14 Ağustos 2013 Çarşamba

Nasıl Piç Oldum Anlatıyorum Part 12

http://fizy.com/tr#s/1agyr0

günler geçerken, ben iyice kendimi kaybetmeye başlamıştım..

sanki akıntıda, ne yelkeni ne de kürekleri olan bir bota, dahası ellerim de bağlı bir halde bindirilmiş gibi hissediyordum.
nereye gidiyordum ben beyler?
ne yapıyordum?

mineyle ilişkimiz, atlattığı (sözde) son badirelerden sonra artık iyice sağlamlaşmış (görünürde) ve ciddi, uzun vadeli bir birlikteliğe doğru koşar adım gitmeye başlamıştı (ama ben buna hazır mıydım?).

geçen süreç boyunca, bir iki kere daha yok yere coşup kavga çıkarmaya çalıştım..her iki girişimim de mine tarafından alttan alınarak önlendi.
nihayetinde, döndüğümde yine kendimi yorgun ve mutsuz hissettiğim bir gecenin ardından (lan sanki maden ocağına çalışmaya gidiyormuş gibi gidiyordum zaten) bu kez mesajla epey sert bir kavga ettik... yüz yüze olmadığımızdan olsa gerek, bu kez alttan alma çabasına o da girmedi..telefonla kavga ettiğimi gören tolga,

"aga sakin ol kırıcan" deyip güldü..

ben de bunu tersledim "bi dur aq" gibisinden..o ara bir sıkıntı olduğunu anlamış olmalıydı,

"noldu la gene?" deyip mahzun mahzun bakmaya başladı..mesajı bitirdim, telefonu masanın üzerine çarpıp yatağa attım kendimi. ellerimi ensemin arkasında birleştidim..öyle yıldızları izler gibi tavanı izliyorum.

bu alnıma tıkladı, "hiişşt olm? ne oldu lan?"

biraz daha öyle durdum... bu alçak sesle küfretti kendi kendine... neden sonra döndüm yatakta, dizlerimi üzerine kalktım..

"tolga ben ayrılıcam galiba bu kızdan.."

bu kafasını gömdüğü iddia programından bir an gözlerini kaldırdı, indirdi..sonra bu sefer tamamen dikildi yatağında,

"ne diyon aga sen?"

"abi..ayrılıcam..olmuyor?"

"ya saçma sapan konuşma lan manyak herife bak ya..olum dünyanın kavga eden ilk çifti siz değilsiniz? bu da ilk kavganız değil? düzelir gene..sinirle saçma saçma konuşup durma.."

ben, sanki ruhu çekilmişçesine duygusuz ve ifadesiz bir halde devam ettim,

"sinirli gibi görünüyor muyum sence?"

"kafayı sıyırmışsın o zaman? olum millet kırılıyor lan dışarda aşksızlıktan, msnlerde ağlaşıp duruyor, iletilerine şarkı sözü yazmaktan bir hal oluyor..senin derdin ne aq?"

"kanka..bu problem farklı..uzun vadeli bir şey yani..bugünle alakası yok.."

durdu biraz..beni dikkatle incelemeye başladı..endişeli bakışlarla sordu,

"aldatma durumu filan mı oldu?"

"yoo..onla alakalı değil ya..benle alakalı..sıkıntı bende yani.."

sinirle bir nefes çekti..burun delikleri büyüdü..

"olum bak..o akşam masada sizi izledim..ve emin ol sizin yerinizde olmak için çok şey feda edecek insanlar var..bir aşk bulmuşsun..bir ilişki tutturmuşsun..bırakma..saçmalama..neyse sorun, düzelir.."

anlamak istemiyordu beyler..

daha tolgaya bile bunu kabul ettiremezken, ben? kendi kendime nasıl ettirmiştim? nasıl olmuştu da bunca zaman varlığından bile haberimin olmadığı "öteki ben" bu kadar kısa bir zamanda böyle güçlenip o savaşı kazanabilmişti?

kendimi şeytan tarafından ele geçirilmiş gibi hissediyordum... o sözler, benim sözlerim değildi..o ses..benim sesim değildi..

şeytan konuştu;

"abi sevmiyorum ki ben ya?..muhtemelen en başından beri hemde... nasıl diyeyim..ihtiyacım vardı tamam mı?..zor durumdaydım..öz güvenim yerle bir olmuştu... bir şeylere tutunmam lazımdı..artık toparladım..ihtiyacım kalmadı.."

tolga beni şaşırtan bir şekilde bu son sözlerimi soğukkanlılıkla dinledi... oysa ben ana avrat dümdüz giderek üzerime çullanır diye bekliyordum..sonra konuştu,

"iyi abi..iyi. sonra gene yaşayan ölü gibi dolanırsın işte günlerce..aferin..bir şey demiyorum.."

lan herkes de bu ayşen sonrası halimle posta koyuyordu bana..o kadar mı kötü olmuştum ben o ara yahu?

"tolga..içmeye gidelim mi bizim yere?"

"siktir git.."

"tolga... kanka ihtiyacım var..bak, böyle rahat konuştuğuma bakma..çok doluyum oğlum..bildiğin gibi değil..konuşmamız lazım.."

yüzü ekşimiş bir şekilde baktı..

"ah aq ah..başka biri var o zaman öyle mi? hay aq ya.."

"yok kanka..başka biri de yok..ama başka bir durum var..gidelim işte.."

"ne olum? ibne mi olmaya karar verdin? ne var??"

"gelicen mi?.."

"öff..sokayım sana ben ya..tamam hadi kalk.."

üstümüze bir şeyler alıp çıktık..saat gecenin 11 i..kapı görevlisi murat abiye "abi bizi bekleme bu gece" diye artistlik yaptı tolga,

murat abi;
"ne o le pompaya mıa?" deyip eksik dişlerini göstere göstere sırıttı.."bah kızıyor seyfettin abiniz... ben oturuyom daha epeycene, çok da geç galmayın, gapıya iki kere tıhlayın duyarım ben.."

"abi sen yat ya, bizi ne beklicen.."dedim

"yoh ben televizyon filan izleyom, duyarım, tıhlayın gelince"

iç çekerek önüme döndüm..az önceki içine şeytan kaçmış, ukala halimin yerini, artık çökmüş, kederli bir adam almıştı..omuzlarımı düşürmüş ilerlerken tolga sırtıma hafifçe vurup konuştu,

"duyalım bakalım ne derdimiz var.."
http://fizy.com/tr#s/1agyqr

anlattım beyler..ben istemesem de, dilim, içkinin verdiği kayganlığın da etkisiyle ağzımın içinde dolana dolana, anlattı..

her şeyi değil belki ama, çok şeyi... hem de taa başından itibaren..

kim bilir kaç saat geçirdik o masada..kaç bardak..kaç kadeh..kaç şişe içtik..epey bir hesap ödedik..gün neredeyse aydınlanırken de çıktık..daha doğrusu çıkarıldık kibarca, herifler artık mekanı kapamaya hazırlanıyor..beni bıraksan daha oturucam yani..

tolga, gecenin 10 da birinde konuştu denebilir..ben, neredeyse hiç susmadım..ben sustuğumda ise..artık o da hiç konuşmuyordu..

geldik yurda devrildik yataklara... sızıp kalmamdan az önce, hayal meyal duydum, derin bir nefes verir gibi söylediği kelimeleri,

"zoorr işler abi..çok zor işler.."

hafta sonu bir şekilde geçti..

pazartesi,

mine ile aramız kötü..biliyorsunuz kavga etmiştik..son kavgamız..öyle olacaktı evet..çünkü artık çoktan teslim bayrağını çekmiş, kalelerimi, limanlarımı teslim etmiş bir komutan..kemerini kaptırmış bir şampiyon... koruması gerekeni koruyamayan bir gardiyan gibi..bir kenarıya çekilmiş, muzaffer olan karanlık güçlerin vereceği infazı bekliyordum.

o düşünen..yürüyen ve birazdan konuşacak olan adam başka biriydi..ana kuzusu tsigalko olmadığına eminim onun... ama kim olursa olsun..ne yapacak olursa olsun..onun da geçmişinin pek kolay geçmediğini söyleyebilirim. belli ki onun da canını çok yakmış birileri..çok ağır hasarlar bırakmış..

şimdi o da, kanını, kanla temizleyecekti işte yerden..sanki kaybedilenleri geri alabilecekmiş gibi, başka birinin umutlarını, hayallerini, mutluluğunu çalmak üzereydi..

mineye mesaj atmıştım, sabahtan geldi..ben derse girmedim..
önce kantinin birinde oturduk..
kendisi uykulu, kızgın ve özür bekleyen bir yüz ifadeye sahip..yüzü bembeyaz, gözleri kızarmış..belli ki hala yatağında ve yastığına sarılı olduğunu sanıyor biyolojik saati.

birazdan duyacağı şeyleri bilse, o yataktan hiç kalkmamayı dilerdi belki de..kim bilebilirdi? kim tahmin edebilirdi..

ben, artık bütün hakimiyetimi yitirmiş olmama rağmen, şeytanın da bir vicdanı vardı... memnun değildi... yaptığından dolayı memnundu belki..zira kendine olan güvenini yeniden kazanmış, ayakları üzerinde tekrar şahlanmıştı..mızrağını, çatallı kuyruğunu yeniden dikleştirmişti..ve şimdi de işi biten kurbanınından kurtulma vaktiydi..özgür olma vakti.

ama o da memnun değildi... kurbanından memnun değildi... başka biri olabilirdi..biraz da olsa bunları hak eden biri..kısasa kısası tam olarak sağlayabilecek biri... ama hayır..karşısında gördüğü, mağlup etmekten kıvanç duyacağı bir aslan değil, kendi elleriyle ona mağlup olmuş kuzuydu olsa olsa..

yine de mutluydu, sonu belli bu savaşı kazanmış olmaktan..geri gelmişti kendine..yeniden doğmuştu, bu kez bir daha ölmemecesine..

bir şeyler yedik..ben havadan sudan konuştum..ortamı biraz kıvama getirdim..ama mine hala özür bekliyor belli, zira kavga, her zamanki gibi benim yüzümden çıkmış.

sonra birden, orasının bazı şeyleri (ki ne olduğunu biliyorsunuz, ama henüz o bilmiyor) konuşmak için pek de uygun bir olmadığını fark ettim..

"gel" dedim..

çıktık kantinden..o hala bozuk takılıyor, ama biraz da umutlanmış durumda, özür vaktinin geldiğini sanıyor..

elinden tuttum..son kez..ve her zaman öpüşüp koklaştığımız, pek az noktadan görülebilen o ağaçların dibindeki "bankımıza" doğru götürmeye başladım..

bu kez bambaşka duygulara ev sahipliği yapacak olan o banka..
gece görüşmek üzere,
iyi geceler arkadaşlar,

10-15 dakikaya başlıyorum
http://fizy.com/tr#s/1aijbe

..banka oturduk. az önce nispeten solgun olan yüzü biraz renklendi..

özür dileyeceğimi düşüyor olmalı..güzel bir özür..bizim bankımızda..

aşkımızın hikayesi bir sayfayı daha dolduracak, koşusunda bir engeli daha atlayacak sanıyor..

bir süre öyle oturduk..o zaten konuşmuyor, ben de nasıl söze gireceğimi aklımdan geçiriyorum, çünkü o ana kadar ne diyeceğimi hiç düşünmemişim zira şeytan kendinden gayet emin..birazdan kendisini bağlayan zincirleri parçalayacak ve sonsuza kadar özgür olacak.

"..mine..neredeyse 3 aydır beraberiz..bir şekilde bir şeyler yaşadık..bir şeyler paylaştık..güzel zamanlarımız oldu, kötü zamanlarımız da oldu.."

tepkisini ölçmek için yüzüne baktım zira o ana kadar yere bakarak konuşuyordum, sanki ayna karşısında prova yapar gibi de bir halim vardı; sahnedeki rolümü ezberliyordum.

söylediklerime anlam verememişti ama beklentisi artmış gibi göründü bana...

"... başta iyi gidiyordu benim açımdan, yeni ve kafama uygun birini tanıyordum..tabi bunun karşı cinsten olması olayın arkadaşlıktan öte boyutlara da taşınabileceğini getirdi aklıma..bir nevi şeytan dürttü diyelim.."

"neden anlatıyorsun bunları?" diye sordu nihayet,

"..mine..dediğim gibi, başlangıçta her şey güzeldi..epey de öyle devam etti ama..ben..henüz hayatını iki kişilik yaşayabilecek kapasitede miyim? sanmıyorum... yani, sen de farketmişsindir..son zamanlarda tavırlarımda, benim kesinlikle istemediğim ama resmen otomatik olarak gerçekleşen değişimler olmaya başladı.."

gözlerim yine yerde vaziyette konuşmuştum..son sözlerimi söylemeden önce, biraz gözlerimin dolduğunu hissettim..aslında aklımda ağlamak vb. şeyler yoktu... sadece sahnem için uygun gözükmem gerekiyordu..rolümü iyi yapmalıydım,

ve gözlerimi yukarı kaldırıp güzel yüzüne baktım..bu son sözleri söylerken yüzüne bakmalıydım evet..en azından bunu hak ediyordu..

aslına bakarsanız çok daha fazlasını hak ediyordu..benden de fazlasını..sorun onda değil, bendeydi..o daha iyilerine layıktı..

şaka gibi değil mi?..kızlar tarafından söylendiğinde dalga geçtiğimiz ve inanmadığımız bu klasik cümleler, tam da bu anda benim de aklıma gelmişti..demek ki insan psikolojisi, ister istemez bu yöne giriyordu, terk etme ve reddetme öncesi durumlarda...

yüzüne bakarak konuşmayı sürdürdüm, o ise sözlerimin gidişatından, olayın sonunu anlamaya başlamış gibiydi..tamamen donmuş bir ifadeyle beni izliyordu;

"..mine,ben... yoruluyorum... ve..bunun sonucunda seni daha da çok kırmaktan korkuyorum..şimdiden başladım bile baksana... yürütemiyorum... çok..çok özür dilerim... (burada göz yaşlarım da olaya görsellik katacak şekilde boşalıyorlar)... bir..süre... bir süre ara verelim.."

daha cümlemi yeni bitirmiştim ki banktan elektrik şoku yemiş gibi kalktı, dim dik, kaskatı bir şekilde, ona özgü o uzun, sert adımlarıyla koşarcasına yürümeye başladı..

ayrılık sözcüklerini söyleyen ben..giden ise her seferki gibi o olmuştu..ama bu kez dönemeyeceğini, dönse bile aradığı adamı bulamayacağını bilerek..

gidişini, sırtını, omuzlarını, hafif ilk bahar esintisiyle dalgalanan ince telli altın sarısı saçlarını izledim..sevdiğim, sevdiğimi sandığım..sevdiğime kendimi inandırmak için gecelerimi, günlerimi kendimle savaşla harcadığım kadın... gidiyordu..

başımı ellerimin arasına aldım, göz yaşlarımı yüzümden temizledim... beynimi bir yarısı "ne yaptın sen? allah kahretsin, sen ne yaptın??" ama bir başka düşünce, en az onun kadar kuvvetli başka bir ses bastırdı onu "ne olacaktı ya? daha fazla uzatsaydı da daha mı kötü olsaydı sonu?bu ilişkinin sonu yoktu..yok!"

doğru..evet..işte bahanem de oluşuvermişti... öteki ben, işini gayet iyi yapıyordu beyler..taktir etmek gerek. eğer ben daha fazla çabalasam, daha fazla uzatsam, muhtemelen o süreç boyunca onu daha fazla kıracak, üzecek ve nihayetinde kaçınılmaz bir sonla, ondan ayrılırken daha da çok acıtacaktım..

ayağa kalktım..

artık yalnız bir adam olduğumu farkederek ve bu şehre geldiğimden beri ilk defa kalbimin boş olduğunu hissederek yürümeye başladım..ayaklarımı serbest bıraktım ve az önce minenin gözden kaybolduğu yönün tam aksi yönde savrulmaya başladım..
http://fizy.com/tr#s/1dl8qe

ayaklarım beni en yakın kafeye attığında zaten artık daha fazla yürüyecek halim kalmamıştı..attığım her adımla, tükettiğim yol gibi, ben de kendimi tüketivermiştim sadece bir kaç dakika içinde... içimdeki şeytandan iz yoktu keza o kendi işini halletmiş ve zafer kahkahaları eşliğinde beynimin ve ruhumun derinliklerindeki cehennemine geri dönmüştü çoktan..

ve ben..yine benle baş başa kalmıştım..

gidip masanın birine çöktüm. beynim bomboştu..

ciddi anlamda bomboştum beyler..baktığım masanın turuncu rengini, yerdeki döşemenin satranç tahtası gibi gamalı zeminini, bugün şu saniye bile sanki dün yaşamışım gibi hatırlamamın nedeni de bu olsa gerek..çünkü aklımda sadece gördüğüm şey var..kendi düşündüğüm hiç bir şey yok..

öyle ne kadar durdum bilmiyorum, sonra bir sesle kendime geldim,

"hişşt, lan..tsigalko? aloou?"

kafamı kaldırdığımda tolgayla göz göze geldim..donuk halime baktı,

"söyledin demi aq.."

cevap vermedim..o da "hay senin ben" dercesine ağız burun büktü..

"ee ne oldu?"

"ayrıldık..sanırım.."

"nasıl sanırım? ne oldu ki?"

"kalktı..gitti..ben o tarz bir şeyler söyleyince işte.."

bir şey söylemedi... ben sordum,

"sen napıyon burda?"

"bilardo atıyordum..seni görünce de yanına geldim işte.."

"ha.."

"ne yapıcan..?"

"ne yapayım..yurda gider yatarım.."

"tamam, akşam görüşürüz..konuşuruz..istersen.."

"konuşuruz.."

yanımdan ayrıldı..bilardo masasına döndü..ben de kalkıp açık camın birinin yanına geçtim..zombi modunda dışarıyı ve orada gezen, mutlu, mesut, sorunsuz insanları izledim..gülüp koşuşturanlar..el ele çiftler... karı kız muhabbeti yaptığını tahmin ettiğim bir sap grubu..elinde business çantasıyla iyi giyimli bir adam(muhtemelen genç bir hoca)..

insanlar için hayat her zamankinden farksız devam ediyordu..benim için de öyle olmalıydı..öyle ya, ben seçmiştim bu yolu? peki şimdi neden zorlanıyordum öyleyse yürürken?

tam pencerenin yanından çekilecekken telefonum çaldığını duydum..
http://fizy.com/tr#s/1dlma4

mine arıyor..

e yani..böyle biteceğini mi düşünmüştüm ciddi ciddi? elbette onunda söyleyecekleri vardı..

açtım..konuşmaya başladı..ağlıyordu..

yaklaşık 40 dakika konuştuk..daha doğrusu o konuştu, ben de "üzgünüm" "haklısın" "çok üzgünüm" "doğru" gibi replikleri düzenli aralıklarla aralara serpiştirmekle yetindim..

"ben bunu hak etmedim!" diyordu,

"neyi yanlış yaptım?" diyordu,

"neden bana bunu yaptın?" diyordu,

"nasıl?" diyordu,

"ne için?" diyordu..

ne diyebilirdim ki?

40 dakika boyunca, küfür kullanmadan küfür etti bana..hakaret etmeden aşağıladı..ağladı... hiç susmadan ağladı... konuştu..konuştukça ağladı..arada tıkandı... sesi hıçkırıklarına karıştı..

bütün bunlar yaşanırken benimse tek hissettiğim duygu onlarca dakikadır aynı pozisyonda tutmakta olduğum kolumun uyuşması oldu..

aslında uyuşan ruhummuş..farkında değilim..yozlaşan..deforme olan..

nihayetinde kapattı..içinde ne var, ne yoksa hepsini, yine ona yakışan o sınırlar içindeki tarzında kusmuştu bana..

tek bir kötü söz etmedi..ya da en azından sözlük anlamı olarak kötü-argo bir şey demedi diyelim..

ama tüm söylediklerini birleştirdiğinizde ortaya kötünün de kötüsü, kap karanlık, kop koyu bir tablo çıkıyordu..

bir bedduadan fazlası... bir küfürden çok daha fazlası..

bir çeşit lanetleme..

lanetlenmiştim.

ama bilmediği şeyse, zaten çoktan kendi lanetiminden muzdarip halde olduğumdu..yani ekstra bedduaya gereksinimim yoktu..ben bana yeterdim kendimi mahvetmede..

.
.
.
yurda gittim..o malum sahneden sonra, her geçen an biraz daha tatsızlaşmış, asidi kaçan bir gazoz gibi, gittikçe daha da fazla yalnızlaşmış ve yabancılaşmıştım.

kendimi odama attım..gözüme ilk çarpan, dolabın üzerindeki kırmızı ahşap kutu oldu..inadına yapar gibi..

onun temsili kalbi, içinde benim değer verdiğim her şeyle beraber..

kutuyu dolabın tepesinden indirdim, açtım,

içindeki hatıralara ve onun resmine baktım..gözlerimi kaçırmak zorunda kalmıştım..bu kez de bana aldığı kazağa yakalandım, kalınları kaldırdığım kapaksız etajerde öylece, küskün duruyordu..kitap rafında benim için seçtiği kitabı gördüm..kendi boynumdan yükselen şekerli koku bile onun benim için aldığı, benim parfümümdü..

telefonumdaki son mesaj onun mesajı..son görüşmem onunla olanıydı..

baktığımda duvarlarda bile yansıyan yüz onun yüzüydü..

sahi tsigalko?

o kadar kolay mı olacak sanmıştın?

bir kez daha beyaz elbiseler içindeki resmine baktım..melek tahta salıncakta, başına geleceklerden habersiz, yüzünde kocaman bir gülümseme, gözlerinde ışıltılarla süzülüyordu..öyle ki mutluluğunu hiç bir şey bozamaz, o gülüşü hiç bir şey solduramaz derdiniz..

daha fazla dayanamadım..hıçkıra hıçkıra yatağa yığıldım..ben yapmıştım... o mutlu tabloyu karalayan, yırtan bendim..ben? güçsüz, tipsiz, sıradan, vasıfsız, şekilsiz, karaktersiz, sıradan bir insan işte..zaten bir insan bu özelliklere ne kadar sahip olabilirdi ki?

basit, zavallı bir insan..

bir meleği üzmeyi başarmıştı..

inanılır gibi değil..

uyuya kalmışım...

akşam odaya gelen tolga uyandırdı, yatakta kutu, kucağımda resim ve etrafta diğer öbür şeyler..rezil oldum diyebilirim..lan salak, sanki bırakıp giden sen değilsin de..bir de oturmuş acı dolu anlar resmediyorsun..

tolga dan da aynen bunu demesini beklerdim,

ama demedi..

onun yerine,

"ben bir elimi yüzümü yıkayım, azıcık soluklanalım çıkarız" dedi..bozuk bir ifadeyle

tamam der gibi gözlerimi kırpıştırdım..

bu gece yine dibine vuracaktık anlaşılan..
http://fizy.com/tr#s/20js24

günler geçti..

nilayla konuşmuyoruz, hiç bir şey demeden benle ilişkiyi kesti..sitem bile etmedi.

haklı..

mineden bir mektup aldım..ayrıldıktan 2 gün sonra sanırım..ona olan bir kitabımın arasında gelmişti, nilay ve onunla ortak takıldığım kız grubundan birinin aracılığıyla..

hala saklıyorum.

o günün akşamı, telefonumda kayıtlı olmayan bir numaradan mesaj aldım, baktım,

"tsigalko, ben elif. duyduklarıma inanmak istemiyorum?"

açıklama yapmak niyetinde değildim..

"inan" yazıp yolladım sadece..

cevap geldi,

"ama neden? sebep?"

anlaşılan kolay kolay kurtulamayacaktım,

"daha fazla yürütemeyeceğimi düşündüm, beni aşıyor, henüz iki kişilik yaşayacak kapasitede değilmişim"

"3 ay sonra mı farkına vardın bunun?"

kızmıştım,

"bak elif, kimseye hesap vermek zorunda değilim tamam mı? sordun, ben de söyledim. ben çok mu mutluyum sanıyorsun? çok mu hoşuma gitti sanıyorsun yaptığım şey?"

bir süre yanıt gelmedi..sonra yazmış,

"tamam kızmana gerek yok, ben sadece hala şoktayım yani, siz çok güzel bir çifttiniz. en azından benim için öyle. keşke kendine güvenebilseydin"

cevap atmadım..

bir kaç dakika sonra bir mesaj daha geldi,

"bir ara görüşebilir miyiz?"

eski bir numara... kesin bizi buluşturacak..gerçi mine de kabul etmez ama..gururlu kızdır..

"bak öyle buluşturma, tesadüf ettirme gibi amaçların varsa,lütfen..o konu bence ikimiz için de kapandı."

"hayır öyle bir planım yok. senin için ne kadar kapalı bilemem ama mine için kapanmadığından eminim."

aslında gene cevap atmayabilirdim bu mesaja ama, o kadar da umursamaz olmamalıyım diye düşündüm..zira daha fazla orospu çocukluğu yapmanın kimseye bir faydası olmazdı..onun yerine geçiştirmeye çalıştım,

"benim boş zamanım yok bu aralar yalnız"

"çok vaktini almam..sadece konuşmak istiyorum yüz yüze ve herhangi bir planım da yok emin olabilirsin. bu hafta sonu uygunsundur?"

kıvarabilirdim..ama işi uzatmak istemedim..tamam işte..konuşmak istemiş..konuşurduk..klasik şeyleri geveler ve susardı, ben de bir daha ne onunla ne de bu konularla ilgili kimseyle muhatap olmak zorunda kalmazdım. sadece unutmak istiyordum beyler..yediğim boku unutmak..sıçıp sıvadığım bu ilişkiyi bir şekilde geride bırakmak..

"tamam. hafta sonu görüşürüz o zaman" yazdım.

"görüşürüz, ekmeyeceğini umuyorum"

telefonu masanın üzerine fırlatırken, son zamanlarda en çok yaptığım şeyi yapıyor, kendimi yatağıma gömüyordum..çünkü ister inanın ister inanmayın, artık en huzurlu olduğum anlar, uyuduğum anlardı...
http://fizy.com/tr#s/1ago1f

günler ilerlerken, sınıfta epey yalnızlaştığımı hissettim..

zaten doğru düzgün muhabbetimin olduğu bir tek nilay vardı aslında..ama o da pek çok konudan konuşulabilecek bir kız olduğundan olayı 5-6 tanıdık gücündeydi denebilir, onu kaybedince kendimi adeta bir gruptan dışlanmış gibi hissettim..

grup demişken, serhat kendine yeni kankalar yaptı, sanırım hep beraberce önce sınıfı, ardında okulu ve nihayetinde de tüm dünyayı ele geçirmeyi filan planlıyorlar. zira hep böyle bir aktivist çabalar içindeler, yok işte "arkadaşlar piknik yapıyoruz" , "arkadaşlar bir duyurumuz var" "arkadaşlar şöyle geziye gidelim diyoruz" bilmem ne şeklinde duyurular, bir takım organizasyonlar, bir kaynaşma ve kaynaştırma çabaları filan..kendi çaplarında atraksiyonlar..hey allahım ya..ulan adamlar üniversiteye gelmiş, hala daha ilkokullular gibi duyurular bilmem neler..

necatiyle biraz muhabbetimiz var, ama o da işte o grubun arasında kaynıyor, benim de onunla görüşmek için özel bir çabam olmayınca, bu çocukla da "naber aga?" dan öteye gidemiyoruz..

hafta sonu geldi, elif mesaj attı tekrar "unutmadın demi?" gibisinden..unutmadık aq..tamam.

neyse,

buluştuk bununla, barın birine gittik..bakın bar diyorum..nasıl da belli oluyor değil mi kızdan kıza farklar..ahh ah..mineyle bir kere bile bara gitmedik, öyle naif bir kızdı..

epey konuştuk..başta tahmin ettiğim gibi klasik zevzeklikler etti, işte "ya siz iyiydiniz", "bence yanlış yaptın" ,"pişman olmayasın" vb. vb...

sonra biraz kafaları da bulunca o muhabbetlerden çıkıp birbirimiz hakkında konuşmaya başladık, evet, elif, minenin arkadaşı, 2-3 kere aynı masada bulunmuşuz felan ama, kızı pek tanımıyorum doğrusu..

bu konuştu da konuştu..anlattı..e bana da kafa dağıtacak muhabbet olsun..dinledim..aklıma malum hatıralar gelmesindi de ne konuşursak konuşalımdı..

o konuştu..ben konuştum..o içti..ben içtim... bir ara epey sardı muhabbet..yanımda tolga, okan var gibi hissettim resmen..kızın ağzı iyi laf yapıyor..en dinlerken de harika dinliyor işte biliyorsunuz..hoşuma gitti konuşmak... ben bir-iki saate sallarım gider diye düşünürken, gecenin bilmem kaçına kadar saatlerce muhabbet etmiştik hatunla...

nihayetinde çıktık bardan, hesabı ısrarla o ödedi..ben çağırdım bilmem ne dedi..iyi aq..

neyse, ben vedalaşalım gibisinden bir hareket yaptım, dönüp gidicem, (öküzlüğe bak öküzlüğe)

kız şaşırdı,

"a a, beni bırakmıcak mısın?"

sonradan aydım işe..lan saat gecenin 3 küsürü e hatun da yarım kafa... mallığa bak aq, utanmasam tek yollayacağım.

"kusura bakma ya..ben..biliyorsun işte.."

"tamam tamam.." dedi güldü..

"şurda duraktan bindireyim seni taksiye" dedim, sahil tarafını işaret ederek..oralar dolu durak, taksi zaten..bu,

"gerek yok ya taksiye filan, burdan en fazla 15 dakika benim ev, yürürüz.."

"ya ben kafan güzel diye bindireyim dedim?"

"ne güzeli bee (yüksek sesle gülerek..güzel işte amk kimi kandırıyon)..bir o kadar daha içsem bir şey olmaz bana..yürürüz, demi?"

"e iyi tamam madem.."

yürümeye başladık, centilmen erkek olarak, gece boyu bana derdimi unutturan kızı evine bırakmam gerekiyor. bu paytak paytak biraz gittikten sonra koluma girdi, hatta bildiğin koluma yapıştı da diyebiliriz, ağırlığının %90 ı üzerimde,

"ee ehehe..evet biraz güzelleşmişim galibaa" deyip gene kahkahayı koyverdi.

lan ben de gülüyorum bir yandan, bir yandan da hafif tırsmaya başladım, aq saat gecenin körü, o da ben de tam değiliz, 10 yaşında tinerci bebe bile gelse ikimizi de sikertir orda..allahtan semtler temiz yerler de..nispeten o içimi rahatlatıyor..ama bir yandan da içimden dua ediyorum "allahım lütfen ya" diye..gülmeyin pezevenkler..

nihayet bunun dairesinin olduğu apartmana geldik..yeni bina..
ben gene vedalaşmaya yeltendim, bu zar zor kendini giriş kapısının merdivenlerine attı..oturdu, duvara yaslandı..

"öf..çıkamıyacam galiba.."

"iyi burda yat madem, hem sabaha zinde uyanırsın, açık hava."

güldü gene.."çıkarsana beni be? hadi valla.."

merdivenlere yığılmış, az önce atıp tutan bu tehlikeli güzelliği tepeden tırnağa süzdüm..elif, ciddi anlamda hoş kız..vahşi bir çekiciliği var..ulaşılması zor görünen hatunlara özgü o aurası, alkolün etkisiyle biraz kaybolmuş ama hala yeterince seksi..ayşen kombinasyonuna sahip olması da cabası..tek farkı yeşilimsi yerine kahverengi gözler..

yolda görsem "off" çekeceğim kız, merdivende, ayaklarımın dibine yatmış, "agaa beni evime çıkarr" diye güle güle bağırıyor..tam deli..

"şşiişt tamam kızım ya..bütün mahalleyi topladın..tamam çıkarıcam ama ağzını kapalı tut okey?"

"tamam agacım.." ağzına fermuar çekme işareti yaptı..sonra gene içten içe sarsıla sarsıla gülmeye başladı, zorla tuttu kendini..

kolunu omzuna attım, çantasından anahtarı bulmamız 2-3 dakikamızı aldı..giriş kapısını açıp içeri girdik, iyice yüklendim bunu, iç kısımdaki merdivenleri de çıkardım..asansöre yükledim, 3. kata bastı.

"katını, kapını filan doğru hatırlıyorsun demi? bak iyice rezil etme bizi.."

"ya saçmalama beea, kafam yerinde beniimmm... dengemi bulamadım sadece o kadar * "

çıktık katının önüne, kapının önüne artık resmen attım bunu üzerimden *

"iyi aga" dedim, "hadi sana iyi geceler"..

kapının deliğine anahtarı sokmaya uğraşıyor..bana döndü ," tamam tamam iyi geceler de..şunu bi sokurversene ya alışkınsındır sen.." dedi, ben imasını anlayıp "bana bak seeen" dercesine gözlerimi irileştirip kötü kötü gülümsedim..

bu da utanmış gibi yapıp elini ağzına götürdü, gözlerini patlattı kıkır kıkır gülerek anahtarı elime verdi,

kapıyı açtım,

bana döndü tekrar,

"sağol agacım..e bi kahveyi hak ettin artık..demi?" dedi, güldü..

yo..ben içeceğimi içmiştim..

"sağol elifcim..gideyim ben.."

yüzüme ıslak köpekler gibi bakarak,

"ya gel işte be oğlum..bu saatte bilmem kaç dakka yürüyüp yurda mı gidicen? gel, yarın da tatil nasılsa uyanınca gidersin.."

ben kuşkulu kuşkulu bakmaya devam ettim, tam yine reddedecektim ki,

"öff..korkma yemem seni..bak insan gibi bir iyilik yapalım diyoruz işte, teşekkür maksadında yaaani, geç hadi.."

bir kaç saniye düşünme hakkı tanıdım kendime..

ne olabilirdi ki yani? içeri geçer, muhtemelen söylediği kahveyi bile içemeden ikimiz de sızar kalırdık işte..ve sonra sabah uyanınca teşekkür eder, yurduma geri, dönerdim..

"iyi hadi geçelim.." dedim..

karalık hole doğru adımlarımızı attık...
takip eden arkadaşlara iyi geceler
görüşmek üzere *
iyi geceler arkadaşlar, 10 dakikaya başlıyorum
http://fizy.com/tr#s/1ah03s

..içeri geçtik.
bu ışıkları yaktı, beni salona davet etti, ev biraz soğuk, ne de olsa hala baharın başında sayılırız..üşümüş gibi efekt yaptım,

"elektrik sobalarını yakayım dur hemen" dedi, iki tane elektrik sobası var salonunda,

"iki kişi mi kalıyorsunuz?" diye sordum laf olsun diye,

"yok ben tek kalıyorum" dedi,

bir örnek sobaları gösterip, "ee bunlar niye iki tane?" dedim.

"e salon filan büyük gördüğün gibi" deyip güldü,

ortamdaki abidik atmosferi uzaklaştırmak adına,

"vaay zenginizz?" diye gır gır yaptım..

"öylee * birini odama taşıyorum yatarken, diğer zamanlarda çift motor çalışıyorlar" dedi.

epey ağır görünen sobalara bakıp, "sen bunları taşıyabiliyon mu kız?" diye yine espirik yaptım..yani tekerlekleri var elbette aq..

"ne sandın oluumm" deyip pazu gösterdi, kıkırdayarak iç tarafa doğru ilerlerken "şekerli mi içiyordun sen?" diye sordu..

"evet evet... aferin unutmamaşsın * ..becerebilcen mi sahi sen bu kahve işini? düşüp kalma oralarda? * "

"su ısıtıp içine kahve tozu dökebilecek kadar ayığımdır diye düşünüyorum" deyip gene kahkahayı bastı..

salonda yalnız kalmıştım, biraz inceledim o ara..sade döşeli bir ev..aslında bir öğrenci evinden fazlası var gibi geldi bana (zira cerenlerin evi de görmüştüm) ama bir aile evi gibi de değil tabi..

büyük ekran bir tv, 2 tane tekli, bir tane üçlü koltuk..üçlü tam tv nin karşısında, diğer iki iki yan da karşılıklı..ortada büyükçe bir dokuma kilim, halı boyutunda neredeyse..sehpa takımları, bir tane dolap, başka bazı teferruatlar..

salonun çıkış kapısına yakın bir yerindeki çivi ye asılı çerçeve setini gördüm..böyle 4-5 bölmeli, duvar saati gibi, hoş bir şey..

dikkatimi çekmiş, incelemeye gidiyordum ki içeri seslenip bizimkini bir daha kontrol ettim,

"kendini öldürmüyorsun inşallah oralarda? * "

"ölürsem haber veririm merak etmeee * "

kendi kendime hala gülerekten duvara yaklaştım..çerçevelerin içindeki resimleri incelemeye başladım,

kumral küçük bir kız çocuğu, kafasında şapkası, altında şortuyla yeşilliklerin arasında poz vermiş..
hemen altında bıyıklı genç bir adam, aynı ufaklık olduğunu tahmin ettiğim, bu kez bisiklet tepesinde bir çocukla beraber, düşmesin diye direksiyonunu kavramış, gülümseyerek poz vermekteler..

bir başka resimde, ebeveynler olduğunu tahmin ettiğim minik bir grubun ortasında küçük kızın biraz daha büyümüş büyümüş bir hali, bir doğum günü pastasına üflüyor, yanakları balon gibi şişmiş..

fotoğraflar, 90 lı yıllara özgü o hafif mat, silik tonla çekilmişler..günümüzün dijital sanat eserlerinden çok daha sıcak görünüyorlar..benim de içimi ısıtmıştı bu fotoğraflar... resimdekiler elif olmalıydı, nedensiz bir sempati duydum birden..öğrenci evinde, anne babasıyla küçüklük fotoğraflarını duvara asan kaç kişi olabilirdi ki?

ben resimlere baka durayım, arkamda bir hareketlilik hissettim, hafifçe kafamı çevirdim, elif arka çaprazıma güya çaktırmadan yanaşmış, elinde bardakların olduğu tepsi, yüzünde muzur bir gülümsemeyle duruyor,

"nasıl küçüklüğüm * " deyip neşeyle gözlerini kırpıştırdı,

"hımm..eh epey çirkin sayılır * ..da buradaki kız kumral?"

"e ben de kumralım zaten? ha tabi saçlarım biraz koyuldu evet..biraz da ben koyulttum, yapay yöntemlerle, bilirsin ;)"

heaa..o simsiyah saçlar biraz da boya eseriymiş demek ki..

çerçevelerin başından ayrıldım, kahvelerle beraber üçlü koltuğa geçtik..
http://fizy.com/tr#s/1d74wc

... bir yandan sıcak kahvelerimizi yudumluyor, bir yandan da laflamaya devam ediyoruz..

"ya aga, benim uykum kaçtı be? ne yapsak, muhabbete devam?"

"bana uyar, sohbetine doyum olmuyor" deyip güldüm.

gene konuşmaya başladık, mevzu biraz döndükten sonra bunun aşk hayatına geldi tekrar..barda epey konuşmuştuk gerçi..duymayı tahmin etmediğim şeyler anlatmıştı... ne yalan söyleyeyim, benim gerek ilk izlenimim, gerekse sonradan oluşturduğum yargılar, kızın bariz kaşar, yollu ve ortamcı olduğu şeklindeydi..ama yerine göre harbi bile sayılabilirdi bizim kız..

aldatılmıştı..aldatmıştı da evet... terkedildiği de olmuştu, terkettiği de.. "bir ara haftada bir sevgili değiştiriyordum desem yeridir..ama inan tsigalko, sırf ona inat, kendimce intikam almak için yaptığım aptalca hareketlerden başka bir şey değildi emin ol..arada bazı iyi adamları da harcadım sanırım..hoş değil ya..ne biliyim, böyle dışardan bakınca, havalı kızlar, havalı çocuklar, renkli hayatlar falan filan ama..geceleri bütün o ışıklar sönüp sen gene yastığınla baş başa kalıyorsun ya..hah..işte o zaman kaçış yok be agacım..o zaman kaçış yok.."

bir an bana laf mı sokuyor diye düşünmeden de edemedim, çünkü onun yaptıklarıyla, benim yaptıklarım hemen hemen paraleldi..

gurur kırıcı bir şekilde reddedilişim, küçük düşürülüşüm...

tek gecelik kaçamağım..

mine ile denemeye çalıştığım ve sonunda onu tüketmemle sonuçlanan bir çeşit ilişki..

kendimle olan gece hesaplaşmalarım..

vay be..demek ki yalnız değildim beyler..dünyanın başka yerlerinde, başka insanlar, benim gibi duyguları yaşamışlardı, yaşıyorlardı ve yaşayacaklardı...

bir ben sevdim sanmıştım ben..bir en acı çekiyorum sanmıştım... eliften bile geçmişe dair o acı itirafları duymak, biraz olsun kendime getirmişti beni..yalnız değildim..değildik..

belki şu an aranızda bile vardır benimle aynı şeyleri yaşayan, yaşamakta olan..yaşayacak olan illa ki..

muhabbet devam ederken, bu kalkıp salonun ışıklarını kapadı..elektrik sobalarının loş aydınlatması kalmıştı bir tek şimdi..geldi tekrar üçlüye, yanıma büzüldü.. ayaklarını altına topladı, iyice yanaştı..biz tabi konuşmaya devam ediyoruz, o da ben de görünürde farklı bir şey düşünmüyoruz, gayet arkadaşça ama özel konuların menzilinde gezinen derin bir sohbet..tabi benim metabolizma o şekilde değerlendirmiyor durumu malum..bazı hareketlenmeler oldu ister istemez *

epey konuştuk öyle..saat artık sabaha yaklaşıyor..1 saate hava aydınlanır..oda da hamam gibi olmuş biz konuşurken dalınca..sobaları kapattık, oda neredeyse tamamen karalık hale geldi ama biz birbirimizi seçebiliyoruz az çok..geldi gene dibime oturdu..
tekrar muhabbete devam ediyorduk ki artık ben yavaş yavaş kaymaya başladım, uyku, en amansız saatlerde bastırmayı severdi,

kafamı koltuğun arkalığına attım, öyle kaykılmış bir halde bunu dinliyorum..hala bir şeyler anlatıyor..bir yerden sonra söyledikleri ninni gibi gelmeye başladı... ben "hııaa..hııuu..hıhııı" gibi tepkiler veriyorum anlattıklarına artık, esneye esneye..

sonra bununda sesi azaldı..daha sonrasında da dalıp gitmişim koltukta..
.
.
.

gözlerimi açtığımda gün elbette çoktan ışımıştı..gözlerimi kırpıştırken, sahnenin, gece bıraktığımdan biraz farklı olduğunu anlamam 1-2 saniyemi aldı...
http://fizy.com/tr#s/1bkdka

uyandığımda, ellerim yatağa bağlanmıştı..karşımda doğrulmaya çalıştım ama başaramadım, sonra bir de baktım ki, mine, elif ve zerzevat fatih karşımda, ellerinde joplarla duruyorlar..bir de artık nerden buldularsa, yanlarında da 3 tane zen...

neyse * ayılalım biraz,

ne diyorduk,

evet, uyandığımda kendimi biraz tuhaf hissetim zira ben üçlüye uzanmış duruma gelmişim, üzerimde bir ağırlık var gibiydi sanki, algılarım henüz %10 açık, sabah salaklığı var, kafamı aşağı çevirmek bir iki saniye sonra aklıma geldi aq,

bir baktım ki elif de yüzü koyun yatar pozisyonda, başı göğsümde, elleri vücuduma kenetli, neredeyse tamamen üzerimde..

"noluyo la?" gibisinde öyle bir kaç saniye şapşal şapşal bakındım..çok acayip bir pozisyondayız yalnız..ben kafamı koltuğun kenarına yastık niyetine yaslamış, üçlüye boylu boyunca uzanmışım..tek ayağım yerdeki kilimle topuktan temas halinde..elif de beni aralanan bacaklarımın arasına girmiş komple, yuva gibi, başı tam boynumun hizasında, göğsümün üst tarafında..hatta öyle ki saçı başı biraz ağzıma girmiş neredeyse..o da boylu boyunca uzanmış yatıyor..

hay aq..ne lan bu sahne böyle şimdi? biraz kendime gelince serbest elimle biraz donu yoklamaya çalıştım..ulaşamıyorum ki aq tamamen enkaz altında kalmış..ama bir sıkıntı yok gibi görünüyor öyle yanardağ püskürmesi, kamyon devrilmesi, cik cik ötmesi olmamış anlaşılan..e bu iyi bir şey tabi..

ama ben bunları düşününce böyle tabi, benim metabolizma yeniden hareketlenip füze sistemini harekete geçirmeye başladım... lan lan lan lan!! kazık gibi olacak şimdi kızı uyandırır yeminlen..tam göbeğine mi ne denk geliyor zaten..hay sokucam ya..

ben bir yandan sikimi kontrol altına almaya çalışıyorum..bir yandan "ya bu şekilde uyanırsa" korkusundan kalbim gümbürdemeye başlamış, onun dizginlemeye çalışıyorum..

aq böyle kendimi sakinleştirme çabasıyla bir 10-15 dakika cebelleştim herhalde..elif o ara bi kıpırdandı..eliyle, aslında orada olmayan bir yorganı üzerine alıyormuş gibi bir hareket yaptı..tabi ben o ara tırsaklıktan altıma sıçtım desem yeridir..

nihayetinde çılgın duyularımı kontrol altına almayı başarmıştı... bu ne aq lan böyle sapık gibi... hayret bir şey ya, hani hiç de bir şey görmemiş olsak * tamam diyecem, abazalığıma veriyorum..ama nispeten bir şeyler de yaşamışız..e bu azgınlık, bu hoyratlık niye ey little tsigalko? sorarım sana?

kendimle olan mücadelem bitince, bu sefer de başka bir sorun ortaya çıktı..

ne yapıcaktım bu şekilde?

kızı uyandırsam? nasıl uyandırıcam? sonrasında ne diyeecem..

hadi kendi uyansın desem..o kendiliğinden kalkınca ne düşünür..

öfffss..en az bir 10 dakika filan da bunun üzerinde kafa yordum..elif maşallah kuş tüyünde yatar gibi aq, tık yok, dokunmasak akşamı eder üzerimde..

neyse sonunda uyandırmaya karar verdim... uyandırırdım..sonra da bir şekilde geçiştirirdik o abuk sahneyi, ve ben de siktir olur giderdim kaçarcasına..

hafifçe sırtına dokundum, fısıldayarak,

"elifff..elif..uyan..elif.."

önce mayışık bir hareket yaptı..sonra aniden kafasını kaldırdı, gözler kısık, surat mahmur halde yüzüme baktı..sonra dirsekleri üzerinde iyice doğrulup, an önce benim yaptığım "noluyo la?" tarzı hareketi o yaptı..

"günaydın?" dedim temkinli bir şekilde..

"günaydın?" dedi..üzerimden tamamen çekildi..
http://fizy.com/tr#s/15202k

odanın içinde dikildi, salak salak gerinir gibi filan yaptı böyle bi, eli ayağı karışmıştı onunda..ben, niyeyse suçlu hissederekten, sanki özür diler gibi,

"sızıp kalmışız ya * " dedim, sıkkın bir gülümsemeyle..

bu pek gülümseme gereği duymadan,

"aynen" deyip esnedi..sonra hızla odadan dışarı çıktı..ben de iyice şaşırmış bir halde koltukta doğruldum, dirseklerim dizlerimin üzerinde, ellerim boynumda öyle dengemi bulmaya çalıştım, neyse bu kısa süre sonra döndü,

"kahvaltı yapalım?" dedi, az önce ki durumu tamamen atlamıştı kendi kafasında..eh o atladıysa ben de atladım..tecavüz etmedik ya aq..

valla ne yalan söyliyim, midem filan bok gibi..o kadar alkol, üzerine kahveler bilmemneler..bir şeyler atsam ağzıma hiç fena olmazdı, yine de kibarca,

"uraşma ya?" dedim,

"yok yok hemen ayarlarım" deyip bir kez daha gözden kayboldu.

ben e o ara banyoyu bulup bir işedim (ufaklığı azarladım o ara * ), elimi yüzümü yıkadım..tam çıktım bu da koridorda, beni çağırmaya geliyormuş,

"tamam, çay da koydum hadi gel."

geliyorum gibisinden gözümü kırpıştırdım..odaya gidip gece sıcak olunca çıkardığım montumu da sırtıma alarak mutfağa geçtim..

masa iyi sayılır, hatta bariz iyi..ev işte aq ne güzel hayat..kurabiye gibi bir şey var, peynir var, reçel gibi şeyler var..bardaklarda sallama çaylar..

bir yandan da ocağın başında uraşıyor,

"tost da yapıyorum hemen iki dakkada" deyip o sabah ilk kez hafifçe gülümsedi,

"yo vollo gorok yok" dedim ağzımda kurabiye olduğu halde,

"canım istedi ya, kendime yapmışken sana da yapıyorum işte * " dedi, tekrar gülümsedi, ama bariz canı sıkkın..

neyse, kaşarlı tostlar da geldi, masaya oturdu nihayet..

bir süre konuşmadan yedik..arada göz göze geliyoruz..sıkıntılı... e ben de sıkıntılıyım aq..sanki ben çok mu havamdayım..

belli ki, az önce geçiştirdiği konu hakkında yorum getirmek istiyor, konuşacak ama, nereden gireceğini bilemiyor gibi..erkek olarak, yardımcı olmam gerekiyor gibi hissettim,

"sızmışız ya " dedim tekrar salak salak gülümseyerek... ne yapayım aq, o şartlarda elimden gelenin en iyisi..

sıkkın bir şekilde gülümsedi o da yine, "evet.." dedi..

ben ortamın içine girdiği sikindirik havayı kurtarmak adına son bir hamle daha yapıp, espirik bir şekilde,
"sahi sen dün akşamı hatırlıyor musun ya?" deyip muzur muzur güldüm,

"sen hatırlamıyor musun yoksaa??" deyip yarı şaşırmış, yarı güler halde yüzüme baktı..evet o sıkıntılı hava biraz dağılmıştı..

"valla en son senin söylediklerinin ninni gibi geldiği, uyumak üzere olduğum bir an var kafamda..ondan sonrası karanlık.." deyip gülümsedim..

"aynen... ben de dalmışım o ara..sonrada işte..sabah..uyandık yani.." deyip yine sıkıntılı bir şekilde dudak büktü..

yine rahatlatıcı etki yaratmam gerekiyordu... lan kendimi okaliptus pastilleri gibi hissediyorum..ha bire rahatlat aq..devamlı rahatlat..sen ne olacan?

"sorun değil ya.." dedim.."yani, sence de?" deyip sorar bir şekilde baktım yüzüne,

nihayet artık yeterli zemini bulmuş olmalı..

"ya kusura bakma cidden..o şekilde..ne bileyim..kötü kız gibi hissediyorum kendimi... "

"ohoo yok artık" deyip yalandan bir kahkaha attım.."cidden, bence bir sorun yok. sence de olmasın yani"

"anladım..sağol..ya ne bileyim, öyle, yakın arkadaşının şeyiyle filan..öff..neyse ya.." deyip yüzünü yanaklarının arasına aldı..pikacu gibi bakmaya başladı..

ben yine gülerek,

"bak gerçekten öyle bir şey düşünmeye gerek yok..olur böyle şeyler (nah olur)... ben, teşekkür ederim aksine, derdime ortak oldu.."

"aynen..ben de" deyip güldü,

"bira dahakine o kadar içmeyiz" deyip göz kırptım..o da zoraki gülümsedi..

bir daha ki olmayacağını ikimiz de iyi biliyorduk..

kahvaltıdan sonra beni geçirirken sarıldık..ben yine iyi dileklerimi tekrarladım..o da hala bir takım vicdan azaplarının etkisi altında, yarı özür, yarı teşekkür şeklinde bir şeyler geveledi..

beş dakika sonra kordonun yalancı güneşi altında yurduma doğru yürüyordum..yolum epey uzundu..kendi kendime düşünecek ve yorumlayacak epey zamanım var demekti bu..

bilmediğim bir evde, ne derece tanıdığımı bilmediğim bir insanla bir başka gece daha..bu iki olmuştu aq..

lan anam babam okuyayım diye yoluyor, duysalar sikerler... hani sanki kız çocuğumusun aq? diyeceksiniz de, ne olursan ol kardeşim..üniversitede ilk yılın, anan seni daha yurda teslim etmeye götürürken bile ağlamış etmiş..ananen hala tatil dönüşü gözü yaşlı uğurluyor..baba desen, çaktırmadan devamlı asayiş kontrolünde..

ben onların biricik oğluyum... elbebek gülbebek yetiştirdikleri çocukları... ve şimdi onca yıl sonra, evden uzakta oluşumun her saniyesi onlara ayrı koyuyor olmalı..kolay mı? sen büyüt, yetiştir..e işte artık kuş yuvadan uçuyordu bile yavaş yavaş..bir süre sonra da kendi yuvasını kurmak için tamamen ayrılıp gidecekti işte..bu daha başlangıçtı... dayanılması gereken ayrılıkların başlangıcı..

elifle olan gecemizi düşündüm..allahı var, beklediğimin 10 misli iyi geçmişti..içimi döktüğüm ve özellikle de beni anlayabilecek biriyle konuştuğum için mutluydum. eminim ki knouştuklarımızın gerekli kısımları mine ye de sirayet edecekti..belki o da daha az üzülmeye başlayacaktı böylece...

gece yaşanan karambolünde (artık her ne idiyse) sonunun kötü (en azından elif için) bitmemiş olması da iyi bir şeydi..

ha diyeceksiniz, "yok şöyle sikseydin ya, böyle kaksaydın ya" diye..beyler kusura bakmayın ama onu orada yapabilecek ciğerde adam çok çok azdır... aslında onu yapabilmekte bir ciğer meselesi değil, ciğersizlik meselesidir ya, neyse..

ne olursa olsun, sonuçta benim eski sevgilimin bir yakın arkadaşıydı bu kız..olmazdı..racona yakışmazdı... ilk hareket ondan bile gelmiş olsaydı (ki bu ihtimalleri daha onu evine götürmeyi konuştuğumuz andan itibaren hesaplamıştım- evet kendimle çelişiyorum-) tutabildiğim kadar kendimi, tutar, kolayca oyununa dahil olmazdım..

hele bu sabahki o dağılmış halini gördükten sonra, "iyi ki de öyle ciddi bir şey olmamış lan" dedim..düşünsenize o sabah, çırılçıplak, yatakta uyandığımızı? bu alt tarafı kucakta uyuma meselesinin bile bu derece gerginlik ve sıkıntı yarattığı düşünülürse, o durumunun sabahında olacakları tahmin bile edemiyorum..

gerçi bana bir sikim olmazdı her halde hamile kalmadıktan sonra... ama zaten yeterince parçalanmış hayat vardı etrafımda..birininkini daha tuzla buz etmeye gerek yoktu.

bir yanım, kendisiyle gurur duyarak, derinlerde, piç ve şeytani diğer yanım "kafana sıçayım senin godoş" diyerek, nihayetinde yurda varmıştım.

hala ne kadar da iyi bir çocuk olduğumu görüyorsunuz değil mi? ne kadar düşünceli ve vicdan sahibi..bütün kırılmışlığına rağmen..

hala *

bir süre daha..
http://fizy.com/tr#s/1ah2i1

günler geçiyor..

ve git gide daha fazla yalnızlaşıyorum..

artık iyiden iyiye, öküz gibi gidip gelmeye başladım sınıfa..yurtta bile sanki bir soğukluk var insanlarda..ne bileyim, ya da bana öyle geliyor...

sanki herkes bana karşı cephe alıyormuş gibi..neden lan?

mineden ayrıldım diye değil ya? saçmalık..dünyada ilk terk eden sevgili ben miyim aq?

yurtta tolgayla makaramızı yapıyoruz yine nispeten..ama o okul... o sınıf... lanet olsun... ayaklarım geri geri gidiyor..

girmek, o sıralara oturmak..o suratlarla karşılaşmak bile istemiyorum lan...

sınıfın 65 kişi olduğunu düşünürsek, e zaten 45 tanesiyle filan neredeyse hiç muhabbetim yok..bazısının daha adını bile bilmiyorum aq..

nilay ve kızlar grubu benle iletişimi kesmiş durumda..serhat ve adamlarıyla takılıyorlar artık..serhat ve adamları sınıfın playboy u olma yolunda götlerini var güçleriyle yırtmaya devam ediyorlar..

ceren filan deseniz, hatun benle o geceden beri göz göze bile gelmek istemiyor lan..gözlerini kaçırıyor sürekli..hani bu zamana kadar sikimde değil ama, o kadar yalnız kalmışım ki, artık onu bile farketmişim..

ebru da aynı sayılır..aslında o da yalnız gibi..tek gibi sanki ama sonuçta kızlar her zaman birbirini tutarlar..hele bir de sınıfta çoğunluk olduklarını düşünürsek... zaman zaman başka kızlar ve kız gruplarıyla takıldığını görüyorum..

necati de safın teki zaten..iyi çocuk ama..nereye çeksen oraya gidiyor işte aq..şu aralar o da big king serhat ın güdümünde..göz göze gelmemiz halinde selam vermeyi çok görmüyor sağolsun..

bense tüm bunları gözlemlerken, adeta bir hayalet gibi, aslında olmayan şeylerle kendine bir dünya kuran bir ruh hastası gibi, bedeninden çekilmiş, hissizleşmiş bir ruh gibi dolanıyorum..oturuyorum..izliyorum... sanırım kafayı yiyorum..

beyler gerçekten çok zor günler geçirdim..

tamamen yapayalnız, insanları bana sırt çevirdiği ( ya da benim öyle sandığım) zor... ve acı günler..

bir ara ciddi anlamda sıyırdım..bir gün..

yine böyle muhabbetsizlikten ve karamsarlıktan götümün sikildiği bir gün... öğleden sonra ders amfide.. amfiye girdim..kapı önünde lak lak eden erkek grubunun orada yokmuşum gibi davranmış olmasını pek yadırgamadım... bir kaç adım attım... yanından geçtiğim insanların yüzlerine baktım... beni görmediler..sonra nilayı gördüm... o da beni gördü eminim... ama gözlerini kaçırdı her zamanki gibi... amfinin basamaklarını tırmandım... sırasının yanından geçtiğim insanlar, beni umursamadılar bile... bir kaç basamak daha... gözlerim sınıfı taraya taraya... göz göze geldiğim herkes, ama herkes, neredeyse tepkisiz, başka yöne çevirdi bakışlarını...

orada olduğuma, yaşadığıma..bir varlığa sahip olduğuma dair, en ufak bir kanıt bile yoktu beyler?? yoktum ben?..ölüydüm?..ya da gördüğüm tüm bu insanlar yoktu aslında, hepsi benim sanrılarımdan ibaretti..

gidip en tepedeki sıraya yalnız başıma çöktüm..midemin bulandığını hissediyordum... gözlerim yaşarmıştı... içime, bir sel baskını şiddetiyle hınç dolarken..sessiz çığlıklarım cayır cayır yankılanıyordu içimde.."neden lan?? neden?? nedeeeeeeeen!! ne yaptım ben? ne yaptım da kaybettim her şeyi mi? vardıysa bir suçum, bunun cezası niye şimdiydi? sanki bir tek ben işlemişim gibi!!!"

başım dönüyordu..dünyadaki cehennemim, o gün artık dayanmanın çok çok ötesinde bir sıcaklıktaydı..

yerimden kalktım tekrar.. sert, kararlı adımlarla (ve yine kimse tarafından siklenmeyerek) amfiden çıktım... neredeyse koşar adımlarla tuvalete doğru ilerlerken, bir zamanlar "öteki ben" in işkencelerine maruz kalmış olan naif kişiliğim haykırmaya devam ediyordu "neden? neden hep ben?"
http://fizy.com/tr#s/1ah2hy

..kapıyı çarparak tuvalete girdim..kabinin birine kendimi attım..artık gözlerimden yaşlar boşalır bir halde, kabinin içinde öylece kaldım..hani böyle, hırstan ağlayan çocuklar vardır ya..kendilerini sıka sıka, bir "tısss" sesi eşliğinde, gözlerini iyice yumup ağlarlar..fısıltıyla..

işte öyle ağlıyordum... bütün vücudum gerilmiş, kendini yırtmaya zorlar gibiydi..ellerimle saçlarıma yapıştım..uzun süredir kestirmediğim, şimdiki teodosic modeli saçlarıma..yapıştım..çekmeye başladım... bir yandan da ileri geri hıçkara hıçkara, tıslaya tıslaya ağlıyorum..ağzım burnum salya sümük içinde kaldı... aklımdan milyonlarca düşünce geçiyor, herbirini birbirine karışıp çorba oluyor..

ben ağlamaya, sağa sola yuvarlanmaya devam ediyorum... duvarları dirsekliyorum... alnımı sürtüyorum... vuruyorum..tamamen bir sinir krizi içindeyim..

bir andan sonra iyice başım döndü... mide bulantım arttı..dizlerimin üzerine çöküp alaturkanın içine kustum..

bu istifra beni rahatlatmıştı biraz... genzim yanar, bazım sızıldar bir halde yavaş yavaş doğruldum..kendimden hıncımı almıştım. soluk soluğa, biraz daha kaldım kabinin içinde..sifonu çektim..sesleri dinleyip kimsenin olmadığına kanaat getirdikten sonra kabinden dışarı çıktım..lavaboya gittim..aynada gördüğüm ağzı burnu birbirine girmiş, kırmızı gözlü, çarşamba saçlı ve artık benle fiziksel olarak da alakası olmayan zebaniyle bakıştım...

yüzüme, gözüme bolca su çarptım..ensene..oradan akan damlalarla ta donuma kadar..

sanki üst üste üç halı saha maçı yapmışım gibi bir yorgunlukla, yalpalayarak çıktım tuvaletten..üzerimdeki, epeyce ıslak (yer yer sümüklenmişti..yıkamak zorunda kaldım oraları) gri montumun fermuarını köküne kadar çektim..çoktan derse başlanmış olan amfi yerine, biraz bahar havası almak için bahçeye çıktım.. ve bir kez daha etrafımda cıvıldayıp duran insanlara, ben böyle ölmekteyken nasıl olupta bu kadar neşeli olabildiklerine dair lanetler ettim...

çok zor günler geçirdim beyler..zor günler..zor saatler..her biri bir yıl gibi gelen saatler... bitirmiştim kendi kendimi..her şeyimi kaybetmiştim... bütün arkadaşlarımı... bir zamanlar sevdiğimi sandığım kadını... belki tüm geleceğimi...

yalnızlık, 18 yaşındaki bu yaş fidana çok ağır gelmişti... köküme kadar eğmişti beni... incitmişti...

şimdi diyorum ki..iyi ki de yapmış..iyi ki de kaderim yaşatmış bunları bana... utanmıyorum geçmişimden..utansam, tüm sosyal platformlar arasında en yüksek "taşak geçebilite" katsayısına sahip olan inci sözlükte paylaşmadım zaten...

utanmıyorum... keşke, hiç demiyorum.

çardaklardaki boş bir masaya yığıldım... geriye yaslanıp baharın esintisini az önce soğuk suyla dağladığım yüzümde hissettim... hala hissedebiliyor olmam, ne tuhaf... ve hayatın her daim sizi kendine bağlayacak bir şeyler üretmesi de öyle...
son partı girip kaçıcam arkadaşlar,
http://fizy.com/tr#s/1ah2hx

masada, hafif esintinin üzerimde yarattığı ürpertinin de etkisiyle, kendimi kaptırmış, hülyalara dalmış bir şekilde oturuyordum..

bu kez fazla hırpalamıştım kendimi..daha fazlasını yapmak yerine..bu kez daha ılımlı bir şekilde, hayatımı bir film makarası gibi önce geriye sarıp, sonra da izlemeye başladım..

sahip olduklarım..yitirdiklerim, hiç elde edemediklerim gözümün önünden akıp giderken, koltuğuna yaslanmış, tuzu kuru bir eleştirmen rahatlığı ve gamsızlığıyla izledim hayatımı..aslında sadece dalmıştım, yani rahatladığım filan yok... bu dalgınlığın verdiği rahatlık duygusu ile, extacy nin verdiği mutluluk hissi birebir benziyor bence;

ikisi de yapay..

sahi, nasıl olmuşta becermiştim kendi kendimin ağzına bu derece sıçmayı? bakın bu sefer azarlamadan, sohbet eder gibi sordum kendime bunu..artık daha fazla zorlama, şiddet, savaş yoktu... daha fazla işkence yoktu...

nasıl becermiştin tsigalko? anlatır mısın bana?

nasıl olmuştu da, sadece 3 ay gibi kısa bir sürede, gök yüzünde süzülürken denize çakılıp, yer seviyesinin de altına inmeyi başarmıştın?

3 ay önce..

filmi 3 ay öncesine sardım..o geceye.."kamera, motor!"

... bir yanımda okan..kankam..kardeşim... can kardeşim..

bir yanımda nilay... deli kız... küçük abla..

mine nin yüzümde patlayan flaşını bir kez daha hissettim..nilay kulağıma fısıldamaya devam ediyordu "iyi kızdır mine..iyi kızdır..mine"

sınıfın fıstığı ceylin kahve falımı yorumluyor, serhat piçi komiklikler yapıp bizi güldürüyor, necati çaprazdan göz kırpıyor... tanımadığım..adını bile bilmediğim insanların tanışmaya can atan, hevesli bakışlarıyla bakışlarım kesişiyor..ortam, atmosfer, elektirikten cızırdıyor..sıcaklıktan kavruluyor... ben de soba önündeki minderlerin arasına kıvrılmış bir kedi gibi, dostlarımın ortasına kıvrılmış, bu güzel geceye, güzel duygularla eşlik ediyorum...

... okanı kaybediyorum... tolgayı ve mineyi kazanıyorum..dünyanın en güzel aşkını yaşamaktayım... mutluyum... mutlu olduğumu sanıyorum..bir sarsıntı geçirmişim evet, masadaki dostlardan biri artık sonsuza kadar eksilmiş benim için..ama hayat bileklerimi sıkı sıkı tutmuş, beni gök yüzünde uçurmaya devam ediyor... pes etmiyorum... sevdiklerim etrafımda...

... içerden, yeni bir düşmanla tanışıyorum... oldukça ciddi bir rakip gibi görünüyor..dış etkilerin veremeyeceği hasarları verebilecek kapasitede, ama şimdilik zararsız... hem, kim bozabilir ki yahu benim mutluluğumu ha? kim bozabilir? kim ne yapabilir??..yeni düşmanı pek umursamıyorum...

... savaşın içindeyim, nasıl oldu bilmiyorum ama bu hain hasmım, günden güne kendini kuvvetlendirerek, ruhumun ve kalbimin duvarlarını zorlamayı devam ediyor..aklımı dağıtmam lazım... düşündüğüm her an, biraz daha yaklaşıyorum çatışmanın merkezine..ve bazı dostlarım da, arkamdan işler çeviriyor...

... iyice çetinleşen bu anlamsız ve haince isyandan kurtulmak için spora ağırlı veriyorum... ben, bir sporcuyum..iyi bir sporcuyum ve bunu savaşta delinmez bir kalkan olarak kullanacağım... evet evet..bu beni kesinlikle güvenli limanlara çekecektir...

... basket maçlarını ard arda kazanıyoruz... biz bir takımız... gittikçe ünlenen bir takım hem de... mühendislik fakültesi, fen edebiyatın cool çocukalarını da mağlup ediyor... besyo ile oynayacağız...

... savaşda yenik duruma düşüyorum... ama olsun, başka bir cephe açtım... spora, güzel alışkanlığıma tutundum ve en kısa zamanda bu girdaptan kurtulmanın bir yolunu bulacağım... kesinlikle... takımımız harika... bana mrsiç diyorlar... inanabiliyor musunuz? bu ünvana layık olmak için elimden geleni yapmalıyım... ateşkes istiyorum..ölülerimi bile toplamadan savaş alanından, çekiliyorum..şimdilik...

... mühendisliğin cengaverleri... beden eğitimi ve spor bölümünü de ezip geçiyor... hayatımın en mutlu günlerinden biri... onlarca insan tribünden bana sesleniyor... mrsiç tsigalkooo! diye ismimi, lakabımı haykırıyor... !!!

bir saniye ...

basket maçı...

insanlar..

evet..

hah... bu nasıl daha önce aklıma gelmedi ki benim?

beynimde adeta bir şimşek çakmıştı beyler..evet..hala son bir kurşunum vardı, silahımın namlusunun tam da ucunda hemde...

ya havaya sıkılacak ve tamamen beklenti dışı bir kurşun,

ya da beni bu karanlıklara hapseden kaderimin taa alnına çakacağım bir kurşun...

yutkundum... ikinci şık adına bir gelişme olması adına dua ederek, cebimden telefonumu çıkardım, bir kaç saniye sonra,

o günden sonra sadece bir kez mesajlaştığım ayşenin (two) numarasını bulmuş, mesajımı yazıyordum...

karanlığa sıkılan bir son bir kurşun...
iyi geceler arkadaşlar
takip eden panpalar, bu gece yazamayacağım, cuma akşamı bir sıkıntı olmazsa devam ederiz,

iyi geceler *
iyi akşamlar arkadaşlar,

bu gece tam 12 gibi başlarız, gene 4 e 5 e kadar yolumuz var,

siz şimdiden nevaleleri hazırlamaya başlayın, görüşmek üzere ;)
takip eden panpalara iyi geceler,

part gelene kadar şu sizi biraz eğlendirsin ;)

http://fizy.com/tr#s/13im30
http://fizy.com/tr#s/1d76oq

zor zamanlar geçirdiğimden bahsetmiştim sanırım?* evet..ciddi anlamda dibe vurduğum, sahip olduğum maneviyatın çok büyük bir kısmını yitirdiğim zamanlar..

uçurumun kıyısından nasıl oldu da öyle dönebildim bilmiyorum, harbi harbi delirmiştim oysa ki..hani ölümden dönenler derler ya, "ışığı gördüm" diye..işte ben de "karanlığı" görmüştüm beyler..zihinsel, düşsel ve sonsuz bir karanlık..

intihar edenleri, delirenleri artık anlayabiliyordum..tek farkımız, onların genelde dış kaynaklı sorunlar nedeniyle bu hale gelmesiyken, benim ise, dış bir kaynağın tetiklediği iç bir mihrak tarafından bu hale getirilmemdi.

sanıyorum ki o karanlık dönemleri atlatmamda, en az şansım kadar, aile temelinde aldığım sevgi ve eğitimin de rolü olmalı..eğer bir de sevgisiz bir ailede büyümüş olsaydım, bugün belki de çoktan bir otel odasında alkol, ya da bir bar tuvaletinde uyuşturucu komasından geberip gitmiş olurdum..

velhasıl, aile önemli şey dostlar... aile önemli şey..sırtınızı dönmeyin sakın ola..ihtiyacım kalmadı deyip, bırakıp gitmeyin..çünkü gün gelir hayatınızda, "herkes gider"..ama onlar hep oradadır..siz onların biricik oğulları ve kızlarısınız, bu gerçeği ve aradaki sevgi bağını ise ne değiştirebilecek, ne de koparabilecek bir güç yok..

aile önemlidir... hala bir aileniz varken, gidin sarılın, annenizin yanaklarından öpün, babanızın elinden..kardeşlerinizi gözlerinden..bayramı, seyranı beklemeyin, henüz vakit varken, paylaşın sevgilerini..

gecemize, hikayemizin kaldığımız kısmından devam etmeden önce, behçet necatigil üstadın, beni her daim etkilemiş ve yönlendirmiş olan şu şiirini de sizlerle paylaşmak isterim,

...

sevgileri yarınlara bıraktınız
çekingen, tutuk, saygılı.
bütün yakınlarınız
sizi yanlış tanıdı.

bitmeyen işler yüzünden
(siz böyle olsun istemezdiniz)
bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
kalbinizi dolduran duygular
kalbinizde kaldı.

siz geniş zamanlar umuyordunuz
çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
yılların telâşlarda bu kadar çabuk
geçeceği aklınıza gelmezdi.

gizli bahçenizde
açan çiçekler vardı,
gecelerde ve yalnız.
vermeye az buldunuz
yahut vaktiniz olmadı...
http://fizy.com/tr#s/1d76kh

"selam, nabersin * ?"

ne edebiyat yapacak, ne de kastıracak halim vardı beyler..insan gibi hal hatır soran cinste, aha işte sadece o iki kelimeyi yazıp yolladım..

fazla geçmeden cevap geldi,

"iyidir seni sormalı * haberini alan cennetlik?"

"sınavlar filan işte biliyorsun, bizim bölümü okumak kolay değil :p"

"vay vay mühendis beye bakın siz, havasını da atarmış, nasıl bari iyi miydi sınavların?"

"fena sayılmaz. sen naaptın? okulda mısın şu an?"

"iyi bende, okuldayım bir şey mi oldu?"

"derste değilsen takılalım diyecektim * "

"10-15 dakikaya bitirir herhalde ya, bizim kantine gelir misin gene?"

"olur, görüşürüz o zaman * "

"tamam ;)"

kızla 2-3 haftadır en ufak bir temasım olmamış, ama mesajlaşmamız sanki daha dün berabermişiz gibiydi, yani tabi, tuhaf biraz..fazla basit..gerçi diyorum ya, bu işlerin hepsi aslında fazla basit, onu zorlaştıran biraz da bizim gururumuz, işi yokuşa sürmelerimiz ve burundan kıl aldırmayışlarımız..her iki cins için de geçerli bu, bu derece kasan erkeklerde var yani *, hatta benim o anki halimi bile örnek gösterebilirdik buna..gururlu, kırılgan, naif şey..

oysa erkek dediğin yer yer yavşak, girişken, yılışkan ama tüm bunların ötesinde her hangi bir alanda lider gözükmeliydi...

ozan ı düşümdüm..lan herif 2 ayda 4 tane kıza yavşamıştı be..hemde kendi sınıfından, amına koduğumun, somalililerin ekmeğe olan muhtaçlığı, bu pezevengin ama olan muhtaçlığı kadar değildir herhalde..

nitekim, en sonunda da benim ilk görüşte kapıldığım, yere göğe koyamadığım, kategoriye sokamadığım, hint kumaşı, türk ipeği sandığım biricik sevdiğimi, hunharca elimden alıvermişti...

yavşağın, naif e karşı olan sayısız zaferlerinden sadece biri...

ve pek tabii "hatunların efendi adam yerine piç tercihi"...

iki sevimlinin büyük aşkları (!) dolu dizgin devam ediyordu..kıkırdaşmalar, öpüşmeler, koklaşmalar..eğer sadece tanık olduğum cıvıldaşma sahnelerini yazmaya kalksaydım, bugün hala okulun ilk 3 ayını anlatıyor olurdum... gözümün önünde..her gün..her sabah... her öğlen... bazen okul yollarında, sarmaş dolaş... bazen minibüslerde diz dize..

ama hep gözlerimin önünde..hep..

ozanın hangi alanda lider olduğunu bilmiyorum, o konuda yorum sizin..

ama ben yetenekli bir adamdım..ağzım iyi laf yapardı (eğer o ilk ısınma aşamasını atlatabilirsem tabi), iyi basket oynardım, sesim fena sayılmazdı... iyi de bir adamdım... yani kalifiye özelliklerim daha çoktu benim...

ama kaybettim.

iyi oynayana değil, golü atana veriyorlar 3 puanı..

geldiler, gördüler ve yendiler..bu kadar basit.

şimdi ise artık bambaşka maçlar, bambaşka yarışlar vardı önümde..rakibim herhangi biri değil, sadece kendimdim artık.

..

tuvalete gittim, elimi yüzümü bir kez daha yıkadım..dağınık saçlarıma biraz şekil vermeye çalıştım..o az önceki tecavüze uğramış halimden sıyrılmaya çalıştım..lan zaten kızın yanına zor yakışıyoruz, bir de böyle salaş berduş yarak gibi gidersek hepten piç oluruz hatunun yanında..

20 dakika sonra, besyo kantininde ayşenle masanın birine oturmuş gazozlarımızı * yudumluyorduk ..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder