14 Ağustos 2013 Çarşamba

Nasıl Piç Oldum Anlatıyorum Part 19

http://fizy.com/#s/1289r2

"lise ikide, sınıflar karma olunca tanıştık abi biz..benim görmüşlüğüm vardı zaten onu, hazırlıktan beridir dikkatimi çeker dururdu ama, çocuktuk o zamanlar daha malum..işin ciddiyetinin farkında değildim, ya da olmak işime gelmedi."

lise aşkı..yaşamadığım ve asla yaşayamayacağım bir şey..daha ilk cümleden, bu adama öğreteceğim kadar, ondan öğreneceğim şeylerin de olduğunu anlamıştım..hikayesini dinlemek için, o yarım kafayla bile sabırsızlanıyor, "hızla anlat amk" dememek için kendimi zor tutuyordum..

ben, muhabbeti geniş ve uzun seven adam... sabırsızlanıyordu..

anlattı..pek hızlı olmasa da, sonunda sabırsızlığımı ve açlığımı gidecek şekilde, şaşırma ve belki de "ulan halime şükür" dedirtircesine anlattı..

ilk defa birinin hikayesinden bu derece etkileniyor ve kendi halime, yaralarıma şükür ediyordum..

kılıç, beni kesip geçmişti..tamam, epey ağır, epey derin kesiklerdi..ama karşımda bağrına mızrak saplanmış bir adam duruyordu resmen..

şimdi neden onun "benden daha aktif ve daha girişken bir piçimsi" olduğunu anlayabiliyordum..çünkü o daha kötü incinmişti..

dünyanın kuralı bu muydu beyler?

kızlar, erkeklerin hayatını siker..bilerek ya da bilmeden..erkeğimiz yaralanır..gurur yapar, hırs yapar..

sonra erkekler, kızların hem hayatını, hem de kendisini siker..kızımız yaralanır..guru yapar, hırs yapar..

sonra o kızlar, başka erkeklerin hayatını sikerler..bu kez bilerek... başka masum bir erkeğimiz daha yaralanır..gurur yapar, hırs yapar..

ve sonra başka bir masum kızımı..

başka bir masum..

başka bir tane daha..

alın size kısır bir döngü..

tavuk mu yumurtadan çıktı? yoksa yumurta mı tavuktan?

önce onlar mı başlattı bu savaşı, bu kan davasını..yoksa biz mi?

horoz, polemiğe girmez, siker geçer..

kader, sizi dinlemez, olur biter...
akşamüstü mesaisi bu kadarlık olsun,

alperin hikayesini gece 02.00 gibi gibi paylaşacağım.. ondan sonra da hikayeyi biraz hızlandırıp ileri sarmayı düşünüyorum gene..amk 2 aydır yazıyorum neredeyse, daha 1.5 yıla gelemedim.. oralara geliriz ;)
storm bu arada şarkı çok hoşmuş, playlistime ekledim ;)
takip eden panpalara selamlar,
dün gece yine kontrolüm dışında gelişen aksiyonlardan ötürü dönme fırsatım olmadı sözlüğe,
kahvaltıdan sonra geceki bölümü atmaya başlayacağım, görüşürüz *
başlayalım,
http://fizy.com/#s/1ah2i1

.."rüya gibi bir yıldı"..dedi gözlerini açık tutmaya çalışarak..

"hala kendime soruyorum, acaba gerçekten ben mi yaşamıştım o anıları..sahiden benim hayatımın parçası mıydı tüm o sonsuz huzur ve mutluluk.."

klasik bir aşk hikayesi gibi başlamıştı alper ve sinem in hikayesi de..hani şu hepimizin başına gelen türden..

oğlan kızı görür..vurulur... kız oğlanı görür..hoşlanır..

oğlan, sayısız manevra yapar, döner durur, sevdiğinin kalbini çalabilmek için..kız hayır demez ama, nazlıdır..maşuktur..

bülbülün gülün, pervanenin mumun etrafından dönüp durduğu gibi döner... biricik sevdiğini, nasıl yapsam da etkilesem diye kendi kendini yer..

nihayetinde, iki aylık bir kur ve flört döneminin ardından çıkmaya başlarlar..

en sağlam ilişkilerin ve en büyük aşkların, lise sıralarında başlayıp evliliğe ve sonrasında da birlikte yaşlanmaya giden birlikteliklerin olduğu söylenir..doğrudur..etrafımda böyle 1-2 örnek var mesela..lise aşkları, evlenmişler..benim kadar çocukları var..

allahım ne büyük bir mutluluk! ne büyük bir talih..ne güzel bir yazgı..

hiç bir sorun yaşanmaksızın, aşk dolu geçen bir yılın ardından, alper de böyle düşünüyordu..evlenecekti bu kızla..küçük bir çocuğun büyük kalbi, çoktan seçmişti bile hayatının kadınını..

üniversitelerini de beraber, en kötü ihtimalle aynı şehirlerde okumakta anlaşmışlardı..hiç ayrılmayacaklardı birbirlerinden, lise sıralarında başlayan bu aşk, üniversiteye de taşınacak, oradan da bir nikah masasında resmiyet ile taçlanacak ve çok uzakta bir zamanda, yine beraber aynı yastıkta, aynı yatakta nihayet bulacaktı..

"el ele ölürdük biz" dedi alper.."üniversiteyi..evliliğimizi, yaşlılığımızı, ölümümüz bile düşünmüştük beraber..çocuklarımızın adını koymuştuk ve kesinlikle bir bahçesi olacaktı evimizin..koşup oynayabilsinler diye.."

masal gibi bir lise aşkı..masal gibi bir hayatın giriş paragrafı..

alper parlak bir öğrenciydi..hemde epeyce..kız da onun kadar olmasa bile başarılı sayılırdı, ne de olsa "kızlar çalışkandır" * ..
beraber çalışmışlardı..
beraber gezmiş, beraber kurmuşlardı düşlerini
beraber yemiş, beraber içmiş,
sevişmişlerdi..o yaştaki iki çocuk ne kadar sevişebilirse işte..

ve ellerinden geldiğince beraber geçirmişlerdi o yazıda..

ayrılamazdı onlar, kavga bile edemezlerdi..peri masalları bile hüzünlü kalıyordu artık aşklarının neşesi yanında..
hayalleri ve gelecek idealleri azalmaksızın, aksine daha da artarak geçmişlerdi son sınıfa..

hani hep böyle imrenilen çiftler olur ya,siz yalnızlığınızın ya da kalabalık melankolilerin içinde boğulurken nasıl olur da bu derece sorunsuz ve mutlu olduklarına anlam veremez, içten içe hem kıskanır hem takdir edersiniz.. işte onlardan biriymiş alper ve sinem..

ben göremedim tabi, mezun olmuştum artık, yoksa o yıl artık okulun bahçesinde de onlara sık sık, el ele rastlaya bilirmişim..

en azından başlarda..

hayatınızın kontrolünü sağlamak, sadece sizin bilek ve beyin gücünüze bağlı, elinizde olabilen bir durum değildir beyler.. bunu daha önce konuşmuştuk..
siz hiç bir şey yapmıyor olsanız bile, hayat ve insanlar sürekli akmaktadır etrafınızda ve onların en ufak bir hareketi bile sizin hayatınızda çok büyük değişimlere sebep olabilir.."kelebek etkisi" dedikleri bu olsa gerek..

ve yiğit in babasının yaptığı küçük bir karar değişikliği de, alperin hikayesini, dolayısıyla da benim hikayemi tamamiyle etkileyecek bir kuvvet oluşturmuştu.. adamcağızın sebep oldukları hakkında en ufak bir fikri olduğunu bile sanmıyorum..

peki kim bu yiğit diyeceksiniz.. nereden çıktı bu çocuk?
maalesef adı gibi yiğit bir adam olmadığı kesin.. hatta yiğit olmaktan çok uzak, bildiğin orospu çocuğu...

yiğit, alperin siteden arkadaşı,
lisenin son yılına kadar özel okulda okuyan, ancak daha sonra babası rıfat beyin kararıyla (bu kararda etkili olan neydi bilmiyorum, millet tam tersini yapar halbuki..) son yıl için bizim okula geçiş yapan, zengin züppesi ve tehlikeli derecede yakışıklı bir çocuk..

her zengin züppe olacak diye bir şey yok tabi, olayı türk filmlerine çevirmek değil amacım..ama yiğitin, para ve şaşa ile her istediğini elde edebileceğini sanan megaloman ve bencil bir yavşak olduğu konusunda hiç şüphem yoktu hakkında dinlediklerimden sonra..

"abi, adamı ilkokuldan beri tanırdım.. hiç bir zaman en iyi dostum olmadı ama sorunsuz olarak anlaşabildiği ender insanlardan biriydim.."

"kardeşim birinin seninle sorun yaşaması çok zor zaten, şeker gibi adamsın" deyip cesaretlendirdim onu.. çünkü hikayesinin acılı kısımlarına gelmek istediğimi hissediyordum..bir zamanlar, kendiminkini anlatırken epey zorlanmama sebep olan acılar...

"eyvallah kankam.. eyvallah..ya şimdi bu çocuğun ailesinin maddi durumu oldukça iyiydi, zaten özel ilkokul lise özelde okudu hep..ta ki o son seneye kadar işte.. rıfat amca kızmış sanırım buna, biraz burnu sürtsün diye bizim okula aldırmış sanırım.. emin değilim..aq adama bak, bizim göt yırtarak kazandığımız anadolu lisesine ceza olarak geliyor.."

":) o zaman rıfat amcanın taşşakları baya büyükmüş alperim"

"öyle olmalı.. neyse işte, bu herif.. ulan küçüklüğünde bile puruzdu.. arsızdı..sitedeki çocuklar arasından bir tek benle anlaşabiliyordu dediğim gibi.. diğer çocuklar ya gıcık oluyor ya da korkuyordu bundan.. çünkü biraz piskopatlık da var ibnede.. neyse..bu arada beni evlerine çağırırdı, annesi ve annem epey sevinirdi malum ibnenin doğru düzgün arkadaşı yok.. amına koduğumun çocuğunun oyuncaklarına hala bu yaşımda imrenirim lan... tanıdığım çoğu insan daha ne olduğunu bilmezken, adamın playstationu filan vardı.. star wars oyuncakları filan.. uzay gemileri.. action manlar... tabi bunlar hep ilk okul zamanı..o zamanlar oyuncakların en iyisine sahipti.. siki kalkmaya başlayınca da kızların en iyisine sahip olmak istedi.."

hımm.. sanırım hikayenin gidişatını çözmeye başlıyordum..
"oldu da.." diye devam etti..

"liseden sonra çok fazla görüşemedik.. taşınmışlardı, babası dubleks almış mudanyada..bir kaç kere beni de davet etti..bir iki kere de bursa merkezde denk geldik öyle..abi, adamın yanında her seferinde başka kızlar, başka başka tipler.. ulan biz de lisede okuyoruz da, bizim lisede hiç öyle kız yok aq? benim de sevgilim var, ama bildiğin küçük kız işte..ben de çocuğum sonuçta..ama bu herif de, yanındakiler de resmen üniversiteli gibi, utanmasam abi-abla diyicem lan..bu ibnenin üzerinde caka kıyafetler, bir de çok mu jilet sürdü ne yaptı, suratta hafiften sakallar, cücük mücük.. david villa gibi geziyor piç.. kızlar desen, saçlar perma, bilmem ne, makyaj.. bildiğin küçük kadın hepsi.. muhabbetler desen, takınılan mekanlar desen..bir acayip..eve çağırdığı seferlerin birinde hatunu gözümün önünde sikiyordu resmen..bir tuhaf yani ilişkileri, hayatı, anlayışı.. hepten garip ve arsız bir adam olmuş"

zenginlerin dünyasını tarif etmeye çalışıyordu..ama o dünyanın öyle olmadığını biliyorum (şimdi kendim de zengin oldum için :p) sadece kötü bir örnekle karşı karşıya o kadar..

sonrasında olanları onun ağzından anlatmaya çalışmayacağım çünkü denemeye çalışıp da beceremeyeceğimden korkuyorum..en iyisi benim ağzımdan dinleyin siz..

çünkü böylesi daha iyi olacaktır, keza ben onun kadar dramatize etmeyi beceremeyeceğimi biliyorum, böylece sizleri de kasmamış olurum..o masada, muhabbetin bu kısmından sonra defalarca gözlerim doldu aq..adam karşımda neredeyse ağladı.. sonra güldü.. sonra tekrar buruştu yüzü..5er biradan sonra zaten iyice kadayıfa dönmüştü.. alperi ilk ve son kez öyle gördüm diyebilirim.. çok ama çok ağırdı yaşadıkları.. ikiz kuleler gibi heybetle yükselirken, nereden geldiği belirsiz bir darbeyle enkaza dönmüştü hayatı..
http://fizy.com/#s/1ah2hx

yiğit in okula geçtiğini öğrenince elbette onu ağırlamak da bizimkine düşmüştü, eski bir arkadaş olarak..

yiğiti hemen, fena sayılmayacak olan ortamına almış, kendi arkadaşlarıyla tanıştırmıştı, hayatının kadınıyla da tabi..gerçi yiğit de sahip olduğu belli güç ve özellikleriyle kendi çevresini oluşturmakta pek zorlanmamıştı sonradan..

yiğit ise, kendisine kucak açan ve yıllardan beridir ona katlanabilen ender insanlardan olan bu adamın sahip olduklarına karşı farklı düşünceler ve saplantılar besliyordu..

ilk kez etrafında, kendi sahip olduğundan daha iyilere şeylere sahip olan, kendisinden daha mutlu görünen birine rastlamıştı..

nasıl olur da onun olduğu bir yerde, ondan daha mutlu ve ondan daha varlıklı (maddi-manevi) biri olabilirdi?

sinem e gizliden gizliye kafayı takmıştı..

kız bir süre dirense de, en nihayetinde çocuğun maddi ve manevi cazibesine karşı koyamamıştı..

sorun şu ki, alperin tüm bunlar haberi yoktu (en sonunda olacaktı tabi)..
o, redd in bir şarkısındaki gibi, "dokunup hissettiği kadının ona ait olduğunu" sanıyorken, sinem gizliden gizliye yiğit ile işi pişirmekteydi..

aşk-ı memnu..

önce tavırları değişti sinem in..kaymalar oldu..henüz yaş olan karakterinde bozulmalar ve farklılaşmalar oluşuyordu..alper bunu farketse de, sebebini bilemedi ve çok sevdiği için görmezden geldi..

artık kavga etmiyor değillerdi..ve tahmin edebileceğiniz gibi genelde başlatan taraf sinem oluyordu..yine de alperin umrunda olmadı kendi kırgınlıkları..eh, bunlar ilişkinin tuzu biberiydi değil mi?

sonra fiziken de değişmeye başladı sinem..giyinişi, yüz ifadesi...

o brövesini bile çıkarmayan kız gitmiş, yerine gömleğinin üsten açık 2-3 düğmesinin altından içindeki tişörtü (zaman zaman nerdeyse sütyeni) görünen kız gelmişti,

hayatında krem bile sürmemiş olan kız, artık kurallarının sınırlarını zorlar biçimde makyajla geliyordu okula..

her zaman anlayışlı ve sevecen olan mimikleri, yerini kendini beğenmiş ve soğuk ifadelere bırakmıştı..

bu değişimler bir noktaya kadar alperin de işine gelmişti "eh, artık koca kız canım, lise son..dişiliğini farketmesi normal" diye kendini avutuyordu..

ama sevdiği, aşık olduğu kadının böyle gelişimlere ihtiyacı yoktu ki? ondan böyle bir şey istememişti ki? o zaman sinem neden sürekli bir gelişme çabası içindeydi?

herhalde kendi için..tabi canım..başka ne için olacak ya?

dış görünüş değişmesi demişken, kızın neredeyse her gün başka kazak ve montla, alperin ne zaman alındığından haberi olmayan yeni bir botla gelmeye başlaması da dikkat çekiciydi..

geçen yıla kadar sınıfın sıradan ve alper haricindeki kız-erkeklerin dikkatini çekmekten uzak olan kızı, birden bire moda ikonuna dönüşmüş, kız kıza fısırtıların ve erkek erkeğe abaza muhabbetlerinin konusu olmaya başlamıştı..

"bir tanesine girişmek zorunda kaldım abi tuvalette" dedi, "yıllardır tanıdığım çocuğa kafa göz daldım.."

onun kabinde olduğundan habersiz şekilde, sinemin iyiden iyiye kısalan eteği ve mükemmel kalınlıktaki bacaklarından bahsediyorlarmış..dahası kalçasını o derece belirginleştirerek yürümeyi ne ara öğrendiği konusunda da epey gır gır yapmışlarmış..

"neden olduğunu anlayamasam da, kızı kaybetmeye başladığımı hissediyordum abi..bunca zaman, görmek istemesem de, sonunda daha fazla dayanamayıp bu hoşuma gitmeyen değişimlerin sebebini sormaya karar verdim.."
http://fizy.com/#s/1ah2i5

bu sırada yiğit, okulun önemli kısmını ele geçirmiş, bir kaç sevgili de değiştirmiş (tabi sinem den haberli ve sırf kamuflaj için) ve okulun yeni çocuğuyken, playboyu olmayı başarmıştı..

sadece 1 dönem içinde hemde..

dönem sonu, alper kızı karşısına alıp, o zamana kadar ört bas etmeye çalıştığı bazı şeyleri yüzüne vurmuş, "ben seni bu şekilde sevmedim" diyerek, güya kıza ültimatom vermiş..e nereden bilsin zaten kızın ona posta koymak için bahane aradığını?

büyük bir kavga yaşanmış aralarında..kız, yaptığı onca orospuluk ve arkasından çevirdiği onca şeye bakmaksızın bir de ağır konuşmuş alper e, hor görmüş, küçümsemiş..bizim ki de tokadı yapıştırmış..filmin kopuşu olmuş bu da.

tabi bu olaya kadar yaşanan zaman diliminde, ilk bir kaç haftaki "namuslu kız" ayaklarını saymazsanız,sinem in aylardır yiğitle gizli gizli buluştuğu hatta bir iki kez evine de gittiğini söylememe gerek yok sanırım..

yiğit,
orospu çocuğu..

ama hakkını vermek lazım..çocuğun ağzına şeker vermeyi, bebeğin emziğini nasıl takacağını biliyor..
ve yine tebrik etmemiz gerekir ki, son derece sıradan görünüşlü, naif bir kızı bile, vamp bir kadına dönüştürmenin gizli formülüne sahip, onu son derece de iyi uyguluyor..

aslında çok da gizli bir formül değil, değil mi?

zira mesele sikinizin değil, cüzdanınızın kalınlığıdır çoğu zaman..

ya da aşkınızın değil, bütçenizin büyüklüğüdür..

saf kızı, türlü hediyeler, uçuk vaatler ve bin bir türlü beyin yıkama seansıyla, üzerine şu bahsettiğim tehlikeli yakışıklılığının da cazibesini ekleyerek, ne yapıp ne edip kandırmış, ona sahip olmakla da kalmamış, tamamen kendine ve kendi güruhuna benzetmeyi de başarmıştı..

üstüne üstlük, bunu, o'nu başkasından çalarak, kopararak, yağmalayarak yapmıştı..

en iyi arkadaşı ve o'na en çok katlanabilen kişiden..

alperden..
alper, henüz tüm bunlara sebep olanın yiğit in işgüzarlığı olduğundan habersiz..

o, kaybettiği aşkına ve nasıl olup da böylesine bir saflık, iyilik timsali sevdiceğinin, tamamen bambaşka birine, hatta ayıptır söylemesi kaşarın tekine dönüştüğüne yanmakta..

bir zamanlar evlilik hayalleri kurduğu kadın, şimdi sınıfın (ve okulun) abazan muhabbetlerin top 10 listesinde zirveye oynamakla meşgul..

anlayabiliyorum..

"bu sinem de ne oldu öyle yauu afet oldu"

"çok manyak çanak varmış aslında ha"

"olum çok pis gideri var lan, alper şimdiye sikmediyse bunu hiç bir şey bilmiyorum huhahaha"...

anlayabiliyorum..

ama daha da iyi anladığım bir şey var..o da alperin, tüm bunların sebebinin bir başka erkeğe karşı kaybetmesi olduğunu öğrendiği andaki çaresizliği ve çöken özgüveni.. evet..o kısmı çok daha iyi anlayabiliyorum çünkü bu "tam olarak benim yaşadığım şey" işte..

alperin bunu öğrenmesi ise, benim gibi sinemada görerek değil, bir hastane odasında bizzat kendi kulaklarıyla duyarak olmuş..

nasıl mı?
http://fizy.com/#s/12ieqx

alper yıkılmıştı..

her şeyini belirsiz bir nedenle kaybettiğini düşünüyordu..

ta ki o telefonu alana kadar..

ikinci dönemin ortaları gibiymiş..yani alperin sinem i kaybetmesinden yaklaşık 2,5 ay sonra..yaraları hala kanar ve hiç bir şekilde bandaj tutmazken..

sinem in kız kardeşiydi arayan..

"alper abi, ablam hastanede..sana da haber vermemizi istedi."

alper daha telefonu kapatır kapatmaz, çantasını, montunu, dersi, geride kalan her şeyi bırakarak, o mart günü, üzerinde sadece gömleği ve ceketi olduğu halde fırlamış dışarı..öyle okulun duvarından filan atlamamış..beden dersindeki öğrencilerin şaşkın bakışları ve hocanın "oğlum nereye?!" bağırışına aldırmadan giriş kapısından adeta uçarak çıkmış okuldan..

hastaneye vardığında sinem in odasını bulması zor olmamış, bir de güzel kalay yemiş kızın ailesinden..babası neredeyse tokatı çakacakmış..zira tüm bunların sebebi o sanıyorlarmış (uzun bir ilişkileri olduğundan ve muhtemelen kavgalarından haberdarlar ,bi de kız da onu isteyince..).

halbuki alper de en az onlar kadar şaşkın ve habersiz..

o küçük hır gürün ardından önce kız kardeşiyle konuşmuşlar..kızcağız ağlaya ağlaya anlatmış,

"ne bulduysa içmiş alper abi..dolabın üstündeki bütün poşetleri dağıtmış..vitamin hapı, ağrı kesici, ne bulduysa..supradin şişesini bile dikmiş..neden..anlayamıyorum..benim ablamın bunu kendine yapması için hiç bir sebep yok..senin yüzünden olduğuna inanmak istemiyorum.."

alper şok olmuştu..

sinem intihar mı etmişti? inanılır gibi değil..hele kendi yüzünden?? mümkün değil..

ağzına sıçıp giden o değil miydi? intihar etmesi gereken biri varsa o da alper olurdu, eğer biraz daha zayıf karakterli biri olsaydı..

hem sonra, aylar sonra mı gelmişti aklı başına? peki ya sınıftaki halleri? umrunda bile değildi ki artık kızın? o artık zavallı ezik alperin ulaşamayacağı bir yerdeydi nede olsa..okulun hit kızlarındandı..alper onun ayarında değildi ki?

peki ama neden şimdi onu çağırtmıştı?

durumun pek hayra alamet olmadığını bilerek ve sinem in kardeşinin de ailesini iknasıyla, nihayetinde, sizin zaten bir kısmını bildiğiniz gerçekleri öğrenmek adına odaya girmiş..
kızın durumu çok kötü görünmese de alper, çok değil bir kaç ay önce kollarının arasında olan kızı, bu kez hastane yatağında, kabloların, çarşafların arasında görünce fena olmuş..

"yüzü filan böyle.. bembayaz abi.. defalarca öptüğüm o pembe yanaklar buz gibi olmuş..(buralarda ağlıyordu) amına koyayım... ben odaya girince gözlerini açtı.. böyle gülümser gibi oldu.. hemen gelmişsin filan dedi.. gittim sarıldım, kablolarını filan hırpalamamaya çalışarak.. serum bağlamışlar, başka bir şeyler daha var, anlamıyorum nedir ne değildir..bu ağlamaya başladı hafiften..ben ağlıyorum.."

çok nahoş bir durum gerçekten..

ama olanların sebebi çok daha nahoş..

alperle olan bağlarını tamamen kopardıktan sonra, artık dışarda yiğitle buluşmak adına daha fazla zaman yaratmış olan sinem(öyle ki okulda bir araya gelmeye gerek bile duymuyorlar), yiğitlere de fazlasıyla gidip gelmeye başlıyor..

bu gidişlerin birinde ise biraz ileri gidiyorlar.. aslına bakarsanız, birazdan epey fazla ileri gidiyorlar..

sinem kızlığını kaybediyor..

yiğit, piç olabilir, orospu çocuğu olabilir ama henüz böyle bir sorumluluğu kaldıracak kadar adam değil..
telaşa kapılıyor..

yedikleri boku, sikiş bittikten sonra anlıyorlar..

jeton geç düşüyor..

her ne kadar ben yiğitin böyle bir şeyi planladığını düşünsem de, herhalde sonuçlarını tam olarak hesap edememiş..ne de olsa o her istediğine sahip olarak ve olabileceğini düşünerek büyümüş bir züppe..bir kızın bekaretini de satın alınamayacak bir şey gibi görünmemiştir o an için ona..

ama onu kaybeden bir kızın sonrasındaki halleri, son derece ibretlik olduğundan ötürü, eminim ki o sahnelerde başına kaynar sular dökülmüştür..

yiğit, sinem i teselli ederek bir süre oyalamış..ama neticesinde o ağırlığa daha fazla dayanamayarak deyim yerindeyse kızı siktir etmiş..
sinem, çabaları yetersiz kalıp da rüyadan uyanınca, aklı başına gelebilmiş..

kendiyle baş başa kalıp da, aslında neleri kaybettiğini,

neyin uğruna, neleri feda ettiği kafasına dank edince kendini kaybetmiş..

nasıl olmuştu da onca şey yaşadığı, onu gerçekten ve karşılıksız olarak seven ona tapan, onca zamanlık sevgilisine bunu yapabilmişti?
dahası, önceden nefret ettiği ve tiksindiği bu insan profiline nasıl olmuştu da dönüşüvermişti?

evet, gözünü karartmıştı bazı şeyler.. resmen büyülenmişti..

siz kadınlar..

bir erkekte aradığınız şeyler nelerdir desem?

"yakışıklılık" dersiniz..

yiğitte fazlasıyla olandan..

"zenginlik" dersiniz..

yiğitte olduğu tartışılmaz olandan..

"zeka" dersiniz muhtemelen..

eh, yiğitin aptal olmadığı kesin.. zira sizi ayartmak pek kolay değil..

"karizma, popülerlik" dersiniz,

bu zaten yiğit in eş anlamlısı gibi bir şey..

"kültür" dersiniz..

yiğitin iyi bir eğitim aldığı kesin, en azından bilimsel anlamda..

üzgünüm hanımlar.. çok üzgünüm ama hiç biriniz "karakterli olsun, adam olsun" u ilk 5 tercihinize bile almadınız..(aklı başında olan ve görgülü olanlarınızı tenzih ederim. ama takdir edersiniz ki sayılarınız, insan olarak sayılarımız oldukça az bu konuda)

çok üzgünüm..

siz kendi mükemmel erkeğinizi yarattınız, her şeye sahip olduğunuzu sandınız,

ama o sizi sikip bir köşeye fırlattı.. kusura bakmayın.. mayasını biraz eksik koymuşsunuz..

"hamile filan mıyım bilmiyorum.. midemde bulantılar vardı ama psikolojik de olabilir diye düşündüm.. hiç kusmadım.. zaten artık bebek filan varsa da ölmüştür..ama.. alper..alper.. dinle ne olur.. alper gitme yalvarırım.."

son kelimeleri bardağı taşıran damlalardı..

"eğer orada perişan halde yatıyor olsa bir tokat daha çakardım abi" dedi..

"ama anlattıkları ya da, yiğite verdiği için değil.."bebek varsa da ölmüştür artık" ne demek lan?..abi ben ne yapmışım böyle..ben kimi sevmişim?? koynumda yılan beslemişim.. allah beni kahretseydi de ben onu tanımasaydım.. gözlerimi kör etseydi de görmeseydim.. allah başından belamı verseydi de, beni daha ilk teklifimde reddetseydi..o zaman o mutluluğu yaşayamazdım belki ama, sonu da böyle olmazdı.."

gözleri dolu dolu, sesi titreyerek anlatmaya devam etti alper..

bu kadarla kalsa iyiydi aslına bakarsanız..
http://fizy.com/#s/1aiu4a

bizimki, içinde yanan nefret ve intikam ateşiyle, bir zamanlar onun kadını olan, sevdiği olan masum kızı (bu hikayeden hiç bir kadının, hatta hiç bir insanın masum olmadığını da anlayabilirsiniz..ne de olsa çiğ süt emmişiz..) bu hale getiren..

ona kazığın allahını atan, başını belaya sokan (zira eğer kızın durumları ortaya çıkarsa ailesi alperden bilecektir) arkadaşım dediği orospu çocuğunun götünü sikmeye gitmişti..

hışımla okula dönüp tam çıkışa yetişmeyi başarmıştı..kaçırmamış olmak için dua ederek servislerin orada yiğiti beklemişti..

ama yiğit bey arada sırada olduğu gibi, bugün de önce bir bursa merkez yapacaktı kankalarıyla..
servisler yerine çıkış kapısına yöneldiğini görünce, onu takip etmiş ve okuldan yeterince uzaklaştıklarına inandığı bir anda, yanında olan iki arkadaşına aldırmadan yiğite arkadan girişmişti..

o karambol ve şaşkınlıktan faydalanarak, küfürler savura savura, nereye geldiğini hesap etmeksizin bir kaç yumruk geçirmiş, yere düşürmüştü yiğiti,

ama yiğitin yanındaki adamlar da en az onun kadar orospu çocuğu olmalarından mütevellit, ayırmak ya da az biraz tanıdıkları bu adama, bu hareketinin sebebini sormak yerine karşılık vermeyi seçmişlerdi..

sonuç olarak alper bu üçünün arasında kalıp epey dayak yemiş, ağzı gözü şişmiş, kaburgaları incinmiş kaşı patlamış bir şekilde yolun kenarında bırakılmıştı..

"ama çok sağlam girdim ben de şerefsize * " dedi, uzun bir aradan sonra gülmüştü..buruk bir gülüş.."üçü dalarken bile sırf o ibneye çalıştım aga..elim de ağırdır..beni siktiler ama ben de onun ağzına sıçtım..şimdi olsa gene yaparım.."

bilmem kaçıncı birasını dikip bardağı şakacıktan masaya vurdu, gülmeye başladı..

2 gün hastanede kalmış bu olaydan sonra..bereket koluna filan bir şey olmamış..sınav arefesinde büyük talihsizlik olurdu..

parlak oğullarındaki psikolojik çoküntüden ve sebebinden az çok haberdar olan ailesi, bu son olayla beraber artık her şeyi öğrenmeye vakıf olmuş, yiğitin, sinem in ve alperi in aileleri karşı karşıya gelmiş, ortalık karışmıştı..

"hatırlamak bile istemiyorum abi.." demişti.."bu olayda en günahsız ve mağdur olan ben olmama rağmen, en büyük psikolojik yarayı ben aldım..onlar hak ettiklerini buldular, ama inan olanları öyle kenardan izlemek bırak beni mutlu etmeyi intikam aldım diye rahatlatmayı, daha da beter hasta etmişti.."

hımm..işin bu kısmında benim kafam biraz karışmıştı..

neden lan? ne güzel işte, sana yaptıklarının cezasını buluyorlardı? ben olsam çılgınlar gibi sevinir, oh çekerdim..

sinem i ailesi okuldan almıştı..hem amı, hem de hayatı sikilen o olacaktı anlayacağınız..
yiğit i de öyle keza, ama o çocuğa bir şey olmaz..olmıştır da..muhtemelen başka bir özel okulda hayatına devam etmiş, şu sıralarda da herhangi bir özel üniversite de insanların hayatını mahvetmeye devam ediyordur..

alper ise sınav öncesi son 1 ayını psikolojik yardım alarak geçirmiş ve bilgisayar mühendisliği hedeflerken, hedefinden 40-50 puan aşağısını alarak burasıyla yetinmişti..
kendi düşüncemi alper le paylaştım, "niye sevinmedin ki aq?"

"nasıl sevineyim abi?" dedi hayretle açarak gözlerini.."biri, aylar yıllar harcadığım, her şeyimi paylaştığım anlattığım, canım gibi sevdiğim, uğruna ne hayaller kurduğum, hayatımın kadını dediğim sinem..öbürü, her ne kadar züppe de olsa, bir zamanlar anlaştığım ve bir şeyler paylaştığım bir arkadaşım..nasıl oh olsun derim..sen olsan der miydin, bence sen de diyemezdin.."

ben olsam derdim alper..

emin ol derdim..

hatta şu an bile, yiğitle sinem in sana yaptığının çeyreğini filan bana yapan ayşen-ozan ikilisi, tır altında kalıp geberseler üzülmem..

belli ki yeni kader arkadaşım da beni yeterince iyi tanımıyor..tanımasını sağlayacağım..

ve hatta belki de ben de kendimi yeterince tanımıyorum..

çünkü alper şu "sevdiysen böyle düşünmezsin abi" meselesini o kadar inandırıcı ve içten söylemişti ki bana, içten içe "acaba ben o zaman ayşeni gerçekten sevmemiş miyidm lan yoksa?" gibisinden düşünmeme, içime kurt düşmesine neden oldu...

harbi lan..yoksa öyle miydi? seven, aşık olan adam, sonrasında kötülüğünü ister miydi bir zamanlar sevdiği insanın? bakın, ölse üzülmem diyorum..
bir başka entrym de de "bugün bile geri dön, beraber olalım dese, düşünürüm" dediğimi anımsıyorum..

ama o, o zamanki düşüncelerim olmalı..
31.12.2011 saat 12.43 itibariyle, artık sikimde olmamakla beraber, dön dese dönmem, ölse sevinmem..

yine de o zaman yani, bundan yaklaşık 6-7 sene kadar önce, bu derece sağlıklı düşünemiyorum malum..
.
.
.

gecemiz sona ermiş..alper içindeki katranı kusup rahatlamıştı..

olayların üzerinden sadece bir kaç ay geçtiğini düşünürsek, çocuk epey iyi toparlamıştı..yok..gerçi toparlamamıştı..ama yeterince iyi rol yapıyordu, maskesi yeterince kalındı..ve her daim, neşeli bir piç gibi görünmeyi başarıyordu..

şu maske işini benim de çalışmam lazım..

zira, pubdan çıkmış, onu otobüse bindirirken, bir yandan acılarına üzülmeme rağmen, bir yandan da "oley lan, bu dünyadan tek değilmişim" diye düşünmemden ötürü yüzümde oluşan şeytanı gülümsemeyi saklayana kadar canım çıktı..

evet gülümsüyordum..benimle aynı acıları, hatta daha da ağırını yaşayan biriyle karşılaşmak hoşuma gitmişti..

uzun zamandır olmadığım kadar keyifli bir şekilde yurduma doğru yolu arşınlarken düşündüm;

"daha senle çok işimiz var alper..dur daha neler yapacağız... "
http://fizy.com/#s/1ajf22

hayatıma yön veren gecelerden birini daha atlatmıştım..o zaman henüz tam farkında olmamakla beraber, etkisini hissedeceğimi bildiğim bu tecrübenin bende yarattığı farkı şimdi buradan bakınca daha iyi görebiliyorum..

o gece alperi tanıdığım kadar, kendimi de tanımıştım aslında..

ayşen e karşı olan hislerimde yanılıyor olabileceğimi düşündüm..belki de ben, zaten böyle bir adam olmaya meyilliydim ve bu güya "sevip sevilmeme, yarıştırılma vb." olayını bahane olarak kullanmıştım..

oha lan..böyle bir şey mümkün olabilir miydi gerçekten?
yani, başından beri kötü, yavşak ve kadın avcısı bir adam olmam? bu huyumu su yüzüne çıkarmak için basit bir sebep bekliyordum belki de..

bu konu üzerinde daha sonra uzun uzun düşünmeye karar verdim..

şimdi sırada başka sorumluluklar ve yapılması gereken şeyler vardı..

başkalarının hayatına yön verme sırası bendeydi..

ebruyu aradım, buluşalım dedim, akşam görüşürüz dedi, akşam olmaz, acil dedim..

mevzu mühimdi..konuşmakta geç bile kalmıştık..
http://fizy.com/#s/1ajfmc

öğleden sonra ebru geldi, başta bunu da pub a götürmek istedim ama sonra vazgeçtim..

orası benim gizli sırlarımı bilen ve en kirli muhabbetlerime tanık olan, bana ve beni yeterince derinden anlayabilen dostlarıma özel bir yerdi..

şu aşıklar kafesi diye bahsettiğim kafeye götürmeye karar verdim ( mine ile garson kızın elektrikleştiği yer hani * )

"oo çok özledin sen beni herhalde" deyip gır gır yaptı.."öyle alelacele buluşmalar, böyle ciciş mekanlara getirmeler filan * "

beline sarılıp kendime doğru çektim, burnunun üzerine bir öpücük kondurdum.."seni özlediğim konusunda da haklısın, ama başka bir şey daha var * "

"nasıl bir şey?"

"ciddi bir şey, hatta daha önce konuşmamız gerekirdi, kaynadı.."

şaşırdı, sonra ukala ukala "ne o bana evlenme mi teklif edeceksin yoksa" deyip kahkahayı bastı.

"korkma ona daha var" deyip oyununa ortak oldum..

"aslında bizle alakalı değil konu..yani..bizle alakalı ama, direkt olarak değil..şu nilay-tolga meselesiyle ilgili.."

hafif bir hayal kırıklığı okunsa da yüzünden, hemen kendini toparladı,

"hıı..ee, ne yapıcaz?"

"bu gece şunları bir araya getirelim ne dersin?"

"onlar hala buluşamadılar mı ayol * "

"pff sorma ya..liselilerle uğraşıyoruz anasını satiym..:)..neyinden korkuyorlar bu kadar bu işlerin anlamıyorum.."

"hımm, belki de geçmişte bir yaraları vardır canım?"

yoktu..

olsa, anlardım.. benim var..kendim gibi birini gördüğümde mutlaka içten içe hissederim artık..hele şu alper tecrübesinden sonra..

"yok ya..sanımıyorum..her neyse..biz bunları bu gece.. ;)"

"tamam tamam * nasıl yapıcaz peki?" az önceki sahte hayal kırıklığı yerini heyecana bırakmıştı..bu işten o da en az benim kadar zevk alıyordu..

"ya çok özel bir şey yapmayacağız..sen nilayı, ben tolgayı getiricem, sonra biz bir bahane bulup kaçıcaz masadan, tabi muhabbeti öyle bir yerde bırakacağız ki, biz gittikten sonra öyle "havalar da soğudu" "dersler de zorlaştı" gibi geyikler yapamayacak hale gelecekler * "

"hahaha fena fikir değil ya, özellikle şu muhabbeti ayarlama olayı iyiymiş, az çakal değilsin * ama ben nilayı nasıl çağırıcam? sen tolgayı getirirsin de.."

"numarası yok mu sende?"

"var galiba bakiyim..var..ama ne diycem kıza?"

"bilmem..özel bir şey konuşmamız lazım senle, mutlaka görüşmeliyiz filan diyebilirsin"

"hım..yani ciddi bir durum var gibi yap diyorsun..e korkmasın kız?"

"senden mi korkacak, güleyim bari * "

"tsigalkoo!" deyip yanaklarımı sıktı..

"tamam tamam, öyle de işte..gelir o zaman..tanırım onu.."

"ooo, adam tanıyor yaa * tamam öyle yapalım kaç gibi?"

detayları konuştuk,
son rötuşları verdik..
planı netleştirdik..

bu gece uzun zaman sonra birilerine iyilik yapıyor olacağım..yani, sanırım...
http://fizy.com/#s/1ago96

ebruya mekanı da sormuştum,

"burası iyi olur mu sence? o yüzden getirdim senide"

"olabilir..şirin bir yer, ama..şey gibi burası biraz (yan ve arka masada cıvıldamakta olan iki çifti daha göstererek) sevgili mekanı gibi yani..biraz gerilebilirler * "

"gerilsinler gerilsinler..inceldiği yerden kopsun * "

yurda döndüm, tolga odada necoyla oturmuş hararetle bir şeyler tartışıyor,

"... ben daha ne yapayım aq..ne bekliyorsa..yanlış mıyım aga?"

"nabıyonuz lan dalyaraklar?"

neco:
"iyi bro, seni sormalı * "

tolga:
"nerdesin lan sikik? * "

"geldim olm ya..işim vardı merkezde.."

"bitmedi senin işin amk * "

"siz ne yapıyonuz lan burda tıkılmışısınız?"

"yok ya, öyle necati geldi, konuşyoruz havadan sudan.."

"hee iyi bakalım..ben bi yemek yiyim, gelicem" dedim.

salona indim, o ara ben yemek yerken necati de odadan gider diye düşünüyorum, şimdi çocuğun yanında "aga gel akşam çıkalım" dersem olmaz, bana sadece tolga lazım, necatiye ihtiyacım yok bu gece..

odaya tekrar döndüğümde düşündüğüm gibi tolga yalnızdı, baktım botlarını bağlıyor,

"nereye la?"

"abur cubur alıcam ya akşam için, bitirmişim.."

"bak ne diycem bende sana, bırak abur cuburu, bu akşam çıkalım mı senle bi?"

yüzüme tip tip bakıp,

"olm bak gene ebruyla filan kavga ettiyseniz.."

"yok lan ne kavgası..çıkarız öyle işte, içimden geldi.."

"kanka alper in, alperdi demi adı, heh..onlarla filan buluşacaksak gene boşver..bana hitap etmiyor o tayfa.."

"hay aq senin be, bi konuşturmadın, olm ikimiz takılıcaz lan..ne hıyar adamsın..istemiyorsan gelmem de aq.."

bozuk atınca bu yeniden eski, anlayışlı haline döndü, bana biraz kırgın olduğunu anladım o ara,

"ayıp ettin kardeşim..her zaman gelirim de, sen bu aralar paso bir yerlerde olduğundan.."

"pff olm karı gibi trip atma, kıskandın mı lan beni? :p"

"siktir.."

"tamam, akşam çıkarız, bebişim ;)"

"bir şey istiyon mu marketten?"

"neskafe al, amk vizeleri geliyor, stoklayalım"

"haa..aynen.."

tolgayı ikna etmek kolaydı,
bu aralar biraz ayrı takılmak durumunda kalmıştık, ebruydu, alperlerdi derken çocuğu ihmal etmiştim sanırım..eh iyi, bu gece gönlünü muhteşem bir şekilde alacaktım nede olsa,

ebruya mesaj attım,

"benimki tamam :p"
http://fizy.com/#s/1tjuny

bir süre sonra da ebrunun mesajı geldi,

nilay çok şaşırmakla beraber kabul etmişti davetini,

herhangi bir terslik olmaması için, çiftimizi direkt olarak kafede buluşturacaktık, ebruya ısrarla "erken gelin siz" dememe rağmen, bilin bakalım kim erken gitti?

tabi ki biz..

her 4 masanın 3 ünde yiyişen çiftlerle dolu mekana erkek erkeğe girişimizi düşünün beyler..duvarlar pembe böyle, kahve istedik, yanında kalpli çikolata filan geldi, beni tanıyan garson kız sanki her an gülecekmiş gibi bakıyor..

tolga rahat görünmeye çalışıyordu ama o ana kadar sakin duran son çiftin de öpüşmeye başlamasından sonra kendini kaybetti, karşıdan bana doğru eğilip;

"aga ibne misin aq, ne lan bu mekan böyle sikik, başka yer mi bulamadın?" dedi şaşkın şaşkın..

ben bir yandan gülüşümü bastırmaya çalışıyorum, bir yandan ebruya geç kaldıkları için küfrediyorum içimden..

tolgaya bir şey demedim, bu gene,

"şu kahveyi içip kalkalım aq..acemiliğimize verirler o zaman belki..şu çikolatanın şekline bak..amına koyim emi senin..bir de adam şehri biliyor diyoruz.."

ben en son dayanamayıp güldüm..bu baya baya gerildi çünkü,

"aga sakin ol, az otur bakalım.."

"valla tsigalko hiç boşuna abi seni öpmem"

"ahaha öpeceğin birini biliyorum ama ;)"

bu bir kaç saniye, söylediklerimi anlamlandırmaya çalıştı, sonra gözleri iri iri açılarak,

"lan, olm..lan yoksa?"

"nilayla ebru birazdan gelecekler kanka evet * " dedim pis pis gülümseyerek..

"hayy..siktirrrr..olm niye söylemiyorsun lan baştannn?? bak bakiyim saçım filan iyi mi? amk bilsem öbür gömleği giyerdim yaa..hay sokayim sana emi aga yaaa... "

ben artık sesli gülmeye başladım..

"tamam lan sakin ol, iyisin iyisin, elleme saçını güzel..insan bir teşekkür eder pezo * "

"üff..olm harbi iyi miyim şu an?"

"iyisin rahat ol, nerdi kaldı bunlar da ya..harbi gay gibi olduk burda * "

"burayı da bilerek seçtin demi? olm sen var ya az değilsin ha..yalnız beni de aşağıladın, bunu yazdım bir kenarıya.."

"niye lan? ne alaka?"

"ne o öyle gizli gizli buluşturmaya çalışmalar filan? ben kendim ayarlayamıyom mu?"

"e ayarlıyamıyon aga?? 2 aydır hala fasulyenin faydalarındasınız aq..olm bak, biliyorum bu kıza ciddi yaklaştığınız, öyle çok hoşlanınca açılması zor oluyor, farkındayım, ama sen biraz rahatlamaya çalış, ayrıca bildiğini de çaktırma durumu, sen de şaşırmış gibi filan yap..zaten söylemeyecektim aslında ama, durum malum, beni yanlış anlama diye söyledim x)"

tolga sabırsızlıktan dizlerini filan zıplatmaya başlamıştı artık,

ne güzel lan..acaba bir daha öyle bir heyecan yaşayabilecek miyim? ne kadar saf ve katıksız bir duygu..senin yerinde olmak isterdim tolga..inan kıskandığım bir adamsın...
beyler son partımızı girelim, epey yazdım bugün, yılbaşı dolayısıyla bir-iki gece ara vericez malum, güzel bir yerde bitsin istedim *
http://fizy.com/#s/1ai7br

derken benim fıstık, yanında şaşkın ve meraklı bir nilay olduğu halde kapıda belirdi..ben ileriye bakıp gülümsemeye başlayınca tolga da anladı durumu,

"noldu, noldu lan? geldiler mi?"

"şşşş..bakma sakın, senin de haberin yok ;)"

kızlar masamıza yaklaştı, nilay beni görünce daha da şaşırdı, ahaha çok komikti lan o anki yüz ifadeleri bak hala hatırlarım x)

ebru masaya geldi,

"merabaaa" dedi kocaman bir gülümsemeyle, "tolgacım, naber?"

tolga kalktı yengesiyle selamlaştı, "iyidir, * " deyip şaşkın bir ifade takınmaya çalıştı,

ben de benim kıza sarıldım, sonra nilayla sarıldık, nilay tolga acayip bir selamlaşma yaşadılar, ben tolgayla tekrar sarıldım galiba, falan filan ortalık karıştı *

neyse..

nihayet herkes sağ salim masaya oturmayı başarmıştı, karşımda oturan tolganın damat gibi önde bağlı elleri, nilayın yanaklarındaki ekstra pembeleşme (soğuktan sıcağa girme nedenli olsa bir yere kadar ;) ) böyle masada bir pozitif gerginlik, ne konuşacağını bilememe,

sonra ben dayanamayıp,

"eee, daha daha nasılsınız * " dedim geyik olsun diye..zaten boşalmak için yer arayan arkadaşlarım bu zayıf ölçekli esprim karşısından sanki götlerine purzi * kaçmış gibi güldüler..

ben bir yandan heyecana ortak oluyorum, bir yandan da yine gözlem peşindeyim..tolganın ve nilayın hareketleri son derece ürkek ve fazlasıyla doğal..yani, kasılmaları bile doğal bir durum... karşımda birbirinden gerçekten hoşlandığına inandığım ve son derece gergin durumda olan, müstakbel bir çift var..

böylesini her zaman göremeyebilirim, iyi izlemeliyim..

ben masada konuşan olmaya devam ettim, onlar da sürekli bir gülme halinde ortamı iyice ısıttılar, sonra ebru bana ortak oldu, derken ben tolgayı ara paslarıyla oyuna soktum, cesaretlenen tolga nihayet nilay a direk olarak hitap etmeye başladı, ben nilayı gaza getirdim, ebru tolgayı cesaretlendirmeye devam etti,

ama tüm bunlar subliminal şekilde oluyor, misal biz aslında başka bir şey konuşken birden oradan sıçrayıp tolganın bir özelliğini övüyorum,
ya da ne bileyim, tolgayla nilay ı filan birbirine soru sormak zorunda bırakıyorum..

ya en yapacaktım aq? ilkokullular gibi "doğruluk-cesaret" oynayacak halimiz yok ya..

nihayetinde, ebrunun ekstra performansıyla konuyu aşka ve ilişkilere getirmeyi başardık(ki bu konuda kendisi oldukça iyidir biliyorsunuz :p)

bir süre bu konudan konuşmamız, az önce gülen eğlenen masanın üzerine ciddiyet ve tatlı bir ağırlık çöktürmeyi başardı..
artık o noktadan sonra geri dönüş olmazdı..hatta ebru o kadar ileri gitti ki, bana açılışını filan da fazla detaylara inmeden anlattı..
sanki nilay a "sende yapabilirsin kızım ya" der gibiydi..

bense bu konuda ne kadar müteşekkir olsam da, ilk adımı atanın ben olmam gerektiğini filan söyleyip tolgaya "kızdan bekleme abicim, sen erkek adamsın" demeye çalıştım..

o şekilde biraz daha konuşup bizim utangaç aşıkları iyice kıvama getirdikten sonra ebru eline telefonunu aldı,

"aaa..ya benim hemen gitmem lazım çocuklar, bu akşam ailecek bir yere gidecektik..dalmışım konuşmaya, annem aramış..neyse şimdi çıkarsam fazla geç kalmam... ay kusura bakmayın ya cidden, başka zaman daha uzun otururuz inşallah * " deyip, masanın altından ayağıma bastı..

anladım aq..heralde seni yalnız yollayacak değilim..

"aşkım ben seni bırakayım madem" dedim..

ikili tongaya geldiklerini anladılar mı bilmiyorum, ama anlasalar bile ne fark ederdi ki o durumda? *

tolga hareketlenir gibi oldu, dedim hemen,

"abi adisyonu biz hallederiz ;)" sırtını sıvazladım, masadan kaçtık ebruyla

ehehe,

çiftimiz sonunda yalnız kalmıştı..

ebruyla kafeden çıkınca zor tuttuğumuz kahkahalarımızı koyverdik gitti..

"ayyy çok heyecanlı ya..olurlar mı dersin? inşallah olurlar * "

"olurlar bence..ikisi de seviyor zaten..bakıyorum sen nilayı baya sahiplendin filan ;) artık seviyorsun herhalde?"

"iyi kız ya..başta yanlış düşünmüş olabilirim ama sonradan ısındım * "

"iyi iyi..güzel bir dörtlü olabiliriz o zaman :p"

"aaa ben yalnız seni isterim" deyip boynuma atıldı..

"şimdi napıcaz?" dedim.

"bankımıza gidelim mi?" (bir zamanlar mine ile ikimizin olan bank... )

"gidelim * ama onlar da oradan çıkınca bu yola girebilirler, fazla oturmayalım..;)"

"onlar oradan çıktığında artık dünya umurlarında olur mu sanıyorsun? * güzel bir çift olarak çıkacaklar ordan..bizi görseler bile güler geçerler, hatta belki teşekkür ederler * "

"tsigalko?"

"efendim?"

"o demin söylediğinde ciddi miydin?"

"hangisinde?"

"hani şu, önce ben söylemeliydim filan dedin ya, tolgaya gaz mı veriyordun sadece yoksa sahi miydi?"

durdum, ona doğru dönüp yüzünü ellerimin arasına aldım, dudaklarına becerebildiğim en içten şekilde tatlı bir öpücük kondurdum..

"sence?" dedim, gözlerimi göz bebeklerinden ayırmadan..

"çok seviyorum seni.." deyip sarılarak karşılık verdi..

"sen hayatım boyunca karşıma çıkan en güzel şeysin.." diye devam ettim..

beni saran kollarının sıkılığı arttı..öyle kaldık biraz..sonra da bankımıza giden yolda, aşıklar yolunda, bir başka kış gecesini daha koyun koyuna geçirmek üzere kaybolduk..

ha bu arada,

onun karşıma çıkan en güzel şey olduğu konusunda ciddiydim..tek sorun, öncesinde gördüklerimin fazlasıyla kötü-çirkin ve yozlaşmış olmasıydı,
işte bu yüzden ben de sadece kötü-çirkin ve yozlaşmış bir adamım..ve herhangi bir anlamda güzellik kavramı,

sikimde bile değil...
takip eden panpalara teşekkürler,

becerebildiğim ilk an devam edeceğim, görüşmek üzere ve

"iyi seneler"

umarım 2012 hepimizin hakkında hayırlı olan şeyleri bize sunar ve ya onlara daha da yaklaştırır bizi.. öpüldünüz ;)
selamlar panpalar, ufak talihsizlikler yaşadım o nedenle 2-3 gündür değil sözlüğe girmek, yataktan bile çıkamadım.

perşembe gecesi kaldığımız yerden devam ederiz, takip edenlere teşekkürler *
selamlar panpalar, bu gece 00.00 gibi devam ediyorum, başlık altında görüşmek üzere *
takip eden panpalara tekrar iyi geceler, geçmiş olsun dilekleriniz için de teşekkürler, ufak bir kaza atlattım *
hikayemiz devam ediyor..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder