17 Ağustos 2013 Cumartesi

Nasıl Piç Oldum Anlatıyorum Part 23

yeni üye panpalarıma teşekkürler, ilgilerine karşılık olarak nacizhane cümlelerimle 1. nick altlarını girdim, hür yaşasınlar ;)
panpalar, son iki partımızı girip eskişehir maceramızı noktalayarak kaçayım, bu gecelik bu kadar yetsin.
http://fizy.com/#s/3wa5xq

dağılmıştım..olanları algılamaya çalışır bir şekilde, dalgın ve salak salak gülümseyerek,

"haklısın.." dedim..nasıl bu kadar haklı olabiliyorsun..

"çünkü seni tanıyorum * ".."bir şey soracağım tsigalko, bana samimi cevap ver, o sınıfındaki kızla, olmaması gereken bir şey yaşadınız da o yüzden mi şimdi ayrılamıyorsun? çünkü senin karakterinde bir adamın onu 10 kere terk etmesi gerekirdi şimdiye kadar, kişisel rekorun olsa gerek, kaç ay oldu? 6-7?"

senin ağzına sıçardım ben şimdi ama..neyse..bana karşı nasıl bu kadar patavatsız olabiliyor anlayamıyorum..artık arada sırların da kalmaması sayesinde (daha doğrusu benim sırlarımın kalmaması sayesinde..onun hayatı benim için hala sır..) iyice rahatlamış durumda..belki de aslında başından beri rahat ama ben durumu anlayamamışımdır..bilemiyorum..

ne zamandır biliyor beni? acaba o gün bara gittiğimizde kucağımda dakikalarca oturduğunda da biliyor muydu? ya da ayşegül ü de getirdiğim sefer, ya da beraber takıldığımız ve bana yavşamaktan geri durmadığı herhangi bir sefer?

ne zamandan beri biliyordu?

aslında düşündüm de, bana karşı daha ilk tanıştığımız günden beri rahattı..o tavırları, enerjikliği ve samimiyeti tekrar aklıma geldi..psikopat, belki de daha beni kapıdan girerken gördüğü ilk anda aklına yazmış ve onun gibi olduğumu daha da anladığı her an daha da çok bağlanmıştı..ben onun için gönderilmiş kişisel bir "gift" gibiydim adeta...

karşımdaki kızın, benim dişi versiyonum olduğunu yeni yeni anlıyordum..diyorum ya, ben kolay kolay üzerine alınan tiplerden değilim, çünkü yanlış anlaşılmalar sonucu salak durumuna düşmek en nefret ettiğim ve korktuğum şeydir..o nedenle benim hakkımdaki düşüncelerinden kesin olarak emin olmadan hiç bir kızı yaftalamam..eğer biraz daha yavşak ve "bu kız beni kesiyo" cu adamlardan olsaydım muhtemelen üniversite hayatım boyunca yaşadığım ilişkilerin iki misli kadarını daha yaşardım..ama ben %100 kesinlik ve eminlik isterim...

"bu sefer yanıldın" dedim gülerek.."aramızda seninle olduğu kadar bile bir şey olmadı sevgilimle..yani aynı yatağa dahi girmedik.."

"hımm..gerçi sen ayakta bitirmişsindir onun da işini * "

sonunda sinirlendim,

"ya, bir dakka!..sen hangi cesaretle bu kadar emin ve böyle patavatsızca konuşabiliyorsun anlamadım! bu kadar laubalilik fazla!"

geri adım atar gibi oldu ama dalga geçmekten de vazgeçmedi,

"tamam ya * sadece senin gibi düşünmeye çalışıyorum * peki, taklidinden sakınayım o zaman :p"

"öff..ben salona gidiyorum ceyda.."

"tsigalko!"

"ne?!"

"gitme..gel buraya..gel.."

"ne olur gelmezsem? sırlarımı mı yayarsın?"

"saçmalama..gel şuraya..haftalardır bu geceyi bekliyorum ben... hep sen konuştun da..ben seni zaten biliyorum..sen beni bilmek istemiyor musun?"

iyi yere dokunmuştu kaltak..evet, ben de seni bilsem iyi olur..belki bomboş olan elime bir kaç koz geçer ha?..

celallenip kalktığım yataya yeniden oturdum..gelip kucağıma oturdu, beni yatağa uzattı.."hem yürüyüp hem sakız çiğneyebilir misin?" dedi, o aralar o reklam modaydı, gülüştük.."hem sevişip hem anlatabilirim ben" dedi, daha önce yüzünde pek görmediği türden seksi (bunu yazında komik geliyor ama neyse) bir gülümsemeyle gözlerini irileştirerek yüzümü ablukaya aldı..ben de dayanamayıp gülümsedim..dudaklarımız tekrar buluştu..

o gece saatlerce seviştik..bir ara üzerimizde sadece iç çamaşırlarımız kaldı, sonra tempo azalınca üşüdük, geri giydik..sonra tekrar çıkardık... tekrar giydik...
arada konuştuk, söz verdiği gibi, ama daha çok seviştik..o dalgacı, hasta ruhlu kızın böyle naif ve duygu dolu sevişebilmesi beni epey şaşırtmıştı..
gerçi, sanırım biz ruh hastalarının genel özelliydi bu, misal ebru, o da normal değil, ama öyle bir öpüş yok yani..26 yaşımdayım, daha hala ebru gibi öpüşen birine rastlamadım..sonra ben, kendim,ayıptır söylemesi iyi sevişirim, (öyle diyorlar :p) ve hayatım boyunca rastladığım ve bir tanesi daha hikayemize konuk olacak olan bir kaç deli daha..

hepsinin, hepimizin ortak özelliği bu olsa gerek... güzel öpüyoruz..güzel seviyor, güzel okşuyor, güzel sevişiyoruz..belki de ruhumuzdaki karanlıkları, ancak böyle anlarda, böyle davranarak örtebiliyoruz..

o gece, hayatımda ilk ve son kez, resmiyette sevgili olduğum insanı aldatır ve kendi gözümde, sonsuza kadar silemeyeceğim bir şekilde "şerefsiz" damgasını yerken, tuhaftır ki hiç pişman olmadım..
hatta mutlu bile oldum diyebilirim..
bunda biraz da ceyda ile paylaştığımız şeylerin etkisi var..o gece bana anlattıklarını henüz kimseye anlatmadım..buraya da yazmayacağım, çünkü bu benim hikayem ve korkarım onunkini yazarsam, benimkine olan bütün ilginiz kaybolacaktır..çünkü bana bile hala kendiminki, onun anlattıklarının yanında değersiz geliyor..

tanıştığımız, konuştuğumuz, seviştiğimiz her insandan bir şeyler öğreniyoruz..ben de o gece çok şey öğrendim..bir şeyler (yine ve yeniden) değişti..bazı taşlar yerine oturdu, bazıları da olmaması gereken yerde olduğu için devrilip gittiler..

tsigalko, o gece resmen restore olmuştu..knightçıların deyimiyle, bildiğin patch gelmişti var olan sürümümün üzerine..

neye niyet, neye kısmet değil mi a dostlar?...
http://fizy.com/#s/2jxi15

ertesi gün çok daha eğlenebildiğim bir gün olmuştu, sonuçta artık kasmıyordum, kafama takmıyordum, yine bara gittik, doyasıya coştuk, eğlendik, saatlerce dans ettik ceyda ile, bir ara o kadar koptuk ki, etraftakiler filan okey çekmeye başladılar, resmen filmlerdeki gibi..iki deli birbirini bulmuş, nükleer bir etki yaratıp, yükselen mantarsı toz bulutu gibi, tüm dikkatleri üzerilerine çekmişti..

bu kızla beraber romayı bile yakardık biz..kendimi sikik fransız filmlerindeki uçuk çiftler gibi hissediyorum..
biraz içip kafayı da bulunca sokakları birbirine kattık, sanırım bizim çocuklara da zor anlar yaşattık, ama onlar da geniş adamlar olduğu için engellemekten ziyade ortak oldular, o gece üniversite caddesindeki bizim o gubidik hallerimizi görenler için eve gidildiğinde konuşup gülünecek komik bir anı olduk..

alper ve ilaydayı bıraktığımızdan daha kötü bulmamız ise bu gezi adına tek olumsuz şeydi diyebilirim..sanırım alper tekmeyi basacak bir kaç gün içinde..ama adam da haklı aq..o sıfat çekilir mi bir ömür..hatunun yüzü her daim memnuniyetsiz, her daim kavgalı..bu hikayeyi okumak gibi bir hataya düşen kız var mıdır bilmiyorum, ama varsa onlara direkt olarak bir tavsiye (sizlerin aracılığıyla da en-direkt olarak verilebilir tabi); dünyanın en güzel kızı ya da kadını olmanız bile, bir erkeğin somurtkan bir yüzü ömür boyu çekmesini sağlayamaz..

yani en iyi ihtimalle bir taraflarınız buruşuncaya kadar çeker, sonra ilk fırsatta taça atar sizi..

ve tam tersi ise, sadece pozitif, güler yüzlü bir kız olarak bile, fiziksel yeterlilikleriniz pek iyi durumda olmasa bile* sizlere layık, kıymetinizi bilecek ve sizi gerçekten mutlu edebilecek hayat arkadaşları bulabilirsiniz kendinize ki çevremde de epey örneği vardır, hepinizin çevresinde vardır..

hem tipsiz* hem de somurtkan olanları ise dildoya..öhm şey..allaha havale ediyorum..

gece, ev sahiplerimizin söz verdiği gibi topluca bir şeyler yaptık, "okey döndük"

hayatım boyunca oynadığım en kötü oyundu diyebilirim, 3 ü bir kaç kez 9 olduğunu iddia ederek gerekli serilerde kullanmak istedim *

hiç öyle sarhoş olmamıştım..ama o kadar da çok içmemiştim oysa ki..yani, daha yüksek skorlu gecelerim olmuştur..ama bu sarhoşluğu arttıran başka bir etmen vardı..biliyorum..ekstra bir sarhoşluk..

pazartesi sabahı, çocuklarla vedalaşık bizlere gösterdikleri misafirperverlik için teşekkür ettik, şöförümüz cihan da, sevgilisiyle yeterince düzüşmenin verdiği rahatlık yüzünden okunur bir şekilde bize katıldı (uzak mesafe ilişkisi zor iş be beyler). arabaya binip şehrimize doğru yol almaya başladık..akşama oradayız..

yolun büyük kısmını ceyda ile el ele gittik, bana laf atmak için arkaya döndüğü anlardan birinde bizi öyle gören alper in yüz ifadesi unutulmaz cinstendi..ilayda la molalar dahil hemen hemen hiç konuşmadılar..desenize..buraya son derece karışık duygular içinde gelen 4 kişinin hisleri, sonunda bir limana demir atmayı başarmıştı..bir ilişki bitiyor, bir diğeri başlıyordu... kader..

ama uzaklarda bir yerde,

grubun epey dışında,

bambaşka bir limanda,

bitmesi gereken bir ilişki daha vardı,

lanet olsun ki kırılması gereken bir kalp daha..

sevgili benim neyimeydi ki?

bana sevgili değil,

bir suç ortağı lazımdı..

ve sanırım ben o ortağı buldum..
takip eden panpalarıma iyi geceler..bu gece epey rahatladım lan bunları yazınca, sizleri seviyorum görüşmek üzere.. *
şöyle bir şey panpam, buffalo olarak geçiyor ama ben bizon demeyi daha çok seviyorum, söylenişi hoşuma gidiyor,
bizon-bizon-bizon..bir kaç kere tekrarlayınca beyin ambelesi geçirtebiliyor, çok hoş *

http://www.agaclar.net/galeri/showimage.php?i=216
iyi geceler panpalar, affınıza sığınarak bu akşam da mola vermemiz gerektiğini söylemem gerek,
el classico izliyorum, ondan sonra da yatmam lazım. ilerleyen gecelerde görüşmek üzere *
takip eden panpalara iyi geceler,

saat 01.00-01.30 gibi gelmeye çalışacağım, işimi bitirebilirsem daha erken de olabilir. yorumlarınız için teşekkürler, başlık altında görüşmek üzere ;)
iyi geceler panpalar, işlerin ancak yarısını halledebilmiş olmama rağmen söz verdiğim için geldim. ama çok fazla kalamayacağım, 3-4 part atıp zamanı biraz ileriye sararız.

sorulmuş, cevaplayayım bu arada, ceyda ile cinsel münasebetimiz * olmadı, ama olmuş kadar oldu diyebilirim, daha çok hoşuma gitti hatta, sonrasında püsürüyle uğraşmak zorunda kalmıyorsun. yabancı ülkelerde durum nedir tam bilemiyorum, sadece iki kere kısa süreli olarak yurt dışına çıktım. ama muhtemelen orada gençler sevgilileriyle tam anlamıyla sikişebiliyorlardır, burası ise türkiye beyler, sikersiniz üzerinize kalır, zaten kolay kolay vermezler de,hadi verdiler diyelim, elli tane teranesi var ondan sonra..

o yüzden bakmayın siz, sürttürmek filan da iyidir, iki dakika zevk alıcam diye kafanızı allak bullak ettiğinize değmez, ayık olun, amerikada yaşamadığınızı bilin,ona göre hareket edin. ;)
http://fizy.com/#s/12810x

nihayet şehre ve pause lediğim hayatıma geri dönmüştüm. tuhaf, ama eskişehirde geçen bu haftasonu, bana kendimi adeta farklı bir boyutta hissettirmiş, sanki geride hiç bir şey bırakmamışım, buranın dışında bir hayatım yokmuş gibi düşündürmüştü.

gözlerimin açık olduğu bir rüya gibiydi bu hafta sonu, sonunda ise, her rüyada olduğu gibi bundan da uyandım malum.

pazartesi günü uyuyarak geçirdikten sonra, gece ebruyla buluştuk. beni çok özlediğini söylüyordu, gece boyu yapmadığı şirinlik kalmadı,

"kız, bir hafta sonu yokum diye böyle oluyorsa, ara tatillerde napıcan sen * , acaba arada böyle özletsem mi kendimi bir kaç gün? :p"

"üff ne var ya, özledik işte, bir de bugün yanımda böyle bir boşluk filan..alışık değilim * sen özlemedin mi?"

güzel soru..

o gece, en iyi yaptığım şeyi yapıp, rol yapmaya devam ettim..söylenecek sözler ve alınacak bir karar vardı evet, ama öncesinde bunu bütün yönleriyle kafamda tartmam ve en uygun yöntemi seçmem gerekiyordu..ikinci bir mine faciasıyla karşı karşıya olabilirdim..hatta daha da beteriyle..

ebruyla geçen cıvıltılı gecemizden sonra, aslında şu anda sahip olduğu huzuru ve ortamı bozmanın hiç mi hiç gereği olmadığını hissediyordum. ama öte yandan ceyda ile ortak yönlerimizin, ortak acılarımızın ve amaçlarımızın da fazlalığı, onun benim için uzun vadede çok daha uygun bir eş olabileceğini, onunla daha mutlu ve huzurlu olabileceğimin habercisi gibiydi..

insanoğlu işte..hep daha fazlasını istiyor,
daha iyisini,
daha güzelini,
daha pahalısını,
daha parlağını,
daha göz alıcısını,
daha özelini..

hep daha fazla..hep..bunun bir üst limiti yok neredeyse..günün birinde, artık neredeyse her şeye sahip olduğunuz anda, ya da daha doğrusu, her şeye sahip olduğunuzu sandığınız anda, aslında elde etmesi en kolay olan şeyi "mutluluğu" elde edemediğinizi görüyor ve bir gece, bir otel odasında ya da evinizde aşırı dozda uyuşturucu ya da alkolde ölü bulunuveriyorsunuz..

bunun örnekleri o kadar fazla ki, zaten çoğunu siz de biliyorsunuz, jimi hendrixler, kurt cobainler..geçenlerde amy winehouse..bir zamanlar marilyn monroe..

her şeye sahiptiler..para,şan, şöhret, saygı, hayranlık..her şeye..

ve bir gün, kendi nefisleri adına en yukarıya, zirveye vardıklarında, aşağıya bakmayı akıl ettiler nihayet,
zirvedeydiler! her şeyin üzerinde..her şeye sahip!

tek bir şey hariç belkide..gerçek bir sevgi ve huzur..zira insanlar onları sadece ünlü,yetenekli ya da zengin olduğu için seviyordu, ya da en azından onlara öyle göründü..

işte bu sefer, fellik fellik aramaya başladıkları mutluğu(daha doğrusu sahtesini), zararlı alışkanlıklarda ve bağımlılıklarda buldular,
sonra biz de onları hayatlarının baharında otel odalarında ölü halde bulduk..

insanoğlu çok tuhaf..her zaman kıskanılacak bir şey bulabiliyor, sahip olduklarını kolayca değersizleştirip, kağıt üzerinde, onun sahip olduklarına kıyasla çok daha kolay elde edilebilen şeyler için gözünü karartıp, o zirveden kendini aşağıya bırakıveriyor..

işte ebru da, benim zirvemdi bir nevi..hayatım boyunca sahip olamadığım huzuru ve bağlılığı veriyordu bana, biliyorum ki benim onun kadar kimse sevemezdi..

ama ben de baktım o zirveden aşağıya..aşağıdakiler, benim sahip olduklarıma imrenirken, ben, onların "gerçek mutluluk"larını kıskandım, kendiminkinin sahteliğine, kendimi inandırarak..

ve ceyda, benim olası bağımlılığım olmak için çok ama çok uygun görünüyordu..kendimi tepeden aşağıya bırakma nedenim..hiç açılmayacak ya da yarı yolda sönecek olan paraşütüm..yere çakılma sebebim..

sendelediğimi hissettim..zirvenin oksijeni fazla gelmişti..başım dönerken, kendimi, biraz da istem dışı bırakıverdim boşluğa..
buluşmadan dönünce, ertesi gün, okul çıkışı ebruya durumu anlatmaya karar verdim.

o gece, uzun bir aradan sonra tavanı seyretmiştim yine.. diğer odanınkinden pek de farklı sayılmaz, ben daha ziyade oraya alışkındım ama, bu da aynı.. tavan tavandır işte *

yurt servisinin içinde tolgayla yan yana yol alırken, vefalı dostum bendeki sıkıntıyı farketmiş olmalı ki sordu,

"noldu la daha kendine gelemedin herhalde, daha bana anlatacakların var ona göre ;)"

"iyiyim ya..anlatırım kanka.. zaman bol.."

"sen bir şeye mi bozuldun yoksa yorgun musun aq?"

"yorgunum be abi.. neye bozulcam"

"ne biliyim, bi durgunluk var da üzerinde.."

"uyumamaya çalışıyorum.."

"aynen lan..şu gece oturmalarını azaltmak lazım, öğlene kadar ayılamıyorum sonra"

tolga benim uykusuzluğumun gerçek nedenini henüz bilmiyordu..ona olanları henüz tam anlamıyla anlatmamıştım..bu gece yapacağım harakiri den de haberi yoktu tabi.. söyleyip de aynı sitemleri duymak istemiyordum..bu benim hayatım.

araçtan indim, beynimi oyan düşüncelerle dalgın dalgın sınıfa giden koridora girdiğimde beni büyük bir sürpriz beklediğini nereden bilebilirdim?
ozanın sitem dolu sesi yankılanıyordu, "ne istiyor bir bilsem anlamıyorum ki abi! her şeyimi verdim ya..her şeyimi!"

kulak kabarttım, koridordaki kaloriferlerden birine yaslanmış, başındaki iki üç elemana dert yanıyordu.. çocuklar bunu teselli etmeye filan çalışır gibiydi..

kalbim yerinden hopladı, lan yoksa?!

heyecanımı saklamaya çalışarak sınıfa girdiğimde, ayşen in, çengel burun ve bir kızla daha sıranın birinde yüksek fısıltılarla konuştuğunu gördüm, ayşen in yüzü epey bozuk görünüyordu, ağladı, ağlayacak..

şu, duygularımın yüzüme vurması olayı belki de en çok o an zor durumda bırakırdı..ama tabi bunun kontrolü üzerinde çalışmamış olsaydım. bir süredir, beni surları olmayan orta çağ şehirleri gibi savunmasız bırakan bu özelliğimi artık kontrol edebiliyor, dahası yönlendirebiliyordum.. böylece yüzünden anasının kızlık soyadı bile belli olan bir adamken, yavaş yavaş "pokerface" denen tipe dönüşmeye başlamıştım.
hakkını verelim, bu konuda en büyük yardımcım ebru oldu (tabi farkında olmadan), zira kız bu konuda doğuştan yetenikliydi, biliyorsunuz, ebru ve ifadesiz suratı ;)

gidip benimkinin yanına oturdum, selamlaştık, öpüştük.. sınıf henüz boş sayılırdı, erkenci olan belli kesim gelmişti sadece..ve o belli kesimin içinden nefret ettiğim ayşen-ozan ikilisinin arasında bir takım olumsuz gelişmeler yaşanıyor gibiydi. malum, az sayıdaki tayfa bunları çember içine aldıysa.. muhakkak bir şey var demekti..

beklentimi ve sevincimi gizlemeye çalışarak ebruyla havadan sudan konuşmaya çalıştım..

bir süre sonra sınıf doldu, nihayet hoca da geldi, herkes yerli yerine oturunca fark ettiğim bir detay yeniden kalbimi gümbürdetmeyi başardı,

birbirinin siyam ikizi gibi, göt göte dolanan süper çiftimiz, bu sefer birbirinden bir kaç sıra uzaklıkta, ayrı oturuyorlardı..

ciğerlerimden, midemden yükselen "ohh olsun" dalgasını kontrol etmek çok zordu gerçekten.. resmen çalkalanmış şişe kolalar gibi köpük köpük olmuştu içim..bir açılsa, şampanya gibi püskürecek..

kavga etmişlerdi..hem de pek hafif sayılmayacak biçimde olsa gerek.. ilişkilerinin stabilitesi bozulmuştu..

gülümsemek için kıpraşan dudaklarımı zar zor hakimiyet altına alıyordum.. orospu çocukları ayrılacak mıydı yoksa?

hem de sınıfın içinde tartışmış, küçük çapta da olsa rezil olmuşlardı..

bu çapın pek küçük olmadığını, bu gün mevzuyu ebru dahil 3-4 kişiden daha duyunca görmüş oldum..

sınıf çalkalanıyor gibi görünüyordu..ee, milletin ağzı torba değil ki büzesin.. zaten millet olay olsun diye bekliyor aq..

bu arada yanlış anlaşılmasın, milletin gelip de bana söylediği yok "bunlar kavga etmiş" bilmem ne diye..ben duyuyorum konuşmaları, kulak misafirliği gibi..

bana direkt olarak söyleyen sadece ebru ve necati oldu,

ebru, "senin kankalar kavga etti bugün" diyerek beni epey gıcık etmeyi başardı..
necati ise, "abi ayşenle ozan, tartışmış galiba, duydun mu?" gibisinden temkinli bir şekilde içindekini çıkarttı,

ben de, "beni enterese etmez, beter olsun amklar" diyerek kendimle çelişen gülücüklü cevaplar verdim..

evet..
beni enterese etmezdi,
ama hoşuma da gitmedi desem yalan olurdu... bir zamanlar bana kapasitelerinin üzerinde acılar yaşatan bu iki vasat ve değersiz varlığın, şimdi kendi başlarını yemesi hoşuma giderdi..

kimin gitmezdi ki?

hım..

alper in gitmezdi..

ama benim hoşuma gitti işte..

ve sanırım, bir süredir kendime sorduğum soruların da cevabını bulmayı başarmıştım o gün..

ama ortaya yepyeni bir soru çıkmıştı bu sefer.. yepyeni bir "sorun"...
cevaplanan sorum, yani "acaba ayşeni gerçekten sevmiş ve bana attığı kazık yüzünden mi böyle kötü etkilenmiştim? yoksa zaten benim bok yoluna giresim vardı da, bu olay bahanem mi olmuştu?" sorusu, nihayet cevabını bulmuştu..

benim ayşeni sevdiğim filan yoktu beyler.. yani, sevmiştim tamam ama, öyle aşık filan olmamıştım.. sadece, biraz fazla hoşlanmıştım.. aşık olan alperdi.. onun, sinem e olan aşkı, katıksız, yalansız ve tamamen gönüldendi..,işte bu yüzden, kız ona hayatının kazığını dahi atmış olsa, başına kötü bir şey gelsin istemez, geldiğinde de üzülürdü.. zaten o olaylar neticesinde, en çok o üzülmüştü...

oysa bana bakın! ayşen mutsuz olacak diye, neredeyse zil takıp oynayacağım!

uzun süredir cevaplandırmaya çalıştığım, ama bir türlü objektif yaklaşamadığım bu soruyu, böylelikle ortadan kaldırmış oluyordum..

hayır, ayşene en başında bile aslında aşık olmamıştım..

ve evet, benim, içimdeki şerefsizi ortaya çıkarmak için sadece bir bahaneye ihtiyacım vardı ve, tıpkı franz ferdinand ın avusturya-macaristan tahtının veliahtını vurması, nasıl "sözde" savaş nedeniyse, ayşenin bana attığı kazık da, benim sözde piç olmaya çalışma nedenimdi..

olmayan bir şeyi yaratmaya çalıştığım filan yoktu benim.. zaten olan, ama sevgi dolu aile ortamı ve iyi geçirilen bir ergenlik dönemi nedeniyle üzeri kapanan, körelen bazı özelliklerimi ortaya çıkarmaya çalışıyordum sadece..

tsigalko bunca zamandır sadece özüne dönmeye çalışıyormuş...

bu ani keşfimden ötürü, sevinsem mi, üzülsem mi bilemedim..

ama kaygılanmam gereken başka bir mevzu vardı şu anda önümde.. ebru ile olan ayrılma planım..

eğer ayşen ve ozan ayrılma durumuna gelmişse, ve ben de tam bu olayın üzerinde ebru ile köprüleri atacak olursam... aman allahım, bunun ne kadar korkunç şekillerde yorumlanabileceğini düşünemiyorum bile... of of of..evlerden ırak..

hay amına koyayım ya..ne olurdu bir hafta sonra filan kavga etseydiniz? hem o zaman durum tam tersi anlaşılırdı ve ayşen kaltağı zor durumda kalırdı..

oysa şimdi ihale bana kalmıştı..

ilişkimizi ve onun sözde kusursuzluğunu neredeyse tüm sınıf bilirken, böyle bir olayın ertesinde bu ilişkiyi bitirmek, hem ebrunun hem de insanların kafalarında, benimle ilgili, asla düşünmelerini istemeyeceğim türden yargılar oluşturabilirdi..

gerçi kimin ne dediği çok da sikimde değildi ama, beyler..ne olursa olsun, orası benim sınıfım..ve böyle bir durumun üzerine, orada 2.5 sene daha geçmek bilmez yani..o yüzden aptalca bir hareket yapmamam lazım.. insanların bana karşı en azından nötr olması lazım.. eğer şu anda ve şu durumda ebruyla ayrılacak olursam, içten içe herkes bana kin güdüp "vay orospu çocuğu vaayy" diyecektir..

kendime acımıyorsam bile anneme babama acıyorum..her ne kadar, gözümde değersiz insanlardan gelecek olsa da, bu tarz düşüncelerin hedefi olmayı hak etmiyorlar..

diyorum ya..bir soru cevaplanıyor, yerine hemen daha zor bir başkası geliyordu başıma..

şimdi ne halt yiyecektim ben beyler?
panpalar, söz verdiğim üzere bir kaç part attım, gidip işleri yetiştirmem gerek. anlayışınız ve yorumlarınız için teşekkürler,

görüşmek üzere *
iyi geceler panpalar, bu gün dün gecenin üzerine zorlu bir gün oldu, o yüzden çok yoruldum. hikayenin sağlığı açısından yarın akşam devam etsek daha iyi olur. hafta sonu epeyce yazarım diye düşünüyorum, muhtemelen dönemi bitiririz.

yarın gece görüşmek üzere, yorumlarınız için teşekkürler *
güzel bir pazar gününden hepinize selamlar panpalar,
bu gece 23.00 gibi başlarız, uzun bir gece olabilir, depolarınızı doldurun, yedek yakıtınızı da almayı unutmayın. görüşmek üzere *
takip eden panpalara iyi geceler, ev dolu, çaktırmadan yavaş yavaş yazmaya çalışacağım ;)
sıkıntı var..

göz göre göre, sırf daha fazlasını elde edebileceğime kendimi inandırmam yüzünden, huzurumu bozmak üzereyim..

normalde bu gece ebru ile buluşup, ona kararımı bildirmem gerekiyordu ama bu son yaşananlardan sonra bunu biraz ertelemenin ve biraz tavsiye almanın iyi olacağını düşündüm. ebruyu ekip, ceyda ile buluştum. size bu kızı pek iyi tanıtamadığımın farkındayım, ben, onunla bir araya gelince, kendimi, sanki yıllardır özlemini çektiğim eski bir dostla karşılaşmış gibi hissediyorum..şu son paylaştıklarımızın ardından.. onun bütün gece göğsümde uyuduğu, omzumda ağladığı o gecenin ardından..

çok derinden ve keşfedilmemiş bir şekilde aramızda bulunan bağın ortaya çıktığı o geceden sonra, ceydayı ciddi anlamda, her dakika yanımda istiyor, onunla paylaştığım her şeyden keyif alıyorum.. acaba bana büyü mü yaptı amk? *

geceki buluşmamızda da önce biraz hasret gidermiş, sonra da genel mevzulardan konuşmaya başlamıştık. bir şekilde konuyu ebru-ben ve ceyda üçgenine getirdim.. evet doğru tahmin ettiniz, tavsiyeyi isteyeceğim kişi, ceydadan başkası değildi..
bu sabah sınıfta yaşananları detaylıca anlattım, sonra da fikrini sordum,

"yani, ceyda, biliyorsun, şimdi ben böyle bir şey yaparsam, tamamen yanlış anlaşılacak.. ebrudan ayrılmam şu aşamada zor görünüyor.."

kız biraz düşündü.. sonra gülümsedi..ben, onun yanında bu derece rahat konuşabildiğim için hem şaşırıyor, hem de seviniyordum, nasıl bu kadar anlayışlı olabiliyordu?

"hımm..o zaman onun senden ayrılmasını sağlarsın? ;)"

"nasıl yani?"

"bizi anlat?..geçirdiğimiz geceyi, aslında nerede olduğunu? zaten bunları duyunca.."

içim titremişti.. karşımdaki tehlikeli güzelliğe baktım..tam bir suç ortağı..

"... iyi dedin de..onu söylemesi de kolay değil ki?"

"sadece doğruları söyleyeceksin sevgilim?..belki de ilk defa ona karşı tamamen dürüst olacaksın, bir de böyle düşün.. ;)"

içimden biraz kızmakla beraber söylediklerine hak verdim.. doğru..ebruya karşı pek çok kez samimiyetsiz davranmıştım.. daha çıkmaya başladığımızın 2. günü, geceyi başka bir kızla geçirmiş, bunu da güya vicdan yaparak, yarım yamalak ve çarpıcı gerçeklerini örterek söyleyebilmiştim.. daha sonra da pek çok kez, yazın, sırf kendi rahatım ve bencilliğim adına ufak ufak yalanlar ve kaçamaklarıma devam etmiş, bu yılın başlamasıyla beraberse, onu iki ayrı kızla önce düşünsel, sonra da biriyle fiziksel olarak aldatmıştım..

kendime karşı bile dürüst olmamıştım ki, ona karşı olabileyim.. başından beri, herkesi kandırmıştım..
biraz daha fikir alışverişinin ardından, ceydanın önerisini kabul ettim. böylece topu ebruya atmış olacak, onu terk etmek zorunda kalmayacaktım..o duyacaklarına kızarak beni terk edecekti..

"zaten, bunun üzerine bile seni bırakmazsa, o zaman ben aradan çekilir giderim.." dedi ceyda ciddi bir ses tonuyla,

"gitme.. gitmezsin" diyebildim aniden.. tuzağa mı düşmüştüm ne?
" gitmene gerek kalmaz çünkü, beni çok seviyor evet ama bunları duyduktan sonra kalamayacak kadar da gururludur ebru" dedim..

gururlu.. beni seviyor..

güzel özelliklerini saymak bile içimi acıtıyordu.. acaba bile bile ateşe mi yürüyordum? ne vardı sanki huzurumu bozmasam?

kafamda uçuşan son tereddütleri, ceydanın teredütsüz öpücükleri alıp götürmüştü,

"hayatım, saçımı boyatmayı düşünüyorum, senin de fikrini almak istiyorum ;)"

çakma sarışınlıktan vazgeçmeye karar vermişti anlaşılan.. kızların genelde bu tarz şeyleri sorma huyu yoktur, bildiklerini okur, değişimlerini kafalarına estiği gibi yaparlar ve karşılarındaki erkeğin bunu sorgusuz sualsiz kabullenmesini ve beğenmesini beklerler..

ama ceydanın genellemelerin çok dışında bir kız olduğunu hepiniz biliyorsunuz,

omuzlarına dökülen dalgalara baktım.. gözlerini, yüzünü, beyaz tenini inceledim..ne yakışırdı ona? bize?
saçlarını okşadım, gülümseyerek, gülen gözlerinin içine baktım;

"kızıl olsun.."
şimdi biraz ileriye sarmak istiyorum,bir hafta sonraya yani ebru ile nihai konuşmamızı yaptığımız o geceye gideceğiz..

öncesinde, kontakta olduğum insanlara ve onların son durumlarına genel bir bakış atalım istiyorum;

bir zamanlar kardeşim gibi olan, şimdiyse benden binlerce kilometre uzakta, ve muhtemelen benden binlerce kat daha mutlu bir hayat yaşayan eski kankam okanla başlayalım,

okanla hafta da 2-3 kez msn üzerinden görüşüyoruz.. enternasyonel ilişkisi devam etmekte, kanadalı yengemiz ile gayet mutlular, okula ve ülkeye iyice alışmış.. alışır abi..o adam her yere uyum sağlar.. bunca zaman oldu, hala daha okan kadar babacan, mantıklı, olgun, adam gibi bir adam daha görmedim. adam sanki dünyaya iyilik ve karakterlilik timsali olmak için gelmiş aq..nasıl bu kadar düzgün olunur, imreniyorum..

uzaktan ve sadece harflerle konuşuyor olmak bile içime tanıdık bir sıcaklık ve dostluk duygusunun dolmasına yetiyor.. kesinlikle bağlantıyı kesmeyeceğim bir adam işte..

dahası, bu yaz beni amerikaya çağırıyor.. müthiş şaşırmak ve sevinmekle beraber, net bir şey söyleyebilecek durumda değilim, antalya, ankara filan değil aq, amerika orası.. resmi ve gayri resmi (ailesel) bir düzine izin ve işlem gerekiyor, öyle ha deyince kalkıp gidilecek bir yer değil yani..
yine de biz hayırlısı diyelim *

sonra tolga var tabi,

şimdiki kankam, okan gibi dinlendirici ve güvende hissettirici bir havası olmasa da, tam anlamıyla aynı dilden konuştuğum bir adam,(en azından normal karakterimin aynı dilden konuştuğu diyelim.. anormal olanla konuşabilen tek kişi ceyda.. belki biraz da alper..) hatta aramızda kendimize özgü bir dil yarattığımız bir dostluğumuz var,
leb demeden "çorum" diyebilir hale gelmişiz..
ortak zevklerimizin çokluğu ve tolganın da stabil, sakin bir adam olması dolayısıyla, aramız son derece iyi.. sanırım tek kötü özelliği beni biraz fazla yargılaması..

eskişehirdeki gecelerimi anlattığımda epey kızdı, resmen baba moduna girdi, bir ensemi tokatlamadığı kaldı aq..sanırım bana olan sevgisinden ötürü böyle yapıyor zira benim bile bile kendi huzurumu bozmak üzere olduğumu, dışardan bakan bir göz olarak çok daha rahat bir biçimde görebildiği aşikar..

ceyda ile başlayacak olan (hatta başlamış olan) ilişkime kesinlikle onay vermiyor ve "abi ikiniz bir aradayken ben de orada olmak istemiyorum, hiç şekilde.." diyerek tavrını koyuyor.. anlayacağınız ebruylayken olduğu gibi 2 ye 2 takılma durumları yalan olacak..

ebru demişken, tolganın bu tepkisinin sebebi, biraz da ebruya (nilayla işi bağlamasına yardım ettiği için) olan sempatisi ve kendini borçlu hissediyor oluşu olabilir..

yine de tolga hala benim 1 numaralı kankam ve seneye eve çıkma konusunda konuşup hemen hemen anlaşmış bulunuyoruz..bu konuda ilerleyen bölümlerde detaya gireceğim..
bir başka yakın arkadaşım, alper var..

beni biraz daha farklı bir biçimde algılayabilen, benimle benzer geçmişe sahip, tolga ve okan ın aksine epey hareketli, ama yine, iyi kalpli bir adam olan alper..

beraber eğlendiğim, pek çok şey paylaştığım bir çocuk. onunla olmak keyifli, dertten, tasadan uzak ve her zaman yeniliklere açık bir durum. sayesinde pek çok insan tanıdım, onlardan biri, şimdi sevgilim oluyor.
alper bu duruma epey şaşırmış olmakla beraber, en azından artık rahatsız olmuyor, sonuçta ne olursa olsun, artık birilerini aldatmak zorunda kalmayacağım ve ceyda ile yaşadığımız şeyin de bir adı olacak. böylece o da "yanındaki kızı koruması gereken adam" görevini yapabilmiş olacak.
ilayda ile ayrıldılar.. çok da üzülmedim açıkçası.. kız, takımın pas trafiğini yavaşlatan selçuk şahin gibi amına koyim.. aradan çekilmesi iyi olacak.. böylece alperle bir araya geldiğimizde artık daha az kasarak ve daha çılgınca takılabiliriz... ben, çılgın sevgilim.. isimleri lazım olmayan bir kaç çılgın kız daha..her seferinde yeni yüzler.. yeni ortamlar..
bir de sınıfta yeni bir elemanla tanışmış, ben de tanıştım, nurettin diye bir çocuk.

artık ilayda ile oturmadıkları için (hatta mümkün olduğunca birbirlerinin olduğu tarafa bile bakmıyorlar), sınıfın dolu olduğu bir gün bu çocuğun yanına oturmuş, öyle muhabbet olmuş filan.. normalde belki dikkatini bile çekmeyecek bir adamla, böylece arkadaş olmuşlar..
bu nurettin dediğim çocuk, tam bir karikatür aq..saçlar kıvırcık, sakallar kıvırcık, siyah çerçeveli gözlükler, sevimli bir surat..
hani birinin yüzüne bakınca, "la bu bebe iyi bir çocuğa benziyor" dersin ya, aynen öyle, ılımlı, sakin, sevimli bir adam,

hatta ben kendisine tanıştığımız aman,
"kardeşim sen makinecilere benziyorsun daha ziyade, böyle saç sakal gözlük filan " deyip gır gır geçmiştim, adamın hoşuna gitti aq *

makineci nurettin,

bu ismi de ilerde epey duyacaksınız.

ve yakın kontakta olduğum, son hemcinsim, necati, namı diğer "neco"..
necatinin serhat ve piçlerinin ne mal olduğunu anlamasının ardından, soluğu yanımda alması ve beni orada yaşadığı bazı durumlar hakkında -ayrıca ibnelerin hakkımda, kendi aralarında ve başkalarına karşı konuştuğu bazı şeyler hakkında- bilgilendirmesi de, ona yeniden kucak açmamda etkili oldu.
necati için en başlarda bir şey söylemiştim, hatırlarsınız.. hani, böyle varlığı sanki pek bir şeyi etkilemiyor gibi görünür, ama olmadı mı da arasınız, "lan neco da burda olaydı keşke" dersiniz.. öyle bir adam, her eve lazım *

düşman cephesine gelince... (ilk okullu gibi hisettim kendimi böyle deyince * )
ozan pezevengi, ayşen ile işleri bir şekilde yoluna koymayı başardı.. artık nasıl yavşaklıklar ettiyse, bir kaç günlük dargınlığın ardından, nihayet son cuma günü yeniden yan yana görüldüler.. böylece insanların dilinde dolanan dedikodular da biraz azalmış oldu.. bense yiyeceğim halt öncesi biraz daha rahatladım.. normalde benim de sıkıntım olmasaydı, aralarının bu kadar çabuk düzelmesine üzülürdüm tabi..

amına koduklarım..

çocukla benim, zaten ayşen öncesinde de muhabbetim yoktu* * , sonrasında hiç bir şekilde olmadı.. göz göze bile gelmiyoruz sınıfın içinde, birbirimiz yokmuş gibi davranıyoruz.. zaten ufak bir elektriklenme de tekme tokat girişme potansiyelim var ki, bu hiçte bana uygun olmayan bir tarz. ben genelde laflarımla dövmeyi tercih ederim insanları..hak ettikleri takdirde..

ve tabi bir de serhat denen sivri kafa var..

yumruğu yedikten sonra sesi kesildi, artık yanımdan geçerken yerdeki parkeleri sayıyor filan ama ben hala kendisinden bir yılanlık, son bir intikam ısırığı bekliyorum.. kendisine karşı her daim tetikteyim..bu adam, öyle bir adam ki..her şeyi yapar.. üzerinize her türlü iftirayı, pisliği atabilir, sizi her türlü oyuna ve kumpasa sokabilir.. öyle bir yılan..
yemin ediyorum, sınıfta çantamı, ceketimi bile bırakmıyorum, sırf bu şerefsiz bir şeyler yapar diye, ne bileyim, başkasının eşyasını alır, benim çantama atar matar..
her şey beklenir böyle tiplerden, beyler size de lafım şudur, her şey olabilirsiniz.. kavgacı, arsız, küfürbaz, tembel hatta yalancı..her şeyi..her türlü kötü özellik bulunabilir karakteriniz de, ama lütfen "sinsi" olmayın.. kurt olun, kaplan olun, köpek balığı olun hatta köpek olun ama "yılan" olmayın..

necatiden duyduğuma göre, benim yumruk olayından önce, yani geçen sene, arkamdan sınıftaki kızlara filan demediğini bırakmamış ( başta nilayın tayfasına ve diğer tüm herkese).

adam kimle tanışsa, kimle muhabbet etse, hangi kızla bir şekilde iki lafın belini kırsa, bir şekilde konuyu bana getirmiş, kötülemiş de kötülemiş..

ne ayran gönüllülüğümüz kalmış, ne artistliğimiz kalmış, ne ulaşılamayan adamlığımız, kompleksliliğimiz kalmış...

yok efendim işte, önce ceylin e yazmışım (külliyen yalan.. hatta bence kendisi ona göz koymuştu amk sikiği) sonra ebruya yazmışım (bu da yine elinden kaçırdığı hatunlardan biri) o ara gitmişim ayşen e yazmışım, mineyle çıkmışım, onla çıkarken başka hatunlara yavşamışım..

lan orospu çocuğu, bir kere, benim ceylin e en ufak bir ilgim olmadı, benim hedefim belliydi,
sonra, ebru, kendisi bana karşı hisler besliyordu..ben nötrdüm (o zamanlar)
ayşeni zaten elde edemedim..

ee, ola ola bir mine ile münasebetimiz oldu.. onunlayken de ufak bir kaçamak yaptıysam, bu onu ve beni ilgilendirir, sana ne? sınıfın gerisine ne??

şimdi anlaşılıyordu, neden milletin beni öyle dışladığı, soğuk soğuk bakışlarla kendilerinden uzaklaştırdığı.. orospu evlatları arkamdan resmen kuyu kazmış.. beni milletin gözünde yavşak moduna sokmuş.. yavşağın kralı kendileri olduğu halde hemde..
@3249, o dersi tek de geçmiştim ayıptır söylemesi :p
şaka bir yana, mühendisliği, okuyan bilir aq ;)
hayatımdaki, karakterime şekil veren adamlar, iyisiyle kötüsüyle, bunlardı işte.. babamı bu gruplardan tenzih ediyorum, kendisi gözümde her daim kingdir, bir tanedir.. dediğim gibi, benim prensliğime dair bazı şüpheleri var, ama bunları artık epey azalttığıma inanıyorum.. yakın zamanda da inşallah askerliktir, evliliktir filan aradan çıkarıp, torunu kucağına verince, artık benim yetişkin bir erkek olduğuma tam anlamıyla inanacaktır *

peki ya hayatımdaki kadınlar?..ah..şu kadınlar.. hayatımıza giren ve çıkan, bizler için olmazsa olmaz olan karşı cinslerimiz.. gerçekten o kadar ihtiyacımız var mı onlara? sanırım var..ama onlardan dolayı değil.. kendimizden dolayı ihtiyacımız var.. onları yücelten ve hayati bir ihtiyaç olarak gören, güzelliklerine değer vererek anlamlandıran, bizleriz..

üstad cemil meriç der ki,
"her kitap bir şehre benzer, her şehir bir kadına. kitaplar, kadınlar, şehirler metruk kervansaraylar gibi boş. onları dolduran senin kafan, senin gönlün"

ve yine bir başka üstad, aşık veyselden, hepimizin bildiği şu efsane dörtlük,

güzelliğin on par'etmez,
bu bendeki aşk olmasa.
eğlenecek yer bulaman,
gönlümdeki köşk olmasa.

işte benim kadınlarım da, beni aklımın ve gönlümün bir yerinden yakalamış olan kadınlardı..ya da benim, düşerken, kendi aklım ve gönlümle tutunduğum kadınlar..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder