata inmiştim ki ceydanın kızlar tuvaletinden çıktığını gördüm, hemen seslendim,

“Ceyda!?”

Döndü, beni görünce bir anlığına gülümsedi…hafif ve buruk..
“duyduğum şeyin doğru olmadığını öğrenmeye geldim” dedim kararlı ama endişesini gizleyememiş bir sesle..
burada olanlar bir ses verse? kimse yok mu yoksa amk çok yalnız hissettim bir an (:
http://fizy.org/#s/2b7d3v

Gene aynı sıkıntılı gülümsemesinin eşliğinde sordu, “ne duydun ki sen (: ?”

“Ceyda….bir yere gittiğin filan yok? Değil mi?”

“hıı..o mesele..”

Elini havada şöyle bir salladı, sanki önemsiz bir şeyden bahsediyormuşuz gibi..

Dik dik bakıp cevap bekledim, konuştu,

“evet…doğru duymuşsun..ayrılıyorum..”

“nedenn?!”

"bilmem…bana göre değil sanırım..yapamayacağımı anladım..seneye…dershane filan..tekrar hazırlanırım..”

“ya..ya..saçmalama gayet iyiydi notların filan..hem, daha ilk dönemdennasıl anlayabiliyorsun sana uygun olmadığını? Alan derslerinin a sını bile almadın?”

Dudakları titremeye başlamıştı..hala inatla gülümsemeye çalışıyordu, ama ağlamak üzere olduğunu hissettim..midem

kıvranmaya başlamıştı…işler kötüleşecek..

“anladım işte…anlar insan..”

“Ceyda..bak..çok..çok saçma bir şey yapmak üzerisin şu anda..2 yıl kaybettirecek bu sana bilmem farkında mısın? iyice düşündün mü?”

“yeterince şey kaybettim ben zaten..2 yıl koymaz..”

Kitlenip kalmıştım..dizlerim titremeye başladı..pencere tarafına doğru sürükledim ikimizi, bacaklarımı usulca yanan kalorifere yaslayıp sıcaklığından güç almaya çalıştım..

“saçmalıyorsun..” dedim defalarca..papağan gibi..

“kalamam artık tsigalko mümkün değil” dedi..artık gülmek için kendini zorlamıyordu..gözleri dolarken, ben de iyice güçten düştüm..

“ne demek mümkün değil ya?” diye mivayladım..”benim yüzümden mi?”

Göz yaşları süzülürken, bir “hassiktir gülüşü” attı yine..

“evet..senin yüzünden (:”
Ellerimi teslim olur gibi kaldırdım..”salak mıs…saçmalama Ceyda.. böyle..böyle bir şey mi var ya?” dedim iftiraya uğramış gibi..

Gözleri parladı,

“sen kal dersen kalırım ama”

“kal!!” diye haykırdım resmen..”kal! kal! Nereye gidiyorsun ya..yüreğime mi indireceksin?”

Ağlaya güle konuştu gene,

“umurunda mı bu kadar?”

“herhalde umurumda, deli misin sen?..kal.. gitme..duydun mu? Bak kal diyorum!”

“peki kalırsam.. yeniden “biz” olacak mıyız?”
Palm face yaptım.. kalorifer peteğine verdim tüm ağırlığımı, sıcak demirler bacaklarımı acıtıyordu..oha ya..ne oluyor olm?..kesin kabus görüyorum…böyle bir şey mantık çerçevesine dahil olamaz.. mümkün değil..

“Ceyda…”

“olacak mıyız? Olmayacak mıyız?”

“ya manyak mısın sen? Ne alakası var bununla yaptığın şeyin? Böyle anlaşma mı olur? Sen her sevgilinden ayrıldığında şehir mi değiştireceksin böyle?..yaptığın şeyin mantıklı tek bir noktası bile yok.. kendine gel tamam mı? Bir yere gitmiyorsun.. gerizekalı!”

Koyvermiştim artık bende.. sinirden sesim ve bedenim titremeye başladı..

“sen herkes değilsin.. söyledim sana.. neler paylaştım.. neler anlattım…sen farklıydın.. farklısın..”

“o anlattıkların bende kalacak söz veriyorum..sen de kal.. burada kal..”

“biliyorum.. sana güvenip inandığım için konuştum zaten onları.. sana inandığım için sevdim seni.. değişebileceğine inandım..”

Aslında değişmiştim zaten.. hayatımı düzeltmeye, artık gerçek sevgiler üzerine ilişkiler inşa etmeye çalışıyordum.. ceyda beni tedavi etmiş olabilirdi..ama olay şu ki, sizi tedavi eden ilaç, dünyanın en muhteşem icadı bile olsa, iyileşince artık ona ihtiyaç duymazsınız ki artık?

Ceyda bunu kabullenmek istemiyordu.. beni iyileştiren panzehir olarak, onu hayatımın sonuna kadar kullanmamı istiyordu.. artık ihtiyacım olmadığına inanmıyordu.. bile bile devam etseydim, bu da başka bir bağımlılık, başka bir hastalık olmaz mıydı?

“Ceyda lütfen gitme..ama.. bizim işimiz bitti bu saatten sonra..ben farklı bir hayat istiyorum.. daha sakin.. yalnız hatta.. evet..yalnız olmak istiyorum bir süre..kim bilir belki de ibne filanımdır ha?”

Güldü gene, sonra iyice buruştu yüzü.. tamamen bıraktı kendini.. üzerime yüklendi.. sarıldı..başını göğsümde hissettim.. hıçkıra hıçkıra konuştu.. bizden bahsetti.. başka şeyler de söyledi ama onları yazamayacağım amk çok utanıyorum zaten şu an, ter bastı resmen…yalvardı desem kısaca, çok mu egoist görürsünüz beni?..
Onu kibarca kendimden uzaklaştırdım, gözlerini sildim, dağılan kırmızı saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdım..

“gitme..” dedim..”bu bir çeşit intikam mı?..”

“hayır.. hayır..ben intikam filan alamam senden? Seni üzmeye dayanamam..”

“ama üzüyorsun? Vicdan azabından öldüreceksin neredeyse? Yapma bunu.. gerçekten seviyor olsaydın bunu yapmazdın..”

“gerçekten seviyorum.. tahmin edemeyeceğin kadar hem de..senin gibi olabilmek yapmadığım şey kalmadı.. sırf senin hoşuna gitsin diye bambaşka biri oldum ben..ve ömür boyu da olurdum isteseydin eğer..”

Teorim tutmuştu…bunu önce saçma bulmuş, sonra kendimce çürütmüştüm, ama nihayetinde son gelip çatınca, ceydanın kendi ağzından itiraflar dökülmüş ve benim de tahminimin doğruluğu ortaya çıkmıştı..

Ceyda aslında olmadığı birine, sırf benimle takılabilmek için, kendini zorlayarak dönüşmeyi başarmıştı..

Bir canavar yaratmıştım.. şimdi de kendi ellerimle boğuyordum onu.. kolay olmayacaktı elbet.. kendimden bir parçayı yok ediyor gibiydim..o nefessiz kaldıkça, ben de daralıyordum..

Ve doğrusunu söylemek gerekirse, Ceyda da en az benim kadar iyi bir gözlemci, iyi bir oyuncu ve oldukça da zeki bir kızdı..

Hedefini tanımış, ona ayak uydurmuş, kamufle olmuş ve her şeyi ustalıkla hesaplamıştı.. neredeyse her şeyi.. benim dengesiz karakterimin sınırlarının maksimum genişliği hariç her şeyi..

Bana her zaman “ hem gamsız, hem de vicdanlısın” derdi..

şimdiyse, gamsız tarafımın ihanetine uğramış olmasının acısını, vicdanlı tarafımdan çıkarıyor, beni zayıf noktamdan vuruyor, kim bilir, belki son bir koz oynuyor belki de beni de yakarak, kendi yangınına ortak olmamı, onun halini anlamamı istiyordu..
Olamaz lan böyle bir şey..

Vallahi olamaz lan…lan.. amına koduğumun memleketinde, piç kuruları kızları sikiyor, satıyor, hamile bırakıyor, hayatına sıçıyor, onlara bir şey olmuyor, ben,

Ben? Ben sırf çıkıp ayrıldım diye, ömür boyu vicdan azabına mahkum oluyorum…adalet mi lan bu? Hiç mi sevgilim olmasın aq?

Olunca da hiç mi ayrılmayayım? ilk bulduğumla mı evleneyim? Yoksa sonsuza kadar yalnız mı kalayım?

Sikerim böyle aşkın ızdırabını lan..

O böyle ağlaya hıçkıra konuşaduruken, nihayetinde de ben de dayanamadım aq..ben de ağlamaya başladım.. kazık kadar adam.. bildiğin ağlıyorum.. sarmaş dolaşız.. sanki birbirini çok seven ama kaderin onları ayırmasına engel olamayan aşıklar gibi görünüyoruz dışarıdan, ama alakası yok..

O bana ağlıyor..ben vicdan azabından..o gidiyor.. benim yüzümden..ben…aah amına koyayım ah…

Yeniden başını göğsümden ayırdım, yüzünü ellerimin arasına aldım, gözlerimi gözlerine diktim,

“bize bunu yapma” dedim..

“biz” i duyunca gözlerinin içi güldü bir an..

“biz?”

“Ceyda.. gitme..zamanla alışırsın.. hepsi geçer.. insan nelere alışıyor…lütfen.. eğer gidersen bu hem senin acını arttıracak hem de bana yok yere azap verecek..”

Yüzünü ellerimin arasından kurtardı, bir adım geriledi.. gözlerini irileştirdi..

“ağlıyor musun sen?” diye sordu..

“evet.. başardın..” dedim gülerek..

“ağlama..ama azap duy…kendini benim yerime de koy.. benim için de üzül... beni unutama…en azından bunu borçlusun bana..”

Aniden yaklaşıp dudaklarıma, dudaklarını bastırdı.. öpmedi, adeta mühürledi…bir daha kimseler açamasın ister gibiydi..

“unutma beni” dedi.. kızıl saçlarını savurarak döndü arkasını, merdivenlerden çıkıp gözden kayboldu.. sonradan öğrendim ki, zaten çoktan ailesiyle filan konuşmuş, her şeyi ayarlamış..kim bilir onlara ne bahane uydurmuştu.. muhtemelen bana söylediği ilk bahanesini onlara esas neden olarak sunmuştu..
Kendimi tuvalete attım güç bela.. ulan..nasıl ağlıyorum aq..bildiğim hönkürüyorum.. kusucam..kafamı suyun altına sokayım dedim, lavabo dar.. aldım yüzüme su çarptım..bir yandan da anam ölmüş gibi hıçkırıyorum hala…çok koydu be beyler.. böyle gamlı olduğumu bilmezdim.. düşünceler çivi gibi saplanıyor, beynimi oyuyor..lan diyorum..”kız benim yüzümden yıllarından olacak, hayatını komple değiştirecek belki de..muhtemelen olumsuz yönde.. benim bokuma..”

Birine böylesine uzun vadeli ve yüksek dereceli bir zarar vermek, benim harcım değildi.. boyumu aşmıştı dalga.. kaybolmuş, kumlara gömülmüştüm altında..

Kabinlerin birinden çıkan bir eleman beni öyle görünce, önce şaşkın şaşkın baktın, sonra da “iyi misin birader? Diye sordu..20 yaşında bir adamı böylesine ağlatan ne olabilirdi?..her halde bir yakınını filan kaybetmişti?

Aslında doğru sayılır..bir yakınımı..bir zamanlar yakınım.. çok yakınım olan.. sevdiğim, sevdiğimi sandğım.. seviştiğim..hissettiğim kadını kaybediyordum.. sonsuza kadar…bir daha birbirimizi görür müydük?..dünya küçük, ama bence bu saatten sonra mümkün değil…

Kapanan bir sayfa daha.. defterden kopan bir yaprak daha.. kendi ellerimle yırttığım, buruşturup çöpe attığım bir yaprak…

“eyvallah” dedim çatallaşmış bir sesle, sümkürdüm.. çocuk sırtıma vurup anlayışlı bir tavırla uzaklaştı.. belli ki bu çocuk acısıyla ve sümükleriyle yalnız kalmak istiyordu…

Kendimi toparlamayıp tuvaletten çıkmam 10 dakikamı aldı.. yine de gözlerim burnum filan kıp kırmızı aq..şeker kız candy gibi sıfat..

Gittim sınıfa o halde, içerisi yarı dolu, hoca daha gelmez.. hemen sindim duvar kenarına…ama bazı gözlerden kaçamamıştım..
http://fizy.org/#s/3wkuvm

“tsigalkoo?”

Tanıdık bir ses, dönünce nilayın orta sıradan el kol yaptığını gördüm?

“bir şey yok” gibisinden el salladım ben de..

Ama yine de geldi..

“hişş..ne oldu bakayım? Kötü gördüm seni??”

“yok bişey be..” dedim gülmeye çalışarak, ama sesimin çatlamasını da engelleyememiştim..

“tsigalko?..cidden ne oldu..ağlamışsın sen..”

Bir şey demedim..yeniden gözlerim dolmaya başlarken kızgınlıkla yaşları geri itelemeye uğraştım düşünce gücümle..

“yoksa..sizinkilere filan bir şey mi oldu..ha? canım, bana bak bakayım bi?”

“yok ya..” dedim boğuk boğuk…kendime hakim olmak için ekstra enerji sarfediyordum..

Kız elini omzuma doladı, “anlatabilirsin bana..seni böyle görmek istemiyorum..”

Muhallebi çocuğu, aradığı ilgiyi bulmuştu..gene dayanamadım..gözümden yaşlarla, ağzımdan sözler aynı anda fırladı, “Ceyda gidiyormuş..benim yüzümden..” başımı nilayın omzuna gömdüm..hemen kanatları altına aldı beni,

“hişş..hiş bi Dakka..nasıl..okuldan mı ayırlıyor?”

“evet..evet..”

Kız beni piş pişlemeye başlamıştı resmen aq..

“tamam..sakin ol canım lütfen..bak bakayım bir bana?..niye senin yüzünden gitsin ki, ne yaptın ki sen ona?”

“bir şey..hiç bir şey yapmadım..ama öyle diyor..sıçıcam ya..” yeniden kafamı gömdüm hıçkıra hıçkıra..

Birkaç dakika öyle kaldık..kız beni teselli ediyor, saçımı sırtımı sıvazlıyor..sanki anam yanımda..gerçi dışarıdan gören gözler (sınıfın yarısı) ne anlıyor bilemeyiz..aslında bilebiliriz..tahmin edebiliriz..
Ben desen, şayet vardıysa eğer, karizmayı filan sikip attım…tuvalette ağla sınıfta ağla..amk geberdim resmen..

Ama dolmuşum demek ki aq..ee o kadar vebal alınca, en sonunda bir yerden çıkıyor, adamın götünde patlayıverir işte böyle.. öyle kolay sandım ben bu işleri demi?..sikerler adamı sikerler..

çekirge üçüncüye sıçramaz demiştim, bırak sıçrayıp sıçrayamamayı, çekirgenin amına koydular resmen.. neyse ki nilay gibi hayvan sever dostlarım sayesinde (buradaki hayvan ben oluyorum) teselli ve tedavi buluyorum…

Birbirimizden ayrılıp, nilay sevgi dolu nutuğuna başladığında, cam kenarındaki sıralardan birinde, arka çaprazda oturan ebrunun keskin ve meraklı bakışlarını yakaladım.. göz göze gelince hemen kaçırdı kendininkileri..

Gül amına koyim gül içinden.. gül halime.. evet bak, ağzıma sıçtılar.. sevinebilirsin..

Günün geri kalanında nilayla oturduk.. sanki saatli bombaymışımcasına her 5 dakikada bir beni kontrol ediyor, “iyisin demi?” diye soruyordu.. eyvallah be nilay.. bazen tuhaflaşıyorsun filan ama..iyi ki varsın anasını satayım..iyi ki hayatımdasın.. senin gibi insanların varlığı bana huzur veriyor.. dalgalı denizlerimi dinginleştiriyor..iyi ki varsın..

Ona da böyle söyleyince,

“yaa heralde.. yanında olucam.. öyle sadece kakara kikiri arkadaşlığı yapmayız olm biz?” deyip delikanlı raconu kesti,

“çok sağol.. zamanında seni bile üzmeyi, kızdırmayı başardım ben..ne mal bir adamım aq..affet o zamanlar için de beni..bir daha seni üzmeyeceğim.. asla..bitanesin sen..”

Güldü, açık sözlülüğüm, bu delikanlı havalarındaki naif kızı utandırmış olmalı ki yanakları pembe bir halde, “yok canım..ben hatırlamıyorum bile neden kızdığımı.. olur öyle arada (: ..ee..ama mallık konusunda biraazz... :p”

Gülüştük..

Moralim yerine gelir gibi olduysa da, artık bir süre boyunca, yalnız ve ıssız kaldığım her an, geceleri karanlıkla baş başayken, otobüste, minibüste, yollarda yalnız dolaşırken.. uykuya dalmadan önce, ya da henüz uyanmışken, yakalanacaktım vicdanıma biliyorum…ana deprem olup bitmişti belki ama, artçı sarsıntıların sonu öyle kolay gelmezdi..
ilk gece, yatakta kanlı geçmişimin muhasebesini yaparken, iyi tsigalkoyu beni teselli eder buldum,

“bitti artık.. hepsi geçti..bir diyet ödedin, yaptıkların için.. artık hayatını, istediğin gibi, sana yakışan şekilde şekillendirebilirsin..”

“öyle mi dersin?”

“kesinlikle..bir daha bu toplara girmeyeceksin zaten…iyi bir ders aldın ;)”

“peki ya şeytanı ne yapacağız?”

“sen onu dert etme.. senin eski acılarını kullandı, kininden, nefretinden faydalandı..bir daha asla böyle güçlü olamayacak..ben buradayım..sen buradasın tsigalko.. kontrol sende (:”

“teşekkür ederim.. beni kurtardığın için.. hayatım tamamen çamura batabilirdi..”

“hepsi geride kaldı.. ;)”

Sohbete üçüncü bir ses karıştı..

“henüz biten bir şey yok!”

“sen hala mı konuşuyorsun iğrenç yaratık?” melek kızmıştı,

“sadece bir raund kazandın diye bu kadar böbürlenmesen iyi edersin.. unutma, ben ona daha yatkınım ve potansiyelini senden çok daha iyi kullanabiliyorum..bir gün illa ki bana geri dönecek”

“o gün asla gelmeyecek!” dedi melek

“aynen” dedim.

“görüşürüz” dedi şeytan..

Kendinden emin kahkahasına bizi fena halde sinir uzaklaştı..

“Kazandık, bitti,” diyoruz da, hele bakalım.. daha ne savaşlar, çarpışmalar göreceğiz.. meleğin güçlü kanatlarına tutundum…vicdani açıdan güzel bir gelecek hayal ederek, uykunun huzurlu diyarlarına doğru süzülmeye başladık..
bu gecelik bu kadar olsun,
takip eden panpalara teşekkürler,
karşılıklı epey dadmin oldug diye düşünüyorum ;)

görüşmek üzere, yorumlarınızı esirgemeyin
iyi geceler panpalar (:

yorumlar süper, ellerinize sağlık ;)

bu gece yazamayacağım ancak yarın için 8-10 part atabilirim sanırım.
caps istekleri için de, hikayenin başlarında da söylediğim gibi maalesef durumum nedeniyle bu toplara giremem.

karakterlerin görünüşlerini sizin kendi kafanızda canlandırmanız daha iyi bence, kafanızdaki modellleri yıkmak istemem..

bana gelirsek,
caps olmasa bile kimlere benzetildiğimi sayayım size,

saçlar kısayken harry kewell e benzetiyorlardı (ne alaka amk işte..)
sonra her uzun saçlı sakallı gencin fiks benzetildiği bir adam vardır, barış akarsu, malum.. rahmetle anıyorum..
murat ilkan a benzetiyorlardu (son hallerimi özellikle, zira saçlar bele kadar gelmişti)
sean bean e benzetiyorlardı, (lotr un boromir, got un lord stark ı)

daha da var ama aklıma gelmedi, siz bunlardan bir miks yapın, 1.80 boy 80 kilo üzerinden, son seneki halime ulaşırsınız :p

yarın gece görüşmek üzere, hepinize sevgiler ;)
aynen amk ben de onu diyorum..
iyi geceler panpalar,
söz verdiğim üzere, bir kaç part gireceğim ;)

amk şu milli maçlardan da bir yüzümüz gülmedi, fener salağı da boku bokuna elendi.. kafam bozuk bu gece :/
http://fizy.org/#s/3wl0t1

Ceyda gitti..

inanılır gibi değil..hala inanmıyorum zaten..ve bir kabus olmasını umuyorum..çimdiklenme isteğimi nilay pek çok kez yerine getirmiş olsa da, ben hala uyanamadığım karanlık bir rüyanın ortasında olduğumu düşünüyorum..

Benim yüzümden..bir insanın hayatı komple değişmiş olabilir?..olumsuz yönde..nasıl yapabildim?..nasıl..

Sonra ben de gittim..

En acilinden, spor salonuna..

Basketbol antrenmanına..

Spor..demiştim ya..spor, böyle karanlık ve kaos dolu anlarımda, adeta her zaman cebimde olan bir seçenek, çoğu zaman suiistimal ettiğim, tutunacak bir dalım..

Ne zaman götü sıkışsa, tsigalkonun aklına bunlar geliyor..depresyona giren kadınların saçını permalatması, abartılı bir alışverişe çıkması ya da diyete başlaması gibi..rutine bağlanmış bir savunma- kaçış sistemi..

şut yeteneğimin yerinde, hatta yerinden biraz daha ilerde olduğunu görmek içimi ferahlattı..aylardır topa değmiyordum..

Kick boks antrenmanları, kollarımı güçlendirmiş, topa daha iyi hakim olabiliyorum..onu bir parçam gibi hissediyorum adeta, bütün benliğim ve konsantrasyonumla, tek gözümü kısıp nişanladığım çemberin içinden ardı ardına geçiriyorum…geçiriyorum…kimisi şöyle bir turlayıp çıkıyor içerden..tıpkı benim feleğin çemberini turlayışım gibi..bakalım biz geçebilecek miyiz içinden? Yoksa o mu bizim içimizden geçecek, göreceğiz..

Bu arada artık mavi kuşak olduğumu da eklemek istiyorum, ağzınızı burnunuzu kırarım, akıllı olun :p bir doksan küsürlere umarsızca fırlattığım topuk tekmelerin, en sevdiğim stillerden olan dönerek ters kol vuruşun salonda çıkardığı muazzam ses..en azından bazı şeyleri doğru yapabildiğimi görmek güzel..

Sporda iyiyim..

Ama aşkta?... ankaragücü’nden hallice..

Bu olaylardan sonraki ilk 2-3 gün, abartarak yaptığım bu aktivitelerin yanı sıra, yanımda bulunması gereken insanların da beni bırakmayışları hoşuma gitmişti, beni seven, bana hala katlanabilen insanların olduğunu bilmek güzel..tolga, nilay, Alper(ilk günkü tripleri için özür diledi, öyle olacağını bilemezmişim, benim suçum yokmuş ;) )..nuriş (:..neco..hatta tuğçe ve seda…iyi iyi..ölsek arkamızdan ağlayacak bir kaç adam hala var..buna da şükür..

Bir sonraki haftanın çarşambası ise,yine çok enteresan bir yüzleşme daha yaşadım, belli ki hayatım bunlarla geçecek... buyurun o güne gidelim;
Sabah insanlara selam vere vere, neco nun benim için tuttuğu yere doğru ilerliyordum ki, birisi sakin bir ses tonuyla seslendi,

“tsigalko?”

Sesin sahibini elbette daha arkama dönmeden anlamıştım, sebebiyse kalçamda hissettiğim basınçtı, ince, çomak gibi bir şey götümü zorluyordu, sonra bir de döndüm ki,ceydanın, sultanahmette kaçak kol saati satarken bulup intikam için kiraladığı üç tane zenci, malafatları sallandırmış afsafdagdaas

Eheh.. tamam güldük.. okey..

Sesin sahibini tanıyorum dediğim gibi..siz de tanıyorsunuz, neredeyse benim kadar hem de..

Döndüm, ebru birkaç adım gerimde dikiliyor,

“konuşalım bir” dedi..

Hani, “konuşabilir miyiz?” filan değil, direkt “konuşalım”…reddetme şansınız yok..hep benden kaptı bu huyları hareketleri ahh ah..

şaşkın şaşkın bakarken, bir yandan da eşyalarımı sıraya bırakıyordum,

“olurr?”..”gel konuşalım?”

“yalnız” dedi alaycı bir gülüşle..

“iyi..” dedim, peşine takıldım, çıktık sınıftan..

Koridorda gördüğüm ilk peteğin önüne yönelmiştim ki,

“gel..gel..” dedi..

Ne oluyo lan? Nereye gidiyoruz?..

Takip ettim, boş bir sınıfa soktu beni, (sakin olun sikiş yok)..

“ne ayak?” gibisinden baktım ellerimi iki yana açıp,

“konuşucaz senle” dedi..

“e iyi tamam ne diyeceksen de be?” dedim şaşkın şaşkın gülerek..

Durup biraz güç topladı.. şarj olduğundan emin olunca da başladı,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder