17 Ağustos 2013 Cumartesi

Nasıl Piç Oldum Anlatıyorum Part 29

Neden?..

Ceydayı ona uygun bir gelin olarak görmüyor muydum?

Ebruyu ona uygun bir gelin olarak mı görüyordum?

Herhangi birini gelin olarak gördüğümden emin miyim?

Gelin olarak görmek ne demek lan?..

Yatağıma uzanıp bu kez kendi odamın tavanını seyre dalarken, tüm gece yaptığım bu abuk hareketin sebeplerini düşündüm, kendimi bazı şeyleri farketmeye zorladım, ama değişen bir şey olmadı,

Ceydayı seviyordum, onunla sevgiliydim,

Öyleyse neden? Neden, ebrudan bahsetmiştim? Ebruyu hiç sevmişmiydim ki? Sevmemiştim bile belki..ama neden o zaman.. sikicem neden? Bu nasıl bir bilinç altıdır, nasıl bir düşünce yapısıdır ulan?

Yemin ediyorum o zamanki halimin bu yaptıklarını şimdiki kafa yapımla biliyor olsam, kendimin ağzını burnunu kırardım..
Huzursuz şekilde uykuya daldım.. yarın ceyda ile sert geçecek bir mülakatım vardı belli ki..ha bu arada, o gamsız ve cool geçinen ceydanın da bu derece duygusala bağlayıp trip atması hatta azarlama boyutuna varmasına da ayrıca şaşırdım.. belli ki ne kadar rahat takılmaya çalışırsa çalışsın, benim ilgisizliğime dayanamıyordu..

Bununla övündüğümü filan düşünüyorsanız büyük hata yaparsınız.. kendimi lanet bir uyuşturucu gibi hissediyorum.. hastayım..hasta ediyorum.. hastalığın ta kendisiyim.. hayatı sadece am göt meme olarak görüyorsanız, şüphe yok ki bu durum size keyifli gelir, ama ben öyle de göremiyorum..

Bülbül gibi şakıyayım derken, kendi sesini de kaybeden kanarya gibiyim.. ağzımdan ne çıktığını, kafamdan ne geçtiğini artık ben bile bilmiyorum.. bıçağın sırtında, sınırın ortasında, iki kadının arasında.. kalıverdim..fena halde aşikarım.. savunmasızım ve duygusal olarak neredeyse çıplağım.. utanıyorum beyler.. çok utanıyorum..
Ertesi gün ceyda ile konuşup olayı tatlıya bağladım, işin garibi, tıpkı onun da tahmin ettiği gibi, ne yapıp ne edip, bin bir türlü duygu sömürüsü ve demogojiyle olayı kendi lehime çevirdim ( “ya ceyda burada ailem söz konusu, onların yanındayken onlarla ilgilenmezsem hele de onları böyle ayda yılda bir görebilirken, ayıp olmaz mı? Hiç anlayışlı değilsin!”) ve o bunu engellemek adına hiçbir şey yapamadı.. telefondan bile yetmiştim..

Yine de sonunda özür dileyip sonuçta kazananın o olduğuna inandırdım onu,

“sen de haklısın bitanem tabi.. kendimi kaptırmışım..o kadar zamandır görmüyordum ki onları, kardeşim sanki uzamış gibi.. babamın saçları biraz daha beyazlamış.. anneannem biraz daha yaşlanmış.. kendimi kaptırdım aileme.. seni ihmal ettim.. özür dilerim.. :’(“

Bu sömürünün sonucu,

“biliyorum hayatım aileni çok sevdiğini..ben de seviyorum benimkileri, herkes sever..ben özür dilerim eğer sıkboğaz ettiysem.. bencilce davrandım..”

“hayır bitanem, ben bencillik ettim seni görmezden gelmeye çalışarak..”

“Hayır ben…”

“Hayır ben…”

Kara murat hanginiz?! Muhabbetine döndü anlayacağınız..

Sonuç olarak ikimizin arasındaki sorun çözüldü..ama kendi içimdeki düğümler hala duruyordu..

Yaptığım manasız hareketi ne kadar anlamlandırmaya çalışsam da bir çıkar yol bulamadım.. tanımsız x değeri gibi, tamamn çözümsüz, ve haince duruyordu karşımda, bana ve değerlerime meydan okuyordu adeta..

Beni şaşırtan şey ise, zaten istediği olan ve kontrolü ele geçiren öteki ben in değil, tam tersine, “iyi ben” in bu hamleyi yapmasıydı..

Onca mağlubiyet ve bastırılmışlığın ardından, adeta bir intikam çığlığı, kontra çıkarılmış bir yumruk gibi patlamıştı en beklenmedik zamanda..

Görüyorum ki, iyi tsigalko da yalan söyleyebiliyor, kendi istekleri ve düşüncesi doğrultusunda cesurca hamleler yapabiliyordu.. şüphesiz bu, dümenin başındaki öteki beni çok kızdırmış ve sıkıntıya sokmuştu.. iyilik meleğin hasmından böyle bir darbe beklemiyor olmalıydı.. benim bitti dediğim savaşlar, bu beklenmedik saldırı sonrası, işte yeniden başlıyordu..

Onu taparcasına seven, hayatının kadını olmaya aday ebru nun peşindeki iyilik timsali tsigalko,
Ve kadınları hastalık gibi gören ve hiç birini bünyesinde çok da fazla barındıramamasına rağmen, ceyda ile aradığını bulan karanlık tsigalko..

içimdeki şeytan ve melek yeniden çarpışmaya başlamıştı..ve bu kez ilk kurşunu atan, kendine eskisinden çok güvendiği her halinden belli melek tarafım, belki de kazanmaya ilk kez bu kadar yakındı..
Ebruyla resimlerimizi anneme gösterdim, kahvelerimizi yudumlarken (şekerli severim) ondan bahsettim.. onunla ilgili her güzel şeyi hatırladığımda (ki genel olarak güzel şeyler yaşamıştık) daha da buruldu içim, en beteriyse, annemin çoğunlukla suskun kalıp arada anlayışla gülümsemesi oldu.. tahmin edebileceğiniz gibi, bu kızı hem fiziken, hem de anlattıklarıma bakılırsa mantıken beğendiğinin göstergesiydi..

Beni klasik uyarına maruz bırakmaksızın hayırlısı vb. şeyler söyleyince hepten dağıldım ben.. onunla fotolara bakarken ebrunun henüz gülebilen yüzü ve ılımlı gözleri, yerini yaşayan bir ölüye bırakmamışken, bir kez daha aslında bir kızı terkedip gitmekle kalmayıp, adeta bir meleğin kanatlarını kırıp kopardığımı da hissedebiliyordum..tam bir vahşete imza atmıştım.. atmıştı..öbür ben..

Lanet sınav için şehre bir kaç gün evvelden gitmek zorunda kaldım, bu sefer icabına baktığıma inanıyorum, eğer sıkıntı olmazsa bu dönem hiç dersim kalmamış olacak, dahası alttan aldığımı da verdim.. ceyda da tatilini kısa kesip (çalışkan şeyin bütü filan yoktu, helal valla, bir de o kadar yakınmıştı güya) cumadan geldi.

Aramızda biraz sıkıntı olduğu aşikar, her ne kadar olayı tel den halletmiş gibi görünsekte yüz yüze olunca durum farklı oluyor.

Tolga ve nilay da birbirlerine kavuşma maksatlı erken geldiler şehre, bu benim beklediğim fırsattı, zira en kısa zamanda bizimkilerle ceydayı bir araya getirmek istiyorum, özellikle de tolganın ön yargısını kırmak için önemli bir şans, dediğim gibi, en yakın arkdaşlarımın kız arkadaşımla soğuk olmasını asla istemem..

Pazar gününe buluşmayı ayarladım, tolga başta kesin bir dille reddetse de yalvar yakar ikna ettim, “abi ayıp ediyorsun, olur mu öyle şey, biz kanka değil miyiz, yakışır mı?” vb. söylemlerle damardan girerek kalbini yumuşatmayı başardım,
Bu Pazar, yani tatilin son günü, uzun süredir arzuladığım dörtlü takılma olayı gerçekleşecekti, umarım tolga hıyar hıyar davranıp ortamı soğutmaz, nilayınsa merağına yenik düşüp samimi ve içten görünmeye çalışacağını düşünüyorum, en azından ilk akşam için..

Beni çok zor durumlarda bırakabilecek olan bu tanışmayı neden kendi ellerimle ayarladığıma gelirsek,
Bunu da bir çeşit test olarak görüyorum.. imtihanlar arasında bir imtihan.. bilhassa da benim için..o gece durumu idare edebilme katsayım, insan ilişkilerinde ne derece başarılı olabildiğimi kendime kanıtlamanın bir yolu.. bakalım bu sınavı verebilecek miyim, verebilecek miyiz?

Bu Pazar.. anlamsız hayatımın bir başka büyük günü daha..”küçük adamlarda büyük gün ler bitmez”.. ve ben kendimi karınca kadar küçük ama onun kadar yararlı olmanın yakınından bile geçemeyecek iğrenç bir parazit, böcek gibi hissediyorum.. insanların mutluluklarını emen, duygularını ve umutlarını sömüren, kan ve göz yaşıyla beslenen korkunç bir yaratık…
bu gecelik benden bu kadar panpalar, epey ilerledik, kaşla göz arasında 3 haftalık arayı da atlatıverdik,
sıkıntı olmadıkça ve fırsat buldukça yazmaya devam edeceğim biliyorsunuz,

zaman zaman parlaklığı ve büyüklüğü azalabilir ama bu başlığın altındaki ateş asla sönmez, en başta siz buna müsaade etmezsiniz zaten, kucak dolusu odunlarla, geceleri bu vakitlerde görüşmek üzere (:
takip eden panpalara selamlar,

5 dakika içinde başlıyorum ;)
Pazar günü,

Ayna karşısında geçen uzun dakikaların ardından, nihayet tolgayla yurttan çıkmış, kızları karşılayacağımız yere doğru yürümeye başlamıştık,

Bizim ceydayla her zaman buluştuğumuz parka gelsinler diye anlaşmıştık, bizden önce onlar birbirlerini görecek, ufaktan da tanışacaklardı anlayacağınız. Akşamın loşluğu yavaş yavaş gökyüzünü esir alır, sokak lambaları titrek bir açılışın ardından etraflarını aydınlatmaya başlarken parka vardık,

Tolgaya yol boyunca söz konusu olan kızın benim (yani biricik kankasının) kız arkadaşı olduğunu ve soğukluk ya da hıyarlık yapıp beni üzmemesi gerektiği konusunda telkinde bulundum, “tamam abi ya, ne diyebilirim ki zaten” deyip yarı uyumsuz cevaplar verdi.

Parka girdiğimizde ceydanın her zamanki bankımızda (bir zamanlar ebruyla bana ait olanın bir benzeri) yanında nilayla beraber bekliyordu, hatta beklemekle de kalmayıp, epey hararetli bir sohbete de dalmış gibi görünüyorlardı. Yanlarına vardığımızda gülümseyip bizlere sarıldılar (tolga-ceyda ikilisi tokalaşmakla yetindi).

Nilay bıcırığı hemen lafa girdi,

“beyler, geç kaldınız? Pek bi süslenmişiniz belli (: biz de bu arada epey tanışmış olduk” deyip göz kırptı, ceydanın koluna girdi,

Benim kız da halinden memnun gülümsedi, “aynen, tsigalkocum çok özenmişsin, ceket yeni mi? :p”

Tolgaya dönüp,

“olm bu kızların diline düştün mü kurtulamazsın bak ben dediydim sana erken giden biz olalım diye (: şimdi bütün gece dalgalarını geçerler (:”

Tolga gidip nilayın beline dolandı, “olsun, yabancı değiller nasılsa” deyip soğuk soğuk gülümsedi.

Amk sikerim bak ortamı gerersen..
Ben de ceydaya sarıldım, mekana doğru yürümeye başladık, aslında amacımız farklı bir kafeye gitmekti ama tolganın geniusluğu nedeniyle daha önce ebru-ben-nilay ve onun gittiği yere doğru yönelmek zorunda kaldık..

Aklınca, sadece benim anlayacağım bir frekansta mesajlar vermeye çalışıyordu.. hani eski anıları filan canlandırmaya çalışmalar vb. ama sikimde olmaz açıkçası. Nilay da durumu çakabilir ama zavallı ceydanın hiçbir şeyden haberi yok tabi..

Neyse, gittik oturduk, nargile, içecekler filan geldi (ice tea şeftali iyidir). Muhabbet dönmeye başladı klasik olarak, kızlar aralarında konuştular, biz espriler yapıp onları güldürdük, aynı konudan topluca konuştuğumuz oldu, akşam böyle akarken, ceyda da, kendisinden pek hoşlanmadığını bildiği tolgaya karşı oldukça cesur davranarak epey laf attı, muhabbet açmaya çalıştı, muhabbetlerine ortak etmeye çalıştı. Bizim hıyar da başta kesik kesik, kısa cevaplar verse de nihayetinde fazla kasmaktan yorulup sohbete kendini bıraktı,

Kim bilir, belki de ceydanın sandığı kadar kötü olmadığını düşünmeye başlamıştı, eh, bu sıcak kanlı, hoş sohbet kız, tsigalkoyu kandırıvermişti işte, ayrıca onu çok seviyor gibi görünüyordu, ne diyebilirdi ki tolga? Ona neden kızgın kalmaya devam edebilirdi ki?
Bense hem masanın olaysız şekilde geceye devam etmesine şükrediyor hem de artık huy haline gelmiş gözlemleme felsefemle masanın atmosferini ve insanların davranışlarını devamlı kontrol ediyordum.

Bir kere nilay, başından beri ön yargısız ve rahattı, bunda ise ceyda ile ilişkimizin başlangıcındaki gerçekleri tam anlamıyla bilmemesinin de payı vardı tabi, demek ki tolga da söylememiş.. aferin..bütün gece neşeyle cıvıldayıp durdu, yalnız biraz fazla ciciş göründü gözüme, aslında bu kadar sevgi kelebeği bir kız değildir, hatta delikanlı hatun tabirine uyan pek çok özelliği de var ama nedense bu akşam böyle tolgaya sırnaşmalar, sevimlilikler filan..

Belki de sevgilisinin yanında hep böyledir de ben ilk kez gördüğüm için yadırgamış olabilirim, ama belki de sırf ceydayı denemek ve tepkilerini ölçmek için de yapıyor olabilir, sonuçta nilay zeki bir kız sayılır (sizden bizden zeki olmasın) ve onun da insan karakterlerini analiz etmede normalden yukarıda bir yeteneği olduğunu biliyorum. Sevgilimi küçük çaplı bir sınava tabi tutmuş olabilir.

Tolga desek, o gece başında morali bozuk bebeler gibiyken sonra cool takılmaya çalışırken kasan zibidiler gibi davranmaya başlamış, nihayetinde rahatlayıp tanıdığım tolgaya benzer davranışlar sergilemeye başlamıştı. Nilayın aşırı ilgisinden pek şaşırmış ya da hoşnutsuz görünmüyordu, o da sohbetten vakit bulduğu anlarda pıtırcıklaştı.. vvııyy aq, ne kadar banalsiniz lan.. cıvık şeyler sizi (:

Ben de sevdiklerime karşı sevgimi göstermekte oldukça iyiyimdir ama bunu daha farklı ve etkili yollarla yaparım, yani bütün gece “aşkuum, böcüğümm, bebişiim” deyip karşımdakini gıdıklamaktansa, çaktırmadan dudak kenarına ya da boyunla kulağın birleştiği tatlı kıvrımlara kondurulan birkaç öpücük ve manalı gülümsemelerin eşlik ettiği dokunuşlar fazlasıyla yeterli olurdu doğrusu. Olayı bel altına çekmeyin, yaptıkları cinsel manalı değil, sadece sevgi gösterisi, zira siz cinsel manalı olanları da biliyorsunuz ;)
Sohbetin bir aşamasında nilay, tolgayla bir sosyal sorumluluk projesinde “gönüllü” olduklarını söyledi (hadi yaw, benim niye haberim yok)

Huzur evi, çocuk yetiştirme yurtlarına geziler düzenleyen, ilk okullarda öğrencilere, hijyen, kitap okuma alışkanlığı, öz güven, faydalı alışkanlıklar hakkında bilgiler veren, milli eğitimle anlaşmalı bir sivil toplum örgütünün çatısı altındaki
projelerden ve onlarda almaya başladıkları görevlerden bahsetti,

“ne zamandır üyesiniz siz ya, benim hiç haberim yok? Tolga niye sölemiyon lan?”

“olm sen ne anlarsın o işlerden”

“hadi len, sanki sen darüşşafaka hemşiresi olarak doğdun”

Nilay;

“2-2.5 ay filan oldu, finaller yüzünden epeydir pek ilgilenemiyorduk, bu hafta içi huzur evine gezimiz var, ona katılıcaz bakalım, siz de gelsenize sahi ya,? Çok güzel bir şey yapmış olursunuz?” dedi,

Ben, tolganın şakadan küçümseyişine inat olarak,

“geliriz tabi, ne var? Güzel oluyordur ya, ben çok severim yaşlı insanları (:”

“aynen ya, tsigalko görsen, o kadar mutlu oluyorlar ki..pasta börek de götürüyoruz, hem yemek hem sohbet, çok tatlılar”

“altın günü misali desene (:”

“he he (: öyle biraz..ya anlamıyorum nasıl bırakıyorlar insanlar kendilerine yıllarca bakan anne babalarını oralara, nasıl bir vicdan, benim elimden gelse orada yatar onlara bakarım” biraz duygusala bağlamıştı,

“ya nilaycım, çoğu kendi isteğiyle kalıyordur orda, bir sürü yaşıtı insanla beraber, keyifleri yerindedir yani?”

“öyle bile olsa, insan çocuğunu özler, kim bilir ne zamanda bir görebiliyorlar..ben kendi aileme asla böyle bir şey yapmam, ne olursa olsun, yeter ki yanımda olsunlar”

“aynen..ama büyük de konuşmamak lazım, hayatın seni nereye sürükleyeceğini bilemezsin”

“off tisgalkoo çok duygusuzsun hee (:”

“ne alaka ya, ben sadece ihtimallerden bahsediyorum, yoksa sen ailesini benden daha çok seven birini daha bulamazsın zaten ;)”

yalan da değildi hani.
“oo ana kuzusu senii, duydun mu ceyda? Bak ne diyor tsigalko :p”

Benim kız sevimliliği elden bırakmadan, “iyi ya işte, anne babasını seven adam, ilerde yuva kurup aile babası olduğunda da
kendi ailesini sever, ben de çok önem veririm aileme (:”

“vaay çok iyi ya” deyip sırıttı nilay, “o zaman bu Çarşamba ikinizi de bekliyorum tamam mı?”

“geliriz ya, demi ceyda?”

Ceyda biraz duraksadı, sonra yüzüne sıkıntılı bir ifade ekleyip,

“bilemiyorum ya, beni çok duygulandırıyor o tarz ortamlar, çok geriliyorum…”

“aa ne var işte iyi ya, onlarla zaman geçirmek seni duygusal açıdan da rahatlatır, bir sonraki haftaya da çocuk esirgemeye gidicez, maneviyatınız artıcak sayemizde :p” deyip durumu gırgıra aldı, ama ceydanın sıkıntısı gümbürtüye gitmeyecek kadar yüksek seviyedeydi,

“cidden ben emin değilim gelip gelmeme konusunda, söz vermeyeyim.. çünkü çok şey oluyorum..ne bileyim, üzüyor ya beni o tarz yerler..ama güzel bir şey tabi gitmek..”

Müdahale ettim,

“canım, gideriz ya beraber ne var, değişiklik olur, hem nilayın dediği gibi maneviyatımız artar ;)”
“bakarız ya..neyse artık konuyu değiştirelim” deyip sıkıntıyla gülümsedi,

Bu şekilde davranması hem beni hem de nilayı şaşırtmıştı, nilay bozuntuya vermemiş gibi göründü, fake bir gülüşten sonra muhabbeti başka alanlara yönlendirdi, tolga ise bana imalı bir bakışla, yüzlerce kelimeyle ifade edilebilecek bir takım düşüncelerini özet halinde sunmuştu bir-iki saniye içinde..
Bu bakışı kızların fark etmemiş olması için dua ettim, zira tolganın gözlerinde okuduklarım “görüyorsun değil mi tsigalko?

Bu kızın içinde zerre maneviyat yok, seni eşyaya tapar gibi istedi, aldı, şimdiyse sadece seninle olmak ve gülüp eğlenmek istiyor, her türlü sıkıntıdan, elemden hatta bu tarz duygusal aktivitelerden bile kaçınıyor. Onun tek derdi, seninle gününü gün etmek, kaygısızca yaşamak, sadece işine gelen şeyleri görmek ve gamsız bir şekilde, rahat tavırlarla her türlü kederi yok sayarak, madalyonun öbür yüzünün varlığını bile inkar etmek..” tarzı şeylerdi, (bu kadar kombine konuştuğunu sanmıyorum aslında olsa olsa “takıldığın kıza bak amk salağı” diyordur, ama ben onu kendi stilimde çevirerek algıladım tabi (: )

Haklıydı aslında.. hayır, yani nasıl bir insan, sevgili ve arkadaşları eşlik ettiği halde bu tarz bir etkinliğe katılmak istemez ki? Niye katılmaz yani..

O an için pek fazla üzerinde durmasam da bunu bir kenara yazdım, eminim ki diğerleri de öyle yaptılar..

Bu küçük gerginliğin ardından sohbet gene havasında devam etti, nihayetinde gecemiz sona erdi, nilayı yurduna, ceydayı da minibüse götürdük, tolgayla baş başa kalıp yurda yürümeye başladığımızda, kesin laf sokar diye bekledim, ama çocuk hiçbir

şey demedi. Bu sefer ben,

“abi eyvallah arıza çıkarmadığın için, sandığın gibi bir kız değilmiş demi?” deyip cesuru oynadım,

Kafa sallayıp, “yani işte..iyi ya, takılırsınız, nasılsa sen onu da bir şekilde postalarsın” deyip vicdansızca saldırdı,
“kanka ayıp ediyon ama..”

“yok be olm..ben olması muhtemeli söylüyorum..ha, olmaz inşallah, hayırlısı neyse o olsun zaten, ama ben seni biliyorum, o kızla, yani ee yenge ile, bilemiyorum, 1 ay daha sürer mi?..”

“değiştim ben tolga, ceyda ile kafalarımız uyuşuyor, ilk defa beni anlayan birini buldum, mutluluğumu baltalama aq..”

“e hadi inşallah bakalım..ben de isterim senin mutlu olmanı aga, ayıpsın..”

“eyvallah.. olucam kısmetse..”

“hea şu an değilsin yani?”

“kelime oyunu yapma aq..”

“cidden abi, mutlu musun sen şu an? Hayır yani dışarıdan bakınca, hiç de öyle aradığını bulmuş, filanmış gibi görünmüyor da..”

“olum..ne yapayım, halay mı çekeyim masaların üzerine çıkıp?..”

“valla işte, ben dışarıdan bakan biri olarak yorum yapıyorum sadece, biz senle 1.5 senelik arkadaş sayılırız, 1 senedir de aynı odada yatıp kalkıyoruz, artık daha ağzını açmadan ne diyeceğini, elini oynatmadan ne yapacağını anlar oldum, o yüzden darılmaca gücenmece olmasın ama, ben sizin ilişkinizi çok da sağlam görmüyorum..ha, inşallah beni yanıltırsınız tabi, hatta bunları bilerek seni gaza getirmek için söyledim de farz edebilirsin ;)”

“pff.. ayrılınca götüne kına yakarsın”

“lan o kadar konuştum onu mu anladın sikik?”

“tamam tamam kes.. kafam bozuldu zaten..”

“ohoo bro sen de amma alıngan çıktın ha..tamam aq demiyoz bişey..”

“sana değil lan, ceydaya..”

“hee.. şey meselesi demi?”

“neden gelmek istemedi ki aq?”

“istemez istemez olum? Herkes bu tarz şeylerden hoşlancak diye bir şey yok, demek ki o sevmiyor.. herkesin karakteri, düşünce yapısı farklı, belli ki o senin gibi düşünmüyor..ne bozuluyon kıza?”

Tolga az göt değilsin sen ha..hem alttan iğneyi batırıyor, hem de güya demin “sağlam değil” dediği kızı koruyor gibi görünüyor.. götelek (:

Daha fazla uzatmadım, kafa karışıklığımla baş başa kalıp kendime acı çektirmeye devam ettim.. kendimi pokemondaki zaydek gibi hissediyorum aq..kafam hep karışık..hep karışık..hep..

Tolga hıyarı da sağ olsun hiç yardımcı olmuyor, sırf ceydadan hazzetmediği için tabi..o an anladım ki, başlangıçta bu çocuğun nefretini kazanırsanız sonrasında ön yargılarını kırmak çok zor oluyor.. neyse ki beni başta olumlu karşılamış, yoksa kesin düşman olurduk aq :p
http://fizy.com/#s/3gkhhh

Pazartesi günü okula gittim allahın şubatında hava bok gibi sıcak, o kazağı giymeseydim iyiydi..artı, ben zaten genelde ilk
haftaları asarım, ama kayıt işinde sıkıntı çıkınca, hem de şöyle bir ne var ne yok diye bakmak için gittim bu sefer,

Ve bu kez şunu net olarak fark ettim ki, ne zaman düzenimin dışına çıksam, normal alışkanlıklarımdan farklı bir şey yapsam, muhakkak başıma tuhaf ve normalde istesen olmayacak cinste tesadüfler gelmekte..evet evet..benim olayım bu beyler,

Hatta okurken siz de bunu kolayca tespit edebilirsiniz, tsigalko ne zaman her zamanki rutininden farklı bir şey yapsa, illa ki olumlu ya da olumsuz bir acayiplikle karşılaşıyor, sanki hayatının akışı, kaderinin dokusu bozuluyor..

işte o pazartesi de, hani şu normalde okula gitmemiş olmam gereken gün de, tuhaf bir tesadüfle karşı karşıya kalmıştım..

Danışman hocamla kaydımı tamamlamış, panolara göz atmış, koridorlarda salak salak dolanmış ve nihayet fakülteden çıkıp kampüs dışına doğru yönelmiştim ki, golf marka siyah bir otomobil hızla gelip sert bir manevrayla binanın yanına park etti,

Böyle bir stiliniz olmanız için ya arabayı sert kullanmayı seven hoyrat bir şöför, ya da kadın olmanız lazım (ehehe evet gene şu kadın şoförler beceriksizdir dalgası..bu geyiği yapmasam ölürdüm)..nitekim göz ucuyla bakınca içerdeki hanımı şöyle bir fark edip isabetli tahminimden ötürü kendimle gurur duydum, yalnız tuhaf olan, şoförün oldukça tanıdık ve aynı zamanda oldukça tanıdık gelmesiydi, kim la bu, düzgün de göremedim ki, ünlü biri filan mı lan yoksa, nerden tanıyorum?

Ben bu sorularla cebelleşirken kapı açıldı, ben de merakıma yenik düşüp, hıyar gibi görüneceğimi bildiğim halde olduğum yerde kalarak içerdekinin inmesini bekledim,

Tıpkı filmlerdeki gibi..

Önce topuklu bir çizme göründü, sonra güneş gözlüğüyle yatıştırılmış, gür kahverengi, dalgalı saçlar savruldu, halka küpelerin ve kararında bir makyajın çevrelediği güzel yüz göründü..

Karşımdakine önce ünlü, sonra hanım filan tarzı yakıştırmalar yapmakla hata etmiş sayılmazdım aslında, zira dizin biraz üzerinde, iş kadınlarına has koyu lacivert eteği, içinde hafif fırfırlı gri bluzu, onun üzerinde, kelebekli bir broşun takılı olduğu şık, etekle uyumlu lacivert ceketiyle, karşımda sanayi ve işadamları derneğinin kadın üyelerinden biri gibi giyinmiş oldukça abiye ve ağır bir kadın duruyordu,

Sözün kısasına gelirsek,

Aslında gördüğüm ebrudan başkası değildi beyler..
http://fizy.com/#s/2b7d3t

Ben öyle hıyar gibi dikilmiş, büyülenmiş gözlerle az önce arabasından inen eski sevgilimi süzerken, kendisi de başta gözü dünyayı görmez tavırlarının ardından beni farketti, delici bakışlarını üzerime dikince ezildiğimi hissettim, oha..ne kadar şık ve güzel olmuştu..aynı zamanda da olgun ve korkunç derece öz güvenli-ulaşılmaz..

Topuklar yere vurmaya başlayıp, bana doğru (aslında girişe doğru) yaklaşırken, biraz da o anın verdiği sikkoluktan sıyrılmak çabasıyla, dilimi tutamayıp,

“ou..hayırlı olsun” diyebildim..dediğim anda da pişman oldum aq..gerizekalı herif..daha hala utanmadan, ne yüzle konuşuyorsun sıçıp sıvadığın kıza..

şimdi orda bana bakıp, “sen ne diyon yarrrrraaağğm” dese, hiçbir şey diyemem yani..haklı..

Ama öyle bir şey demedi tabi (ben söylemesem siz tahmin edemezdiniz zaten (: ), onun yerine ukala ve küçümseyen bir gülümseme yayıldı dudaklarına, “sağol” dedi soğuk ama anlamını koruyan bir sesle (anlamı, “seni amına koduğumun çocuğu seni” gibi bir şey olsa gerek)

Tabi ben yüz bulunca, az önce yaptığım salaklığa devam ederek,

“artık arabayla mı gidip geleceksin? Çok yakmaz mı ;)” diye, güya umursamaz ve gır gır yapan bir tavırla sordum..aklımca onu hala ezmeye, küçümsemeye çalışıyordum ama kendim yanında bit gibi kalmıştım aq..

“arada sırada sadece” dedi yüzüme bakmadan ve yürümeye devam ederek, “bugün merkezde biriyle buluşmam lazım, o yüzden arabayla geldim” diye ekledi..sesindeki “ahanda koydum çocuğu” tonu ve sevincini hissedebiliyordum,

Sormadığım halde, nereye varmaya çalıştığımı anlamış ve beynime gazap tohumlarını saçarak uzaklaşmıştı,

Girişte gözden kaybolmadan hemen önce,

“ha..iyi..iyi buluşmalar” diyebildim, yine cool olmaya çalışan ama son kelimede çatallaşmasını engelleyemediğim bir ses tonuyla..

Kimle buluşacak lan?

Ebru böyle süslenmiş püslenmiş, kimle buluşacak?

Okula niye geldi?

Tüm bunlardan bana ne peki?

He?

Hiiişşt..aloouu?
………

Yarak gibi hissediyorum..

Ve daha da kötüsü, tıpkı onun gibi, dikine hareket ediyorum..
http://fizy.com/#s/1v7109

Okulun girişinden taksi ayarlayıp ebrunun çıkmasını bekledim, 10-15 dakika sonra, elinde poşetlerle (okula girip elinde poşetle çıkıyor? Ne var lan onların içinde..kitap filan mı?..yoo..bambaşka bir şey de olabilir..her şey olabilir..poşet lan o? içini nasıl görücen sikik?

Taksiciye, “abi siyah golfü takip edelim” deyince adam başladı gülmeye, ben de gülüyorum, hem salaklığıma gülüyorum, hem de sanki film çeviriyor gibi oldu aq..lan izlerken “klişe” diye dalga geçtiğim şeyi gün gelip de kendinin yapacağını nereden bilebilirsin..

Tabi bu iş öyle filmlerdeki gibi de kolay olmuyor, taksici takip etmeye başladı başlamasına da, elli tane soru sordu, artık ne kadar ciddi ne kadar gır gır bilemiyorum..”başımız belayı girmesin kardeş” den başladı, “hee, ama kız arkadaşına da güvenmen lazım koçum” a kadar gitti,

uzun süre arabayı takip ettik, nihayet kordonun iç taraflarında bir otoparka park etti elinde poşetlerle indi, ben de taksiciye anasının amı gibi para bayılıp teşekkür ettikten sonra yaya takibime devam ettim (ıssız adamı izlerken o takip sahnesinde herkes gülümserken benim resmen yarılmamın sebebi bu olaydır (: )

Kordondaki kafe-barlardan birine geçip oturdu..şimdi, ben en bok yesem bilemedim..dikilsem, dikilemem, adamlar hemen “buyruueenn beyefendiiee” diye laf atıyor, e geçim otursam, kesin fark eder, karşıda beklesem, lan orası da kafenin uzantısı..ha..evet lan..karşıda bekleyebilirim..oradan bir masaya oturur keserim? Demi? Aynen..

Geçtim denize yakın olan tarafta masalardan birine, görüş açım fena değil, ama benim de görülme riskim var aq..hay sokucam ya..inşallah bu tarafa çok fazla bakmaz..

Bir yandan fark edilmekten tırsarken, bir yandan da, “ne bok yiyorum lan ben?” diye kendime soruyorum, “burada ne işim var?”..”merak..tabi abi..merak sadece..başka ne olacak..gerçi insanın başına da ne gelirse ya meraktan ya şeyden..lan sen insan mısın ki başına bir şey gelsin? Hayvan herif!..doğru abi, haklısın..”

bekledim..insanlar uzun zaman sonra görünen güneşin ve nispeten güzelleşen havanın etkisiyle kendini sokağa atmıştı, kafeler tıklım tıklım dolu, yürüyüş yolları cıvıl cıvıl, arabalar vızır vızır..şehir kaynıyor..

Sonunda..
Koyu renk oduncu gömleği, üzerinde uygun bir ceket, altında dar paça kot, düzgün taranmış saçlar, kirli sakal, yakışıklı bir yüz..

Tüm bunların oluşturduğu organizma ebrunun masasına gitti, selamlaşıp gündeki teyzeler gibi öpüştüler, sonra eleman masaya oturdu..daha oturur oturmaz heyecanlı heyecanlı bir şeyler konuşmaya başladılar, ebru ellerini kollarını oynata oynata, bir yandan gülerek, elemansa, daha sakin görünmekle beraber, o heyecanı paylaşan bir şekilde, sıcak bir gülümsemeyle konuşuyor,

arada uzanıp ebrunun koluna filan dokuyor, gülüşüyorlar..

Lan..nasıl sinir oldum bilseniz..niye sinir oldum ki?..

Ya aslında sinir oldum çünkü, eleman bir kere büyük aq..resmen büyük lan..bildiğin abi..en az 25 filan vardır, ebrunun bu yaştaki adamla işi ne? Zaten kendi de küçük kadın gibi olmuş aq..o makyaj, kıyafet filan (e az önce güzel olmuş diyodun ya zerzevat?)..
http://fizy.com/#s/1ah2hy

Zaman sanki ağırlaşmış gibiydi..

Daha fazla izlememe gerek yoktu..yeterince gıcık olmuştum..hem zaten, ne sanmıştım ki? Ben onu öyle sik gibi bırakıp kaltağın tekine giderken, o sonsuza kadar külkedisi modunda, ezik ve ızdıraplı takılacak değildi ya? Eh işte..bulmuştu prensini belli ki..

Neden toparlanmasına, ayağa kalkmasına, hayatını yaşamasına bu kadar bozulmuştum ki? Öyle yaralı ve dağınık mı kalmalıydı?

Ulan ne kadar yavşak, ne kadar bencil, ne kadar şerrrefsiz bir adamım ben be..hayatını mahvettiğim yetmezmiş gibi, bir de öyle, onarılmamış şekilde kalsın istiyormuşum resmen gizliden gizliye..ne yani, sonradan da hava mı atacağım bununla?

Övünecek miyim? “hahahaa işte bakın ağalarr, bu benim “hayatını siktiğim kız” zaaaa xd” …

Belki de beni taparcasına sevmesine kendimi o kadar kaptırmışım ki, başka kimseyi sevemez, başka kimseyi düşünemez sanmıştım..hani, benimle olamasın ama beni de bırakmasın mantığı..beni hep sevsin, ama ulaşamasın..ben de o ara başkalarıyla günümü gün edeyim, gönül eğlendireyim..ama orada, bir tane sadık ve salak aşığım hep olsun..

Lan..bu nasıl hastalıklı bir düşüncedir? Nasıl saplantılı bir mantıktır..bildiğin karı işi lan bu? Bildiğin kadın kafası yaşıyorum oğlum ben? ibne miyim? Hormonum mu bozuk, genetiğim mi hatalı anlamadım ki aq..bu nasıl insanlık lan..

onlara içecekleri henüz gelirken (kola içiyor amk sütleri..) ben de hesabı istemiş, kalkmaya hazırlanıyordum, tam masadan kalkmış yola adımımı atmıştım ki, ebru, laf arasında gayri ihtiyari benim tarafıma dönünce, beni fark etti..

bir saniyeden kısa bir süreliğine de olsa aramızda bir düşünce köprüsü kuruldu, o köprüden, o kısa zamanda akan şeyleri hissedebilseydiniz, küçük dilinizi yutardınız..

sonra o önüne döndü hemen, yüz ifadesini tam olarak okuyamadım o mesafeden..ama neşesinden bir şey kaybetmiş gibi durmuyordu, şen şakrak konuşmaya devam etti karşısındaki “adam” ile..

ben de yoluma dönüp, kös kös uzaklaştım oradan..aslında hiç bulunmamış olmam gereken bu andan ve mekandan kaçtım..

ha bu arada, az önce yukarda Ceyda için “kaltak” dediğimi fark etmişsinizdir..evet, ben de fark ettim..
bu akşamlık benden bu kadar panpalar,

yorumlarınızı esirgemeyin,

görüşmek üzere ;)
takip eden panpalara selamlar (:

yorumlarınız için teşekkürler, az dediğiniz partları çok zor şartlar altında yazdığımı bilmenizi isterim :p

hafta sonuna kadar aşırı yoğunluk görünüyor, hatta geçen gece haber verecek zamanım bile olmadı,
en kötü ihtimalle cumartesi gecesi devam ederiz diye düşünüyorum, erken gelirsem * sürpriz olsun, ama bir sıkıntı olmadığı takdirde hafta sonu gene epey ilerleriz diye düşünüyorum.

hepinize sevgiler, iyi geceler,

not: * *
iyi akşamlar panpalar,
yarın akşam bu saatlerde yüklüce gireceğim yine,

pazar gecesi, derbiden sonra, saat 22.30 sularında görüşmek üzere,
takip edenlere tekrar teşekkürler, bahiscileri de ayrıca öpüyorum ;)
@ genclerhayrola güldürdün panpam, ama cidden bu aralar pek çok özel durumla karşı karşıyayım, 1-2 hafta içinde rutine döneriz diye düşünüyorum,
o zamana kadar bu şekilde devam ettirmemiz lazım,

keşke baştan beri bu kadar teferruatlı yazmasaydım la şimdiye bitmiş olurdu.. şimdi bir de günlük münlük de işin içine girdi, boku yedim (yedik) (:

dediğim gibi, yarın görüşürüz, 9-10 part değil en az 25-30 part hedefliyorum, hayırlısı ;)
selamlar panpalar,

dün gece sözlükteki problem nedeniyle yazamadım, saat 11 e kadar denedim ama "sözlüğümüz geçici olarak kapalıdır" uyarısı çıkıyordu hep,
kısmet bu geceyeymiş,
kemerlerinizi bağlayın, başlıyoruz ;)
Nerede kalmıştık (: ..

Gördüğüm manzaradan sonra süklüm püklüm yurda dönmüş, yoktan yere okula gittiğim için kendime lanet etmiştim.. sikecem kaydını..bir sonraki hafta yapardım? Sanki tabakhaneye bok yetiştiriyoruz anasını satayım.. acelen ne?..

O hafta bir daha okula adım atmadım.

Bu arada yaklaşan bir sevgililer günü mevcut, Ceyda ile henüz plan yapmadık, iyi ki de yapmadık zira kafam çok karışık, yapılan planları bozma ya da içine sıçma eğilimim var, o bir şey demedi, herhalde ben ayarlıyorum sanıyor.. zaten kızlar bu tarz şeyleri gününden önce konuşmayı pek sevmez, evlilik yıl dönümüdür, işte yok bilmem ne günüdür, şudur budur.. bunları genellikle tam o gün aniden hatırlamış gibi yaparlar, ve hele ki siz unuttuysanız da, kendileri bütün bir yıl boyunca bu günü düşünmüş gibi davranıp ağzınıza sıçarlar..

Tabi sevgililer gününü unutmak ya da hatırlayamamak pek kolay değil malum (: o yüzden bir şeyler ayarlamaya başlasam iyi olur.

Hafta içi gönüllülerle huzur evi ziyaretinde bulunduk, Ceyda gelmedi..
Öncesindeki geceki çaktırmadan aklına girmeye çalışmama ve ısrarlarıma rağmen orada bulunmanın kendisini kötü etkileyeceğini söyleyip durdu. Biraz derine inip, kendi ailesinden kaybettiği bir büyüğünü filan mı hatırlatıyor diye sordum ama kıvırdı.

Kızın “dedeler” e karşı fobisi var aq..
Yaklaşık 20 kişilik sevgi pıtırcıkları grubuna buluşma yerinde dahil olmuş, mekana doğru ilerlemeye başlamıştık. Herkesle tokalaşmak ve isim isim selamlaşmak mümkün olmadığı için nilay beni gruba şöyle bir tanıttı, ben de hepsine gülücük dağıttım.
Sıradan bir topluluk,bir iki kişi dışında kız ya da erkek bazında dikkatimi çeken olmadı, hatta en dikkat çekici tipler yine bizleriz diyebilirim. (nilay-tolga – biraz da ben :p) bizim haricimizde grubun en kıdemlisi (artık nasıl bir örgütlenmeyse bilemiyorum işte, sosyal sorumluluk projesi bilmem nesi..) olduğunu tahmin ettiğim gamze diye bir kız var, hoş sayılır, kirli sarı diye tabir edilecek renkte düz saçlara sahip, bakımlı hatun, enerjik, gülüşü filan ışıldıyor böyle, belli ki çok iyi bir insan evladı (: (benim zıddım işte)..sonra ömer diye bir çocuk var, bu da klarnetçiymiş, orada küçük çaplı bir şeyler de sunmayı planlıyor,

“yumuşak çalıyorum, çok hoşlarına gidiyor” diyor, daha önceki ziyaretlerde de çalmış. ince, uzun boylu top sakallı

doğuştan cool ama muhabbetçi bir adam, kasıntı değil.

Elde ev yapımı pasta-börekler, kurabiyeler, yanında çeşit çeşit içecekler, hediye atkılar, eldivenler, bereler, kalemler, daha önceki ziyaretlerden tembihlenmiş küçük istekler ve yüzümüzde gülücüklerle, kim bilir kaç zaman yaşamış, ne anılara, hatıralara mazhar olmuş çınarlarla dolu bu kasvetli mekana adımımız atmıştık.
insanın içi bir tuhaf oluyor be beyler..70 ini, 80 ini geçmiş , sükunet içerisinde, dünya denilen limandan kalkacak son gemilerini bekleyen bu kabullenmiş topluluk.. nineler..dedeler.. büyük amcalar.. onlar da bir zamanlar bizim gibi gençti?

Bir zamanlar,

Onlar da bizim gibi ne cenderelerden geçti..

Neler yaşadılar.. neler gördüler.. kimleri sevdiler.. kimleri üzdüler.. sevildiler..

Arkadaşlar edindiler.. dostluklar yetiştirdiler.. çocuklarını, torunlarını, hatta torunlarının çocuklarını gördüler..

Neydiler?..neler ettiler..

Nihayetinde şimdi mutlak huzuru, bizlerin “huzur evi” dediği bu yerde beklemekteler..

çok tuhaf oluyor insanın içi.. çok..

sen de, ben de, biz de böyle olacağız (Allah o kadar ömür verirse tabi)...

artık sadece ailemin bildiği iyi çocuk tarafımı, burada da gün yüzüne çıkarmış, yüzümde gülücüklerle içecek dağıtırken düşündüm..

dünya malına bu denli düşkünlüklerimizi düşündüm…küçük hesaplarımızı, oyunlarımızı, triplerimizi, aldatmacalarımızı düşündüm..

kırdığımız kalpleri, düşmanlıkları, yok yere kendimizin ve başkalarının hayatlarına vurduğumuz darbeleri, sıktığımız kurşunları düşündüm..

havamız kimeydi Allah aşkına? Derdimiz neydi? Gün gelecek, belki böyle bir yerde, ya da kendi evimizde, yüzümüze gülümseyecek, bize “nasılsın amcacım?” diyecek bir genç ruha hasret, yorgun ve eskimiş halde anılarla baş başa kalacak olan yine bizler değil miydik?

öyleyse nedendi bu anlamsız çaba? Bu kişisel, duygusal savaşlar..
müziksiz olmuyor değil mi? (:
http://fizy.org/#s/3wkukm

Kendi hayatımı düşününce utanmaya başladım..yalanlar üzerine kurduğum ilişkilerimi ve dişe dokunur tek bir iş yapmaksızın, bir baltaya sap olamadan geçirdiğim 20 yılı düşündüm..insan, sonunun yaşlılık ve ölüm olduğunu bile bile, nasıl bu kadar açgözlü, arsız ve acımasız olabiliyordu?

Tek çocuklarını trafik kazasında kaybetmiş ve buraya da daha rahat bakım alabilmek amacıyla, kendi isteğiyle yerleşmiş, 70 küsürlük bir çiftle sohbet etme imkanı buldum. Zaten onlar da birileri gelse de bir şeyler anlatsak diye bekliyor olacaklar ki ( (: ) yakaladıklarını sohbete boğuyorlardı, tıpkı diğer huzur evi sakinleri gibi..olsun..boğsunlar..en tatlı zahmetti bu..zaten bu yüzden burada değil miydik?

Onların yer yer hüzünlü, yer yer eğlenceli hatıralarını dinliyor, ben de kendi hayatımın, anlatılabilecek kısımlarından kuplelerle kendimi tanıtıyor, sohbetlerine ortak oluyordum. 30 unda kaybettikleri oğlundan bahsederken hala gözleri dolan teyzenin eli saçlarımdan, sırtımdan ayrılmadı, ben de onlara destek verdim, omuzlarını sıvazladım..zordu evlat acısı..doğrudur..ben bilemem..kimse de bilsin istemem zaten..bilmeyelim biz öyle bir acıyı hiç..allah sıralı ölüm versin..

Bütün yaşadıklarının ardından, hala burada böyle sevgi dolu, el ele, diz dize oturan ve birbirinden artık ne maddi ne manevi ne de cinsel hiçbir beklentisi olmadığı halde bu denli birbirine bağlı olan bu iki çınar, gözlerimi yaşartmıştı..içimde insani bir şeylerin kıpırdadığını hissettim..bu his beni hüzünlendiriyor, kendimle daha da sert şekilde yüzleşmeme neden oluyor, beni zorluyordu..belki de Ceyda bu yüzden gelmek istememişti..valla ben de utanmasam ağlayacaktım anasını satayım..ne güzel bir aşk lan bu…bu nasıl bir sevgi…nedir yahu böyle birbirinize bağlayan sizi?..

Ben hiç tadabilecek miyim acaba bu denli bir sevgiyi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder