14 Ağustos 2013 Çarşamba

Nasıl Piç Oldum Anlatıyorum Part 1

çocukluğuma hiç inmeyeceğim,

güzel bir lise hayatı geçirdim, mutluydum, arkadaş çevrem genişti ve geyiğin de ciddi muhabbetin de her türlüsünün yapıldığı harika bir grubum vardı.

kızlarla aram her zaman iyi olmuştur, sınıfın sevilen çocuğuydum diyebilirim. iyi niyetliydim, sınıfımdan hiç bir kıza yan gözle bakmadım, sevgililerim oldu,
reddettiklerim oldu, reddedilmelerim oldu,

her şeyi yaşadım lise sıralarında.. yaşadığımı sanmışım oysa, oysa hayat daha yeni başlıyormuş da haberim yokmuş benim..
dediğim gibi, iyi bir lise, iyi bir ortam, mutlu bir ergenlik dönemi,

netice itibariyle bu da iyi bir öss başarısı getirdi, kalburüstü bir üniversitenin iyi bir bölümüne girdim,

işte benim, bugünkü ben olma hikayem de o zaman başladı
ilk günümü hiç unutamam,

herhalde kendini kasmaktan 1-2 cm genişlemiştir vücudum,

düşünsenize, o sıcak arkadaş ortamından çıkmışsınız, leb demeden leblebiyi ağzınızdan alan kankalarınız, karı kız ortamınız, gittiğiniz kafeler, oturduğunuz pastaneler, ananız babanız, hepsi ardınızda kalmış.

ve sizinle benzer duyguları yaşayan, farklı kültürlerden, yurdun farklı köşelerinden, farklı yaşantılardan, farklı ortamlardan 60 küsür insanla aynı sınıfa konmuşsunuz. o atmosferin elektriğini hayal edebiliyor musunuz?

üniformalar gitmiş, herkes deyim yerindeyse cicilerini giymiş, o gün üniversitenin ilk günü..
önceki iki geceden yurtta tanıştığım elemanlarla sınıfa girdik,
eşyaları koydum, daha pek kimse yoktu, erken gelmişiz.

sonra bu çocuklardan birinin tanıdığı kızlar ve onların da arkadaşları var, neyse biz 4 e 4 grupça takıldık biraz dışarda,

ben de bir yandan diyorum ki "iyi lan gene ilk günlerden insan tanımaya başladık" ama inanın içimde öyle dalgalı bir deniz var ki anlatamam, yeni bir ortamın ve yeni insaların verdiği o tuhaf "aman sikko bir hareket yapmayayım" telaşı bir yandan, bütün bunların güzelliğinin verdiği heyecan bir yandan.
neyse ki herkes sıcakkanlıydı da * benim de gerginliğim azalıyordu böylece.

dersin başlamasına yakın sınıfa bir gittik, tribün gibi dolmuş, söyle bir göz gezdirdim ki daha ilk anda gözüme çarpan olay şu "sınıfın en az 3 te 2 si kız"

gözlerim yaşardı aq..böyle olacağından haberim yoktu, cennete düşmüş olmalıydım.

geçtik sıraya oturduk, muhabbettir gidiyor, ön sırakiyle laflaşıyoruz, arka sıradakiler bir şey soruyor derken her şey harika.. sınıfta o yeni tanışan insan kalabalığının iç gıcıklayıcı uğultusu filan..

tüm bunlar akıp giderken onu gördüm, hani bizim klasik deyimimizle hayatımı siken kızı..
gerçi artık hayatımın sikildiğini düşünmüyorum şimdiki aklımla,
sadece değişmiş işte, bu değişimden memnun muyum? eski ben, bozulmadan, yaralanmadan, kirlenmeden bu yaşıma gelseydi nasıl olurdu? bilemiyorum,

ama bundan şikayet edecekte değilim..

işte, onu gördüm, cam kenarında, benim sırama göre ön çaprazımda oturuyordu.
bense duvar kenarında, huyum olduğu üzere duvara yaslanmış, son derece rahat, kahvede gibi takılıyorum. aramızda orta sıralar ve en azından 3-4 metre var,

ama o büyülü an da, öyle bir kitlenmiş ki gözlerim, sanki hemen yanıbaşımdaymışcasına, sanki sınıfta sadece o ve ben varmışcasına..

etrafımdaki uğultu iyice anlaşılmaz olmuştu, yanımdaki adamların konuştuğunu duymaz, anlamaz olmuştum.. sadece o ve heyecanlı heyecanlı etrafa gülümseyip birileriyle laflaşan o sevimli surat vardı gözlerimin önünde.. kitlenmiştim, dalıp gitmiştim adeta..
size yalan söylemeyeceğim,
ben lisede çok fazla kızla çıkmadım beyler, hele aşık olmak? sevmek? teğet bile geçmedi emin olun..

yo aslında sevdim tabi sevgililerimi, ama tadı hoşuma giden bir çikolatayı sevdiğim gibi, üzerime yakışan bir gömleği sevdiğim gibi, beğendiğim bir televizyon dizisini sevdiğim gibi..

ya şimdi olanlar neydi peki böyle? daha önce hiç böyle bakmamıştı gözlerim, çok yabancıydım bu duyguya piçler, bilemezsiniz.. yaşım 18 e dayanmış, ben daha ilk defa aşık oluyorum..
şimdi bile arkadaşlarla ne zaman bu muhabbeti döndürsek, "ulan harbi film gibiydi sizin olayınız" diyorlar,

harbiden de film gibi başlamıştı,

her şey senaryoya uygundu,
sevmeyi yeni öğrenen toy delikanlı, sevimli ve ışıltılı esas kız, ilk görüşte aşk ve onu peşpeşe izleyen hoş tesadüfler (!)..

ilk gün konuşmayı beceremedim,

ama göz göze geldik bir kaç kere, e tabi günün neredeyse tamamı boyunca benim gözlerim ona dönük olunca ister istemez göz göze geliniyor aq..hatta bir seferinde gülümsedi sandım, içim gitti resmen.

o gün ufaktan da olsa ders bile işlendi, etrafımdaki insanlar birbirlerini daha iyi tanıdı, ama ben bunların hiç birinin farkında bile değildim. toz pembe bir denizin içinde yüzüyordum.

tahmin edeceğiniz gibi, o gece uyuyamadım..
bu kız, henüz adını bile bilmediğim sınıf arkadaşım..

beyaz tenli, düz siyah saçları beline kadar uzanan, güzel yüzlü, irice ela-yeşil gözleri olan, yüzünden gün boyu gülücük düşmeyen, tatlı heyecanı ile daha da çekicileşen bu kız..

benim hayatımın kadını olmalıydı,

o yaşta ne hayatı, ne kadını demeyin.. bazen insan hisseder ya, hah dersin, işte bu olmalı, böyle olmalı..bu olacak, olmak zorunda..

sabahları okula gitmek zor gelir sanarsınız, ama üniversitenin o ilk günlerinin heyecanına bir de bu ilk görüşte tutulma eklenince neredeyse alarma bile ihtiyaç duymamaya başlamıştı beynim ve bedenim.

1-3-5 gün derken, ilk haftanın son günü ciddi anlamda ilk tanışmamız ve muhabbetimiz oldu..
şarkı paylaşayım bir tane:

http://fizy.com/tr#s/1ahl6d 

adı ayşen'miş,

tam da o sevimliliğine yakışır bir isim..

o gün kimya dersi vardı, laboratuvardayız,

tabi ben bir haftadır kızı devamlı kesiyorum,
bir yandan da diyorum "ulan hayvan gibi bakmasam ya, ayıp oluyor, ilk günden sapık gibi damgalanacağız" ama bir yandan da gözlerimi alamıyorum, resmen mücadele ediyorum savaşıyorum kendimle ama olmuyor be panpalar, yaşayan bilir.. zaten baktığın her yerde de onu görüyorsun ya..kafanı başka yere çevirsen ne fayda..

neyse,
laboratuvarda böyle bankolar var, her grup için setler hazırlanmış, altı grup muyuz neyiz,

kütüphane gibi düşünün o bankoların arasını, arada iki tane raf gibi bölmeler var, karşı tarafı görebildiğiniz,
amk öyle de bir yerde ki o bölmeleri ayıran sunta, benim karşıyı görmek için ya biraz eğilmem, ya da biraz parmak ucuma yükselmem lazım..

deneye başladık, tam karşı grupta bu,
anladım tabi başıma geleceği, hemen alet edevatın başında kaçtım aq, elim kolum titreyecek rezil olacağım.

deftere not alıyor bahanesiyle eğildim bankonun üzerine, alttaki aradan buna bakıyorum bir yandan da,

gördü baktığımı, hemen kaçırdım gözlerimi, ulan zaten bir an için göz göze gelebilmek için bakıyorum ama geldik mi de hemen otomatik refleks olarak kaçırıyorum gözlerimi..

neyse böyle bir oldu iki oldu..
derken ben artık utandım kız rahatsız olacak diye, ama bakmadan da duramıyorum,

dedim bu sefer de yukardan bakayım bari çaktırmadan biraz, parmak ucuma yükselip bir göz uzattım ki o da bana bakıyor olmasın mı o ara?

bu sefer gözlerimi de kaçıramadım, bir gülümsedi bu bana muzurca, o an öldüm işte beyler..o an ben öldüm, artık başka biri vardı beynimin bedenimin içinde, bambaşka biri, yabancı biri, aşık biri..

mavi göz farı sürmüştü o gün, inanılmaz, bu kadar mı yakışırdı bir insana o şey? hala unutmamışım..
tabi dersde o bakışmalar, gülümsemeler filan,

hafifden gazı aldım ya ben,

ders bitti, toparlandık çıkıyoruz, koca sınıf kapıya hücum etti,

baktım bu ağırdan alıyor, dedim "oğlum fırsat bu fırsat, yarat bir bahane"

ben de acele etmedim, aq o yaşta bebenin yaratacağı bahane ne olacak, çıkışımızı ayna ana denk getirip kapının önünde yol vereceğim de o da teşekkür edecek filan öyle oradan muhabbet olacak..

sonra baktım bu hafiften ilerliyor kapıya doğru, bir tane de samimi bir kız arkadaşı var, sıra arkadaşı, yani samimi dediğime bakmayın işte 1 hafta içinde en yakınlaştığı diyelim.

bunlar ilerliyorlar kapıya doğru, ben de adımlarımı hızlandırdım, önce önlerine geçtim bunların, sonra da yol verecem aq,

neyse, harbiden de kafamda kurduğum gibi oldu lan,
yol verdim, gülümsemeye çalıştım, teşekkür etti, gülümsedi, gözlerini ayırmadı..

"-selam" dedim, jest ve mimiklerimle de desteklemeye çalışarak,

"-merhaba" dedi gülerek, harika bir ses tonu.. hayal etsem o kadar güzelini, o tipe yakışanını bulamazdım.

"- ismin ne? tsigalko ben"
"- ayşen ben de, memnun oldum, nerden?"

"-bursa, sen? (gene gülümsemeye çalışıyorum, o ara elde kitap defter yürüyoruz bir yandan)

"-istanbul benimde"

bursa ya gelmiş bir kaç kere, kapalı çarşıyı, zafer plazayı filan konuştuk, eh tabi ben de istanbul gezilerimden bahsettim biraz.

neyse biz böyle konuşa konuşa servislere kadar geldik nerdeyse, o ara yanındaki tipsiz arkadaşı demesin mi;

"ya ayşen ben senden fotokopi alacaktım, onu halledelim mi?"

diye, vay aq..ne güzel yan yana gidecektik, yol da merkeze kadar en az 25-30 dakika, iyice tanırdım, tam da ideal bir başlangıç olurdu işte..

ama illa birileri hayatınıza limon sıkmak zorundadır ya beyler, bu her zaman böyledir işte, sen plan yaparsın, birileri gelir içine sıçar
dedim ben de bekleyeyim sizi,

öbür kaltak hemen atıldı, "yok yaa gerek yok valla" diye, ulan sana mı sorduk? yolda muhabbet sırasında bunla da tanıştım ama pek siklemedim tabi, benim gözüm dünyayı görmüyor zaten..bu da aklı sıra gıcıklık mı yapıyordu ne bok yiyordu anlamadım.

bu öyle diyip kız da nezaketen "cidden gerek yok beklemene" filan deyince, ne yapayım bende, yavşak değilim ya..zaten göt soruyla gelmişim bin bir bahaneyle tanışmışım, ben de üsteleyecek yürek nerde?

içimden söve söve bindim minibüse, o gece gene tavanı seyrettim sabaha kadar..
hafta sonu bizim tayfadaki çocuklardan en yakın olduğuma bahsettim konudan,
abi ben anlamıştım zaten, paso o tarafa bakıyordum dedi, güldü.

dedim la ne yapayım, biraz taktik ver, bir şeyler paylaş, ben harbiden kaptırdım galiba kendimi,

kız sınıf arkadaşın, muhabbeti de bir şekilde kurmuşsun, artık işin zor kısmı geride kaldı, her şekilde bahane bulursun, dışarı filan da çıkardan mı 1-2 kere, zaten olacağı varsa olur kanka, dedi.

doğru, ama ben şehirde yabancıyım bir bok bildiğim yok ki?..

neyse hafta sonu bunla çıktık dışarı, adam şehrin yerlisi.. öğretti bana 2-3 mekan, aklıma yazdım.

ne var yani ayıp mı aq, bir arkadaş olarak onu dışarı davet edeceğim, bu kadar basit.. bunda ne ayıp var ne de günah, seviyorum beyler, duyguların en saf ı, en asili..
bu ara bizim tayfadaki piçlerden biri de msn den bizim sınıfta olan ama ilk hafta gelmeyen bir hatunla tanışmış, diyor onu da alırız gruba filan, o ara tabi facebook macebook yok, yonja diye sikik bir şey var, bilirsiniz..

her neyse, tabi ben ayşenden hoşlanıyorum filan ama o ara da mecbur gruba uyacaz diye yine o 4 e 4 grupla takılıyorum, gruba alırız dediği de o grup işte..

hafta sonu geçmek bilmedi, yahu insan okul başlasın, sabah erken kalkayım, okula gideyim ister mi? istermiş.. yemin ediyorum sabahın altısında kalkıyordum saçımı başımı düzelteceğim diye..

günler geçti, pazartesi geldi, o sabah gene içim içime sığmıyor, bir şekilde kontağı sağlamışım, artık işi ilerletmeye bakacağım, ortak noktalar bulacağım falan filan..

geldik okula, o ara bizim piç, serhat, bu bahsettiği kızla beraber binanın önünde, bir önceki minibüsle gelmiş heralde,

ben sınıfa gideyim, ayşen i göreyim diye kuduruyorum, ama bir yandan da adamlar, hatunlar kapının önünde, götümü dönüp nasıl gideyim..

yeni kızla tanıştık biz de, ebruymuş adı, hoş kız, izmirli, tiki desen dersin ama iyi bir kız gibi duruyor, sanki yaramızlık yapabilme çabasında olan muhallebi çocuğu gibi, beceremeyecek yani belli, tiki olmayı, cool olmayı beceremiyor..

biraz kapı önün muhabbetinden sonra girdim sınıfa, 
direkt girişte pencere kenarını görüyorsun zaten, ayşen, ay gibi parıldıyor tam karşıda, selam vereyim diye sıralardan birine oturana kadar ona doğru baktım, az daha sivri yer sikime giriyordu, görmedi, yine gülümseye gülümseye, heyecanlı ifadesiyle birşeyler konuşuyor etrafındakilerle..

kös kös oturdum aq sıraya..
bir şarkı daha vereyim,
http://fizy.com/tr#s/2b7hc1 

oturduğum yerden paso buna bakıyorum gene tabi,

o ara bizim çocuklar-kızlar da geldiler,
gruptaki kızlardan 4 ü bizim sınıfta, biri aynı bina ama başka bölüm, bizim sınıftan bir tanesinin liseden arkadaşıymış.

neyse yerleşiyor millet, ebru geldi yanıma oturdu, "oturdum ama böyle, gelecek yoktu demi?" 
"yo yo önemli değil, hoş geldin (malca gülümsedim)"

önemli aq..önemli, sana kalk diyecek halim yok herhalde oturduktan sonra..

ders başladı, ben gene duvar kenarındayım, ama gözler paso pencere tarafına bakıyor..

tabi ben o ara hiç farkında ya da hesabında bile değilim ama şimdi düşününce anlıyorum ki, ebru bütün ders yan gözle onu izlediğimi düşünmediyse adımı değiştiririm..
ders bitti,
grupla dışarı çıkıcaz gene, ayşenden tarafa baktım, gördü bu sefer, gülümsedim, gülümsedi..

dedim "ben geliyorum şimdi siz çıkın" bunlar gitti, ben de o ara ayşen in sıraya kadar gittim, ulan ne cesaretli adammışım ha şimdi düşünüyorum da, toy-salak cesareti varmış demek ki,

tipsiz arkadaşıyla oturuyorlar, "naber?" dedim.
o da iyi falan filan derken biz gene kaynaştık orda, yanına filan oturdum, simitinden ikram etti. bu sefer arada arkadaşına da laf atıyorum ki gene arıza çıkarmasın.

biz konuşurken ders arası çoktan geçmiş bile, zaman nasıl aktı anlamadım..

bizimkiler döndüler, ben de o ara sırama gitmiştim durumu çakmasınlar diye, olayı sadece yakın olduğum arkadaşım yani okan biliyor, o çaktı tabi durumu da, serhat piçi hemen, "abi niye gelmedin ya dışarı" bilmem ne diye laf yaptı iki dakikada,
bir şeyler uydurdum, aq sanki hesap vermek zorundayım, ama kafa işte..o zamanlar kim böyle düşünebiliyor.

o ders ebru paso espiri yapmaya çalıştı yanımda, ben de gülmeye.. hoca az daha dersten atacaktı konuşuyoruz diye, ayşen kim bilir neler düşündü.. belki de sikinde bile olmadı..ama sonuçta istemediğim dallar budaklanıyor gibi bir his oluşmaya başlamıştı içimde..
günler geçti..

3. haftanın ortalarına geldik diye hatırlıyorum,

ben o ara ayşen e her geçen gün daha fazla tutuluyorum, ama grupla da aynı oranla daha samimi oluyorum, beyler, henüz gitmeyenlere ya da yeni başlayanlara tavsiyem olsun,

üniversite de grup her şeydir..sen, etrafındaki adamlar kadar sensin..ya bir gruba dahil olacak, ya da kendi çevreni kendin yaratacaksın.. yoksa 4-5 sene boyunca yarak gibi elde defter gider gelirsiniz okula loserlar gibi.. öyle yalnız, ıssız adam havaları işe yaramıyor bilesiniz.

bizim grubun bir kötü özelliği vardı.. inanılmaz sigara içiyorlardı. o zaman da tabi kapalı alanda yasak filan yok, bunlar da baca gibi çekiyorlar anasını satayım, ben nefret ederim, ağzıma filtresini sürmemişimdir hala daha, çok rahatsız oluyorum.

öyle ki arada bir 5 dakika yanlarından ayrılıp nefesleniyorum filan..

ebruyla aramız fazla iyi oldu, artık her ders bana yer tutuyor, her masada yanıma oturuyor, serhat piçi, kızı gruba getiren eleman olarak bu durumdan hoşnut değil tabi, ben biraz seziyorum bu durumu ama inanın o an umrumda bile değil, çünkü benim o tayfadan 3-5 muhabbet ve mekanlarda öylesine takılmacadan başka bir beklentim yok, ince bir hesabım yok, olanlar düşünsün aq bana ne?

benim hesabım ayşen le, tabi birde grubun içindeki en delikanlı adam olan kankam okan la.. gerisi gölge etmese yeter..

neyse o gün, gene paso bunlarla takılıp ayşen in yanına gidemedim.. ders bitti okuldan çıktık okan la atladık geldik merkeze,

o ara da yağmur yağıyor ince ince, ama çok kıl bir yağış stili anlatamam yani.. benim üstümde kapşonlu var ama yağmurluk kumaşı değil, bariz ıslanıyoruz yani,

saçak altlarından filan yürüyoruz, kafenin birine oturup dertleşeceğiz,
o ara okan beni dürttü, "oğlum, bu senin kız değil mi ya baksana?"..
harbiden de o, elinde şemsiye, tipsiz arkadaşıyla beraber saçağın birinin altına büzülmüşler, birini bekler gibiler,

biz de karşı kaldırımdayız, tabi onu orda görünce hemen o tarafa geçmeye yeltendim, az daha eziliyordum arabanın birinin altında, okan diyor "tamam lan sakin ol" filan..

geçtik, yanlarına gittik..aa merhaba selam melam derken, dedim "hayırdır napıyosunuz bu yağmurda ya?" gülerek, bir arkadaşımızı bekliyoruz dedi benimki,o an bir kaç saniyeliğine de olsa benim moral bi taban yaptı aq..bayılıcam sandım..bir arkadaş ha? 

bu benim sıfatın kaydığını anlayınca, "hemşirelikte okuyan liseden bir kız" filan dedi, bilmiyorum bu yüzden mi hemen ben sormadan bunu ekledi ama yine de ben sebebe değil, sonuca odaklanmıştım o an, platonik aşkım, başlamadan bitme tehlikesini şimdilik savuşturmuştu.

sordum,ne yapacaksınız? planınız var mı?

yoo, o da gelsin öyle bir yerlere gideriz otururuz diye düşünüyorduk dedi,

işte, tsigalko.. fırsat bu fırsattı.. altı pasta kaleciyle karşı karşıya kalmışsın, yanında da en güvendiğin takım arkadaşın var, vur, gol olsun..
şarkılara devam,
http://fizy.com/tr#s/1qukrm 

bu sefer dedim ki, "benim bildiğim güzel bir kafe var, (okan öğretti tabi) orayı görmek ister misiniz?"

aa olur tabi filan dedi o şirin sesiyle gülümseyerek..ben o ara uçuyorum..oldu bu iş lan, olacak, ilk defa sevdiğin biriyle birlikte olacaksın..ne gaza gelmişim ama..doğmamış çocuğa takım elbise biçmişim resmen..

neyse arkadaşı geldi bunun, hoş bir kız, iyi dedim okanın da canı sıkılmaz, öbür tipsiz kancık da sik gibi oturur..rövanşı almış olurum..

kafeye gittik, biz okanla it gibi ıslanmışız ama..ben hemen kapşonluyu çıkardım üzerimden, ayşen elimden aldı, masanın yan tarafındaki kaloriferin üzerine koydu.."hasta olacaksın yaa neden şemsiye filan almadın?" diye muzip muzip azarlıyor beni..beni düşünüyor beyler! benim için endişeleniyor?!

o masada bir muhabbet döndü ki..anlatamam, şehirlerimizden, lise hayatımızdan, üniversiteyi nasıl bulduğumuzdan, sınıftan, ondan, benden bizden, havaların bozukluğundan* , her şeyden ama her şeyden konuştuk..3 saat mi oturduk, 4 mü? bilemiyorum..ama sevdiği kitapları, izlediği filmleri, yediği yemekleri, hoşuna giden rengi, evcil hayvanının ismini..pek çok şeyi öğrendim,

o da beni öğrendi..

o gün o masada benim için sadece o vardı beyler, gerisi teferruattı, ve inanın havadaki aklımın tek dileği, bu durumun onun için de öyle olmasıydı..

telefon numarasını aldım, yurduna bıraktım, bırakırken sarıldım, gündeki teyzeler gibi yanaklarımızı tokuşturarak öptüm (arkadaşça tabi malum)..bilemiyorum ki daha iyisi olabilir miydi? kendi yurduma kadar adeta havada yüzerek geldim diyebilirim, ayaklarımın yere değdiğini hissetmedim bile..

o ara biz kafedeyken ebrunun attığı 3 mesajın da farkına ancak gece vardım tabi..

ha bir de o kancık arkadaşı bile bir an sevimli geldi lan gözüme masada, sanki her şey, bütün dünya güzelleşmişti onun yanındayken..
ebrunun mesajlarına cevap vermedim, saçma sapan naber, napıyon tarzı geyik muhabbetlerini yeterince yapmıştım zaten..

gece ayşene mesaj attım, naber gibisinden..iyi filan dedi, yurdun kaloriferleri yanmıyormuş.. üşüyorum dedi, bizim ki özel yurt olduğu için köpek gibi yakmışlardı tabi, kız devlet yurdun da kalıyordu.

dedim "keşke senin yerine ben üşüsem"..bu da gülmüş, 
-"sen zaten bugün yeterince üşüdün, inşallah hasta olmazsın"..
-"hasta olursam bir çorba yaparsın artık? * "
-"çorba içmemiz için illa hasta mı olman gerekiyor? * "

böyle gitti muhabbet, karşılıklı jestler, imalı sözler.. yemin ediyorum dudaklarım yırtılacak kendi kendime salak salak gülümsemekten.. ağzı kulaklarına varmak diyorlar ya, hakikaten var öyle bir şey..

epey konuştuk o gece, hafta sonu için sözleştik..

hayatımın en mutlu gecesiydi o gece, yine uyuyamadım malum olduğu üzere..ama bu sefer beni uyutmayan ne tedirginlik, ne endişeydi.. sadede mutluydum, çok ama çok mutluydum, o kadar..
bu gece bu kadarlık yeter..

takip eden var mı bilmiyorum..ama varsa da yoksa da fark etmez bu saatten sonra, bu hikayeyi kazıyacağım bu sözlüğe..

iyi geceler panpalar
iple çektiğim haftasonu gelmişti beyler,
günlerden cumartesi, büyük buluşmaya hazırlanıyorum, kankam da saolsun her anlamda moral motivasyon desteğiyle arkamda "yürü be koçum benim, olacak bu iş bak demedi deme" gibisinden hem ufaktan taşağını geçiyor hem de beni keyiflendiriyor.

o hafta sonu da hava çok güzel, hani yağmurun soğuğun ardından bir ara gene sıcaklar geliyor ya, pastırma sıcakları derler.. aynen o hesap, ben de düşündüm dışarda çay bahçesinde filan takılırız, böyle hava bir daha bulunmaz o mevsimde, içeri tıkılmayalım. 
tamam dedi, fark etmez dedi.

buluşma yerine varana kadar mesajlaştık, ben erken vardım tabi, 10 dakika kadar bekledikten sonra baktım karşıdan geliyorlar..

geliyorlar evet, çünkü yine 2 kişiler aq..tipsiz, sivri burunlu kankası da yanında..

o an epey hayal kırıklığına uğradım beyler, ne yalan söyleyeyim, teke tek buluşacağız diye bekliyordum açıkcası..

neyse, geldi bunlar, ben bozuntuya vermedim ama yancısını öldürmek istiyorum o an yani bilemezsiniz. amk kızı musallat oldu lan başımıza, adını inadına söylemeyeceğim burada, çengel burun diyelim..

çok güzel bir yol var böyle ana çarşı caddesinin üst sokağında, aşıklar yolu mu, çiftler yolu mu öyle bir adı vardı,tam anımsayamadım şimdi,

ben de oranın girişinde bekliyordum, selamlaştık, gene gündeki teyzeler stili öpüştük filan, öbür sikiğin sadece elini sıktım..
yürümeye başladık, biraz ilerde ağaçların içinde güzel bir çay bahçesi var, oraya götürdüm bunları, oturduk ada çayı içiyoruz, ben paso bunun gözlerinin içine bakıyorum konuşurken,
gerçi genelde o konuşuyor bıcır bıcır aq o kadar sevimli ki..hiç susmasın istiyorum, zaten öyle zamanlarda masada isterse 100 kişi olsun yine de varlığını unuturdum onların, o yüzden artık o kadar da kötü hissetmiyordum tek gelmediği için.

gene muhabbet koyu, ben biliyorum ki biz artık ciddi anlamda flört ediyoruz zira kimse normal arkadaşına inciğine cinciğine varıncaya kadar anlatmaz hayatını.. yedi ceddisine kadar tanıdık birbirimizi..ama bir türlü malum konulara giremiyoruz,

o konuları açması gereken benim tabi malum, yük erkeğin omuzlarında, ama ben de rahat olamıyorum bir türlü, ne vardı yani şurada baş başa olsaydık..

çift olarak gelmeyi o mu istedi, yoksa öbür kancık mı yapıştı bilemiyorum ama şunu söyleyebilirim ki, bunu isteyerek yapan kızlar genelde özgüvensiz tipler oluyorlar. zira sizinle baş başa kaldığında açılabilecek konuların tamamına karşı yüreklice cevaplar vermeyi gözleri yemiyor, yanlarında her daim sığınacak bir liman, tutunacak bir dal istiyorlar-ki bu tarz durumlarda bu 3. kişiyi devreye sokup konuyu değiştirebilsinler.

ben de o konulara hiç girmedim, giremedim, çünkü zaten biliyorum ki ben açtığım anda kapacak mevzu, sohbetin rotası bir şekilde 3. kişi vasıtasıyla değiştirilecek..
gene baya oturduk orda, artık hafiften akşam üstü oluyor, kalkalım mı biraz yürürüz dedim.

çay bahçesinden çıkıp aşıklar yoluna girdik, çok güzel bir yer beyler gerçekten böyle sağı solu ağaçlı, banklar, süs havuzları, heykelcikler filan, her 5-10 metrede bir yukarıda başımızın üzerinde gül motifli taklar.. harika bir ortam. yürüyoruz beraber, ben bunların ortasındayım, bilerek aralarındaki bağlantıyı kestim aq..

o ara bir baktım elma şekerci var yolun kenarında, hemen bunlara bir şey demeden gittim şekercinin başına, 2 tane elma şekerini aldım geldim.. bunlar nasıl kıkırdıyorlar, "kızlar hiç teklif etmedim kibarlık yapmak zorunda kalmayın diye" diyip ben de sırıttım. ayşen o ara bir yandan tatlı tatlı gülümseyerek, "ya çok tatlısın ama ben elma şekeri pek sevmem, bunu sen al, ben de bir tane pamuk helva alayım" dedi.

tabi yiğit kahramanımız olarak ben daha cümlesine noktayı koymadan şekercinin başında pamuk helvayı alıyordum bile * 

neyse biz ellerimizde şekerler, helvalar, ilkokullu çocuklar gibi şen şakrak ilerliyoruz, her şey harika gidiyor beyler, planlasam bu kadar olmaz, ah bir de baş başa olaydık..

bu pamuk helvadan arada benim ağzıma da veriyor koparıp koparıp, ben tabi o ara heyecan ve mutluluktan devrildim devrilecem.. yine ağzım kulaklarımda.

epey yürüdük böyle, ve hep konuştuk.. işte buydu, böyle olmalıydı, biz kesinlikle normal arkadaştan fazlası olacaktık.. benim gözlerimin ne söylediği zaten apaçık ortadaydı da, onun gözleri de farklı ışıldamaya başlamıştı artık..
kuru kuru gitmiyor demi?

http://fizy.com/tr#s/3pkyx4 

günün sonunda biz iyice yorulup hava da kararınca bir yerlere oturmayı teklif ettim, ayşen yurda gitmesi gerektiğini söyledi, çamaşır mamaşır işleri varmış, fazla bile durdum filan dedi. tabi çengel burun da adeta çoşarak bu öneriyi destekledi fırsattan istifade..ben de yine fazla ısrar etmedim.

yurtlarının önüne doğru götürdüm bunları, o ara yurt yolunda bu koluma filan girdi, zaten ılımanca olan havanın etkisiyle benim giydiğim kazak ve bu samimi hareketleri birleşince iyice sıcak bastı beni aq..kapının önüne geldik ben önce hemen diğer sikiğe selam verip buna döndüm, göz göze geldik,

"tsigalkocum, çok güzel bir gündü, seni tanıdığıma çok mutlu oldum, amma çok ortak noktamız varmış ya?" dedi gülümseyerek,
ben de:

-"aynen, biz iyi anlaşacağız gibi geliyor bana, ne yapsak bu şehir turlarını sıklaştırsak mı?" diye yavşayıp gevrek gevrek sırıttım.

o da bir farklı güldü bu sefer, bir şey söylemedi, ama gözleri sanki ağzından çıkacaklardan fazlasını anlatıyordu bana, sarıldık gene kibarca, ama bu sefer her zamankinden biraz daha, birazcık daha samimi ve elektrikli oldu dostane öpüşmemiz.

yurt kapısından girdi, giriş kağıdını imzaladı, güvenlikçiye iyi akşamlar diledi, bina kapısına doğru ilerledi, tam girerken sağa, çıkış kapısına doğru kaçamak bir bakış fırlattı..orada olacağımı biliyordu, elbette orada olacaktım..o gece son kez göz göze geldik ve sabaha kadar düşündüğüm tek kare olan o son-sıcak ve anlam dolu gülüşünü paylaştı benimle..

sırtımı dönüp kendi yurduma doğru yola koyulduğum da utanmasam havalara sıçrayıp "evet! evet be evet!!" diye bas bas bağıracaktım..

3 yorum: