14 Ağustos 2013 Çarşamba

Nasıl Piç Oldum Anlatıyorum Part 14

"... senin içten pazarlıklı bir götveren olduğunu düşünmeye başladım... "

eyvallah panpam, benzetmen epey güldürdü bu arada sağolasın *
takip eden panpalara iyi geceler, eve henüz geldim.

bu gecelik boş geçelim, yarın zaten sezon * finali yapıcaz muhtemelen, fazla bir şey kalmadı.

yarın akşam görüşmek üzere *

not: o sikik videoyu da kapatmak için sağ tıklayıp "oynat/çal" ın yanındaki tik i kaldırın, sokucam demonunuza da judgenizede..
takip eden panpalara iyi geceler, 10 dakikaya başlıyorum, pek bir şey kalmadı zaten, soru-cevap yaparız gece sonunda artık ;)
http://fizy.com/tr#s/1ah2hw

..ebruyla mekana vardık, bu hemen yanına oturmak istedi ama karşıma oturttum, "konuşmamız gereken şeyler var, daha doğrusu benim anlatmam gereken şeyler.."

ben öyle deyince hem meraklandı, hem de biraz endişelendi, benim ne mal olduğumu az çok bildiği için "gene ne sıçacak acaba?" diye aklından geçirmiş olması muhtemel.

konuşmaya başladım,

"ebrucum..biliyorsun, birbirimize hemen hemen her şeyimizden bahsettik, aramızda giz-sır-esrar istemiyoruz. demi?"

"evet, yani" der gibi baktı,

"şey..bu yüzden benim sana söylemem gereken bir şey var, çünkü dediği gibi, senden bir şeyler saklamak istemiyorum.."

"tamam, anlat öğrenelim" dedi soğuk bir ses tonuyla..salak değil sonuçta, bir şeylerin ters gittiğini anlayabilmişti.

"ebru, biliyorsun şu bizim basket işleri filan vardı hani, bir ara paso bölümler arası oynayıp duruyorduk"

"evet, fen edebiyat maçını ben de izlemiştim"

"aa..:) bunu söylememiştin ya bana canım * "

"çok da önemli değil, öyle yeri gelince söyleyeyim dedim.."

hala soğuktu.

"işte..ben o ara iki kızla tanıştım, muhabbetimiz oldu biraz..ama bu çok önceden yani işte biliyon..neyse, sonra geçen, senle daha henüz aramızda bir şey yokken.."

sözümü böldü,

"benim için her zaman bir şeyler vardı tsigalko" deyip manidar bir biçimde gülümsedi..

"şey..peki..yani henüz,ee..henüz biz beraber değilken diyelim o zaman. işte, biz bu kızlarla buluşma ayarlamıştık, yani, onlar çağırdılar aslında, gelir misin diye *..ben de tamam demiştim..biraz moralim bozuktu o aralar, iyi olur diye düşündüm"

"ne zaman oluyor bunlar?"

"dur işte anlatıyorum..neyse biz bunlarla çarşamba mı, perşembe mi ne sözleştik..sonra da işte, bizim olay oldu..anladın.. * "

"evet * " gene tuhaf bir gülümseme..

"ama biz de artık, sözleşmiş bulunduğumuz için, yani, gittim bende..öyle oturduk, bir şeyler içtik..o kadar ama..sana o zaman söylemedim çünkü daha çok yeniydik, yanlış anlamanı istemedim..öyle..artık gitmesem olmazdı..zaten başka da bir şey olmadı yani..az oturduk, canlı müzik filan..o yani.."

biraz dilim karıştı gördüğünüz gibi, saçmaladım ufaktan, çünkü o ara bana bakışlarını görseydiniz emin olun siz bile tırsardınız..

gözlerinde derin bir hayal kırıklığı ve öfkeyle..ama sakin tavrını da bozmadan bir süre beni izledi..beti benzi atmıştı..nihayet,

"pazar gecesiydi o demi?" dedi.."şu tüm gün boyunca telefonunu duymadığın, sözde arkadaşlarınla maça gittiğin gün hani.."

kızların bu tarz şeyleri hatırlamakta üzerine yoktur..inanın en aptalı bile, kendince önemli saydığı ya da bir gariplik olduğunu hissettikleri günleri ve tarihleri, ajanda netliğinde ve ayrıntısında akıllarında tutabilirler..
fazladan kafa yordukları küçük şeylerden biri daha..

ama o küçük şeyler, beni bozmaya yetmişti..e, artık bir yola girmiştik..kıvırmanın anlamı yoktu, dediğini kabullenecek, ama bir şekilde savunmamı da destekleyecektim,

"evet..doğru" dedim.."yalan söylemek zorunda kaldım sana..çünkü diyorum ya, çok yeniydik..seni üzmek istemedim..şimdi ise, artık durumu anlayabileceğin için söylüyorum..yani aramızda bir sır olsun istemiyorum, zaten önemli de bir olay değil ama işte..sadece sana yalan söylemiş olmak filan rahatsız etti beni..bil istedim.."

uzun süredir görmeyi unuttuğum ifadesiz yüzü geri gelmişti..ama artık tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim ki bu ifadesizlik, genelde mutsuz olduğu ve söyleyeceği çok şey olduğu halde kendini tuttuğu zamanlarda ortaya çıkan bir maskeydi..

bu kez meraklı bakışlar atma sırası bendeydi..gözlerim üzerinde, söyleyeceği şeyleri ve vereceği tepkiyi bekledim..
http://fizy.com/tr#s/1agml5

nihayet konuştu,

"anlıyorum tsigalko..öyle düşünüp anlattığın için teşekkürler..ama sadece şunu anlayamıyorum, sen, o gün, ne olursa olsun, sevgilisi olan bir erkek olarak, en azından beni habersiz bırakmayabilirdin..tamam gene yalan söylemek zorunda kalabilirdin, buluşmaya gitmiş olabilirdin, ama en azından, benimle de irtibat halinde olurdun. şimdi görüyorum ki, bunu bile yapmayarak, o gün için beni neredeyse tamamen yok saymış, hayatının dışına çıkarmışsın. bunu bu kadar kolayca yapabilmiş olman,..yani ya bir daha yaparsan aynısını? ya da bu sefer bir gecelik değilde daha uzun bir süreliğine olursa bu? ki bu potansiyelin var biliyorum..dur..daha bitirmedim..hayır yani, ben bir şekilde geçmişte olanları unutabiliriz diye düşünmüştüm..ne olursa olsun, sonuçta ben unutmaya ve seni her türlü kabullenmeye hazırdım..ama sen, daha ilk fırsatta gene beni hayatının dışına fırlattın..nasıl olsa garantiyim değil mi senin için?ne yaparsan yap geri dönerim,geri döndüğünde bıraktığın yerde olurum.."

itiraz etmeye çalıştım ama konuşturmadı,

"benim bi senin dizine kapanmadığım kaldı, bütün adımları ben attım, her şeye rağmen duygularımın peşinden gittim..kızlar gururlu, havalı filan diyorsunuz ya siz aranızda, al işte, bak hiç bir şeyi umursamadım..senin yüzünden kendime olan saygımı bile kaybettim bir ara..ne için? sırf bir gün, bir şekilde bir araya geliriz inancıyla..bana bunu mu reva görüyorsun tsigalko? çok sağol..çok sağol.."

nemlenmiş gözleri,yükselmiş sesi ve titreyen mimikleriyle karşımda durmuş, ben bakacak yer ararken o yüzüme diktiği gözleriyle adeta içimi delip geçiyordu..

ne yapabilirdim?

dedikleri doğruydu..ama eğer hepten alttan alıp geri adım atarsam, bu sefer de tüm ipleri ona kaptıracak, hatta belki de kendini naza çekmesini sağlayarak ilişkiye zarar vermesine neden olacaktım..

tipik yavşaklık ve piç kuruluğunun temel stratejilerinden olan, hiç bir zaman geri adım atmama, boş bulduğu yerden vurma ve "en iyi savunma hücumdur" felsefesine binaen, geri çekilmek yerine üzerine gitmeye karar verdim.

unutmayın beyler..gerçek bir piç, en haksız olduğu durumlarda bile, gerekirse konuşmayı öyle bir yönlendirir, öyle noktalardan dallandırır ki, sonunda karşınsındakini özür dilemek zorunda bırakır..daha önce mine ye karşı başarılı olan bu taktiği burada da sınamanın zamanı gelmişti,

"doğru söylüyorsun ebru..ama ben de senin bunu başıma kakmayacağını sanmıştım.."

nemli gözlerini elinin tersiyle sildi,"nasıl yani?"

"yani, demek istediğim, tamam benim için fedakarlık yaptın, bunun zaten ben de farkındayım ve ister inan ister inanma, bunun üzerimde yarattığı bir baskı da var..şimdi bir de sen bu şekilde devamlı oradan vurunca..ne bileyim..ne yapayım ebru? ben de ağlayayım? ya da dizlerine kapanan ben mi olayım? hani sen zaten üzerine düşeni yaptın, artık ne olursa olsun top bende..o şekilde mi davranayım istiyorsun? hı? tamam..terket beni, ağır kelimeler kullan..ben peşinden koşarım, kapında yatarım? ayaklarına kapanırım..ne dersin? yaparım yani, sorun değil..sonuçta sen zaten kendini aştın değil mi?... "

bunları ironik ve ukala bir biçimde söyleyip onu iyice duygusala bağlatmıştım..sessiz şekilde ağlamaya başladı..devam ettim,

"bak eğer aramızdakini bunun üzerine, yani senin yaptığın fedakarlıklara ve benim sözde umursamazlığımın üzerine kuracaksak, bu ikimizi de hırpalar canım..ben, sırf senin sevgine layık olabilmek için seninle en kötü anılarımı bile paylaştım..hala da paylaşırım..bu da kötü ve hatalı bir davranışımdı ve bilmeni istedim..oysa sen hemen konuyu senin benim için yaptığın mücadeleye getirip başıma kakıyorsun..hani bir iyilik yapmışsın da, sonra onu o kadar çok konuşmuşsun ki, yaptığın kişiyi pişman etmişsin gibi..sonumuz bu olsun istemiyorum ebru?"

susup toparlanmasını bekledim..yanına geçtim, ufak dokunuşlarla ona neden orada, onunla olduğumu hissettirmeye çalıştım..

"canım..bak seni öyle garanti gibi filan görmüyorum ben..yanlış yaptığımı kabul ediyorum..ama bunu senden gizlemeyecek kadar da sana değer veriyorum..özür dilerim..birbirimizi daha fazla üzmeyelim? tamam??"

ellerim kestane rengi dalgaların içinde batıp çıkıyor, gözleri hassas yanaklarını, boynunu sevgiyle tarıyordu..yüzünü bana çevirdi..

"tamam..sen de kusura bakma..o şekilde konuşmamam lazım..haklısın"

evet..istediğimi almıştım..

"ama, bir süre düşünmem lazım tsigalko.."

nasıl yani? saçlarını okşayan ellerim duraksadı..

"ne demek istiyorsun?"

"düşünmem lazım..bak..sakın yanlış anlama..ara verelim filan da demiyorum..ama, belki de birbirimizin kıymetini anlamamız için biraz zaman tanıyalım birbirimize? tamam mı?..çünkü ben kendimi yakmak istemiyorum..eğer sana böyle, yarım yamalak sahip olabileceksem, bu, hiç olmamaktan daha çok acı verir..anladın mı?..tsigalko..tsigalko? yüzüme bakar mısın lütfen..böyle yapma işte.."

elimi omzundan çekmiş, başımı önüme döndürmüş, bozuk bir halde oturuyordum..yanından kalktım sonra..karşısına geçtim, ama hala yere bakmaya devam ediyorum..

postayı yemek üzereyim beyler..siz ne derseniz deyin, ama bence posta, postadır.."zaman istemek", "ara vermek", "düşünmek istemek"..bunların hepsi aynı bokun lacivertleri..hatırlarsanız ben de mine ye böyle söylemiştim... "ara verelim" demiştim...

ilişkilere ara verilmez beyler,

bir ilişkiye ara vermek demek, kibarca "bitirelim" demekten başka bir şey değildir... neyin arası bu..otobüs yolculuğu mu yapıyoz aq?

ebru "bana bakar mısın?" gibisinden ısrar etmeye devam etti..en sonunda gözlerime kaldırdım,

"kalkalım mı?"

dişlerini sıktı, gözlerini dikti, öylece kala kaldı..

"hadi kalkalım.." dedim tekrar, bu kez cevap beklemeksizin..ayağa kalktım, ceketimi sırtıma attım..bu oturuyor hala..

"hadi?" dedim soran ve ısrarlı gözler ve duygusuz bir ses tonuyla..

gittik kasaya hesabı verdim, bu da o ara anca kalkmış..arkama doğru baktım..gelmeye niyeti var mıydı, yok muydu?

şimdi ben de ısrar etmeyip bırakıp gitsem amma olur ha..diye düşündüm bir an..sonra böyle bir şeyi yapacak kadar şerefsiz olmadığıma kanaat getirip, tekrar masaya doğru gidip kolunu hafifçe yakaladım..

"hadi ebru.."

bunu bindireceğim durağa kadar, yan yana ama hiç konuşmadan ve birbirimizi tanımıyormuş gibi yürüdük..

otobüsü geldi, bindirdim,

hiç sarılma, öpüşme filan olmaksızın bindi bu..zaten ben de niyetli değildim..adettendir diye el ettim belli belirsiz..bakmakla yetindi..

yurda dönerken, o lanetli, lanet olası yolda (ki bence hala benim negatif enerji partiküllerim oralarda uçuşuyordur * ) bir kez daha düşünme fırsatı buldum kendimle..

yok be abi..öyle aşk, ilişki, sevgililik, cicim ayları, sorumluluklar filan, bana göre değildi... yapamazdım ben..ben sadece eğlenmeliydim..orada burada takılmalı, hormonlarım ve biyolojik gerçeğim gereği bir takım şeyler yaşamalı ama dertten ve tasadan, sevgililik halinin getirdiği yükümlülüklerden de kaçmalıydım..

iki kişilik yaşamak bana göre değildi..evet belki bir yer vardı kalbimde bir zamanlar, ikinci bir kişi için... sahibini bekleyen... ama o koltuğu söküp atmıştım bilmeden..artık oturan, anca kucağıma otururdu..ve ben sıkılıp yorulduğumda, ağır geldiğinde de kaldırıp atardım..işte bu kadar..
http://fizy.com/tr#s/1klro1

finaller demiştik,

sınav zamanı gelip çatmış, benim artık gönül meselelerini aratmayan ağırlıktaki diğer problemlerim de baş göstermişti..vizeleri ortalama olan bu yarı yılın, finalleri bok gibi geçmeye adaydı ve ben bu durumu kendime pek yakıştıramadım açıkcası... ilk okul ve lise boyunca derslerim her zaman iyi olmuştur..öyle okul dereceliğine aday, inek, prof bir adam değildim ama her türlü işimi görürdüm yani..

ama üniversitede işler böyle yürümüyor..sadece zekayla* ve son andan çalışmayla aşılacak engeller değildi artık karşımdakiler... o günler geride kalmıştı..

beyler, üniversiteye gidecek olanlara, hele ki ağır bölümler yazmayı düşünenlere bir tavsiyem olacak..kulağa biraz sikimsonik geldiğini biliyorum ama, ne olur, gözünüzü seveyim günü gününe çalışın şu amk derslerine..en olmadı, her hafta sonu yarım gününüzü ayırın..bakın sonra götünüzde kıl dönmesi, göz altınızda torbalar, midenizde yanmalar çıkar sınav öncesi gecelerinde..sıçtım mavisi hayatınızın rengi olur..demedi demeyin...

etüt salonunda, başka zaman olsa geçmek bilmeyecek olan ders çalışma saatleri, sular gibi akar, neskafe dolu bardaklar bir dolar bir boşalırken, biz, artık yumurtası kapıyı tekmelemekte olan, bir zamanların haylaz erkek yurdu sakinleri, götümüzden ter akıta akıta sabahlara kadar, iddia salonlarındaki berduşlar gibi önümüzdeki çorba olmuş fotokopilere kafa yoruyor, beyinlerimiz, maden işçilerinin ciğerleri gibi pert oluncaya kadar çalışıyorduk..

ne yalan söyleyeyim, o ara ayşenmiş, ebruymuş, mineymiş, nilaymış... sınıfmış, alayı nanay yani..gözüm hiç bir şeyi görmüyor..ama harbiden de görmüyorum yani, bazen aynaya baktığımda böyle yüzü billurlanmış tecavüz mağdurları gibi görüyorum kendimi..

ilk hafta çok sert geçti..sekiz sınavın 5 ini ilk hafta oldum, ikinci hafta 3 sınav var, perşembe günü de allah izin verirse siktir olup gidicem..biletim miletim herşeyim hazır..sadece kaçıp kurtulmak istiyorum... bir ara bütlere gelicem ama, olsun, nihayetinde önümde 3 aylık bir tatil ve ailemin sıcak yuvası var..az kaldı oğlum tsi, dayan..

tabi bu arada sınav dönemleri mine yi de sık sık görüyorum..bir zamanlar sarmaş dolaş olduğum, birbirimizin vücutlarını ezber ettiğimiz kızla, şimdi böyle iki yabancı gibi, hatta iki yabancıdan da öte, sanki hiç varolmamışız gibi olmamız acıydı gerçekten..birbimizin yanından geçerken, sanki diğerinin durduğu yerde de aslında boşluk, ya da ne bileyim masa-çöp kovası filan varmış gibi yapıyorduk..

hoş değil tabi..

ilk haftanın ardından, cumartesi akşamı odamda yatağa oturmuş, organik kimyadaki zincir dizilişlerini, legolardan filan ilham alarak aklıma yerleştirmeye çalışırken, uzun zamandır sadece annemin çağrılarını bana iletmekten başka bir görevi olmayan telefonum bir mesajla titredi.."herhalde telsimdir aq" diye düşündüm,

mesajı açtığımda ise ebrudan olduğunu gördüm,görülen o ki, hikayemiz kolay kolay biteceğe benzemiyordu..
http://fizy.com/tr#s/1ai7bv

"bir ara konuşmamız mümkün mü?"

o geceden beri (neredeyse 10 gün oluyordu) tek bir mesaj bile atmamıştık birbirimize..ama kağıt üzerinde hala sevgiliyiz..hani, kontratı olan ama antrenmana çıkmayan futbolcu gibi bizim ilişkimiz..dedim heralde tamamen bitirecek..amaann ne yaparsa yapsın ya..

"iyi düşünebildin mi?" yazdım ters ters.

epey süre sonra cevap geldi,

"düşündüm, vaktin olursa seninle de paylaşmak istiyorum"

"sınav arası ne kadar uygun olur sence?"

"fazla vakit alacağını sanmıyorum..hem ben ta xxx den geleceğim.."

"tamam madem..ne zaman?"

"yarın uygun mu? öğlen 2 gibi?"

"tamam, görüşürüz."

"iyi geceler"

telefonu kenarıya fırlattım hafifçe..yeniden elimdeki disneyland broşürü görünümlü ders notlarıma döndüm..bitir de, kurtulalım ebrucum..haklısın, böyle ilişki olmaz..sen başlattın, hadi madem gene sen bitir, böylece gururunu filan da kurtarmış olursun işte ne güzel.."tsigalkoya postayı kodumm" dersin muhabbet geldiğince. bitir..

...
...

pazar günü, istemeye istemeye, az çok konuşulacak klişeleri bilerekten beklediği yerden ebruyu alıp epey zamandır gitmediğim "bizim mekana" götürdüm..niye böyle bir salaklık yaptım bilmiyorum ama, ayaklarım götürdü resmen..belki de acı (!) gerçekleri duyarken tanıdık bir mekandan güç almayı umdum..bizim elemanla selamlaştık, "nerelerdesin ya * " filan gibisinden laf attı, egü ügü yapıp geçiştirdim..

duyacaklarımın aslında çok farklı şeyler olacağını bilmeksizin, kabullenmiş bir halde beklemeye başladım,

"ne içersin? çikolatası iyidir buranın.."

"tamam çikolata içeyim o zaman..hava sıcak gerçi ama.."

"farketmez ben sadece önerdim.."

"tamam çikolata olsun * "

şimdi buluşmadan durum şu, ebru, daha rahat, hatta gülümsüyor filan..ben de "dışarda oynamasına izin verilmemiş küçük çocuk" tafralarındayım..yani böyle hem umursamıyor gibiyim hem sinir oluyorum..

içecekler geldi,

biraz sessiz oturduk, ama ebruda hep bir "gülümsemek üzere" hali var..bu durum beni daha da sinir ediyor..öldürmeden önce avıyla oynayan leoparlar gibi mi yapmaya çalışıyor acaba? ama bilmediği, benim zaten çoktan ölmüş olduğum... o yüzden beni sinirlendiren tek şey çalınan vaktim..

ben artık tam, derin bir nefes çekmiş, "ee hadi ne söyleyeceksen söyle" diye hörsleyecekken konuştu,

"tsigalko..ben, düşündüm..dediğim gibi..ikimiz hakkında.."

"hımm" dedim..

hala pozitif ve gülümsemeye hazır bir şekilde devam etti,

"düşündüm ve..yani, belki de seni bu şekilde kabullenmek gerekiyordur? * "

valla istersen kabullemeyedebilirsin? diye saldırmak istedim, ama bir şeyler beni frenledi..
elim çenemde, dalgın gözlerle onu süzmeye başladım..evet..anlıyordum..önce kendince bana bir ültimatom vermek istemiş, (güya ilişkimizi sınamak ve sağlamlaştırmak, kendi gururunu biraz onarmak adına) ama baktı ki ben yemiyorum, bu sefer de "sana bir şans daha vermeye karar verdim" moduna geçmişti..

yüzündeki bu gülücüklerin sebebi de , "baş işte aşkımızı kurtarım yani, kıymetini bil" gülümsemeleriydi..

ben öyle dalgın dalgın düşünürken bu sordu yine gülümseyerek,

"ne oldu?"

"bilmem..hiç?" dercesine omuz silktim.."devam edebilirsin"

"yani bu..başka devam edecek bir şey yok * bence..aramızdaki her neyse..yürüdüğü kadar gidebilir.." son kelimelere doğru gülümsemesi biraz titremişti..benim soğukluğum neşesini kaçırıyordu yavaş yavaş..aklına başka düşünceleri sokuyordu..

onu karşımda öyle çırpınırken görünce, yine karşı koyulamaz bir acıma duygusu dolmaya başladı içime..ağzına sıçayım... ne olurdu sanki bu kadar duygusal bir insan olmasaydım?

işin kötülük tarafını yavaş yavaş becermeye başlamıştım... yani, normalde bahçemde yetişmeyen, yetişmemesi gereken karanlık tohumları büyütmeyi başarıyordum..

ama bahçemdeki yeşillikleri..limon, portakal ağaçlarımı..güllerimi, orkidelerimi, papatyalarımı sökemiyordum...

kötü olmayı başarıyordum..

ama iyi olamamayı başaramıyordum...

işte bu yüzden, önü arkası farklı desenli madeni paralar gibi, çift karakterli, bıçağın sırtında bir adam olup çıkmıştım... adamlıktan çıkmıştım aslında...

bu kaotik düşünceler yüzüme vurmuş olmalı ki (vurmasa şaşarım zaten amk) ebru, durumu yanlış anlayıp, masanın üzerinden uzattığı eliyle elimi yakaladı,

"artık üzülmemize gerek yok..ben, çok üzgünüm, öyle tepki verdiğim için..oysa sen bana güvenipte paylaşmıştın bazı şeyleri * ..ben sadece kendimin fedakarlık yaptığını sanmışım..oysa seninki de en az benimki kadar büyük tsigalko * ..canım.."

ağlar mısın güler misin... o da, benim ona olan acıma duygumun üzerimde yarattığı hüzünlü tabloya acımıştı... ulan ne biçim bir ilişki bu ya..

bozuntuya vermedim, zira o durumu o şekilde anlamasını istesem ayarlayamazdım yani..resmen daha ateş etmeden 12 den vurmuştum hedefi..elbette benim yerime ateş etmişti biri..başından beri beni kurşunlayan kaderim, artık, daha eğlenceli görünüyor olmalı ki "hedef tahtaları" ile oynuyordu..

bu hedef tahtalarının etrafımdaki kadınlar olduğunu söylememe gerek var mı bilmiyorum...

.

kafeden ebruyla el ele, ama artık "mantık evliliği" modundaki bir çift görünümünde çıktık..ikimiz de, birbirimizin sivri köşelerini kabullenmiş, bazı noktalar üzerinde anlaşmaya varmıştık,

sıkmak yoktu,

hesap sormak yoktu,

dayatmak, diretmek yoktu,

sorumluluklar yoktu,

acılar, kederler, bir yere kadardı,

sadece mutluluk paylaşacak,

öpüşüp koklaşacak,

ve bir nevi mutualist bir birliktelik yaşayacaktık...

o, başından beri sevdiği erkeği kazanmıştı,

ben ise, asla bulamayacağını sandığı gerçek sevilme duygusunu kazanmıştım. dahası, içimde oluşmasına engel olamayacağım, eski beni ben yapan, ama yeni beni zehirleyen "sevme" duygumu da ona aktaracak, böylece ikimizde sadece duygusal anlamda birbirimizi kullanarak, safi faydaya dayalı, gubidik bir ilişki yaşayacaktık..

elbette konuşurken böyle yapıcaz diye konuşmadık aq..ama ikimizde neyin altına imza attığımızın farkındaydık..

sahte hayatlarımızın, sahte ama faydalı ilişkisi..
hikayemizin ilk bölümünün son partını az sonra gireceğim arkadaşlar, bir yılı devirdik lan *
http://fizy.com/tr#s/1nbllc

son sınavımı da vermiş, başta tolga olmak üzere yurttaki dostlarımla ve görevlilerle vedalaşmış, valizler elimde garajın yoluna düşmüştüm..

ebru da mesaj atıp iyi yolcular diledi,

garaj gittiğimdeyse beklemediğim (aslında içten içe istediğim) bir sürprizle karşılaştım, beni geçirmeye gelmişti *

bu davranışı içime bir kez daha güzel duyguları şiddetle pompalamış, ona sımsıkı sarılmama sebep olmuştu..

son yarım saati birlikte gülüşerek geçirdik, tavırlarımı sevgiliden çok, iki samimi arkadaş ya da araları iki iyi kardeş gibiydi..birbirimize omuz atıyor, sarsıyor,hafifçe saçına asılıyor, güle şakalaşa konuşa, birbirimizle uğraşa uğraşa zaman geçiriyorduk..

otobüs gelince valizlerimi yükledik, toparlanma hengamesi boyunca oluşan son 10 dakikamızı bu kez biraz daha duygusal, ellerimiz birbirimizin beline kenetlenmiş, klasik "özleyeceğim" "sık sık ararız zaten" vb. konuşmalarla geçirdik..artık pek kardeş gibi göründüğümüzü söyleyemem *

otobüs kalkmaya yakın, dudaklarıma yapışıp, beni bir kere daha sarhoş edercesine öptü..ellerimiz birbirimizden zorla ayrılırken, ben yerime oturduğum andan itibaren, o da açısını kaybedene dek bakışmayı sürdürdük.. ben burnumu cama yaslayıp komiklik yaptım,güldürdüm onu... o deli işareti yapıp öpücükler yolladı..

.
.
.
cam kenarı koltuğumu hafifçe yatırmış, yanımdan akmakta olan otoyolu ve ağaçları izlerken, "ne çok şey yaşamışım" diye düşündüm... bir zamanlar acı içinde izlediğim kasedi tekrar başa sardım,

kamera, motor!

akan şeritlere uyum sağlar şekilde, bütün yaşadıklarım ve 1 yıldan kısa bir sürede beni bambaşka birine dönüştüren, acı tatlı tecrübelerim de akmaya başladı..kulağımda kulaklık,en arka fonda otobüsün tatlı mırıltısı eşliğinde 5 saatlik yolculuğumun ardından bursa otogarına varmış, valizlerimi indirmeye çalışıyordum.

sonra aniden hızlıca gelen bir şey bana çarptı ve belime dolanan elleri hissettim, yarı şaşkın önüme döndüğümde beni sendeleten küçük canavarın kız kardeşim olduğunu gördüm, hemen yanaklarını sıktım, ben de ona kocaman sarıldım, onu özlemle öpüp koklarken, karşıdan da yavaş yavaş gelmekte olan anne babamla göz göze geldim, ikisi de gülümser suratla bana el sallaya sallaya 36 nolu perona yaklaşıyorlardı,

kardeşimle elimizde çantalar valizlerle beraber onlara doğru ilerlemeye başladık,

"naaptın bakalım fıstık? taktir mi teşekkür mü? * "

"dahaa almadııık! haftaya bizim abi!" diye kızdı,

"hee doğrudur, biz üniversiteki olduk ya artık hehehe unutmuşum :p"

kol kola torbaları döke saça bizimkilere ulaştık, annemlere sarıldım, babamın elini öptüm, duygusal anlar tabi *

biricik oğulları gelmişti, uzun süreli bir ayrılığın ardından, artık bir aksilik olmazsa 3 ay boyunca da yeniden onlarla beraberdi..

çantalarımız bölüşülmüş, arabamıza doğru güle konuşa ilerlerken, oğullarının artık bıraktıklarında çok daha farklı bir insan olduğu fark etmediler bile...
takip eden panpalar,

hikayemin ilk yılı burada sona eriyor, bir kaç gün ara verelim.

yorumlarınızı ve esprili paylaşımlarınız esirgemediğiniz için teşekkür ederim, ne yalan söyleyeyim, ben bu kadar ilgi beklemiyordum. sayenizde başlık altında, kamp ateşi etrafındaki küçük bir grubun samimiyetini yakaladık, biz bize, eğlendik, hüzünlendik.

bir kaç gün boyunca özelden ya da başlık altından sorularınız olursa, hikayeyi bozmayacak şekilde hepsini yanıtlayacağım, tavsiye almak ya da tavsiye vermek * isteyenler, aklında soru kalanlarla şimdi sohbet edebiliriz. çok güzel özel mesajlar geldi, onların hepsine elimden geldiğince cevap verdim, ama başlık altında yazılanları, hikayeyi dağıtmamak adına cevaplamadım, siklenmediğinizi sanmanızı istemem, o yüzden her türlü eleştirinize de , sorunuza da , küfrünüze de açığım *

ee ne demişler, "demirden korksak, trene binmezdik". ben artık bir trene binmiş bulundum, gittiği yere kadar da, eşlik edenlerle gidicez artık ;)

gecenin bonus parçası, efkarlı panpalara gelsin *

http://fizy.com/tr#s/1ahx0l

bu gece 2.30 a kadar buradayım, yarın gece hariç (derbi var) 5-6 gece boyunca da soru-cevap için gelicem, görüşmek üzere, oranıza iyi bakın *
@2130 valla aslına bakarsan ben en başından beri bir şey vaad etmiyorum zaten, sadece yazıyorum * bu yıl, yediği kazık yüzünden narin bünyesi aşırı reaksiyon gösteren ve sonrasında olduğundan tamamen farklı birine dönüşmeye çalışan bir hanım evladının kendi iç mücadelesini ve psikolojik savaşını gördünüz.

şimdi o savaş bitti, mevcut hükümet devrildi ve cunta idareyi ele aldı, bundan sonra bol bol savaş ve fetih göreceğiz anlamına geliyor buda *

@2131 hikayemizin yaklaşık 1/4 lük kısmı bitti, yani üniversitedeki ilk yılım.
@2134, bir kaç gün ara verelim, o ara da işte muhabbet olur. haftaya salı filan başlarım diye düşünüyorum, hem benim vardiya biraz daha uygun hale gelecek o zaman
@2136 ahaha panpa sen varya yemin ediyorum arada sandalyelerden düşürdün beni *. hem takip ettiğin hem de renk kattığın için teşekkürler *

zenci değil ama yabancı oyuncular katılacak hikayeye, erasmus dalgası, yaz tatilimizdeki yaşananlar filan işin içine girince farklı milletlerden insanlar görmeniz kaçınılmaz.
@2140 deme ya * ülke sınırlarını aştı ünümüz ha ;)

sen bir de o anı bana sor, köpeğin önünden mamasını çeksen, o bile ısırır, havlar aq..bize yapılana bak *
@2143 amerika içimde yaradır okandan ötürü, daha önce yurt dışına bir kaç kere çıktım ama amerika lanetli bölge benim için, iş harici gelmeyi düşünmüyorum şimdilik *
takip eden panpalara iyi geceler, ilerleyen gecelerde görüşmek üzere,

yarın fener bi koysun da azıcık şenlenelim aq demi? *
selamlar panpalar,

ulan harbiden çok kötü yenildik aq..aykut hoca yanlış takım çıkarmış bana göre.. resmen kabullendi oyunu, uzun süredir bu kadar kötü olduğumuz bir derbi izlememiştim. neyse, her şeyde bir hayır vardır ;)
@2183 panpa dizi mi bu aq sonu meraklandırıcı olsun *

ilk dönem 1, ikinci dönem 2 dersi alttan alıcam 2. sınıfta
@2186 eyvallah kardeşim, seninle özelden de konuşmuştuk sanırım. orada da belirttiğim gibi, elbette olayların hepsinin aklımda kalması mümkün değil, detaylarını hatırlamak çok zor,

benim yaptığım ise, hikayenin ve vermek istediğim atmosferin gidişatını bozmayacak şekilde, yaşanan temel olayların etrafını gerek aklımda kalan kırıntılar, gerekse olmuş olması muhtemel detaylarla ve kendi çapımda bir edebi anlatımla buraya aktarmak.

çünkü biliyorum ki yıllar sonra* burayı okuduğumda ya da okuttuğumda "şunu böyle siktim" "buna böyle yaptım" "bu bana böyle yaptı" şeklinde bir anlatım görmek istemiyorum. bu derece detaylandırmamın ve süslememin sebebi bu. yoksa aslında hiç detay, zaman, mekan ve duygu vermeden anlatsam, benim için de kolay olurdu yani, ama ben bir farkı olsun istedim, kendi adıma.

buradan bu konu hakkındaki son cümlemi ve yukardaki paragrafın özetini vermek gerekirse;

"yaşadığım tüm ana olaylar kendi yaşantıma aittir, ana olayların detayları ve onları birbirine bağlayan süslemeler ve köprüler ise %30-35 oranında doğru iken, kalan oranda da "muhtemel" dir(yani öyle olmuş olsa gerektir).

kısacası, burası survivor değil belki * ama bizde de yalan olmaz, anca yanlışlık olur. yanlışımız varsa da sağlık olsun, sikimize taşşağımıza yel, rüzgar olsun aq.
iyi geceler panpalar, klasik bir el classico oldu *

özel mesajlar ve yorumlar için teşekkür ediyorum bir kez daha, vaktim oldukça yanıtlıyorum.

çarşamba gecesinden itibaren yeni yıla başlarız.
iyi geceler arkadaşlar,

yarın akşam bu saatlerde allah kısmet ederse yeni yılımıza başlamış oluruz, saatlerinizi ayarlayın, görüşmek üzere ;)
iyi geceler panpalar,

gece 1 gibi gelip yazmaya başlayacağım, biraz o yazdan bahsetmek istiyorum bu gece, güzel şeyler var.
takip eden panpalara iyi geceler öncelikle *

başlıyorum, kısa kısa partlarla, hem biraz flashback yapma, hem de hayatımın en güzel yazlarından biri olan 2005 yılı yazını paylaşmaya çalışacağım bu gece, yarın için ön hazırlık niyetine olur.
üniversitede bir yıl..

vay be, daha liseyi nasıl kazandım derken, okumuş bitirmiş, birde üzerine üniversiteye gidip, onun da ilk senesini devirmiştim.. zaman nasıl da akıyordu bilemezsiniz. kayıt günü, sınıfa ilk giriş..ilk heyecanlar, ilk aşk, ilk acı..

sakin ve keyifli bir lise hayatının ardından geldiğim büyük şehrin büyük üniversitesinde, daha ilk yıldan dizi filmleri aratmayacak derecede iyi-kötü pek çok olayı geride bırakmış ve o 1 sene içinde, eski halime oranla en az 2 kat olgunlaşmıştım..

neler yaşamıştık, şöyle kısaca bir hatırlayalım;
http://fizy.com/tr#s/1ai0h3

öncelikle, henüz varlığının bile tam olarak farkında olmadığım "aşk" duygusuyla, son derece hazırlıksız ve zayıf bir anımda karşılaşmış, onun beni ele geçirip köpek etmesine izin vermiştim,

ayşenle 3 aya yakın süren flört dönemimiz (ya da ben öyle sanmışım diyelim) onun, benim, yani onu tanrıçaya tapar gibi seven tsigalko yerine, listesinde 4. aday olduğu ozanı seçmesiyle son bulmuştu.

o arada ebru ile duygusal anlamda bir takım yakınlaşmalar-uzaklaşmalar yaşanmış, birbirimizle en azından sıradan arkadaşlar olamayacağımızı anlamıştık.

milli olma şerefine ilk senemde erişemedim malumunuz, ama ilk hazırlık maçımda 4 gol atarak (biri boş kale * ) bir nevi "hazır" olduğumu gösterdim *

ceren ile olan cinsel yakınlaşmamızın devamı şimdilik gelmemişti, iyi de olmuştu gelmediği..

en çok güvendiğim ve sevdiğim, kankam, can kardeşim okan ı geç bulup erken kaybetmiş, bunun ve diğer hüzünlerin de birikimiyle, hayatıma tesadüfen dahil ettiğim mineye sım sıkı tutunmuştum,

uçmayı bilmeyen yavru bir kuşun yuvaya tutunması gibi..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder